Şehirler, içindeki yaşayan
insanların ve yöneticilerinin; akılları, ufukları, zekâları ve projelerinin
büyüklüğüne orantılı olarak büyürler ve gelişirler.
Bir çocuk, Anne ve babasının ilgisi
ve bilgisine bağlı olarak gelişiyorsa; şehirlerde de, yöneticilerin, kabiliyetleri
oranında, bilgi seviyesi oranında gelişirler ve büyürler.
Örneğin, bir şehrin temizlik
giderlerini, diğer bir şehrin temizlik giderlerine oranladığınızda, birisi diğerinden
% 40 lar da fazla para harcıyorsa; bunun iki sebebi olabilir diye düşünüyorum.
Birincisi, iki şehir insanı
arasında gelişmişlik oranı birisi diğerine nazaran % 40 daha az gelişmiş
demektir. Daha pis olabilirler mi acaba.
İkinci sebep ise, iki şehir yöneticileri
arasında dürüstlük oranında biri, diğerinden
% 40 daha az dürüst olabilir
mi? Bu sefer de yöneticilerin elleri pis olabilir mi acaba?
Üçüncü bir neden varsa bilen lütfen söylesin.
Ben hala arıyorum 3. nedeni bulamıyorum..
Şehirde yaşam, eğer monoton, tek düze, ve her gün aynı devam ediyorsa,
o şehrin yöneticileri sıradan insanlar demektir.
Sıradan yöneticiler, şehrinde ve ya ülkesinde yaşayan
insanların yaşantısını bir üst seviyeye taşıyamayan insanlar demektir.
Bir şehir insanları düşününüz ki,
hep aynı şekillerde eğlenirler. Hep aynı günü yaşar gibi 24 saatlerini
doldururlar. Hep aynı para ile aynı şeyleri satın alabilirler. Rutin bir
yaşayış şeklinin dışına çıkamazlar.
Kendisine karnını yarım yamalak
doyurabilecek ücretler tahsis edilmiştir, onu yetiştirmeye çalışırlar. Onu
yetirmek bile, o insanlar için mutluluktur.
Peki yandaşlar için öyle midir?
Her gün yeni bir kazancın habercisi ve yeni heyecan demektir.
Bu şehrin insanlarının
yaşadıkları söylenebilir mi acaba, yoksa zamanını doldurup gidecekleri günü
bekleyen canlı cenaze topluğumu denilir, bu topluluğa.
Bize biçilen yaşam şekli bu
olduğu için “başka türlü bir yaşama
şekli var mı” diye düşünme gereği bile duymadık çoklarımız.
Peki bu söze ne diyeceksiniz? “ Bir günü diğeri ile müsavi ( eşit, aynı)
olan mümin değildir.” Bu söz size
ne demek istiyor?
İnsanların ümidi olmalı, her günü
aynı geçmemeli, yaşama sevinci ve heyecanı yitmemeli. İnsanlar değişiklikler
yaşayarak geleceğe dair heyecanını bitirmemeli.
İnsanlar “Haksızlıklar
karşısında dilsiz şeytan olmamalı” Bu söz bile yaşama heyecan katmak için
yeterli bir söz değil mi?
Bizim insanımız, sürüler gibi A
takımının galibiyetinden, sanki dünyalar onun olacakmış gibi coşku
gösterebiliyor, sevinçten adam bile öldürebiliyorlar.
Yine bizim insanımız, A partisi
için aynı sevinci yaşıyor ve partisi için hayatını feda edenlere de
rastlanabiliyor.
Allah aşkına söyler misiniz A
takımı yense, cebinize ne girer yenilse ne çıkar.
B partisi iktidar olsa kazancınız
ne kadar artar, muhalefet olsa ne kadar eksilir hiç düşündüğünüz oldu mu?
Diğer taraftan her yeni günün yeni
heyecan getirmesi ve yeni umutlar yüklü olması gerekmez miydi?
Öyle bir şehir yaşamı hayal
ediniz ki; sizin için her gün daha kaliteli bir yaşam, daha fazla kazanç ve bu
kazancın getirdikleriyle, daha insanca bir düzen kuruyorsunuz kendinize.
Eğer bunu yapamıyorsanız
kaybettiğiniz gün değil koca bir hayattır.
Tabi ki “Sizler neye müstahak sanız, onlar tarafından yönetilirsiniz” sözünü
de unutmamak gerek.
Biraz çılgın bir soru gibi
gelecek sizlere şimdi ama, Asrı saadette
yöneticilerin tamamı mal varlıklarını, yönetimde kaldıkları sürece
dağıtırlarken, sıfıra inerlerken, şimdilerdeki yöneticilerin mal varlıklarını
onlarca kat artırdıklarını düşündüğünüzde, bunu neye yoruyorsunuz?
Onlar çok mu aptaldı? Yaksa
şimdikiler çok mu akıllı olduklarını zannediyorlar?
Şimdiki yöneticilerin, kendileri
ve yandaşları için düşündükleri gelecek projeleri; acaba yönettikleri şehir
halkı için kullanılsa, şehrimiz insanlarının yaşama sevinci çok daha güzel
olmaz mıydı?
Saygılarımla. 2013-09-27 Mehmet
KIZILASLAN