31 Aralık 2018 Pazartesi

SEÇİMLER – KALKINMA – VE EKONOMİK PROJELER


                        
          Üç ay sonra ülkem yerel seçimlere gidiyor.  Adayların birçoğu belli oldu. Partilerin sözcülerine ve adayların konuşmalarına baktığınızda, ülkemizin, şehirlerimizin kalkınmasına dair hiçbir konuşmaya rastlayamıyorsunuz.
         Seçmenler neye göre oy kullanacaklarını bilemiyorlar. İktidar üretime dair proje eksikliği çekerken, Devletin bekasından ve ulaşımdan başka hiçbir şeyden bahsedemiyor. Muhalefet, sadece iktidarın olumsuzluklarından bahsederek seçimlere giriyor.
         Yukarıda yapılan ittifakların yerelde nelere mal olacağını hiçbir kimse kestiremiyor. Piyasalar tehlike çanları çalmaya son sesiyle devam ederken, Millet işsizlik konusunda oldukça rahatsız durumda.
        Bizler ise, yapılması gerekenleri, küçücük aklımızla vermeye devam ediyoruz. Çoğu zaman dikkate alınmasa da, bundan böyle proje üretemeyenlerin yazılarımızı okumalarını ve işe yarar gördüklerini kullanmalarını istirham ediyoruz.
         Yazılarımızda her zaman olduğu gibi, sadece eleştiri değil çözüm yollarını da sunuyoruz.
 Şimdi sunacağımız fikrimizin, proje konusunda ülkemizin önünü açacağı konusunda eminiz.
         Sayın Cumhur Başkanımızın kaç tane Danışmanı olduğunu bilemiyorum. Kendileri, 24 saat işçine 48 saatlik işleri sığdırmaya çalışırken, o saygı değer danışmanları neler yapıyor bilemiyorum.
          Eğer Sayın Cumhurbaşkanım, “Kıymetli danışmanlarına ve Değerli Millet Vekillerine, her ay, kalkınmaya ve üretime dair bir proje getireceksiniz” diye talimat verecek olurlarsa; hem seçim öncesi hem de seçim sonrası önümüzün açılacağına inanmaktayım.
         Diğer yandan,  Muhalefet Partilerinin Sayın Başkanları da aynı şekilde, Danışmanlarına ve Vekillerine aynı talimatı verecek olurlarsa onlarında seçim öncesi, sadece iktidarı eleştirmek yerine neleri yapacaklarını ve ülkemize dair projelerinin neler olduğunu anlatmaları önlerinini açacağına inanıyorum.
         Efendiler,  bu ülkenin Yüzde Sekseni, asgari ücretin altındaki bir gelirle, hayatlarını idame ettirirken, siz Danışmanlara ve Vekillere harcayamayacağınız kadar gelir sağladıklarını unutuyorsunuz.
         Sizleri, gerek iktidar partilerinin gerekse muhalefet partilerinin vekilleri olarak, meclise gönderenler; gününüzü gün edesiniz ya da orada yatasınız diye göndermiyorlar. İktidar partisinde iseniz çözüm üretmek zorundasınız. Muhalefette iseniz, alternatif projeler üretmek zorundasınız.
         Ülkem oldukça güç ve sıkıntılı bir dönemden geçiyor. İktidar, dış sorunların altında ezilmemek için uluslararası devlerle mücadele ediyor. İşsizlik ve ekonomik sorunlar ne yazık ki kaldırılamayacak ağırlıklara ulaşmak üzere.
         Durum böyle iken yapılması gereken şeyler artık, yol, park ve benzeri, Milletimizin kesesine doğrudan katkıda bulunmayan yatırımlar olmamalıdır.
         Yasalarla, Köylümüzün ürünlerini yerinde değerlendirecek. Bir gün içinde satılma zorunluluğundan çıkaracak. Bir yıl, raf ömrü kazandıracak fabrikaların kurulmasında yerel yönetimlerin de ortak olmasını sağlayacak kooperatiflerin önü açılmalıdır.
           Köylümüzün ürünlerini işleyecek fabrikalar, köylü, yerel yönetimler ve Devlet ortaklığı ile kurulmalıdır.
         Köylümüzün bu kooperatiflere yatırdığı para batmamalıdır, Köyde toplanan sermaye kadar yerel yönetimlerde sermaye koyarak ortak olmalıdır, Devletimiz de bir o kadar para koyarak sorunu köylerimizde çözmeliyiz.
          Şehirlerden köylere geri göçü sağlamalıyız. Tarımsal ürünlerimiz değerini bulurken, büyük şehirlerdeki sosyal sorunları ortadan kaldırmalıyız.
          Haydi Sayın Cumhurbaşkanım, haydi sayın Muhalefet parti başkanlarım, her vekilinizden, her danışmanınızdan, ayda bir kalkınmaya dair proje isteyiniz. Onlarda çevresinden ve yöresindeki insanlardan projeler istesinler. Ülkemiz de üretim artsın, işsizlik bitsin, kalkınma ivme kazansın.  
         Yeni yılımız, sağlıklı, huzurlu, mutlu ve sıkıntısız olsun inşallah.
Saygılarımla.       Mehmet Kızılaslan 2018-12-31
          
       

25 Aralık 2018 Salı

Eski bir yazım BİZ BOZULDUK HER ŞEY BOZULDU


                                
            
                    Bir paylaşımı izledim, 'face'de, Hayretler de kaldım.
                    Fare, sanki annesiyle oynar gibi kediyle oynuyor.
                    Bir başka paylaşım da kumru, kediyle, sanki dalga geçiyor, şakalaşıyor. Hepsi çok mutlu. Bu her iki kısa filmde, kedinin tabiatı değişmiş. Kimyası farklılaşmış. Alışkanlıkları tabuları yıkılmış sanki!   
                   Yemesi gereken fareyi ve kumruyu yemiyor, onunla oynuyor.  
                    Yadırgadım mı? Evet yadırgadım. Ama sonra bir de etrafıma baktım. Bizdeki değişiklikleri düşündüm.
                    Asıl değişen bizlerdik, hepimizdik. Ve farkında değildik bu değişmelerin. İnsanlar zaman içindeki alışkanlıklarını, doğrularını ve işin garip tarafı ahlak ve karakterini değiştirdi. İnsanımızın karakteri, ahlakı, nasıl değiştirile bilir ki? Bunu bile düşünmedik!
                   Ilık suya atılmış ve altından yavaş, yavaş ısıtılan kurbağalar gibiydik hepimiz. Rehavetle, uyuşukluk içinde yattık suların içine. Bir süre sonra haşlandık, yandık farkına varamadık.
                  “Haksızlıklar karşısında susmak, dilsiz şeytan olmaktır” hadisi şerifini unuttuk. Dürüst olmayanlara karşı, tavır almanın insanlık gereği olduğunu unuttuk. Peygamberlerin tek başlarına mücadelelerini ve başına gelenleri unuttuk. Onların başlarına gelenlerin milyonda birinin bizim başımıza gelmesinden korktuk.
                    O adaletiyle ünlü, Osmanlı'nın torunu olduğumuzu söylerken, onların yüzde biri kadar adil olmayı istemedik. Mertliği ile ünlü atalarımızın binde biri kadar, mert olmayı beceremedik.
                     Övündüklerimizin neredeyse tamamı patates gibi toprağın altında kaldı. Onlardan ders almayı beceremedik.
                      Ne oldu bize neden böyle olduk?
                      Eskiden babalarımız bizlere helal lokma yedirmek için, her türlü zorluğa göğüs gererlerken, namussuzun, hırsızın ve adaletsizin karşısında dik dururlarken; Bizler neden bu kadar ikiyüzlü ve riyakâr olabildik.
                     Nedenini hiç düşündük mü?
                     Daha önceki yazılarımda, İslam halifelerinin göreve başlamadan önceki mal varlıklarının tamamını, görevleri süresince bitirdiklerini, birçoğunun, sırtındaki elbiseden başka elbiselerinin kalmadığını yazmıştım.
                      Şimdiki Müslüman’ım diyen siyasetçilerin ise göreve başladıktan sonra mal varlıklarını yüzlerce kat artırdıklarını yazmıştım.
                     Hangisinin doğru olduğunu, hangilerinin gerçek Müslüman olduklarını düşünmenizi sağlamaya çalışmıştım.
                     Dostlarım, hepimiz kolaycı ve beleşçi olduk. Başımıza gelen her şey, hak etmediğimiz halde, edinmek istediğimiz mal özleminden dolayı başımıza geldi.
                    Suçlu biziz.
                    İslam’ı yeniden yorumlayınız. diyenlerin ve yorumlayıp hayatımıza sokanların oyuncağı olduk. Sizin önünüzü açarız İsrail'in güvenliğini artırın diyenlerin serserisi olduk. Çünkü kolayı biz de sevdik. Hem çalışmadan yemeyi sevdik. Hem de hak etmediklerimizi almanın suç olmadığı örnekler gördük.
                     Hoşumuza gitti beleşçilik. Allah'ın istedikleri yerine, çevremizdeki yobazların kolaycılığına meyil ettik. Kimyamız değişti; Alışkanlıklarımız değişti. Tabularımızı, biz kendi ellerimizle yıktık. Bunu başarı saydık.
                     Doğrularımızın yerine, çevremizde yapılan hırsızlıkların cezasız kalması bizimde hoşumuza gitti. Belki bir gün bizde çalabiliriz diye hoş gördük. Düzeltmeye çalışmadık.
                    Bizler, bazılarımız, hayvandan da aşağı mahlûklar olduk. İşin garibi bu aşağılık olanları, Uyanık, açıkgöz ve başarılı saydık. Elimizle, dilimizle, yüreğimizle, karşı koymadık.
                     O nedenledir ki, Biz, kaybediyoruz. Kaybedeceğiz. Kaybettik dostlarım.
                     Adaletini yitiren bir ülkenin, bekası olmaz.
                     Adaletini yitiren bir insanın, cenneti olamaz, Bilemedik.
                     Saygılarımla.    - Mehmet KIZILASLAN

13 Aralık 2018 Perşembe

TİTANİK FACİASI VE ÜLKEM


                                                     
          15 Nisan 1912 yılında bundan tam 106 yıl önce, batmaz denilen, hatta imalatçıları tarafından “ Bu gemiyi Tanrı bile batıramaz” denilen bir gemi battı.
         2340 yolcusunun, 1513 yani tam %65 öldü. Bu kazadan kurtulamadı.
         Titanik gemisi ile ülkemizin ne alakası var?
         Onlar, zaten ta başından Allaha karşı gelmişler. Bizim Allaha inancımız sonsuz değil mi?
         Şimdi benzerlikleri anlatacağım.
Hiç böyle bir gemiye binmedim. Ancak öğrendiklerime ve filminden edindiğim bilgiye göre, zengin yolcuların bütün kıymetli, eşyaları ve paraları geminin kasalarına kayıtlı olarak teslim alınır. Yolculara, gemiye ait teslim belgeleri ve gemi içinde kullanılmak üzere harcama çekleri verilir.
        Gemi sahile ulaşana kadar hiçbir hırsızlık söz konusu olmasın diye bu yapılır. Sahile ulaştıklarında bu çekler işleme alınır ve zenginlerin kıymetli eşyaları ve paraları harcamaları düşüldükten sonra iade edilir. Tabi ki gemi sahile ulaşırsa.
        Ülkem dış güçlerin yönettiği ve üzerine oyunlar oynadığı bir gemi gibi.
        Önce,  çalınır koruyamazsınız. (Hırsızlar sorgulandıktan sonra mahkeme bitinceye kadar tutuksuz yargılandılar. Bu adli bir tuzaktı Milletime)Biz de mesuliyet kabul etmeyiz denildi. Titanik gemisindeki gibi, Yastık altından, altınlar çıkarıldı, alındı. Karşılığında kâğıtlar verildi vatandaşımızın eline.
         Faizi sevenlerin gözlerini doyuracak seviyelere faiz yükseltildi. Ellerine birer hesap cüzdanı verildi, paraları alındı ellerinden.
        En sonda, döviz nasıl olsa, her zaman kazanıyor diye, yatırımlarını ellerinde döviz bulundurarak yapanların; dövizleri %3 lük devlet garantili tahvillerle alınmaya çalışılıyor. ( döviz bulunduranlara karşıyım, asla tasvip etmiyorum. Çünkü cebinizdeki her dolar ABD ye açılan faizsiz kredidir. Ama bu insanları da, bu yatırıma sürükleyen Devlet mantığının da yanlışlığını eleştiriyorum)
         O batmaz ve Tanrı bile batıramaz denilen gemi, batmadan önce, küçük gizli gemiler yanaştı Titanik’e. Bir gün boyunca kıymetli eşyalar, mücevherler ve paralar aktarıldı bu gizemli gemilere.       
          Ve batırıldı Titanik.
          Korkuyorum. İnsanlarımıza, önce çalınır diye korkutarak. Ya da yastık altında para mı getiriyor sanki, götür bankada altının artsın. (Nasrettin hocanın kazanın doğurdu dediği gibi) Emin gibi gösterilen bankaların kasalarına aktarılan, altınların, mücevherlerin, akıbetinden korkuyorum.
         Korkuyorum. Faize bulaşmamak için birikimlerini dövizle yapanların faize bulaşmalarından.
         Korkuyorum. Ülkemin üretim ekonomisine yönelmek yerine, milletimin elindeki birikimleri ile kurtulabileceğine inanmalarından.
         Korkuyorum. Daha gerçekçi ve herkesin yediden yetmişe kurtulacağı köklü çözüm PARANIN KAYIT ALTINA ALINMASI ve ÜRETİM  EKONOMİSİ varken; sonunda yine aldatılmaktan korkuyorum.
        Değerli okurlarım, ülkemizin ekonomisinin bozukluğunun sebebi, Devletimizin Cari açığıdır, döviz ihtiyacıdır; Dış alımların çokluğundan ve dışa satılacak mallarımızın, hizmetlerimizin, ürünlerimizin azlığından kaynaklanmaktadır. Bu durum, ister istemez işsizliğinizi de körüklemektedir.
         Hükumet bu açığı kapatmak için, yabancılara konut, fabrika ve arazi satışı ile kapatabileceği yanlışına düştü. Olmadı kapatamadı.
         İşsizliğim izi, İnşaat sektörü ve taşıt sektörüne destekle aşabileceğimizi zannetti, aşamadı.
         Vatandaşımızda borçlanarak kredilerle ev ve araba alarak; üretimi, kazancı yetmediği halde (yarın Allah kerim, mantığı ile) bodoslama tüketime yöneldi. Onlarda başaramadı.
         Yanlışlar zinciri devam ediyor. Esnafımız siftah etmeden dükkânlarını kapatıyor. 80 Milyon nüfuslu ülkemde 50 Milyon icra dosyası var. Kapanan şirket, küçük esnaf ve kooperatif sayılarının içler acısı rakamlara ulaştığını, Odalar ve Borsalar Birliğinin rakamlarından öğrenebilirsiniz.
         Çaremiz, ekonomik seferberliktedir. Üretim ekonomisinde, paranın kayıt altına alınmasındadır. Üretimde vergilerin düşürülmesindedir. Valizlerle para taşınmasının önlenme sindedir.
         Titanik gemisine benzemem izdeki ortak yanımız; dibine kadar pisliğe, faize, haksız kazanca, rüşvete, adaletsizliğe, hileye, fuhuş a, bulaşmış durumdayız. Allah Titaniki “Tanrı bile batıramaz” diyenlerin girdiği şirke benzer, bu pisliklere bulaşan, bizleri korumayacaktır.  Korkum ondandır dostlarım.                       
                                             2018-12-13  Mehmet Kızılaslan