12 Aralık 2022 Pazartesi

BİZ İNSAN BİLE DEĞİLİZ

 

                                            

İnsan ola bilmek için, yanlış olana, yanlış yapana, dur demek gerekmez mi?

Eliyle engel olamıyorsa, yanlışlara diliyle dur demesi gerekmez mi?

Diliyle durduramıyorsa yanlış yapana, buğuz bağlaması, küsmesi, selam vermemesi gerekmez mi?

Bunların hiç birisini yapamayana İnsan denilir mi?

    Kuranı kerimde,

Galaksinin her gün büyüdüğü yazılırken, 5000 yıl önce Hazreti Süleyman’ın sarayının bahçesinde kırılmaz camın ( temperli cam)  kullanıldığı anlatılırken, Tuzlu su ile tatlı suyun, denizlerde karışmadığı yazılırken. Madde transferi ve hatta insan transferinden bahsedilirken, Yecüc mecüc ayetlerinde, Sarı kaynak dan bahsedilirken; İslam dinini 4 kadınla evlenmeye, iki bacak arasına hapsetmeye,  indirgeyen anlayış İnsanlık mıdır?

   Yetmedi, Kuran eğitimi yaptığını söyleyen tarikatlarda çocuklara musallat olma iğrençliğini yaşayan, yaşatan anlayış insanlık mıdır? İslam ahlakı mıdır?

      Ey insanım diyenler,

Silkelenin, uyanın kendinize dönün. Bu gidiş, gidiş değil. Bu yol yol değil. İyi insan olmak, Yüce yatıcının tek muradıdır.

    Köleliği kaldıran,

    Bir lokma ekmek için, Kula kul olmamayı öğreten,

    Rızkın tek vericisinin kendisi olduğunu söyleyen,

    Ömrün kendi garantisinde olduğunu anlatan ve Kullardan değil;  İyi insan olmadığımızda kendisinden korkmamız gerektiğini söyleyen, Allah’ın kitabını iyi okuyun.

     Bu suskunluk, bu korkulu bekleyiş, kurbağanın ılık suda haşlanmasını beklediği gibi bekleyiş, sonumuzu ve helakımızı hazırlıyor.

       İslam’ı kullanarak yanlış yapan, her şerefsize karşı, önce İslam olanın, iyi insan olanların cephe alması, karşı durması, onu uyarması, hala yanlış yapıyorsa onlarla mücadele etmesi gerekmez mi?

     Diyanet, 6 bakanlığın bütçesine eş değerde harcama yapan diyanet ne duruyor. Bu kanunsuz kurumlara, kuruluşlara, tarikatlara neden müdahale etmiyor?

   Bu yapılan yanlışların sorumluları kimlerse,” Kimsesizlerin kimsesi” olduğunu söyleyen Hükumet yetkilileri, Milli eğitim yasalarına aykırı, İnsanlık kurallarına ters, kontrolsüz, çalışan, çocuklarımıza musallat olan, ahlaksız kişi ve oluşumlarına neden dur demezler?

    Bu sorunların tamamının temelinde, eğitimsizlik,  yarın endişesi, gelecek korkusu ve işsizliğin, yattığı kanısındayım.

 

    Sosyal devlet olmanın ilk şartı, Vatandaşının beyninden, yüreğinden bu korkuları ve endişeleri silmektir. Şimdi size birçok sorunun ana nedeni olan işsizlik ve yoksulluğun ortadan kalkması için bir önerim olacaktır.

     İşsizliğin en önemli nedeni SGK primlerinin yüksekliğidir. Devlet, SGK primlerini kendisi ödesin. Yanlış duymadınız, kaldırsın. Bir cebinden diğer cebine para aktarmıyor mu zaten? Kaldırsın.

   Yoksulluğun en büyük nedeni, Her ailenin düzenli bir gelirinin olmayışındandır kanımca. Bunu da her ailenin hesabına,  ailenin nüfus sayısına ve bulunduğu ilin şartlarına göre “Cip para” yüklesin.

   Göreceksiniz, birçok lanet oyunun, pisliğin, fuhşun, uyuşturucunun, cinnet geçirmenin, cinayetin ve çocuk ticaretinin ve tacizlerin bir kenarında yiyecek ekmeğe muhtaç eğitimsiz ailelerin yanlışa gitmeleri yatmaktadır.

    Diğer yandan, Allah’ın kitaplarında milyonlarca galaksiye hükmettiği anlatılırken; Dini kullananların, din tacirlerinin ve İslam’ın içine sızmış Şeytan zihniyetli iğrenç yaratıkların; inançlarımızı iki bacağın arasına hapsetmelerinin cezasının verilmesi, İslam’ın bu pisliklerden arındırılması gerekmektedir..

    Saygılarımla. Mehmet Kızılaslan   2022-12-12

   

    

16 Kasım 2022 Çarşamba

KAFAYI SIYIRMAK ÜZEREYİM

 

  

 

          

             

       Ülkemde Allaha şükür her şey var.

       Eksik yok, fazla olan birçok şey var, diyenlerinizi duyuyorum.

  Eksik olanın, eksikliğini göre bilmek için, onun başka yerlerde olduğunu görmeniz ya da düşünen sorgulayan ve olmasını hayal eden beyninizin olması gerekmez mi?

     “Her şeyimiz var adam, bir sen eksiksin, üzülme sen evimize gel yeter” diyen kadının sözlerinin arasında, gönlünün bolluğu, eşinin alamadıklarından, ulaşamadıklarından dolayı üzülmesini istemeyişinin ve sağlığını bozmamasına dua edişini okursunuz.

     O biliyordur evde eksiklerin neler olduğunu. O bildiği halde eşine sorar, acil olarak alması gerekeni, gözünden kaçanı karısından duymak ister. Karısı da biliyor ki onun cebinde almak istese de alacak parası yoktur. Üzmek istemez kocasını.

      Bu diyalogda saygı vardır, sevgi vardır, geçmişten gelen, sorunlara, dertlere yokluklara katlanmak duygusu vardır.

     Eksik olan her ne ise bilinen görünen ve ihtiyaç hissedilen, tahammül sınırlarının sonuna kadar dayanılır, görmezden gelinir. Üzülmek istenmez, imkansızlık içinde kıvrananlar.

     Hiçbir aklı selimi olan kimse imkansızlıklar içinde kıvrananları üzmek, ezmek istemez. Kendisini üzer, kendisini ezer, yok olanları var sayar, yokluklar içinde ortaya koyulanlarla yetinir mutlu olur. Mutlu eder.

    Birde, bolluk içinde yüzenler vardır.

     Açın, yoksulun, hakkını yiyen, tüyü bitmiş, bitmemiş yediden yetmişe, Milletin kazancını helal mi haram mı diye sorgulamadan götürenler vardır. Bunlar kendileri aksırıncaya, tıksırıncaya, o lanet olası işkembeleri patlayıncaya kadar yeseler de, yine de gözleri doymadığından, hep eksikleri, hep doymayan bir yerleri vardır.

     Onlar için geri kalmış ülkelerde tüm kurumlar seferberdir, hizmet için. Bütün yasalar onlar için yapılır. Bütün güvenlik tedbirleri onlar için alınır. Ve Devlet onların kasasıdır, soyulmak için. Ve devler onların çiftlikleridir, talan etmek için.

    Özgürlükler sınırsızdır, alabildiğine sonsuzdur onlar için.

     Hak arayanlar, sorgulayanlar, emeğinin karşılığını isteyenlerin ise, katli vaciptir. Onların nefes almaları bile suçtur. Sorgulayan, okuyan, başka devletlerde var olanları, insanlık yararına kendi ülkelerinde isteyenlerin tamamı, hapishanelerde sürünmelidirler. Dışarılarda gezmeleri suçtur. Virüs gibidir onlar. Tecrit edilmeleri gerekir toplumdan.

 

 Bu veriler dahilin de, ülkemde ne eksik diye sorduğumda, Düşünenler için sorgulayanlar için daha adil bir dünya isteyenler için; İnsan hakları, kadın hakları, hayvan hakları, Özgürlükler ve demokrasi eksik.

     Hakim sınıflar için, her şey yerli yerinde, yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızda. Her şey fazlası ile var. Hiçbir şey eksik değil. Çünkü herkes olaylara kendi çerçevesinden bakar ve ona göre kara verir.

     Ne demişlerdi?

    “Kriz bize dokunmaz, bizde ekonomik sorun yok. Ülkemiz uçuşa geçti. Ekonomimiz şaha kalktı”

     Bazen intihar edenleri, cinnet geçirenleri, iş yeri kapatanları, işçilerini eksiltenleri, icra dosyaları altında kalanları, ekonomik sebeplerden yuvalarını yıkan ları, ve bu haberleri veren TV kanallarının tamamının PATAGONYA ülkesinde olduğunu düşünmüyor değilim.

    Ben ülkemle Patagonya yı ne zamandan beri karıştırır oldum?

    Ne zaman akıl hastanesine düştüm?

    Ne zaman salıverdiler?

    Sonuç ne kardeşim?

    Ne halt etmeye yazdın bu kadar yazıyı ve neden meşgul ediyorsun insanları? 

    Neden işgal ediyorsun internet gazetelerindeki sayfaları?

    Birazcık sesli düşünmeye çalıştım. Birazcık hakim sınıfın izin verdiği ölçüde gerçekleri, kendi kafamca yazmaya çalıştım.

   Üzdü isem, sürçü lisan etti isem af ola. Allah’ım aklımıza mukayyet ol.

    Mehmet Kızılaslan          16-11-2022

24 Ekim 2022 Pazartesi

DELİ DEDİĞİM DOSTUMU ARIYORUM

 

            

      Bu yazımda kaybolan bir dostum hakkında yazacağım dostlarım.

Biliyorsunuz, arkadaşlık, dostluk, kardeşlik, dediğimiz şeylerin hepsi, ayrı ayrı özelliklere sahiptirler. Çok özel bir dostumu uzun bir süredir göremiyorum, ulaşamıyorum, o nedenle çok üzülüyorum.

    Biz onun ne iş yaptığını, ilk tanıştığımız da, iki yıl gibi bir sürede  öğrenememiştik.

Kimimiz bilgisayarcı, kimimiz televizyon tamircisi, kimimiz marangoz, kimimiz kimyacı, kimimiz kaynakçı olarak bilirdik.

     Zaman içinde bilgisayar programları üzerine çalıştığını çözülemeyen sorunları çözdüğünü ve dünyanın her tarafından aranılan bir bilgisayar uzmanı olduğunu öğrendik.

Mütevazi bir hayatı ve aile yaşamı vardı.

      Nazilli’ye okumaya gelen, yüzlerce üniversite öğrencisinin kursağında yemeği vardır dostumun. Cebinde genellikle parası olmazdı, çünkü her ihtiyaç sahibine, nesi var nesi yoksa dağıtırdı.

Çocuklarını da sıradan bir ailenin çocukları gibi, açlığı, yoksulluğu bilecek şekilde büyüttü ve okuttu.

      Eşi hanımefendi de, bu şartlar altında İslami bir yaşam içinde, hayatından hiç şikayet etmedi. Mutlu mesut yaşamlarını sürdürürlerken, üç evladını da en iyi şekilde okuttular meslek sahibi yaptılar.

    Şimdi bu dostumun bir olayından bahsedeceğim ki siz, başına neler gelmiş ola bileceğini tahmin etmeye çalışınız. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlunun helikopteri düşürüldüğünde, yetkilere ulaşıp, yanlış yerde aradıklarını söyleyip,  nokta bazında yerini söyleyen uzman bir kardeşimizdir kendileri.

    Diğer yandan 15 temmuz darbesinden, bir yıl kadar önce darbenin olacağını tarihine kadar söyleyip, başarıya ulaşamayacağını anlattığında kendisinin deli olduğunu nereden uydurduğunu sorduğumuzda,” Yabancı yazışmalara ulaştığımdan ola bilir mi?” gibi bir cümle kullanmıştı.

    Ben şimdi bu dostuma ulaşmaya çalışıyorum ama ulaşamıyorum. Yerini bilen, gören lütfen haber versin. Başına bir şey geldiğinden endişe duymaktayım.

    Bu dostumun Adı, Faruk Tunçtur. Halk arasında hani derler ya “Atın iyisine doru, adamın iyisine deli” diye, işte ben bu deli kardeşimi arıyorum.

    Bu deli dostumun başına bir şey geldi ise eğer, biliyorum ki Vatan hainleri tarafından gelmiştir. Çünkü onun bütün yaşamı Vatan Millet ve Bayrakla birlikte İslam alemine hizmet için geçmiştir.

  

    Çalışmaları birilerine zarar verdi ise eğer, yukarıda söylediğim değerleri hiçe sayanların çalışmalarına zarar vermiştir. Dolayısı ile o zarar verdiği kişiler tarafından, kendisine zarar verileceği endişesi ile ortadan kaybolmuştur.  Ben bunun en iyi ihtimal olmasını istiyorum. 

Ya da korkum o dur ki, inşallah bu düşüncem doğru çıkmaz. O zarar verdiği, yanlış insanlar tarafından ortadan kaldırılmamştır.  Saygılarımla . Mehmet  Kızılaslan 2022-

3 Ekim 2022 Pazartesi

SEÇİMLER, SEÇİMLER, SEÇİMLER.

 

                                         

    Oda seçimleri, dernek seçimleri, Kooperatif seçimleri yaşadık.  Belediye başkanlığı seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini yaşayacağız.

    Ticaret odasının seçimlerini yaşadık geçtiğimiz günlerde. İster, istemez taraf olduk. Odalar gerekli miydi, değil miydi düşünmedik, Tarafımızı seçtik.  Oyumuzu kullandık.

  Kuruluş amacının ne olduğunu, Oda üyelerinin çıkarlarını koruyup korumadığını düşünmedik. Lüzumlu muydu, değil miydi aklımıza bile getirmedik. Bu güne kadar yaptıkları hizmetlerin topluma yararını araştırmadık.

        İnternet hayatımıza girdiğinden beri bütün kayıt sistemleri nedeniyle, kimin ne özellikleri varsa, nerelere kayıtlı ise, ne kadar borcu alacağı varsa, işletmesinin ve şahısların bilgilerini her yerden göre bildiğimiz günümüzde; odalar ne iş yapar aidat almaktan başka? Bir bakalım mı?

       Makam binaları lüks odaları yaparlar kendilerine.

      Lüks makam araçları alırlar kendilerine.

      Maaşlar alırlar, oturum ücretleri alırlar.

       Fuarlara, sergilere, geziler düzenlerler.

     İkram ve temsil giderleri,  tanıtım harcamaları yaparlar.

     Yaptıkları lüks binalarda ısıtma, serinletme harcamaları yaparlar.  

Üyeleri, kendilerinin iş yerlerinde, bu harcamaları yapamazlarken, Aidatlarını ödeyemez durumlara düştükleri için, oy bile kullan anmazlarken; oda yöneticileri zevki safa içinde yaşarlar.

      Efendi sen ne diyorsun ya?

Odalar sivil toplum örgütleri olmasın mı? Diyenlerinizi duyar gibiyim.

     Haklısınız sivil toplum örgütleri olmalı, hem de bu işi yapacak olanlar, bu işi canla başla yapmalı, kabul ediyorum. Örgütlenme şöyle olmamalı.

       Benim haklarımı arayacak kurumun yetkilileri, benim aidatlarımla, benden rahat olmamalı.

Başkanlık sistemi,  maaşsız, binasız, aidat sız, oturum masrafsız ve en fazla bir yıllık dönerli bir sisteme oturtulmalı.

    Bu istem üyelere yük getirmemeli. Fayda için kurulan bir sistem üyelerine yük olmamalı.

    Şimdi size soru yorum.

    Üçte birinin aidatlarını ödeyemediği, Ticaret odasının üyelerinin aidatlarını ileriki günlerde faizi ile birlikte almıyor musunuz?  Alıyorsunuz.

    Peki, neden ileride faizi ile birlikte aidatını alacağınız üyenizin,  oy kullanmasına izin vermiyorsunuz?

        Bu yanlış değil mi?

Bu sistemi devlet ya da bizi yöneten erk bu hale getirmiş ola bilir. Oda yönetimleri bu yönetmeliğin değişmesi için neden gayret sarf etmezler?

     Şimdilerde nasıl bilmiyorum. Geçmiş dönemlerde Bağkur pirimini ödeyemeyen esnafa ve yakınlarına, devlet sağlık hizmeti vermiyordu. Ey yetkililer, O pirim borçlarını ileriki günlerde zaten faizi ile birlikte tahsil etmiyor musunuz?

    Bu günkü yazımı kısa ve sadece oda seçimi ile sınırladım. Neden mi? Okuma alışkanlığı olmayan bir toplumda okunmayan köşe yazarı olmak istemediğim için. Daha sonraki yazılarımda diğer seçimlerle ilgili fikirlerimi yazacağım.

      Toplumun her alanında, yaralara merhem olan, idare sistemlerin getirilmesi dileğimle, beyinlerinizi birazcık bu konulara yormanızı, asıl olanın insan mutluluğu olduğunu; yönetici refahı için sistemler kurmaktan vaz geçmemiz gerektiğini algılamamız dileğimle hoşça kalınız.

        Mehmet Kızılaslan   03-10-2022

 

 

     

21 Temmuz 2022 Perşembe

ZENGİNLİK VE FAKİRLİK

 

                                                            

         Aldığı eğitimler sonucu, kendisine öğretilenlerin tamamının doğru olduğunu zannedenlerin bu yazımı okumalarına gerek yoktur. Çünkü sorgulamayan, araştırmayan ve kendi doğrularından aşka doğru olup olmadığı şüphesine kapılmayanların, birçoklarının fikirlerini değiştirmek atomu parçalamaktan daha zordur.

    Ezilmeyi, sömürülmeyi, Allah vergisi zanneden birilerin, aklını ve imkanlarını kullanmak, yeni yollar bulmak konusunda araştırma yapmaya ikna etmeye çalışmak, Haşa Allaha karşı gelmesini istemek  gibi bir şeydir. O nedenle bu yazımı okurken lütfen kendinize bu güne kadar öğretilenlerin doğru olup olmadığını araştırmaya hazırlanınız.

    İlkel bir mağara toplumunun lideri kimdir, kim olur hiç düşündünüz mü?

Bir çoklarınızın Hiç aklınıza geldiğini zannetmiyorum, ama size söyleyeyim. O ilkel mağara toplumunun lideri, bedeni en iri olan, yabani hayvanlarla en çok mücadele ederken, başaran kaba kuvveti en çok olandır.

    İlerleyen zamanlarda, kendisine savunma ve savaş aracı yapan, aklını biraz daha kullanmaya başlayan, taştan balta ve bıçak gibi sivri araçlar yapan kişidir, mağara toplumunun lideri.  Ok ile mızrağa sahip olan ve beslenmeleri için daha çok hayvan avlayan hem iri, hem de aklını biraz daha iyi kullanarak avcı toplumun bu ilk üretim araçlarına sahip olan kişisidir, o ilkel mağara toplumunun lideri.

     İlkel toplumlarda ilk üretim araçlarına sahip olanların lider olduğu bu düzen değişti mi?

 Hayır değişmedi.

  Günümüzde de, üretim araçlarına sahip olanların ve savaş araçlarına sahip olanların liderliklerini, sürdürmeye devam ettiğini görüyoruz.

    Değişen ne var?

Değişen hiçbir şey yok.  

     İlkel toplumlarda iri bedenine, kaba gücüne ve kendi yaptığı savaş baltası ve mızrağına sahip olan lider olur. Lider olan da bu ortamda her sözünü geçirir, her dediğini yaptırır. Çünkü Adalet denilen en önemli unsur yoktur.

     Şimdiki ortamda da üretim araçlarına, günümüzün üretim aracı fabrikalara, topraklara, savaş araçlarına sahip olanlarda liderliklerine sürdürüyorlar..

     Kapitalizmin en kötü tarafı da budur. Kapital paradır, paraya sahip olanların bu gün yaptıkları geçmiş dönemlerdeki, ilkel insanların yaptıklarından daha vahşi ve acımasızdır. Hiçbir kural tanımamaları da insanların bunu normal saymasındandır.

      İlk üretim araçlarına ve silahlara sahip olanlardan sonraki, padişahlıklar zamanındaki zengin olanların, arazilere sahip olanların, durumuna da basitçe baktığımızda, padişaha yakın olanların, devletin mülklerine, padişahın gözüne girerek nasıl sahip olduklarına tarih bilenler ve araştıranlar göre bilirler.

       İşte o padişah tapularına sahip olanlar halkı köle gibi tarlalarda çalıştırıp sömürülerine devam etmişlerdir. Onların torunları da hiç çalışmadan bu sömürüyü sürdürmüşlerdir.

    Hiç kendi kendinize sorduğunuz oldu mu?

    Bu zengin toprak ağaları hangi alın teri, karşılığında yüzlerce, binlerce dönüm arazilerin sahipleri olmuşlardır?

    Savaşlarda ölenlerin yakınlarına savaşlarda kazanılan topraklardan kaçar dönümü dağıtılmıştır?

     Fabrika sahipleri nasıl fabrikaların sahipleri olmuşlardır?

    Devlet eliyle, Devlete ve Millete ait fabrikalar nasıl yandaşlara, sıfıra yakın bedellerle yada devletin açtığı kredilerle satılmışlardır?

     Diğer yandan günümüzde yine devlet arazileri el altından, Milletin haberi olmadan yandaşlara çok ucuz rakamlarla dağıtılmaya devam edilmekte midir?

    O arazilerin işlenmesi içinde yine devlet bankalarından bu araziler teminat gösterilerek kredi alınıp ve zenginliklerine zenginlik katılmakta mıdır?

     Peki, bu zenginleşme karşılığında fakirlik kader midir?

    Hayır, buna kader demek bile, Allaha inkar etmek kadar yanlış değil midir?

    Zenginleşmek, devletler eliyle,

    Millete ait olan,

    Milletin ortak malı olması gereken toprakların, ( ki Topraklar har dönemin üretim aracıdır)

    tarihler, boyunca yandaşlara dağıtılmaya başlamasıyla, peşkeş çekilmesiyle oluşmuşsa eğer, Fakirlik kader değil, Zenginleşenlerin halkı soyması sonucu oluşmuştur.

     Sonuç olarak Söylediğimiz türden zenginlik helal değil, Fakirlik de kader değildir.

        Saygılarımla.                Mehmet Kızılaslan 2022-07-21

  

       

   

    

1 Haziran 2022 Çarşamba

PARANIN KARŞILIĞI NE OLMALI?

 

         

      Dünyayı yöneten mantık “ Para Hazinendeki altın karşılığı kadar basılmalı” diyor. Aksi hali “Paranızın kıymetini düşürür” diyor. Diyelim ki geri kalmış ülkelere dikte edilen ve sıradan vatandaşın inandığı bu mantık doğru olsun.

      Nüfusumuzun On milyon olduğunu varsayalım. Hazinemizde de On ton altınımız olsun. Kişi başına düşen altın miktarı Bir gram eder.

       Aradan süre geçti, İnsanlar çoğaldı Nüfusumuz arttı, Elli Milyon a ulaştık. insanımız için harcadığımız yatırımlar masraflar arttı ve hazinemizdeki Altın miktarını artıramadık o altınımız,  On ton da sabit kaldı. Kişi başına düşen altın miktarımız Gramın beşte birine düştü.

     Para basma miktarımız Nüfusumuz On Milyon iken de, Elli Milyon İken de aynı kalacak olursa Bu geri kalmış ülkeler nasıl yatırım yaparak, insanlarına nasıl hizmet ede bilirler?

       Dünyayı yöneten, üst akıl denilen Lanet olası zihniyetin doğruluğunu sorgulama zamanı geldi geçmek üzere. Bize dikte edilen bir çok şeyin doğru olmadığı gibi, para konusunda öğretilenler in de  doğru olmadığını görmek zorundayız.

       Gelelim paranın karşılığının ne olması gerektiğine,  Nasıl basılması gerektiğine. Ben ekonomist değilim. Ben teknik bir öğretmenim. Ülkemde ve geri kalmış ülkelerde her doğan çocuğun sağlıklı beslenmesi, yetişmesi ve eğitilmesi için doğduğu günden itibaren Ailesinin hesabına Sadece bu amaçla kullanılmak üzere, Yüz Bin Lira, çip paralı bir kart gönderilse, Para basmış mı olursunuz?

       Para basmadınız. Ola ki para basmış dahi olsanız karşılığı nedir? Ülkenin geleceğini kuracak Sağlıklı yetişmiş çocuklarımızdır, paranın karşılığı.

      Askerliğini yapmış “ben iş kuracağım” diyen her gencimize, Hazırladığı projenin yanlış yerleri düzeltildikten, eksikleri tamamlandıktan sonra, Kendisine sadece bu işyerinin ve projenin ihtiyaçlarında kullanılacak, İki Yüz Elli Bin Lira, Cip paralı bir kart verilse, Para basmış olur musunuz? Olmazsınız. Ola ki Para basmış sayılsanız bile, bu para karşılıksız mıdır? Hayır değildir. Karşılığı, Kendisini ve projelerini ülkemizin yararına geliştirecek gençlerimiz bu paranın karşılığıdır.

       Bu fikirler senelerdir ülkemde Dünyayı yöneten Lanet olası üst akılın öğretilerine ters düşmektedir. Biliyorum bir çoklarınız bu fikri anlamakta bile zorlanacaksınız, Gelmiş geçmiş Yahudi ekonomistlerin fikirlerinden örnekler vereceksiniz. Eğer o fikirler doğru olsaydı Dünyanın Yüzde Beşi zengin, Geri kalan Yüzde doksan Beşi, fakir ve sömürülen insanlar ve ülkeler olmazdı.

      Efendiler, Gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeler, Bu gidişe dur demek zorundadır. İnsanlarımızın gelişimine ve onların üretimlerine kaynak yaratmak zorundadır.

      Birileri çıkıyor, karşılıksız Kripto para, çip para basıyor da, üst akıl seyirci yada, onların yanında ortak olarak yer alıyorsa, bizim gibi ülkelerin, insanlarının sağlıklı büyümesi, üretime katkıda bulunacak projeleri için, çip para basmaları yasaklanıyorsa, bunda bir yanlış vardır.

      Tarih boyunca, aklınıza gele bilecek her konuda, bize öğretilen, dikte edilen, her konuda yeniden bir araştırma işine girmek, sorgulamak, hatta bu konularda değişik fikirleri olan iyi gelişmiş insanlardan oluşan enstitüler kurmak zorundayız.  

   Dünyaya, ürettiklerinden dolayı Ekonomik olarak rest çeken, Çin parasını altın karşılığımı bastı? Hayır, Çin üretim için bütün yolları, kapalı kapılar arkasında uyguladı ve gelişti kalkındı ve dünyaya rest çeker hale geldi.

     Mevcut bilgilerimizi, yeniden irdelemek, kimlere hizmet ettiğini görmek zorundayız. Dünya’nın Yüzde doksan beşinin zararına çalışan, ekonomik sistemler doğru olamaz.

    Üniversitelerimizdeki ekonomi profesörlerinin, eski öğretileri yeniden bakıp, sistemin kime yaradığını, kime yaramadığına bakıp, doğru olup, olmadığına yeniden karar vermeleri gerekir. Dünya çoğunluğunun zararına ise eski öğretiler, yeni sistemler bulmak zorundayız..

       Tüm dünya insanlığının önünü açacak, yoksulluktan kurtaracak yeni sistemler bulmak zorundayız. Eski yöntemler, üretenin, çakışanın, düşünenin zararına işlemektedir.

           Saygılarımla Mehmet Kızılaslan 2022-06-01

    

   

       

     

  

12 Mayıs 2022 Perşembe

SÜNNET

 

              

       Küçük insanlar kişileri, Normal insanlar olayları, büyük insanlar fikirleri, projeleri ve sistemi tartışırlar.

     Bazen çok küçük insanlar gibi davrandım ve insanların hatalarını yanlışlarını, küçük panolarla, üstü kapalı da olsa uyarmaya çalıştım. Bu uyarılarımızı birçok yönetici, idareci, seçilmiş dikkate bile almadılar. Bazen seviyemizi daha da alçalttık, bazılarını rencide bile ettik farkında olmadan.

      Öncelikle tüm rencide ettiğimiz kişilerden özür dilerim. Bu bir öz eleştiridir. Bizim alışılmışın dışında bir abartılı sevgimiz ve sonunda beklentilerimiz karşılanmayınca da, abartılı bir yıkıma uğramamız gibi hatamız var, ondandır. Hani derler ya gönül sevdiğine kırılır diye işte öyle bir şey.

      Yukarıdaki cümlemin içinde “beklentilerimiz karşılanmayınca” sözünü kullandım. Beni tanıyanların hiç birisi kendim için, yakınlarım için, hiçbir idareci ve yetkililerden, hiç bir şey istemediğimi ve istemeyeceğimi, bilirler. Hele, ticari kazanç için hiçbir resmi kuruma teklif dahi vermediğimi bilirler.

     Bizim tek amacımız, önce mahallemiz, sonra şehrimiz, daha sonrada, ülkemiz gelişsin ve en iyi uygulamalar, önce bizim örnekliğimizde olsun istememizdendir.

    Biraz hamaset yapalım isterseniz.

    Nasıl Kurtuluş savaşında, ülkemizi kurtarmak için, İlk mücadele Egeden, Aydın ilimizden ve Nazilli’mizden başladı ise ve Ankara, Ankara olmasına Nazilli’ye borçluysa, her konuda İlimiz ilçemiz önde olsun lider olsun başarılı olsun isteğimiz var bizim yüreğimizde.

    Mustafa Kemal Atatürk, Efelerimizin bu çabalarını ve gösterdikleri, cansiperane mücadelelerini,  karşılıksız bırakmayıp Sümerbank fabrikasını Nazilli’mize kurdurdular  ise, Yeni  İdarecilerimiz ve yetkililerimiz de Nazilli’mizi, sanayi konusunda, teknoloji konusunda, üretim konusunda, örnek çalışmalarımızdan dolayı pilot bölge ilan etsinler ve ödüllendirsinler istiyoruz.

     Ne yazık ki Nazilli’miz bu konuda gündeme gelebilecek hiçbir çabanın içine girme zahmetine katlanmayıp, günü kurtarma rehaveti içine uzun bir süredir dalmış durumdadır.

      Eleştirilerimizin, dozunu aşıp, rencide etme durumuna gelmesinden dolayı tekrar üzdüğüm insanlardan özür diliyorum. Kendi köşe yazılarımı yazdığım “demirfikir.blokspot.com” un başındaki açıklamam da, da yazdığım gibi;

      “Biz daha iyi, daha demokratik, daha güzel bir dünya bırakmak istiyoruz. Eleştirdiklerimiz sanmayın düşmanımızdır. Eğer onlar eleştirdiğimiz yanlarını düzeltirlerse; inanın belki de can dostlarımız olabilirler. Saygılarımla.  Diye başlıyor.

      Gariptir ve çok üzüntü vericidir ki; peşinde koştuğumuz ve mütevazi de olsa, seçilmelerinde tuzumuzun bulunduğunu zannettiğimiz, insanların uyarılarımıza kulak vermesi bir tarafa; bilgileri dahilinde mi yoksa, bilgilerinin dışında, keyfiyeti üzerine mi, ima yolu ile beni işaret ederek, şahsıma hakaretler yağdırdıklarını görüyorum.

      Bu hakaretleri yağdıranların face lerini, beni tanıyanlar görüp, gönderiyorlar. Çünkü onlarla arkadaşlık bağım dahi yok. Gönderenlere de üzülüyorum. Benim o zatı muhteremlere muhatap alıp cevap yazmamı hatta, mahkemeye vermemi söylüyorlar.

   O zatı muhteremler, o ağıza alınmayacak hakaret ve küfürlerini, isim vererek yazma cesaretini niye gösteremiyorlar? Çünkü muhatap alıp mahkemeye koşacağımı zannediyorlar. Ben o zatı muhteremlerle, değil aynı salonda bulunmak, onlarla aynı şehirde olmaktan bile üzüntü duyan birisiyim.

       Hadi onları muhatap alsak, alçalsak, onların seviyelerine düşsek ve mahkemeye versek, demeyecekle mi mahkeme de, Hakim karşısında “Efendim biz ona demedik. Bu onun hüsnü kuruntusundan başka bir şey değildir.” Diyerek, tam bir delikanlı!, erkek! gibi cesurca!, savunma yapmayacaklar mı!? O halde kötü söz sahibinindir deyip, Allaha havale edeceğiz. Onların, hakaretlerini, beğenenleri de, arkadaş listemizden sileceğiz, çıkaracağız.

        Gelelim sadede dostlarım.

   Bu İl, bu ilçe başarılı gelişmelerle örnek olmak zorundayken, çok tuhaf olaylarla gündeme gelmektedir. Bu gelişmeler, ülkem için, ilim için, ilçem için kocaman bir zaman kaybıdır.

      Nazilli’miz son bir haftadır, Sayın belediye başkanımızın oğlunun sünnetiyle ilgileniyor. Hayırlı uğurlu olsun inşallah.

      Nenemin bir lafı vardı, “Sünnetin harcı içindendir” derdi yani yaptığınız masrafları takılarla karşılarsınız anlamındadır bu laf.

   Geçmiş dönemlerde eski Başbakanlarımızdan Tansu Çiller, mal varlığını açıklarken, büyük bir kısmının çocuklarının sünnetinden geldiğini belirtmişti.

     Aslında insanlar, mevki ve makamlara gelmeden önce yapamayacakları gösterişli şeyleri, makamlara geldiklerinde yapmamalıdırlar.

   Geçmişte eleştirdiğimiz Başkanlar, Toplu sünnet törenleri yaparak daha anlamlı çalışmalar içinde bulunurlardı onları arar olduk.

      Yine küçüldük, küçüldük, insanları eleştirdik, özür dilerim. Şimdi gelelim sünnetin tarihçesini tartışmaya, yani, yeni  fikri tartışmaya.

     Sünnet, Samiler, İbraniler, Araplar, Moablılar, Amoriler, Edomlular ve Mısırlılar sünneti uygulamıştır. Babil, Asur, Kenan ve Filistinlilerde de bu uygulamalar  yapılmıştır. Sünnet  uygulaması halen günümüzde de  devam etmektedir. İslam’dan önce başlamasına rağmen sünnetsiz bir erkek Müslüman sayılmaz günümüzde nedense.

        Peki  bunu biliyor muydunuz?

        Bazı Afrika Müslüman toplumlarında kadın genital uzvunda kesim yapılmasına (kadın sünneti) olayı adı verilir. Birleşmiş Milletler'in (BM) tahminlerine göre dünyada bugün hayatta olan 200 milyon kız çocuğu ve kadın farklı yöntemlerle "sünnet edilmiş", genital sakatlamaya maruz kalmış bulunuyor. Bu, her 20 kadın ve kız çocuğundan biri demektir.

      Peki Ya bu ayetten hiç haberiniz oldu mu? 

       Nis suresinin 119.ayeti bakınız ne diyor.

         Allah o şeytana lanet etti. Ve o da: "Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım, ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler" dedi. Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur.

     Bu ayette” Allahın yaratışını değiştirmek” kapsamına sünnet  girmez mi?

          Saygılarımla.           Mehmet Kızılaslan 2022-05-12

20 Nisan 2022 Çarşamba

YENİ DÜNYA DÜZENİNE KARŞI

 

                                       

         Yeni Dünya düzenine karşı, yeni değil ama gerçekçi bir dünya düzeni kurmak zorundayız. 

      İnsanların boşa çıkarıldığı, makinaların fabrikalarda ve tarlalarda insanların yerini almaya başladığı, insanın onurunun haysiyetinin, çalıştırılmayarak ayaklar altına alınmaya çalışıldığı düzene karşı yeni, karşıt bir düzen kurmak zorundayız.

     Ekilmeyen, dikilmeyen arazilere, ekmediği için paralar ödenen bir sistem yaşadık yıllarca. Kimin ekmeğine yağ sürüldü? Tabi ki de, toprak ve arazi sahiplerinin ekmeğine yağ sürüldü.

    O toprakların nasıl o ağaların eline geçtiğini tartışmaya kalktığımızda, hiç birisinin, yani o toprak ağalarının hiç birisinin, o arazileri çalışarak, para kazanarak almadıkları göreceksiniz.

     O halde nasıl sahiplenildi bu topraklar?

       O tarihlere geri dönüp baktığınızda, Osmanlının son dönemlerinde Saraya yakın olanların, saray tarafından ödüllendirilmek için bu toprakların bu günkü mirasçılarının, dedelerinin eline geçtiğini göreceksiniz.

    O halde bu topraklar kimindir? Bu topraklar için savaşıp ölenlerin çocuklarının ve torunlarınındır. Ya da Tüm bu vatan için mücadele edenlerindir.

      Bu bağlamda o topraklar, üretebilecek, eke bilecek ve işleye bilecek, her vatandaşa adil olarak dağıtılmak zorundadır.

     Yeni Dünya düzeni, ne kadar teknoloji ve bilişim düzeni olsa da, beslenmek ve hayatımızı idame ettire bilmek için, insanlar tarıma ve tarım ürünlerine mecburdurlar.

    Yoksullaştırılan, çalıştırılmayan ve yardımlara muhtaç edilen insanların, çalışma ve üretme haysiyet ve onuruna yeniden yükseltilmeleri gereklidir.

   Geçmişte Osmanlı sarayına yakın olanların, toprakları ele geçirip sömürü sisteminin kurulmasına sebep olmaları, Günümüz sarayından bu sahiplerin marabalarının oyları için, ekilmeyen topraklara, pirim adı altında paraların dağıtılması doğru değildir.

     Üretene, çalışana, alın teri dökene aktarılması gereken paralar, Geçmişte haksız yere elde edilen Osmanlı sarayı artıklarının, bu günkü mirasçılarına aktarılmamalıdır.

   Savaşan, Rusya ve Ukrayna’dan, onlar savaştıkları halde, bizim tarım ürünleri ithal eden Türkiye olmamız, tarım alanında utanılacak bir duruma düştüğümüzün resmidir.

    Efendiler, genç nüfus yoğunluğunun, diğer ülkelerden oldukça fazla olduğu ülkemizde, yoksulluğun, işsizliğin,  ahlaksızlığın, fuhuş’un, gayrı resmi kötü işlerin, önüne geçmenin en önemli çözümü, emek yoğun üretim alanları yaratmaktır.  Bu üretim alanı, Tarımsal üretim ve tarıma dayalı sanayi üretimidir.

   Ülkemizde acilen, öncelikle, Devletin elindeki işlene bilir araziler, işlemek isteyen, üretmek isteyen ailelere, işleye bilecekleri kadar, ücretsiz dağıtılmalıdır. Bu topraklar, üç sene işlemeyenin elinden alınmalıdır.

   Bankalar Tüketici kredisi yerine, Üretici kredisi olarak bu toprakların sahiplerine ihtiyacı olan kredileri tahsis emek zorundadır.

     Savunma ve bilişim teknolojileri zaten devlet destekleri ile yukarıda yapılmaktadır. Ulus genelinde her vatandaşa,” benim bu topraklar. Bu topraklar için dedemin, babamın ve benim savaştığımıza değdi.” dedirtmek zorundasınız.

      Bu ülkede doğan, yaşayan her ferdin, diğer ülkelerin vatandaşlarından daha üstün yanlarını bulmak, geliştirmek ve onları onurlu üreten, mücadele eden, bir duruma taşımak zorundasınız.

      Yeni Dünya düzeni diye, Dünyayı sömürenlerin kurmaya çalıştıkları sisteme karşı, İnsanlığın her zaman ihtiyacı olan tarımsal, doğal ürünler konusunda, ülkemizi dünyanın merkezi haline getirmek mümkündür.

     Bu konuda gerekli olan mümbit topraklar ve onu işleyecek emek, ülkemizde bol miktarda vardır. Yeter ki siz yetkililer,  Osmanlı sarayının son dönemde yaptığı gibi, Ülke kaynaklarını saraya yakın olanlara dağıtmak yerine, Millete dağıtmayı bir kez olsun aklınıza getiriniz.

     Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletinin yeniden doğuşuna, kılavuz olacak Bu sihirli sözü boşuna söylemedi ve ilk 10 yılda Ülkemizi kendi kendine yeter hale getirdi.

       "Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdur."

    Atamızın bu sözü günümüze de ışık tutacaktır. Yeni Dünya düzeninin karşısında bizi her alanda güçlü kılacaktır.

           Saygılarımla.  Mehmet Kızılaslan 2022-04-20

  

   

       

30 Mart 2022 Çarşamba

MANDA YUVA YAPMIŞ SÖĞÜT DALINA

 

                           

      Yurdum insanının aklıyla öylesine alay edilmeye başlandı ki, en yukarıdan en alt yönetim birimlerine kadar gerçek konular ve sıkıntılara çözüm aranması ve ortak aklın kullanılmasına dair hiçbir girişim ya yok, ya da, bu girişimler engelleniyor. Bu arada uyanık ve sadece kendi çıkarlarını korumak isteyenler hızlı bir şekilde yağmalama ve iç etme konusunda yol alıyorlar.

       Çözüm aramak nedir?

       Çözüm neden aranmalıdır?

      Bulunan çözümler kimin yararına olmalıdır?

       Sadece belli bir kesimin yararına olan ve şehrimizin, ülkemizin ve Dünya insanlığının yararına olmayan çözümler kalıcı olur mu?

      Çözüm: Bir sorunun giderilmesi için varılan sonuçtur çözüm. Ortadaki engelleri kaldırmak için tutulması gereken yoldur çözüm.

      Çözümler neden aranmalıdır sorusunun cevabı, insanlarımızın, yaşayan tüm canlıların, huzur bereket, bolluk, sağlık ve adalet ve içinde yaşaması için aranmalıdır çözümler.

       Bulunan çözümler sadece bir kesimin değil, tüm tarafların, tüm insanların, tüm Dünyanın ve  hatta tüm doğanın geleceği yararına olmalıdır çözümler.

        Geçmiş dönemlerde, taa 1977 lerde bir gurup arkadaşlarımızla, Ankara da, ve okulumuz, Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okuluna,  sağlıklı bir şekilde gidip gelebilmek için kurduğumuz, ATATÜRKÇÜ GURUP o günlerde kırk kadar  arkadaşlarımızın her gün, diğer guruplar tarafından tartaklanmalarına, dövülmelerine rağmen, seneler sonra sorunların çözülmesine katkıda bulunmuştur.  Atatürk ilkelerin bu gün bile, ülkemizin birçok sorununun çözümünde, bekasında rol oynamaya devam etmektedir.

       Bu gün ülkemizde partiler üstü çözüm yollarına ihtiyacımız vardır.

Geçmiş dönemlerde, bizi tartaklayan, guruplarına katılmadığımız ancak tartışma platformlarında fikirlerimizi paylaştığımız ve tartıştığımız. Ülkü ocaklarındaki arkadaşlarımız ve devrimci kulvarlardaki diğer arkadaşlarımızla halen dostluklarımız devam etmekte ve geçmişi hasret ve özlemle yad etmekteyiz.

        O gün, Ülkü ocakları da, Halk evleri de, birer okul idi. Vatanı için, Milleti için, kurtuluş yolları arayan, genç arkadaşlarımızın, tamamen dürüst, çıkarsız ama bağımsız bir Türkiye için arayış içinde eğitim aldıkları doğal okullardı, yerlerdi.

         Ne zaman, 12 Eylül darbesini yapmak için, Genel kurmay Başkanlığında olmasına rağmen, silahlı çatışmalara çanak tutan ve hatta aynı kasadan silahları, sağcı ve solcu gençlere dağıtan ABD uşağı,  Kenan Evren, devreye girdi. Her gün sokaklarda gençlerimiz, CİA ve MİT in içine sızmış piyonlar tarafından öldürülmeye başlandı. Ve darbe yapıldı.

          ABD yetkilileri “bizim çocuklar darbe yaptı” dedi.

      Ülkemizden bir gazeteci “Genel Kurmay Başkanıydınız, neden daha önce elinizde her türlü yetki varken önlemediniz de darbe yaptınız? “ sorusuna,  ABD uşağı Kenan Evren, “ Şartları olgunlaşmasını bekledik” dedi. Aslında şartların olgunlaşmasını sağlayan, sokaklarda her gün, 40 vatan sever gencimizin ölmesine sebep olan Darbeci, darbeden sonra düşünen çözüm arayan 50 gencimizi işkence hanelerinde öldürttü.

         Bunları neden anlatıyorum?

          Ülkem çok kritik coğrafyada ve ekonomik noktadadır. Hepimiz çözüm üretmek ve sorunların çözümünü tüm ülke yararına kalıcı kılmak zorundayız. Bu gün üretime dair ne gerekiyorsa yapmak zorundayız. Yeniden Karma ekonomik sisteme dönüp, ülkemin en önemli ürünlerinin fabrikalarını yeniden kurmak ve olağan üstü durumlarda hiçbir ülkeye bağlı kalmamak zorundayız.

       ABD nin yayılmacı politikasının NATO sayesinde devam etmemesi için, Komşularımız ile iyi ilişkilerimize geri dönmek zorundayız.

   Yerelde, ileriki günlerde savaşa sebep olacak ve şehirlerimizin en büyük kazanç kapısı olan sularımızı kamu adına işleterek,  birilerine peşkeş çekmemek zorundayız.

    Amatör spora geçip, profesyonel spora ayrılan paraları ve kaynakları halkımızın elzem ihtiyaçlarına ayırmak zorundayız.

      En önemlisi de ne biliyor musunuz dostlarım, Tüm düşünen ve yaşadığımız ekonomik ve diğer sorunlarımızın çözümü için, her partiden, her kesimden dostlarımızla bir araya gelip çözümler üretmek zorundayız. Ürettiğimiz çözüm yollarını da yetkili mercilere iletmek ve uygulanmasına yardımcı olmak zorundayız.

        Aksi yönde devam eden, köyümüzün, şehrimizin, ülkemizin yararına çözümleri ilettiğimiz halde, kişilerin, gurupların ve yabancı devletlerin hesabına çalışanları da ifşa edip, bir daha göreve gelmemelerini sağlamalıyız.

         Dileğimiz odur ki, en iyi çözüm yollarını yine, bu ülkenin asil insanları konuşarak, tartışarak bulacağız. Sağcı, solcu, dinci, dinsiz, Kürt, Türk, alevi, Sünni, inanan, inanmayan, gibi bütün ayrışmalardan uzak; demokratik kurallar içinde ve Adalet için bizler bulacağız.

     Aksi olursa, korkarım bulunduğumuz coğrafya hepimize mezar edilmek üzere çevrelenmiş durumdadır.                 

                                                         Mehmet Kızılaslan            2022-03-30  

    

      

       

     

7 Mart 2022 Pazartesi

SAVAŞMA SEVİŞ

 

                               

     “Savaşma, seviş” iki kelimeden ibaret ve hemen hemen herkesin, eğitimlinin ve eğitimsizin anlayabileceği düşünülen göze batan, hoş iki sevgili kelime.  Onun için bu başlığı seçtim.  

Ne demek peki bu iki kelime?

                Bu sorunun cevabı bir dönemin içinde gizli, 70-80’li yıllarda aramak lazım. O dönemlerde ortaya atılan ve 68 kuşağı gençliğinden sonra çok rahatsız olan, Dünya gelişmiş ülkeleri, başta Amerika olmak üzere, gençlerin siyasetle ilgilenmemesini istediği için, bu güzel ve herkesin hoşuna giden sözü üretmişlerdir.

             Zamanın gençleri, Etrafında olan biten olaylarla ilgilenmemeli. Kendileri ve ülkeleri aleyhine dahi olsa aldırmamalı; siyasetle ilgilenmemeli, onların tabiri caiz ise ot gibi yaşamalarını sağlamak için üretilen bir sözdür.

            Yönetim işlerini kendilerine yada beyinlerini işgal ettikleri, ülkelerin yöneticilerine bırakmalarını istemişlerdir.

           İşte bu yüzden o zamanın gençliğini olmasa bile, sonraki gelecek yıllardaki gençliği ve insanları etkileyebilmek için toplumun değer yargısını değiştirmek ve yeni bir algı, değer ölçüsü yaratabilmek için “Savaşma, seviş” sloganını ortaya sürmüşlerdir. 

           Yani, anlamanız gereken odur  ki; “ Bacaklarınızın arasından bakınız Dünya’ya” demişlerdir.

           Siz yönetime talip olmayın.

          Verdiğimizle yetinmesini bilin. Size fuhuş u serbest bıraktık. Adi suçların cezasını indirdik. Uyuşturucuya kolay ulaşmanızı sağladık. Hırsızlığın cezalarını indirdik. Dolandırıcılığı, normalleştirdik siz onlarla uğraşın. Hayata apış aranızdan bakın, mutlu olmanın yöntemlerini geliştirin.

          Siyaset i ve Dünya’yı biz ya da bizim belirlediğimiz; sizden zannettiğiniz satılmışlar yapsınlar.

           Yoksa sizin haddinizi bildiririz demek istemişlerdir.

           İşe yaradı mı peki “savaşma, seviş” sloganı?

           Evet, hem de çok işe yaradı.

          68 kuşağını astıktan, 78 kuşağını biçtikten sonra bu ülkede çok işe yaradı.

          Anneler, babalar daha sonraki dönemlerde, çocuklarının siyasete bulaşmamalarını ve okullarına gidip gelmelerini, telkin ettiler. Bu telkinleri yaparlarken de; siyasetle ilgilenenlerin başına gelenleri anlattılar. Hapishanelerde çürüyenleri, işkenceler de ölenleri, çatışmalarda vurulanları, ABD uşağı darbecilerin astıklarını anlattılar.

          67 ve78 kuşağı için tabu olan sevişme,  daha sonraki kuşaklar için çok normal olaylardan sayıldığı gibi, siyasette ve hayatta sebep sonuç ilişkisini kuramayan milyonlarca, kendisini aydın sayan insan yetişti ülkemizde.

            Geldik bu günlere, Şimdide “Savaşa Hayır” sloganını ürettiler. Neymiş Avrupa’nın göbeğinde, sarı saçlı mavi gözlü insanlar ölüyormuş. Asla hiçbir canlının ölmesiniz istemeyiz. Biz insanız.

          Dün, Vietnam da, Filistin de, Irakta, Suriye de, Libya da; ABD nin uyguladığı işgaller de ölenler ölecek, kimse görmeyecek. 2014 ten beri Ukrayna da ABD destekli, Neonazilerin  yaptığı 14 bin insan katli unutulacak; Savaşa hayır denilerek, kabullenilecek.

         Yok öyle bir şey.

         Efendiler, yazdıklarımdan ve paylaşımlarımdan Rus yanlısı olmamı çıkaran embesiller, size sesleniyorum. Benim büyük dedem ve dedemin kardeşleri, Sarıgöl de, Yunan işgalinden kurtulmak için  kurdukları milis kuvveti içinde savaşırlarken öldüler.

          O gün, yunan işgaline karşı, savaşanların yanına gidip; Padişah yanlılarının “yunan ordusu hilafet ordusudur”  demelerine rağmen  “savaşa hayır” sloganı atamazsanız, bu gün de Ukrayna da,  ABD destekli, Neonazi işgali altındaki topraklarda, ABD uşağı Zelenski ‘nin  “vatanımızı savunuyoruz” demesine rağmen; savaşan Rus askerlerine karşı “savaşa hayır” narası atamazsınız.

          Bölgemizi saran ABD üslerinin Rusya’dan çok bizim için tehlike olduğunu bilmeyecek kadar aptalca bir düşünce olamaz.

          ABD nin, orta doğuda bize karşı yaptıklarını unutarak, “NATO dostumuzdur, demokrasi getiriyor” diyecek kadar gaflet içinde olamazsınız.

         Ticari, askeri, siyasi ve ekonomik çıkarlarımızı bir kenara bırakamazsınız. Bıraksanız bile, Rusya’nın bölgedeki olası bir başarısızlığından sonra, ABD ve NATO nun neler yapacağını görmezlikten gelemezsiniz.

         Ülkelerin dostları ve düşmanları yoktur diye bir söz söyleniyor. Bu doğru değildir. Gelişen dünyada Bize karşı dostça yaklaşanları, Kurtuluş savaşımızda kendi çıkarları için dahi olsa yanımızda olanları, fabrikalarımızı kuranları unutamayız.

        Yakın tarihlerde ABD ve NATO nun ülkemize karşı yaptıkları düşmanlıkları da unutamayız.

Adını ne koyarsanız koyunuz, bu gün gerek çıkarlarımızı, gerekse dostumuzu düşmanımızı, seçmenin ve son yüzyılda Dünyadaki tüm savaşların müsebbibini, dünyanın gerçek düşmanı ABD yi görme zamanıdır.

       Rusya da ki harekat, yararımızadır.

       ABD nin dersinin verilme zamanıdır. Çıkarlarımızın korunma zamanıdır. Bunun adı Savaş değildir, ABD ve Neonazi Ukrayna Liderinin açtığı savaşa “karşı savaştır”

      Haksız savaşlara karşıyım. Haklı olarak yapılan ve ülkemin yararına verilen her mücadelenin savaşın yanındayım.

      Yok öyle,  emperyalistlerin ve uşaklarının çıkardığı içi boş ya da emperyalizmin yararına “savaşa hayır” sloganı atmak.

       Anlamanız, algılamanız, araştırmanız dileğimle.          Mehmet Kızılaslan 2022-03-07

 

  

23 Şubat 2022 Çarşamba

UKRAYNA KRİZİ KURTULUŞUMUZ OLABİLİR.

 

                          

      Nato ülkesi olmamıza rağmen, binlerce tır silahı, YPG ve PKK emrine gönderen ABD dir.  Dostumuz olmadığını, stratejik ortağımız olmadığını, defalarca göstermiştir.  ABD ile ortak hareket etme mantığına dur deme zamanıdır.

     Yunanistan sınırlarımıza, ABD nin yaptıkları silah yığınaklarını da dostane olduğunu aklıselimi olan hiçbir Türk düşünemez.  

      Bu gün, Nato ve ABD ile ilişkilerimizi gözden geçirme ve dostu düşmanı seçme zamanıdır. Uluslararası ilişkilerde, dost ya da düşman olunmaz. Çıkarlarımızın en çok nerede olduğunu görme ve ona göre hareket etme zamanıdır.

     Petrolümüzün Yüzde yirmi beşinin, doğal gaz ihtiyacımızın yüzde Seksen beşi ni, Rusya, Azerbaycan ve İran dan karşılıyoruz. Rusya’nın payı Yüzde atmış dört. Buğday ve tahıl ihtiyacımızın yüzde ellisinin karşılandığı ülke Rusya’dır.

     2018 yılında Rusya'dan Türkiye'ye 21 milyar 345 milyon dolarlık ürün ithalatı gerçekleşmiştir. Bu ürünler arasında doğal olarak, ilk sırayı doğal gaz ve petrol ürünleri tutmaktadır ki, gerçekten de toplam ithalatın %37 kadarını doğal gaz ve petrol oluşturmaktadır.

    Türkiye, 2020'de ithal edilen 9 milyon 750 bin ton ithal buğdayın 6.5 milyon tonunu Rusya'dan, 1 milyon tonunu Ukrayna'dan, 550 bin tonunu Kanada'dan, 400 bin tonunu Meksika'dan ve 300 bin tonunu da Litvanya'dan aldı.

   Rusya’nın, kurtuluş savaşımızda, bize yaptıkları silah mühimmat ve altın yardımlarını ve Cumhuriyetimiz kurulduktan sonra, ağır sanayimizin kurulmasında ve ekonomik kurtuluş savaşımızı kazanmamızda ülkemizde kurdukları, onlarca fabrikanın karşılığında, bizden narenciye ve kurdukları fabrikaların ürünleri ile ödeştiğimizi bilmeyenleriniz var mı bilmem.

     Şimdi ABD ve NATO dan kurtulma zamanıdır. Burnumuzun dibindeki ekonomik çıkarlarımızın en çok olduğu ve Dünyanın yaptırımlar için çığırtkanlık yaptığı Rusya’nın yanında olma zamanıdır.

     Aslında bu Rusya nın yanında olmak değil, çıkarlarımızın korunması zamanıdır.

    Eğer ileriki günlerde sanayimizin, ulaşımımızın, beslenmemizin, turizmimizin, felç olmasını istemiyorsak; ABD denin ve NATO nun bize dikte ettiklerini yapmak yerine, onların emirlerini ağırdan alıp, Rusya’nın işini kolaylaştırma zamanıdır.

      Piyon gibi öne atlamak ve Batının sömürü sisteminin yanında olmak yerine, Rusya’nın eteğinde bir Faşist iktidara sahip, Ukrayna ya birazcık mesafeli davranmamız bile, kendi çıkarlarımızı korumamız için yeterli olacaktır.  ABD nin ve Nato ülkelerinin Orta doğuda bize yaptıklarının cezasını da vermiş olacağımızı düşünmekteyim.

       Değerli okurlarım, Bu kadar yanlışlar zinciri içinde, bize düşmanlık yapan ABD ve Nato ülkelerine karşı, hükumetimizin hala hiçbir şey yapmayışının sebebini bir türlü arayıp bulamıyorum.

     Eğer bu, ABD yanlısı olmak, kişisel meseleler yüzünden ise; Milletimize bunu anlatmaları iktidarın yanlışlarından da kurtulma zamanı da olacağı kanısındayım.

    Hiçbir kimse kişisel hataları ve yanlışları nedeni ile uluslararası ilişkilerde, ülkemizi güç durumda bırakamaz. Eninde sonunda bu yanlışların cezası çekilir.

     Bu gün, Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk’ün, Dış ilişkiler konusundaki, uygulamalarına dönmek zorundadır. İktisadi konulardaki ve üretime dair aldığı tüm önlemlerin ne kadar önemli olduğunu gördüğümüzden dolayı, üretime dair aldığı tedbirleri de almak zorundadır.

     Ukrayna krizi, ülkemin yanlışlardan dönme konusunda milat olabilir. Ukrayna krizi ülkemizin boyunduruklardan kurtulma konusunda bir başlangıç ola bilir.

      Kriz yeniden doğuşumuz olabilir.

      Aksi ne olur biliyor musunuz?

      Aksi hal, ülkem için felç olur, çöküş olur. Yoksulluğun artması ve ekonomimizin çöküşü ola bilir.

     Son bir uyarım da, Muhalefet partilerine.

   Siz olsanız bu krizi nasıl aşarsınız?

    Dışarıdakilere, sadece itidale davet edip, içeride güçlendirilmiş demokrasi söylemleri ile Milleti rahatlatamazsınız. Bu krizi siz olsanız nasıl aşarsınız onu da anlatınız lütfen.

      Saygılarımla.             Mehmet Kızılaslan 2022-02-23

 

12 Şubat 2022 Cumartesi

 

                                                   ÜLKEMDE EKONOMİK ÇÖZÜM

     Öncelikle söyleyeyim ki ben bir ekonomist değilim. Ancak, ekonomik çözümler üretenlerin birçoğu gibi mühendislik bilgilerine haiz bir teknik öğretmenim.

      Bu yazımı da çözüm araştırma platformumuzdaki tartışmalarımız, birde ekonomik konularda uzman bir kardeşimiz Olan Dr. İsmail Serinkan ile hafta sonları yaptığımız görüşmeler sonunda kaleme alıyorum.

      Ülkemin bu krizden kurtulmasının yolu, Yükselen fiyatlar ve oluşan alım gücümüzün düşmesinin önlene bilmesi için, çok kesin olmayan rakamlarla anlatmaya çalışacağım.

       Daha önceki yazılarımda anlattığım 43 maddelik Paranın kayıt altına alınması belki günümüz koşullarında tamamen mümkün olmaya bildiği için daha kolay ve daha adil bir yol öneriyorum.

      Ülkemizde bu gün kayıt dışı kazanç,  kayıt altındaki kazancının Yüzde kırkıdır. Bu kayıt dışı kazanç,   tamı tamına 600 Milyar dolardır. Bu kayıt dışı rakamı, ilk yıl sadece, yüzde onunu kayıt altına aldığımızda, 60 Milyar dolar yapmaktadır. Bu 60 Milyar dolar, 870 Milyar Türk lirası yapmaktadır.

      Bu 870 Milyar TL nin kayıt altına alınması halinde, Devlet kasasına vergi olarak 220 Milyar TL girecektir. Bu 220 Milyar TL yi, Emekli ve çalışanlarımızın maaşlarını yükseltmekte harcadığımız zaman en düşük maaş 7000 TL ye ulaşacaktır.

      Buraya kadar olanı anladığınızı zannederek, son not olarak, şunu söylemeye çalışıyorum. Yükselen fiyatları geri çekemeyeceğimizi düşünerek, İnsanımızın gelirini yükseltmekten başka yolumuzun olmadığını görmek zorundayız.

       Gelelim bu kayıt dışı, 600 Milyar doların yüzde onu olan, 60 Milyar dolarının kayıt altına alınmasına. Devletin bilgi sayar sisteminden insanımızın TC sine girildiğinde, yedi sülalesinin yaşam koşullarını gören devlet, kimin ne kadar para harcadığını bilen devlet, ne kadar mal varlığının arttığını tapu kayıtlarından belirleyen devletimiz; ne kadar da vergi verdiğini biliyor mu?

       Evet biliyor. Peki, neden zenginlerin vergisiz kazançları yerine garibanın üzerine gidiyor?

 Kolay yolu seçiyor da ondan. Kolay yolu değil, zor olanı ve adaletli olanı yapmak zorundalar. Çünkü gariban ve dar gelirliler için hayat, yaşanmaz olmaya başladı. Buna dur demenin zamanıdır.

     Sermaye dışarı kaçarmış, yok öyle bir şey, kaçacak olan zaten, yatırım yapmayıp üç kağıt ekonomisiyle para kazananlardır, bırakın gitsinler. Onlar ülkemizi soymak için gelenlerdir zaten, gelmelerinden gitmeleri daha hayırlıdır.

    Gelelim çözüme, İşte bu kayda girmeyen, vergisi ödenmeyen paralar bu gün, devletin para ihtiyacı olduğunda, kur garantili mevduat hesapları nedeniyle,  Milletin sırtında kambur olarak, cebinden dolaylı vergiler ve ağırlaştırılmış hayat koşulları ile çıkmaktadır. Bunun yerine Kayıt dışından alınıp kayıt içine sokulduğunda vergilendirilerek ve devlet hazinesine gelir kaydedildiğinde, dar gelirli vatandaşımızın yaşam seviyesinin yükseltilmesinde kullanılmalıdır.

     Bu saatten sonra, gelir dağılımında oluşan uçurumların başka bir şekilde kapatılma yolu yoktur. Bir tarafta gecede Yüz bin TL olan otellerde gününü gün eden, zenginler, diğer tarafta ekmek bulma derdine düşmüş milyonların yaşadığı bir ülkede huzur bulma yolu yoktur.

       Efendiler bu ülke gerçekten hepimizin ise, Milyarlarca lira kazananlarla aç ve sefil olanların aynı ortamda yaşama sansı olmaz.

     O milyonlarca lira kazanıp ta harcayanlara düşman değiliz, ama vergilerini versinler öylece zevki safa içinde yaşasınlar. Aksi halde hiçbir kimseyi bu yoksul ortamda sırça köşklerinde rahat yaşatmazlar. Bu çözüm yolu onlarında vücut sağlığı ve gelecekleri için şart olmuştur.

      Diğer yandan, hani vergilendirilmiş kazanç kutsaldır diyoruz ya, Devlet Zenginlerimizin de kutsal kazançlarla karınlarını doyurmasını sağlarken, ayrıca sevaba girerlerken; Siyasi geleceklerinin yoksulların yanında olduğunu bilmek ve bildirmek zorundadırlar.

      Yani devleti yönetenler de, halktan yana, yoksuldan yana, garibandan yana, dar gelirliden yana olduğunu da göstermiş olacaktır.

      Saygılarımla.        Mehmet Kızılaslan 2022-02-12

     

  

25 Ocak 2022 Salı

HAKARET - ELEŞTİRİ ve ÇÖZÜM

 

                                            

      Hakaret, küfür, eleştiri, hepsi birbirine karıştı,

     Hakaretin hukukta tarifi ve cezası, Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır

     Eleştiri kavramı, genel olarak beğenmemek, kusur bulmak şeklinde algılanmaktadır. Oysa eleştirinin temel amacı, konunun anlaşılmasını sağlamak, sonuç çıkarmak ve toplumu yönlendirmektir. Bu değer yargılarına ilişkin açıklamaların tahkir edici boyuta ulaşmaması gerekmektedir

     Küfür ise, bir kimsenin namus, onur ve kişiliğine yönelik, sözle yapılan saldırı, olarak tarif ediliyor.

Bir kimseyi yaptıkları işlerden, ya da yapması gerektiği halde yapmadığı işlerden dolayı eleştirebilir, yaptıklarının ve yapmadıklarının aksine, doğru olanı anlatmak zorundadır eleştiriyi yapan kimse.

     Günümüzde, bunu doğru olarak yapanların sayısı maalesef oldukça azaldı. Eleştiriyoruz diye hakaret ve küfürler savurmayı muhalif olmak adına tekrarlayanlar oldukça çoğaldı. Takılıp kalıyoruz bu tür yanlış yapanlara dair çıkan haberlere. Bizim yaptığımız da çoğu zaman yanlış. Toplumun bir kesimi hakaret ve küfür edenlerden yana, bir kısmı da ona ceza verilmesini isteyenlerden yana bölünüyoruz.

     Aklıselim insanlar, kültürlü ve bilgili insanlar küfür ve hakaret etmezler. Söyleyecek sözleri dağarcığında yeterli olmayanların işidir, küfretmek. Gündeme takılı kalmakta yeni söyleyecek sözü olmayanların halidir.

      Şimdi eğer bu gündemden uzaklaşa bildi iseniz, yeni bir şeyler söylemek istiyorum.

İktidarı değiştirmek isteyenlere sözüm.

     Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı uygulamaların dışında neler yapmak istiyorsunuz?

Cahil, benim gibi bir adamın, anlayacağı dilden, AKP iktidarı indirildikten sonra benim yaşam standardımda nasıl bir iyileşme yapacaksınız? Bu iyileşmenin kaynağı ne olacak?

    Güçlendirilmiş Parlamenter sisteme geçildiğinde,  benim gibi vatandaşların avantajı ne olacak? Millet Vekili ya da Belediye başkanı adaylarınızı belirlerken, söz kimde olacak? Adayları parti üyeleri mi seçecek, bir rakıya satılan delegeleriniz mi seçecek?

     Millet ittifakı olarak, Ülkemizin geldiği dar boğazdan çıka bilmek için, üretime nasıl ve hangi argümanlarla destek olacaksınız? Kaynağınızı nereden bulacaksınız?

     18 yaşına gelmiş, işsiz gençlere, iş nasıl bulacaksınız? İş bulamazsanız iş buluncaya kadar bu insanlarımıza hesaplarına borç olarak ve iş bulduğunda kazancının sadece Yüzde Yirmisini keserek tahsil etmeyi düşündüğünüz belirli bir miktar para yatırmayı düşünüyor musunuz?

    Batmak üzere olan eski iş yeri sahiplerinin, aile reislerinin, vatandaşların hepsinin, borçlarını dondurup, onların bu borçları ne kadar çok olursa olsun, sadece kazancının yüzde yirmisini keserek tahsil etmeye ve evlerine iş yerlerine, haciz gelmesini önleyecek bir projeniz var mı?

   İktidara geldiğiniz günü, milat kabul edip, Ülkemizdeki her ferdin yaşam standardını iyileştirmek için, borçlarını, nasıl ödeye bilir hale getireceksiniz? Kaynaklarını nereden bulacaksınız.

   Ülkemizin en büyük sorunlarının başında bir Kürt meselesi, birde Suriye meselesi bulunmaktadır. Bu iki meseleyi nasıl çözeceğinizin ayrıntılarını da duymak istiyoruz sizlerden. Nasıl çözeceksiniz?

    Dünya enerji dar boğazına, Ülkemde enerji çıkmazına sürüklenmiş durumdadır. Giderlerimizin en büyüğünü enerji ve petrol sorunu oluşturmaktadır. Bu konuyu nasıl halledeceksiniz?

     Ey muhalefet liderleri, bizlere öylesine güzel ve yeni projeler sununuz ki;  AKP iktidarına değil de sizlere oy verelim.

     Bu Milletin, sadece İktidarı indirelim de, sonrası ne olursa olsun, diye bir mantığı yoktur. Yerine ne koyacağını ve kazançlarının ne olacağını bilmek gibi bir akıllı beklentisi olduğunu asla unutmayınız.

   Saygılarımla      Mehmet Kızılaslan 2022-01-25