27 Ekim 2020 Salı

PARA ÇOK ADİL PAYLAŞIM YOK

 

                               

       Birçok insan paranın yokluğundan, piyasaların bozukluğundan, bahsediyor.

        Bu konuda söz söyleyenlerin kendi sınırlı imkanları açısından baktıklarında çok haklılar.

Ancak, çevremize bir bakalım, haberleri bir dinleyelim. Lüks arabaları ala bilmek için artık zenginler torpil arıyorlar. Belli semtlerde villa sahibi ola bilmek için insanlar sadece paraları ile değil yakınlarının torpillerine başvuruyorlar. Milyonlarca liralık servetler, yetkililere yakın kimselerin ellerinde toplanıyor.

    Bu haberleri dinlediğimizde “acaba biz de mi bir yanlışlık var da başarısızız” diye düşüncelere dalıyorsunuz. Eşiniz, çıldırıyor “Bir bizde yok para, bir sen yeteri kadar kazanamıyorsun” diye bağırıyor.

      Çocuğunuz gözünüzün içine bakıyor “Acaba Annem haklı mı? Babam beceriksizin teki mi? Diye cevap arıyor beynindeki sorulara.

      Baba belki dünyanın en iyisi, dürüst mü dürüst, namuslu mu namuslu, eve hiç haram lokma getirmemiş, mütevazi bir hayatları var. Muhannete muhtaç değiller ama, kıt kanat geçiniyorlar.

    Çocuklar ikilemde, Ya Anneleri haklıysa, ya baba fırsatları değerlendiremiyorsa.

     Filmler geliyor aklına çocuğun, her kanalda, zengin aileler zevkü safada milyonlar kazanıyorlar ama hiç çalışmıyorlar. Baba nın sarı yağı eriyor asgari ücret alıp evine getireceğim diye.

 Anne bütün marifetlerini kullanıyor o asgari ücreti yetireceğim diye.

     Birde “ Bunu bulamayanlar var halimize şükredelim “ diyor ya Anne, baba evde yok iken çocuklarına.

      “Dünya sınav yeridir” diyen sabır, yoksulluk, sadece fakirlerin sınavı gibi algılatan din adamlarının olduğu.  Kafayı yememek elde değil.

        Toplum eriyor, ahlak eriyor, namus bitiyor, Dürüstlük aptallık gibi algılanıyor, Soysuzluk ahlaksızlık, içinde kazanç olduğu için, açıkgözlük gibi algılanıyor.

     Dört koldan sarılmış bir gençlik var, yukarıdaki ikilemler arasında kaybolmak üzere.

      Yetkililer halktan kopuk.

Çevrelerini sarmış, yalakalar topluluğu, gerçekleri göstermiyor onlara. Yanlış bilgiler aktarıyorlar. Hamaset ve savaş söylemleri bir müddet sonra karın doyurmadığı gibi, yine fakir topluma yükü yıkılacak.

       Yeni paket açıklanacakmış!

Yine 18 taksite bölünecek borçlar, yine vergi tabana yayılacakmış.

Refahın huzurun ve kazancın tabana yayıldığı bir öneriniz olmayacak mı sizin hiç?

İçinizden birisi “ kazancınız sizlere yetecek, kredi almadan yaşar hale geleceksiniz “ diyen bir yiğit çıkmayacak mı?

      Çözüm ne kardeşim?

Çözüm, yediden yetmişe üretim seferberliği,

Çözüm, savaşlara ayrılacak paraların, üretim ve  Milletin refahı için harcanması

Çözüm, Büyük şehirlerden, kırsal alanlara dönecek ailelere tarımsal yatırım hibesi ya da 20 yıllık sıfır faizli kredi.

Çözüm, Kazançtan verginin kaldırılması harcarken sadece yüzde 10 vergi alınması.

Çözüm, Eğitim ve öğretimde, üretime dair reform.

 Çözüm, Karma ekonomik sisteme, Vatandaşın yapamadığı işlerde devletin üretime girmesi.

Çözüm, Sigorta primlerinin günde sadece 10 TL ye çekilmesi.

Çözüm, vatandaşın borçlarının, ev kredileri gibi 15 yıla yayılması.

Çözüm, sicil temizlenmesi.

O kadar çok çözüm yolu var ki değerli okuyanlarım; yanlış bilgilendirme ve yandaş kayırmalar önlendiğinde, İsterse yetkililer, Milyarlarca lira kazananların kazançlarının halka yayılması hali sorunları kökünden çözer ve bunları yapanları tarihe kaydeder.

   Saygılarımla Mehmet Kızılaslan 2020-10-27

   

2 Ekim 2020 Cuma

YAZAMIYORUM.

 

                                                           

         O kadar çok yazacak konu var ki, neresinden başlayacağımı bilemiyorum dostlarım.

        Dünya, ekonomik bir çıkmazın içinde, yeni bir çıkış yolu arıyor. Yeni normallerin ne olacağını kestirmekte zorlanıyorum. Yazamıyorum.

        Ülkem adı konulmamış bir ekonomik kriz içinde, Yeni arayışlar içinde, yaptıkları iyi şeylerin, söylenmeyen ve konuşulamayan kötü şeylerin arasında yaptıklarının nankörü olmamak için yazamıyorum.

       Alış veriş yaptığımız tacirler, malum paranın karşısında TL nin erimesinden rahatsız olduklarından, bir gün önceki fiyatlar ertesi güne uymuyor. Her gün bir tık ürünlerine zam yapıyorlar.  Haklılar mı haksızlar mı, bilemediğim için yazamıyorum.

        Siyasilerin, liderler dışındakilerinin, mevcut durumdan çok mu memnunlar, yoksa değiller mi ondan mı susuyorlar, bilemiyorum. Yazamıyorum.

Muhalefet liderinin, kahve hanelerde ki  yeni  uygulamalar için önerdiği, her oyunda, yeni oyun kağıdı açılması fikrine imreniyorum, utanıyorum yazamıyorum.

      İktidarın, halkın içinde bulunduğu, ekonomik sıkıntılardan uzaklaşması için, gündemde Kardeş ülke Azarbeycan  haberlerinden başka haber yokmuş gibi, başka haberleri gündem dışı bırakmasını görüyorum. Sanki o haberler bitince, vatandaşın ekonomik durumunun düzeleceğini mi zannediyorlar; diye düşünüyor, yazamıyorum.

      Odaların, kooperatiflerin, sendikaların, borsaların,  pandemi sırasında birçoklarının, üyelerinin durumlarına seyirci olmaktan başka bir faaliyet gösteremediklerini görüyor, içimden patlıyorum ama yazamıyorum.

       Yerel yöneticilerin, pandemi sırasında dahi yoldan, taş döşemek ten başka bir iş yapmadıklarını, Üretime dair verdikleri sözlerin hiç birisini uygulamadıklarını görüyor, kahroluyor yazamıyorum.

       Vatandaşın içinde bulunduğu sıkıntıların gerçek müsebbiplerini göremeyip, yapılan haberlerden dolayı sadece kendilerini suçlu sayan, aile bireylerinden dolayı, yuvaların yıkılışlarını, intiharları, cinnet geçirmeleri, seyrediyorum kahroluyorum, yazamıyorum.

     Yakın çevremde bile çaresizlikler içinde kıvranan insanların yeni  normallere karşı hiçbir arayışlarının olmadığını görüyor, “Elle gelen düğün bayram” deyip, çöküşlerini, erimelerini, yok olmaya doğru gidişi kabullenmelerini görüyor, yazamıyorum.

      Velhasıl dostlarım, Kahramanlık, hamaset, nutuklarından başka herhangi bir şey yokmuş casına tükenişimizi görüyorum, yazamıyorum.

      Çözüm, çözüm ne biliyor musunuz dostlarım, Çevremizde, çözemediğimiz, ya da çözüm gibi sunulan ama, ekonomik olarak vatandaşımızın cebine, bir kuruş katkısı olmayan, her nutuk ve böbürlenmeden, uzak duralım, inanmayalım.

        Biz üretmek için bir yol bulalım.

      Elimizden ne geliyorsa, hemen üretimin bir ucundan başlayalım.

     Zeytin sezonu geldi. En basitinden, çarşıya gidip ala bildiğimiz kadar zeytin alıp çizerek ya da kırarak tatlandırıp ertesi hafta aynı pazarda satmayı düşünelim.

     Zeytin üreticileri sahipsiz, ürettikleri değerinin altında satılıyor. Bir el de biz verelim, ürünlerini alalım, tatlandıralım satalım. Bizlerde kazanalım.

      Bir evlik bahçemiz varsa, eskiden olduğu gibi bir karış yerini boş bırakmayalım. Tohumu toprakla buluşturalım, bir şeyler üretelim.

       Kurtuluşumuz Üretimde, dostlarım üretimde. Saygılarımla .

                  Mehmet Kızılaslan   2020-10-02