27 Mart 2015 Cuma

İSLAM COĞRAFYASININ YÖNETİCİLERİ SİZLER MÜNAFIKSINIZ

             

              Günümüz insanına Kuran’dan, İncil den, Zebur dan, Tevrat dan örnekler açıklayarak olayları anlatsanız, sizin çağdaş olmadığınızı, layık olmadığınızı, hatta yobaz ve irticacı olduğunuzu söyleme cüretini gösterebilirler.
Nedense çağdaş olmanın, dini öğretilerden uzak olmayı gerektirdiğini zannederler. Oysaki İzah edemedikleri bir şeyle karşılaştıklarında ya da canları yandığında, ilk sözleri ne yazık ki, Allah olur.
“Allah indinde din İslam dır.” diye bir ayet okunur Cuma hutbelerinde. Bazıları bu ayetin okunmasının, kendilerinin, başka dinden olduğunu zannedenleri, üzeceğini düşünürler.  Ne gariptir ki orta yolcu bir din yaratmaya çalışanlar, kelimeyi Şahadet getirmedeki ve ezanımızdaki “Muhammed en Resululah” kelimelerini çıkarmaya çalışmaktadırlar.
Bunları neden anlatmaya çalışıyorum. Kuran okuyanlar ve içindekileri birazcık anlayanlar, bilirler ki; Allah, en çok Allah adını anarak, yanlış yapanları cezalandıracaktır.
Çünkü Bunun anlamı İslami literatür de Münafıklıktır. Münafıkların yeri cehennemde, kafirlerden daha aşağıdadır.
Mümin kime denir: Allah'ın emir ve yasaklarına harfiyen uymaya çalışan ve kendisi için istediklerini kardeşleri içinde isteyene denir. Bu tarif halk arasındaki en kolay tariftir.
Şimdi size çok ilginç bir ayet daha yazarak yazıma devam edeceğim. “Allahın indirdikleri ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir.” (Maide 44)
Şimdi bu yazdıklarım doğrultusunda yöneticilerimize, idarecilerimize bir bakalım.
Acaba kaç tane idarecimizi, yöneticimizi tanıyorsunuz ve bunlar yukarıda yazdığım hangi kategorilere giriyorlar?
Bana düşmez belki, bunları anlatmak ama, bir çoklarımız bir çok doğrumuzun yanlış olduğundan bile haberdar değiliz.
Bir kere kutsal kitapların hepsine inanıyoruz diyorsak, bütün peygamberlerine inanıyorsak, “Allah indinde din İslam’dır”  ayeti, başka dinlerin olmadığını söylüyor. Yani İslamdan gayrı din yoktur. Dinler arası diyalog yoktur. Ancak inanışlar arası diyalog olabilir.
Bunu geçelim, şimdi de Müslüman olduğumuzu söylüyorsak ve Allahın birliğine inanıyorsak; “Onun indirdikleri ile hükmetmeyip kendi aklımıza göre hükümler ve yasalar yapıyorsak işte onu da kitabımız “ Allahın indirdikleri ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir, işte onlar zalimlerdir.”  (Maide 44-45) diye adlandırmaktadır.
Peki hem Allah'ın indirdiği doğrularla hükmetmeyip, hem de Müslüman olduğunu, siyasetinde, ticaretinde, yaşantısında uygulamayıp, İslam’ın doğruları dışında, dış güçlerin emrinde, İslamın düşmanları ile iş birliği yaparak İslam coğrafyasını kan gölüne çevirenlere ne denir? İşte bunlara da Münafık denir.
Münafıkların yeri Allah'ın cehenneminde, kafirlerden daha aşağıdadır. Diye biliyoruz.
Keşke inanmadıklarını söyleselerdi. Keşke Müslüman olmadıklarını beyan etselerdi de, kâfirlerden bir üst kademede, cehennemin daha rahat ortamında, sonsuz hayatı çekselerdi.
Bu bahsettiğim durum tüm İslam coğrafyası liderleri için de geçerli bir durumdur.
ABD nin istediği yönetici seçilemezse darbe yaparlar ve yapanlara yardım ederler.
ABD nin yerleştirdiği yöneticiler halk tarafından devrilirse, devirenlere ve ülkesine bomba yağdırırlar. Son Yemen olayları bunun örneğidir.
Tüm İslam coğrafyası Müslüman’ız diyen yöneticilerin yönetiminde olmasına rağmen; bu yöneticilerin tamamı ABD ve İsrail ile iş birliği halindedirler. Onların dediklerini yaparlar.
Allah'ın yolunda olduğunu söyleyen bu liderlerin hepsinin mal varlıklarına bir bakınız. Hepsi Karundan daha zengindirler. Bu Müslüman ülkelerin halklarına bir bakınız hepsi sefalet içindedirler.
Bir de geçmişteki örnek aldık, dedikleri halifelere bir bakınız. Hepsi ölürlerken üzerlerinde sadece birer gömleğin, ikincisi olmadığı halde ölmüşlerdir.
Değerli okurlarım Yüce yaratıcı sadece onları cezalandırmayacaktır.
“Haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz şeytanlardır.”  (Bu sözler benim sözüm değil. Alıntı yaptığım Kuranı okuyanlar bilirler. Onu servet yapmakta kullananlarda bilirler)
Ben dilsiz şeytan olmamak için yazdım yazmaya devam edeceğim.
           Saygılarımla. Mehmet KIZILASLAN 2015-03-27




12 Mart 2015 Perşembe

HAKİM ALİ

                                 HAKİM ALİ
               Bir adalet hikayesi yazayım dedim.
Adam çok sıkıntılı bir hayatın içinden geliyordu. Adı Ahmet’ti. Kayın babasının adı da, Hakim Ali olarak bilinen, Sümerbank’tan emekli Çok iyi insan, iyi bir ustaydı.
Hakim Ali, adaletli davranışları ve arkadaşları arasındaki uyumsuzluklara, makul mantıklı ve adaletli fikirler ortaya atması ve sorunları mantıklı çözümler bulmasından dolayı Hakim Ali olarak lakap takılmasına sebep olmuştu.
Davranışlarının güzelliği ve sükuneti onun fikirlerine saygıyı artırıyordu.
Bir gün kendi bahçesinin yanında bir tarla satılığa çıkmıştı. Fiyatını bilmiyordu ama kendi bahçesine bitişik olmasından dolayı ve aynı miktarda olması nedeniyle yaklaşık 24-25 bin lira gibi edeceğini düşünerek damadının ileride atölye yapmasını istedi. Ve onun kirada bulunduğu atölyesine gelip;
-Oğlum benim bahçemin yanında bir buçuk dönüm bir bahçe var satılık. Bu bahçeyi sana alalım. İleride atölye yaparsın.
-Alalım baba kaç para diyorlar.
-Henüz bilmiyorum ama 24-25 Bin lira eder.
-Tamam fazla pahalı değilmiş baba.
-Peki paran var mı oğlum.
-6 bin liram var baba, bunu al, gerisini de bir hafta içinde tamamlayayım.
-Tamam oğlum, yarın gider konuşurum. Sen evraklarını ve paranın geri kalan kısmını bir hafta içinde hazırla tapuyu alalım oğlum.
-Peki baba, Allah senden razı olsun ileride kiralarda sürünmekten, sayende kurtulurum inşallah.
Aradan üç gün geçmişti ki, Hakim Ali damadı Ahmet’in yanına gelmişti ve biraz sıkıntılı durumu vardı.
-Hayrola baba, bir aksilik mi oldu. Alamadınız mı tarlayı?
-Yok oğlum aldım.
-Neden sıkıntılısınız o zaman. Pahalıya mı aldınız?
-Hayır oğlum Verdiğin para yetti.
-Çok daha iyi ya baba, bunda üzülecek ne var?
-Oğlum bu tarlanın yanında aynı miktarda benim bahçem var ya.
-Evet baba, onun için size yakın olsun diye, benim için alalım demiştiniz ya.
-Oğlum biraz dinler misin?
Damat Ahmet sesini kesti ve babasından özür dileyerek, pür dikkat dinlemeye başladı.
-Evladım ben tapuyu kendi üstüme aldım. Nasıl olsa diğer yarısı da ben ölünce kardeşlerinle birlikte sizin hepinizin olacak.
-Eee baba.
-Onun için diğer kardeşlerin sana, verdiğin paranın dört bin beş yüz lirasını, bin
 beşer yüz lira olarak, sana geri ödesinler. Ben ölünce dördünüz aranızda bölüşürsünüz tarlayı.
Damat Ahmet çok bozulmuş ve üzülmüştü. Kiradan kurtulma ümidi suya düşmüştü. Beyninden kaynar su dökülmüş gibi dura kalmıştı. Bir müddet sonra kendisini toparladı ve kayın babasına sordu.
-Baba bu yer söylediğin gibi 24 bin lira olsaydı. Benim için almaya gittiğiniz gibi bana alıverecektiniz değil mi?
-Evet oğlum. Ucuz olduğu için onlarla paylaşın istedim.
-Benim bildiğim pahalı olunca, kardeşler birleşir birlikte alabilirler de, ucuz
olduğunda, kimin için gitmiş iseniz, onun için almanız gerekmez miydi?
Kayın baba Hakim Ali, böylesi bir soru ve tepki bekliyor olmamalıydı ki, oda çok bozuldu ve sustu. Damat Ahmet devam etti sözlerine.
-Ben tarlada istemiyorum, ileride atölye de istemiyorum. Hepsi sizin olsun.
Oğlunuz var Söke de, onun malı mülkü yok, ona alıvermiş olursunuz.
-Olur mu oğlum, ben senin için gittim almaya, ama böyle uygun gördüm. Ben ölünce paylaşırsınız dört kardeş.
-Hayır, baba ben istemiyorum sizin olsun. Bu yaptığınız doğru değil.
Biraz buruk, biraz kırık bir veda yaşandı, damat Ahmet in ofisinde. Şoke olmuştu damat Ahmet, yıkılmıştı. Senelerin güveni tükenmişti. Kayın babası onun gözünde adaletin sembolüydü. Senelerin adaletli Hakim Ali’si nin bu yanlış uygulaması yıkmıştı onu.
                   Evinde de bir hafta, on günlük bir huzursuzluktan sonra kayın babasının dediğini uyguladılar.
                    Seneler sonra, Hakim Ali’nin kızı ile, damadı Ahmet, çeşitli uyumsuzluklardan dolayı boşanırlar. Damat Ahmet için alınmaya giden tarla, yanı başında açılan büyük yollardan dolayı çok güzel arsa olmuş.
                   Hakim Ali yaşlanmış, ölümü beklemekteymiş öğrendiğime göre.
Damat Ahmet Onun için, Allah'
a dua etmeye devam etmekteymiş. Uzun ömürler versin diye. Ölecek olursa da, Cennetinde ağırlasın Rabbim diye.
               Adalete dair hikayeler anlatayım arada bir dedim. Devam edecek. Saygılarımla.
                                       Mehmet KIZILASLAN 2015-03-12 
                  

          

8 Mart 2015 Pazar

ÇANAKKALE ÇOKTAN GEÇİLDİ

YALANCI SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ LİDERLERİ ve
         Yalanlara kanan, ayakta uyuyan bir Millet.

Başlık kulağınıza çok kötü gelebilir. Ama anlatacağım konu sonunda bana hak vereceğinize inanıyor. Bir Allah'ın kulu da cesareti varsa demeyeceğim, yalansa söylediklerim, doğru değilse yani; hemen gitsin, Cumhuriyet Savcılıklarına, suç duyurusunda bulunsun.
18 Mart Çanakkale zaferinin yıl dönümü. Her parti, her dernek, her lider, her ayakta uyuyan vatandaş “Çanakkale geçilmez” diye bağırıyor.
Ayıp, günah, yalan söylemeyiniz. Çanakkale geçileli yıllar oldu.
Biz neyin savaşını vermiştik?
O hamasi nutuklarımızda neden, Çanakkale’nin geçilmezliğini haykırmıştık?
Çanakkale’yi geçmek isteyenler ne yapmak istemişlerdi?
Anadolu’yu, Rumeli’yi, ve İstanbul’u İşgal etmek istememiş lermiy di?

İşgal sadece Silahlı kuvvetlerle, diğer deyimiyle çizmeyle mi olur?  
Biraz düşünüp, söylediklerimin cevaplarını kafanızda oluşturmaya çalıştığınızda; yanıldığınızı, benim haklı olduğumu göreceksiniz.
 Çanakkale'yi geçemeyenler, Çanakkale den, İstanbul dan, İzmir den, Kuşadası’ndan, Didim den, Vatanın en güzel yerlerinden, parayı basıp toprak alamıyorlar mı?
Cevabınız evetse,
Bu adamlar, Çanakkale’den içeri sokmadığımız bu adamlar,
15 yaşındaki çocuklarımızı dahi şehit etmediler mi?
Liselerimizin bile 3 yıl mezun vermesine engel olmadılar mı? 
Sübyan birliklerinin, bölüklerinin, taburlarının, tamamını o savaşta yok olmasına sebep olmadılar mı?
 Çanakkale savaşı neden yapıldı? Kimlere karşı yapıldı?
 Neden ha, efendiler o savaş, neden yapıldı?

Yalancısınız, hamasi nutuk atan sivil toplum örgütü liderleri, yalancısınız.
O savaşta ölenlerin en çok kemikleri neden sızlıyor biliyor musunuz?
Sizin, bu ayakta uyuyan Milleti aldatmanız-dan sızlıyor.
O güzel insanlar neden şehit oldular?
O Çanakkale savaşında her metre kareye, 6000 mermi neden düştü?
O topraklar yabancıların eline geçmesin diye değil mi?
Şimdi sizlere soruyorum ve diyorum Allah aşkına birazcık yüreğinize sorun, rahat mısınız ve yalan söylemediğin izden emin misiniz?
Kimileriniz diyor ki bizlerde Yabancı devletlerden toprak alabiliyoruz.
Geri zekalı kardeşim senin aldığın kullanma yetkisi. Tapu değil. Bu bir.
Diğer taraftan, veremezsin bu uğurda şehit olanlardan izin almadan bu toprakları, veremezsin, satamazsın. Dünyaları verseler de veremezsin.
Yine hamasi nutukları atanların dünyaları verseler de lafına bir bakalım isterseniz.
Kimilerine göre kadındır dünya.
Kimilerine göre paradır dünya.
Kimilerine göre ahret imtihanıdır dünya.
Kimilerine göre mevki makam koltuktur dünya.
Üçlü koalisyon döneminde imza attılar. Toprak satışını onaylayan yasayı çıkardılar. Onlardan sonra gelenlerde, dünden razılarmış satılmasına, kılları kıpırdamadı, hatta satılabilirlik miktarlarını artırdılar.
Yazık, birde geçilmez diye nutuk atıyorlar.

Büyük olasılıkla, yasayı çıkaranların da, toprak satış miktarını artıranların da ataları da ölmedi, Çanakkale savaşlarında.
Büyük olasılıkla, onlar savaşa alınma-yanlardı ya da, alınsalar da geri hizmetlerde görevde olanlardı. O nedenledir ki onların atalarından şehit olanlar çıkmadı.
Geri hizmette olmanın ne demek olduğunu, ya da savaşa alınmamanın ne demek olduğunu biliyor mu acaba sıradan vatandaşımız?
Yasayı çıkaranlar ve buna dur demeyenler bilirler. Satılabilirlik miktarını artıranlar bilirler bunun ne demek olduğunu?
Bana, “söyle kim bunlar?” der gibisiniz birçoğunuz.
Söylemeyeceğim kim olduklarını. Ayakta uyuyacağınıza bir bilene sorun. Araştırın ve öğrenin. Boşu boşuna da bağırıp durmayın “ Çanakkale geçilmez” diye.
 
Eğer azıcık, O, Çanakkale de ve Kurtuluş savaşında ölenlere saygınız varsa, ey sivil toplum örgütü liderleri, yetkililer, yöneticiler, bürokratlar, Ayakta uyuyan vatandaşlar, Ya hamasi nutuk atmayınız, ya da toprak satışlarına izin vermeyiniz.
İsterseniz Çanakkale savaşlarını yerinde bir rehber nezaretinde öğreniniz.
Çanakkale geçildi efendiler. Ülkemden İlk yabancı üs verildiğinde, İlk tapu yabancıya verildiğinde, Boğazlar yabancı zenginlere peşkeş çekildiğinde, İlk sarı öküz teslim edildiğinde, Çanakkale geçildi.
Geçilmez diyen yalancılar, ne olduğunu anlamadan geçilmez diyen, ayakta uyuyanlar, ve buna inanan, dünyadan bihaber yaşayan, kültürünü tv dizilerinden tamamlayan molozlar, Çanakkale çoktan geçildi
Not: Çanakkale’nin geçildiğini anlayanlar sözümün dışındadır. Onlardan özür dilerim.
                          Mehmet KIZILASLAN 2015-03-08    


2 Mart 2015 Pazartesi

KEŞKE SİZE OY YOK DİYEBİLSEYDİM.

       
Kardeşim Şenol Babacan son köşe yazısında “Oyumu sana vereceğim” demiş.
Bende keşke “Size oy yok diyebilseydim.” İnanır mısınız, öylesine karamsarım ki artık ülke yönetiminden ve şehrimin yönetiminden. Diyemiyorum, ağzıma gelenleri. Diyemiyorum içimden geçenleri.
Bir kampanya başlatmıştım face de “Hava alanı istiyoruz” diye. Birçok arkadaşım “Aydındaki gibi olacaksa ne ye yarar” dediler.
Bazıları “çok mu faydası olacak, binemeyeceğimiz uçakların alanı olsa ne olur ki” dediler. Bir dostum “Tarifeli uçaklar inip kalkmazsa işe yaramaz dedi.” Hepside haklıydılar.
Sayın Gültekin Kılınç vekil kardeşim bu konuda çalışmaların olduğundan bahsetti. Sayın, Nihat Zeybekçi Bakanımın telefonunu verdi. Aradım. Danışmanları ne sorduğumuzu yazılı olarak faks çekiniz, sözlü cevap veremiyoruz, dediler. Faks çektim.
Cevap vermediler.
Görünen o ki; Aydın’ın doğu ilçeleri. Denizli’nin batı ilçeleri. Manisa’nın güneyinde bulunan ilçeler, güney doğunun hizmet Almadığı söylenen ilçelerinden daha kötü olarak yaşamlarını sürdürecekler.
Diyeceksiniz ki, Çok büyük devlet hastanesi yapıldı Nazillimize. Bende diyeceğim ki kapatılan iki eski hastanenin 650 hasta kapasitesi vardı. Onları kapattınız. 400 kapasiteli hastane açtınız.
Diyeceksiniz ki Polis okulunu yaptırıyoruz. Ben de diyeceğim ki nerelerdeydiniz seçim sonrasına mı temel atacaksınız.
Diyeceksiniz ki neyimiz eksik? Ben de diyeceğim ki neyimiz var ki.
İşsizlik diz boyu.
Asgari ücret düşük.
Vekillerimin aldığı maaşlar nerdeyse 20-25 asgari ücretlinin maaşı kadar.
Şehrimde dürüst kalmaya çalışan dar gelirli ve asgari ücretliler, Allah korusun kötü yollara düşmeye başladılar.
Bu şehri yönetenler sabaha karşı çöplük karıştıran, yoksulların halinden anlamazlar mı?
Ahlak desen sükut etmiş, ahlaksızlık borazan çalmakta.
Asgari ücret den alınan, sigorta bedeli ve vergi 480 TL ye çıkmış durumda.
Efendiler siz hala nemiz eksik, diyor musunuz?
Saymaya devam edeyim mi?
Şehrimizin içine dağılmış yabancı marketler yetmiyormuş gibi, bir üretim fabrikası yıkılmış yerine AVM yapılıyor. Sonuç. Esnafın canına ot tıkanmış ve tıkanmaya devam ediyor.
 Tarımsal ve Kırsal Kalkınma Kurumu, ve Güney Ege Kalkınma Ajansları  havan da su dövüyor. Adı üstünde kırsal alan. Kırsal alanlar İmara kapalı. Proje götürecek olan müteşebbisin karşısına kocaman bir maliyeti olan Mevzi İmar Planı problemi ve 16 daireden onay mecburiyeti çıkıyor.
Allah’ınızı severseniz, yapıyoruz dediğiniz şeyleri, adam gibi sonuca ulaşır hale getiriniz. Milleti daireler arasında pinpon topu gibi koşturtmayın ve aracı kurumlara yiyinti yapmayınız.
Sonuç bu dönemi de Yahudi nin dediği gibi zararla kapattık.
Seçime daha çok var.
Ben oyumu son ana kadar, bekleyip köklü değişiklikler sunacak olan ve bana bu değişiklikleri yapacağına inandıran, Barışın, Kardeşliğin olduğu, Özgürlüklerimin korunduğu, Adil dağılımın olduğu, İşsizliğin olmadığı, Üretimin son hızla devam ettiği, Aşın alın teri ile alındığı, yardımlara el açılmadığı, bir düzeni garanti erdene vereceğim.
Ben artık yoruldum, umudumu da kaybetmek üzereyim. Bu rehavetten kurtulmak, yeni şeyler duymak ve hayal etmek istiyorum. Şehrimin ve Ülkemin Üretime dönmesini, üretmeden tüketen toplum olmaktan kurtulmasını istiyorum.
Çünkü Mustafa Kemal Atatürk “Üretmeden, alın teri dökmeden tüketmeyi alışkanlık haline getirmiş Milletler, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, daha sonrada İstiklallerini kaybetmeye mahkumdurlar” demiş.  
Siz söyleyin artık bu sözün neresindeyiz. Saygılarımla.
                                          Mehmet KIZILASLAN 2015-03-02