28 Ocak 2015 Çarşamba

NAZİLLİ NASIL KURTULUR 2


                                    

Basireti bağlanmış, üzerine ölü toprağı serilmiş, bir şehirde yaşıyorum. Üzüntüm kendime dairse, Allahın laneti üzerime olsun.
Korkum, üzüntüm, üretimin duracak noktaya kadar yavaşlaması, şehrin iş günlerini tatil günü sakinliğinde yaşaması, Gençlerin gelecekleri konusunda karamsarlığa kapılması, Negatif enerjinin tüm şehrin üzerine yayılması beni korkutuyor, çok üzüyor.
Ne olmalıda bu kâbusun altından sıyrılmalı. Yepyeni bir heyecan yaşamalı bu koca ölü şehir?
İktidar partisinin vekillerinin, yereldeki yöneticileri ile uyumsuz çalışmaları birbirlerinin yüzlerine gülüp, arkalarından kuyularını kazmaları; hepsinin ayrı imparator olma hastalığı,
Demokratik kuralları çiğnemeleri yetmiyormuş gibi, geçmişte ilçe başkanına şiddete varacak eylemlere kadar görmezlikten gelmeleri.
Nazillide seçimi kaybetmesine sebep olduğundan, şuanda Nazilli, Aydın ili ile uyumsuz. Anakarayla uyumsuz, durumda, çıkmazlarda görünüyor.
Nazilliye Devlet Hastanesinden başka, hiçbir yatırımın gelmeyişi, çivinin dahi çakılmayışı, bundan sonrada çivinin çakılmayacağı  söylentileri de Nazillide moral bozukluğuna sebep oluyor.
Gönderilen paraların yeterli olmadığı eskisinin yarısında olduğu söylentileri, cabası.
Aydın Büyük şehir Belediyesinde çalışanlardan daha çok çalışanın olması Nazilliye gelen paraların işçi ücretlerini bile karşılamadığı söylentileri, tamamen negatif yönde halkımızı etkiliyor olmalı.
Bazı hizmetlerin Büyük şehir belediyesine geçmesinin belediye çalışanlarının rahat at koşturmalarını ve yapmaları gereken işleri yapmayıp “O işi Büyük Şehir Belediyesi öyle istedi” gibi sözlerle kendi olumsuzluklarını da, Büyükşehrin belediyesinin üzerine attıklarını öğreniyoruz.
Şehir halkı rahatsız, mutsuz ve ölüm öncesi rehavet içinde.

Nazilli bu durumdan nasıl kurtulur?
 7. ayda yazdığım bir yazımda;
“Bakanın sözlerini davet sayıp, MHP li belediye meclis üyeleri ikna edilerek, Ak partiye geçmeleri sağlanmalı.
Nazilliden Doğuda kalan ilçeler le birlikte Nazilli yeni bir yasayla, İL yapılmalıdır.” Demiştim.
Bazılarınız “geçti Bor un pazarı sür eşeğini Niğde’ye” dediniz biliyorum.
               “Bu şehre iyi bir şeyler vermek için, iş yapmak için, seçilmiş, Belediye Başkanı ve Belediye Meclisi üyesi arkadaşlarımız bu gidişata dur demeden edemezler, etmemeliler.” Demiştim.
 “Vaatlerini bu güne kadar tuttuğunu söyleyen, Belediye başkanı ve ekibi eğer tarihe, son olarak,  yapamadıkları ile geçmek istemiyorlarsa, bu duruma el koymalılar ve Nazilliye yeni bir heyecan kazandırmalılar. Ben öyle zannediyorum ki Bu iş Nazilli belediye Başkanı Haluk Alıcık ve ekibin de bulunan arkadaşları ile, Nazilli Ak parti yönetimi ve Vekillerimizin elindedir.” Diye devam etmiştim.
Göreceksiniz Hem Nazilli Kurtulacak hem Aydın ilinin doğu bölgesindeki ilçeleri.
Bir bakmışsınız Denizli ile Nazillinin tam orta yerine Hava alanı bile yapılmış olabilir
Diye sözümü bitirmiştim.
Şimdi, Nazillinin İl olması hayal olarak bir çoğumuzun yüreğinde düğümlendi kaldı.,
Kardeşim Şenol Babacan’ın son köşe yazısında belirttiği gibi;
“ Nazilli Sümer Bank, Nazilli nin il olmasının, Sanayi şehri olmasının anahtarıydı.

Ne yazık ki İl olamadı.
Çünkü Sümer Bank, Yüksel Yalova ve ekibi tarafından kapatıldı. Gariptir Yüksel Yalova’nın adı kapatılan fabrikanın park alanına verildi.
Ne yazık ki Sanayi şehri olamadı.
 Yabancı yatırımcılara verilecek sanayi arsaları yok. Gelecek olan yatırımcıya arsa bedelleri, sayfiye yerlerinden daha pahalıya sunuluyor.
Ne yazık ki Eğitim şehri olamadı.
Çünkü, üç fakültesi olmadığı için, üniversitesi bile yok.
Ne yazık ki tarım şehri de olamadı.
Çünkü onlarca tarım arazisi satılık. Tarımla uğraşan köylümüz çiftçimiz para kazanamıyor. Mahsulleri para etmiyor.
Bir tek ümidim kaldı. O da Nazilli ye yakın bir yerde Hava alanı yapılmasıdır.
Bu hava alanı Nazilliyi, Aydın ilinin doğusundaki ilçeleri, Denizlinin batısındaki ilçeleri, Manisa’nın güneyindeki ilçeleri harekete geçirecektir. Kalkındıracaktır.
Umarım seçim öncesinde iktidar yetkilileri ve ilgilileri bu fikrimizi dikkate alırlar.

                                               Mehmet KIZILASLAN 2015-01-28

21 Ocak 2015 Çarşamba

TORPİL VE YEDİ KUŞAK SONRAKİ VEBALİ




                       
Bu yazımda beklide, birçoklarımızın düşünmek istemedikleri bir konuya değineceğim. Öncelikle Eskişehir deki bir mahkemenin kararından bahsedeceğim.
Haberi duyunca “eli öpülesi hakim” dedim. Daha hoyratça bir şeyler söyledim de ben onu size biraz daha kibar yazdım.
Neydi bu hakimin kararı ilgili habere bir bakalım isterseniz.

Mahkeme, bir vatandaşa üç şeritli çevre yolunda 67 kilometre hızlı giderken Karayolları Trafik Kanunu'nun 'hız sınırlarının aşılması' gerekçesiyle araç plakasına yazılan idari trafik para cezasını iptal etti. Mahkeme ayrıca, kesilen cezayı milletvekillerine bu konuda uygulanan kolaylığı örnek gösterdi ve bu durumun adil yargılama ve adalet duygusu ilkelerine aykırı olduğunu gerekçe göstererek iptal etmesi dikkat çekti. Mahkeme kararında, "164 kilometre hızlı giden milletvekilleri ve yakınlarına ait araçlara ceza tutanağı düzenlenmemesi karşısında saatte 67 km hızlı giden vatandaşa ceza uygulanması, adalet duygusu ve adil yargılama ilkelerine aykırıdır. Bu nedenle cezanın iptaline karar verilmiştir." ifadesine yer verdi.
Burada bu eli öpülesi hakime hayranlığımı dile getirirken; Vekile  ve yakınlarına ceza yazamayan,
ama Asile ve arkası olmayan garibana ceza yazan polise de iki lafım var. Yazıklar olsun kardeşim sizlere de. ( emir kuluyuz diyerek kurtulamazsınız)
Şimdi gelelim asıl meselemiz torpile.
Torpil günümüzde, Milletvekillerimizin neredeyse zamanının yarısını çalan bir olay. Hak etmiş birisinin hakkının, siyasetçilerin yakınlarına verilmesi de diyebiliriz, biz torpili. Lügat tarifi yerine, günümüzdeki uygulanışına bakmamızda yarar var diye düşünüyorum. Herhangi bir işinizin nufuzlu birileri tarafından yapılması, öne alınması olarak değerlendirdiğimiz basit bir olay değildir.
Şimdi son günlerin KPSS diye adlandırılan sınavlardaki yolsuzluğun nelere mal olacağını düşünelim beraberce. Kendimize yakın olanların kollanması korunması ve bizden olmayanların önüne geçirilmesi olarak değerlendirildi, bazı çevrelerce belki ama, sonucu belki yapanların ahretlerinin yok olmasına neden olacak.
Sınavlarda soruların verildiği kişilerin, hak etmediği halde hak edenlerin önüne geçirilmiş olmasının doğru olmadığını anlatmaya çalışacağım.
Bir yakınımızın başkasının hak ettiği bir işe yerleştikten sonraki yaşantısının, şartlarının iyi seviyeye taşınması. Evleneceği kimsenin de çalışan birisinin olması. Çocuklarının şartlarının çok güzel olması. Onun okuyacağı okulların kaliteli okul olması. Mezun olduktan sonra daha iyi Üniversitelere girmesi ve daha iyi şartlarda iş bulması ve  onunda evleneceği kişinin şarlarının iyi olması, çocuklarının daha rahat yaşaması diye yedi kuşak sonraki torunlarının yaşam standardının iyi olmasını getirir bu haksızlıklar.
Hak ettiği halde, hak ettiği işe bizim yüzümüzden yerleşemeyen, torpili olmayan, gencimize bakalım şimdi de. O gencimiz çalışamadığı için evlenecekse daha imkanları dar birisi ile evlenecek. Çok zor şatlarla yuva kuracak. Çocukları tek maaşlı bir ortamda kıt kanaat yetişecek. Okuyacağı okullar özel okul olmayacak. Beslenmesinin yetersizliğinden dolayı, başarısız vasat bir çocuk olacak onun şartları onun torunlarına kadar kötü olarak yansıyacak.
Yedi kuşak sonra şartları iyi olan torun ile, şartları iyi olmayan torun arasındaki adaletsizliğin sebebi biz olacağız.
Belki o çocuklar şartlarının neden bu kadar kötü ya da iyi olduğunu bilmeyecekler, ama; ey torpil yapan güruh sizin bu yanlışınızı Allah bilmiyor mu, bilmeyecek mi?            Mehmet KIZILASLAN 2015-01-21


8 Ocak 2015 Perşembe

AVRUPA DA İNSAN AVI



                
Başlık çok kötü biliyorum ama inanın önümüzdeki günlerde Avrupa ülkelerinde, İslam insan avı, başlayacak.
Korkuyorum çare bulamadığımız olaylar nedeniyle. Elimizden hiç bir şeyin gelmemesi yıkıyor, üzüyor, dürüst insanları.
Genellikle sebep sonuç ilişkilerine bakıldığında, müsebbip beynin amacı, ayan beyan ortaya çıkıyor. Avrupa’da ki Müslümanları rahatsız etmek.
Bir olay, bir eylem ortaya koyacaksınız. İnsanlar ölecek. Kalan insanların canı yanacak. Hemen katı ve acımasız önlemler alınacak. Olayı yapan, yaptıran beyin, bir kenarda kıs, kıs bir gülecek.
Radikal gurupların hakkında yazı yazan, karikatür çizen, bir yerlerde konuşan insanlardan başka, tüm Müslümanlar rahat yaşam süremeyecekler.
Bu doğru değil ama öncelikle bakmamız gereken, radikal gurupları peydahlayan, örgütleyen, onlara imkânlar sağlayan, Kişiler, guruplar, partiler hatta devletler bu olayların suçlusudur.
Hepimiz canımız yandığı zaman elimizde bir imkân olsa, kırıp geçirmekten, dövüp sövmekten, hatta dar ağaçlarında sallandırmak ve öldürmekten bahsederiz.
Yanımızda çocuk mu var, genç mi var, öğrenme çağında beyinlerine her şeyi emen evlatlarımız mı var düşünmeyiz. Sallarız en olmadık fikirlerimizi. İleride neye mal olacağını bilmeden. Hangi körpe beyinleri zehirleyeceğimizi düşünmeden.
Bizler o acımızla söylediğimiz lafların aslında hiç birisini, imkânımız olsa dahi uygulayamayız.
 Neden mi?  
Çünkü bizler Gerçek Müslümanlarız.
Çünkü gerçek Müslümanlar savaş hali dışında, kendilerine ölümcül saldırı olmadıktan sonra şiddet eylemlerine karışmazlar ve asla insan öldüremezler.
Peki İslamiyet adına işlenen cinayetlere ne dememiz gerekir?
“Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir” diyen Bütün kâinatın Allah’ının sözü nü hatırlayınız derim.
Ne yazık ki her vatandaş ona inandığını söylerken, cinnet geçirebilirler. Cinayet işleyebilirler, cinayetlere zemin hazırlayabilirler. Masum insanları bile çıldırtan eylemlerin içine çekile bilirler.
Peki, Son Fransa da 12 kişinin öldürüldüğü türden elim eylemleri yapanların Müslüman olduklarına inanır mısınız?
Hayır, ben şahsen inanmıyorum.
Müslümanlar ne kadar tahrik edilirse edilsinler.
Ne kadar eziyete uğrarlarsa uğrasınlar.
Ne kadar haksız öldürmelerin, haksız uygulamaların muhatabı olurlarsa olsunlar.
Terör eylemine bulaşmazlar.
Şimdi ki gibi, Avrupa’da ki masum Müslümanların avlanacağı, eziyet edileceği, sınır dışı edileceği, işkence edileceği olaylara zemin hazırlamazlar.
Öldürende yaşatan da Allah’tır.(23-80)
Şu anda Avrupa’da İtidalli, masum, Müslümanların başına, kocaman bir çorap örülüyor. Sakin ve sabırlı olmak gerekir. Hepimiz ama hepimiz, terör eylemini yapanların, Müslüman olmadıklarını aksine,  İslam düşmanları olduklarını anlatmak zorundayız.     
 Saygılarımla.      Mehmet KIZILASLAN 2015-01-08


6 Ocak 2015 Salı

ÜRETİMİN ve DIŞA SATIŞIN ÖNEMİ



           

Başbakan Sayın Davutoğlu, dışarıda, elçiliklerimizde bulunan Ticaret Müşavirlerini toplantıya davet etti. Üçüncüsü gerçekleştirilen dış ticaret müşavirleri toplantısında çok önemli sözler söyledi.
İlk Sayın Özal la başlayan dış gezilerde İş adamlarını yanında götürme ve diğer devletlerle ticaret anlaşmalarına öncülük ve refakat etme alışkanlığını zamanın muhalif gazeteleri “yandaşlarını gezmeye götürüyor” gibi sözlerle eleştirmişlerdi.

Bugün Sayın Davutoğlu; Ekonomi Bakanlığı'ndaki Ticaret Müşavirleri Toplantısında yaptığı konuşmada,
  “Afrika'nın dünyada gelecek dönemde küresel ekonomik rekabetin en çok cereyan edeceği yerlerden biri olduğunu söyledi. 19'uncu yüzyılın Avrupa, 20'nci yüzyılın Atlantik yüzyılı olarak tanımlandığını anımsatan Davutoğlu, 21'inci yüzyılın ilk yarısının Asya yüzyılı olabileceğini ancak ikinci yarısına doğru, Afrika'nın öneminin gittikçe artacağını, bu nedenle Türkiye'nin, rekabet bakımından 21'inci yüzyılın ikinci yarısına şimdiden hazırlanması gerektiğini belirtti.
             "Dünyanın her yerinde olmadıkça bir yerinde olmak artık anlamlı değil" diyen Davutoğlu,  "Artık hatı iktisat yoktur, sathı iktisat vardır, satıh ise bütün dünyadır" diye konuştu. 
Devlet olarak bu anlayışla hareket edileceğinin altını çizen Davutoğlu, özel sektörün de bu yönde motive edileceğini söyledi. Özel sektörün ve devletin, dünyanın her yerinde olmasına ayarlı, yeni bir hamle dönemi başlatılacağının altını çizdi. 
              Afrika ile ilişkiler söz konusu olduğunda ticaret müşavirlerinin görevinin sadece dış ticaret hacmini artırmak olmadığının altını çizen Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
           "2008 ile kıyaslandığında Afrika'nın dış ticaretimizdeki payı yüzde 4,7'den yüzde 8,7'ye çıktı. Bu tempoda giderse inşallah yakında yüzde 10'ları, 15'leri ihracatımızda bulacağız. Zaten bu yolla biz küresel ekonomik krizi aşabildik. Avrupa'da ihracat pazarı daralınca komşu ülkelere, komşu ülkelerde siyasi kriz çıkınca Afrika'ya, Latin Amerika'ya açıldık. Ama Afrika'da sadece ticaret hacmini artırmaya dönük bir strateji yetmez. Yapmanız gereken şey, her bir ülkede yatırım imkanları nedir?  Geniş tarım havzaları var, o geniş tarım alanlarında Türkiye'nin GAP tecrübesinden hareketle çok özgün modeller geliştirebiliriz. Diye devam eden konuşmasının özünde "Yeni başarı hikayeleri yazmak” ve Dünyanın özellikle az gelişmiş bölgelerinde imalat ve ticaret yapmak vardı.
          Çok önemli bir tesbit ve çok önemli bir gelişme bu gelinen nokta. Senelerdi yazdığım yazıların neredeyse yarısından fazlası Üretimle ve dış satımla ilgilidir. Çünkü Sadece tüketime yönelen bir toplum, tükettiklerinin bedelini ödeyemez noktaya geldiğinde ya tükettiklerinin karşılığında insan, yani asker verir, ya da toprak vererek ödeşir.
         Artık üretimin ve dışa satımın önemi anlaşılmaya başlanmışsa; birkaç yazımda bahsettiğim özel sektör Devlet sektörü savaşının bitirilmesine  az kalmış demektir.
          Devlet de çalışanların maaşlarının ve tüm harcamalarının bedelini üretenlerin ödediği düşünülmeye başlanmış demektir. O halde devlet sektöründe çalışan efendiler, Gelecek günlerde maaşlarınızı rahat almak istiyorsanız; Üretenlerin önündeki bürokratik engelleri kaldırmak, merdiven altında imalata izin vermek ve hatta onların dışarıda satış pazarlama elemanları gibi çalışmak zorundasınız.
           Bu savaş ancak böyle biter. Bu barış sağlandığında gerçek kalkınma nın son hızla olacağını göreceksiniz. Kurtuluş üretimde ve dışa satımdadır.
                     Saygılarımla. Mehmet KIZILASLAN 2015-01-06