29 Nisan 2013 Pazartesi


                                        NE  VERDİNİZ   PAZARLIKTA

     Allah aşkına başka sözünüz yok mu sizin?
“-Ne verdiniz gizli kapılar ardında?
-Neler vaat ettiniz? Ne verdiniz?
-Eşkıya ile pazarlık edilir mi?
-Sattınız vatanı.
-Vatan parçalanıyor sizin yüzünüzden.” Gibi sözler ve sorulardan başka söyleyecek hiç bir şeyiniz yok mu sizlerin?

 Şimdi size eski bir hikaye anlatacağım.
Yaşlı bir amcanın, çok güzel yetiştirilmiş elma bahçesi varmış. Adamcağız bu bahçeye öylesine emek harcamış ki, Hayatı, gençliği o güzel bahçenin hazırlanması ile geçmiş.
 Gün olmuş yaşlı amcanın güzel elma bahçesine, haşarı çocuklar dadanmış. Adamcağız kovaladıkça bahçenin başka köşesinden girerlermiş. Isırıp, ısırıp attıkları elmalar ortalığı doldurur olmuş.
Karınları doyuncaya kadar yeseler, amcanın canı yanmı


yacakmış. Yere atılan, boşa giden elmalara üzülürmüş yaşlı amca. Düşünmüş taşınmış bir karara varmış. Bahçeye dadanan çocukların en haşarı ve en büyüğünü çağırmış.
-                    Gel seninle barışalım oğul. İstediğiniz neyse, yapacağım. Ben yenildim. Sizin bu genç ve hızlı eforunuz karşısında baş edemiyorum. Çocuk hık, mık, demiş, ne istediğini bile bilmiyormuş. Arkadaşları ile birlikte olmanın psikolojisinin verdiği bir saldırganlık sonucu bahçeye zarar verdiğini bile, bilmediğinden susmuş.
-                    Bak oğlum bahçe senin olsun, her gün istediğin kadar elma ye. Arkadaşlarına da sen kopar ve günde ikişer üçer, onlara da dağıt. Ama buradan, başka hiç kimseye ne elma dağıt, nede çalmalarına izin ver. Tamam mı çocuğum kalanı da bana yeter. Onlarda benim olsun? Demiş.
-                    Çocuk, tamam amca. Demiş ve bundan sonra arkadaşları da dahil hiç kimsenin elma bahçesine girmesine izin vermemiş. Kendi topladıklarından ve iyice
olgunlaşmış olanlardan, onlara düzenli dağıtmış. Belli bir süre sonra elma bahçesi artık hiçbir çocuğun talanına maruz kalmaz olmuş. Bahçe kurtulmuş.

                    Bu günkü barış sürecine birde benim baktığım yerden baksanız ve her halukarda bitmesi gereken bu savaşın taraftarı olmaya zorlanan, Kürt kardeşlerimizin onurunun kırılmadan bu işin bitirildiğini düşünseniz olmaz mı? Büyük bahçenin sahibi yaşlı amcanın uyguladığını, Devletin yaptığını düşünseniz olmaz mı?

                   Büyük ve cüsseli bir adamla, çocuğun barışması hali nasıl olur sizce? Büyük yenilmiş midir sizce? Yoksa çocuğun onurunun kırık ve yenilmiş durumu hazmetmesi mümkün müdür? O, onuru kırılan çocuk, ilerde öcünü cüsseli adam ihtiyarlayınca almaz mı?

                  Hiç kimsenin onurunun kırılmadığı bir barış, Gelişmiş bir demokrasi, Savaşa harcanacak paraların insanımız refahına harcandığı bolluk, En önemlisi de Ölümlerin, kanın kinin olmadığı huzurlu bir Türkiye.
                  İşte bu Türkiye de, ellerinde siyaset için sermayesi kalmayanların bağırmalarına ve hamasi nutuk atmalarına aldanmayınız. Benim vatanım özgürlük, insan hakları ve demokrasiden bölünmez parçalanmaz. Bölünürse eğer, adaletin terazisinin şaşmasından ve savaşın insanımız yoksul bırakmasından bölünür. 
          Saygılarımla, hayırlı olsun barış. Hiç bir büyük ülke, insanını faşist baskılarla yönetemez.                    2013-04-29 Mehmet KIZILASLAN

26 Nisan 2013 Cuma

6 YIL ÖNCE YAPILMASINA YARDIMCI OLDUĞU OKULU ZİYARET ETTİ

 
            Yaklaşık 6 yıl önce, Nazilli Özel Eğitim, İlkokulu, Ortaokulu ve Mesleki Eğitim Merkezinin, ek binası için yardım göndermişti; Emir Ali DEMİRDAĞ ve eşi Aysel DEMİRDAĞ. İki gün önce ilçemize gelen ve Özel Süheyla Kızılaslan Sanat Merkezi nin 2. Yıl Performans Konserine katılmak için, Mersinin Mut İlçesinden gelip misafir olan, Yardım sever Aysel DEMİRDAĞ; 6 yıl önce ek binasına yardım ettiği Nazilli Özel Eğitim İlkokulu, Ortaokulu ve Mesleki Eğitim Merkezi Müdürlüğünü ziyaret etti. Okul Müdürü Selim UYSAL ve Müdür yardımcıları, Burhanettin YALÇIN ve Hasan YAĞCIOĞLU tarafından sıcak karşılamayı görünce ağlayan Aysel DEMİRDAĞ “ Eşim merhum Emir Ali DEMİRDAĞ, Çok hayırsever birisiydi. Mehmet KIZILASLAN ve Eşi Süheyla KIZILASLAN, okulunuzun ek binasından bahsedince, bizimde içinde çakıl taşımız bulunsun istedik. Bir miktar yardım ettik. Vesile oldukları için, çok memnunum. Sizlerinde sıcak karşılamanızdan ve misafirperverliğinizden duygulandım. Göz yaşlarım ondandır.” Dedi. Okul Müdürü Selim UYSAL tarafından eli öpülerek öğrencilerin yaptıkları çini tabaklardan hediye edilen yardımseverle, Müdür yardımcıları, Burhanettin YALÇIN ve Hasan YAĞCIOĞLU da duygulandılar “ Keşke herkes sizin gibi, yardım sever olsa” dediler ve hatıra fotoğrafı çekildiler. Özel haber Nazilli 2013-04-26

22 Nisan 2013 Pazartesi

ŞEHİTLERİMİZ VE İŞSİZ ÇOCUKLARI

Şehit ailelerinden ikinci işsize iş verilmesi konusunda çıkan uyguma da bir eksik var. Uygulamaya göre bu ikinci işe alınacak kişi olarak, Anne Baba ve kardeşi düşünülmüş. Anne baba ve kardeşlerden 65 yaşın üzerinde olanlar varsa bunlara iş verilemiyor. Ondan sonra çocuklarından ikincisine iş verilebiliyormuş. Şimdi size çok daha ilginç bir olay anlatacağım. Eğer Anne Baba ve kardeşlerden birisi bu 65 yaşın altındaysa bunlardan yaşı 65 den küçük bir kardeş devlet dairesinden emekli olsa dahi, ve bu haktan feragat etse dahi, şehidin ikinci oğluna iş verilemiyormuş. Bu uygulamada bir yanlışlık olmalı. Şehidimizin en yakınları sıralamasına nasıl bakıldığını bilemiyorum. Eğer Anne Baba ve Kardeşi; şehidimizin çocuğundan daha yakın görülüyorsa; var bir diyeceğim. O şehidimiz sağ olsaydı önce ailesinin geçimi ile sorumludur. Annesi Babası ve kardeşleri şehidimiz tarafından bakılmak zorunda değildir. Şehidimiz sağ olsaydı öncelikle, eşine ve çocuklarına bakmakla yükümlüdür. Sağ olmadığına göre Allahın huzurunda en iyi yerlerde olsa da çocuklarının güç durumda olması onu, öbür dünyada ıstırap vermektedir. Şehitlerimizin niçin öldükleri göz önünde bulundurularak çıkarılmıştır yasalar muhakkak. Ancak şehit yakınlarına iş temininde öncelik ler bir daha gözden geçirilmeli ve O şehitlerimizin çocuklarına babaları sağ olsalardı en iyi imkanları sağlamak için canlarını dişlerine takarak uğraşırlardı. Başarılı olurlardı yada olmazlardı ama bizim huzurlu yaşamamız için hayatlarını hiçe saymışlar ve Şehit olmuşlarsa eğer; yasaları uygulayıcılar bu durumda olan ve bize emanet edilen çocuklarımızın mağduriyetlerini ortadan kaldırmalılar. Bu çocuklar hayata bir sıfır yenik başlamaktadırlar. Herkesin babası elinden tutup çocukları ile ilgilenebilirlerken onların elleri hep bir baba özlemiyle boşlukta kalmıştır. Burada ağıtlar yakmayacağım acındırmayacağım ama bir konuya daha değineceğim. Barışın sağlanmaya başlandığı bu günlerden itibaren Savaşa harcanan paralar insanımız hizmetine sunulmaya başladığında ve adil paylaşım yapıldığında, öyle tahmin ediyorum ki beş yıl sonra her ailenin birer evi birer arabası olacaktır. Tansu Çiller hanımefendinin seçim meydanlarında iki anahtar göstererek, bir araba bir ev vaat ettiklerinde onu anlamakta zorlanmıştım. Mehmet ağar gibi çok değerli ekiplerle terör sıfırlanmak üzereydiler. Tansu Çiller hanımefendi büyük bir olasılıkla bu savaşa harcanan paraların insanımıza yansımasının her aileye bir araba bir ev olacağı konusunu dillendirmişti. Terörün 30 yıldaki her şahıstan beşikteki yatanlarda dahil 679 Bin TL olduğunu hesapladığımda bu gerçeği de yakalama fırsatı buldum. Terörün durdurup insanımız hayatından kanı, kini, nefreti, çıkarmak için kendi hayatlarını tehlikeye atanlara sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Her insanımızdan 100 Bin Liralık Altı evi ve 40 Bin TL lik İki arabayı çalanların bundan sonra savaştan doğan kazançlarının ortadan kalkacağını düşündüğümüzde; bu kadar büyük bir paranın döndüğü ortam da, savaş baronlarının, çok katil kiralayıp Barışı isteyenlere suikastlar düzenleyeceklerinden korkuyorum. Onların Allah Yar ve yardımcısı olsun. Saygılarımla. Mehmet KIZILASLAN 2013-04-22

15 Nisan 2013 Pazartesi

HER ALANDA BARIŞ İSTİYORUM Özel sektör, Devlet sektörü barışı için yazıma devam ediyorum. Barışın ilk olmazsa olmazlarından birisi Devlet sektöründe çakışanların vergilerinin kaldırılması olmalıdır. Maaş bordosunda 5000 TL brüt maaşı olan memur ve amirimizin eline geçen para 2500 TL gibi bunun hemen düzeltilmesi gerekli Bu kardeşimize maaşınızdan vergi almıyoruz. Sizin maaşınız 2500 TL dir ve nettir. Diyeceksiniz. Ne değişecek kardeşim demeyin, Bütün devlet sektöründe çalışanların vergi ödemediğini düşündüğünüzde, özel sektördeki vergi veren vatandaşımıza karşı bakışı değişmeye başlayacaktır. Kendilerinin maaşlarının o düşmanı oldukları, özel sektörde çalışan, amcaları, dayıları, babaları, kardeşlerinin ödedikleri vergilerden ödendiğini düşünmeye başlayacaklar ve düşmanlık yerine dostluk ve hayranlığa bırakacaktır zamanla. Daha öncede belirttiğim gibi her şey ama her şey insanımızın daha refah, daha huzurlu, daha iyi şartlarda yaşam koşulları içinde yaşaması ise; bunun yolu daha çok işyeri, daha çok üretim, daha çok kazanç olmalıdır. Daha çok üretimin sağlanması, daha çok işyerinin açılması ile olacaktır. Devlet sektöründe masa başında bir memurumuza iş verebilmek için Devletimiz 200 Bin TL para ayırmak zorundadır. Bu veri devletimizin 10 sene önceki verilerinden alınmıştı. Bu memur kardeşimize masa başında bir iş temin etmek için gerekli olan 200 Bin TL yi bir küçük esnafımız tam 30 yıl boyunca, her yıl 6 666 TL vergi ödemesi ile birikmektedir. Burayı anlamanız için açıyorum. Devlet dairesinde çalışan her memurumuz bir esnafımızın 30 yıllık vergisini bir kalemde alarak orada iş imkanı bulmaktadır. Diğer yandan kendisine iş yeri açan bir özel sektör esnafımıza, sanatkarımıza, bakkalımıza, manavımıza devletimiz iş için ne harcamaktadır? Koca bir hiç. Peki bu kardeşimiz Devletin sırtından 200 Bin TL lik yükü aldığım gibi yanımda bir iki kişi daha çalıştırıyorum benden vergiyi 10 yıl almasan olmaz mı dese haksızlık mı etmiş olur? Beni başıma neden Azrail oluyorsun derse ne dersiniz? Aynı esnafımız Bana da iş ver ey Büyük Devletim dese ne dersiniz? Ben dükkanımı kapatacağım, ya da iş yeri açmayacağım bana da bakmak ve iş vermek zorundasın devletim dese ne dersiniz? Ey yukarıdakiler, Yasa yapıcılar, aşağıdaki bürokratlar, Memurlar, Amirler, yetkili yetkisiz herkes, Devlet den maaşlarını alanlar size sesleniyorum. Özel sektördekilerin hiç biri düşmanınız değil, hiç biri gördüğünüz kadar aciz ve aptal da değil. Onları senelerdir gücendirdiğinizi ve bir gün eğer, bir gün, ÜRETME HASTALIĞINDAN kurtulurlar da, artık biz üretmiyoruz derlerse; Devletim bize de bakacak diye kenara çekilirlerse, inanın derimiz beş para etmez. Ekmeklerimiz çıkmaz, sebzelerimiz meyvelerimiz yetişmez, evimiz arabamız olmaz, evlerimizdeki hiçbir eşyamız olmaz, aklınıza gelen ve özel sektör tarafından yapılan her şey ama her şey olmaz. İthal edecek paranızda olmaz. Her alanda barış istiyorum hayatımız çok kısa ve birbirimize düşmanlık için harcanmayacak kadar kıymetli. “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının… (Nisa 1) Bu ayeti de hiç aklınızdan çıkarmayınız. Çünkü bütün dünya insanlığı kardeştir. Kaldı ki, sizlerle bizim kardeşliğimizin derecesini tahayyül etmemiz mümkün mü bilemiyorum. Saygılarımla. Mehmet KIZILASLAN. 2013-04-15

12 Nisan 2013 Cuma

BAŞKA BİR BARIŞ SÜRECİ

Şu önümüzdeki barış süreci tamamlanırken, ona paralel yeni bir barış süreci daha yaşanmak zorundadır. Birçoklarınız bunun farkındasınız, ama dillendirmeye korkuyorsunuz. İlk dillendirmeyi bundan birkaç yıl evvelki yazımda, ikinci dillendirmeyi geçenlerde Aydında yapılan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının düzenlediği, Üniversite Sanayi İşbirliği Bölgesel toplantısında dillendirdiğim bu konu; Türkiye’nin işlerini yavaşlatan, ilerlemeyi, kalkınmayı geciktiren bir konudur. Öyle tahmin ediyorum ki ileri ki günlerde “ Biz Milletimizin, Sizlerin hizmetkarınızız” diyen, Başbakanımız ve kadrolarının gündemine bomba gibi oturacaktır. Ülkemde hiçbir uyuşmazlık, hiçbir çekememezlik ve hiç bir kavga guruplar arasında, sektörler arasında kalmamalıdır ki; insanımızın eforu bunları aşmak yerine kalkınma ve refah için kullanılmalıdır. Kimlerle barışacağız diyorsunuz? Devlet sektöründekiler, özel sektördekilerle, özel sektördekiler devlet sektöründekilerle barışacaklar. Bir savaş mı var ki barıştan söz ediyorsunuz diyenlerinize söylüyorum. Evet gizli ve çok büyük bir savaş var. Devlet sektörüne kapağı atıncaya kadar, aklınıza gelebilecek her yolu deneyenler, Devletin herhangi bir yerine yerleştikten sonra, sanki amcası, babası, dayısı özel sektörde değilmiş gibi kendisini dokunulmaz zannediyor, Özel sektördekileri çok kazanan, kazanırken, amelesini, işçisini sömüren ve vergi kaçıran hırsızlar gözü ile bakmaya başlıyor. Bu bakış ona çalıştığı sürece, karşısındaki sektördekilerin işini kolaylaştırmak yerine, zorluk çıkarmak, işini yokuşa sürmek ve engellemek olarak yansıyor. Bunların hepsi böylemi? Hayır, gerçekten çıkıp geldiği yeri unutmayan çok değerli devlet sektöründe, Memur, Amir, Müdür, dostlarımız var bunlar istisna denecek kadar az. Onları tenzih ediyorum. Tanışıp tanışamadığım, ününü duyduğum birçok devlet sektörü çalışanı bu anlattıklarımın dışında olabilir. Kalkınmanın, refahın, huzurlu yaşamın, her güzel şeyin, olmazsa olmazı üretimdir. Öyle değil mi? O halde Devlet üretimden çekilmek zorunda ise Dünya sisteminde, Üretimi kim yapacak? Özel sektör. Siz özel sektördekilerin işini zorlaştırırsanız kimin işini zorlaştırmış olursunuz? Milletin işini zorlaştırmış olursunuz. Milletin durumu kötüye giderse siz maaşlarınızı nasıl alırsınız? Devlet size maaşlarınızı ödeyemez. Bu tespit doğru mu? Evet doğru. O zaman efendiler şimdi yapmanız gerekenleri söylüyorum. Muhakkak size işi düşen vatandaşların işlerini son hızla yapınız. Gerekirse evraklarını ayaklarına götürünüz. Tehdit edip vergisi ile, algısı ile iplerinin sizin elinizde olduğunu düşünmeyiniz. “Hııı bak, defterlerinizi aldık istediğimiz gün defterini düreriz haaa” diye şantaj yapmayınız. Yukarıdakiler, üretim yapacak her kişiye “gel sana para verelim iş kur” deyip dururken siz iş kurmuş ve kuracak olanların, devletin sırtından sizler gibi kaç kişinin yükünü aldıklarını düşünün. Bu günkü sıkıntıların hepsi, müteşebbis ruhlu, yatırımcı kişilerin, azlığındandır. Siz de onların celladı olmayı planlarsanız, ağır gelecek belki ama çocuklarının geleceğini engelleyenler olacaksınız. Biraz daha ağır söyleyeceğim, çocuklarınızın katili olacaksınız. Bu günkü sorun daha çok yatırımcı, daha çok sanayici, daha çok tarımsal üretici, daha çok turizmci ve daha çok tekstilci, daha çok müteşebbis, genç girişimcinin olması ile aşılacaktır. Birde Devlet sektöründe çalışanların bunların önünü açmasıyla olacaktır. Saygılarımla. Özel sektör Devlet sektörü barışı için neler yapılmalı yazısı devam edecek. Mehmet KIZILASLAN2013-04-12

8 Nisan 2013 Pazartesi

ÜNİVERSİTE - SANAYİ İŞ BİRLİĞİ BÖLGESEL TOPLANTISI

Bu toplantı 6 Nisan 2013 Cumartesi Günü A.D.Ü. Merkez Kampüsü, Atatürk kongre merkezinde yapıldı. Öncelikle Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımıza, Sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Bu güne kadar kendilerine has bilimsel çalışmaları nedeni ile; ADÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa BİRİNCİ OĞLU nun da dediği gibi, Bilim adamı olmanın büyüklüğü ile sırça köşklerinde bilim adamı yetiştiren üniversitelerimiz ve sanayicilerimiz birbirleri ile iş birliğinin önemini kavramaya çalıştılar. Panelde açılış konuşmasını yapan Aydın Sanayi Odası Başkanı Ercan ÇERÇİOĞLU nun konuşmasında en önemli vurgusu “ Türk Milletinin en önemli icadının yönetim teknolojisi olduğu ve 3 kıtayı yüz yıllarca yönettikleri” oldu. Firmaların kendilerini yenilemelerinin önemi ve Üniversitelerle iş birliğinin kaçınılmazlığı oldu. Denizli Valisi ve Güney Ege Kalkınma Ajansı Başkanı Sayın Abdülkadir DEMİR, Aydın Valisi Sayın Kerem AL beyefendilerin konuşmaları da oldukça önemli ve dikkat çekiciydi. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakan, Müsteşarı Sayın Prof. Dr. Ersan ASLAN ın konuşmasında en önemli vurgu “Bilimi kullandığınız sürece gelişme sağlayabilirsiniz” oldu. Bilim ve teknoloji Genel Müdürü sayın Doç. Dr.Cevahir UZKURT un panele damgasını vuran konuşmalarında Teknoloji geliştirme bölgeleri, Arge merkezleri, San tez ve Tekno girişim konularındaki sayısal değerler oldu. ADÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa BİRİNCİOĞLU ise Adü yü devraldıklarında Fakülte sayısının 4 olduğunu buğun ise 12 fakülte ile eğitim verdiklerini, Mühendislik fakültesinin açılması ile Sanayi işbirliğinin daha hızlı olacağını belirttiler. Rektör Sayın Birinci oğlu bölgenin Tarım- Turizm- Sanayi- Antik kentler- Sağlık ve jeotermal olmak üzere 5 sektörünün olduğunu bunların gelişiminin Üniversitelerle işbirliği ile daha emin ve sağlıklı olacağını anlattılar. Aynes Gıda San. Ve Tic. Aş. Yönetim Kurulu başkanı sayın Nevzat SERİN hocanın anlattıkları her sanayicimize örnek olacak konulardı. En önemli vurgusunun “ okullarda 60 not alanın sınıf geçtiğini, sanayide ise 90 not alanın % 10 zarar ettiğini, muhakkak 100 puan alınması gerektiğini örnekleri ile açıkladı. Pamukkalae Üniversitesi Rektörü, Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI Türkiye’de Sanayiciler le Üniversite deki bilim adamlarının olaylara bakışlarını şu örnekleri ile anlattılar. Sanayici 1 günde ister. Üniversite 10 gün der. Sanayici Tecrübe der. Üniversite Bilgi der. Sanayici Gelirim ne kadar olacak der. Üniversite her şey para değildir der. Sanayici sıkışınca gelir. Üniversite beni kullanıyorlar der. Buna benzer birçok örnek veren Prof. Dr. Bağcı, Patent lerin, Üniversitelerde yükselmede ve atamada tez olarak kabul edilmesi halinin Türkiye’deki patent sayısının çığ gibi artacağını vurguladılar. Ayrıca Bilginin paraya dönüşmesinin gerekliliği konusunun üzerinde durdular. Söktaş Dokuma sanayi Arge Müdürü sayın Zehra KOCATÜRK ün konuşmasının vurgusu ise Üniversitelerin eğitim şeklinin uygulamaya yönelik olmadığı ve Sanayicinin hangi Üniversitelerde kimlere müracaat edeceklerini bilmedikleriydi. Ayrıca Sanayicilerin Üniversitelerde konuları dahilin de derslere girmesinin gerektiği idi. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sıtkı KOÇMAN Konuşmasında Bölgenin en önemli tarım ürünü Narenciye ve Nar dan 20 nin üzerinde katma değerli ürün geliştirdiklerini; Akademisyenlerin mazeret üretmek ten vazgeçmelerini ve zamanın üretme zamanı olduğunu, bu üretilenlerin sanayicilerimiz tarafından kazanca dönüştürülmesi gerekliliğini anlattılar. Tekobel Teknoloji Hizmetleri Tic. Ltd. Şti. Genel Müdürü Doğan ŞENEL beyefendinin vurgusu ise şöyleydi. Teknoloji Transfer ofisleri kurulmalı Arge ler ticarileşmeli Arge projeleri kadar iş bitirme belgesi verilmeli, Üniversitelerde sanayicilerin müracaat edebilecekleri merkezler olmalı. Panel sonunda izleyicilerin işbirliği konusundaki fikirleri sorulduğunda iki katılımcının sorularından sonra söz alan; Sanat Metal Ltd. Şti. yetkilisi Mehmet KIZILASLAN, yani bendeniz “ Ülkemde hepimizin gözden kaçırdığımız gizli bir savaş vardır. Bu savaşın tarafları, Kamu sektörü bürokratları ile, özel sektör yetkilileridir. Sizlerin bürokratlarınız biz sanayicileri, Emeği sömüren, çok kazanan ve çok kazandıkları halde vergi vermeyen hırsızlar gözü ile bakıyorlar. Kaldı ki ben her iki sektörde de çalıştığım halde bunun böyle olmadığını biliyorum. Bir memurun maaşını 5 000 TL yazıyorsunuz 2 500 TL vergi kesiyorsunuz. 2 500 TL eline veriyorsunuz. Bu şekilde maaş alan bir bürokratınız Bir esnafın sanayicinin işyerine gittiğinde vergisini gördüğünde, azlığından dolayı ona düşman oluyor. Diğer yandan İş birliği yapılabilmesi için önce barışmak ve karışmak gerekli değil mi? Buradaki oturma düzenimize bir bakalım isterseniz. Ön tarafta iki sıra Lortlar kamarası. Arka taraftaki üreticilerin sanayicilerin oturdukları kısım Avam kamarası. Gönül isterdi ki, buradaki oturma düzeninden başlayarak, barışmaya, karışmaya ve iş birliğine başlayalım.” Dedim. Konuşmam sanayicilerimiz tarafından iyi bir alkış aldı. Bu konuşmam üzerine Bakan Müsteşarı Sayın Prof Dr. Ersan ASLAN düşüncemdeki doğruluğa hak verirken ve katıldığını söylerken, Pamuk Kale Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI “Biz artık barıştık, tanıştık, işbirliğinin bir dahaki bahara kalmaması için bir an önce işbirliği yapmamız gerekli” dediler. Ve ilave ettiler Bir gün sonra Denizlide yapacakları toplantıda karışık oturacaklarını söylediler. Değerli okuyucularım, hem üreteni çalışanı, işvereni hamal ve hırsız gözüyle bakacaksınız, hem ondan yatırım yapıp işsizliği önlemesini bekleyeceksiniz. Hem de bürokratların kraldan çok kralcı olanları vasıtasıyla, “Senin iplerin benim elimde seni istediğim an bitirir defterini dürerim” korkusunu özel sektörün yüreğine salacaksınız. Olmaz bu şekilde, iş birliği olmaz. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bugün çok önemli bir başlangıç yapmış eksikliği fark etmiş ve çok radikal adımlar atmıştır. Bundan sonraki günlerde birçok şeyi değiştireceklerine inanıyorum. Saygılarımla. Mehmet KIZILASLAN 2013-04-08

2 Nisan 2013 Salı

ÇÖZÜM SÜRECİ VE MUHALİFLER

Gençlik yıllarını anımsayan, 68 ve 78 kuşağı arkadaşlarımız arasında, heyecanlananlar ve güzel bir iç geçirenlerle birlikte, kaybetmenin üzüntüsünü yüreğinde taşıyanlarda vardır. Heyecanlanıp mutlu olanlarımızın birçokları, o gençlik yıllarında eziyet çekmemiş, hapishane görmemiş, işkence ile tanışmamış, evinden cenaze çıkmamış olanlarımızdır. Onlara sorduğumuzda, “Devrime ramak kalmıştır”. Biraz daha gayret etselerdi, mücadele verenler, biraz daha savaşa devam etselerdi, hayatlarını ortaya koyanlar; hedefe ulaşacaklardı. Anlatmaya başladıklarında, neredeyse herkese onlar, Deniz Gezmiş’lerle, Mahir çayan’larla omuz omuza mücadele vermişler gibi anlatırlar. Oysaki onlar seyircilerdi. Ya da 78 kuşağındakileri dinlediğinizde dünyanın en ağır işkencesinden geçmişlerde ser verip sır vermemişlerdir. İşin aslı hiç de öyle değildir. Övgüyle anlatanların çoğu da seyircilerdir. Ülkemde sisteme karşı silahlı savaş 68 kuşağı ile başlamış, onlardan iki elin parmakları kadar adam ölmemiştir. Yazık olmuştur onlara ve onları örnek alıp şiddete başvuranlara, onların ailelerine, yakınlarına yazık olmuştur. Ölenlerle konuşmak mümkün olsaydı eğer, onlarda silahlı mücadeleye katılmaktan pişman olduklarını söyleyeceklerdir. Yavuklu yerine çıplak mavzere sarılmanın kötülüğünü, yanlışlığını, anlatacaklardır beklide. Yanlarından sağ kurtulanlardan birisinin, Ertuğrul Kürkçü nün, Millet Vekili olduğunu görünce beklide hüzünleneceklerdir. 68 kuşağını örnek alan 78 kuşağından ise binlerce gencimiz biçilmiştir. Devrimci hareket adı altında, onlarca fraksiyon da gençler örgütlenmiş. Karşısında ise Komünizm geliyor korkusu ile bir gençlik daha yaratılmış Milliyetçi hareket. Hem sağ kesime, hem de sol kesime aynı kaynaklardan silah temin edilmiştir. Hangi kesime sorsanız sorunuz, her kesime göre 12 Eylül darbesi olmasaydı başarıya ulaşıyorlardı. Yani başarıya ramak kalmıştı. Ya Devrime, ya da Milliyetçi Türkiye ye gerçek oluyordu. Bu arada aynı güçlerin kurdurduğu Devrimci Doğu Kültür Ocakları PKK ya dönüşmüş ve beraberinde de THKP/C yi de savaşın içine sokmuş büyütmüştür. Doğulu, batılı, sağcı, solcu, Milliyetçi ve devrimci, alevi suni, gençlerimizden yaklaşık 50 bine yakın gencimiz 1968 yılından beri, ya iç savaşta, ya işkence hanelerde, ya sokak çatışmalarında ya suikastlarda, ya da en son dağlardaki savaşlarda öldürülmüştür. Ocaklar sönmüştür. Yuvalar yıkılmıştır. Yürekler yanmıştır. Buna dur demenin zamanı şimdidir. Barış lazımdır, hemen şimdi lazımdır. Yarın çok geç olabilir. Emperyalizm yenilmesi çok zor bir güçtür. Bu gücün elindeki matbualar sadece para basmakla görevlidir. Sorgusuz, denetimsiz ve karşılıksız paraları bunlar basmaktadır. Emperyalizmin oyunudur savaş. Onların silah fabrikaları savaş makineleri üretmektedir. Kullananlar ise savaşın her iki tarafıdır. Fikirlerine güvenenler demokrasiden korkmazlar. Dedi bir bilen en doğru şeyi söyledi. Devletinin büyüklüğüne inananlar bölünmekten korkmazlar. Da dedi. Ben de diyorum ki Savaş devam ettiği sürece bölünmeye doğru son hızla ilerliyoruz. Savaşı durdurmamız gerek, hemen şimdi. Bir önceki yazım “teröre dair” de 30 yılda beşikte yatan çocuğumuzda dahil, kaybettiklerimizin, birey başına, 679 biner lira olduğunu yazmıştım. Bu rakam her yıl katlanarak çığ gibi büyüyor. Dün içimizdeki derin devlet ve sistemin adamları savaşın devamı için çalışmalarını son hızla planlarken, bugün devleti yönetenler, savaşın bitmesi için her şeylerini ortaya koydular. Bu savaşın bitmesini istemeyenlere baktığımda, kendisini yenilemeyenler, Komünizm tehlikesi karşısında kurulanlar, komünizm tehlikesi bitince savaşa kendilerini endeksleyenlerdir. Kalkınmaya dair yeni siyaset üretemeyenlerdir. Sonrakiler, silah tacirlerinin uzantılarıdır. Savaştan nemalananlardır. En sondakiler beklide en masum olanlardır onlar bizim düşmanlarımızdır. Komşularımızdır. Kalkınmamızın sürmesi halinde kendilerine tehlike olacağımızı düşünenlerdir. Ben barışı istiyorum. Vatanımda Anneler ağlamasın. Kan dursun. Acı dinsin ve huzur gelsin istiyorum. Savaşın galibi yoktur. Azdan az gider, çoktan çok gider. Ne yazık ki barışı istemeyenlerin ailelerinden hiçbir şey eksilmediği için onlar savaşın yanında yer alıyorlar. Ya da maddi ve ya siyasi sermayelerinin kalmayacağından korkuyorlar. Benim devletim demokrasiden yıkılmaz, bölünmez. Olsa, olsa tarihteki örnekleri gibi adaletsizlikten yıkılır. Adalet, barış, demokrasi ve huzur hepimize lazım. Saygılarımla. Mehmet KIZILASLAN 2013-04-02