16 Haziran 2015 Salı

PARTİZANLIK VE AZGINLAŞAN PARTİLİLER

          
Türkiye Cumhuriyeti seçmeni ne partizanlığı, nede azgınlığı seviyor.
Çoğu kez Ak Partiye oy verenleri, küçümseyen konuşmaları yapanlara, kızdığım ve köşemde yer verdiğim olmuştur. “Benim oyumla, dağdaki çobanın oyu bir mi” diyenlere üzülmüştüm. Şimdilerde “İstikrar battı size görün gününüzü” diyenlere de en az onlar kadar kızıyorum, ve üzülüyorum.
Biat kültürünün cahiliye döneminden kaldığını, haberleşmenin çok az olduğu dönemlerden ve kendi bilgi birikimine güvenmeyen insanların, güvendiklerine teslimiyeti olduğunu da anlatmaya çalışmıştım. Allah'tan ve Kurandan, başkasına biat edilmez demiştim. Peygamberlerin bile yanlış yapabileceğini, nitekim, kitabımızda uyarıldığını bilenleriniz vardır.
Halkın adalet anlayışını küçümsemenin nelere yol açabileceğinden de bahsettiğim son yazımı hatırlayanlarınız vardır.
Dağdaki çoban da, şehirdeki Üniversite mezunu da demokrasilerde eşit oya sahip olmak zorundadır. Manipüle edilebilir mi? Edilebilir. Medya ile istenilen yöne çekilmeye çalışılabilir mi? Çekilebilir.
Nereye kadar? Kendi adaletinizin Hakkın adaletinden üstün olduğunu sayma noktasına geldiğinizde, şamarı yeme noktasına kadar.
Herkesin eleştirdiği Sayın Cumhur Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirmeyeceğim bu gün.
Herkes bu işi abartarak yapıyor zaten. Onu alkışlarıyla, yalakalıklarıyla ayyuka çıkaran, kayıtsız şartsız biat eden, ne oldum delisi olan Ak Partinin, yaptıklarının sonucunu göremeyen, tabanında ki bazılarına  lafım.

Elinize geçirdiğiniz, Devlet imkanları sizi öylesine şımarttı ki, taşrada Alikıran baş kesen oldunuz. İşe aldırdığınız garibanları, seçim meydanlarına zorla taşıdınız. Okul çocuklarını ve öğretmenlerini, meydanlara zorla taşıdınız. Seçim çalışmalarına katılmayanlara azarladınız, işten atmakla tehditler ettiniz. Yukarıyı yanılttınız. Meydanlardaki toplananların tamamının, gönüllü zannedilmesine sebep oldunuz.
Öğretmenler kendilerine gönderilen yazılar yüzünden, meydanlarda olduğunu gösterebilmek için sanal medyada boy, boy fotoğraflarını sizlerin görebileceğiniz sayfalarda paylaştılar. Sayenizde kamplara ayrıldılar.

Diğer yandan Bedellerini ödediğiniz Medyaya sözüm var. Hiç mi aldıkları parayı helal ettirmeyi düşünmedi onlar? İnsan utanır biraz, manşetlerden abartılı ve yanlış haberlerle, Ak parti üst kadrolarını yanıltmayı. Öylesine ayyuka çıkardılar ki, Cumhur Başkanını ve Ak parti merkezini, neredeyse Yüzde 80 lerde oy alınacak ve yapılan her iyi şeyle birlikte, yanlışlar, adaletsizlikler ve yolsuzluklar örtülecek, kapatılacak, zannettiler.  

Bir yazımda Yerel basına önem verilmesi gerektiğini, İktidarların taşradaki muhalif yerel basına kulak vermeleri ve onların gündeminin kendilerine doğru ışık tutacağını yazmıştım. Taşrada da bedelini ödediğiniz basına kulak verdiniz, yanıldınız ve yukarıyı, yanıltınız. Parasını ödedikleriniz sizi eleştiremediler ki.

Sonuç, yanıltılmış bir üst kadro. Ölçüsüzlük, derecesine ulaşmış hareketler ve söylemler. Sizlerin hakaret ettiğiniz, acımasızca, hukuksuzca yargıladığınız ve aşağıladığınız en küçük partinin, gurubun, bile tabanı buna tahammül edemedi.

Yüzde 52 Cumhur Başkanlığında oy veren kesim, sizin adil olacağınızı ve partizanlık yapmayacağınızı zannetti. Ama sizler yanlış yönlendirmelerinizle yukarının kontrolsüzleşmesine sebep oldunuz. Bu Millet çok iyi bir gözlemci efendiler. Küçümsediniz.
Küçümsenmeye başlamanızın başlangıcına imza attınız. Bundan sonraki tavırlarınızla bari, yukarıyı yanlış yönlendirmeyi bırakınız.
Aşağıda Millet hiçbir siyasi parti ile kavgalı değil. Aksine, çok barışık. Sayenizde kamplaşma başladı. Bunu siz bitirebilirsiniz.

Büyük koalisyon kurulması için yönlendirici olunuz. Sakın ha hükümeti kuracak kadar adam satın almaya kalkmayınız. Bedelini ödediğiniz basın gibi, bedelini ödediğiniz adamlarda, daha iyi bedel ödeyenler çıktığında, satın alına bilir, unutmayınız.
Büyük koalisyon, dış güçlerin oyunlarına karşı da caydırıcı olacaktır.

Diğer yandan, büyük koalisyon için gerekli olan partilerin tabanına da bir sözüm var. Yapılmış yanlışlar üzerinde fazlaca durmanın anlamı yok.
Yapabileceğiniz iyi şeyleri, yeni şeyleri, konuşunuz. Ülke hepimizin. Kaybedilen her gün ve engel olarak gösterilen her olay, geleceğimizden çalınan Milli servettir.
Hamasi nutuklardan artık vazgeçeceğiz. Hep birlikte ne kadar çok şey yapabiliriz onu konuşmalıyız.
Kavganın galibi olmaz. Bir taraf beş yumruk yerse, muhakkak karşı taraf en az iki yumruk yer.
İyi biliniz ki bu ülke ve toprakları çok değerli. Çıkardığı insanlarda çok daha değerlidir. Bunu başarabiliriz, başarmalıyız, başaracağız.
Krizleri fırsata çevirmesini bilen bir Millet’iz biz.  
Saygılarımla.                    

                                            Mehmet KIZILASLAN. 2015-06-16 

8 Haziran 2015 Pazartesi

SEÇİM SONUÇLARININ ANLATTIKLARI

                               SEÇİM     SONUÇLARI
Hepimiz seçim sonuçlarını biliyoruz. Onu ve oranları tekrar yazmayacağım. Bana bu sonuçların anlattıklarını ve o rakamların ne söylediklerini yazacağım.
Bazılarınız üzgün, bazılarınız sevinçli, bazılarınız, huzur battı bu millete diye sitemler ediyorsunuz. Emin olunuz ki inançlarınızı ve onun öğretilerine bir dönüp bakınız, onlar da benim söylediğime yakın şeyler söylüyor. “En hayırlısı oldu.” Diyor.
Canım ne kadar güzel gidiyordu. Koalisyonsuz, her şey yolunda ve uyum içindeydi.  O sana göre öyleydi kardeşim. Ülkenin adalet anlayışının, dürüstlük anlayışının, Torpillerden dolayı kul hakkı anlayışının, dibine dinamitler konulmuştu. Bunlardan yararlananlar, bunun yanlış olduğunu sadece öldüklerinde anlaya bilirler.

Millet dedi ki, Kontrolsüz güç, güç değildir. Dizginlenmeli.
Yine millet dedi ki, Başlattığınız çözüm sürecini devam ediniz. Düşmanca konuşmalara son veriniz, yüz, yüze bakmanız gerekecek, hem de aynı hükumet de bulunmak zorunda olduklarınıza düşmanca konuşmayınız. Dedi.
Millet dedi ki, Başkanlık sisteminden vazgeçiniz. Biz, başkanlık sistemi diye bir şey istemiyoruz. Dedi.
Yine Millet dedi ki, biz, oturduğumuz ve üretmediğimiz halde bana vereceğiniz maaşların artırılmasını istemiyoruz.
Yine Millet dedi ki, Emanet oylarla birlikte, yadsınamayacak ve yok sayılamayacak bir realite var o realitenin demokrasi içinde siyasete, mecliste devam etmesi lazım. Dağda değil dedi.
Diğer taraftan, Güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti hükumeti istiyoruz ama, Gücün, tek bir adamın elinde olmasını istemiyoruz. Çünkü, biz parlamenter demokrasiden yanayız. Dedi.
Kontrolsüz gücü elinizde bulundurduğunuz zaman, sizler, Adalet mekanizmasını doğru işletmeye biliyorlarsunuz. Doğru ve çok dürüst olan, Beş bakanı, yüce divana sevk etmeyerek, onların aklanmasına engel olduğunuz, yetmiyormuş gibi, belge ve bulguları imha edilebileceğiniz örneğini yaşamıştık. Artık bunların yaşanmasını istemiyoruz. Dedi.
 En kibar haliyle, Millet sizi, yer ile yeksan etmedik toparlanınız, haddinizi biliniz dedi. Daha önceki bir yazımda Milletin adalet anlayışını küçümsediğinize pişman olacağınızı ima etmiştim.

 Peki şimdi ne olacak?
Gönül ister ki, AKP ve CHP ortaklığında güçlü bir hükumet kurulsun. Yanlışlardan arınmış çok güçlü bir hükumet. Dış güçlerin oyununu bozacak bir hükumet olurdu.

Olmadı AKP ve MHP İktidarı gerçekleşsin. Bu da bölünüyoruz parçalanıyoruz söylemlerini ortadan kaldırırdı.

En son AKP ve HDP ortaklığı kalır ki, bu insanımızın korktuğu sonuçları doğurmadığı sürece; mesela “al sana başkanlık, çıkar benim başkanımı” gibi sonuçları olmamak kaydı ile, Ülkede kardeşliği barış sürecini perçinler. Savaşa akan paralar üretime akar. Yoksulluk, yolsuzluklarda önlenince, biter.
Her olaydan muhakkak iyi bir sonuç çıkarmak mümkündür. Diğer bir deyimi ile, Her şerde bir hayır gizlidir. Umarım bu sonuçlar kardeşliği barışı iyi niyeti körükler. Ben en büyüğüm, benden büyük yok, mantığını ortadan kaldırır.
Vatana Millete hayırlı uğurlu olması dileğimle.

                                              Mehmet Kızılaslan 2015-06-08

2 Haziran 2015 Salı

ZULÜM EDENLER (eski bir yazım 2008 den)

                   

“Nitekim birçok memleket vardır ki, o memleket (halkı) zulmetmekte iken, biz onları helak ettik. Şimdi o ülkelerde duvarlar,(çökmüş) tavanların üzerine yıkılmıştır. Nice kullanılmaz hale gelmiş kuyular ve (ıssız kalmış) ulu saraylar vardır.”
Önümüzdeki günler, tam turizm mevsimi, herkes tatile çıkmak üzere.
Sadece güneş, deniz, kum olarak değil de, tarihi kalıntıları gezmek incelemek aklınıza  gelirse eğer; lütfen iyi inceleyiniz.
O mükemmel devasa sütunları bulunan saraylar, binalar, hanlar; (hamamlar) demedim. Çünkü hamam alışkanlıkları pek yoktur. Diğer estetik açıdan bakıldığında mükemmel yapıların sahipleri olduklarını görüyoruz.
Yine tonlarca ağırlığındaki mükemmel oyulmuş heykellerini Büyük sütun parçalarını onlarca metre yüksekliğe hangi makinelerle taşıdıklarını düşününüz lütfen. Acaba o dönemde yaşayanlar, bu kadar lüks içinde yaşarlar iken; hiç yok olacaklarını düşünmüşler midir?   Hiç helak olacaklarını düşünmüşler midir?
 Yaptıkları Pardon kendilerine göre (yarattıklarının) kendilerine yar olmayacağını onları ağız tadı ile kullanamayacaklarını, içlerinde huzur içinde yaşayamayacaklarını hiç düşünmüşler midir?
Asla ama asla düşünmediler.
Düşünselerdi, Başkalarına ZULÜM etmezlerdi.
Helak sebepleri başkalarına zulüm etmeleri olarak gösterilmiyor mu?
Evet, hal böyle iken nerede bu kadar mükemmel insan yapıtının eski kullanıcıları?
Nerede o günkü o ileri teknolojinin sahipleri?
Hepsi yerin altında tabiî ki cesetleri, yani elbiseleri yerin altında yok oldular.
 Asıl olan o cesedin içindeki ruh, ne alemde acaba? O nu bilen var mı?
Yok, çünkü  “Sana ruh hakkında sorarlar. O (ruh) Allah hın emrindedir.”
Kimse bilmiyor.
Ancak bildiğimiz bir şey var.
O da hiçbir yanlışın, suçun, adaletsizliğin, haksızlığın, ZULMÜN cezasız kalmayacağıdır.
Efendiler hangi işi yaparsanız yapınız, hangi yönetimde olursanız olunuz; biliniz ki, o bulunduğunuz yer, ebedi değildir.
Seyirci olan efendiler sizlerde “Bizim elimizden bir şey gelmiyor.  Yetersiziz, Onlar gücü elinde bulunduruyor. Biz azınlık durumundayız . Demeyiniz, ne olursunuz, biraz daha iyi düşününüz.
 Yapabileceğiniz muhakkak bir şeyler vardır. Eğer o yapabileceklerinizi yapmayıp da ertelediğiniz olursa, biliniz ki sizlerde suçlusunuz.
Sizlerde yanlışlara DUR demediğiniz için, cezayı hak edenlerdensiniz.
Efendim bizi sustururlardı, cezalandırırlardı, bizleri öldürürlerdi, işkence ederlerdi o nedenle karşı çıkamazdık.
Peki şimdi yeryüzü canavarlarından korktuk da, yarın O yüce yaratıcının karşısında ne yapacağız?
Her şeyin sahibinden korkmadık da, onun yaratığı aciz insanlardan korktuk mu diyeceğiz.
Hem Müslüman’ız diyeceğiz. Her namazda defalarca (Rabbimiz! Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarım.)  Diyeceğiz.
Diğer taraftan Sosyal adalet, Demokrasi ve insan hakları savunuculuğuna soyunacağız, ve de Adaletsizliklerin karşısında, sesiz kalacağız.
Olmaz buna korkaklık denir.
Allahtan değil, zulmü yapan kullarından korkacağız öylemi?
Nerede kaldı Müslümanlığımız?
Nerede kaldı Devrimci ahlakınız?
Geçtim. Nerede kaldı, demokrat ahlakımız?
Nerede kaldı milliyetçiliğimiz?
Nerede kaldı Vatan, Millet Sakarya söylemlerimiz?
Hangi öğretinin ahlakı, yanlışlara karşın susmayı emrediyor?
Hiçbir öğreti adaletsizliklere, yanlışlıklara karşı kayıtsız kalmamızı normal görmez.
“Adaletsizlikler ve zulüm karşısında susan, dilsiz şeytandır”
Bu nedenle herkes ama herkes üzerine düşeni yapmak zorundadır.
Güçlüye karşı, Hakkı savunmanız dileğimle.
Saygılarımla.            Mehmet Kızılaslan. 2015-06-02


 Not: Bu yazıyı 2008 Yılında yazmışım tekrar yayınlıyorum.