30 Temmuz 2016 Cumartesi

DARBELERDEN NASIL KURTULURUZ


           


Osmanlı devletinin de, Türkiye Cumhuriyetinin Askeriyesinde de darbe alışkanlıkları var. Osmanlı döneminde çeşitli yollar denenmişse de darbelerden uzaklaştırmak için, askeriyeyi, ne gariptir ki o anlayış cumhuriyetimize de sıçramıştır.
27 Mayıs darbesi birçoklarımız tarafından sevilse de, Milli iradeyle gelen Merhum Menderes ve arkadaşlarının idamına sebep olmuştur.
Yüreğimize otursa da acısı, uzun yıllar ülkemizde bayram olarak kutlamak zorunda kaldığımız gerçektir.
12 Eylül Darbesi deseniz yürekler acısıdır. Ülkede düşünen, okuyan, çözüm üreten ne kadar aydın varsa, sağcı solcu demeden, biçilmiştir. İşin en garip tarafı, 12 eylül öncesi sokakta kullanılan silahların tamamı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin envanterinden çıkmıştır.
Bu ne demektir bilir misiniz?
Sokakta kullanılan silahların hepsi sağcıya da solcuya da, Kenen Efendinin adamları tarafından dağıtılmıştır.
Geçelim bunları şimdi gelelim günümüze. Darbelerden nasıl kurtuluruz ona bakalım.
Ordu siyasetten uzaklaştırılarak, Partiler üstü bir düzeye taşınmalıdır.
Bunu sakın yanlış anlamayınız. Partiler birer fikir kulüpleridir. Milletin teveccühü ile kurulurlar. Partiler üstü çizgi den kastım, partilerden üstün olmalarından değil, siyasetten uzak olmaları açısından dedim.
Siyaset yapacak Askeri görevli, asker elbisesini çıkaracak, sivil kıyafetini giyecek, siyaseti öyle yapacak. Tabii ki sıkıyorsa.
Milleti, emri altındaki “emir demiri keser” diye bilen, Mehmetçiği kullandığı gibi
 Kullanamayacağını bilecek.
Genelkurmay Başkanlığı, Savunma bakanlığına bağlanacak. (bu yapıldı) Protokoldeki yeri, Bakanlardan sonra gelecek.
Askeri görevlilerin, Siyasi partilerle, cemaatlerle ilişki kurmalarına izin verilmeyecek.
Milli orduda, Milletin ordusu olmakta, gereken özelliklere hemen yeniden geçilmelidir.
Tanklar ve toplar, Ankara’dan İstanbul’ İzmir den kent merkezlerinden alınıp en yakın sınır karakollarına taşınmalıdır. Olası tehlike neredeyse o sınır kentine taşınmalıdır.
Askeri helikopterlerin ve uçakların yeni bir yazılımla, stratejik noktaların ve Demokrasinin önemli merkezlerinin üzerinden uçması dahi engellenmelidir.
Tatbikatlar sınırlarımız hariç gece yapılmamalı. “Gece tatbikat var” diye aldatılan asker bu emre uymadığında, ceza almayacağını bilmelidir.
Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Bakanlıklar, Parti merkezleri, stratejik noktalar ve  Meclis nükleer silahlarla bile, girilemeyecek sığınaklara kavuşturulmalıdır.

En önemlisi de ne biliyor musunuz?
Sivil halkımızın kafasından, sizden asker, bizden asker, mantığının kalkmasını sağlayacak, eğitim sistemi getirmek zorundayız. Yani Halkımızın da, siyasilerimizin de kafasından,  askeri ele geçirme mantığını silmek zorundayız.
Demokrasi derslerini her okula, her yüreğe, her beyine koymak kazımak zorundayız. Çünkü bir gün hepimize lazım olabilir. Nitekim lazım oldu.
Saygılarımla.                  Mehmet Kızılaslan 2016-07-29






27 Temmuz 2016 Çarşamba

GÖZALTILAR VE TUTUKLAMALAR



Yurdun dört bir yanından gözaltılar ve tutuklamalar duyuyoruz ve görüyoruz.
Birçok insanımız gibi bende bu gözaltı ve tutuklamaların ülkenin selameti açısından, adaletin uygulanması açısından faydalı olacağına inanıyorum.
Ancak 17 Aralıktan sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın, ülkemizin ve Mit üzerine oynanan oyunu gördükten sonra kaleme aldığım “Tayyip Düşmanlığı Penceresinden Değil” başlıklı köşe yazımda belirttiğim gibi, ülkemin neredeyse büyük bir kesimi uzaktan yakından bu haşaşilere sempati ile bakıyordu.
Kimisi masum hayır ilişkilerinde, kimisi yurt ve okullarında barındığından dolayı, kimisi yurt dışlındaki okullarında, Türkiye dostluğu ortama getirdiğinden dolayı, kimisi de tüm hareketlerin altında sadece Allaha hizmet var zannediyordu.
Beni, Demir Fikir adlı blogum da,  “Biz daha iyi, daha demokratik, daha güzel bir dünya bırakmak istiyoruz. Eleştirdiklerimiz sanmayın düşmanımızdır. Eğer onlar eleştirdiğimiz yanlarını düzeltirlerse; inanın belki de can dostlarımız olabilirler. Saygılarımla.” 
 Ön sözüyle sunmama rağmen, birçok kasıtlı kesim beni düşman saydı.
 Amacım daha demokratik bir ülke bırakmaya katkıda bulunmaktı.
İnsanlarla asla uğraşmadım, fikirleri ile uğraştım. Daha 1986 lar da, haşaşiler beni kara listelerine aldılar.
Neden mi?
 “Akyazılı vakfı olarak açtıkları yurtlar için köylülerimizden topladıkları paraların vebalini ödeyemeyeceklerini” yazmıştım. Çünkü onlardan çocuklarının nazilliye geldiğinde bir yurdu olacağı, vaadiyle topladıkları ve yaptıkları binaları, koleje çevirmişler, zengin çocuklarının okumasını sağlamışlardı. Ondan.

İyi yönlerini görmeye çalışmama rağmen, Vergi cezaları ile hayatımı kaydırmaları nedeniyle hep uzak durdum.
Türkçe olimpiyatları Dünyanın her yerinde Türkçe konuşan gençler meydana getirdiği için kişisel zararlarımı hiç düşünmeden, bu yönlerini övdüm.

  Gerçek yüzlerinin geçmişteki fikirlerimle bağdaştığını, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarından sonra 17 Aralığa gelindiğinde, perçinlendi.

İyi tahlil etmişim ve uzak durmuşum, dedim.
Aklımı sevdim, sıradan insan gibi değildim.
Onların başına benim başıma gelenler gelmemişti çünkü.
İlişkileri ve altında yatan pislikleri göremediler.
Bazıları da, belki benim gibi, kara listeye alınmamak için ilişkilerini sürdürdüler.

Gelelim gözaltı ve tutuklamalara.  
Yukarıda yazdığım çerçeve içinde, okumayan, izlemeyen ve hatta beyinleri kiraya verilen insanlar, hala 17 Aralıktan sonra ilişkilerini sürdürmeye, yardım etmeye, devam etmişlerse. Suçludurlar.
Yok, eğer 17 Aralıktan sonra bu darbecilerden uzaklaşmışlarsa, kopmuşlarsa,  uzaklaşmaya çalışmışlarsa, Suçsuzdurlar.

 Dikkatli davranmak ve masum insanlarımızı üzmemek gerekmektedir.
Cezalar suçlu olana verilmelidir. Suçsuzlara değil.
Ayrıca, cezalar insanlarımızı doğru yola getirmek için olmalıdır.

İsyan ettiren ve Milletimize, ülkemize, şehrimize, şehrimiz insanına, çalışanına üretenine, zarar verecek boyutlarda olmamalıdır.
Anladınız mı burayı dostlarım?

Gariptir bizim ülkenin insanı, birkaç bin lira hizmete yardım ettiğinde, cennete gireceğini zannediyordu. Kurbanı ve deriyi onlara verdiğinde ibadetini yapmış sayıyordu.
Hani İsevilerin, papazın önünde günah çıkarması var ya, onun gibi hizmetin sohbetine katıldığında, günahlarından arınacağını sanıyordu.

“Dinler arası diyalog” lafının anlamını bile kavrayamadılar. Halbuki, her Cuma hutbesinde “Allah indinde din İslam’dır” ayetini anlayamadılar. Tek bir din vardır. Bütün peygamberlere bütün kitaplara iman ediyorsak, hepsi İslam’a çağırdığı içindir.
Kızamıyorum.
Bu ülkenin yöneticilerinin bile, yüzde yetmişi 17 Aralığa kadar bu lanet yüzü göremediler.
Sadece üzülüyorum.
Kuranı kerimin Türkçe mealini bir kez okumamış bir insanın, doğruyu, bu adamların aklıyla bulacaklarına inanmaları şaşılacak şey değil.
Bir tarikat söyleyiniz bana “Kuranı kerimin Türkçesini okuyunuz” diyen.
Yok değil mi?
O zaman, her inanan, kendi kitabını, kendi dilinde okuyarak öğrenmeli.
Aracıdan, ruhbandan, çıkarcıdan değil.  Saygılarımla.
               Mehmet Kızılaslan 2016-07-27


20 Temmuz 2016 Çarşamba

HAYATIMI KAYDIRAN OLAYLAR



Yıl 1986, aylardan ramazan ayı.
Bir iftar yemeğine davet edildim.
Bir yıl önce yerleştiğim, Nazilli de, insanları tanımaya çalışıyorum.
İftar öncesi inşaat halindeki bir yurt binasının önünde sohbet ediliyor. Dinliyoruz ve ezan okunmak üzere, iftar yemeği düzenine geçiliyor.
Oruçlar açıldı, akşam namazı kılındı. Ve herkesin oturarak sohbet dinlediği salona geçildi.
Misafirlerden yardım istenmeye başlandı.
Kocaman bir şirket adına On milyar dendi.
Arkasından küçük işletmeler Üç milyar, Beş milyar yardım vaat ettiler.
Bir çocuk çıktı, iki yüz bin lira dedi. Açıklamasını da “harçlıklarımdan biriktirdiğim bu parayı bağışlıyorum” diye yaptı.
Benim aklımdan, Elli Bin lira yardım etmek geçiyordu ve bir öğrencinin harçlıklarından biriktirip yardım ettiği paranın dört de biri, olduğu için söyleyemiyordum.
Yanıma emekleyerek birisi geldi. Kulağıma “hocam sen ne bekliyorsun sende söylesene” dedi.
Ben “söylersem ayıp olur dedim.” benim gönlümden geçen, yediğim yemeğin bedelinin 50 katı olan 50 lirayı bağırarak söyleyemem dedim.
“Olur mu hocam, biz senin için, iki milyon düşündük. Sen iki milyon benden diye bağır” dedi.
“Olmaz ben o parayı veremem, çünkü yok” dedim.
“Olsun hocam, sen söyle, senet verirsin. Bak nasıl kolay ödeyeceksin.”
“Olmaz ben sizden, bir iftar yemeği yedim ve içimden geçen bunun, elli katı ondan sonrasını yapamam alın parayı” dedim. Verdim ve kapıya yöneldim.
Kapıya geldiğimde kapının kilitli olduğunu görünce aptallaştım, etrafa bakmaya başladım. Kapı açılmıyordu. Geri dönüp odadakilerin yüzlerine bakmaya başladım. Yaklaşık 2-3 dakika kadar zaman geçmiş olmamasına rağmen, bana sanki bir asır gibi, geldi.
Sonunda, kapıya yakın birisine, imam durumunda olan sakallı zatı muhterem işaret etti. Kapı açılmıştı, bende sanki oradan kaçarcasına uzaklaştım.
O yıldan sonra, bir daha hiç, iftar yemeğine davet edilmedim.
Aradan zaman geçti, işletmem büyüdü. İlçede vergi sıralamasında, 40. sıradaydım.
Vergi dairesinden, Defterlerim istendi.
Mal varlığımın, tamı tamına, beş kat fazlası bir ceza ile uzlaşmaya oturdum. Tüm mal varlığımın iki katı bir ceza da anlaşarak masadan kalktım.
Bu ceza faizlerin yüksekliği nedeniyle, tüm mallarımı satarak ödemeye devam etmeme rağmen bitmek bilmiyordu.
Hayatımı kaydırdılar. Dünyamı ve hayallerimi bitirdiler.
Artık birilerinin, kara listenin, en başındaydım.
Ben başıma gelen bu olayların sebebini, daha sonra kapım tekrar çalındığında,
Bana çok ilginç şeyler teklif edildiğinde anlayacaktım.
Engellenmezse devam edecek.       Mehmet Kızılaslan 2016-07-20


    

18 Temmuz 2016 Pazartesi

LANET OLSUN DARBECİLERE




Darbe gerçekleşmedi, şükürler olsun Rabbime. Demokrasiye candan bağlı güçler ve Allah bizleri korudu. Allah tüm emeği geçenlerden razı olsun.

Öncelikle Milletimiz şunu iyi bilmeli “En kötü demokratik yönetim, en iyi askeri yönetimlerden iyidir.” Hiç değilse derdinizi anlatacak birilerini her zaman bulursunuz.

                Darbe girişimi bana neyi öğretti?
          1-Devletin memurları, Askerleri, hukukçuları, kesinlikle, hatır gönül ilişkileri ile, tarikat, mezhep, hizmet aracılığı belli makamlara gelmeyeceklermiş. Çünkü iyi geçindiğiniz bu kesimlerle, aranız açıldığında, Darbe dahi yapma cesareti bulabilirlermiş.
 2- Medya sadece bizim olmayacakmış. Acil zamanda ulaşabildiğiniz bizden saymadığımız bir medya aracı bile, koca ülkenin kaderini değiştirmelerine izin vermiyormuşuz..
3- Demokrasi hepimize lazımmış. Demokrasi anlayışının her beyine her vatandaşın yüreğine yerleştirilmesi lazımmış.
4-Sokaklarda demokrasiye sahip çıkan, herkes, bizim siyasetimizden olması gerekmezmiş. Hiç kimseyi ötekileştirmememiz lazımmış.
5-Darbeye kalkışan terör örgütünün bu dördüncü tezgahı. Her seferinde daha büyük olaylarla ve kötülüklerle karşımıza çıkıyorlar. Çok daha dikkatli olmamız gerekliymiş.
6-Ergenekon ve Balyoz olaylarında pasifleştirdikleri, darbeci diye yaftaladıkları generaller onlar için tehlikeymiş demek ki, Hizmetin aklıyla devlet yönetmemek lazımmış.
7-Bundan sonra tezgâhlayabilecekleri en önemli olaylar, suikastlar ve sokak çatışmaları olacağından. Demokrasiye sahip çıkmak için sokaklara meydanlara davet ettiğimiz halkın arasında provokatörler olacağından çok daha disiplinli eylemler düzenlememiz gerekirmiş.
8-Bu güne kadar ektiğimiz, sevgisizlik tohumlarının yeşermemesi için, Her görüşten insanımızın yan yana yürüyebileceği sevgi tohumlarının ekildiği bir düzen kurmak gerekliymiş.
9-Darbe, emir komuta zinciri içinde olsaydı, Allah korusun gerçekleşebilirdi. O nedenle, en yukarıdaki Başkomutandan, en küçük toplum önderine kadar, ortak amaç olan demokrasiye sahip çıkmak konusunda, samimice fikir alış verişinde bulunup, kardeşliğin inşasına hemen başlamamız lazımmış.
10- Askeriyeden çalınan silahların, envanterinin çıkarılıp, yakalananlarla karşılaştırılması ve kullanamadıkları silahların aranmasına geçilmesi lazımmış.
11-Böylesine organize bir terör örgütünün yapabileceği eylemleri önceden görüp tedbirlerini almamız lazımmış.

12- İdam cezası çıkarılsa bile, geçmiş suçları kapsamayacağından dolayı, Anayasayı ihlal, düzeni yıkmaya kalkışmak, Cumhurbaşkanına suikast, cezası zaten ağırlaştırılmış müebbet cezası nı içeriyor, hiçbir affa girmiyor. Ayrıca imzalanan uluslar arası anlaşmalara ters uygulamalara girmemek lazımmış.

13-Gerekirse her eğitim kurumunda müfredata DEMOKRASİ dersi konulmalıymış.
14-Her kurumun Ordunun dahi demokratik denetimi yapılmalıymış.
15- En önemlisi hemen şimdi, her kesimle, sevgi beraberliği kurulmaya başlanmalı, aklını kiraya veren, sorgulamadan uzak, eğitim sistemi gözden geçirilmeli, her kesimin fikri alınarak yeni Anayasa hazırlanmalıymış.
16- Devletin her kadrosuna liyakat sahibi, insan sevgisi, vatan sevgisi, Demokrasi bilinci olan, hak eden, İnsanlar atanmalı, başka tarikat ve mezheplerin, boşalan yere doldurmalarına izin verilmemeliymiş.
17- O tarikate, bu hizmete, şu mezhebe, hizmet edecek adamlar yerine, demokrasiye ve Milletine hizmet edecek, sorunları çözebilecek adamlar yetiştirmemiz ve onları makamların başına getirmemiz lazımmış.

Efendiler, ordu, asker, bizim göz bebeğimizdir. Cuntacılar düşmanımızdır. Cuntacıların başı kimse, azmettirenler kimlerse, bu darbeyi planlayanlar kimlerse, onlar bizim düşmanlarımızdır.


T.S.K. içindeki darbenin karşısında yer almış, iyi unsurlar, Özel harekât komutanlığı, Özel kuvvetler komutanlığı, Sokağa dökülen milletimizden Allah razı olsun. Şehit düşenlere rabbim cennetinde ağırlasın. Geride kalanlara, Allah’ım, sağlık, sıhhat, afiyet ve sabırlar versin.                               Mehmet Kızılaslan 2016-07-18

14 Temmuz 2016 Perşembe

BU ÜLKE HEPİMİZİN

            

İçimden gelmiyor artık yazmak.
Neden mi?
Ben yazmıştım. Ben söylemiştim. Demekten bıktım yoruldum.
Düşününüz.
Yıllardır, uyguladığımız dış politikalardaki yanlışlarımızı.
Sayın Davutoğlu’nun Dış İşleri Bakanlığı dönemini hatırlayınız.
“Komşularımızla sıfır problem” dediği günleri hatırlayınız ve yaptığı uygulamaları göz önüne getiriniz. Hiçbir komşumuzla doğru dürüst ilişkilerimizin kalmadığı düşmanlıkların körüklendiği günleri aklınıza getiriniz. Bu uygulamaları sokaktaki çocuğun aklı ile bile yapamazsınız. Biz yaptık.
Başbakanlığı dönemlerini hatırlayınız.
İç siyasetimizdeki düşmanlıkların körüklendiği günleri düşününüz.
Ve şu andaki yıkılan harabeye dönen vilayetlerimizin haline nasıl gelindiğini aklınıza getiriniz. Gerek hükümetin, gerekse sosyal medyada sorumsuzca paylaşılan düşmanlık tohumlarının ülkemizi getirdiği duruma bir bakınız.
Barış ve uzlaşma sürecinin nasıl savaş düzenine sokulduğunu hatırlayınız.
Yeter diyordum. Yeter dediler. Yanlışı fark ettiler.
Yanlışın neresinden dönerseniz kardır.
Yalnız suçlu, Sayın Davutoğlu muydu?
Yoksa yediden yetmişe tüm siyasi ve düşünürlerde de suç var mıydı?
Evet yediden yetmişe yazarlarda, çizerlerde, politikacılarda, siyasilerde, akil adamlarda, toplum önderlerinde, hepimizde suç vardı.
Gündeme takılıp giden, gündem yaratmayan, yardım etmeyen, sadece kötüleyen muhalefet liderleri de suçluydu, ülkemizin bu duruma gelmesinde.

Nedir bu kinin sebebi?
Nedir bu nefretin amacı?
Anlamakta zorlandık.
Konuşmaktan, yapıcı yaklaşımlardan, devamlı uzaklaştık.
Sanki Hükümet bizim değildi. Devlet bizim değildi ve yanlışların hepsi bize zarar olarak geri dönmeyecekti.
Allah aşkına hepimiz artık eteğimizdeki taşı yere dökelim. Birbirimize atmayalım.
Bu ülkenin sosyologları, psikologları, bilim adamları, düşünürleri, yazarları, çizerleri, artık çözüm önerilerini, dostça yapıcı olarak ortaya koysunlar.
Bu ülke, hepimizin.
Batarsak ya da krizlere yakalanırsak, hepimiz zarar görürüz.
Hepimiz çözüm önerilerini ortaya koyalım.
Piyasalar durmak üzere. Üretim denen bir şey kalmadı sanki, inşaat sektörü dışında.
Ama hepimiz biliyoruz ki, inşaat sektörü ile hiçbir ülke kalkınmamıştır.
Her ülke ihraç ürünleri ile, her aile ürettiklerini başkalarına satmakla kurtulur.


Bu ülkeye, para girmesi lazım. O paralarında üretimde, sanayide, hizmet sektöründe ve piyasalarda dolaşması lazım. Yaşam standardımızın yükselmesi ve barış bu şekilde sağlanır.                                                   Mehmet Kızılaslan 2016-07-14