29 Nisan 2017 Cumartesi

BİR MAYIS “ BEN İNSANIM” DİYENLERİN BAYRAMIDIR

          

           Bilmelisiniz ki bu bayram sadece solcuların ve sadece işçilerin bayramı değildir.
          Çalışan üreten,  köylünün, çiftçinin, küçük esnafın, sanatkarın, kendisini patron sanan küçük işletme sahibi olan ve  emeğinin karşılığını alamayan herkesin bayramıdır.
          ABD nin Chicago kentinde Ta, 1880'li yıllar da, çalışma şartlarının çok kötü olduğu, Küçük çocukların karın tokluğuna çalıştırılması ve işçilerin 14-15 saate kadar çalıştırıldığı, Şirketler eşi görülmemiş bir hızla büyüdüğü zamanlarda başlamış ilk mücadele.  Bu şartlara isyan eden 40 000 tekstil işçisi, ilk mücadeleye başladıklarında üzerlerine açılan ateş sonunda, 4 işçi hayatını kaybediyor. 8 işçi idama mahkûm ediliyor ve 1400 işçinin işine son veriliyor.
           Yapılan mücadele ise, 8 saatlik iş günü, ve emeklerinin karşılığını alma, insanca yaşama mücadelesiydi.
           1 Mayıs tam 25 yıl sonra, 1905 de, ilk kez Türkiye’de İzmir’de kutlanıyor.
           1920 de İstanbul’da kutlanıyor. 1923 de ise, 1 Mayısı da çok sayıda yerli ve yabancı işletmede çalışan işçiler greve çıkıyorlar.
           İşçi taleplerinin arasında, ne var biliyor musunuz? "yabancı şirketlere el konulması, 1 Mayıs'ın resmen işçi bayramı olarak tanınması, sekiz saatlik işgünü, hafta tatili, serbest sendika ve grev hakkı" vardı ve birçok işçi tutuklanıyor.
         Ne garip değil mi bu ülkenin ilk uyanan ve mücadele veren kesimi işçiler oluyor.           
         1935 yılında çıkarılan "Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun" adıyla çıkarılan düzenleme ile "1 Mayıs Bahar ve Çiçek Bayramı" olarak genel tatil günlerine dahil ediliyor.
         1977 yılındaki 1 Mayıs işçi bayramı kutlanmasında, Taksim alanında, iğne atsan yere düşmeyecek bir katılımla yapılırken;  Dönemin DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in konuşmasının sonlarına doğru, çevredeki binalardan halkın üzerine ateş açılıyor. Yaşanan paniğin ardından 37 insanımız yaşamını yitiriyor ve 200'den fazla yaralanan oluyor.
         1880 de ABD de yapılan katliam gibi saldırı, 1977 yılında Türkiye de yapılıyor.
         Neydi bu acımasız saldırının amacı? 
            Çalışan üreten ve emeğinin karşılığını alamadığı için, insanca şartlarda yaşayamayan, dertlerini bayramlarda anlatmaya çalışan bu insanlara düşman olanlar kimlerdi?
           Hâlbuki onlara düşman, şirketler son hızla zengin oluyorlardı.
           İşçilerin üzerine ateş eden tetikçiler de, belki de karın tokluğuna çalışan işçilerden  birazcık daha fazla ücret alan aldatılmış, tetikçi insanlardı.
            Gariptir ki, kapitalist sistemlerde, üreten olmazsa, patron olmaz. Patronun sermayesi olmazsa işçinin çalışacağı fabrikalar olamazdı.      
           Şimdi çok basit olarak anlatıyorum.
           Fabrikaların çok olduğu, işçilerin, çalışanların, maaşlarını dolgun aldığı, bir ülkede; üreten çiftçi, köylünün, esnafın, sanatkârın ve hatta patronların da ürünleri değerinde alınır, satılır.
         Kazanç çok olursa, refah düzeyi, yaşam koşulları güzelleşir. Toplumsal barış çok daha kalıcı olur. Güvenlik artar. Her şey mükemmele doğru giderken, ömürler bile uzar.
        Bir diğer açıdan baktığımızda, Ülkemdeki terör olaylarının durması da, bu şartların iyileşmesine bağlıdır. İşi, aşı, huzurlu bir yaşamı olan hiçbir kimse, dağa çıkmaya ikna olmaz.
          Kısa ve öz olarak söylüyorum. 1 Mayıs sadece İşçinin, emekçinin değil, üretenin, çalışanın, çiftçinin, köylünün, esnafın, sanatkârın, memurun ve hatta İşveren ve patronlarında bayramı olmalıdır.
         Ülkelerin büyümesi, kalkınması ve bekası, tüm üretenlerin kazançlarının artması ve huzuru ile mümkündür.  Saygılarım üretime, üretenlere değer verenleredir. Üretim haneler açanlaradır.  
          Saygısızlığım, parklar, bahçeler, kafeteryalar, tostçu dükkanları açıp, esnafıyla rekabet edenleredir. Kültür merkezi diye vatandaşı kandırıp düğün salonları açanlaradır. Ölü yatırımlar yaparak Milletin geleceğini sömürenleredir.
         Hakaretim, fabrikaları kapatanlaradır, kapanmasına sebep olanlaradır.
                               Mehmet Kızılaslan 2017-04-29

27 Nisan 2017 Perşembe

DİNSİZİN HAKINDAN İMANSIZ GELİR.

Bir atasözü vardır dilimizde, bazen neye yaradığını düşünmeden söyleriz. Bir kötünün hakkından, diğer bir kötü gelir anlamında da kullanırız, ama, isterseniz kelime anlamlarını yerine koyarak inceleyelim. Dinsiz: Herhangi bir dine bağlı bulunmayan, dinsel inancı, dini olmayan kimse. Mecazi anlamı: Hiç acıması bulunmayan, acımasız kimse. Şimdi de imansızın anlamına bakalım: Dini olduğunu söylediği ve öyle gösterdiği halde, imanı olmayan inançsız kimse. Mecazi anlamı: Acıması olmayan, acımasız, insafsız, vicdansız kimse. Bu sözün ana fikri: Kötü birini, ancak daha kötü birisi yola getirebilir, demektir. Din, insanları doğru yola ulaştıran, iyi insan yapan, inançlar bütünüdür. Din kurallarına inanmayan kişilerin doğru yola gidebilecekleri genellikle, istisnalar dışında kabul edilemez. Onun yanlış yolda olduğunu, dine inanan birisinin söylemesi yararsız olur. Çünkü kişilerin bakış açıları birbirlerinden farklıdır. Onu ancak kendisinden daha kötü olan birisi yola getirebilir. Onun nasıl düşündüğünü bilir, ona göre davranır. Biz, dinimize göre, inanmayan ve dini inkâr eden kişilere kafir deriz. İnanıyor gibi göründüğü halde iman etmeyen kişilere de münafık deriz. Kitabımıza göre, münafıkların yeri, kâfirlerden daha alt seviyededir. Cehennemde İnanmıyorum diyen, dinsiz kimse, inanıyor gibi görünen ama ikiyüzlü davranan imansız münafığın yerinden daha rahat bir yerde olacaktır. Uzattık mı, evet, dikkatinizi çekmek için anlatmam gerekenleri daha iyi anlamanız için bu açıklamaları yaptım. Şimdi çevremizdeki insanlara bir bakalım isterseniz. Gücü elinde bulunduranların çevresindeki, şaklabanlara da, daha dikkatli bakalım. ABD ye, Pensilvanya daki zatın elini, eteğini öpmek için gidip, kapısının eşiğine yüz sürenler, eski çamaşırlarını ödül olarak alanlar, çiğnediği sakızı, hatta sümüklü mendilini, saklayanlar, kızlarını oğullarını ondan izinsiz evlendirmeyenler, bir kenara, seçilebilmek için, onun cemaatinin desteklemesi için, ona yalvaranlar, bu gün başka erk sahibi ile aynı karede görünmek için can atıyorlar. Yetmiyor, ulu orta elini eteğini öptükleri o kişiye küfürler ediyorlar. Bakınız, hemen sağınıza, solunuza bir bakınız. Belediye başkanlarınıza bakınız. Oda yöneticilerinize bir bakınız. Allah için, bir tanesi varsa seçilirken o zatın okeyini almadan, onun cemaatinden destek almadan seçilen, (solcular hariç) Elini değil, ayağını öpeceğim. Biz ve dostlarımız, o salya sümük ağlayan zatın yanlışlarını, sahtekâr olduğunu, Milletin iyi niyetini sömürdüğünü, münafık olduğunu; delikanlı gibi söylerken, geçmiş AKP yöneticileri ve tarikat tarafından, düşman ilan edilip, cezalar alırken; onun, münafık yandaşları ve onun desteği ile seçilen münafıklar gülerek seyrediyorlardı. Şimdi O münafığın arkasından, seçilebilmek için giden, elini eteğini öpen, kapısının eşiğine yüz süren, zatı muhteremlere sözüm. Siz yeniden seçilebilmek için, ya da paçanızı kurtarabilmek için, aynı hareketleri, Sayın Cumhurbaşkanı, Recep Tayyip Erdoğan için yapıyorsunuz. Çok mu önemli bu, makam, mevki denilen dünya nimetleri? Ve sizler, tariflerin hangisine giriyorsunuz? Dinsizler, imansızlardan, daha üst seviyede olacaklar biliyor musunuz? Sormayacak mı, Sayın Cumhurbaşkanım sizlere; “Siz yarın, Allah korusun, bende güç duruma düştüğümde, aynı şekilde beni satmayacak mısınız?” diye. “Siz yarın yeniden seçilebilmek için, benden daha güçlü birisini gördüğünüzde beni de arkamdan vurmayacak mısınız?” diye. “Beni de küfürlerle anmayacak mısınız?” diye. “Allah korusun ben hastalansam bile, beni yarı yolda bırakmayacak mısınız?” diye. Demeyecek mi? Velev ki demedi. Yarın Allah size öbür tarafta sormayacak mı,? “Gelin bakalım, şimdi söyleyin yalanlarınızı” demeyecek mi? “ Sizler hangi sıfata uygunsunuz?” Demeyecek mi? Allah sizleri doğru yola iletsin. Duam budur. Mehmet KIZILASLAN 2017-04-27

24 Nisan 2017 Pazartesi

NAZİLLİ SÜMERBANK VE KATİLLERİ

                  
“Kapitalist sistemde Devlet fabrikası olmaz” sözünü, bu ülkeyi batırmak isteyenler söylemişlerdir. Bunu söyleyenler, Almanya’ya baksınlar. Devletin fabrikalarını zarar ettirip kapattıranlar ve yandaşlarına peşkeş çekenler utansın.
Başlık Bir fabrikanın katilimi olur? Sorusunu aklınıza getirebilir.
Bir ülkede işsizlik hat safhadaysa ve o ülkede Milletin malı olan fabrikalar kapatılmışsa ve aileler, işleri olmadığından dolayı “bakamayız işimiz yok, korkusuyla, çocuklarını doğmadan kürtajlarla aldırıyorlarsa,” İşte o çocukların katilleri Millete ait fabrikaları kapatanlardır.

Cumhuriyetimizin kuruluşunun hemen 10-15 yıl içerisinde, yurdun dört bir yanında, 650 ye varan fabrika kurulmuş. Bu fabrikalar ulusumuzu ekonomik bağımsızlığa kavuştururken, insanımız da üretmeyi ve başarmayı öğretmiştir. Bunların birisi de Nazilli Sümerbank fabrikasıdır.
Nazillimize 1937 yılında, Mustafa Kemal Atatürk ün hediyesidir.  
Nazilli Kuvvayı – milliyesi, Demirci Mehmet efesi ve kızanları ile birlikte Nazilli halkının, Yunan işgaline dur deyişlerine, hediyesidir.
İleride, ilçe kalkınmasını sağlasın, İl olmasına zemin hazırlasın diye hediyesidir.
Bu fabrikamız artık yok….
Onu yenileyip, bakımlarla teknolojik olarak sonraki yıllara taşımayanlara,
Siyasi oy ambarı olarak kullanıp çalışmayacak yandaşlarını dolduranlara,
Yenilenmeyen makinaları nedeni ile çağın gerisinde ilkel bırakanlara ve
fabrikamızı kapatanlara bir çift sözüm var. “Siz değil de Yunan işgali zamanında, Yunan subayları yapsaydı, biliniz ki bu Millet, Yunan subaylarının cezasını verirlerdi. Sizlerin cezanızı vermedilerse, sizleri kendilerinden birisi zannettiler de ondan cezasız kaldınız.
Bu Millet, düşmanını hep çizmeli Yunan askeri zannetti. Düşman çizmeyle girmedikten sonrada anladı, düşman olduğunu. Hal bu ki düşman sizlerdiniz.
Bu gün Üniversitenin bir yerleşkesi haline getirilen bu kompleksten, mezun olan çocuklarımız acaba hangi fabrikada çalışacaklar?
Ülkemizde kapatılan, üretimden uzaklaştırılan, her fabrika, Ulusumuzu zincire vuran bir kilit sanki, ne zaman fark edeceğiz?

Bu şehirde, kapatılan fabrikanın park yapılan alanına, kapatan bakanın adı veriliyor.
Ben de diyorum ki, bu ne mantık, başkan?
Başkanda diyor ki, Bu alanı bize o bakan 1 TL ye verdi. Onun için adını verdik.
Ben yine soruyorum. Belediye ye vermeyecekte o araziyi, o bakan da, Anasına mı tapulayacaktı başkan? Diyorum. Cevap yok.

ADÜ nün İktisadi İdari Bilimler Fakültesinden sonra Nazilliye Sosyal Bilimler Fakültesi açmak için, Hacettepe üniversitesinden Öğretim görevlileri geldi. Zamanın fakülte dekanı ve ne olduğu, mantıken de, cinsiyet olarak ta meçhul şahısları sayesinde açılması engellendi. Memleketin idarecileri seyreylediler, ayakta uyudular.
Bir öğretim görevlisinin, kız kardeşinin çalıştığı şirketle anlaşan, Dekanlık makinaların kırılarak hurdaya çıkışına da seyirci kalırken, nostaljik üretimin yapılabileceği makinaların çalınmasına seyirci kalan koca şehir idarecileri ve eşrafı, işsizliğe çare bulamıyorlar artık. ( Hoş, aradıklarından da emin değilim, çünkü kaynakları işsizliğe çare bulmak yerine, gösterişli yatırımlara aktarıyorlar. Lale devri misali.)
Sizler işsizliğe çare bulamazsınız efendiler, böyle bir isteğiniz yok sizlerin. Dilenen toplum işinize yarar sizlerin. Ama sizler, beddualısınız. Çünkü, sizler bu şehirde evlendikleri halde, işleri olmadığından dolayı, çocuk yapmayan ailelerin, çocuklarının katilisiniz. Çocukları olmak üzereyken kürtaj yaptıran ailelerin çocuklarının katilisiniz. İşsizlikten Yıkılan yuvaların katilisiniz. İntihar edenlerin katilisiniz. Hasılı bu şehrin katilisiniz.
Bu arada hamasi nutuk atmaya devam edenlere ne demeli OTTÜ ile yarışacakmış.
O senin dediğin okulla, Ankara belediyesi yarışamıyor efendi. Küçük atta civcivler de yesin, diye bir söz var. Bu şehrin insanı aptal değil.
Yeni bir umut bekliyoruz. Vilayet olma söylentileri arttı. İnşallah söylentiler doğru çıkar. Öte yandan, beni asıl ilgilendiren, yeni kaymakamımızın bu konuda hummalı bir çalışma içine girmesidir.
Yolun açık olsun kaymakamım. Biz buradayız, hizmetinizde. Bu üzerine ölü toprağı serpilmiş, uyuyan şehir için, işsizliğe çare için, Sümerbank’ın yeniden ihyası için emrinizdeyiz.
                          Mehmet Kızılaslan. 2017-04-24    




    

17 Nisan 2017 Pazartesi

HALK OYLAMASI SONUÇLARINDA MİLLET NE DEDİ


Oyların dağılımına sayısal baktığımızda ve sonucu doğru saydığımızda,
 Hükumete verilen mesaj neydi?
 “ Ey Hükümet, biraz daha dikkatli ve saygılı olunuz.
Hamaseti, hayalleri ve hakareti bırakınız.
Verdiğiniz sözleri Tutunuz.
Ekonomik durumlara önem veriniz.
Milletin diğer yarısı sizin gibi düşünmüyor. Sizin gibi düşünmeyenlere saygılı olunuz.
Her yaptığınız doğru değildir. Biraz daha geniş bakmayı öğreniniz.
Sizi alkışlayanlarla birlikte, ekleştiren halka da kulak veriniz.
Artık ekonomide, üretimsizlikte ve işsizlikte çareler bulma zamanı geldi geçiyor.
2019 seçimlerine bu şekilde işsiz, güçsüz el açan bir toplumla girerseniz, seçimi alsanız bile başarınız ülke bazında sıfır olur.
Karşınıza iyi bir Cumhurbaşkanı adayı çıkarsa, O koltukları hayalinizde görürsünüz.
Avrupa Birliği ve AB ülkeleri ile iyi geçininiz, bağları koparmayınız.
Biz Ortadoğu ülkesi olmak istemiyoruz.
Hadi buyurun, ekonomik olarak sıçramayı, nasıl yapacaksanız yapın, vaatlerinizi gerçekleştiriniz.” Dedi.
Oyların haritadaki dağılımına baktığımızda kültürel gelişmişliği olan sahil şeritlerinde ve ülkenin en büyük şehirlerinin tamamında, Hayır oyunun ağırlıklı olmasının söylediği sözler şunlar olsa gerek:
İşsizlik ve yoksulluğun had safhaya gelmesi, bizim canımızı yakıyor. Sizin bu konuda projeleriniz doğru değil.
Köprüler yollardan çok fabrikalara ihtiyacımız var.
Yap işlet devret modeli ile, İthalatını yaptığımız ürünlerin Türkiye’deki İmalatını yapan fabrikaları kuranlara, garanti vermek zorundasın. Fabrikayı kur, işçimi çalıştır, ürünü ithal etmeyi yasaklayayım. De.
 Yani köprüler için verdiğiniz garantiyi fabrikaları kuranlara da veriniz.
İşsizliği önleyiniz. Yoksulluğa dur deyiniz dedi.
Diğer yandan, eskiden kaleleriniz sayılan iller ellerinizden kayıp gidiyorsa, biliniz ki bu Millet yaptıklarınızın ve yapacağınızı vaat ettiğiniz birçok şeyi inanmadıklarını söylediler.
Eğer halk oylaması sonuçlarını yine zafer kazandık, hamaseti ile bakarsanız ve değerlendirirseniz, biliniz ki daha büyük oy kayıplarını yaşayacaksınız.
Bizden söylemesi.
Diğer yandan Muhalefete de ne söylediğine gelince,
Daha iyi anlatabilirdiniz, süreci daha iyi değerlendirebilirdiniz.
YSK la daha iyi ilişki içine girebilirdiniz. Millete anlattıklarınızın yarısını onlara anlatsaydınız daha başarılı olabilirdiniz. Dedi.
 Değerli okurlarım Hükümetin ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın çevresindeki alkışçılar ve danışmanları kendilerine biraz daha çekidüzen vermelidir. Ne ekonomi danışmanları, nede siyasi danışmanları son günlerde isabetli fikirler üretemediklerinden dolayıdır ki, 2019 seçimleri Sayın Cumhurbaşkanımız için tehlikededir.
Asıl tehlikeye gelince Ülke üretimsizlik açısından tehlikenin en büyüğünün eşiğindedir. Çare bulmak zorundadır. Bizim önerdiğimiz çare ise,
Para kayıt altına alınsın. Nereden buldun diye soru sorulmadan, bütün paralar kartlarla harcansın. Nakit dolaşmasın. Rüşvet, torpil, yolsuzluk önlensin.
İş yeri açanların ve çalışanların SGK Primlerini devlet ödesin. İşsizlik önlensin.
Artık yeni bir şeyler söyleme zamanıdır. Yeni Projeler, köklü çözümler gerekli. Saygılarımla.    Mehmet Kızılaslan. 2017-04-17