SİZLER İNSANLARIN
UMUTLARINI YOK ETTİNİZ.
“Umutsuzluk insanın kendisine yaptığı affedilmez günahtır”
eğer insan kendisini umutsuz hale getiriyorsa bu, böyledir.
“İnsanlığa yapılan en
büyük kötülük, onların umutlarını yok etmektir.” Bu da insanoğlunun, önüne umut
olup düşenlerin, sonra kendi ve yakınlarını ulaşılmaz zenginlikler kazandırıp,
ümidi olduklarının, ümitlerini tüketenler içindir.
Kendimize bir
bakınız, günlük koşturmaca içinde, yavaş, yavaş ısınan, içinde su bulunan tencereye atılmış, kurbağalar gibiyiz.
Rehavet çökmüş,
haşlanmayı bekliyoruz.
Birileri bizi gelip
çıkaracak mı zannediyorsunuz? Eğer erken davranmazsak haşlanacağız.
Gazeteler aynı şeyleri yazıyor. Televizyon kanalları aynı
şeyleri söylüyor. Bizler uyuyoruz.
Ülke okuma özürlü bizlerle dolu. Kurtuluş yolları tıkanmış
ve geleceği ipotek altına alınmış ülkenin çocukları olduk.
Çaresizlik içinde
bir kurtarıcı bekliyoruz. Beklide beklemiyoruz, olması gereken bu zannediyoruz.
Kurtarıcı biziz. Bizden başkası bizim derdimize kimse çare olamaz. Öğrenemedik öğrenemeyeceğiz.
Geçmişimize bir
bakalım isterseniz Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda bir heyecan bir gayret ve
bir dinamizm vardı. Topraklar Osmanlının 27 de biriydi, ülke insanı açtı,
yorgundu, fakirdi ama; bu vatan, bu
Anadolu baştan başa yeniden ele alındı. İnsanımıza o kötü şartlar altından
nasıl çıkılacağı işaret edildi. Çalışmak, üretmek ve kimseye borçlu olmadan
kalkınmak gösterildi. Fabrikalar kuruldu, Tarım sektöründe yenilikler yapıldı.
Ülke kendi tüketeceği tüm malları kendisi üretir oldu. Üretmenin çalışmanın
onuru onları Tam bağımsızlığa doğru koşmayı öğretti.
Rahmetli tek şef
dönemi geldi, atılımlar devam etmesi gerekirken paradaki Atatürk resmi kalktı,
ezan Türkçeleşti. Çok partili döneme geçildi. İnsanımız taraf olmanın acılarını
yaşamaya başladı.
Rahmetli Menderes
döneminde, yeniden heyecanlanan harekete geçen milletin dinamizmi, dıştan
alınan borçlarla, kara yollarına yapılan yatırımlarla eritildi. Yeni fabrikalar
açılmadığı gibi, Bazı fabrikalar “Biz size daha ucuza veririz, kapatın
fabrikalarınızı” mantığı ile kapatıldı. Milletin heyecanı tüketime ve harcamaya
doğru yönlendirildi.
Bir başka heyecanın
yaratıldığı, Süleyman Demirel döneminde O kalkınma heyecanı yine Karayollarına ve
Elektrik üretecek Barajlara kaydırıldı.
Sonraki dönemde Bir
Özal Heyecanı yaratıldı. Bolluk ve bereket dönemi, borçlarla yaşatılmaya
başlandı. Döviz yasak olmaktan kurtarıldı, İnsanımız cebinde karşılıksız
basılmış dolarlar taşımayı zenginlik ve kalkınma saydı. Ülke yine tam
bağımsızlıktan daha hızlı uzaklaşmaya başladı. Rahmetli Özal’ında yandaşları
ihya oldu.
Ak Parti döneminde
heyecan doruklara tırmandı. İnsanımız bu partiye de alabildiğine teveccüh
gösterdi. Tüm devlete ait Fabrikalar arazilerin kalanlarını bu iktidar
döneminde sattık. Devlete ait neredeyse hiç bir şey kalmadı. Her şey özelleşti,
kalanlarında özelleşme yolları açıldı. Devletçilik oku olan partiler, Adı
Milliyetçiye çıkan partilerde seyretti.
Milli ekonomiden vazgeçildi. Neredeyse her şey
dışarıdan ithal edilmeye başlandı.
Milletin bu heyecanı yine tam bağımsızlığa
götürecek yatırımlar yerine; İstanbul da ikinci bir boğazın açılmasına, orada
bir adanın oluşturulmasına, yine karayollarının genişletilmesine ve üretmeyen
insanların harcamalarına kaydırıldı.
Her zamanki gibi
bütçe açıkları kara yollarındaki trafik cezalarına, vergi dairelerinde kayıtlı
esnafın üzerine yazılan cezaların yüklenmesiyle kapatılmaya çalışıldı.
İnsanımız günü
birlik yaşamaya, dışa bağımlı olmanın önemsizliğine alıştırıldı. Milli olan birçok
şeyden vazgeçmenin, çağdaş olmak olduğu zannedilmeye başlandı.
İslam kurandan
değil, televizyon kanallarından
öğrenilmeye başlandı. “Onlar sizden razı olmazlar siz dininizi değiştirmedikçe”
ayeti dikkate alınmaz oldu. Müslüman olduğunu söyleyenler, Yahudiler ve
Hristiyanlar la işbirliğini alabildiğine artırdılar.
Neredeyse tüm
partiler Amerikancı olup, aynı lafı aynı fikri söyler oldular. Birbirlerinden
farkı kalmadı.
Başımıza bir olağan
üstü hal gelse, bazı şehirlerimiz ısınamaz donar. İnsanımız açlıktan ölür.
Elektriklerimiz yanmaz. Fabrikalarımız çalışamaz. Uçaklarımız kalkamaz.
Savunmamız biter. Haberleşmemiz kilitlenir. Ulaşımımız yapılamaz hale gelir.
Seralarımız a tohum bulamayız. Evlerimiz susuz kalır, pompalar çalışamaz. Felç
olan insan gibi çökeriz.
Ey gelmiş geçmiş
yöneticiler, Sizler bu insanların Umutlarını yok ettiniz, bu duruma
gelmemizdeki rolünüzden dolayı sizleri yine Allah'a havale ediyorum.
Ey sıcak suda haşlanmak üzere olan, kurbağa gibi uyuyan
Milletim, sizinde Kurban ve Cumhuriyet Bayramınız kutluyorum. Allah'a emanet
olun.
Mehmet
KIZILASLAN 2012-10-22