30 Aralık 2016 Cuma

HAZRETİ İSA NOEL BABA VE BİZ



               

Yeni yılın gelmesini, yeniden yaşama sevinci yaşamayı hepimiz isteriz de, Nedense Noeli kutlayanlara, kızarız. Yılbaşında diğer günlerden farklı bir gece yaşamayı isteriz de, bunu alenen yapanlara ve yılbaşı balolarına ve eğlencesine katılanlara kızarız.
Nasıl bir mantıktır bilmem haftanın dört günü içkinin her türlüsünü içeriz de yılbaşında çoluk çocuğuyla eğlenen ve yeni yılın gelmesini kutlayan komşumuza kızarız.
Noel ya da yılbaşı kutlaması neden yapılır?
Basit olarak İsa peygamberin doğum günü, yeni yılın başlangıcı, miladi takvimin başlangıcı dır. İseviler bunu kutlar.
Dini yanından çok günümüzde ekonomik ve sosyal yanı önemlidir.
Hazreti İsa Kimdir?
“Allah Katında din İslam’dır” ayetine göre, çağında Musa peygamberden sonra İslam’a çağıran kendisine kitap verilen bir peygamberdir ve biz ona İman ederiz.
Yani o bizim düşmanımız değildir. Ona indirilen kitabı bozanlara, değiştirenlere kızabiliriz ama, Biz İsa Peygambere ve ona indirilen kitaba iman ederiz. 
               
               Noel Baba kimdir ne yapar?
Noel gecesi çocuklara hediye bıraktığına inanılan efsanevi kişidir. Kökeni, Antalya'nın Demre (eski adı Myra) ilçesinde 4. yüzyılda yaşamış bir Hıristiyan azizi olan Piskopos Nikola' ya dayanır.
                Gariptir ki, Noel baba Avrupalıların değiştirmelerine göre, Kuzey kutnunda eşi ile birlikte yaşar. Çocuklar için oyuncaklar yapar. Çocuklar kendisine mektupla Noel için hangi hediyeyi istediklerini bildirirler. Noel Baba da Ren Geyiklerinin, çektiği uçan kızağını hediyelerle doldurur ve çocukların yaşadığı evlere bacalardan girerek herkesin hediyesini dağıtır.              
                 Bu yukarıdaki efsane hikaye, çocukların sevinmeleri ve mutlu bir yılbaşından sonra hayata yeniden sevinçle devam etmelerinin bir vesilesi değil midir?
                 Şimdi de böyle Bir Nail Baba olsa her yılbaşında çocukların istediği oyuncakları evlerinin bacalarından girerek bıraksa, çocukları sevindirse olmaz mı?

               Yılbaşını kutlarsınız kutlamazsınız, hiç önemli değil.
                Bizim insanlarımızı, çocuklarımızı sevindirdiğimiz dini bayramlarımız ve çocuklarımıza ve gençlerimize armağan edilmiş Milli bayramlarımız var. Biz onları gereği gibi kutluyor muyuz? Şimdi soruyorum kendimle birlikte sizlere;
               Kaç çocuğa hediye aldık kendi çocuklarımızdan başka?
               Kaç kişiyi sevindirdik?
               Kaç çocuğun başını sıvazladık?
               Kaç çocuk giydirdik?
               Kaç kişinin acısını dindirdik?
               Kaç kişiye çare olduk?
Bırakınız efsanelerde kalan, iyilik yapmış, örnek olmuş, çocukları sevindirmiş, Noel Babanın kafasına silah dayamayı, Elini öpün, iyi örnek olduğu için.
Çünkü günümüzde nice kır saçlı şerefsizler görüyoruz, o masum çocuklardan kötü emelleri için yararlanmaya kalkan ve ceza almayan, aramızda dolaşan.
               Ey, iman ettiği Hazreti İsa’yı tanımayan, düşman olan, zeka özürlüler.
Ey, Antalya’nın Dermesinde yaşayan, örnek insan, Noel babaya düşman olan, sapık düşünceli geri zekâlılar. Bizden olmasa da güzel olan her şeyi desteklemediğiniz, düşmanlık tohumları yaydığınız sürece, Barışın, kardeşliğin, huzurun olabileceğine mi inanıyorsunuz?

                Hadi kalkalım hepimiz bir çocuğu, tanımadığımız bir çocuğu bu günlerde sevindirelim. Bu bir başlangıç olsun. Toplumsal barış için, Dünya barışı için, huzurumuz için, geleceğimiz için.     Saygılarımla.                    Mehmet Kızılaslan 2016-12-30

22 Aralık 2016 Perşembe

HÜKÜMETE BÜROKRATLARIN ATTIĞI KAZIK





KOSGEB üyelerine, 50 000 TL nefes kredisi, denilen bir kredi dillendirdiler.
Ayrılan bütçe öğrendiğimize göre 750 000 000 TL bu rakamı verilecek kredi tutarına böldüğünüzde paranın tamam nı dağıttığınızda 15 000 kosgep li esnafa kredi verilecek.
Bu projeyi duyan herkes, KOSGEB e üye olmak için hücum ettiler. Düşünebiliyor musunuz 15 000 esnaf sadece Nazilli ilçemizde var.
Türkiye de daralan piyasayı hareketlendirmek için, ekonomist dediğimiz aklı küçük unvanları büyük adamların  hükümete önerdikleri çözüme bakınız.
Hükümet, ülkemizi, saran, oldukça kötü, dış ve iç şartların, içinden nasıl çıkarız? Diye bunalmış durumdayken, akılları küçük, kendileri unvanları devasa, ekonomi bürokratlarının ve danışmanlarının Hükümete attığı kazığın büyüklüğüne bakınız.
Vatandaş KOSGEB üyesi değilse hücum etti odalarına evrak tamamlamaya.
KOSGEB e, evraklarını tamamlayanlar hücum edecekler beni kaydet diye.
Daha sonra ne olacak biliyor musunuz?
Toplam dağıtılacak para miktarını, verilecek kredi tutarına böldüğünüzde, kredi alacak esnaf sayısı 15 000 kişi. Kardeşim, bu esnaf sayısı sadece Nazilli de var.
Türkiye’nin nasıl ekonomisini rahatlatacak bu can suyu projesi kardeşim? 
Küçük beyinli bürokrat ya da danışmanların hükümete attığı kazığın farkında mısınız? Şimdi krediyi herhangi bir nedenle alamayanlar, diyecekler ki, “Hep kendilerine yakın esnafa verdiler krediyi”  Başkaları da diyecekler ki “Torpili olanlar aldı krediyi”
Krediyi almak için evrak hazırlayıp müracaat eden esnaf sayısının 2 000 000 (İki milyon) olduğunu düşünelim. Bu krediyi aldıklarında rahatlayacaklarını düşünen, üçer beşer yakını olduğunu düşünürsek, mağdur ve üzülen sayısı, 6 000 000 – 10 000 000 ( altı milyon – on milyon) kişi. Alın size üzülenler ordusu.
Ey kendisi ve beyni çok yoğun olan, Başbakanım. Çevrenizdeki ekonomist, danışman ve bürokratlarınızı şöyle bir gözden geçiriniz, isterseniz. Sizin, hükümetinizin, yararına mı, zararına mı çalışıyorlar?

Aylardır dillendirdiğim, yazılarımda anlattığım.
Ekonomimizin canlanması için parayı kayıt altına alımız gerekiyor.
Nereden gelirse gelsin, karışmayınız. Harcadıkça, el değiştirdikçe, devletin hesabına, Yüzde 10 u aksın.
Çalışanların, sabit gelirlilerin maaşları iki kat iş görsün.
Vergi gelirleriniz 5 kat artsın.
Vergi mükellefiniz 78 000 000 a çıksın.
Kayıt, kürek, evrak, sıfırlansın. (İsteyen kendisi tutsun)
En önemlisi, teröre, hizmete, himmete, rüşvete, akan paraların tamamını ekranlarınızdan görünüz. Terörü tarihe gömünüz.
 Kaygılarım ve Saygılarım.     Mehmet Kızılaslan. 2016-12-22


12 Aralık 2016 Pazartesi

TERÖRÜ- RÜŞVETİ- YOLSUZLUKLARI- KÖKÜNDEN SİLECEK ÇÖZÜM







Daha önceki yazılarımı takip edenler bilirler. Terörün önlenmesi ve iç barışın sağlanmasına dair yazılarımda çok çeşitli yöntemler önermiştim.
Bırakalım şimdi, geçmişte yapılan hataları ve önerdiğim çözüm yollarını. Gün, bu gün ne yapacağımızı belirleme günüdür.
Terörü önlemenin yolu, terörün sebeplerini ortadan kaldırmak, beslendiği kaynakları kurutmaktan geçer.
Efendiler, hamasi nutuklar atarak, meydanlarda milleti coşturarak, Bağrı yanık anaların sırtını sıvazlayarak terörü önleyemezsiniz. Acıları da dindiremezsiniz.
           Polisiye tedbirlerle terörü önleyen bir ülke gösteriniz bana, elinizi değil ayağınızı öpeyim. Yok böyle bir yöntem. Polisiye tedbirler en son alınacak tedbirlerdir.

Daha dün gibiydi Ülkedeki yardım ve himmet paraları ile, imparatorluk kuran bir melun, darbeye kalkıştı. Kaynaklarını tek, tek kurutacağız diye kıvranıyorsunuz.
Birisine dokunsanız, binlerce çığırtkan beleşci si, bağırıyor. Milletin sırtından tehditlerle ya da istekli olarak toplanan paralar, Vatanımı cehenneme çevirirken, Nice yiğit vatan evladı toprağa düşüyor. Anaları ağlıyor.
Bizler bağırıyoruz. “Şehitler ölmez, Vatan bölünmez”  Doğrudur, Kitabımıza göre, Şehitler ölü değildir, Ama şehitlerin evlerine gidip bir bakalım onları göre bilecek misiniz? Olmadıklarına göre, onların yakınlarına, analarına, babalarına, ocaklarına düşen ateşi söndüre bilir misiniz?
O ateşi söndüremiyorsanız efendiler;  O ateşin düşmesini engellemek zorundasınız.
Yani bu savaşı durdurmak zorundasınız.
Savaşı durdurmanın yolu, çıkmasını engellemekle mümkündür.

Hamasi nutuk atmayın efendiler….
Şimdi size, terörün kökünü kurutmanın, yolunu anlatıyorum.
Parayı kayıt altına alınız.
Parayı kayıt altına aldığınızda, nereye gittiğini, nerede toplandığını ve nerelere harcandığını görebilirsiniz.
Kötü ellerde toplanan, destekleri, yardımlar, Himmetleri, anında görürsünüz.
Anında harcanmasını önler el koyabilirsiniz.
Silah, patlayıcı, mermi ve patlayıcıda kullanılabilecek her şeyi satanları da alanları da anında görürsünüz. Önlersiniz.
Para nasıl kayıt altına alınır? Bunu yukarıdaki sizler biliyorsunuz. Ben yine de bilmeyenlere anlatacağım.
Her vatandaş parasını, altınını, dövizini, Devlet bankalarına yatıracak ve kartlarına, yada kimlik kartına işletecek. Piyasalarda kesinlikle nakit para dönmeyecek.
Harcamalar sadece kartlarla yapılacak. Hesaptan, hesaba para aktarılıyorsa, bir alış veriş yani, ticaret var demektir. Paranın % 10 nu devletin kasasına, % 90 nı, aktarılan hesaba geçirilecek.
Bu sistemle kayıtsız ticareti de önlersiniz.
Vergi toplama miktarınız 5 kat artar.
Terör odaklarına akan paraları gördüğünüzden, harekete geçmeden kaynaklarına el koyarsınız kökünden kurutursunuz.
Başka şeylerde önlenir.
Rüşvet önlenir.
Yolsuzluk önlenir.
Haksız rekabet önlenir.
Ekonomiye canlılık gelir.,
Dürüstlük gelir.
Devletten para kaçırma önlenir.
En önemlisi konumuz olan Terörizmin para kaynakları kurutulduğu için terör asla olmaz.
Bunu yapın efendiler. Parayı kayıt altına alınız.
Bunu yapmadığınızda ne gelecek aklıma biliyor musunuz?
Rüşveti kim alır? Devlet kademelerinde bulunanlar.
Valizle para taşınmasını ve kayıtlara geçmemesini kim ister? Vergi kaçakçıları, silah tacirleri ve rüşvet alan devlet kademesindekiler.
Parayı kayıt altına alacak yasayı kimler çıkarır?
Hükümet ve parlamento üyeleri vekiller.
Böylesi bir çözümü yani, Terörü, rüşveti, yolsuzluğu, vergi kaçakçılığını kökünden önleyen yasanın çıkmasını kimler istemez?
Vatan haini, rüşvetçi, terörist yandaşı, kişiler ve onların vekilleri istemezler.
Haydi efendiler verin yasa teklifini.
Gün hamasi nutuk atma günü değil.
Terörü önlemenin, yolsuzlukları, rüşveti de kökünden kaldırmanın günüdür.
İktidarın gücü buna da yeter. Dürüst muhalefet de bu yasayı destekler. 
Hain saldırıları, gerilla savaşını, düzenli ordularla ve polisiye tedbirlerle önleyemezsiniz. Kaygılarımla ve Saygılarımla.
                                     Mehmet Kızılaslan 2016-12-12


   


23 Kasım 2016 Çarşamba

ÖĞRETMEN, ÖĞRETMENLERİMİZ

            
Hayatımızda, idol olan öğretmenlerimiz de vardır. Hayatımızdan bezdiren öğretmenlerimiz de.
Herkes, bu günün anısına iyi öğretmenleri ve onların anısına yazılar yazacaklar.
Ben yine aykırı ve yaşadığım anılarımdan, bir öğretmenimden bahsedeceğim.
Anlayışsız, duygusuz ve tabirlerin bazılarını size bıraktığım öğretmenimden, ilkokul öğretmenimden bahsedeceğim.
Bilenleriniz vardır, ABD yapısı süt tozundan yapılmış süt ve yoğurtların beslenmemizde kullanıldığı günlerdi, bizim ilkokul günlerimiz.
Sevmediğim, sevemediğim ve her gün beslenme saatlerinde bizlere zorla içirilmek istenen sütlerden, bir yudum içmedim. O bizim alışkanlıklarımıza uymayan yoğurtlardan ise bir kaşık yemedim. Yemediğim için de her gün öğretmen görünümlü canavardan, dayak yedim.
Yazılarımı takip edenleriniz bilirler, aklımın ermediğini yapmadığım gibi, damak zevkimize uymayan besinlerde tüketmedim ben. Sorgulamadan hiçbir şeye evet demedim.
O, ABD malı sütleri ve yoğurtları tüketmediğimdendir belki de, sorgulama alışkanlığım ve dik kafalılığım.

Bu öğretmenimizle geçen bir anımı anlatacağım demiştim.
Defterlerimize yaptığımız ödevleri kontrol ediyordu, Canbağ soy isimli öğretmenimiz. Ben ona hep, Canavar öğretmen derdim.
Yanımda oturan kız arkadaşımızın defterini aldı. Sınıfa gösterdi,
 en güzel ödev diye. Kızın üç dört renk kalemi vardı başlığı ayrı renkle, ara başlıkları farklı renklerle yazmıştı. Yazısı benim kadar kötü olmasına rağmen defteri temizdi. Ödev güzel görünüyordu.
Sınıfın en kötü ödevi diye de, benim defterimi aldı gösterdi.
Oysa ki, ödevi kız arkadaşımla birlikte hazırlamıştık. Defterimin siyahımsı hali gerçekten çok kötüydü. Ama ödevin içeriği doğruydu.
Beni defterimin kirli oluşundan dolayı dövdü.
Dayak atarken de elindeki sopanın dalı, benim kafamı deldi. Kanamaya başlayınca sınıftaki Kızılay dolabındaki pamuk yetmedi. Sınıfın dışından da pamuk ve benzeri şeyler almak zorunda olunca, benim başımın delinmesi okul idaresince görüldü.
Sınıfa döndüğümde, Öğretmenime
-          Ödevimin doğru olduğuna bakmadan beni neden dövdüğünü sordum.
-          Defterimin silinmiş olduğunu ve kirli olduğundan dövdüğünü söyledi.
-           Yaptığının doğru olmadığını, nedenini bile sormadığını, ağlayarak anlatmaya
çalıştım. Dinlemedi ve bana bağırmaya devam etti.
             Bu arada ödevi beraber yaptığımız kız arkadaşım, dayanamadı, devreye girdi. Ödevi beraber yaptığımızı ve kendi ödevinin bile, birçok kısmında benden yararlandığını anlattı.
             Ama canavar öğretmen kuyruğu dik tutuyordu.
             Bu arada okuldan çıktığımda, babamın berber dükkanına giderdim. Ve dükkana alınan, Cumhuriyet, Milliyet, Demokrat İzmir ve Ulus gazetelerinin köşe yazılarının tamamını babam çalışırken ona okurdum.
             Tabii ki gittiğimde, başımdaki tentürdiyotlu pamuğu gördü. Neden olduğunu sordu, anlattım.
-Defterini  baştan sona, neden sildin oğlum?
- Siz iki gün önceki gece eve geldiğinizde, Annemle yemekte konuşurken, borcumuz olduğunu, annemin dokuma tezgahında dokuduğu çarşafların paraları ile, senin kazandıklarının yetmediğini konuşmuştunuz. Bende defterim bitti diyemedim.
-A benim güzel oğlum, bizim her zaman defter alacak paramız olur ki.
-Olsun, ben size söyleyemedim, defterimin bittiğini. Dedim, çok güzel bir okşama şekli vardı babamın, iki yanaklarımdan makas alır, anlımdan öperdi, yine öyle yaptı.
Bu kez ikimizin de gözlerinden yaş geliyordu.
Sildi gözyaşlarımı. Ağlama dedi. Kimse senin gibi bir çocuğu ağlatamaz, ağlatmamalı.
Daha sonraki günlerde okula geldi. Süt tozundan yapılan süt ve yoğurtları da yemediğim içinde, her gün dayak yediğimi, arkadaşlarımdan öğrenmiş olan babam. Müdür ve baş öğretmen arkadaşı olduğu için olsa gerek, Canavar öğretmenimle konuşmuş.
-Benim oğlum okula gelmek istemiyor. Okumak istemiyor. Nedenini merak ediyor musunuz acaba öğretmen hanım?
 Öğretmenim aksi bir cevap vermiş olacak ki;
-Dua ediniz ki, bu çocuk, benim çocuğum. Eğer benim değil de, bir başkasının çocuğu olsaydı, haritadan yer beğendirirdim size. Dediğini öğrendim.
Bu sözü ben seneler sonra kızıma yanlış yapan bir öğretmen hanıma söyledim.
Tüm idol olan öğretmenlerin, öğretmenler günü kutlu olsun.
Diğerleri öğrencilerden uzak dursun. Saygılarım elleri öpülesi öğretmenlere.

                                      Mehmet Kızılaslan. 2016-11-23

17 Kasım 2016 Perşembe








                      BAYRAK SEVDAMIZ
Bayrak, bayrağımız üzerine öylesine şiirler yazılmış sözler söylenmiştir ki, hepimizin bu şiirleri ve sözleri duyduğumuzda yüreklerimiz yerine sığmaz, tüylerimiz diken, diken olur.
Bir başka sevdadır bayrak, bir başka sevdadır vatan, bir başka sevdadır toprak ve bir başka sevdadır özgür bir ülkede yaşamak.
Bir dönem, 12 Eylül de ülkemizin bir hayli kaynağını, Atatürk heykellerine yatırdık. Diyemedik ki, heykellere harcayacağımız aynı paralarla, her köyümüze, Atatürk marangozhaneleri, Atatürk demirhaneleri kursaydık, Üzerlerine Atatürk marangozhanesi, Atatürk demirhanesi yazsaydık. Bu köylerimizde, isteyen herkese birer meslek öğretebilseydik.
İhtiyacı olanlara, bu mesleklere ilgi duyanlara, hemen köyünde kurulan atölyelerde meslek sahibi edebilseydik. Atatürk’ün üretim seferberliğine yaraşır çalışmalar yapabilseydik.

Diğer yandan 10-20 haneli köylerde devasa camiler yapacağımıza; küçük birer mescit den sonra, kalan paralarla yine, o küçücük köyde, bir üretim hane kurabilseydik ve köyün ortak malı olsaydı. Köyde üretilen ürünleri değerlendirip birkaç gün içinde satamadığımızda, bozulmalarına izin vermeseydik. Bir yıl içinde pazarlanabilir hale getirebilseydik.
Günümüzde birde, dev bayrak direkleri ve devasa bayraklar asmak, moda oldu.
Yetmedi, altlarından, gece boyunca yanan aydınlatmalar yapmaya başladık. Alın size bir gider kapısı daha.
Bunu yapınca, daha çok mu milliyetçi oluyorsunuz?
Aklım ermiyor, bunları yapanlara.
Aklım ermiyor, hiçte faydası olmayacak harcama kalemleri bulanlara.
Aklım ermiyor “tüyü bitmedik yetimin hakkını yemem” dediği halde üretime akması gereken paralarımızı carcur edenlere.
Efendiler, bayrak aşkı, devasa bayraklar yapıp, birde altından gece boyu ışık yakarak, sağlanamaz.
Atatürk sevgisi, her köşeye Atatürk heykelleri dikilerek aşılanamaz.
İslam dini, iki safı bile dolmayan, devasa camiler yapılarak geliştirilemez.
Bu ülkenin üretimi için, kalkınması için, harcanması gereken paraları hoyratça harcadığınızda sanmayınız ki, Daha çok sevaba giriyorsunuz. Sanmayınız ki daha çok Atatürk sevgisi aşılıyorsunuz. Sanmayınız ki daha çok bayrak ve vatan sevgisi aşılıyorsunuz.
Eğer, vatanın bağımsızlığının, refahının artmasının, yaşam seviyesinin, kalitesinin yükselmesinin; üretimden geçtiğini, üretime dayalı eğitimden geçtiğini, göz ardı ediyorsanız; biliniz ki, camilerinizin minareleri altından da olsa, içinde saf olacak inanan bulamazsınız.
Atatürk heykellerini ve Bayrakları altından da yapsanız, Vatanı koruyamazsınız.
Koruyamadığınız vatanda, özgürce ibadet dahi yapamazsınız.
Vatanı korumanın bir tek yolu vardır.
O da, Milli ve üretime dayalı bir eğitimdir.

Efendiler sizlere acıyorum. Kendimiz ve Milletimiz için de üzülüyorum.
Biz bu göstermelik, yapay, içi boş para harcamalara layık değiliz.
Biz, refah düzeyimizi artıracak ve Bizi bu vatana, bu bayrağa, bu topraklara, daha çok bağlayacak, çözümler istiyoruz. 
Bazılarınız, bu adam Müslüman değimli?
Bazılarınız, Atatürk ve Bayrak düşmanımı?
Diye düşünmeye başladınız. Biliyorum.
Aksine birçoklarınızdan daha inançlı ve sevdalı olduğumu biliniz.
Efendiler, şüphesi olanlarınızla da, daha çaplı tartışmalara bekliyorum.
Saygılarımla.                 Mehmet Kızılaslan 2016-11-17  

       

11 Kasım 2016 Cuma





DEFNE FİDANINDAN DEF(İ)NE SAHİBİ OLMAK

Bu yazımda sizlere, çok faydalı, önü açık ve çok kazançlı bir işten bahsedeceğim.
Bu iş, sizleri meşgul etmeyecek, zamanınızı almayacak.
Bu işyerine sadece gezmek istediğinizde gideceksiniz.
Bu işi kurmak için, büyük paralar harcamayacaksınız.
Bu iş sizi yormayacak, üzülmeyeceksiniz.
Bu iş o kadar büyük kapasiteli bir iş ki, sizlerde bizimle birlikte, bu işe giriniz, sizlerde bizimle birlikte kazanınız istiyoruz.
Şimdi sizlere, bu işin ne olduğunu, nasıl girileceğini, neden katılmanız gerektiğini ve nasıl katılabileceğinizi, Neler kazana bileceğinizi anlatmaya çalışacağım.

1- Bu iş, DEFNE FİDANI YETİŞTİRİCİLİGİ dir.. Toprağınızın olması gerekmez. (toprak bizde var. Noterden ve tapudan 50 yıl kullanma izinli)
2- Defne Fidanları (fidanlar üç yaşındadır) Bir tanesinin bedeli orman işletmelerinde 10 TL, özel işletmelerde 17-18 TL + KDV dir. Biz ise, arazisi bizden, bakımı bizden, 7 TL den dikeceğiz.
3-Siz sadece bir defaya mahsus 10 000 adet fidan için, 70 000 TL ödeyeceksiniz.
50 yıl boyunca, 2067yılına kadar düzenli gelir temin edeceksiniz.
4-Yatırdığınız 70 000 TL yi, hasadın başladığı, 4-5 sene içinde geri alacaksınız.
Ve kalan Kırk Beş yıl boyunca, Arazi masrafı ve bakım masrafı ödemeden, düzenli olarak 50 000 TL gelir temin edeceksiniz.
5-Yakınlarına, akrabalarına, muhtaç insanlarımıza, Öğrencilerimize (burs Olarak), evlatlarına, torunlarına, vefatlarından sonra bile devam edecek, 45 yıl boyunca sürpriz gelir temin etmek isteyenler.
6-Cami, Okul, Yol, Su, gibi Sadakay-ı- Cariye için kapı açmak isteyenler. Ahretteki sevdikleri adına, 50 yıl sürekli hayır yapmak isteyenler.
7-70 000 Lira ile hiçbir yerde ev - daire sahibi olamazsınız. Satın aldığınızı kabul etsek bile, bu evden, aylık 4 000 TL gelir temin edemezsiniz. 50 000 TL ile 50 yıl boyunca 5-6 dairenin kira geliri kadar, sürekli gelir temin edemezsiniz.
     5-6 Daire kirası düzeyinde gelir alabilmek için en az Bir Milyon TL para ayırmak zorundasınız.
                8-Bir defaya mahsus 70 000 TL yatırım yaparak,
50 yıl boyunca (45 yıl X 50 000TL= 2 250 000 TL) gelir temin etmek isteyenler.
                9- Refah düzeyini, harcama miktarını, emekli maaşlarını yıllık 50 000 TL artırmak isteyenler. Lütfen bu yazımı dikkate alınız.

               NEDEN DEFNE ÜRETİMİ
Defne üretimi, küresel ısınma, sert ve mevsimsiz budama gibi nedenlerle hızla düşmektedir. Rekolte azalmaktadır. Yıllık üretim düşerken, kullanım alanları ve talep her yıl artmaktadır. Önümüzdeki bir iki yıl içerisinde, DEFNE YAPRAĞI ihtiyacını karşılamak için, ithalat yapma mecburiyeti doğacaktır. Özetle söylemek gerekirse, ihracatın önü açıktır ve her geçen yıl DEFNE YAPRAĞI kullanımı artmaktadır.
DEFNE YAPRAKLARININ KULLANILDIĞI ALANLAR
Defne yaprakları sizlerinde bildiği gibi, et ve balıklarda lezzet verici olarak, köfte harcında kullanılmaktadır. Ancak en önemli kullanım alanları, tıbbi ve aromatik bitki olarak, ilaç ve parfümeri sanayinde ve DEFNE YAĞI olarak birçok alanda kullanılmaktadır.
Poşetlerde DEFNE ÇAYI olarak henüz yeterli yaprak bulunamadığından kullanılmaya başlanmamıştır ama evlerimizde gastrit ve mide ağrılarında çayı yapılmaktadır. Yine çayı, idrar sökücü, ateş düşürücü, vücudumuza rahatlık verici romatizma giderici, Zehirli hayvan ısırığında, etkili çözüm olan Defne yaprağı, kadınlar için adet günü düzenleyici, iştah açıcı, gibi birçok özelliğe sahiptir. Defne yaprağı, sinir ağrıları içinde dindirici özelliğe sahiptir ve ALTERNATİF TIP alanında da her geçen gün artarak,  kullanılmaktadır.

Önümüzdeki 100 yıl boyunca DEFNE YAPRAĞI açığının kapanmayacağı kanaatindeyiz. Bu nedenledir ki, Kendimiz için dikim yaptığımız alanda, 100 000 fidanlık, boş alanımız bulunmaktadır.
Yani, 10 000 Fidan ile katılacak, 10 katılımcı arkadaşımıza,
20 000 Fidan ile katılacak, 5 katılımcı arkadaşımıza yerimiz vardır.
( 1000-2000-3000-4000-5000 -6000-7000-8000-9000 fidan ile katılım yapabilirsiniz)
DEFNE BAHÇESİ KURMA PROJEMİZE KATILMAK İSTEYEN
 Ek gelir temin etmek isteyen, Doktorlarımız, Avukatlarımız, İş adamlarımız, Esnaflarımız, Memurlarımız, Öğretmenlerimiz ve hatta öğrencilerimiz bilgi almak için, Bu proje ilginizi çekiyorsa eğer, beni telefonumdan arayabilirsiniz. Telefonum 0 544 434 54 69.
 Bu projemizin, Devletimize, Milletimize ve hepimize hayırlı olması dileğimle.

Önemli Not: Bu bir ön talep yazısıdır. Kesin taleplerde sözleşme yapılıp faturası fidan sayısı kadar fidan sahiplerine kesilecektir.
                            Mehmet Kızılaslan  2016-11-11



26 Ekim 2016 Çarşamba

YAPMAYINIZ SAYIN BAŞKANIM YAPMAYINIZ


          
Nazilli hürriyet caddesi asfaltı kazılmaya başlandı. Hah, tamam alt yapısına girilecek herhalde diye sevinmiştim. Nazilli Belediyesinden belediye başkan yardımcısı bir dostumla görüştüm. Alt yapısı mı yenilenecek diye sordum.
-Nerde, keşke öyle bir şey olsa, dedi.
-“ Atatürk bulvarında yeni alt yapı çalışmalarını yaptınız. En bozuk asfaltı olan caddemiz, Atatürk bulvarımız dır. Asfaltlamaya oradan başlayın dedik. Kabul etmedi, Büyük Şehir belediyesi dedi.
Kazılmış iken, bir kanal içine alalım tüm yer altı hatlarını diye, yazışmalar yapmaya çalıştık. Telefon hatlarını, doğalgaz hattını, içme suyu hattını, pis su hattını, yağmur suyu hattını, fiber optik kabloları hatlarını ama yazışma ve sonuç alma zamanını bile tanımadıklarını öğrendim. Üzüldüm.
Yapmayınız, Büyük şehir belediye başkanım yapmayınız!
Önce alt yapısı tamamlanmış yolların asfaltlamasını yapınız ki, bütün kurum yetkilileri ile görüşmelerini ve bu kurumların hatlarını bir kanalın içine toplasınlar ondan sonra Hürriyet caddesini asfaltlayınız.
Hatta Hürriyet caddesinin kanalını, ortasından bulunan çiçekliklerin altından bir tünel içinden geçiriniz ki, iki yüz yıl sonrasına bile ihtiyaca cevap verebilsin.
Biliyoruz, Sayın Başkanım bizleri hiç dikkate almadınız. Sizlerin aklı ve beyni büyük danışmanlarınız var! Onları dinliyor ve sürekli yanlış yatırımlar yapıyorsunuz. (kasaplık, fırıncılık, çaycılık, tostçuluk gibi)
Ordu caddesine büyük reklamlarla “Nazillinin temiz su hattını yeniliyoruz diye kazdığınız” ve döşediğiniz 200 metre borunun ne ucu bir yere bağlı ne de kıçı.
Hangi akla hizmet ettiyseniz anlamakta zorlanıyoruz.

Bazı işlerde yok birbirinizden farkınız.
Kiminiz belediyenin karşısındaki parkı yeniden düzenlemek için kazıp kırıyorsunuz. Kiminiz en düzgün asfaltı olan, Hürriyet caddesinin asfaltını kırıp yenilemeye çalışıyorsunuz.
Allah aşkına tüm yer altı hatlarını bir kanalda ya da tünel içinde toplamayacaksanız neden bu masrafları yapıyorsunuz?
Sizin hiç işsizliği önlemekle, istihdamı artırmakla ilgili bir projeniz olmayacak mı?
Biliyorsunuz ki  en düzgün asfaltı olan hürriyet caddesidir. Neden boşu boşuna kazıp yeniden yapıyorsunuz?
Bizim paralarımızı neden hoyratça boşa harcıyorsunuz?

Durun size 17 yıl önce dillendirdiğim ve seçim toplantılarında anlattığım Hürriyet Caddesi ile ilgili projemi anlatayım.
Dinlemezsiniz biliyorum.
Değerlendirmezsiniz biliyorum, ama yine de anlatayım.
Hürriyet caddesinin ortasında bulunan çiçekliklerin altından, bir taşıt girecek şekilde bir tünel kazınız. İçine traktörden bozma, bir matkap yerleştiriniz. Bütün yer altı hatlarını oradan geçiriniz ve o matkapla her evin önüne çıkacak şekilde hatların geçeceği delikleri deliniz. Hiçbir şekilde asfalt bozulması, işlemine girmeyiniz. Bu tünel sizin yüzlerce yıl ihtiyacınızı karşılayacağı gibi. Tehlikeli zamanlarda sığınak olarak bile kullanıla bilir.
Ta, Yıldıztepe Mahallesinden, Çapahasan mahallesine kadar bu tünel yapılabilir.
Biliyor musunuz söylediğim büyüklükte bir tünel, üst yolu trafiğe kapatmadan ve bozmadan kazılabilir. Bunu yapacak araç ve gereçler çok da pahalı değiller.
Ama siz nedense boşa gidecek ve belki de altı ay sonra yeniden kazılıp bozulacak hizmetlerde bizim paralarımızı harcıyorsunuz.
Yapmayınız, Sayın Başkanım, yapmayınız Bizim paralarımızı boşa harcamayınız. Size hakkımızı helal etmeyebiliriz.
Öncelikli işiniz, işsizliğe çare olacak, emek yoğun üretimler yapacak, sanayicilerin şehrimize gelip yatırım yapmaları için, boş fabrika binaları yapıp, kiraya vermek olsun.
Bu şehir size duacı olsun.
İşimiz olursa, ayaklarımızda çizmeyle, işimize gidebiliriz ama işimiz olmaz ise, o asfaltları olduğu halde, asfaltlarını yenilediğiniz,  caddelerde, aylak, aylak bile dolaşamayız.
Bilesiniz istedim.

Tuzu kurular, bu yazdıklarımı anlamakta zorlanır, biliyorum. Sizlerin de tuzunuz kuru ama danışmanlarınızın yanlış yönlendirmelerinden kurtulabilirseniz, sizlerde anlarsınız. Saygılarımla.              Mehmet Kızılaslan 2016-10-26

24 Ekim 2016 Pazartesi



FAİZLER DÜŞSÜN DİYORSANIZ, ÖNCE SİZ DÜŞÜRÜN

Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan, son günlerde, her fırsatta,
Faizlerin düşürülmesi için, finans sektörüne çağrıda bulunuyor. Faizleri düşürünüz, diye.
“Faiz sebeptir, enflasyonun yüksek olmasında, sonuç değildir” diye bağırıyor.
Finans çevresi de aksine siz enflasyonu düşürünüz bizde faizleri düşürelim diyor.
Finans çevrelerinin hiçbir yatırımda ve kalkınmada payı olacak işlerde bulunmadıklarını dile getiriyor. Çok doğru.
Faizlerin düşürülmesi halinde yatırımların hızlanacağını, Türk imalatçılarının dünya ile rekabetinin artacağını, belirtiyor, çok haklılar. Saygıyla konuşmalarını izliyorum.
Öncelikle yüzde yüz elli faizli krediler kullanarak ayakta kalacağımızı zannettiğimiz günlerden bu günlere gelmemizin sebebi olan Ak Parti iktidarlarına teşekkür ediyorum. Hayal bile edemezdik tek haneli rakamlara faizin düşeceğini.
Çok iyi hatırlıyorum, Halk bankasından kredi kullandığımız zamanlarda, gecelik faizlerin, yüzde, 7500 ler de olduğunu bilenleriniz var mı bilmem.
İşte o günlerde bana 7 gün faiz işlettiler. Yüz bin liralık borcum İki yüz kırk bin liraya çıktı bir hafta da. Bu faizleri tefeciler bile alamazken devletin bankası bana yazdı ve aldı.
Bu faizleri gören, ödeyen ve o sıkıntılarını hayatımız boyunca atlatamayan insanlardan biriyiz biz. O nedenle öncelikle Allah razı olsun diyorum sizlere.

“Biz girişimcimizi teşvik edeceksek, faiz oranlarını düşürmek zorundayız.
Eğer bunu düşürürsek, yatırımı artırırız.
Bunu düşürürsek, istihdamı artırırız.
Bunu düşürürsek üretimi artırırız.
Bunu düşürürsek girişimcimizle beraber ülkemizin dünyada rekabet gücünü artırırız.
Amerika’da faiz oranları; yüzde 1, bir buçuk.
 Japonya’da eksilerde.
Avrupa’da, yüzde bir, bir buçuklarda.
Peki kardeşim bize size ne oluyor da hala yüksek faizlerde direniyorsunuz?
Finans sektöründe olanlar reel sektörde yatırım yapmazlar. Çünkü finans sektöründe kazandıklarını reel sektörde kazanamazlar ki.
Türkiye’nin  bir puan faize, 2.5 milyar faiz ödemenin ve bunu ödetmenin vebalini bu karar alanlar asla ödeyemezler.
Yanlış yaklaşımları devam ediyor. Enflasyon düşerse faizleri düşüreceklerini söylüyorlar. Enflasyon sebep değildir. Faiz sebep, enflasyon neticedir.”
Çok güzel sözler. Allah razı olsun Sayın Cumhurbaşkanım bu tespitleriniz için. 

Peki, Sayın Cumhurbaşkanım şimdi ben size soruyorum.
Siz alacaklarınızı geciktirenlerden neden faiz alıyorsunuz?
Neden Devlet olarak siz öncelikle faizleri kaldırmıyorsunuz?
Neden ilk adımı, finans sektöründen bekliyorsunuz. Siz atmıyorsunuz?
Öncelikle vatandaşınızdan, yatırımcınızdan, imalatçınızdan, üreteninizden; vergi ve sigorta alacaklarınızdan faizleri siz kaldırmıyorsunuz?

İleride göreceksiniz ki, ve uygulayacaksınız ki; bu ülkeden kazanç vergisini de, sigorta bedellerini de, sizler kaldıracaksınız. Çünkü üretimi artırmanın yolu, kalkınmanın yolu, sadece harcarken yüzde 10 vergi alarak mümkün olacak. Bu gün aldığınız harçlardan ve vergilerin tamamından vazgeçeceksiniz.
O günleri görmek dileğimle. Mehmet Kızılaslan. 2016-10-24





15 Ekim 2016 Cumartesi

SİZE DE SORARLAR SAYIN BAŞKAN



Ülkenin en başarılı belediye başkanı ünvanını almak, yollara taş döşemek, parklar bahçeler yapmak, kasap dükkânları, fırınlar açarak esnafınla rekabet etmek demek mi?      
Şirketlerinizde kağıt üzerinde para kazanıyormuş gibi göstermek mi?
Yoksa o şirketlerin başına getirdiğiniz Fotocu diye gözaltına alınan ve astronomik rakamlarla maaşa bağladığınız birilerini doyurmak mı?
Size de sorarlar sayın başkan, İşsiziniz, için ne yaptınız, ne yapıyorsunuz diye.
Mahiyetinizdeki belediyelerin olanakları 1 ise, sizin olanaklarınız 1000. ne yaptınız sayın başkan işsizliğe çara bulmak için ne?
Bu bizim işimiz değil, devletin işi. Diyorsunuz biliyorum.
Hayır, bu yediden yetmişe hepimizin görevi.
Muhakkak bu işsizliğe çare önce devletin işi. Sonra Büyük şehir belediyelerinin, sonra diğer belediyelerin ve hatta muhtarların bile işi.
İşsizliğe çare bulmak, Devletini, Milletini, düşünen herkesin işi.
 Sorarım size, şehrinize kaç sanayici geldi, yatırım yaptı, siz başkan seçildi seçileli? Kaç kişinin iş sahibi olmasına sebep oldunuz, belediyede çalışanlardan başka?
Kasap dükkanlarınız da ve fırınlarınız da işe aldığınız insanları da sakın saymayınız. Çünkü sizinle rekabet edemediği için, işçi çıkaran kasap ve fırıncı esnafının çıkardıkları işçi sayısı kadar muhakkak işçi almışsınızdır. 
Değişik bir şeyler düşünmek zorundasınız sayın başkan, hem de çok değişik projeler hazırlamak zorundasınız.
Biliyoruz soruşturmalar ve teftişler geçirmeniz sizlerin zamanınızı alıyor olabilir.
Ama o danışmanlarınızın, o çalışan güya beyin takımınızın aklına, İstanbul ve Ankara’da yapılanların taklidini yapmaktan başka bir şey gelmiyorsa, danışman ücreti ödemeniz yanlış. Çıkarın, atın onları sayın başkan.
Başarılı belediye ünvanı ölçülerini anlamakta zorlanıyorum.
Bazı şirketler, gıda konusunda, altın madalyalar alırlar, Avrupa ülkelerinden biliyor musunuz nasıl alınır?
Bazı Avrupa ülkelerinde, dandik ödül şirketleri vardır. Verirler gıda şirketleri onlara 15-20 bin TL para, onlar da,  o parasını aldıkları şirketlere bir belge, bir madalya gönderirler iş biter.
Bu şehir, Bu güzelim Aydın, “dağlarından Yağ, ovalarından Bal akan şehir”  olmasaydı görürdük biz rezaletin daniskasını.
Diğer yandan komşu, komşusunun, domatesinden, soğanından, üzümünden, incirinden,zeytininden, yağından, yararlanmasa da görürdük, anamızın örekesini.
Biz sadece eleştirmeyiz, çözüm yollarını da gösteririz, biliyor musunuz?
Sayın başkanım, şimdi size de çözüm projelerimizden bazılarını söylüyorum.
1999 yılında dillendirdiğim bir projemiz vardı. Bu gün devlet bu projenin benzerini Güney doğu illerinde uygulamaya çalışıyor. “Anahtar teslimi fabrika” Lütfen sizde Aydın ilimizde bunun daha küçük şeklini uygulayabilirsiniz.
Kocaman AVM lere gösterdiğiniz önem kadar kendi esnafınız içinde gösterebilir.
Yerli, ürünler satan mağazaların olduğu, sürekli fuarcılık projesi yapabilirsiniz.
Yerli ürünleri işleyen fabrika kuracaklara, bir lira kira ile araziler verebilirsiniz.
Ruhsatlarını izinlerini ayaklarına götürebilirsiniz.
Şimdilik bu kadar sayın başkan. Çok geç kaldınız ama, yinede seçimlere bir yıl gibi bir zaman olduğunu tahmin ediyorum. Farklı bir şeyler yapınız. İşsizliğe çare bulunuz.
Bu sizin asli göreviniz. Zararı yok biz hizmetleri, eti, ekmeği, pahalıya alalım ama her vatandaşımızın evine bir maaş getirecek işi olsun. Saygılarımla. 2016-10-15  M.K.


12 Ekim 2016 Çarşamba

KAZANDIĞINIZ PARA HELAL Mİ KARDEŞİM?

  

            Bu gün, saat 11 de, Belediye Başkanımız Sayın Haluk Alıcık beyin, basın toplantısına katıldım. Çok ilginçti. Öncelikle Basın toplantısında bol, bol resim alınır. Belediye Başkanı ve yardımcılarının arkasından gün ışığı giriyor. Çekilen resimlerin tamamı karanlık. Toplantıyı düzenleyenlerin dikkatsizliği ilginçti.
Bizim konumuz bu değil.
Yüzlerce, yapılan başarılı hizmetin, resimleri ile tanıtımını yapan, Belediye Başkanımız, yeni yapacakları projelerden bahsettiler. Mükemmel projelerdi. Kendilerine ve ekibine teşekkür ettim. Bu kadar güzel projelerinizden sonra, şehrimiz insanından birisi size sorsa, “Sayın başkanım benim ekmek parama bir liralık artış sağlayacak, ya da işsizlerimize iş sağlayacak bir projeniz var mı?” dese ne dersiniz?
Biz ne yapabiliriz ki?
Dedikten sonra, “Sosyal tesisler açıyoruz kendimiz işletiyoruz. Hem para kazanıyoruz ilk defa hem de çalışanlarımıza iş veriyoruz”
Peki değerli kardeşim aynı tesisleri kiraya verseniz kiracınızda aynı sayıda işçi çalıştırmayacak mı? Birde kira geliriniz olmayacak mı?
“Kaldı ki bazı yerlerde kiracılarınızla rekabet ediyorsunuz, yazık değimli o esnafınıza” 
Bu para kazanma yöntemini Büyük Şehir Belediyesinden öğrendim. Dediniz ama kılavuzunuz da yanlış yapıyorsa?  Dedik.
Yardımcılarından birisi kızarak, bir şeyler mırıldandı. Dudak okuyamadığım için ne söylediğini anlayamadım. Dolayısı ile cevap ta veremedim. Olsun, her söylenen söze cevabımız var ama, bir söze bakarız, bide söyleyene….!
             Ne yapabiliriz ki sorusuna orada da tekrar anlattım. “Devletin, Anahtar teslimi fabrika projesi var, Güney doğu bölgelerimiz için. Sizler de burada, buna benzer projeler yapabilirsiniz” dedim.
Öğrenciler İsabeyli de, bir artı bir dairelerde 7-8 yüz TL kira ödüyorlar. Özel yurtlarda 3-4 kişilik odalarda 5-6 Yüz TL bedel ödüyorlar.
Öğrenciler için Yurt yapabilir ve 300 TL ye kiraya verebilirsiniz dedim.
Nazilli de 18 kişilik yurtları olduğunu söylediler! İlginçti.
            Yine söylüyorum. Danışmanlarınız sizi yanlış yönlendiriyorlar. Kılavuz olarak örnek aldığınız Büyük Şehir Belediyesi de Kasaplığa ve fırıncılığa soyundular yanlış yapıyorlar. Siz de Tostçuluk işletmeleri açarak, tostçu, çaycı, gazozcu, esnafınızla rekabet ediyorsunuz. Yanlış yapıyorsunuz.
Verin kiraya tostçu ve gazozcu dükkânlarınızı.
Size ve adalet anlayışınıza yakışmıyor bu yöntem. Adil değil.
Adil olmayan hiçbir şey, Helal değildir. Kiracılarınız ve esnafınıza yazık oluyor. Onların sizinle rekabet etme şansları yok. Devlet’le ve Sermayedar Yurtçu esnafı ile rekabet ediniz. İnanın, o yoksul öğrencilerin ve küçük esnafınızın gözünde büyüyeceksiniz.
Allahın yanında da takdir göreceksiniz. Onları gerçekten koruduğunuz için.
Nasıl, kasap dükkânı açan, fırın açan, belediyeler, zararlarını, su ve atık su bedellerine zam yaparak karşılayacaklarsa, sizlerde ileride bu zararlarınızı başka hizmetlere zam yaparak karşılamak zorunda kalacaksınız. Ya da kiracılarınız kapatıp gidecekler. Üzülüyorum.
İşsizliği önlemeye dair somut çözümlerin beklentisi içinde birçok işsiz vatandaşımız. Rekabetinizle kapanacak iş yerlerindeki işçilerin işsiz kalması da sizin vebaliniz olacak.   

Yine acı söyledik. Anlayışınızı bekliyoruz. Mehmet Kızılaslan. 2016-10-12

7 Ekim 2016 Cuma





                  PATLATTINIZ BENİ BELEDİYE BAŞKANLARI
Öncelikle, Merhum başbakanımız Adnan menderesin Anıt heykelinin açılışı için, Sizleri tebrik ediyorum ve Allah sizden razı olsun diyorum.
Ama bu büyük eylemin, bu büyük hizmetin yanında, size katılmadığım Tepe kafeteryanın açılışı ve işletmeciliğini Belediyenin yapacağını öğrendiğim için sizinle aynı fikirde değilim size katılmıyorum ve müsaadenizle sizleri eleştireceğim.

Daha önceki bir yazımda,
Belediyeler kasap dükkanı açmazlar, Et Entegre tesisi kurarlar. Tüm kasaplara ucuz et dağıtarak tüketiciyi korurlar.
Belediyeler fırın açmazlar, Un Tevzi üniteleri kurarlar. Tüm fırınlara ucuz un dağıtırlar, garibanın ekmeğini ucuz almasını sağlarlar. Demiştim.

Şimdi de Belediyeler tostçu dükkânı, kafeterya açmazlar diyorum.
Neden mi?
Tostçuluk yapan işletmeler küçük işletmelerdir. Belediyeler onların kazancına göz dikip, rekabet edeceklerine, Büyük düşünürler Öğrencilerin part taym çalışabilecekleri fabrika binaları yaparlar işletmecilere kiraya verirler. Öğrencilerin gelirlerinin artmasına katkıda bulunurlar da ondan diyorum.
Belediye olarak yanı başındaki dükkânlara işletmecilere kiraya vereceksiniz. Sizin kira gideriniz olmayacak. Çalışanınızı asgari ücretle belediyeden karşılayacaksınız. Ve kiracınızla rekabet edeceksiniz.
Bir bakınız o bölgede onlarca tostçu var. Hepsi de kıt kanaat geçiniyorlar. Bazıları kiralarını karşılayamıyorlar kapatıp gidiyorlar. Yazık, yaptığınızı sokaktaki sıradan vatandaş yapmaz, yapamaz.
Sizler ki bulunduğunuz mevkilerde büyük düşünmesi gereken, çaplı işler yapması gereken insanlar olmak zorundasınız.
Sizlere acıyorum, size akıl verenlere ise kızıyorum. Size akıl verenler bu tür işlere soyunduranlar, sizlerin aleyhinize çalışıyorlar. Onların sayesinde sizler seçilemez hale geleceksiniz.
Hayırlı olsun vatana millete, tostçu dükkanı kafeteryalarınız.

Bu şehir batıyor. Hiç biriniz hala, Fabrika binaları yapıp şehir dışından gelip yatırım yapacak ve şehrimizden, 100 işsize, iş verecek müteşebbise bir liraya kiraya vermeyi düşünemediniz yazık ki ne yazık.
Sizin yaptığınız bu tostçuluğu, sıradan küçük esnaflar yapıyor. Sizler büyük düşünmek büyük projeler yapmak zorundasınız.
Küçülüyorsunuz, esnafın, vatandaşın gözünde küçülüyorsunuz. Bunun için üzülüyorum. Sizin adınıza yerlere giriyorum. Bu yaptığınız belediyecilik değil. Bu yaptığınız esnafınızın, küçük esnafınızın ekmeğine göz dikmektir. Onlarla rekabet yapacağınız için, onların kapanmasına sebep olmak demektir.
Bunun adına haksız rekabet denir. Bunun adına, adaletsizlik denir. En kötüsü onların gözünde küçülmek demektir.

Yazımın buraya kadar olanını davetinize icabet etmeden yazdım. Bundan sonraki bölümünü de oradan döndükten sonra yazıyorum.
Kafeteryanın açılışına katılmadım hemen yanındaki kafeteryadan 3 çay içerek izledim. Ama Heykelin açılışında oradaydım.
Konuşmanızda Kafeteryanın bedelinin 250 000 TL olduğunu söylediniz.
Aynı parayla, iki tane 400 er metre kare hangar yapar ve şehirlerarası ilan vererek öğrencilerin boş zamanlarında çalışabilecekleri işleri kuran, müteşebbisler arardım.
Ve derdim ki kirası bir lira. Yeter ki burada 100 e yakın öğrenci boş zamanlarında çalışsın derdim.

 Haksız rekabet ediyorsunuz dedim. Yan taraftaki yine size ait olan kafeteryanın kirası 5000 TL ve o işletme 8 ay çalışıyor. Bu da demek ki aylık kirası 7 500 TL demektir.
Bu işletmeci çayı 1 TL den,  Tostu 4 TL den satacak. Siz ise belediye olarak çayı 75 kuruştan, tostu 3.5 TL den satacaksınız.
Doğru mu sizce?
Adil olduğunuzu mu zannediyorsunuz?
Sizin işlettiğiniz kafeteryanın bahçesine belediyenin elemanları hazır çimler koyacak çiçekler dikecek. Kiraya verdiğiniz kafeteryanın bahçesine kiracılarınız bakacak.
Makul bir fikir mi?
İnşallah hemen yanındaki tüm kafeteryalar kiralarını ödeyebilecek durumda kalırlarda kiralarınızı toplarsınız.
Ey başkanım. Orada da “Heykelin açılışı için tebrik ediyorum, ama kafeterya için sizi eleştireceğim” demiştim kulağınıza.
Dost acı söyledi yine.
Kasap ve fırıncılığa soyunan Belediye başkanı da, Tostçuluğa soyunan sizde dinlemiyorsunuz beni.
Zurnanın son deliği olmadığımızı, Belediyeciliğin bu olmadığını ileride göreceksiniz. Ama çok geç olacak.

Rabbim sizi doğruları göstermeyen danışmanlarınızdan, kılavuzlarınızdan korusun. Saygılarımla.          Mehmet KIZILASLAN   2016-10-07  

29 Eylül 2016 Perşembe

İKİNCİ ÜÇÜNCÜ DALGA GELMEYECEK



       
15 Temmuz darbe girişiminden sonra, “tehlike henüz geçmedi demokrasi mitingine devam ediyoruz” söylemleri ile milletin, sokağa dökülmesinin de karşısındaydım. Bu gün ikinci, üçüncü dalga gelecek söylentileri ile toplumda kaos yaratılmasının da karşısındayım.
Çok iyi biliyorum ki, ülkemizin düşmanları hiçbir zaman yenildik kenara çekilelim demeyecekler.
Ancak toplumu zinde tutmak amacıyla piyasalarda kaoslara sebep olacak söylentileri yaymanın da düşmanca olduğunu düşünüyorum.
Vatan hainlerine karşı zinde olmak, uyanık olmak başka, piyasaları durgunluğa sevke eden ve toplumda paniğe yol açan tuzaklara alet olmak bambaşka şey.
15 Temmuz gecesi sokağa dökülen ve darbecilere ölümüne meydan okuyan Milletimiz önceden organize edilmişler miydi?
Hayır. O halde Hiç organize edilmedikleri halde, iç ve dış düşmanlara karşı topyekun, demokrasinin yanında yer alan, darbecilere ölümleri pahasına karşı koyan insanımızı, ikinci dalga geliyor, üçüncü dalga gelecek, sözleri ile korkutarak, ne yapmak isteniyor?
Fetö terör örgütünün gücünün yenilmez olduğumu anlatılmak isteniyor? Yoksa ABD, İngiltere ve Almanya’nın yenilmezlikleri mi işleniyor?
Hayır, bunların yenilebilirliğini biz kurtuluş savaşımızda görmüş ve bütün dünyaya göstermiştik. Burada amaç, piyasaları kilitlemek insanımızı ticaretten, alışverişten, üretimden ve yatırımlardan uzaklaştırmaktır. Hatta, 15 Temmuz gecesinde bazılarının yiyecek stokları yaptıkları gibi, gizli, gizli yiyecek stoku yaptırıp işgali bekletmektir.
Efendiler birçoklarınız, toplum psikolojisi ile olsa gerek, yapılan bazı şeyleri hiç sorgulamadan yaşıyoruz. Yaptığımız her hareket bir sonraki süreç içinde nelere mal olacak çok iyi düşünmek zorundayız.
Darbecilere karşı silahlı savaş kazanılmıştır. Artık ekonomik savaş zamanıdır.
Tekrar söylüyorum piyasaları zora sokacak her söylemden ve eylemden uzak durmak zorundayız.
Çocukluğumuzdan beri, TRT 1 de, Amerikan kovboy filmleri izleriz. Bu filmlerin sonunda ne kadar Kızılderili katliamı yapsalar da, onlar yani Amerikalılar, haklı ve güçlüdürler. Beyinlerimize bunu kazıdılar.
Bizlerde, iyi ya da kötü niyetli yaptığımız açıklamalarla, Fetö teröristlerinin ve arkasındakilerin yenilmezliklerini, insanımızın beynine işlenmesini sağlamayalım.
Yenildiler, yenilecekler, yeneceğiz. Çünkü biz her şeyden önce Yeni bir din yaratanlarla savaşıyoruz. Diğer yandan Allah Dinini bizimle birlikte koruyor.
Şimdi, sıra ekonomik savaşta. Hepimiz ama hepimiz yeniden üretim için, kalkınma için, ticaret ve tanıtım için, mücadele vereceğiz.
Diğer yandan 17-25 Aralık ve 15 Temmuz Darbe girişimini yapan Fetö Terör örgütü ve onu kullanıp, yöneten küresel irade, muhakkak boş durmayacaktır. Bizlerde elbette teyakkuzda ve uyanık olacağız. Darbe ve kargaşa uyarısı yapıyormuş gibi davranıp, korku ve panik yayanlara karşı da uyanık olmak zorundayız.
Ayrıca Fetöcü diye içeri atılan, suçu ispatlanmamış, fabrika sahibi kişileri, kontrollü serbestlik ve yanlarına gözlemci verilerek, bu firmaların üretimlerinin aksamaması için gereken yapılmalıdır. Üretim ve ihracatlarının aksaması ve işçilerin çıkarılması engellenmelidir. Kaş yaparken göz çıkarılmamalıdır.
Ekonomi, yeni işletmeler kurulmasından çok, kurulu işletmelerin üretimlerinin artırılması ve engellenmemesi ile daha kolay kurtarılır. Saygılar.

                          Mehmet Kızılaslan 2016-09-29   

22 Eylül 2016 Perşembe

YİNE, YENİDEN “DÜNYA BEŞ DEN BÜYÜKTÜR”

           

20 / 9 / 2016 Tarihinde 71. Birleşmiş Milletler genel kurulu yapıldı. Bahsini yapacağım konuşma, Cumhurbaşkanımızın konuşmasıdır.
Cumhurbaşkanımızın deyimi ile, “21. yüz yılın ilk çeyreğinde, insan oğlu, bilimin, teknolojinin, zirvesinde bulunurken, , Ortadoğu da, Suriye ve Filistin de çocukların, kadınların, insanların hunharca öldürüldüğünü ve  B.M. buna seyirci kaldığını söyledi.
Sadece Suriye de 600 000 insanın canına kıyıldığını, 12 Milyon insanın yerinden, yurdundan olduğunu, bunların 2 700 000 kişisinin ülkemizde olduğunu, ayrıca 300 000 ıraklı sığınmacının da ülkemizde olduğunu vurguladı.
B.M. vat ettiği 3 milyar dolar desteğinden,  ülkemize sadece 525 milyon dolarlık kısmının gerçekleşmesine rağmen; Türkiye Cumhuriyetinin sadece 2015 yılında, geri kalmış ülkelere, 4 Milyar dolarlık yardımda bulunduğunu söyledi.
Mülteciler için, Faturalı devlet harcamamızın 12 Milyar 500 milyon dolar olduğunu, sivil toplum kuruluşlarımızla, belediyelerimizin de aynı miktarda para harcadığını, söyledi.
Yani, Türkiye’nin mültecilere harcadığı paranın 25 Milyar dolara ulaştığını söyledi.
Buraya dikkatinizi çekeyim, satır arasında, “25 milyarlık harcamamızın karşısında, vereceğiniz 3 milyar doların lafı bile edilmez, bizim buna da ihtiyacımız yok”  anlamında bir konuşma yaptı.
“Siz sözlerinizi tutmadınız, dürüst değilsiniz.”  diye haykırdı. O devletlerin yöneticilerine, tabiri caiz ise, adam olmadıklarını söyledi.

Diğer yandan, hiç sesi çıkmayan ve genel kurulda konu mankeni gibi oturup kalkıp giden, diğer katılımcı, geçici üye statüsündeki, devletlerin idarecilerine de, “ Siyasetçi omurgalı olur. Sizler de biraz omurgalı olunuz” dedi.

En önemlisi de B.M. in beş daimi üyesinin, üçünün Avrupa’dan birinin Asya’dan birinin de ABD olduğunu, diğer 15 geçici üyenin hiçbir şekilde sözünün geçmediğini, anlatarak, bir çözüm yolu da gösterdi. Tüm üyelerin daimi üye olmasın gerektiğini, demokrasinin, insan haklarının ve uluslar arası hukukun bunu gerektirdiğini anlattı. Yetmedi, İki yılda bir, dönüşümlü olarak yönetilmesi gerektiğini söyledi.  
              24 Ağustosta Gaziantep’te 14 yaşında bir çocuğun, düğüne canlı bomba olarak patlatılmasının ardından 56 kişinin öldüğünü, yüze yakın vatandaşımızın yaralandığını bunun üzerine, Fırat kalkanı harekatıyla, Azez’den, Fırat’ın doğusuna kadar güvenli koridorun oluşturulduğunu bunun kalıcı hale getirileceğini anlattı.
İsrail ile düzelen ilişkilerin Filistinin güvenliği için kullanılacağını anlattı.
Sonuç,
Benim anladığım kadarı ile, “siz 5 ülke artık, Bir-leş-miş Milletler olarak istediğinizi yapamayacaksınız. Yirmi ülkenin yirmisi de, ya daimi üye olacaklar. Ya da ben 6. ülke olarak, onların hamiliğine soyundum haberiniz olsun” dedi.

İçinizden bazıları da, “dese ne olur, demese ne olur” diyorsunuz, biliyorum. Ama sizlerde şunu iyi biliniz ki, son 15 Temmuz, Fetö darbecilerlerine,  darbe yapan, bir Millet’in Cumhurbaşkanı olarak, gerekeni en iyi şekilde söylediğine ve söylediklerine de yapabilmesi için; Tüm Üniversitelerin, akademisyenlerinin, toplum bilimcilerinin, Uluslar arası siyasetçilerinin, hepsinin bu konuda, nelerin yapılabileceğine, bilimsel araştırmalar yapıp, toplumumuzun o seviyede bilinçlendirilmesine ihtiyacımız var. Çünkü bu uluslar arası barış  davası, sadece, Cumhurbaşkanımızın davası değildir. Tüm ülkemizin davasıdır. Saygılarımla.
                Merhmet Kızılaslan 2016-09-22

   

16 Eylül 2016 Cuma

ANAHTAR TESLİMİ FABRİKA



             

1999 Seçimlerinde “Nazillide, üç yılın içinde, 3000 işsizimize iş vereceğim dediğimde” anlamakta zorlanmıştı halkımız.
Nasıl yapacaksınız?
Nerede iş vereceksiniz?
Belediye fabrikamı kurar?
Dediklerinde.
Belediyemizin kiralık dükkanları var mı? Var.
                  Kiralık Fabrika binaları da olacak. Ve sembolik rakamlarla, Bir lira gibi bir bedelle kiraya vereceğim. Demiştim.

 Denizlide yirminin üzerindeki sanayici ve iş adamı ile görüştüm. Size, konfeksiyon fabrika binası hazırlasam, Denizlide dokuduğunuz, baskısını yaptığınız kumaşları, Nazillimizde keser biçer ve diker misiniz? Mamul hale getirir misiniz?
Benim Yerli halkıma, kendi profesyonel elemanlarınızın dışında,  size tahsis ettiğim binalarda, iş verir misiniz?
Söyledikleri söz şu olmuştu.
Bize bina değil 5 er dönüm arazi tahsis edin biz kendi binalarımızı yaparız. Denizlide arazi artık çok büyük sorun oluyor. demişlerdi. Elemana gelince tabiî ki, Nazilliden işçi çalıştırmamız çok daha uygun olur. Profesyonel elemanlarımız en fazla 20 kişi olur gerisi Nazilliden olur. Demişlerdi.

Seçildiğimde, en az 30 adet, 5000 metrekare fabrika arazisine 1000 er metre kare fabrika binası yapıp, 100 er işçi çalıştıracak müteşebbise sembolik rakamlarla kiraya vereceğim diye seçim meydanlarında anlatmaya çalışmıştım.
Sanayi kooperatifinin arazisi ve onun arkasında bu gün organize sanayi bölgesindeki araziler o zamanlar boş tu.
Bunu niye anlattım?
Bu gün tam 17 yıl sonra Bilim Sanayi Ve teknoloji bakanlığı, güneydoğunun kalkınması için, Anahtar teslimi fabrika binaları yapacak, ve Fabrikatörler sadece makinalarını koyacaklar, işe başlayacaklar.
Mükemmel bir uygulama Allah düşünenlerden razı olsun.
Biliyor musunuz 3000 işçi çalıştırabilmek için, 30 X 5 dönüm = 150 dönüm arazi gerekiyordu. Bu arazi Nazillide sonraki yıllarda sadece bir firmaya tahsis edildi.
1000 metre kare bir fabrika binasının çelik konstrüksiyon maliyeti ne biliyor musunuz? Bu gün bile 300 Bin TL dir. 30 Fabrika binası  X 300 Bin TL = 9 Milyon TL.
Bu paranın onlarca katını, bizim belediyelerimiz parklara bahçelere harcadılar.

Şimdi gelelim Hükümetin yeni uygulamalarına. Yeni işsizliğe çare bulmak için uygulanan yöntemler çok geç kalınmış yöntemlerdir. Düşününüz benim söylediğimden tam 17 yıl sonra. Buna rağmen Allah razı olsun.
Şimdi size başka bir çözüm yolu öneriyorum. İşverenlerin ve işçinin üzerindeki SGK yükünü kaldırınız. Bunu uygulamakta da, 17 yıl gecikecek olursak. Biliniz ki ülkemde, Müteşebbis ruh kalmayacak.  Saygılarımla.          Mehmet Kızılaslan 2016-09-16


7 Eylül 2016 Çarşamba

FETOCULARIN SON OYUNU



                     
12 Eylül Darbesi, sonrası sorgulamaları yaşadım ben. Önce en alakasız sempatizanları alırsınız sorgulamaya. En alttan en yukarı doğru adım, adım ilerler ve en baştaki teröriste ulaşırsınız.
Elinizde yüzlerce ifade vardır, en baştakini tutuklamanıza delil olacak.
15 Temmuz Feto çetesinin darbe girişiminin hemen ardından ilk uygulanan yöntemde böyleydi. Sanayideki en küçük sempatizan elemandan başlamışlardı göz altılara.
İyi gidiyordu. Yavaş, yavaş tepelere ulaşılıyor zannetmiştik. En azından yönetim kadroları ve para kaynakları ele geçiriliyor demiştik.
Bir müddet sonra neler yaşanmaya başladı şimdi bir göz atalım ve oynanan oyunu görmeye çalışalım isterseniz.
Tutuklanan ya da denetimli serbestlik verilen üst kadrolar, öyle zannediyorum ki, yurtlarda kalan sempatizan öğrencileri dahi ihbar etmeye başladılar.
Kendi toplantılarına iki üç kez dahi katılan, esnafı, memuru, öğretmeni, şikayet ederek göz altına alınmalarının artmasını sağlamaya başladılar.
Şimdi soruyorum yetkililere, Bu güne kadar gözaltına alınan ya da tutuklananların ifadelerini bilgisayarda süzgeçten geçirmeniz halinde, bir kez dahi adı geçmemiş ama onlara selam vermiş, toplantılarına sohbetlerine katılmış, insanları gözaltına almak ya da görevlerinden uzaklaştırmak kimin işine yarıyor?
Söyleyeyim sizlere.
Bu Fetocuların son oyunudur.
Göz altıları, tutuklamaları ve açığa almaları, çoğaltmak.
Mağdurları çoğaltmak demektir.
Neden Yapıyorlar bunu?
Ne kadar çok mağdur, ne kadar çok ağlayan, ne kadar çok işinden uzaklaştırılmış  çaresiz, o kadar çok hükümet düşmanı demektir.
Daha önceki bir yazımda 50 işçi çalıştıran bir Feto sempatizanı iş yeri sahibinin, kapatılan iş yerinde, çalışanların hakkını nasıl ödeyeceksiniz diye sormuştum.
Yine daha önceki bir yazımda Bir iş yeri vardır ki, koca bir şehirdir. Kapanmasına ve işçi çıkarılmalarına sebep olmayınız diye yazmıştım.
Gerekirse yöneticilerinin hepsini birden içeri almayınız, iş yerinin hesaplarına el koymayınız. Büyük ödemelerini, atadığınız bilirkişiler nezaretinde, yapılmasına izin veriniz.
İşçileri, işsiz ve aşsız kalmasınlar. Demiştim. İleride, pardon dediğinizde o işçilerin işsiz kalmalarından doğan mağduriyetlerinin vebalini ödeyemezsiniz demiştim.
Oyuna geliyorsunuz efendiler.
Bu şehirde geçmişte, Feto şerefsizine küfrettiği için, görevlerinden uzaklaştırılan, memurlar amirler halen mağdur iken, onları şikâyet eden ve görevlerinden alan, üst görevlerde bulunan yetkililer, halen görevlerinin başındalar.
Bu şehrin en büyük imamları kontrollü serbestlikle dışarıda işlerine devam ederlerken, sempati duyanları, sohbetlerine bir kez dahi katılanları, göz altına alınmaya devam ediyor.
Oynanan oyunu görünüz Allah aşkına.
Bu oyun, Fetocuların, şerefsiz üst kadrolarının oynadığı son oyundur. Yeni mağdurlar, yeni örgütlenmeleri ve yeni hükümet düşmanlarını doğuracaktır bilginiz ola.
     Saygılarımla.                             Mehmet Kızılaslan 2016-09-07




19 Ağustos 2016 Cuma

SUÇÜSTÜ YAKALANAN ABD VE SEFERBERLİK



15 Temmuz darbe girişiminden sonra, Feto teröristi ile iş birliği yaptığı kesinleşen ABD nin, sözcüsü, “Fetullah Gülen konusunda bize ulaşan belgeleri analiz ediyoruz” demiş.
Bu söz bile itirafın resmidir.
Büyük bir olasılıkla, analiz etme süresince, “bu olayın altından nasıl kalkarız” projeleri hazırlanacaktır.
Peki biz, onların analizleri süresince ve sonrasında, ne yapacağız?
Stratejik ortağımızın bu işin içinde olduğunu hepimiz biliyoruz.
Çünkü hepimizin gözü önünde kanıtlandı.
Feto şirkçisinin, üst akıl olamayacak kadar aptal olduğunu, hain olduğunu, Sayın Cumhur Başkanımızda söylediğine göre, biz ABD ye karşı ne yapacağız?
Hükümetimizin, Feto’yu teslim etseler de, ilişkilerimizin ABD ve Feto ya yardım eden işbirlikçisi devletlerle, ilişkilerimizin eskisi gibi olmayacağını, düşündüklerini biliyoruz.
Cumhurbaşkanımızın Rusya ile geliştirmeye çalıştığı son duruma baktığımızda, Artık hiçbir ilişkinin eskisi gibi hatalarla dolu olmayacağını görüyoruz.
“Ülkelerin dostları ya da düşmanları olmaz, karşılıklı çıkarları olur” diye bir söz öğrettiler bize, Katılmıyorum ben bu söze. İnsan ilişkileri gibidir aslında devletlerarası ilişkiler de. Dostlarınız da olacaktır düşmanlarınız da.
Nitekim düşmanlarımızı gördük son hainlerin darbe girişimi sonrasında. Aslında senelerdir söylüyoruz stratejik ortağımız ve yandaşlarının dostumuz olmadığını ama anlatamıyorduk.
İç savaşın çıkmasını sağlamak, Feto şerefsizine, Vatikan gibi bir bölge ayırmak, ülkeyi parça, parça ederek düşmanlarımıza istedikleri alanları vermek, dostlarımızın mantığı mı idi?
Hayır.
Bunu kim düşüne bilir, kim alet olur, kim işbirliği yapar?
Tabi ki düşmanlarımız.
O halde Devletlerinde, düşmanları ve dostları da olabilirmiş.
Kurtuluş savaşından sonra, Ekonomik bağımsızlığımızı kazanabilmemiz için hangi ülke, ülkemizde 650 fabrika kurulmasına yardım etmişti?
İşte o ülke dostumuzdur.
Yunan uçaklarının günde üç beş kez, sınırlarımızı ihlal etmesine karşın, hiç bir şey yapmadığımız halde, Rusya’nın iki uçağını düşürme emrini veren, acaba dost mudur düşman mıdır?
 Darbecilere, himmet adı altında sermaye akıtanlar. Devletin istihbaratı ve her türlü imkanı elindeyken, İhbarlara rağmen, Feto kuklasını tanıyamayan, aksine ona övgüler yağdıran, araziler tahsis eden, devletin kaynaklarını onlara akıtan, siyasiler, aptal mıdır, hain midir, yoksa düşman mıdır?
Siz karar veriniz.
Efendiler, Artık dost ve düşman devletleri belirleme zamanımız geldi geçiyor.
Dost ülkelerle tüm ticaretimizi ve ilişkilerimizi son hızla düzeltiyoruz.
               Onlarla ilişkilerimizi bozan, basiretsiz, beceriksiz, bakanlar, başbakanlarda dahil, tüm siyasilerimizin inceleme altına alınması gerekmektedir.
Diğer yandan, yediden yetmişe, 17 Aralıktan sonra, bu şerefsiz vatan haini darbecilerle, ilişkilerini sürdürenler, hangi makamlarda olurlarsa olsunlar, cezaları verilmelidir.
Vetocuların gazabına uğramış, devlet memurları, amirleri ve onlara yardım etmediği için kara listelere alınmış, devletin içindeki memurları eliyle batırılmış, sanayici ve iş adamlarının da onore edilmesi zamanı gelmiştir.
Bir başka yapmamız gereken olay, Toparlanma seferberliği ilanıdır.
Bu günü bir milat kabul edip, Ekonominin kurtulması ve iki katına çıkması için.
Çalışanların kazançlarının iki kat alım gücüne ulaştırılması için. Vergi devrimi yapılması gerekir.
Nasıl mı? Tüm vergiler kalkacak sadece alan Yüzde on öder” sistemi getirilecek.
Geçmişte bu hainlerin zora soktuğu, batmasına sebep oldukları, devletin içindeki elemanları ile kendisinden olmayanları bitirdikleri firmaların, Devlete olan borçları silinmelidir.
İsterseniz, açılan yeni sayfayla, yapılan vergi devrimi ile, Ülkede yaşayan her ferdin Devlete olan borçları silinerek, tüm mal varlıkları Kayıt altına alınarak, her fert bu mal varlığının, el değiştirmesi halinde, "Devlete Yüzde 10 nu verecek", yasasıyla, Yeniden ekonomik kurtuluş savaşı vermeliyiz.
Bu seferberlikle Devlet bütçesine tüm kaynakların yüzde onu akmış olacak. Ondan sonraki her tür vergi kalkacak. Her ticari hareket de, devletin kesesine Yüzde on daha akacaktır.
Kayıt dışı çiklet dahi satılmamış olacaktır.
Bizden söylemesi dikkate alıp, almamak sizin bileceğiniz iş.
Sadece aldatıldık demekle, sorumluluktan kurtulamazsınız. Çünkü geçmişte aldatılmayanlar, Feto nun, devletin içine sızmış, elemanları tarafından, sizlerin gözü önünde cezalandırılmışlardı. Bu vebalden kurtulmanın da tam zamanıdır.
Bu ülke, bu ekonomik değişikliğe de hazır, Efendiler. Saygılarımla.
                                   Mehmet Kızılaslan 2016-08-19