27 Eylül 2013 Cuma

ŞEHİR VE YAŞAM

                         
                             


Şehirler, içindeki yaşayan insanların ve yöneticilerinin; akılları, ufukları, zekâları ve projelerinin büyüklüğüne orantılı olarak büyürler ve gelişirler.
Bir çocuk, Anne ve babasının ilgisi ve bilgisine bağlı olarak gelişiyorsa; şehirlerde de, yöneticilerin, kabiliyetleri oranında, bilgi seviyesi oranında gelişirler ve büyürler.
Örneğin, bir şehrin temizlik giderlerini, diğer bir şehrin temizlik giderlerine oranladığınızda, birisi diğerinden % 40 lar da fazla para harcıyorsa; bunun iki sebebi olabilir diye düşünüyorum.
Birincisi, iki şehir insanı arasında gelişmişlik oranı birisi diğerine nazaran % 40 daha az gelişmiş demektir. Daha pis olabilirler mi acaba.
İkinci sebep ise, iki şehir yöneticileri arasında dürüstlük oranında biri, diğerinden
 % 40 daha az dürüst olabilir mi? Bu sefer de yöneticilerin elleri pis olabilir mi acaba?
        Üçüncü bir neden varsa bilen lütfen söylesin. Ben hala arıyorum 3. nedeni bulamıyorum..
Şehirde yaşam, eğer monoton, tek düze, ve her gün aynı devam ediyorsa, o şehrin yöneticileri sıradan insanlar demektir.
 Sıradan yöneticiler, şehrinde ve ya ülkesinde yaşayan insanların yaşantısını bir üst seviyeye taşıyamayan insanlar demektir.
Bir şehir insanları düşününüz ki, hep aynı şekillerde eğlenirler. Hep aynı günü yaşar gibi 24 saatlerini doldururlar. Hep aynı para ile aynı şeyleri satın alabilirler. Rutin bir yaşayış şeklinin dışına çıkamazlar.
Kendisine karnını yarım yamalak doyurabilecek ücretler tahsis edilmiştir, onu yetiştirmeye çalışırlar. Onu yetirmek bile, o insanlar için mutluluktur.
 Peki yandaşlar için öyle midir? Her gün yeni bir kazancın habercisi ve yeni heyecan demektir.
Bu şehrin insanlarının yaşadıkları söylenebilir mi acaba, yoksa zamanını doldurup gidecekleri günü bekleyen canlı cenaze topluğumu denilir, bu topluluğa.

Bize biçilen yaşam şekli bu olduğu için “başka türlü bir yaşama şekli var mı” diye düşünme gereği bile duymadık çoklarımız.
Peki bu söze ne diyeceksiniz? “ Bir günü diğeri ile müsavi ( eşit, aynı) olan mümin değildir.” Bu söz size ne demek istiyor?
İnsanların ümidi olmalı, her günü aynı geçmemeli, yaşama sevinci ve heyecanı yitmemeli. İnsanlar değişiklikler yaşayarak geleceğe dair heyecanını bitirmemeli.

 İnsanlar “Haksızlıklar karşısında dilsiz şeytan olmamalı” Bu söz bile yaşama heyecan katmak için yeterli bir söz değil mi?
Bizim insanımız, sürüler gibi A takımının galibiyetinden, sanki dünyalar onun olacakmış gibi coşku gösterebiliyor, sevinçten adam bile öldürebiliyorlar.
Yine bizim insanımız, A partisi için aynı sevinci yaşıyor ve partisi için hayatını feda edenlere de rastlanabiliyor.
Allah aşkına söyler misiniz A takımı yense, cebinize ne girer yenilse ne çıkar.
B partisi iktidar olsa kazancınız ne kadar artar, muhalefet olsa ne kadar eksilir hiç düşündüğünüz oldu mu?
Diğer taraftan her yeni günün yeni heyecan getirmesi ve yeni umutlar yüklü olması gerekmez miydi?
Öyle bir şehir yaşamı hayal ediniz ki; sizin için her gün daha kaliteli bir yaşam, daha fazla kazanç ve bu kazancın getirdikleriyle, daha insanca bir düzen kuruyorsunuz kendinize.
Eğer bunu yapamıyorsanız kaybettiğiniz gün değil koca bir hayattır.
Tabi ki “Sizler neye müstahak sanız, onlar tarafından yönetilirsiniz” sözünü de unutmamak gerek.
Biraz çılgın bir soru gibi gelecek sizlere şimdi ama, Asrı saadette yöneticilerin tamamı mal varlıklarını, yönetimde kaldıkları sürece dağıtırlarken, sıfıra inerlerken, şimdilerdeki yöneticilerin mal varlıklarını onlarca kat artırdıklarını düşündüğünüzde, bunu neye yoruyorsunuz?
Onlar çok mu aptaldı? Yaksa şimdikiler çok mu akıllı olduklarını zannediyorlar?

Şimdiki yöneticilerin, kendileri ve yandaşları için düşündükleri gelecek projeleri; acaba yönettikleri şehir halkı için kullanılsa, şehrimiz insanlarının yaşama sevinci çok daha güzel olmaz mıydı?
                 Saygılarımla.  2013-09-27 Mehmet KIZILASLAN 

   

19 Eylül 2013 Perşembe

VATANDAŞTAN MEKTUP VAR

                                                   
          Saygıdeğer okuyucularım aşağıda bir arkadaşımın bana gönderdiği mektubu aynen yayınlıyorum. Yorum, siz değerli okuyucularımındır.  Bakalım bu mektupta ki fikirlere katılacak mısınız?
               “Sevgili Mehmet Kızılaslan kardeşim
         Yıllardır yazılarını takip eder Nazilli’nin dertleri ile dertlenip önünü açacak fikirler ürettiğin yazıların için seni arayıp teşekkür etmişimdir. Son iki yazın için ayrıca teşekkür etmek için bu mektubu yazmaya karar verdim.
        Değerli kardeşim uzun yıllardır seninle siyaset konularında sohbet eder Nazilli’nin bir türlü kabuğunu kıramamasından yakınırız bilirsiniz. Aytekin Kaplan döneminde bir kıpırdanma olmuş ve ümitlenmiştik, fakat yine eski günlere geri döndü ne yazık ki Nazillimiz.
         Bu kadar dedikodu acaba sadece bize mi geliyor diye düşünüyorum zaman, zaman, ancak nereye gitsem, insanlar senin de yazılarında belirttiğin, Muz Padişahlığındaki gibi, zenginliklerine zenginlik katan, varlıklarını beşe katlayan yöneticileri konuşuyor. Fakat ne ironidir ki o yöneticiler hiç bir şey olmamış gibi karşımıza çıkıp, hikaye anlatarak bizleri kandırdıklarını sanıyorlar.
       Önümüzde bir seçim var ve bize yapılan bu saygısızlığı cevapsız bırakmayacak bir Nazilli görüyorum ilk defa, bu çok sevindirici bana göre. Artık Nazilli’nin hizmet alma, iktidar nimetlerinden faydalanma zamanı geldi geçiyor. Ancak bu hizmetleri üretecek bir de lidere ihtiyaç olduğu da kesin bana göre.
         Ak Parti’yi yakından takip ediyorum. Gerek sosyal medyada, gerekse çarşı siyasetinde, sanki bir aday bulamıyormuş izlenimi yaratılmaya çalışılıyor.
         Bunu yapan da, gene parti yönetiminin ta kendisidir. Bir yerde söyledikleri diğerine uymuyor. Nabza göre şerbet veren bir başkan ve 3-5 yönetim kurulu üyesi var. Sosyal Medyada yapılan bir anket beni oldukça düşündürdü. Mustafa Acar’mı? Kuvvet Erim’mi? Ak partinin belediye başkan adayı olsun?
        İktidar Partisinin bünyesinde çok daha değerli başkan namzetleri var iken, bunların adı neden konuşulmuyor anlamış değilim.
Örneğin Esat Ergüler; İflas etmiş bir belediyeyi iş yapan, kendisine yeten bir belediye yaptı. 13 yıl başkanlığında Nazilli’nin kaderi değişti. Onun adından neden bahsedilmiyor?
        Örneğin Aytekin Kaplan, çalışkanlıksa çalışkanlık, sevilme ise her kesimin sevgisini kazanmış biri.  2 yıllık başkanlığında makamına kim gitse derdini anlatabildiği, acil çözümler bulduğu bir başkan buluyordu karşısında. Alnı secde gören bu adam o dönemde sanırım birilerinin isteklerini yerine getirmedi, yedirip içirmedi ki, aday olmasın diye bir önceki seçimde var gücü ile çalıştılar.
Karşısına kazanamayacak adaylar koydular. Nazilli’de kazanması kesin gözü ile bakılan bu adamın %52 oyu vardı. Yapılan anketler bunu gösteriyordu, ama %2 oyu olan Mehmet Gacar, beyefendi aday yapıldı. M. Gacar’ın hemen dibinde mücadele veren adam, şimdi Haluk Alıcık’ın sağ kolu oldu, tüm inşaat işleri ondan soruluyormuş.
Şimdi bakıyorum Aytekin kaplan adayım demiyor. Esat Ergüler küstürülmüş gibi. Acaba mütevaziliğinden mi, bu iki insan ben adayım demiyorlar? Aytekin Kaplan’a 2 yıllık başkanlığında Ramazan eğlenceleri yaptı trilyonlar harcadı dediler, 196 bin lira harcadığı ortaya çıktı. İncirimiz, kestanemiz, yerli ürünlerimiz dünyaya tanıtıldı. O yıl incir yok sattı, bugün bile o reklamların semeresini görüyoruz.
 Geçende incir festivali yapıldı, kimin haberi oldu acaba, öyle zannediyorum ki, kendimiz çaldık kendimiz oynadık.
       Aytkin bey zamanında Toki ile anlaşma yapıldı, Haluk bey geldi, kendimiz sosyal konut yapacağız dediler. Anlaşmayı iptal ettiler. Toki, 200-300 TL taksitle fakirlerin ev sahibi olmasını sağlarken; bunlar kaç garibanı ev sahibi yaptılar, kaç para taksitlerle, sormak lazım.
       Gökdelen hastane olacaktı iptal ettiler, kendi partisinden meclis üyelerinin kurduğu şirkete kiraladılar. Yağma hasanın böreğiydi, yandaşlara ikram ettiler.
       Beş eylül okulunun alanına meydan yapma projesi,
    Aytekin Kaplan’ın projesiydi, şimdi Haluk başkan sahiplenmiş diyorlar. Haluk bey kardeşim, organizeye 5 trilyona yol yapacağına, O.S.B. nin, belediye ye olan iki Trilyon borcunu sileceğine, halka daha yararlı işler yapsa olmaz mıydı?  
Tabi ki bu hizmetleri, Arkasında iktidar gücü olan, ufku geniş bir başkan yapabilir.
     Ufku geniş olmayanlar ise, şehir içindeki değerli arsaları, meclis üyelerinin taşeronu olan, müteahhitlere kaptırırlar. 18 uygulamaları ile de trilyonlarına trilyonlar kattırırlar. Garibana ev yapıyorum diye de, sanayinin içine, kurutma kanalının dibine ev yapar.
       Nerede bunların halk sevgisi, Allah korkusu?
Sevgili kardeşim benim senden ricam, bu mektubu mümkün olursa olduğu gibi yayınlayarak, Ak Parti yönetimini uyarman ve uyuduğu uykudan uyandırmandır.
      Burası Nazilli ve bu toprakların bir milletvekili var. Bu vekil Gültekin Kılınç kardeşimizdir.
     Mehmet Erdem beyefendi de vekilimizdir.  Çekişmeyi bıraksınlar Nazilli için en iyi çözümü bulsunlar. Bulsunlar ki Nazilli kendi dinamiklerini kullanabilsin.
      Genel Merkez belki bu satırları okur, kazanma şansı en yüksek olan Aytekin Kaplan’ı  yada Esat Ergüler’i değerlendirmeye alırlar. Bir anket yaparlarsa haklılığımı göreceklerdir.”
                                 Beğendiniz mi?   Ben beğendim, umarım Nazilli için en hayırlısı olur.                                                                             
                                                                         Mehmet KIZILASLAN 2013-09-18


16 Eylül 2013 Pazartesi

İSLAMA SIĞINAN HIRSIZ VE AHLAKSIZLARIN HİKAYESİ - 2

               

Bahsini yapacağım olaylar, Muz Padişahlığının bir sancağında cereyan etmektedir. Bu günkü kurumlarla hiçbir alakası yoktur.
Uygun oluşu, sizin anlayışınızın güzelliğinden ve tesadüflerin sonucudur.

Hatırlayacağınız üzere birincisini yayınladığımız hikaye sadece bir sitede 14 000 okuyucu bulmuştur.
Hikayenin ikincisini yayınlanması için, çeşitli bilgi akışları, mektupları,  haber güvercinleri ile gönderiliyormuş.   
 Hikaye yine aynı sancak beyliğinde geçmektedir.
Yine hikaye, bu sancağın sınırları içinde, yol, sokak, kümes, cami, konak ve ev yapılabilmesi için, sancak beyinin yanında sorumlu görevli birisi ile, kurduğu paylaşım çetesinin fertleri ve halk arasında geçmektedir.
 Rüşvetçi mi rüşvetçi birisi diye bahsettiğimiz bu zatı muhterem, yaptığı işleri meğer yalnız yapmıyormuş. Ve o umrede gördüğü ak saçlı dedenin söyledikleri bir kulağından girmiş öteki kulağından çıkmış.
Yalnız iş yapmadığı ve cesaretinin büyüklüğü, pervasızlığının sebebi, çetesinin içinde Sancak beyinin kendisi ve yardımcılarının da olduğu söylentisinden kaynaklanıyormuş.
Çünkü o görevli istense, sancak beyi tarafından aynı günde görevden alınabilirmiş.

Bazı pazarlıkların içinde yardımcılarının da oluşundan dolayı; o görevliyi şikayet için, sancak beyinin yardımcılarına giden ahali, söylenen miktar kadar değil de, biraz daha az rüşvet alınması için görevliye geri gönderiliyormuş.
 Bazen de Sancak beyi ve yardımcıları tarafından ya yanlarına çağırılıyor, ya da rüşvetçi görevlinin odasına gidiliyor, orada rüşvetin miktarı, vatandaşın eşraf içindeki yerine göre daha aza indirilmesi isteniyormuş.
Söylediğim sebeplerden dolayı bu görevli ipi azıya almış.
Bu görevlinin çevresindeki diğer paylaşım çetesinin içinde bazı, kroki çizerler, bazı müteahhitler ve bazı sancak beyliğinin yönetim kurulu üyelerinin de olduğu söyleniyormuş.
Hikaye bu ya, bu rüşvetçi memurun yakınları arasında, Padişahlığın çizgisindeki partinin eski yöneticilerinden birisinin olduğu da söyleniyor muş.

Zaten sancak beyi de, Sancağın yerleşim planındaki son değişiklikleri; hem kendi yandaşlarının, hem de diğer büyük muhalefet partilerinin ileri gelenlerinin, kendilerine ve yakınlarına ait arazilerde değişiklikleri anlaşarak sancak yönetim kurulundan geçirdiği söylenmekteymiş.
Bazı duyumlara göre yakınlaşan seçimlerde kullanılmak üzere bu rüşvet den fon ayrıldığı da söylenmekteymiş.
Bir başka duyumlara göre, geçmişte bu menfaat çetesinin paraları ile seçime katıldığı söylenen sancak beyinin, menfaat çetesine gücü yetmediği imiş.
Diğer bir duyuma göre menfaat çetesinin içinde bulunanlarla hala iş birliği yaptığı ve rüşvetleri paylaştıklarıymış.
Padişahlık, Sancak beyliğini kocaman bir mercek altına almış.
 Hikaye bu ya seçimler yapılıncaya kadar kendi partisinde kalacağı ve seçimlerden sonra Padişahın partisine gireceği söylenen Sancak beyi büyük olasılıkla merceğin yakmasından kurtulmayı amaçlamaktaymış.
Hırsızlık ve soysuzluk çetesindeki diğer rant paylaşıcılar ise, Sancak beyi böyle yaparsa, o nu topuğundan değil, anlından vururuz diyorlarmış. 
Sancak beyliğinde yaşayan mağdurlar, “suçluların Allah belasını versin” derken, Sancak beyini ve yardımcılarını bu tür pis olaylara yakıştıramayan ahali ise; onların hidayete ermeleri için dua ederlermiş.
Diğer taraftan kendi çıkarları için, olayları gördükleri halde susan, muhalif parti ve padişahın partisinin yetkilileri de halk tarafından ilgi ile izlenmekteymiş. Onların ve yakınlarının arsaları da rüşvetsiz olarak daha kazançlı hale getirildiği için bu gün susanlar yarın aynı yolsuzlukları yaparlar diye düşünülüyormuş.
Hasılı okuyucularım bu hikaye böylece pehlivan tefrikaları gibi uzayıp gideceğe benzer.
Söylentiler o ki, Padişahın partisi iyi bir aday bulamaz ise, seçimlerden  6- 10 ay sonra sancak, sancak beysiz kalabilirmiş.
Padişahın ortaya koyduğu ve Sancak beyliğindeki yolsuzlukları yapanların altında durduğu, o kocaman mercek bir sene içinde, çook canlar yakacağa benzermiş.
Ak saçlı dede bunların hepsini geceleri uyutmayıp, her gece rüyalarına girmesine rağmen hidayete ermediklerini görünce, İslah olmaları için hikayenin devamını yazmamı söyledi. Devam etmemesi için dualarım devam ediyor ama anlayan kim?
.
“Mallarınızı aranızda haksız sebeple yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haram yoldan yemek için o malları hakimlere
 ( İdareci, yönetici, yetkili ve ya mahkeme hakimlerine) vermeyin.” Bakara 188.
Umudum o ki Allah bu ayeti o kullarının beynine nakşeder. Saygılarımla.
                            Mehmet KIZILASLAN 2013-09-16



10 Eylül 2013 Salı

SEÇİMLERDEN SONRA NAZİLLİ

                 

       Nazilli seçimlerden sonra ne kazanacak?
Nazilli de ne değişecek?
Neredeyse her alanda şu Suriye’den sonra gündemi, Seçimler ve aday adayları doldurmaya başladı.
 Bilen konuşuyor, bilmeyen de konuşuyor benim gibi.
Ben Nazilli’nin geleceği için, bugün aklımın erdiği kadar bir şeyler söylemek istiyorum. Kimse alınmasın, hiç kimse rahatsız olmasın. Düşüncelerimi paylaşıyorum. Sesli düşünüyorum.
Diyelim sizin adayınız seçimi kazandı, ne yapacak?
Diğerinin adayı kazandı o ne yapacak?
Aday belirlemelerinde yapılan adaletsizliklerden dolayı bir partinin tabanını ikiye böldünüz, diyelim, diğer yarısı kazanma ihtimali olan bir diğer partinin adayını destekledi, hiç ummadığınız bir belediye başkanı seçildi geldi.
Sonuç ne olacak, seçmen için ne değişecek?
Büyükçe bir köy olan, Nazilli de ne değişecek?
Normal nüfus artış endeksine ters orantılı, durağanlık yaşayan hatta göç veren nazillide ne değişecek?
Ben bir Nazillili olarak ne kazanacağım? Çocuklarımın gelir durumunu artıracak neler olacak?
Gelişme diye bana yedirilen; Eskiden evlerimizin içindeki musluklardan belli saatlerde akan iyi su sonra her mahallede bir köşede musluktan akmaya başladı, biz bunu yedik. Daha sonra su fabrikası kurduk dediler gelişme zannettik. Üç beş kişiye iş verdiklerini söylediler, bunu da gelişme zannettik.
Bu olayda ben zarardayım. Anladınız mı bunu?
Allah’ınızı severseniz bu nasıl bir çelişkidir ki, siz bizim gözümüzün içine baka, baka, babalarımızın dedelerimizin imece ile getirdiği suları evimizin içinde akarken paralı hale getirdiniz, bize de bunu bizim gelişmemiz olarak yedirdiniz.

 Bir masal anlatmıştım ya hani, Muz Padişahlığının bir sancağında yaşanan olayları anlatan “İslam’a Sığınan Hırsız ve Ahlaksızların Hikayesini -1” işte onlarda yaşanan olayları yaşamak için mi, seçim yapıldıktan sonra, biz kazandık diye sokaklara dökülüp sevinç gösterileri yapacağız?

Yoksa yandaş müteahhitlere ilçenin en güzel yerlerinden arsalar ayırırken, gariban konutları için, sanayinin içinde, sanat okulunun bir bölümü olabilecek yere konut dikilsin diye mi oyumuzu kullanacağız?

Ben sesli düşünüyorum ve düşüncelerimi yazıyorum. Bu şehre yeni bir hareket kazandıracak, iş kapıları açacak ve bizden sonraki kuşağa Allah razı olsun dedirtecek, yatırımı kim yapacaksa ona oyumu vereceğim.

Şehrimin insanının yaşam seviyesi yükselmeli, kazancı artmalı, seçim bu şehrin her ferdinin cebine artılar getirmeli. Sadece yandaşı değil, herkesi mutlu etmeli.

Ne öneriyorsun kardeşim?
Ben Aydın ve Denizlinin tam ortasında bir hava alanı istiyorum. Bu hava alanı Denizli ve Aydında yaşayanların hepsine hizmet vermeli. Nazilli’mizi de Dalaman gibi ekonomik olarak sınıf atlatmalı.
Bunu yapabilecek, ya da bunun gibi projeleri olan, Nazilliye ekonomik olarak canlandıracak olana oyumu vereceğim, değilse, Seçim benim neyime?

Yöneticiler gazetelerin köşesinden inmeye bilir. Yaptıklarının olağan üstü şeyler olduğunu anlatabilir. Hatta mahkemelerde yargılanıp aklanabilirler.

Ben şehrimin ekonomisine bakarım. Kazancımız artıyor mu? Çocuklarımız bu şehirde iş bulabiliyor mu? Bu şehirde iş kurabilirler mi? Bu şehirde olmaktan mutlu muyum? Onlarda mutlu olabilirler mi?

Ben sadece bana, ya da sadece yandaşını zengin edecek olan diğerine oy vermeyeceğim.
            Saygılarımla.                    2013-09-10  Mehmet KIZILASLAN