28 Şubat 2020 Cuma

MİLLİ BİRLİK ZAMANI


                                   
       Hamaset politikaları sonrasın da, yapıla bilecek ilk ve son şey Milli Birlik Çağrısıdır.
       Şu anda en çok Milli Birliğe ihtiyacımız var. Bunu ne pahasına olursa olsun, sağlamak zorundayız.
       Kaliteli bilgi birikimi olan insanların, bir araya gelemediği;  bilgi birikimsiz “Büyüklerimiz ne derse doğrudur “ diyen, teslim olmuş, sürü mantıklı kalabalıkların, söylemlerine yenildiği toplumlarda, haber alma özgürlüğünüzün dahi satın alınmış lığı yanında, kendi doğru söylemlerinizi de yazma korkusu yaşarsınız.
      Öncelikle Askerimizin saldırıya uğraması, bu yazıyı yazdığımda resmi ölü sayısının 33 olması, hepimizin yüreğini dağladı. Rabbim o yavrularımızı cennetinde ağırlasın inşallah, Ailelerine ve yakınlarına sabır selamet versin. O nedenledir ki şimdi Milli Birlik zamanıdır.
      Şimdi gelelim, “Ülkemize yapılan saldırı, Nato ya yapılmış demektir” diyen yetkililerimizin sözlerine.
      Bizim askerlerimize nerede saldırıldı?  Suriye toprakların da, İdlib de.
      Orada ne işimiz var? Diye sorulan sorulara, cevabımız ne?  Suriyeli sivilleri, Suriye devletinden korumak için.
      Başka? Ülkeme saldıran terör örgütlerinden ülkemi korumak için.
      Orada kimlerle savaşıyoruz? Rejim ordusu ile.
      Rejim ordusu kimin ordusu? Suriye devletinin ordusu.
      O halde biz Suriye ordusu ile Suriye topraklarında savaşmıyor muyuz?
      Efendim Adana mutabakatı var.
       Adana mutabakatı ne diyor? Adana mutabakatı komşu devletten gelen terör tehlikesini, o devlet ile iş birliği yaparak bertaraf ede bilirsiniz.
       Biz ne yapıyoruz?
        Efendiler, Rahmetli Erbakan Hocanın,” Suriye tehdit altında ise, biliniz ki hedef, Türkiye Cumhuriyeti dir.”
        Suriye resmi devleti ile ilk mücadeleye giren ve onların başkentinde Cuma namazı kılmayı düşünen kimdi? Biz dik.
       Suriye den sonra, ilk hedef biz isek; kendi sonumuzu hazırlayan ve hızlandıran biz değil miyiz? Evet biz oluyoruz.
       Peki şimdi ne yapmak lazım? Koruya bileceğimiz ve ülkemizi emniyete alabileceğimiz kadar gideceğiz. Fincancı katırlarını ürküttük ama yatıştırıp, girdiğimiz yerde kalacağız. Daha ilerisi ve koruyamayacağımız ve madara olacağımız duruma düşmeden orada kalacağız.
       Umarım hepimiz bu sağduyuya sahip olarak, Milli Birliğimize sahip çıkıp, içeride kaos yaratmak isteyenlere uymadan, ülke çıkarlarımızın korunmasında birer güvenlik gücü gibi davranacağız.
      Bu ülke bizim ve Milli Birliğimizi koruyacak ve dış güçlere karşı tek vücut olması gereken bizleriz.
       Allah yar ve yardımcımız olsun.  Ülkemizin başı sağ olsun.
           Şimdi ağlama,  yas tutma  ve eleştirme zamanı değil, Ortak akıl ile çözüm üretme zamanıdır.
                                                         Mehmet Kızılaslan 2020-02-28
     


12 Şubat 2020 Çarşamba

ANLAYAMADIĞIMIZ ŞEYLER


                      
           Dünyaya geldiğinizde, iyi eğitimli, bir ailenin fertleri arsında geldiyseniz, şartlarınız herkesin şartlarının üzerinde olduğundan bir sıfır öndesiniz.
           Eğitimli olmanın yanında bir de varlıklı bir aileye geldiyseniz iki sıfır öndesiniz.  Sizinle birlikte hayata gelen ve yan yana okula gideceğiniz arkadaşlarınızın şartları sizlerden oldukça gerideyse, çıktığınız yarış adil midir?
           Sizin Çok iyi niyetli olmanız ve hayatın bir sınav olduğunu bilmeniz, yarıştığınız insanların değerlerinin yanında, bir hiçse, yarıştığınız ve başarmaya çabaladığınız ortamda onların kuralsızlıkları karşısında haliniz nedir?
           Büyüdükçe göreceksiniz ki, kuralları güçlüler koyuyorlar.
         Güç ne mi?
         Geçmişte, iyi insan olmaktı. Günümüzde, şan, şöhret ve para değil mi?
 Bizim büyüdüğümüz sokaklarda güç, aynı bodiye( siyah önlük) içinde çalışkan olmaktı.
 Toprak sokak ta, naylon toplarla ve naylon ( çıngıllı) ayakkabılarla oynanan futbolda çok gol atmaktı.   
 Bakkal babası olan arkadaşımızın hepimize küçük avuçlarıyla dağıttığı çiğdem (ay çekirdeği) idi.  
  Memur çocuğu arkadaşımızın yediği iyi portakaldan verdiği iki dilim portakaldı.   
 Yine zengin babası olan arkadaşımızın bizimle paylaştığı renkli gazozdu.
           Zaman geçti büyüdük. Hiçbir şeyi paylaşamaz olduk.
          Oysaki gençlik yıllarımızda aldığımız, sol öğretilerde “Yarin yanağından gayrı her şeyi paylaşacaktık.” Aldığımız dini öğretilerde “İhtiyacımızdan fazlasını dağıtacaktık”. Sağ öğretilerde, “komşumuz aç iken, tok yatmayacaktık”.
          Kimler, ayırmıştı bu güzel paylaşma duygularını?
 Kimler, bizi kamplara bölüp te birbirimize düşürmüştü?
 Kimler, bizleri birbirimize silah çekecek öldürecek durumlara getirmişti?
Kimler, bize, gücü eline geçirdiğinde, kodesler de, işkenceler yapacak canavarlar haline getirmişti?
         Anlamakta zorlandık. Belki de hala anlayamadık. Dönmemiz gereken birlik beraberlik ve paylaşma duygularımızın ta kendisiydi. Yenildik, yenik düştük. Kime karşı? Birbirimize karşı, Oysaki bizi birbirimize düşürenler, hem bizlerin, hem ülkemizin, hem dünyanın sahibi oldular.
      Neden?
 Çünkü biz iyi olmanın ve değerlerimizin kıymetini bilmedik. Tanrı (Allah) hepimizi iyi insan olmamız için sınava tabi tuttu. Biz ise birbirimizin önüne geçmeyi, bir birbirimizi yemeyi ve birbirimizin sırtından vurulmayı, başarmak zannettik. İyi insan olmak zannettik.  Bütün güzel öğretilerimizin, Allah'ın öğretilerini hiçe saydık.
       Allah'ın öğretilerinin, ( dinin) ticaretini yaptık. Siyasetimizde, ticaretimizde, kullandık onları, özümüzde yaşamadık.
      Düşman kim mi? Zengin olmayı, her şeye rağmen paraya sahip olmayı, güç sayan, sistemin kölesi olan, eğitim ve öğretim sistemlerini tanrı sayan, algımız. Yani bizim yanlış algımız düşmanımız.
     Sıyrılmak zorundayız bu yanlışlardan, tekrar silkinmek zorundayız. Biz düzelirsek bütün dünyayı değiştire bileceğimizi görmek zorundayız.
     Şimdi ne mi yapacağız?
     Önce çevremizdeki kırgınlıklarımızı düzeltmekle başlayacağız günümüze. Sonra ayrı düşündüğümüzü zannettiğimiz, karşı düşüncedeki arkadaşlarımızın düşüncelerindeki doğruları görmeye çalışacağız.
      Kavganın her türünden kaçınıp konuşmayı ve saygılı olmayı öğreneceğiz.
      Savaşın küçüğünden, büyüğünden kaçınıp, düşman zannettiklerimizin korkularının neler olduğunu öğreneceğiz. Bizim korkularımızın da aynı olduğunu göreceğiz. Diyeceğiz ki, Bu Dünya, bütün insanlığa yeter. Sorun ne sensin, ne benim. Sorun, bizi kullanan ve savaştıran insanlık düşmanı güçler. O güçlerin uşağı, piyonu olmayacağız. Ve haykıracağız, bir insanı öldürmek savaş hali de olsa, bütün insanlığı öldürmek gibidir.
        Allah barış istiyor. İyi insan olmamızı istiyor. İhtiyacımızdan fazlasını paylaşmamızı istiyor. Acaba ihtiyacımızdan fazlasını paylaştığımızda savaş olur muydu?
        Biz her şeyi tersinden algılamayı öğrendik. Şehitlik, İbadetimizin engelleneceği vatanın tehlikeye düşmesi halinde şehitlik tir. Biz ibadeti sadece namaz zannettik. Paylaşmak, dağıtmak ibadetin ta kendisiydi bilemedik.
     Dini, tüm insanlık iyi öğrenseydi ve Allah'ın namaz kılmak hacca gitmekle dindar olunamayacağını bilseydik, kavgalar düşmanlıklar ve savaşlar olmazdı…
emirlerini iyi yaşasaydık, ihtiyacından fazlasını paylaşmayı becere bilseydik, Hırsızlık, soysuzluk ve adaletsizliği yaşatırken;
      Biz birçok şeyi ya anlayamadık dostlarım, ya da işimize geldiği gibi anlamak istedik. O nedenledir ki mutsuzuz, kavgacıyız ve savaşçıyız, hatta Narsisiz dostlarım. Saygılarımla.
                             Mehmet Kızılaslan 2020-02-12