24 Temmuz 2017 Pazartesi

DİDİM APOLLON TAPINAĞI VE DİN TACİRLERİ

         
Bu hafta sonu, Didim Apollon tapınağını, Uluslar arası kokartlı, rehber ve öğretim görevlisi yeğenimin bilgileri ışığında gezdim.
Senelerdir, defalarca önünden geçtiğim, bu devasa tapınağı merak etmeme rağmen, gezememiş inceleyememiştim. Gün, dün müş, ve mükemmel bir inceleme gezisi oldu.
Siz okuyucularımda bu tapınağı gezmiş görmüş olmalısınız. Osmanlı döneminde, “Osmanlının taşı toprağı bitmez” düşüncesi ile İngilizlere çok önemli heykelleri verilmiş olan bu tapınağı, oldukça farklı bir açıdan anlatacağım bu yazımda.
2300 yıl önceki mantıkla, bu günkü din taciri mantığın, nasıl örtüştüğünü göreceksiniz.   
Mitolojiye göre,“Didyma” kelimesi ikiz kardeş anlamındadır. “Apollon” ve tanrıça “Artemis,” Tanrıların tanrısı, Zeus ve “Leto” nun, ikiz çocuklarıdırlar.
Efsaneye göre, Apollon, çoban Brankos la tanışır. Dostlukları ilerleyince, Apollon ona, kehanetin sırlarını öğretir. Uyanık Çoban Brankos, Apollon adına ilk tapınağı kurar. Bu tapınakta, Brankosun soyundan gelen “Brankhidlerin” kehanetlerinin ünü, uluslar arası sınırları aşar.
Savaşa gidecek komutanlar, savaşın sonucunu öğrenmek için.
Hastalar, hastalıklarına şifa bulmak için.
Doğuracak kadınlar, çocuklarının cinsiyetini önceden öğrenmek için.
Devlet adamları, yapmayı düşündükleri işlerin sonuçlarını önceden öğrenmek için.
Sıradan insanlar, gelecekteki hayatları ile ilgili olayları önceden öğrenmek için. Tapınağa hediyeler, kurbanlar, buğdaylar, sikkeler ve hediyeler getirmeye başlarlar. Ve Tapınak ve kahinler, zamanın en zengin bankeri durumuna yükselirler. ((buraya kadar olan kısımda yaşananlar sizlere günümüzde, bazı cemaatlerin, tarikatların yaptıklarına benzeyip benzemediğini düşündürdü ise, ne güzel))
Geleceğe yönelik yapılan tahmin ve kehanetler, şeytana özgü bulunduğundan, tek tanrılı inancına mensup olanlar tarafından, doğru olmadığından yasaklanır. Önce Persler tarafından, tapınak yıkılır. Sonra Romalı Büyük İskender tarafından tapınak yeniden inşasına başlan sa da, bir türlü bitirilemez ve kehanet yasaklanır.
                Apollon tapınağı dünyanın en büyük tapınağıdır. Kehanet merkezi ve şifa merkezi, olarak kullanılmıştır. Ancak Tek Allah inancını yayan peygamberler geldikten sonra, ele geçirilen medeniyetler tarafından, Tapınakta, kehanet, şifa ve soygun yasaklanmıştır.
                Sıkı durunuz, Günümüzde kehanet dinimizde yasak olmasına rağmen, Şifa merkezi olarak yayılan, ama işlevini kehanet ve şifa merkezi olarak devam eden onlarca merkez bulunmaktadır.
               Bunlar geçmişte, Himmet, günümüzde yardım, kurban, ikram, hediye, olarak bu cahil ama bilgiç! halk tarafından ihya edilmektedirler. Daha dün birisi oluşturduğu sermaye ile papalığa kadar, ( papalıkta, soygun yeri ve dünyanın en zengin şirketi olmasına rağmen) yardım etmişler. Sermayeleri ve ele geçirdikleri devlet kademeleri ile kendilerine karşı olanları imha etmeye yeltenecek kader büyümüş ve gözleri dönmüştür.
               Büyük Atatürk, Tekke ve zaviyeleri 30 kasım 1925 te kapatma kararı aldırır, 13 Aralık 1925 te, resmi gazetede yayınlandıktan sonra kapattırmıştır.
               2300 yıl önceki Perslerin, Allah inancını yaymak için, Apollon, kehanet ve şifa merkezini yıktırdığı gibi, daha sonra da Büyük iskender’in işgal ettiği tapınağı, Romalıların Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra işlevine son verdiği gibi.
               Anlatabildim mi dostlarım? Tarih tekerrür etmeye devam ediyor.
Benim ülkemde, kehanet merkezi, olduğu gizlense de, kehanet ve şifa merkezi olarak çalışan onlarca merkez iş başında.
              Gariptir kaynağını, gücünü, zenginliğini, cahil halkımızı sömürmekten, onların İslam inancının eksikliğinden almaktadırlar. Hiçbir şey üretmedikleri halde, korkunç zenginlikleri oluşmaktadır.
                Bu zenginlikleri, bankerlerin, bankaların gücünden daha büyük servetlere ulaştığından, devletimizi yıkmaya kadar yeltenebilecek duruma kalkışabilmişlerdir. 
                 Uyanmanız, onlardan ve sonraki benzerlerinden uzak durmanız dileğimle.
                                             Mehmet kızılaslan 2017-07-24
              

                 

11 Temmuz 2017 Salı

15 TEMMUZ DARBESİ

                        
Kim ne derse desin, bir yıl önce korkunç bir bela atlattık. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi, Yüce Allah Dinini korurken bizleri de korudu.( Dinler arası diyalog diye yola çıkan, yeni bir din yaratmaya çalışan ve kâinatın imamı olduğunu iddia eden, bir meczuba inanan, onun arkasına takılan her birimin imamları ile oluşturduğu terör örgütünün gazabından korudu Allah bizleri.)
Bu kadar sinsi, bu kadar örgütlü ve devlet desteği alarak büyümüş bir örgüt, aslında Devletin her kademesine sirayet ettiği halde; bu ele geçiriş yetmemiş olacak ki “Tamamı bizim olmalı devletin” diye kalkışarak ülkemizi neredeyse kan gölüne çevirecek iken kurtulduk.
Allah razı olsun 15 Temmuz şehitlerine ve gazilerine. Allah razı olsun Sayın Cumhurbaşkanımıza ve eniştesine. Allah razı olsun sokaklara dökülüp darbecilerin önüne etten duvar örenlere. Allah razı olsun meydanlara toplanıp kalkışmanın tüm ülkeye yayılmasını önleyenlere. Allah razı olsun, ülkemizi kaostan kurtarmak için çaba harcayanların tümünden.
27 Mayıs, 12 Eylül ve 15 Temmuz darbelerini yapanların tamamına karşıyım.
Tüm darbelere karşıyım. Askeri olanlarına da, tarikat tarafından kalkışılanlarına da, Sivil darbelere de karşıyım. İnsan onurunu zedeleyen “Siz bilmezsiniz, biz sizlerden daha iyisini bilir en iyisine karar veririz” diyen zihniyetin her zaman karşısında oldum bundan böyle de öyle olacağım.
Sadece benim değil, sadece etten duvar örenlerin değil, Sadece Sayın Cumhurbaşkanımızın değil, Sadece darbelere karşı olanların uyanıklığı ve mücadelesi ile değil, her zaman bu belalardan kurtarmanın köklü çözümü lazım.
Nasıl sorusunun cevabını vermeden evvel, gerçekten böyle bir önlem almamızı istiyor musunuz, istemiyor musunuz ona karar vermemiz lazım.

Her zaman bu kalkışmadaki gibi, erken haber alabilen istihbaratımız olmayabilir!.
Vatanını çok seven, Cumhurbaşkanımız, kadroları ve eniştesi olmayabilir.
Canını, bedenini, tankların, mermilerin önüne atacak vatanseverler olmayabilir.
Kalkışmayı, akşamın erken saatlerinde yapmayı düşünecek kadar özürlü, darbeciler olmayabilir.
Her zaman darbeye katılma ihtimali olan kurumların önüne, iş makinelerini ve kamyonları yığacak, belediyeler ve iş adamları bulunamayabilir.
O nedenle darbeleri kökünden önlemenin yolunu bulmak zorundayız.
Bulamazsak, Allah korusun, dün Feto örgütü, yarın Menzil örgütü, ertesi günü, başka bir örgüt darbelere kalkışacaktır.
Şimdi darbe neden yapılır onu bir düşünelim isterseniz.
Darbeler, erki, gücü ele geçirmek için yapılır.
Peki, erk, güç neden ele geçirilmek istenir?
Para ve kaynakları ele geçirmek için.
Bunun dışındaki sıralanan, Vatan millet Sakarya nutukları hikayedir.
Milletin seçtiklerini beğenmeyip, silah zoru ile seçilme şansı olmayanların uyguladıkları yoldur darbe.
İşte şimdi sizlere her türlü belanın başı olan o paranın, kaynakların başına geçmek için yapılan darbelerden kökünden kurtulma yolunu anlatıyorum. 
Gerçekten darbeleri engellemek istiyorsanız ve çözüm arıyorsanız, âcizane bir fikrim var. Bu çözüm darbelerle birlikte, adaletsizliği de, torpili de, rüşveti de, yolsuzlukları da, terörü de, vergi kaçağını da engelleyecek, kalkınmamızı emniyetli bir şekilde füze hızına çıkaracaktır.
Ülkeme, sükûnet, huzur, barış ve refah getirecektir. Hepsi de kalıcı olacaktır. Devletin kaynak ihtiyacını, döviz ihtiyacını kökünden çözecektir.
Parayı kayıt altına alınız. Valizle, çantayla, taşınmasını engelleyiniz. Karttan, karta aktarılırken %10 u devletin hesabına otomatik olarak aksın. Başka vergi almayınız. İşte size kökünden çözüm.
Devlet ekranlarından, himmet, yardım, ne adla hesaplarda toplanıyorsa ve nerelere akıyorsa görülsün.  Anında engellendiği gibi yanlış yerlere aktaranların hesaplarına el konulsun. Hesap sahipleri de hemen gözaltına alınsın. Bizden söylemesi.
         2017-07-11 Mehmet Kızılaslan


8 Temmuz 2017 Cumartesi

SİSTEM HER ZAMAN DÜŞMANLAR YARATIYOR


Kişilerle uğraşmayacağım diyorum. Takılıp kalıyorum bazen, kızıyorum kendime. Olaylar seni yormasın diyorum. Bir bakmışsın olayların içinde kaybolmuşum.
Sistem senin sorunun diyorum. Sistemle uğraş, kurulu düzen senin sorunun, onunla uğraş diyorum. Uyarıyorum kendimi.
Bazen taa başına kadar gitmek istiyorum ve gittiğimde, isyan edesim geliyor.
Ya Rabbim, ne vardı, Habil ve kabilin gelişmemiş beyinlerine kardeş düşmanlığını sokmasaydın. Onların bu yanlışını örnek almasaydık.
Ne vardı, sana hediyelerinin ikisini de kabul etseydin.
Ne vardı, birisinin diğerini öldürmesine izin vermeseydin.
Ne vardı, sana adadıkları kurban için, birbirlerine düşman olmamalarının öğretseydin. Önemli olanın kardeşlikleri olduğunu beyinlerine soksaydın.
Ne vardı, Adem ile havanın arasına şeytanı sokmasaydın.
O lanet olası şeytanı, insanoğlunun başına bela etmeseydin. Önemli olanın birbirlerine olan aşkları, sevdaları olduğunu soksaydın.
Madem bela ettin insanoğlunun başına şeytanı, bari insanları biraz olsun güçlü kılsaydın, kuvvetli yapsaydın da aralarından atabilselerdi şeytanı.
İşine burnumu sokmak değil amacım, haşa, ama Allah’ım biz bu sınavı kazanamıyoruz, kaybediyoruz.
Gözlerinin önünde onlarca, binlerce, milyonlarca, masum öldürülüyor. Engelleyemiyoruz, Sende bizi sınav etmek uğruna, iyilere yardımcı olmuyorsun, kahroluyoruz.
Ya Rabbim, iyi insanların kaybetmelerine, neden seyirci kalıyorsun? 
Allah’ım bizler ipin ucunu kaçırıyoruz, başaramıyoruz.
Hepimiz senin sevgini kazanmak için her türlü pisliği yapıyoruz.
Her türlü düşmanlığı yaratıyoruz.
Her türlü savaşı senin için yapıyoruz.
Dünyayı kan gölüne çeviriyoruz.
Dünyayı cehenneme çeviriyoruz. Ve bunu, senin için yaptığımızı düşünüyoruz.
Düzelt bizi, koru bizi, kurtar bizi, Ya Rab.
Öğretilerine göre bütün suç bizim öyle mi?
Hem, rızkımızı bizleri yaratmadan ayırdığını söylüyoruz. Nedense dün, Güney doğudan kaçıp gelen, Kürt kardeşlerimize kazançlarımıza ortak olacakları için düşman olduk.
Bu günde Suriye’den kaçıp, bize sığınan Müslüman kardeşlerimize, rızkımıza ortak olacaklar diye, düşman oluyoruz.
Ya Rabbim, dün Ebu Cehil güruhunu Müslümanların başına bela ettin. Bu gün, Kapitalist Sistemin canavarlarını bizim başımıza bela ettin.
Hakkından gelemiyoruz Ya Rab. Yardım et bizlere.
                  Sistemin hâkim sınıfı, onlarca, birbirine düşman gurup oluşturdu. Biz o tuzaklardan çıkamıyoruz. Her gurup diğerini öldürdüğünde, senin için öldürdüğünü söylüyor. Ölen ise, ne gariptir ki şehit olduğunu zannediyor.
Hâkim sınıflar, bu kavgayı düşmanlığı hep körüklüyor. Düşmanlıklar için harcanan paraları, barış, huzur ve refahımız için harcasak dünya cennete dönecek, biliyoruz ama beceremiyoruz.
Ya rabbim bu gün senin üzerinden yazdım yazımı. Bağışla beni. Amacım işine karışmak değildi. Kullarının beyinlerine birazcık, düşmanlıktan doğan zararları göstere bilmekti. Dünyayı cehenneme çevirmenin kendilerine verdiği zararı anlata bilmekti.

Senin bir adının, Barış olduğunu, bir adının, Adalet olduğunu, bir adının, Sabır olduğunu çok iyi biliyorum. Ama bize verdiğin küçük akıllarla; biz ne barışı, ne adaleti, ne de sabır etmeyi becerebildik.
 Düşmanlığın tuzağına düştük.
Kadın demiyoruz, çocuk demiyoruz, hamile demiyoruz, özürlü demiyoruz, genç demiyoruz, yaşlı demiyoruz, hunharca öldürüyoruz.
Ne kadar yanlış yaptığımızı göremiyoruz.
Düşmanlıklarımızdan, kimlerin yarar sağladığını anlayamıyoruz.
Bizler, her gün biraz daha bataklara, saplanıyoruz.
 Sen göster, Sen uyar, sen koru, sen yardım et ya Rabbim.
İsyanımı sen Affet ya Rabbim. 

                                            Mehmet Kızılaslan 2017-07-08