28 Ekim 2015 Çarşamba

CUMHUR VE CUMHURİYET



                         

Cumhuriyet Bayramı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet yönetimi ni, ilan etmesi anısına, her yıl 29 Ekim günü, Türkiye'de ve Kuzey Kıbrıs'ta kutlanan bir Millî bayramdır. Cumhuriyet Bayramı, 28 Ekim öğleden sonra ve 29 Ekim tam gün olmak üzere bir buçuk gün resmî tatildir.
 Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyetin onuncu yılı kutlamalarının yapıldığı 29 Ekim 1933 tarihinde verdiği 10. Yıl Nutku'nda, bu günü en büyük bayram olarak nitelendirmiştir. Bu önemi biz hala anlayamamışızdır.
            
              Bu kadar ansiklopedik bilgiden sonra gelelim bizim bayram anlayışımıza. Biz bazı olayların, bizim için ne kadar önemli olduğunu algılamakta zorlanan bir Milletiz. Çünkü bize, bir çok önemli gelişme, altın tepside, hiç mücadele etmediğimiz halde sunulmuştur. Cumhuriyet de bunlardan birisidir.
              Koca bir ülkenin 27 de birine razı olduğumuzda binlerce şehit verdiğimiz halde, Zafer bayramını yani 30 ağustosu hiç birimiz gereği gibi kutlamayız. Dedelerimiz; dedelerini, babalarını, bu savaşta kaybetmelerine rağmen, Yedi düvele karşı ayakta durmalarına rağmen, biz bu bayramın da önemini anlayamamışızdır. Gerektiği gibi de kutlamayız, kutlayamayız.

             Cumhuriyet için, hiçbir gayret sarf etmemiş bir Millet cumhuriyetin önemini bilemez. Kurtuluş için yüz binlerce şehit verdiği halde onun önemini algılamakta zorlananlar, Hazır tepside sunulan ve hiçbir gayret sarf edilmeyen, Cumhuriyeti anlamakta gayet tabii olarak algılamakta zorlanırlar.
             Cumhur, halk demektir, Millet demektir.
             Cumhuriyet, Halkın yönetimi, Milletin kendi kendisine yönetmesi demektir.
 Olur mu hiç, bizim için karar veren, padişahım devletlim varken, bizim gibi tahsilsiz eğitimsiz, bir şey bilmeyen insanların, onun, padişahın, yerine yönetime soyunmamız doğru olur mu? Deyip; Cumhuriyete karşı olanların yanı sıra;
 Olur mu bizim gibi, tahsillilerin, eğitimlilerin, oyları ile, cahil, cühelanın oyları aynı olur mu? Diyen; güruhun mantığı aynıdır.

Hiç düşündüğünüz oldu mu Bütün yetkiler eline verilmiş, kendisine padişahlık teklif edilmiş, İstese halife de, padişah da, kendisi olabileceği halde, Neden Türk ulusunu, Cumhuriyetle yönetmeyi seçmiştir, Mustafa Kemal Atatürk?
Kim ne derse desin, Kendisini fütursuzca eleştirdiğimiz, yaşadığı zamanın ve şartların içinde değerlendiremediğimiz için, bu gün, onun sayesinde kazandığımız özgürlüklerin içinde, öldüresiye eleştirdiğimiz, Mustafa Kemal Atatürk ün yerine, bizlerden birisi olsaydı, zannederim hiç kuşkusuz, halifeliği de, padişahlığı da, o şakşakçıların, yağdanlıkların içinde çekinmeden kabul ederdik. O Son Yüz yılın yetiştirdiği en büyük insandır.
Günümüz, askeri ve sivil darbecilerinin yanında, O mükemmel ötesi bir liderdir.

Ezilenler, köylüler, işçiler, esnaflar, sanatkarlar, memurlar, velhasıl padişah soyundan gelmeyen tüm efendiler; bu bayram sizin, bizim en büyük bayramımızdır.   
Bayramımız kutlu olsun.
Ben sizlerden daha şanslıyım Cumhuriyetin 35. yıldönümünde, 1958 de Cumhuriyet bayramı sabahı doğduğum için benim için çok daha büyük bayram günü bu gün.    
Saygılarımla.   Mehmet KIZILASLAN 2015-10-28


22 Ekim 2015 Perşembe

HERKES KENDİ HAVASINDA PİYASALAR ÇÖKTÜ

                  

Bildiğiniz üzere son terör olayları ve ikinci, yani erken seçim insanımızın dünyasını kararttı.
Koalisyon çalışmalarının, hükümet kurmak üzerine değil de, kurmamak üzere planlandığını hepimiz biliyoruz.
Sonuç erken seçim kararını getirdi.
Bazı partiler eylemlerden, terörden, medet umarak seçim çalışmalarını planladılar.
Evet bazı partiler diyorum. Bunların hangi partiler olduğunu sizlerde biliyorsunuz.
Düşünüyorum, bir ulusun neler kaybedeceğini düşünmeden, öylesine programların uşağı oluyor ki siyasi parti yöneticileri, kimin değirmenine su taşıdıklarının farkına bile varamadılar. Varmak da istememiş olabilirler.
Onlar için varsa, yoksa iktidar koltuğu sevdası.
Ülkem de üretim neredeyse durma noktasında. Üretilenlerin tamamı da gerçek değerinde satılamıyor.
Komşularımızın tamamı ile kavgalı ve neredeyse savaş halindeyiz. Bunun sonucunun nelere mal olduğunu siyasilerin hiç birisi, ya bilmiyor ya da bilmezlikten geliyor.
Ya üretici, sanayici, köylü, tarımla uğraşan, esnaf, sanatkar, hasılı halk, Millet, vatandaş  ne durumda bilen yok.
Onların ağzını bıçak açmıyor.
Kötü, hatta çok kötünün ötesinde durumları.
Konuşanların tamamı tuzu kuru insanlar.
Vaatler, seçim meydanları, artık insanımızı ilgilendirmez oldu.
Ne olacaksa olsun, şu durgunluk ve belirsizlik bitsin. Duasına kapıldı insanımız.
Dilerim önümüzdeki seçimler, bu güzel insanların dualarının kabul olduğu günleri getirir.
Ülkemdeki insanların neredeyse tamamının bankalara borcu hat safhada,
Üretmeden, tüketmeye alıştırılmış toplumun, tüketim hastalığı bile artık piyasaları hareketlendirmeye yetmiyor.
Piyasanın haberlerini, berberlerden alabilirsin gerçek ölçülere yakın olarak. Sorduğum zaman “Abi ayda bir saç tıraşı olan müşterilerim bile, iki ya da üç ayda tıraş olmaya başladılar”  diyor.
Piyasalar bu kadar kötü ey siyasiler.
Sizin hiç birinizin de piyasalarla, Milletin yoksulluğu ile, sıkıntıları ile uzaktan yakından ilginiz yok efendiler.
Üretime dair hiç birinizin planınız ve programınız da yok. Bilginiz de yok çünkü.
Ha bire vaatlerde bulunuyorsunuz.
Kiminiz emekli maaşlarını, kiminiz asgari ücreti ne kadar artıracağınızı yazıyorsunuz, söylüyorsunuz.
Bana söyler misiniz, ömrünüz boyunca sizler yanınızda acaba kaç amele çalıştırdınız?
 Kaçınızın bir üretim hanesi, kaçınızın imalathanesi, kaçınızın bir atölyesi, kaçınızın bir dükkanı var?
Kaçınızın yanında, evindeki temizlikçi kadından başka elemanı oldu?

Asgari ücreti kimler öder sizler biliyor musunuz?
Üreten, çalışan, yanında işçi çalıştıran ve ürettiğini satabilen insanlar öder.
Ürettiğini satamayan, işletme sahipleri acaba işçi ücretini yükseltmek şöyle dursun, günümüz deki gibi, işçi çıkarmaya ve küçülme yolunu tutmaz mı?
Sakın ha işçi ücretlerinin çokluğundan, ya da artırılmamasını istediğim den bunu yazdığımı zannetmeyiniz.
Önemli olanın üretimin, öncelikle devamını sağlamak ve üretilenlerin değerinde satılmasını sağlamaktan geçtiğini hatırlatmak amacım.

Bana söyler misiniz, hanginiz iktidara geldiğinde “ Devletin tüm memurlarını, ataşelerini, elçilerini, Türkiye’de üretilen ürünlerin tanıtımında bir reklam elemanı, bir pazarlama uzmanı gibi çalıştıracağını” söylüyor?
Hiç biriniz değil mi?
Sizler piyasaların ve ekonominin A sından bir habersiniz efendiler. Hiç birinizin diğerinizden farkınız yok.
Diğer yandan
Terör devam ettiği sürece, ülke kaynaklarının neredeyse yarısını güvenliğine ayırmış bir ülke de gelişme için para ve kaynak ayrılabilir mi?
Ayrılamıyor efendiler.
O halde neden düşmanlığı körüklersiniz, neden barıştan bahis etmezsiniz?
Ey seçimlerde terör olaylarından, faydalanacağını ümit eden gerzekler, Bu gemi batmak üzere.
Barış hepimize öylesine ihtiyaç ve zaruri ki anlatmakta zorlanıyorum. Sizlerin bazılarınız hariç, anlama özürlüsünüz. Çünkü savaş çığırtkanlığı yapıyorsunuz.

Bir dostum şöyle diyor “ ben hiçbir zaman eli nasırlı insanlar tarafından dolandırılmadım. Beni dolandıranların tamamı lüks arabaları olanlardı”

Eli nasırlı insanlar nedense artık azalmaya hatta yok olmaya başladılar, biliyor musunuz? Onlar kendilerinin aptal yerine konulduğunu fark ettiler. Artık üretmeleri para etmediğine göre, onlarda vazgeçmek üzereler üretmekten.
Seçim sonuçları koalisyonu getirecek, gördüğüm kadarı ile. Herkes düşmanlık adına bütün söylemlerine son versin.
 Bu ülke bizim. “Üretimin bittiği ülkelerde, insanlar birbirlerini yerler” unutmayın.
Çünkü yiyebilecekleri bir şeyler olmadığından birbirlerini yerler.
 Barış dolu, üretimin bol olduğu, üretenin zengin olduğu, çalışanların insanca yaşama kavuştuğu günler de buluşmak üzere. Saygılarımla.
                               Mehmet Kızılaslan 2015-10-22
  


12 Ekim 2015 Pazartesi

KATLİAM

                                      KATLİAM
                   Öncelikle ulusumun başı sağ olsun.
Bir ülkede barışı istemek için yürüyüş yapmaya kalkışan insanlar öldürülebiliyor. Canlı bombalar kendileri ile birlikte yüze yakın insanımızın ölümüne sebep olabiliyorlar.
İçişleri bakanı “ Güvenlik zafiyeti yok” diyor. Yanındaki bakan, soruya bu kadar insanımızın ölümüne rağmen gülüyor.
Keşke “güvenlik zafiyetimiz var, kabul ediyoruz” diyebilselerdi. Hani özrü kabahatinden büyük oldu derler ya, işte öyle bir şey oldu.
Efendi sana sormazlar mı, “güvenlik zafiyeti yoktu da, bildiğiniz halde göz mü yumdunuz, canlı bombaların orada eylem yapmasına” diye.

Ey Türkiye’nin ileri gelen yöneticileri; birçok yazımda, barış böyle öldürerek, sağlanmaz. Çoktan çok azdan az gider.
Bu ülkenin sosyologları ne iş yapar?
Kendisini öldürecek kadar sisteme isyan eden insanların arzuları nedir? Şikâyetleri, istekleri nedir? Araştırılmalı ve küçümsenmeden konuşulmalı araştırılmalı ve barışa dair çözümler bulunmalı değil miydi?

Ey koltuk hesabına eylemleri önlemeyenler.
Barışa bomba koyanlar, bomba koyanları engelleme yenler.
İnsanlarımızı öldürenler, öldürenleri görmezden gelenler.
Sizlerinde bağrınız yanacak, sizlerde kahır olacaksınız.
Bu gemi batarsa hepimiz birden batacağız. Savaş bizim topraklarımıza çekiliyor. 
Görmüyor musunuz?

1974 yılındaki MİT in yanlışları nedeniyle başımıza bela olan bir PKK örgütü.
Günümüz dış politikalarının yanlışlığından yol geçen hanına dönen sınırlarımız.
ABD güdümünde oluşturulan, IŞID örgütüne yeşil ışık yakan yöneticiler.
Günümüz MİT inin, ülke güvenliği ile uğraşmak yerine Suriye’yi parçalama çabaları.
Çözüm sürecinde verilen sözlerini yerine getirmeyen muhatabını aptal yerine koyan yöneticiler.
PKK nın şahinleri ile Ak partinin savaş isteyen şahinlerinin, sonucu etkileyen tavırları.

Ve barışı, hemen bugün isteyen, aklıselimi olan insanlarımızı, katleden terör uşaklarının eylemi. 

Kime yarıyor?
Katillere yarıyor.
Ülkemizi parçalamak isteyenlerin işine yarıyor.
Canilerin işine yarıyor. Silah tacirlerinin işine yarıyor. Vatan hainlerinin işine yarıyor.
Sanmasın ki hiç kimse, bu olaylar, bazı partilerin, seçimlerde oylarını artırır. Sanmasınlar ki yaptıkları, yanlarına kalır.
Fizan’a gitseler bile, bir gün bulunur getirilir ve cezaları verilir.

 Kim kaybediyor?
Ülkemiz kaybediyor. İnsanımız kaybediyor. Geleceğimiz gözümüzün nuru çocuklarımız kaybediyor. Savaş için harcadıklarımızın yarısını refahımız için harcasaydık, parmakla gösterilen ülke olurduk.
Teknoloji için harcasaydık, sağlığımız için harcasaydık, eğitim ve insanımıza hizmet için, iş imkânları için harcasaydık, bu ülke bir başka ülke olurdu.

Yol yakın efendiler, yol yakın yetkililer, yol yakın siyasiler.
Savaş isteyenlerin oyunlarını bozun artık.

Yol yakın, savaş isteyen şerefsizler. Dönün şu insanlık suçu savaştan.
Barış bugün hemen hepimize lazım. Sanmayın ki bu kan gölü sizleri de boğmayacak.
Durdurun bu savaşı. İnsanımız bir gün yüzü, bir huzur, bir kardeşlik, bir barış görsün.
Biz buna susadık, biz buna acıktık.
Hemen yeni baştan hatalarımızı gözden geçirip, suçlarımızdan vazgeçip yediden yetmişe barış için ne yapabiliriz onu araştıralım ve yapalım.
Öldürerek, insanları yok etmeye çalışarak, sorunları yok edemeyiz. 30 yıldır uygulanan yöntem bizi bu hale getirdiğine ve sorunlar çözülmediğine göre, yöntem değiştirmek ve anlamaya çalışarak barışa dair yeni yöntemler bulmak zorundayız.
Ey MİT yetkilileri lütfen sizlerde artık gerçek görevinize dönünüz.
Barışta, kardeşlikte ve huzurlu günlerde buluşmak dileğimle.
                               Mehmet Kızılaslan 2015-10-12