30 Ekim 2013 Çarşamba

BU MİLLET ARTIK AYAKTA UYUMUYOR

                                BU MİLLET AYAKTA UYUMUYOR

Bu günlerde başörtüsü ile meclise girecek Millet Vekilleri gündemi dolduruyor.
Gariptir biz bu oyunu Merve kavakçı olayıyla bir kez daha yaşamıştık.

Öncelikle hükümetin yapması gerekenleri yazacağım. Yasa yapacak kadar mecliste vekiliniz var. Yetmeyecek olursa muhalefet de başörtülü vatandaşlarımızdan oy almayı düşünen partilerde var. Veriniz yasa teklifini bitiriniz bu işi kökünden.
Kamuoyunu bu derece meşgul eden ve zaman, zaman çıbanbaşının koparılması halinde toplumda, güvensizlik, ayrımcılık, iki yüzlülük, kin ve nefretin pompalanmasına sebep olan, bu sorunun önüne geçiniz artık.
İktidardaki efendiler, sizler bu toplumun huzur içinde yaşamasını sağlama mecburiyetinde olanlarsınız.
Muhalefettekiler, kamuyu huzursuz edebilirler, bu huzursuzluktan paye çıkarmak ve oy oranını artırarak isteyebilirler, sizleri iktidardan indirmek isteyebilirler. Ama sizin göreviniz toplumsal huzuru barışı ve güveni sağlamaktır.
Peki siz ne yapıyorsunuz?
Sorunu kökünden çözmek yasalarla, İnsanımızın özgürlüklerini korumak, güvence altına almak zorunda iken; işi sürüncemede bırakıp, toplumu geriyorsunuz.
Efendiler kaç senedir iktidardasınız?
Kaç sene önce, Başörtüsü sorununu kökünden çözmek için söz vermiştiniz?
Bu ne iki yüzlülüktür ki hala sözünüzü yerine getirmediniz.
Genelgelerle yazışmalarla işi götürmeye çalışıyorsunuz.
Peki yarın iktidarı kaybetmeniz halinde, söz verdiğiniz halde, bu sorunu çözmediğiniz için  size oy verenlerin hakkını nasıl ödeyeceksiniz?
Şuna inanınız ki bütün yaptıklarınız bir tarafa, Nur suresinin 31. Ayetini uygun söz verdiğiniz halde, sözünüzde durmadığınız için, bu konuda size inandığından oy veren herkese, borçlu öleceksiniz. 
Diğer taraftan toplumun gündemini bununla meşgul ettiğinizden dolayı ve gereğini yapmadığınız için biliniz ki oy oranlarınızda da düşüşleri göreceksiniz.

Gelelim başörtüsü muhalefeti yapanlara, Allah’ınızı severseniz, o Merve kavakçı olayını bir hatırlamaya çalışınız. Yüzde yirmi dokuzlarda oy alan, DSP yi, yüzde birlerin altına düşüren sebeplerin başında beklide, o olay birinci sırayı çekmektedir.

Sizlerde “Elhamdülillah Müslüman’ım” diyorsanız, Kendiniz ya da eşleriniz başörtüsü takmaya bilirsiniz, bu sizin kararınız ve hayatınız. Ama lütfen takana da engel olmayınız. Günaha da girmeyiniz.
Bu hareketiniz ne Müslümanlığa, ne İnsan haklarına, ne Özgürlük söylemlerinize uygun düşmüyor.  
Sizler bu toplumun en az yüzde doksanının Müslüman olduğunu bildiğiniz halde, İktidar partisi için İslam’ı kullandığını da söylediğiniz halde, bu tuzaklara neden düşersiniz ki?

Efendiler eğer sizlerde Müslüman’sanız, Kuranı kerime inanıyorsanız, bakınız Nur Suresinin 31. Ayeti nin bu konu ile ilgili kısmında ne yazıyor “ Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler……”  Bu söz benim ya da bir başka yaratılanın sözü değil. Bu söz İnandığınızı söylediğiniz yüce ALLAH’ın sözü.

Meclisde ki Efendiler hepinize sesleniyorum. Bu oyuna artık bir dur deyin. İktidar partisi bir yasa teklifi hazırlasın, yüce meclise sunsun. Kim başörtüsüne evet demiş, kim dememiş görülsün. Kim bunu kullanıyor, kim kullanmıyor öğrenilsin.
Kim yeryüzü İlahı “Yasa yapıcı” olarak, gerçek yasa yapıcı Allahın ayetlerine karşı çıkmış, kim bir çırpıda çözülecek bu sorunu kangren haline getirmiş görülsün.
Bu Millet artık ayakta uyumuyor. Yarın Mecliste bir tatsızlık olursa biliniz ki hepinizde suçlusunuz.
 Başta milleti, başörtüsü konusunda aptal yerine koyan iktidar, sonra da uyanık olmayıp tuzağa düşen muhalefet. Hepiniz suçlusunuz. Bu millet artık ayakta uyumuyor.
     Mehmet kızılaslan. 2013-10-30
  



24 Ekim 2013 Perşembe

TUZUN KOKTUĞU YER ( Al birini vur ötekine)

                                           

      Masal yazıyordum ya hani, ikincisini yayınlamıştık. Bu sefer masalın kahramanı Sancak beyi ve yandaşları değilmiş. Ona yakın bir yerleşim biriminde, Medrese bölümlerinin bulunduğu ve medrese öğrencilerinin bol olduğu bir köy gibi yerde geçiyor.
         Bu masalın da gerçek hayatla hiçbir ilgisi yoktur. Zaman, mekân benzerliği, sizlerin zekânızın ürünüdür. Benim suçum değildir. Kahramanlar tamamen benim hayal ürünümdür, gerçek kişi ve kurumlarla hiçbir ilgisi yoktur.
     Bahsini ettiğimiz köyün sancak beyi, Padişahın partisinden seçimle gelen bir sancak beyidir. Dededen gelen bir zenginliği olmasına rağmen gözünü hırs bürümüş olan bu beyin, hakkında öylesine çok dedikodu üretiliyormuş ki; duyanların ağzı açık kalıyormuş.
 Devam eden davalarla ilgili kadı nın önünde bulunan evrakların bazılarını, Padişahın bağlı olduğu partinin ilçe idare heyetine, sarı zarfta sunan genç bir sorumlu, nedense dikkate alınmamış, aynıları Kadı da bulunan evrakları, yöneticiler açıp bakma nezaketinde dahi bulunmamışlardır.
Gerekçe, Kadı olayı, selametle mahkeme etsin, suçlu bulana kadar bahsi geçen zatın suçsuz sayılacağını belirtmişlerdir. 
“Şüyu vukuundan beterdir” diye bir söz vardır ya hani Bu medreselerin bulunduğu köyü yöneten zatı muhteremin, yediği içtiği her şeyin haram olduğundan bahseder olmuş vatandaşlar. Tabi bunların hepsi masalmış.
Bu zatı muhteremin padişahın partisinden sancak beyliğine aday olmasını hazmedemeyen çevreler ne yapacaklarını şaşırmışlar.
İşin garibi bu zatı muhterem kendisi hakkında ayyuka çıkan dedikoduları, kadı önündeki dosyaları hiçe sayar, hakkında bir kelime edeni hemen kadı efendiye şikâyet edermiş.

Bu sancak içerisinde ve medrese bölgesinde ki köy de görevde bulunan sancak beyinin, ikisinin de kendileri ve kadroları şaibeler altındaymış.
Sancağın ve sancak yönetim kurulunda bulunanların birçokları, ya katlanan mal varlıklarını izah edemez olmuşlar, ya da imardaki 1818 yolsuzlukları nedeniyle toplum içine çıksalar bile, neredeyse hepsinin aleyhinde ahali tarafından, küfürlü konuşmalar yapılmaya başlanmış.
Bu çerçeve içerisinde mantıklı olan, aklıselimini kullanarak düşünen ve davranan, sarı zarf sunucusu gencin, temiz ve sağlıklı bakışını anlayamayan idare heyeti kızmış.
İdare heyeti, para kaynaklarının büyük bir bölümünün, hakkındaki dedikodular ayyuka çıkmış bu zatı muhteremden geldiği de söyleniyormuş. İdare heyeti padişahın partisine zarar verdiklerinin bile farkında değillermiş.
Masal bu ya o temiz ve iyi yürekli genç, “ben yarın sancak beyliği seçimlerinde, rakip parti adaylarının hırsızlığından, yolsuzluğundan ve 1818 uygulamalarındaki yandaş zengin etmelerinden bahsederken, sizin hırsızınız çok daha mı iyi?” sorusuna vereceği cevabın olmayışından ıstırabını dile getirmiş ama anlayan olmamış.

İşte böyle saygı değer okurlarım. Ne sancak ta, ne yanındaki medreselerin bulunduğu köyde, yöneticilerin ve idare heyetlerinin temiz olmadığı söylenir olmuş.
 Temiz olanlardan bahsetmek ve onları öne çıkarmak da bu bölgede suç sayılmaya başlanmış.
Bahsini ettiğim bölge Tuzun koktuğu yer olmaya başlamış. Tuzun kokması ne demektir?
Hani o gıdalar kokmasın diye tuzlarız ya, İşte o tuz kokunca ne yaparız?

Padişahlığın birçok bölgesinde Sancak beyleri, Şehrül eminler, idare heyetindeki zatı muhteremler, yasaların boşluklarından yararlanarak,  mal varlıklarını onlarca kat artırırlarken, padişahlık memurları nedense lokantalardaki garsonların bahşişlerinden nasıl vergi alırız diye düşünüyorlarmış.

Padişah ne kadar dürüst olursa olsun, bu padişahlık sisteminde bir yanlış olsa gerek.
Millet cambaza bakmaya devam ederken, soysuzluklar, yolsuzluklar, hırsızlıklar, ahlaksızlıklar, adaletsizlikler, masalın geçtiği padişahlıkta, devam ediyormuş.
Ahali duaları ile birlikte, bu sistemin kokuşmuşluğundan kurtulmak için çareler arar olmuş.
Masal diyarında insanlar, seçimlerden sonra çalışacak adalet sistemine bel bağlamışlar. Ümidimiz o dur ki onlar ererler muratlarına belki bizde çıkarız kerevetlerine.
                                                               Mehmet Kızılaslan 2013-10-24
    


   

10 Ekim 2013 Perşembe

KURBAN BAYRAMINIZI KUTLUYORUM

                        

Adem peygamberin çocukları, Habil ve Kabil’e kadar uzanan bir ibadet şeklidir, kurban. Yüce yaratıcıya yakın olmak için kesilir. İbrahim peygamberin oğlu İsmail’in hikayesini bilmeyeniniz yoktur.
Ademin çocukları da Allah’a yakın olmak için yarışmışlar!...
    ((….Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. ( kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden) “Andolsun seni öldüreceğim” dedi. Diğeri de, Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder” dedi (ve ekledi)
                                                                                                                       Maide.27
“Andolsun ki sen beni öldürmek için elini uzatsan (bile) ben sana öldürmek için el uzatacak değilim. Ben alemlerin rabbi olan Allahtan korkarım”
                                                                                                                      Maide. 28
“Ben istiyorum ki, sen, hem benim günahımı hem de kendi günahını yüklenip ateşe atılacaklardan olasın; zalimlerin cezası işte budur.”
                                                                                                                     Maide.29  
Nihayet nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti ve onu öldürdü; bu yüzden de kaybedenlerden oldu. )                                                                                                                                       Maide.30

Bu ayetlerin en can alıcı noktalarından birisi “Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder”  27. ayetin son cümlesidir.
Diğer yandan, Hac suresinin, 28-29-34-36-37 ayetleri de kurbanla ilgili açıklamalar yapmaktadır.
Bakınız Hac suresinin 37. ayeti ne diyor. (( Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır, fakat O’na sadece sizin takvanız, ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) güzel davrananları müjdele!))

Takva nedir: Allah’ın koyduğu yasaklardan, korunmak. Kuranda belirtildiği gibi yaşamaktır. Bunu yapanlara, yani takva sahiplerine, Muttaki denir.

Hani o halk arasında “Allah kanını kabul etsin” diye dua ederler ya,; Allaha kanı ve etinin ulaşmayacağını ayetlerinde belirtmesine rağmen ne hikmetse biz , böyle bir dua etmeyi marifet sayarız.
Diğer yandan Ona takvamızın ulaşacağı belirtilmişken, takvanın ne olduğunu ne yazık ki bilmeyenlerimiz çoktur. Bilenlerimiz de azdır.
 Kuranın özüne uygun yaşamak ve Allahın koyduğu yasakları çiğnememek başta gelirken, “Benim param var, birkaç tane kurban keserim. Zenginliğimi de gösteririm ” Diye düşünenlerimizin de çoğunlukta olduğu toplumumuzda, diğer yandan kurbanı vahşet olarak değerlendirenlerimizde oldukça çoğunluktadır.
Peki ne yapmak gerekmektedir? İşte aşağıdaki ayet ne yapmamızı gerektiğini açık ve net belirtmektedir.   
(( Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes.)) Kevser suresi 2. Ayeti.
((Sende Rabbin için namaz kıl ve kurban kesiver.)) Kevser suresi 2. Ayeti.
Öncelik kulluk etmekten geçiyor, namaz kılmaktan geçiyor, herhalde değil mi?
Yaradan bunu söylerken kulluk et, namaz kıl derken acaba neyi murat etmiştir sizce “Kullukta Allah’a teslimiyet vardır. Kul olan Allahtan başkasına kul olmaz. Şirk koşmaz. Allahtan başkasının emirlerini dinlemez. Namaz kılan, kötülük yapamaz, kötülüklerden, yasaklardan korunur.
 Allahın emirlerine uyan a Muttaki denir işte o muttakilerin, hareketlerine fiillerine, ibadetlerine, amellerine, düşüncelerine; Takva denir. Allaha ulaşacak olan da bunlardır.
Sözün özü, İnandığını söyleyerek kurban kesenler, lütfen yaşantılarını da Kuran’da emredilene göre uyarlasınlar.

 İnanmayanlar ise, Kuran’ın emirleri onları ilgilendirmese de fakir fukaranın karnına et girdiği için lütfen saygı göstersinler.

Diğer yandan tüyü bitmiş, bitmemiş, yetimin, öksüzün hakkını, zimmetine geçirmiş, vatandaşın hakkını gasp etmiş, elindeki fırsatı, bulunduğu mevkii, makamı, kendi kesesine doldurmak, tapularını artırmak için kullanmış, Hırsız, yolsuz, soysuz, ahlaksız olanlar; sizlere sözüm yok.
Siz Allah’ın sözünü bile dinlemiyorsanız,  benim sözümü dinleyecek haliniz yok ya. Onun için siz benim muhatabım değilsiniz…

Bayramınız mübarek olsun iyi niyetli, iyi olmaya çalışan insanlar. Bayramınız kutlu olsun dostlarım. Sizler hep mutlu olun. Bayram gibi günleriniz olsun.
                    Mehmet KIZILASLAN  2013-10-01


2 Ekim 2013 Çarşamba

AYDIN MİLLİ EĞİTİMİNE UĞRAMAYAN ADALET


                                            

                           Hipnoz ve NLP kavramları son zamanlarda birçok alanda ve çok yoğun bir şekilde karşımıza çıkmaya başlamıştır. Birçok sorunun çözümünde insanlara yardımcı olmada, son derece etkili olduğu iddia edilmektedir.
              Biraz araştırdığımızda özellikle büyük şehirlerde çok yaygın olduğunu ve başta öğrenci başarısını arttırmada, öğrencinin karşılaştığı kaygı ve stres durumlarını azaltmada, çalışmayı sevdirmede, motivasyon ve konsantrasyonu arttırmada çok etkili bir teknik olarak uygulama alanı bulduğunu görmekteyiz.
                Nedir bu hipnoz?
Hipnoz’un tanımını şöyle yapabiliriz; Bilinçli zihin bir anlamda devre dışı bırakılarak, zihni es geçerek bilinçaltı zihninize telkinler yerleştirmektir. Amaçlarımız açısından hipnoz, kişinin, o andaki gerçeğin farkında olmasına rağmen ondan ayrı olduğu hissine sahip yoğun bir fiziksel ve zihinsel rahatlamak durumu olarak görülebilir.
Hipnoz,  gücünü telkinlerden Alır “Bir insana kırk gün delisin dersen, delirir” Atasözümüz telkinin gücünü açıklaması yönüyle ilginçtir.
Kendi kendinize, ya da birisi size, başaracağınızı telkin ederse başarma konusunda olumlu bir inanç, başaramayacağınız telkin edilirse başaramama konusunda kalıcı bir inanç oluşuyor.

Hipnoz la ilgili sorulara, uzmanların verdikleri cevaplar da şu şekildedir;

Hipnozdan uyanamazsam ne olur? Hipnoz, terapi de kullanılan bir tekniktir ve uyanmama diye bir durum söz konusu
değildir.
Hipnozu bir başkası benim isteğim dışında bana yapabilir mi? hipnozun sizin iradi isteğiniz olmadan uygulanması
imkansızdır.
Hipnoz halindeyken bana istedikleri şeyi iradem dışında yaptırabilirler mi? Hipnoz, sizin isteğinizde yapılan uyku ile uyanıklık arasındaki bir durumdur. Siz trans altında olsanız da zihninizin bir bölümü uyanık olmayı sürdürür. Size zarar verecek herhangi bir fiziksel ya da ruhsal telkin ile zihninizin bu bölümü sizi uyarır ve siz kendiliğinizden transtan çıkarsınız.
Hipnoz altındayken utanç verici şeyler yapılabilir mi? Hipnoz altındayken, ne yapıldığının bilincindesinizdir ve     
 iradeniz dışında bir şey yaptırmaya, hipnozun gücü yetmez.
Hipnoz altında bilinçsiz miyim? Hipnoz, hayal kurmaya benzeyen farklı bir zihinsel durumdur. Hipnoz altındayken her
şeyin farkındasınızdır ve ne oluyorsa kontrolünüz altındadır. İstediğiniz zaman hipnoz halinden çıkabilirsiniz.
Sadece zihinleri güçsüz insanlar mı hipnoz olabilir? Bu doğru değildir. Genel olarak daha güçlü zihne sahip
olan, insanların daha kolay hipnoz olabildikleri görülmüştür. Çünkü böyle bir zihne sahip insanlar daha güçlü görselleştirme yeteneğine sahiptirler ve başka düşüncelerin bu durumlarını bölmesine izin vermezler.

Hipnoz Nerelerde kullanılır?
•             Dikkat ve konsantrasyon geliştirmede.
•             Bilinçaltını yeniden, yapılandırma da.
•             Konuşma bozuklukları, kekemelik, takıntılar, tiklerin giderilmesin de.
•             Her türlü korkuların giderilmesinde. (yükseklikten, karanlıktan, uçağa binmekten, kalabalıktan, başarısızlıktan, yangından, denizden, hayvanlardan vb. )
•             Sınav kaygısı ve diğer her türlü kaygılar, panik atak, sokağa çıkamama (agorafobi),depresyon, stres, uyku bozukluğu, özgüven, öz saygı sorununun giderilmesin de.
•             Sporcu performansını artırma, doğuma hazırlık, Yeme bozuklukları, Kilo sorunun çözümlenmesinde.
•             Öğrenme güçlüğü, okul başarısızlığı, yanlış alışkanlıkların değiştirilmesi, psikolojik nedenlere bağlı ağrılar, sindirim sistemi rahatsızlıklarının ve migren den kurtulmada.
•             Çocuklarda gece altını ıslatma, tırnak yeme, parmak emme vb. Ergenlik sorunları, ruhsal kökenli alerji ve cilt hastalıkları, bir yakının ölümü, boşanma, deprem, yangın gibi travmaları ortadan kaldırmakta kullanılıyor.
•             Cerrahide, ameliyatlarda, anestezi olarak ağrısız doğumlarda, ağrısız diş çekmede,
 etkin ve bilimsel bir yöntem olarak kullanılmaktadır…
         
             Şimdi gelelim HİPNOZ ve NLP konusunu niye yazdığıma; Daha önce, iki öğretmenden bahsettiğim bir yazım vardı. Birisi “Hipnoz yaparak öğrencilerini rahatsız ediyor” iddiası ile soruşturuluyordu. İşte o soruşturma da öğrencilerini rahatsız ettiğine dair hiç bir sübuta ermiş iddia yok iken; bu öğretmenin, Hipnoz yapması suç olarak gösterilmiş.

                Nazilli’de de hipnoz ve nlp gibi farklı teknikleri özellikle eğitim dünyasına tanıtan, haberdar eden ve Nazilli’mize eğitim ve başarı anlamında katkı sunmaya çalışan bu öğretmenimiz, cezalandırılmak isteniyor.
             Ne yazık ki kendisini yenileyen çok az sayıdaki insanın da, kıymetini bilmediğimiz gibi, haklarında yapılan iftiralar da asılsız olduğu ortaya çıkmasına rağmen, bu öğretmenimiz neden harcanmak isteniyor?       

            Aydın ve Nazilli Milli Eğitim Müdürlüğünün son zamanlarda ki bazı öğretmenlerle ilgili soruşturmalardaki beceriksizliğini örtbas etmek için, diğer konularda veremedikleri cezaları bu başarılı öğretmenimizin soruşturmasında en ağır cezayı alması ve çok uzak yerlere sürgün edilmeye çalışılmasını anlayamıyorum.
                  Milli Eğitim Cezalandırması gerekenleri cezalandırmıyor.
            Hani o öğrencileri ile ilişkiye girdiği iddia edilen ve sonrada, okul idaresi tarafından ve müfettişler tarafından, korunduğundan olsa gerek; olayları örtbas edilen öğretmen vardı ya; ödüllendirilir gibi, Kayseri’ye tayin edilmiş. Hayırlı olsun. İnşallah sizlerin çocuklarınızı da böyle bir öğretmen ilişir, ceza almadan, daha büyük illere ataması yapılır!.....

           Şu Aydın Milli Eğitim Müdürlüğüne, Adalet hiç uğramayacak mı kardeşim?
Ödül verilmesi gerekenleri cezalandırmak için can atıyor. Cezalandırılması gerekenleri ise ödüllendiriyor.
         Böylelikle belki de günah çıkarmaya ve “biz gerekeni yaptık” diyerek kendilerini rahatlatmaya çalışıyor olmalılar, yazık!...

           Ama ben, Milli Eğitim Bakanlığından ve yeni Aydın Valimden istirham ediyorum.
           Adaletin, A sı, Aydın Milli Eğitim Müdürlüğünde var mı araştırır mısınız lütfen.
Cezalandırmak istedikleri öğretmenin sıra dışı bilimsel çalışmalarını, konferanslarını, Nazillimize ve Milli eğitime katkılarını araştırınız lütfen.
            Her şeyden önce yukarıda bilimselliğini araştırdığım, Hipnozu uygulamak ne zamandan beri suç sayılıyor muş araştırınız lütfen.
       
            Daha önceki yazılarımda bahsettiğim su tasarruf cihazı diye satılan, bedeli 2 TL bile etmeyen basit aparatın, on kat fazla fiyata, Aydın okullarına taktıranların, takanlarla ekonomik bağının olup olmadığını da araştırınız lütfen.

             Başını yedikleri Nazilli Endüstri Meslek Lisesi Müdürü nün, ne yapıp, yapmadığını, neden sürgüne gönderildiğini, emekliye neden ayrılmak zorunda bırakıldığını da araştırınız lütfen.
             Önceki Valimiz, Kerem AL beyefendiyi yanlış bilgilendiren, Aydın Milli Eğitim Müdürlüğü nü lütfen mercek altına alınız lütfen. Soruşturmalardaki ifada tutanaklarını da isteyiniz. Müfettiş raporlarını da, onlarla karşılaştırınız lütfen.
            Gerekirse Nazilli Nahit Menteşe Kız meslek lisesindeki ifadeleri alınan öğretmenlerin ifade tutanaklarını isteyiniz, inceleyiniz, müfettişlerin raporları ile karşılaştırınız lütfen.
            Aydın Milli Eğitim Müdürlüğü’nde ki, istifaların altıdaki gerçekleri de araştırınız lütfen.
           Amacım sizlere akıl vermek, ukalalık yapmak değil, affınıza sığınarak adalete olan saygımı korumak istiyorum.
           İnşallah yanılmak istiyorum ama, görünen o ki Aydın Milli Eğitim Müdürlüğünün adaletten nasibini almadığını göreceksiniz. 
                                               
                      Saygılarımla. Mehmet KIZILASLAN 2013-10-02