29 Temmuz 2019 Pazartesi

ÜLKEM İNSANINA NE OLUYOR?


                               
       Bayramlar, tatiller, gündemi doldururken, ara sayfalara taşınan intihar haberlerinin her gün sayısı artıyor. Henüz kapımızı çalmadığı için, vah vah la,  tüh tüh le geçiştiriyoruz haberleri.
        Neden birlikte yanlışlara dur demek var iken, intiharlara baş vuruyor insanımız düşündüğünüz oldu mu hiç?
       Ben düşündüm. Benimle birlikte birçok toplum bilimci de düşünmüştür muhakkak.
       Cevabını konuşalım mı?
       Cevabı,  satılmış, adi, işgal medyasına göre yönlendirilen vatandaşımız, suçun kendisinde olduğunu zannediyor da ondan intihara kalkışıyor.
       Yukarıya ve satılmış işgal medyasına göre, her şey yolunda.
      “ Başarısızlık varsa o intihar eden ve cinnet geçiren insanların suçu.”
Herkes tatilde lüks yerlerde.
Herkes ev alıyor, araba yeniliyor.
       Her yeri bayram yeri gibi gösteren satılmış işgal medyasını, izleyen sıradan vatandaş, eşi ve çocukları yanında başarısız ve beceriksiz durumda görüyor kendisini.
      O görmese de eşi ve çocukları “başarısızsın sen, biz neden tatile çıkamıyoruz, ev yada araba alamıyoruz?” gibi yakınmalara ve serzenişe girince ekonomik olarak ailesinin ve çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan evin reisi bunalıma düşüyor.
       Oysa ki durum öyle değil, ülkem tarihinde görülmemiş bir krizin içinde ve patlama noktasında. İflaslar, içi boşalmış şirketlerin kaçınılmaz sonu. Hibe ve teşviklerle kurtulacak gibi değil. Çöküş başladı.
        Yapılması gereken neydi?
       “Evet,  ülkemizin gerçekten ürettikleri, tükettiklerini karşılamadığı ve olmayan parayı sizlere harcattığımız için, sizi kredilerle borçlandırdığımız için, güç durumdasınız. Devlet de aynı şekilde güç durumda.” Diye bilseydi yöneticilerimiz. İsraf ekonomisini yaşadıkları gibi yaşatmasalardı, ülke insanımıza bu duruma gelmeyecekti.
        Yeniden üretim seferberliği başlatarak, her insanımıza küçük de olsa iş imkanı sağlansaydı, “kemerleri sıkmamız gerek, dünya ve ülkemiz zor günler yaşıyor. Sorun sizde değil, bizde oldu, yanıldık” diye bilselerdi onlarca insanımız intihar etmeyecek, hayatları kurtulacaktı.
        Yöneticilerin yanlış politikaları, doğru sözlü olmamaları, insanımızın sadece kendisinin güç durumda olduğunu zannetmesine sebep oldu. Sonuç olarak, tarihte görülmemiş yuva yıkılmaları, intiharları yaşıyor ülkemizin insanları.
         Yüzleri gülmüyor insanımızın artık, gelecek korkusu yüreklerine sindi. Küçücük bir aşağılanma hayatlarına son vermeyi yada birilerine öldüresiye saldırmayı getiriyor.
         Cinnet geçirenler, hayatlarına son verenler, yetememenin, çaresizliğinin sonucu bu duruma geliyorlar. Buna bir dur deme zamanı geldi artık.
         Yukarıdan, satılmış medyaya, ne derlerse ne dikte ederlerse etsinler, ülke ekonomik çöküşte ve bunun sorumlusu kişiler olarak, bizler, Yüzde on oranında suçlu isek; Yüzde doksan suçlusu devleti yönetemeyenlerdir.  
         Ülkenin bütün üreten fabrikaları satılırken, kaynakları yabancılara ve yandaşlara peşkeş çekilirken, yarın hiç birimizin para kazanma ihtimali olmaz. Bugün ülkemizin bir yarısının başında ise  kazanamama ve iflaslar, yarın hepimizin başına gelecektir.
           Bütün insanlarımıza sesleniyorum. Sorun sizde yada aile reislerinizde değil. Sorun ülkeyi yönetenlerde. İntihar etmeden, cinnet geçirmeden evvel, yapmamız gereken, sucun gerçek sahiplerini görmeniz, kendinizi yada eşinizi suçlamaktan vaz geçip sağlıklı kararlarlar almanızdır.
          Ey Kılıçtaroğlu, Ey Devleti 17 yıldır yöneten CHP, aklını başına al, kendi suçunu kendi başarısızlığını söyle ki artık, İnsanlar intihar etmekten vaz geçsinler, cinnet geçirmekten kurtulsunlar.
           Teşhisi iyi koyamayan doktor, ne kadar hamaset yaparsa yapsın hastasını kurtaramaz.
                      Mehmet Kızılaslan 2019-07-29



8 Temmuz 2019 Pazartesi

İTİBARDAN TASARRUF EDİLMEYİNCE NE OLUR


                                   
    İtibar nedir: 1. Saygı görme, değerli bulunma, güvenilir olma.
                          2-Borç ödemede güvenilir olma durumu.     
                           3-bir kişinin, grubun, örgütün, kurum ve kuruluşun üstünlükleri ya da yetersizlikleri konusunda oluşan genel kanı, değer, önem, nam, şöhret vb. dir. Toplum olarak “İtibar” kavramı ile birçok şeyi ilişkilendirmeye çalışsak ta temelde “Saygınlık – Saygın” olma durumunu ifade eder. Literatürde başka tarifleri de vardır muhakkak ama ilk çıkan arama sonucunda bu üç tarifi yazmam yeterlidir sanırım.
       Günümüzde batmış iş adamlarının son model en pahalı araçları bindiğini, işleri kötü olan bir esnafın ucuz sigara yerine en pahalı sigarayı göğüs cebine koyup sanki ben batık değilim, bakınız hala zenginim diye haykırmaya çalıştığını görüyoruz.
        Bu yapılan şeylerin sonucu dolandıracak ve haksız kazanç sağlayacak bir sonuca ulaşamayan iş adamını yada esnafı itibarlı görünmek için yaptığı bu durumlar kurtarmaz.
        Sayın Cumhurbaşkanımız, “İtibardan tasarruf edilmez” sözü ile Osmanlının lale devrindeki itibarlı görünmek için borç alınarak yapılan gösterişli sarayları kastettiğini zannetmiyorum.
         Yine itibarımızı korumak için, “Borç ödemede güvenilir olma durumundan” da bahsettiğini zannetmiyorum.
           Satırlarının arasında söylediği gibi, dışarıdaki ülkelerin bizim saraylarımıza geldiklerinde zengin olduğumuzu anlamalarını istediğini düşünüyorum.  Bu bir niyet okuma değil. İtibar konusunda, sözlerini geriye dönüp incelediğinizde göreceksiniz.
        Ülkemin itibarı konusunda, uluslara arası ilişkilerde, sadece birkaç konuda çok önemli adımlar atıldığını, Rusya, İran, Çin ile sağlıklı ilişkiler kurulmaya çalışıldığını, Bizi itibarsızlaştırmaya çalışan ABD karşısında, daha isabetli kararlar almaya çalışıldığını görüyoruz.
        İtibarın ikinci tarifinde “Borç ödemede güvenilir olmak”  durumu var ya işte o çok önemli bir durum. Kişiler, kurumlar ve Devletler için en önemli olanı da bu olmalı. Borcunu vaktinde ödemek itibarını en önemli özelliğidir. Bunun bir tık üstü ise borç alır durumdan borç verir duruma geçmektir.
         İtibarın parasal yanını böylece basit olarak incelediğimizde ülkemin itibarının nerelerde olduğunu hepimiz farkındayız. Üreten her fabrikalarını satarak saraylar yapan bir ülkenin itibarından bahsedilebilir mi sizlere bırakıyorum.
        Öte yandan, İnsanlarında, kurumlarında, devletlerinde, itibarının sosyal hayatta insan haklarına verilen önemde saklı olduğu bir gerçektir.
        İnsan hakları konusunda ve özgürlükler konusunda sıkıntı varsa, mesela, karısına çocuklarına ve çevresindeki canlılara iyi davranmadığı bilinen bir insan ne kadar paralı olursa olsun, itibardan yoksun olarak kabul edilir.
       Devleti yönetenlerin, Vatandaşına verdiği değer, açlık sınırının altında ise, Adalet yandaşlara farklı, sıradan insanlara farklı ise, hatta insanlar sorgusuz sualsiz aylarca, yıllarca hapishanelerde yatabiliyorsa bu devletin uluslararası konjonktürde, itibarlı sayılması mümkün değildir.
         Değerli okurlarım, itibar bir insanlık, kültür, medeniyet ve yürek işidir. Kendileri vekil oldukları halde, Koca bir ulusun vatandaşlarına, asil olduklarını unutturan, yapılması gereken her hizmeti lütufta bulunmuş gibi anlatan ve kendilerine oy vermediklerinde hakaret eden bir zihniyet medeni değildir itibarlı olamaz.
         Başka bir açıdan, 80 milyon asil ve yoksul,  insanın üzerinde, Bir Milyonluk her ihtiyacı görülmüş ve kaymağını yiyen, vekil ve adaletsiz bir gurubun olduğu adaletsiz bir sistemde kendinizi itibarlı sayamazsınız.   
         Koca bir ülke, esnafıyla, köylüsü ile, sanayicisi, emeklisi, memuru, işçisi ile elinde bulunan varlıklarını nasıl satmadan hayatımızı idame ettirebiliriz diye düşünürken ve her türlü tasarrufu dener duruma gelmiş iken; siz yukarıdaki bizi yönetenler, itibarımızı yanlış şekilde koruyacağız diye israfa devam edemezsiniz.
         “ İsraf haramdır.”
           İsraf Osmanlının da sonu olmuştur.
          Bizimde sonumuz olmadan her yönden tasarruf etmek zorundayız. Aksi halde bütün dünya bizim ne durumda olduğumuzu zaten bilmektedir, daha komik ve gülünç duruma düşmeden; onulmaz yaralar açılmadan bütün kurum ve kuruluşlar, bu asil milletin yaptığı gibi, tasarrufa gitmelidir.
          Kaldı ki Biz asiliz, siz, bizim oylarımızla seçtiğimiz, bizi yönetmek için seçilen vekilimizsiniz.     
         Bizlerden daha çok harcama yetkiniz yok.
         Bizden izinsiz maaşlarınızı yükseltme yetkiniz yok.
         Bizler yoksulluk çekerken, lüks içinde israf etme yetiniz yok.
        Üretim araçlarımızı satarak saraylar yapma yetkiniz yok.
         Kendi ülkemizin insanı yoksulluklar içinde cinnet geçirip, intihara yeltenirken, ödeneklerinizi altı  ayda bitirip, bir o kadar daha ödenek çıkarmaya hakkınız yok.
          Gariptir siz bunların hepsini biliyorsunuz ve bu adaletsizlikleri üç günlük dünyada aç gözlülüğünüzden dolayı ahiretinizi kaybetme pahasına yapıyorsunuz da;  Asil Millet haklarının ne olduğunu ve kendisinin asilliğini bilmiyor.
          Öğrendiğinde bu dünyada işiniz zor.
          Öğrenmediğinde ise  sonunuz Allaha kalır, ama itibarsızlaştırdığınız, sadece sizler değilsiniz, koca asil bir milleti itibarsızlaştırıyor ve geleceklerini rehin olarak, zengin  görünmeye çalıştığınız borç istediğiniz ülkelere veriyorsunuz.
                  Mehmet Kızılaslan 2019-07-08