Aldığı eğitimler sonucu, kendisine öğretilenlerin tamamının doğru olduğunu zannedenlerin bu yazımı okumalarına gerek yoktur. Çünkü sorgulamayan, araştırmayan ve kendi doğrularından aşka doğru olup olmadığı şüphesine kapılmayanların, birçoklarının fikirlerini değiştirmek atomu parçalamaktan daha zordur.
Ezilmeyi,
sömürülmeyi, Allah vergisi zanneden birilerin, aklını ve imkanlarını kullanmak,
yeni yollar bulmak konusunda araştırma yapmaya ikna etmeye çalışmak, Haşa Allaha
karşı gelmesini istemek gibi bir şeydir.
O nedenle bu yazımı okurken lütfen kendinize bu güne kadar öğretilenlerin doğru
olup olmadığını araştırmaya hazırlanınız.
İlkel bir mağara
toplumunun lideri kimdir, kim olur hiç düşündünüz mü?
Bir çoklarınızın Hiç aklınıza geldiğini zannetmiyorum, ama
size söyleyeyim. O ilkel mağara
toplumunun lideri, bedeni en iri olan, yabani hayvanlarla en çok mücadele
ederken, başaran kaba kuvveti en çok olandır.
İlerleyen zamanlarda,
kendisine savunma ve savaş aracı yapan, aklını biraz daha kullanmaya başlayan,
taştan balta ve bıçak gibi sivri araçlar yapan kişidir, mağara toplumunun
lideri. Ok ile mızrağa sahip olan ve
beslenmeleri için daha çok hayvan avlayan hem iri, hem de aklını biraz daha iyi
kullanarak avcı toplumun bu ilk üretim
araçlarına sahip olan kişisidir, o ilkel mağara toplumunun lideri.
İlkel toplumlarda
ilk üretim araçlarına sahip olanların lider olduğu bu düzen değişti mi?
Hayır değişmedi.
Günümüzde de, üretim
araçlarına sahip olanların ve savaş araçlarına sahip olanların liderliklerini,
sürdürmeye devam ettiğini görüyoruz.
Değişen ne var?
Değişen hiçbir şey yok.
İlkel toplumlarda
iri bedenine, kaba gücüne ve kendi yaptığı savaş baltası ve mızrağına sahip olan
lider olur. Lider olan da bu ortamda her sözünü geçirir, her dediğini yaptırır.
Çünkü Adalet denilen en önemli unsur yoktur.
Şimdiki ortamda
da üretim araçlarına, günümüzün üretim aracı fabrikalara, topraklara, savaş
araçlarına sahip olanlarda liderliklerine sürdürüyorlar..
Kapitalizmin en
kötü tarafı da budur. Kapital paradır, paraya sahip olanların bu gün yaptıkları
geçmiş dönemlerdeki, ilkel insanların yaptıklarından daha vahşi ve acımasızdır.
Hiçbir kural tanımamaları da insanların bunu normal saymasındandır.
İlk üretim araçlarına
ve silahlara sahip olanlardan sonraki, padişahlıklar zamanındaki zengin olanların,
arazilere sahip olanların, durumuna da basitçe baktığımızda, padişaha yakın
olanların, devletin mülklerine, padişahın gözüne girerek nasıl sahip
olduklarına tarih bilenler ve araştıranlar göre bilirler.
İşte o padişah tapularına sahip olanlar halkı
köle gibi tarlalarda çalıştırıp sömürülerine devam etmişlerdir. Onların
torunları da hiç çalışmadan bu sömürüyü sürdürmüşlerdir.
Hiç kendi
kendinize sorduğunuz oldu mu?
Bu zengin toprak
ağaları hangi alın teri, karşılığında yüzlerce, binlerce dönüm arazilerin
sahipleri olmuşlardır?
Savaşlarda
ölenlerin yakınlarına savaşlarda kazanılan topraklardan kaçar dönümü
dağıtılmıştır?
Fabrika sahipleri
nasıl fabrikaların sahipleri olmuşlardır?
Devlet eliyle,
Devlete ve Millete ait fabrikalar nasıl yandaşlara, sıfıra yakın bedellerle
yada devletin açtığı kredilerle satılmışlardır?
Diğer yandan günümüzde
yine devlet arazileri el altından, Milletin haberi olmadan yandaşlara çok ucuz
rakamlarla dağıtılmaya devam edilmekte midir?
O arazilerin
işlenmesi içinde yine devlet bankalarından bu araziler teminat gösterilerek
kredi alınıp ve zenginliklerine zenginlik katılmakta mıdır?
Peki, bu
zenginleşme karşılığında fakirlik kader midir?
Hayır, buna kader
demek bile, Allaha inkar etmek kadar yanlış değil midir?
Zenginleşmek,
devletler eliyle,
Millete ait olan,
Milletin ortak malı
olması gereken toprakların, ( ki Topraklar har dönemin üretim aracıdır)
tarihler, boyunca yandaşlara dağıtılmaya başlamasıyla,
peşkeş çekilmesiyle oluşmuşsa eğer, Fakirlik kader değil, Zenginleşenlerin
halkı soyması sonucu oluşmuştur.
Sonuç olarak Söylediğimiz türden zenginlik
helal değil, Fakirlik de kader değildir.
Saygılarımla. Mehmet Kızılaslan 2022-07-21