10 Nisan 2019 Çarşamba

MEKTUP OKUMAYI BİLECEKSİNİZ


                                         
        Hoş, günümüzde mektup yazmıyor artık insanlar ama o zaman, mesaj okumayı bileceksin.
Bu sözün anlamını, şimdi anlatacağım hikâyeden, öğrenecek bilmeyenleriniz, dostlarım.
       Vatandaşın birisi nasıl olduysa, Can alma meleği, Azrail ile dost olmuş.
Demiş ki,
        -Muhakkak benimde ömrümün bir sonu var ve sen de benim canımı almaya geleceksin ya hani, işte o zaman gelmeden önce, lütfen bana haber ver olur mu?
        - Olur. Demiş can alma meleği. Aradan bir hayli zaman geçmiş ve başucuna gelmiş vatandaşın Azrail.
       - Haydi, vakit tamam, geldi zaman. Dünya ya veda vaktidir.
       - Nasıl olur, hani haber verecektin gelmeden önce?
       - Sana defalarca mektup yazdım ya haber vermek için.
       -Ne mektubu, ben hiç senden, mektup almadım ki?
      -Olur mu, bundan 5 yıl önce trafik kazası geçirdin ya. 3 yıl önce hastalanıp yattın ya, iki yıl önce, başına taş düştü ya, geçen yıl vatandaşın birisi seni bıçakladı ya, bunların hepsi benim sana yazdığım mektuplardı. Sen bunları okumasını bilmediğin için haber vermedim zannettin.
      - Gerçekten mi? Onlar bana yazılan mektup muydu?
      - Evet, sen mektupları okumasını bilemedin. Der ve vatandaşı sonsuz hayata taşır.
        Hikâye böyle, okuyan dostlarım. Yaşayan her kese, hayatının değişik zamanlarında uyarı mektupları gelir. Bunları bazıları okumasını bilir, kendisine çeki düzen verir. Bazıları okumasını bilmez hatalarına, suçlarına devam eder, hem bu dünyasını, hem de sonsuz hayatını azaba çevirdiklerini fark etmezler.
        Hepimiz inandığımızı söylediğimiz Kuranda, bu hayatın sınav ve geçici olduğunu, her şeyin emanet olduğunu, önemli olanın, sonsuz hayata iyi hazırlanmak olduğunu, okusak da dillendirsek te;  Bazı yetki alanlar, en küçüğünden zirvedekilere kadar, birçokları gerektiği gibi yapmayız.
         Makamlara, mevkilere, atanarak ya da seçilerek gelenlerin birçokları emanete ihanet ederler. Milletin malını, kendileri ve yakınlarına peşkeş çekerler. Bilmezler ki, kefenin cebi yoktur.
          İşin garip tarafı da, kendi kitabını okumayanlar, kulaktan dolma bilgilerle, anlatılanları doğru zannederler.  Hamasi nutuk atanların peşlerinden, yoksulluklarına rağmen koşarlar. Bazıları da bu yığınların çokluğundan, gidilen yolun doğru olduğunu zannederler. Halbuki  Allah, kitabında düşünmez misiniz, okumaz mısınız, görmez misiniz diye sorular sorarak her insanın kendisinin araştırmasını ve sonsuz hayatta kişilerin tek tek ayrı ayrı yargılanacağını anlatır.
         Efendiler, her vatandaş kendisine yazılan mektupları okumasını bilmek zorundadır. Her kişi, söylediği her sözden, yaptığı her işten sorumlu olduğunu bilmek zorundadır.         
         Bulundukları mevkilerde yanlış iş yapanlar, Koca bir Milletin haklarına helal getirdiklerini bilmek zorundadırlar.
         Her seçilen, eğer Milletin hizmetkârı olduğunu söylüyorsa, Allah’ı seviyorsa geleceğini düşünüyorsa, adil olmak zorundadır.
         Yok, o makamlar soygun yeri olarak, yandaş kayırma yeri olarak düşünülüyorsa, her tür hile ve cambazlıkla makamları işgal etmenin sonucunda, bu dünya da olmasa bile inandım dedikleri öbür dünya cezalarını çekmek zorundadırlar.
         Dostlarım İnsanoğlu çevresinde olup biten her şeyden sorumludur. Yanlışlara dur demek, adaletsizlikler karşısında susmamak emredilmiştir.
         Bir insan kendi parasını ödemediği bir şey için sadece borçlu olduğu kişiye karşı sorumludur. Seçilmiş ve atanmışlar ise,  milletin hakkını bir yakınına peşkeş çekti ise, milyonlara karşı borçludur. Yapması gerektiği halde yapmadığı bir iş için de sorumludur.
         Belediyelerde, sizlerin seçilmesi için koşturan bir vatandaşın yakınlarını liyakat sabi olmadığı ve öylesi bir işçiye ihtiyaç olmadığı halde işe almanız da kul hakkına girer. Önceden alınmış olduğu halde ihtiyaç olmayan bir yerde, oturan ve çalışmadan maaş alanları oralarda tutmanız da, kul hakkına girer.
          Milletin parasını kanuni ihalelerle, vicdani olmayarak, birilerine aktarmanızda kul hakkına girer. Daha önce yapılmış ihalelerden aynısını, sizlerde yeniden yaptığınızda, öncekilerin ne kadar dürüst olduklarını kontrol etmeniz de sizin göreviniz.
          Daha öncekilere söylediğimiz gibi, biz taşradaki gazetecilerin görevi, siz sahada maç yapan oyuncuları uyarmak ve yazılarımızı mektup gibi değerlendirmenizi sağlamaktır. Bu mektupların hiç birisi para için yazılmaz. Milletin yararı ve sizin ahiretinizi kurtarmanız için yazılır.
           Bizim yazdığımız ve tüm iyi niyetle yazılan mektuplarla birlikte Allah’ın uyarılarını da iyi okumanız dileğimle, gücünüzü Allah’ın koyduğu kurallardan almanız duası ile…
                                        Mehmet KIZILASLAN         2019-04-10
                               
             
   


1 Nisan 2019 Pazartesi

DEMEK Kİ BEKA SORUNU YOKMUŞ.


                       
        Eskilerin iyi insanlar, şeker, kuru üzüm, gibi çocuklara verebilecekleri bir şeyler taşırlardı ceplerinde. Bir çocuk görürlerse yakınlarından, sevmenin öpmenin karşılığında ceplerindeki şekeri ya da kuru üzümü verirler, sevindirirler di onları.
        Anlayacağınız bedavaya öpmezler di, sevmezlerdi yakınlarının çocukları dahi olsa.
         Bazıları da çocukları okşayabilmek için, kendi yanlarına çekmek için, ceplerinde verecekleri şeker yada kuru üzüm olmadığından olsa gerek; "arkanda öcü var" derler çocukların korkarak yanlarına gelmesini sağlarlardı.
          Birinci okşamanın, sevmenin, yanına çekmenin, bir bedeli olurdu. Şeker yada kuru üzüm. Kendi yiyeceğin bu güzel şeyleri paylaşma bedeli.
          İkincinin, yani korkutmanın parasal bir gideri yoktur. İnsanların zayıflığından yararlanmak. Onları korkutarak yanınıza çekmek.
        Bedeli aslında çok ağırdır. Parasal bir gideri yoktur ama, Size olan güven biter.
         Siz parasal değerleri, top yekûn deveyi havudu ile götürdüğünüz için olsa gerek, verecek bir şeyiniz olmadığından ya da her şeyi kendinize sakladığınızdan; korkutarak insanları yanınıza çekmeye çalıştınız.
       Nasıl?
     Beka sorunu var.
     Teröristler seçilecek.
     Vatan elden gidecek. Dediniz.
     Peki, vatan elden gitti mi?
    Devletin bekası tehlikeye düştü mü?
     Hayır.
         Peki, büyük şehirleri neden kaybettiniz?
    İnsanların beka değil, geçim sıkıntısı vardı, anlayamadınız.
    İnsanların iş aş ve gelecek sorunu vardı, görmezlikten geldiniz.
    İnsanların ekonomik sorunlarından dolayı onurları haysiyetleri zedelenmeye başlamıştı, değer vermediniz, küçümsediniz insanların bu onurlarını, değerlerini.
      Nasıl olsa Vatan, derim.
     Millet derim,
     Bayrak derim,
       Ezan derim, bu seçimlerde de yediririm dediniz.
       Yemediler.
       Efendiler ülke ekonomisini, iyi değerlendirmek ve Vatandaşın sıkıntılarını gidermek zorundasınız.
Daha geç olmadan ÜRETİM SEFERBERLİĞİ ne başlamak zorundasınız. Üretime pirim vermek zorundasınız.
       Çalışmadan kazanamayacağımızı gördünüz.
       Mustafa Kemal Atatürk ün "Çalışmadan yorulmadan kazanma yollarını alışkanlık haline getirmiş Milletler, öce haysiyetlerini, sonra istikballerini daha sonra da İstiklallerini kaybederler" sözünü dikkate almadığınız için ülke ekonomisi kötü durumda.
               Haysiyetimiz, öyle satılmış medyanın anlattığı gösterdiği gibi değil, ayaklar altında.
              İstikbalimiz, böyle giderse vahim. geleceğimiz olan gençlerimiz, yurt dışına kaçıyor.
              İstiklalimiz, Her yeri sattığımızdan olsa gerek, Allah korusun, Filistin'e dönmek üzereyiz.
             Bu ülkenin Beka sorunu, size oy vermediğinden değil, sizin yanlış yaptıklarınızdan dolayı var.
            Fabrikaları satılmış, limanları kiraya verilmiş, Vatandaşı borçlandırılmış toprakları ipotektenmiş, bir ülkenin, borçlarını ödeyemediği zaman, ekonomik olarak fiilen işgal sorunu vardır.
        Efendiler ülkeyi düşürdüğünüz bu durumdan bir an önce kurtarmaz iseniz, gerçekten beka sorunu yaşanacaktır.
           Ülkeyi bu duruma siz düşürdünüz siz kurtarmak zorundasınız. Yok, "biz düşürmek için görevliydik kurtaramayız" derseniz ya da, "Ne yaptığımızı bilemedik beceremiyoruz" derseniz, çekilin vakit varken Bu Millet, "Milli mutabakat hükumeti kurar, yeniden Milli Mücadele verir gibi, üretim seferberliği yapar bu ülkeyi tekrar kurtarırız.
              Biz bu seçimlerde tırnak ucu kadar ortak yanımız olan her fertle birlikte mücadele vermemiz gerektiğini öğrendik.
         Yanlış yapanlarda dahil, "biz hata yaptık, bir daha yanlış yapmayacağız" dediklerinde Vatanın ekonomik olarak kurtuluşu için; insanımızın işi, aşı, selameti, huzuru, mutluluğu için, her fertle yeniden, Milli Mücadeleye hazırız.
         Yeter ki efendilerin, hamasi nutuk atmak yerine, samimi duygularla Milletin kurtuluşu için mücadele vermeye hazır olduklarına inanalım.
       Ha yerelde "Beni kimse yenemez" diyenlerin, kakalarında boğulduklarını görmeye başladık. Onun samimiyetine inandığımız zamanlar, çok ikaz etmiştik anlamadı. Ahiretini de kaybetti bıyıklı yazık, haberi yok.                            
                                             Mehmet Kızılaslan 2019-04-01