27 Mart 2013 Çarşamba

TERÖRE DAİR

Bu yazımda terörün bitmesinin matematiksel olarak bize sağlayacakları konusunda fikirlerimi yazıyorum. Amacım bu dur. Hiçbir siyasi görüşü elleştirdiğimi hiçbir partiyi övdüğümü düşünmeyiniz, sadece matematiksel olarak konuyu ele almaya çalışacağım. Otuz yıl boyunca yapılan savaştan İnsan kaynaklarımızdan eksilmeleri şimdilik göz ardı ettiğimizi sadece 500 Milyar dolar harcadığımızı var sayıyorum. Her yıl başına düşen kaybımız 16.66 Milyar dolar dır. İlk yıl 16.66 Milyar dolar olan bu rakamı, bir yıl içinde ticarete, üretime, insanımızın hizmetine koyduğumuzda % 20 lik bir katma değer, bir kazanç, insanımızın aşına işine katkı sağladığını düşündüğümüzde, 3.33 Milyar dolarlık bir katma değer üretir. Bu paraları ikinci yıl harcananla birlikte topladığımızda 16.66 + 3.33 + 16.66 = ikinci yılın başında insanımızın hizmetine 36.65 Milyar dolar sunmuş olacaktık. Üçüncü yılın başında 36.65 Milyar dolar ve onun % 20 lik Katma değeri= 7.33 Milyar dolar + o yıl için ayrılan 16.66 milyar dolar daha insanımız için harcanacaktı=60.64 Milyar dolar insanımız hizmetine sunulamadı. Dördüncü yılın başında Milletimiz için harcanacak para 60.64 milyar dolar + onun bir yıllık % 20 kazancı 12.12 Milyar dolar ve o yıl için ayrılan 16.66 milyar dolar daha= 89.4 Milyar dolar Milletimizin imkanlarından çalınan para oldu. Beşinci yıl 89.4 Milyar dolar + onun kazancı 17.88 Milyar dolar + 16.66 milyar dolarda o yıl için ayırdığımız para = 124 Milyar dolar Milletimizin aşından işinden ve cebinden çalınan para toplamıdır. Altıncı yıl 124 Milyar dolar + onun % 20 Kazancı 25 Milyar dolar + yine o yıl için ayırdığımız 16.66 Milyar dolar daha = 166. 66 Milyar dolar milletimizin refahına harcanamadı. Yedinci yıl 166. 66 Milyar dolar + onun bir yıllık kazancı 33.33 milyar dolar + yedinci yıl için ayırdığımız savaş parası 16.66 Milyar dolar = 216. 65 Milyar dolar Milletimizin kaybı. Sekizinci yıl 216. 65 Milyon dolar + Onun bir yıllık kazancı 43.33 Milyon dolar + sekizinci yıl için ayrılan 16.66 Milyar dolar daha = 276. 64 Milyar dolar Milletimizin kaybı. Dokuzuncu yıl 279. 64 Milyar dolar + onun bir yıllık kazancı 55. 32 Milyar dolar + dokuzuncu yıl için ayrılan 16.66 milyar dolar daha= 417 Milyar dolar Milletimizin kaybı. Onuncu yıl 417 Milyar dolar + onun bir yıllık kazancı 83.4 Milyar dolar + onuncu yıl için ayrılan 16.66 Milyar dolar daha = 517 Milyar dolar Milletimizin kaybı. On birinci yıl için = 517 + 103 + 16.6 = 636 Milyar dolar On ikinci yıl için = 639 + 127 + 16.6 = 779 Milyar dolar On beşinci yıl için = 1 404 + 280 + 16.6 = 1 Tril yon 701 Milyar dolar Yirminci yıl için = 3 736 + 747.3 + 16.6 = 4 Trilyon 500 Milyar dolar Yirmi beşinci yıl = 9 423 + 1 884 + 16.6 = 11 Trilyon 423 Milyar dolar Otuzuncu yıl için = 23 569 + 4 713 + 16.6 = 28 Trilyon 298 Milyar dolar Milletimiz hizmetine, aşına işine refahına huzuruna harcanacak iken, Savaşa harcanmıştır. Hepimiz bu güne kadar bu paranın 500 Milyar dolar olduğunu zannediyordunuz değil mi? Hepimiz yanıldık. Bu savaşı birde İnsanımız hayatı açısından baktığımızda, her iki tarafın verdiği insan kaybı yürekler acısıdır. Yukarıdaki 28 Trilyon 298 Milyar dolarla nelerin yapılabileceğini hiç düşündünüz mü? Bakınız ben size söyleyeyim 28 Trilyon 298 Milyar Dolar X 1.8 = 50 Trilyon 936 Milyar Türk lirası yapıyor. Bunu 75 Milyon insanımıza bölersek = 679 Bin 146 Türk lirası düşüyor. Beşikte yatan çocuklarda dahil, her vatandaşımıza, 679 Bin er lira düşüyor. Yada başka bir hesapla yetmiş beş milyon insanımızın ( beşiktekilerde dahil) her birine 50 Bin TL lik Bir araba ve 157 şer Bin Liralık dörder adet ev düşerdi. Şimdi bana söyler misiniz, bu ülke nelerini kaybetmiş, şehit düşen ana kuzuları ile birlikte. Her şey para değil diye nutuk atanlara sesleniyorum, savaştığımız insanlara da bir araba ve dört ev verebilseydik acaba bizimle savaşmak için sebepleri olur muydu? Savaşın galibi yoktur efendiler. Bir savaşta her iki tarafta kaybeder. Biri az diğeri çok kaybeder. Ben bu yazımda her bireyimizin eşit olarak neler kaybettiğini gözler önüne sermeye çalıştım. Takdir sizin. İster devam etmesi için hamasi nutuklar atmaya ve gençleri sokağa dökmeye çalışırsınız. Daha çok anneler ağlar ve Millet yoksulluğa sürüklenir. Vatan işte o zaman bölünür. İsterseniz barıştan yana tavır alırsınız; Annelerin gözyaşı diner. Millet refah ve varlıkta, üretimde, medeniyet de, kalkınmada sıçrama yapar. Ötekileştirdiklerimizin de kardeşlerimiz olduğunu, tek dertlerinin geçim derdi olduğunu görürsünüz. Mehmet KIZILASLAN 2013-03-27
BU PARALAR ÖDENMEDİ? Danıştay kararı ile aklandılar!... Aklandılar mı suçsuz oldukları kabul mü edildi? Danıştay kararını verdi. Ben anlamam hiç aklım ermez, erse de haddim değil karışmak. Ancak şimdi ne olacak onu merak ediyorum.? Sayın Eski Bakan Cavit Çağlar, Sayın Halis Toprak, Sayın Şevket Demirel, Hepsi birer, birer, Danıştay kararı ile haklarındaki suçlamalardan yasalar gereği, kurtuldular, YIRTTILAR.(Ne güzelmiş yasalar değil mi?) İnter bank’ı batırmakla yargılanan Sayın Cavit Çağlar, Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği şartsız erteleme kararı ile hapisten kurtuldu. Çağlar’ın borcu 1,5 milyar doların üstünde hesaplanmıştı. Sayın Yahya Murat Demirel’ ile ilgili davada, Yargıtay tarafından zaman aşımı sebebi ile ortadan kaldırıldı. Demirel in batırdığı iddia edilen para kayıtlara 1.2 milyar olarak geçti. Toprak bank’ı hortumlamaktan yargılanan Sayın Halis Toprak beyefendinin de İstanbul 8.Ağır Ceza Mahkemesi’nin önceki günkü kararı ile hapis yatmaktan kurtulduğunu öğreniyoruz. Sayın Toprak’ın borcu 800 milyon dolar olarak görülüyordu. Bunlar gazete haberlerinden öğrendiklerimiz. Şimdi bir düşünce sardı benim beynimi. Bu üç zatı muhteremin; ya kendilerinin kurduğu, ya yakınlarının kurdukları, yada yetkili olarak başına getirildikleri, bankalarının kasalarından çıkan paranın toplamı, 3.5 milyar dolar. Bunu kim ödeyecek? Biz bu şahıslar, ya da yakınları ülkemizi yönettikleri zaman 50 sent borç almak için, kapı, kapı dolaşıp Devletimizin itibarını ayaklar altına almadık mı? Aldık. Biz bu paraları, O asil insanlar rahat ve huzur içinde yaşasınlar, bizler Millet olarak ödeyelim diye mi dilendik? Onlar har vurup harman savuracak da, efendim anlayamadığım için soruyorum –Bu paraları bu zatı muhteremler yedi mi yemedi mi? Yedilerse kim ödeyecek ? Yemedilerse Adamları neden üzdük mahkemelerimizde? Ya da şöyle sorarsam, bu paralar Devletimizin Kasasından çıktı mı çıkmadı mı? Çıktı. Geri ödendi mi, ödenmedi mi? Ödenmedi. O halde Zaman aşımı denen şey ne demek oluyor? Bu paralar nasıl zaman aşımına uğrar? Kimse ödemeyecek diyorsunuz değil mi? Sizlerle bizler ödeyeceğiz. Nasıl? Dolaylı vergilerle. Vergi artırımları ile. Bizlere harcanacak ve hayat standardımızı artıracak yatırımların azaltılması ile. Ne yapmak lazım? Efendilerimizin yasa yapıp hayatımızdan bu Zaman aşımı denilen şeyi yasalarımızdan çıkarması lazım. Hiç değilse Devlet kasalarından çıkan anapara geri dönmeden, hiçbir suçlu serbest kalmamalı. Ya da adaletimiz bu kadar uzun sürmemeli. Tüyü bitmedik yetimin hakkını, tüylü gorillere yedirmemenin yolu hiç değilse bundan sonra bulunur dileğimle. Allaha emanet olunuz. Not: bu yazıyı 2006 yılında yazmışım. Neleri unuttuğumuzu görmeniz açısından tekrar yayınlanmasını istedim. Ayrıca çaresizlik içinde kıvranan BAĞKUR ve S.G.K pirim borcu olanlarında, faizlerini kaldırarak, sadece anaparalarını ödeme şansı getirirseniz, Sizlerin, kimin yanında olduğunuz belli olur, düşüncesindeyim. Onların kimden yana olduğu belliydi, sizin kimden yana olduğunuz kesin olarak anlaşılsın. Saygılarımla. Mehmet KIZILASLAN 2013-03-27

19 Mart 2013 Salı

HASAN CELAL GÜZEL SİZİ KINIYORUM

Hasan Celal Güzel “PKK lı larla, Atçalı kel Mehmet aynıdır, eli kanlı katildirler. Haydutturlar. Irz düşmanıdırlar” diyor. Utandım, üzüldüm, yazık dedim. Ne gariptir ki, Sayın Hasan Celal Güzel Osmanlının son döneminde, sarayın yanlışları nedeniyle, Adaletin uygulanamayışı, vergilerin ağırlığı nedeniyle insanların Anadolu da neler çektiklerini bilmiyorlar. Aydında, Yabancı tüccarlara verilen haklar nedeni ile, üreticinin mallarının İngiliz ve Fransız şirketlerine yok fiyatına satılmak zorunda oluşunu bilmiyorlar. Anadolu insanı açlığa ve yoksulluğa sürüklenirken bu yabancı şirketler Aydın bölgesi üreticilerinin kanını emerek büyümeye devam ediyorlardı. Bunu da bilmiyorlar. O, sonradan Milli Mücadeleye katılan Yörük ali Efe de, Osmanlının yanlış kararlarının Aydın bölgesindeki uygulayıcısı, yani Aydın bölgesinde üretilen ürünlerin yabancı Tüccarlara satılması konusunda baskı yapan silahlı gücüydü, bunu da bilmiyorlar O dönemde Osmanlının bu kararlarının yanlışlığını gören ve mücadelesini Aydın Nazilli bölgesinde üretilen malları kızanları vasıtası ile Ödemişe İzmir’e kadar taşınmasında ve yabacı tüccarların verdikleri fiyatın üç, dört katına satılmasını sağlayan, gerçek bir efe de, Demirci Mehmet Efedir. Oda Osmanlı sarayını yabancılara teslim oldukları dönemde, Atçalı kel Mehmet Efeyi 89 yıl sonra örnek almış, Osmanlının yanlışlarına baş kaldırmış dağa çıkmış. Osmanlının kararlarına uymamıştır. Bunu da Sayın Güzel bilmiyorlar. Atçalı Kel Mehmet Efe ye gelince; 1829 yılında Kuyucak ta başlayan, Atçalı Kel Mehmet Efe önderliğindeki, Aydın Ayaklanması, Bir Halk İhtilalı özelliklerini taşımaktadır. Osmanlı İmparatorluğunun girdiği savaşların vergi yükünden bunalan halka bu vergileri kaldırdığını ilan etmiş, mültezimlerin, voyvodaların ve zabitlerin halktan keyfi olarak topladıkları vergileri kaldırmıştır. Bunlarla da “vali-i vilayet, hademeyi devlet, Atçalı Kel Memet “ şeklinde imzaladığı fermanlar da hükümetten serbest ticaret ve tarımın korunmasını, kanunların değişmesini, daha eşit kanunlar yapılmasını ve askerliğin yeni esaslara bağlanmasını istemiştir. Aydının yanı sıra Kütahya, Manisa, Burdur ve Denizli’nin bazı kazaları, onun ileri sürdüğü fikirleri sevinçle karşılamış, ona kapılarını açmış ve kendilerine efendi yapmışlardır. İlk ayaklanmasında Aydın mütesellimi ve yanındaki adamlarıyla girdiği çatışmalar hariç diğer kasabaların hiç birisin de ona karşı silah atılmamıştır. Aksine adamları ile birlikte bu kasabalara birer kurtarıcı gibi girmiştir. İdaresi altında bulunan halkın malına, canına ve ırzına saygı göstermiştir. Seyahat hürriyetine engel olmamıştır. Zulmü ve adaletsizliği ortadan kaldırmak, yerine adaletin eşitliğin ve huzurun sağlandığı bir düzen kurmak için çalışmıştır. Atçalı Kel Mehmet Efenin bu yaptıkları devlete karşı gelmek olarak algılanmış. Padişah ça onaylanmamış. Üzerine gönderilen Osmanlı kuvvetlerine 1830 da yenilmiş ve çatışmada ölmüştür. Ancak cesareti, halkın malını, canını, ırzını, namusunu, korumak için yaptıkları, kendisinden sonraki 100 yıl içinde yaşayan tüm ege efelerine ve Demirci Mehmet Efe ile Yörük Ali Efelere de ilham vermiştir. Şimdi size gelelim Sayın Hasan Celal Güzel efendi, Yazıklar olsun size ki; Tüm ege efelerine İlham kaynağı olan, Halkın, malına, canına, ırzına, namusuna leke getirmeyen, Atçalı kel Mehmet Efeyi, PKK lılara benzettiğiniz, TV 8 deki 8. Gün programındaki konuşmanızı üzüntü ile izledim. İnanamadım, tekrar, tekrar izledim. Atçalı kel Mehmet Efe Aydında yaşamamış olsaydı ve yaşadıkları haksızlıklara karşı savaşmamış olsaydı, Ölümünden tam 89 yıl sonra, Demirci Mehmet efe ve kızanları, dağa çıkamayacaklar, Yunan işgal kuvvetlerine karşı belki cephe bile oluşturamayacaklardı. Yunan ordusu Aydında, Aydın efeleri tarafından uzun bir süre durdurulmasaydı, Ankara büyük taarruza zaman kazanamayacaktı. Ankara zaman kazanamadığında belki de Sizin ve benim adımız, soyadımız değişik olacaktı, bay Güzel. Belki de Annemiz belli olacaktı ama, babalarımız belli olmayacaktı, Sayın Güzel. Anadolu insanı, hele Egenin insanı efelerin kahramanlık hikayeleri ile büyür. Onları kendisine örnek alır. Yüzlerce yıl sonra bile o öğrendiği kahramanlıkları uygular, Sayın Güzel. Demirci Mehmet Efeler, Yörük ali Efeler, Nasıl Atçalı kel Mehmet Efeyi örnek aldılarsa, Bizlerde, Demirci Mehmet Efeleri ve Yörük ali efeleri Örnek alarak büyüdük, Sayın Güzel. Siz bizim Efemize hakaret ettiniz, İdolümüze saldırdınız, Bebek katilleri ile bir tuttunuz, Namus timsallerini, canilere benzettiniz, Hasan Celal Güzel, sizi kınıyorum. . 68 kuşağına karşı, 6. Filonun yanında yer alan Hasan Celal Güzel, Sizi Atça halkından ve Atçalı Kel Mehmet Efemizden özür dilemeye davet ediyorum. Mehmet KIZILASLAN 2013-03-19 .

15 Mart 2013 Cuma

AVRUPALI BİZE MUHTAÇ MI?

Gerçekten Avrupalılar bize muhtaç mı bilemiyorum. Bir gazetenin başlığı bu gün böyle. Bazen kendimizi oturduğumuz köşemizde överiz. Biz olmasak şu şöyle olmazdı. Biz olmasak filanca şu işi başaramazdı. Biz olmasak filanca ekip seçilemezdi. Biz olmasak … diye devam eder, gider. Böyle sözlerle insanlar, kendi kendisini över ve hayatın içinde kendilerini iyi bir yere oturtmaya çalışırlar. Gerçekten bu böyle değildir aslında. Fakat yaşam insanın kendisinin önemli birisi olması doğrultusunda etkiler. Bazıları gerçekten önemlidir. O önemli olanlar, önemliliklerinin bahsini hiç ama hiç yapmazlar. Bazıları aslında kendilerinin önemsizliklerini çok iyi bildikleri halde ille de önemli olduklarını çeşitli vesilelerle anlatır dururlar. Bu insanlarda böyledir, peki ülkelerde nasıldır? Onlarda da aynıdır. Dünyanın hiç değişmez kurallarından birisi belki budur. Önemliler bunun hiç lafını etmezler işlerini titizlikle ve belli bir disiplin içinde yaparlar. Karşılarındaki muhatapları her zaman onların işlerinin ve kendilerinin önemli olduklarını, onlara gösterdikleri saygı ve mesafeli tutumları ile anlatırlar. Ben önemliyim, Biz vazgeçilmeziz, Onlar bize muhtaç demekle asla önemli olunmaz, kimse kimseye de muhtaç olmaz. Akıllı insanlar ve Devletler, karşılarındakileri etkilerken ve onlara istedikleri her şeyi yaptırırlarken “Siz bizim için çok önemlisiniz.”diye, diye yaptırırlar. Kişiliği oturmamış insanlar ve aldatılmaya hazır olan Devletlerde “Biz çok önemliyiz” diye, diye, Hem kendilerine hem de Devletlerine zarar verirler. Avrupa’nın bize muhtaç olmasına bir bakalım şimdide. Bizim Gümrük birliğine peşinen girmemiz nedeni ile Ticari açıdan asla mecburiyetleri yoktur. Turizm açısından baktığımızda oldukça çok seçenekleri var. Teknolojik açıdan bakıldığında hiç ama hiç ihtiyaçları yoktur. Ham madde ve madenler açısından baktığımızda yaptığımız ikili anlaşmalar nedeni ile ihtiyaçlarını gidermiş durumdalar. Genç iş gücü açısından derseniz, Eğitilmemiş ve kontrolsüz, ne yapacağı belli olmayan üretimden uzak gençlikle, bize ne kadar muhtaçlar, tartışırız. O halde biz nasıl onlar için bulunmaz bursa kumaşı oluyoruz ki? Bunların hepsini bizleri yönettiğini iddia edenler biliyor. Hem de çok iyi biliyorlar. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde biliyorlar. Bu nedenle anlattığımız ve anlattıkları kadar önemli olmadığımız için, AB ye ALMAYACAKLAR. Bu aldatmacaya neden hem bizi yönettiğini iddia edenler, hem de onlar devam ediyorlar? AB nin sebepleri: 1- Tüm isteklerini anlaşmalarla kabul ettirmek için. 2-Lozan da verdiklerinin hepsini geri almak için. 3-Silahları ile giremedikleri vatanımıza parayı basıp sahip olmak için. 4-Parça parça bölün meye hazırlamak için. 5- Bizim tahmin edemediğimiz birçok sebep için. Bizi yönetenlerin aldatmacaya devam etmelerinin sebepleri: 1- “AB ye girebilmemiz için onların isteklerini yapmamız gerekiyor” diye, diye Demokratikleşmeyi sağlamak. 2-Hukuk yapısını uluslar arası seviyeye taşımak için. 3-Askeri yapıyı değiştirmek için. 4- Doğuya değil, Batıya önem veriyoruz demek için 5- Bizim tahmin edemediğimiz birçok sebep için. Efendiler her ne sebep için olursa olsun, Bizim kendi kendimize, ya da başkalarının bizleri kandırmalarına izin vermememiz gerekir. Bu yanlış hareketlerin bir gün muhakkak hesabı da sorulur, hesabı da verilir. Diye düşünüyorum, saygılarımı sunuyorum. Bu yazıyı bundan tam yedi yıl önce yazmışım ve yayınlanmış dostlarım. Şimdi de sizler için bir şeyler ifade ediyor mu bilemiyorum. Mehmet KIZILASLAN. 2013-03-12
AVRUPALILAR BİZE MUHTAÇ MI? Gerçekten Avrupalılar bize muhtaç mı bilemiyorum. Bir gazetenin başlığı bu gün böyle. Bazen kendimizi oturduğumuz köşemizde överiz. Biz olmasak şu şöyle olmazdı. Biz olmasak filanca şu işi başaramazdı. Biz olmasak filanca ekip seçilemezdi. Biz olmasak … diye devam eder, gider. Böyle sözlerle insanlar, kendi kendisini över ve hayatın içinde kendilerini iyi bir yere oturtmaya çalışırlar. Gerçekten bu böyle değildir aslında. Fakat yaşam insanın kendisinin önemli birisi olması doğrultusunda etkiler. Bazıları gerçekten önemlidir. O önemli olanlar, önemliliklerinin bahsini hiç ama hiç yapmazlar. Bazıları aslında kendilerinin önemsizliklerini çok iyi bildikleri halde ille de önemli olduklarını çeşitli vesilelerle anlatır dururlar. Bu insanlarda böyledir, peki ülkelerde nasıldır? Onlarda da aynıdır. Dünyanın hiç değişmez kurallarından birisi belki budur. Önemliler bunun hiç lafını etmezler işlerini titizlikle ve belli bir disiplin içinde yaparlar. Karşılarındaki muhatapları her zaman onların işlerinin ve kendilerinin önemli olduklarını, onlara gösterdikleri saygı ve mesafeli tutumları ile anlatırlar. Ben önemliyim, Biz vazgeçilmeziz, Onlar bize muhtaç demekle asla önemli olunmaz, kimse kimseye de muhtaç olmaz. Akıllı insanlar ve Devletler, karşılarındakileri etkilerken ve onlara istedikleri her şeyi yaptırırlarken “Siz bizim için çok önemlisiniz.”diye, diye yaptırırlar. Kişiliği oturmamış insanlar ve aldatılmaya hazır olan Devletlerde “Biz çok önemliyiz” diye, diye, Hem kendilerine hem de Devletlerine zarar verirler. Avrupa’nın bize muhtaç olmasına bir bakalım şimdide. Bizim Gümrük birliğine peşinen girmemiz nedeni ile Ticari açıdan asla mecburiyetleri yoktur. Turizm açısından baktığımızda oldukça çok seçenekleri var. Teknolojik açıdan bakıldığında hiç ama hiç ihtiyaçları yoktur. Ham madde ve madenler açısından baktığımızda yaptığımız ikili anlaşmalar nedeni ile ihtiyaçlarını gidermiş durumdalar. Genç iş gücü açısından derseniz, Eğitilmemiş ve kontrolsüz, ne yapacağı belli olmayan üretimden uzak gençlikle, bize ne kadar muhtaçlar, tartışırız. O halde biz nasıl onlar için bulunmaz bursa kumaşı oluyoruz ki? Bunların hepsini bizleri yönettiğini iddia edenler biliyor. Hem de çok iyi biliyorlar. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde biliyorlar. Bu nedenle anlattığımız ve anlattıkları kadar önemli olmadığımız için, AB ye ALMAYACAKLAR. Bu aldatmacaya neden hem bizi yönettiğini iddia edenler, hem de onlar devam ediyorlar? AB nin sebepleri: 1- Tüm isteklerini anlaşmalarla kabul ettirmek için. 2-Lozan da verdiklerinin hepsini geri almak için. 3-Silahları ile giremedikleri vatanımıza parayı basıp sahip olmak için. 4-Parça parça bölün meye hazırlamak için. 5- Bizim tahmin edemediğimiz birçok sebep için. Bizi yönetenlerin aldatmacaya devam etmelerinin sebepleri: 1- “AB ye girebilmemiz için onların isteklerini yapmamız gerekiyor” diye, diye Demokratikleşmeyi sağlamak. 2-Hukuk yapısını uluslar arası seviyeye taşımak için. 3-Askeri yapıyı değiştirmek için. 4- Doğuya değil, Batıya önem veriyoruz demek için 5- Bizim tahmin edemediğimiz birçok sebep için. Efendiler her ne sebep için olursa olsun, Bizim kendi kendimize, ya da başkalarının bizleri kandırmalarına izin vermememiz gerekir. Bu yanlış hareketlerin bir gün muhakkak hesabı da sorulur, hesabı da verilir. Diye düşünüyorum, saygılarımı sunuyorum. Bu yazıyı bundan tam yedi yıl önce yazmışım ve yayınlanmış dostlarım. Şimdi de sizler için bir şeyler ifade ediyor mu bilemiyorum. Mehmet KIZILASLAN. 2013-03-12

8 Mart 2013 Cuma

İŞSİZLİĞİ ÖNLEME YÖNTEMLERİ 4

İ İnşaat sektörü bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin lokomotifidir. Bunu hepimiz biliyoruz. Bu sektörde binlerce kalem mal ve yüzlerce hizmet kolu olduğundan işsizliği önlemekte kullanılıyor. Daha kalıcı ve etkili kullanılabilir, kullanılmalı. Ama TOKİ ler le değil. Ülkemizde her şeyin özelleştiği bir dönemde İnşaat sektörü üç müteahhit ve hükümetin bir kanadı ile devletleşmiş gibi sanki. Bu doğru değil. Her şeyi özelleştirecek siniz, neredeyse Silahlı Kuvvetleri, sınır korumayı bile özelleştireceksiniz; nedense inşaat sektörü TOKİ eliyle devletleşmiş gibi. Her şehirdeki inşaat sektörü kendi işsizine iş vermek zorunda iken, TOKİ nin girdiği şehirlerde o şehrin insanı iş bulamıyor. Müteahhit nereli ise, işçiler oradan geliyor. Şimdi inşaat sektörünü nasıl canlandıracağınıza gelelim. Lüks evlerdeki KDV oranını yani 150 metre kare üzerindeki evlerde ki oran % 5 e indiriniz. Yani fakirin fukaranın 150 metre karenin altındaki evlerinde zaten KDV oranı % 1 değil mi? Diğer lüks konutlardakini de indiriniz %5 lere. Şimdi yapılması gerekeni söylüyorum. Ülkemiz deprem kuşağında. Dün gece Amasya da 4.3 şiddetinde bir deprem daha oldu. Çelik ve prefabrik evlerle ilgili yasayı lütfen bir an önce çıkarınız. Bu yapılardaki plan Proje ve Ruhsat harçlarındaki oranları betonarme inşaatlarınkinin yarısına çekiniz. Ayrıca 100 metrekarenin altındaki betonarme evlerden de plan proje bedellerini de yarıya düşürünüz, belediye harçlarını da eskisinin yarısına indiriniz. Prefabrik ve çelik ev teknolojileri ülkenin sanayisinin ve depremlerde ölümleri en aza indireceği için; geleceği ile yakından ilgili bir alan olup, geliştirildiğinde İhracata dahi çelik yapılar gönderilecektir. Hem sanayisinin oluşmasını, işsizliğin önlenmesini hem de zararın ziyanın ortadan kalkmasını sağlayacak, geri dönüşümlü tek sektördür bu sektör. Ne yapacakmışız? Betonarme evlerin 100 metre kareye kadar olanlarından Plan proje masraflarında, harçlarında yarı, yarıya indirim yapacakmışız. Bu şu demek Zenginlerin 300-500 Bin liralık evlerinden % 5 KDV alacaksınız, zenginin cebine 30-50 Bin liralık katkı yapacaksınız. Garibanın 30-50 Bin liralık evinden ise 8-10 bin liralık plan proje masraflarının yarısını devlet ödeyecek deseniz ve belediye harçlarının da yarısını devlet ödeyecek deseniz, kimin yanında olduğunuz belli olacak. Ayrıca garibanda ev sahibi olurken, işsizlik de önlenmiş olacak. Gelelim Prefabrik ve Çelik yapılarla ilgili yasaya, bu yasanın çıkmasını 99 yılından beri bekliyoruz. Her deprem olduğunda binlerce prefabrik bina ve konteynır siparişi veren Devlet, deprem geçince, Prefabrik ve çelik evin önündeki engelleri kaldırmayı düşünmüyor. Konteynırların konacağı yerden jeolojik etüt raporu isteyen yetkililerimiz bile var. Bu sektörün önünde engel yok ki diyeceksiniz. Halen öyle düşünüyorsanız doğrudur amma hiçbir kolaylığın olmaması bile engel sayılmaz mı? Betonarme binaların aynısı, işlemlerden geçiriyorsunuz vatandaşımızı bu doğru mu sizce? Deprem olduğunda, binlerce prefabrik yapıyı plansız projesiz ve izinsiz kullanan Devlet, her önüne gelenden prefabrik satın alıyor ve deprem bölgesine gönderiyor. Aklıma şu geliyor hemen, Ey gidi Devleti yönetenler ey, kastınız depremde ölen binlerce vatandaşımıza mıydı? Vatandaşımız depremden önce, ekonomik, sağlıklı, ısı yalıtımlı, depremde insanımızın pestilini çıkarmayan, mezar olmayan, yapılara sahip olsalar da, ölmeseler olmaz mıydı? Yoksa siz de, siz den öncekiler gibi nüfus planlamasını böylemi yapacaksınız? Başbakan üç çocuk diyor. Siz diğer taraftan öldürüyorsunuz. Depremde ölenlerin katili sizlersiniz. Çünkü prefabrik ve çelik yapıya kolaylıklar getiren yasaları çıkarmadınız. Çare soruyorsunuz, muhataplarınızın bazılarında çare olmaya bilir. Önerdiğim yöntemlerin hiç birisi sizlere bütçenizde eksiler yazdırmaz, Kaçak yapılaşmayı önlerken, hem işsizliğe çare bulmuş olursunuz, hem de kimlerin yanında olduğunuzu göstermiş olursunuz. Biz bu köşedeyiz bizi okumaya devam ediniz işsizliği nasıl önleyeceğinizi muhakkak bulacaksınız. İşin, aşın, ihtiyaçların onurluca karşılandığı günler dileğimle. Saygılarımı sunarım. Mehmet KIZILASLAN 2013-03-08

5 Mart 2013 Salı

İŞSİZLİĞİ ÖNLEME PROJESİ 3

Bir ülkenin işsiz kalmasının sebeplerinin başında kendi üretimini kullanmaması gelir. Eğer Devlet yönetenlerde dahil, Millet kullanacağı eşyasından, Tüketeceği gıda maddelerine kadar yabancı mal hastası olmuşsa bu ülkede hiçbir şekilde işsizliği önleyemezsiniz. Bu çerçeve içinde hepimizin tükettiği içecek ve yiyeceklerden başlamalıyız yabancı mal tüketimine dur demeye. Hiçbir markayı sıralamayacağım. Yiyecek içecek temizlik maddelerinin, Yahudi imali ve İsrail e kaynak aktaran firmalar da dahil tüm yabancı ürünlerin alımını durdurmalıyız. Devletimizin de tüm ihtiyaçlarını yerli ürünlerden karşılama mecburiyeti vardır. Yabancı malların alındığı ülkelerin tamamına birer genelge gönderilecek ve alınan ürünlerin bedellerinin sadece %20 sinin bedelini nakit ödeyebileceğimizi, kalan %80 lik kısmının ise bizden alacakları ürünlerle karşılanacağını, aksi halde mal alımlarımızın durdurulacağını bildirmemiz gerekir. En önemlisi Savunma amaçlı bakım, yenileme, teknoloji geliştirme gibi konularda İsrail e verilen tüm ihalelerin, Türk Sanayicisi ve Firmalarına yaptırılması halinde, memleket gelirlerinin en az yarısının daha Türkiye de kalmasını sağlamış oluruz. Diğer yandan herhangi bir savaş anında, İsrail in bakımını yaptığı hiçbir uçağımızın yerden kalkmadığını, Hiçbir tankımızın hedefini vuramadığı, Hiçbir helikopterimizin görevini yapmadığını, olası bir savaş tehdidinde göreceğimiz için bu konuda da hemen şimdi tedbir almış olacağız. Kapalı bir ekonomiyi asla savunmuyorum. Ne var ki, ticaret de, siyaset de, her konuda devletlerarası ilişkilerde, karşılıklılık ilişkisinin uygulanmasının doğru olacağına inanıyorum. Ülkemizde köylü nüfusunu azaltmamız gerektiğini belirten AB ülkelerinin direktiflerine uyan hükümet üyeleri, bunun doğru olduğunu anlatırken suç işlediklerinin farkında bile değildirler. “Yiğitliğini överken hırsızlığını açığa çıkaranlar” vardır ya hani onlar gibi anlatıyordu geçenlerde birisi TV kanalının birisinde. Diyordu ki “Köylü nüfusu %37 lerden %27 lere indirilmiş, yada indirilecek miş” Allah aşkınıza bu köyünde, az çok işi olan ve tarıma katkıda bulunan vatandaşımızı, Şehirdeki işsizliğe katkıda bulunsunlar diye mi? Şehirli yapıyorsunuz. Şehirlerimizde iş çok da, oradaki hazır işlere mi gönderiyorsunuz köylümüzü? Köylümüzü köyünde iş vermek zorundasınız. Tüm Dünya kurutulmuş gıdalara yönelmeye başladı. Hiçbir katkı maddesi barındırmayan, güneşte ya da gölgede kurutulan gıdalara ihtiyaç duyan yabancılara, Türk köylüsünün ürettiği ve çarşıda pazarda 50 kuruşa satamadığı tüm sebze ve meyvelerini kurutulmuş olarak yabancılara satabilirsiniz. Nasıl diyorsunuz değil mi? Güneş enerjisi ile çalışan gıda kurutma fırınları dağıtarak köylümüzün köyünde kalmasını sağlayabilirsiniz. Bu fırınlar hem köylümüzün ürünlerinin ucuza satılmasını engeller, hem de köylümüzün şehre göçünü ve şehirdeki işsizliğin artmasını engeller. Aynı fırınlar, köydeki çalı, çırpı ile de gıda kurutabilecek hale getirildiğinde yazın ve kışın üretilen her ürünün, fazlasını kurutularak, dünya pazarına sunabiliriz. Elinizdeki ürün kurutulmuş gıda ya da dağlarda kırlarda doğal olarak çıkmış kekik papatya gibi diğer ürünlerin kurutulmuşları olsun. Bunları satamayacağınız hiçbir ülke yoktur. Alın size 2000 – 5000 TL lik gıda kurutma fırınları ile “Köylümüze, Köyünde iş bulma projesi”. Siz yeter ki işsizliği önlemeyi planlayınız. Biz size daha bir çok proje ile destek olmaya devam edeceğiz. Yeter ki bize kulak veriniz. Saygılarımla. Mehmet KIZILASLAN 2013-03-04

1 Mart 2013 Cuma

SİZ BU ŞEHRE İHANET EDEMEZSİNİZ

Hani derler ya kel alaka bir şey yaparsa ve söylerse birisi, ona “Hay senin aklına yanayım” derler ya işte öyle bir şey. Bir ticaret odası başkanı “Bulunduğu şehri cazibe merkezi haline getirmek için. Ulusal ve Uluslar arası alış veriş merkezleri ile görüşmelere başlamış.” Bu işi “bulunduğu şehrin ekonomisini canlandırmak için çalışmalara başladığını söylemiş. Halkının alış veriş talebinin yanında sosyo–kültürel hizmetleri de yanında barındıran, büyük ölçekli ticaret eğlence ve kültürel aktivitelerin yapılabildiği hizmet alanlarının kurulmasında fayda görmüşler. Şehrimiz kara yolundan geçip giden yerli ve yabancı sermayenin bir kısmının ilçesinde kalması için bu tip yatırımların şehrin çehresini değiştireceğini söylemiş. Ulusal ve Uluslar arası firma yöneticileri ile olumlu geçen görüşmeler yaptığını söyleyen Bir şehrin Ticaret Odası başkanı “ Büyük Mağazacılık ve Alışveriş merkezleri yatırımı ile işletmeciliği alanında marka olmuş firmalara, bölgeleri ile ilgili birer dosya sunmuşlar. Bu anlamda üyelerinin ticaret hacmini artırmaya yönelik girişimleri devem edeceğini belirtmişler. Yanlış duymadınız Bir Ticaret odası başkanı kendi şehirlerinde alışveriş merkezi açmaları için Ulusal ve Uluslar arası firmalara dosya götürmüş. Gelin bizim şehrimizde Alış veriş merkezi açınız, demiş ve Onlar şehirlerinde A VM açarlar sa bu çalışma üyelerinin ticaret hacmini artırmaya yönelik çalışmalar mış. Bu çalışmaları devam edecekmiş. Yazık ki, ne yazık. Bir şehre dışarıdan gelerek AVM açan kuruluşlar o şehrin bütün gelirlerini götürürler. O şehrin esnafı, sanatkarı, tüccarının yerli olanları avcunu yalar ve kapanır gider. Abi size sormazlar mı “Sen kimden yanasın ya.” diye Siz kimin ticaret odası başkanısınız efendim? diye Sormazlarmı size,” Siz, dosya sunduğunuz, Ulusal ve uluslar arası, firmaların Ticaret Odası Başkanımızınız? diye Yoksa Bulunduğunuz Şehrin Ticaret odasının Başkanımısınız? Diye. Diyeceksiniz ki bulunduğum şehrin Ticaret odası başkanıyım. O zaman hani derler ya “Senin gibi dost varken düşmana gerek yok” be başkanım. Senelerdir Odam var benim diyen. Benim haklarımı koruyacak diye bekleyen. Ticaret erbabı bizlerin, haklarını koruyacak diye düşünen, kazancımızı ve kapasitemizi artıracak yöntemler bulacak diye bekleyen Ticaret odası üyelerinin vay haline. Kardeşim senin yaptığını, Düşman ülkenin Ticaret odası başkanı bile yapmaz. Demezler mi? Peki ne yapmak gerekir diye sormaya başlayanlarınız olabilir. Söylüyorum. Ticaret odasının, Sanayi odasının. Sanayi Kooperatifinin, diğer odaların birikimleri ile ve Belediyemizin iş birliği ile; Bulunduğunuz şehirde, olması gereken yerde. Kendi üyelerinizin ve şehrinizdeki odalarınızın organize ettiği. Bulunduğunuz şehrinizde üretilen, ürünlerin ve hizmetlerin pazarlandığı. Gelip geçenlerin başka hiçbir yerde göremediği, estetik ve anlayışta, taklit olmayan. Sadece sizin şehrinize has özellikleri olan. Sadece sizin odanızın ve şehrinizdeki diğer odaların üyelerinin işletmeciliğini yaptığı. Şehrinizin belediyesinin, meslek odalarının, kent konseyi üyelerinin, sivil toplum kuruluşlarının fikrinin de alındığı, Sürekli fuarcılık mantığının oluşturulduğu bir merkez yapabiliriz. Kendi şehrimize has, parmakla gösterilen bir merkez, vitrin yapabiliriz. Bunun yeri var belli. Atıl vaziyette duruyor. Bu Alış Veriş Merkezi Sadece sizin bulunduğunuz şehre has ve onun ürünlerini pazarlayan onun üreticilerinin önünü açan bir merkez olabilir. Olmalı. Bu gazetedeki haberi yanlış okumuş olmak için neler vermezdim başkanım. Siz kendi üyelerinize düşmanlık yapamayacak kadar Milliyetçi birisiniz. Biz sizi öyle biliyoruz. Lütfen O gazetedeki haberi tekzip ediniz. “Ben hiçbir ulusal ve uluslar arası A V M kuruluşuna gitmedim dosya vermedim. Ve sadece İlçeme has bir yöntem geliştirmek için Üyelerimle ve Şehrimin diğer odalarıyla ve Belediyesiyle iş birliği yapmaya çalışıyorum” diye haberi düzelttiriniz. Yok, gerçekten bunu yaptıysanız; Odanızın tüzüğüne aykırı hareket etmekten, üyelerinizi zarara sokmaktan ve üyelerinize, şehriniz insanına, ticaretine, üretimine, ihanet etmekten, birileri sizi mahkemeye verirse şaşmayın efendim. Çünkü siz bulunduğunuz şehrin, Ticaret odası başkanısınız. Bunun gereğini yapmak zorundasınız. O şehrin ticaretinin, dolaylı olarak ta üretiminin, önünü açmak zorundasınız. En önemlisi de onların küçülmesine ve yok olmasına sebep olamazsınız. Saygılarımla. Mehmet KIZILSALAN 2013-03-01