Biz, insanları,
bizde bıraktıkları izler üzerine severiz ve sayarız.
Değerlerimiz
vardır, adı konulmamış bir yerlere yazılmamış. O değerlerimize uygunluğu
üzerine vicdanımız, vicdanlarına benziyorsa, saygımız artar. Hele birde bizim
ortamımızdan geliyorlarsa, ayrı bir sevgi oluşur yüreğimizde, yeri oluşur.
Ummadığımız
hareketlerle karşılaşırsak, önceleri konduramayız. Olmaz yapmaz deriz. O
yüreğimizdeki kişi ile, kişiliğimi değişti yoksa biz mi yanlış tanıdık diye,
biraz incelemeye alırız.
Bir, iki, üç,
olayları yeniden irdeleriz ve varsa değişiklik. “Seni de kaybettik be kardeşim” deriz. Sileriz, yok sayarız.
Hele biz
gazeteciler yok saydığımızda, davetlerine icabet etmeyiz. Yazılarımızda yer
vermeyiz. Bir müddet daha bekleriz. Acaba toparlar da, düzelirler mi? Diye
bekleriz.
Hoş onlar, o değişenler,
para harcadıkları yayın organlarının
köşelerinden, çoğu zaman inmedikleri ve paraları karşılığında sürekli, “padişahım çok yaşa” teraneleri ile
haksız yere övüldüklerinden olsa gerek, anlayamazlar, kendilerindeki yanlış
gelişmeleri. “Ben neymişim be abi”
türünden böbürlenmeye başlarlar.
Sen, benim kim olduğumu biliyor musun?
Sorusu ile, sıradan vatandaşların her gün yaşadıkları, karşılaştıkları olaylara bile tepki
gösterirler.
Daha
geçenlerde trafikte durdurdular polis arkadaşlarım. “Abi biraz laflayalım diye durdurduk” dediler. Bende dedim ki
sohbet esnasında “abim beni ve taşıtımı
sorgulayın bakalım bu arada” dediğimde “Olur
mu be abi” dedi, dostum polis. “Lütfen
dediğimi yapar mısın” diye ısrar ettiğim de. Taşıtımın sigortasını bitmiş olduğu ortaya
çıktı ve oracıkta sigortamızı telefonla yenilettik.
Polis arkadaşım
üzüldü. Ben se sevindim. “Abim bak, beni
öylesine bir riskten kurtardınız ki size teşekkür ediyorum” dedikçe
arkadaşımın üzüntüsü azaldı. Beni arayın, arabamı arayın, evim şehir dışında,
evimi de arayın. Beni aramazsanız, Allah
razı gelmez. İnsanoğlu çiğ süt emmiş ne zaman ne yapacağı belli olmaz” dedim
ve biraz daha lafladıktan sonra yoluma devam ettim.
Gelelim bu
yazımızın amacına, Kasım ayının 29 un da, İsabeyli deki mülkü Nazilli
belediyesinde olan, petrol istasyonunda,
Belediye başkanı, Haluk Alıcık ile, petrol çalışanı elemanı, olayı beni
çok üzdü. Nazilli post haberden ve araştırmalarım sonucunda öğrendiklerimden
dolayı kahroldum.
Sayın Başkan, o petrolün mülkü sizin
olabilir. O çalışanın kasasına sahte para girerse, işletmeci kuruluş, o sahte parayı, o çalışanlarına ödetiyorlarsa,
Asgari ücretle çalışan o kardeşlerimize yazık olmaz mı?
Muhakkak siz, sahte para almazsınız,
bulundurmazsınız. Günün içinde bankaların gişelerine bile sahte para
girebiliyorsa, size de verilmiş olamaz mı?
İş
akışı içinde rutin işini yapan çalışanın aldığı parayı kontrol etmesi sizi niye
üzdü?
Sayın Başkan, Haluk Alıcık,
Sinirleriniz s.o.s. veriyor. Biliniz ki hiçbir kimsenin Veli nimeti siz
değilsiniz. Bu gün işinden ettiğiniz, o petrol çalışanları muhakkak ekmek
paralarını taştan çıkarırlar. Ama siz onların beyinlerinde ve bu olayı
duyanların yüreğinde kötü izler bırakıyorsunuz.
Rabbim, “her
olayda bir hayrın gizli olduğunu” söylüyor bizlere. Siz kendi yolunuzu kendiniz
kesiyorsunuz, gibi geliyor bana.
Muhtarları
yemeğe davetinizde yaptığınız, aba altında sopa göstermelere de, onları
Belediye kesesinden Kıbrıs gezisine göndermek isteme mantığınızı da anlamakta
zorlanıyorum.
Kamuoyu sizin her yaptığınız iyi ya da
kötü davranışları yakından takip ediyor. Basının yazmaya çekindiğine
bakmayınız.
Yine kamuoyu, İmam Hatip Lisesi konusunda,
Fetö darbesi öncesindeki tavırlarınızı da çok iyi biliyor.
Sayın başkan, dostlarınızı ve iyi insanları
kaybediyorsunuz. Şunu çok iyi biliniz ki, Sizin şimdi her yaptığınızı
alkışlayan yalakalarınız, sizi öbür tarafta korkarım kurtaramayacaklar.
Bu dünya mı? Beni ilgilendirmiyor artık.
Saygılarımla.
Mehmet Kızılaslan. 2017/12/29
.