28 Şubat 2018 Çarşamba

YAPTIĞINIZ YATIRIMLAR VATANDAŞIN YOKSULLUĞUNA ÇARE DEĞİL

                 
         Yetkililer diyorlar ki, bu şehrimize şu kadar, diğer şehrimize bu kadar, yatırım yaptık. Sancakbeyleri de aynı ağzı kullanıyor. Şu mahallemize, bu kadar, diğer mahallemize daha fazla yatırım yaptık. Diye ha bire televizyon ekranlarını, gazete manşetlerini dolduruyorlar.
         Vatandaş bu yayınları ve bayram havasındaki açılışları cepleri boş karınları aç seyrediyor.
Aylakçılar ve yandaşlar dolduruyor alanları. Emekliler sancılı, esnaflar hayata küsmüş, işsizlik son safhada, gençler karamsar.
         Neden mi?
Yaptığınız yatırımların acili yet sıralaması yanlış da ondan.
Yaptığınız yatırımların birçoğu, halkın yaşam standardını yükseltmiyor. Kazanma miktarını, artırmıyor. İşsizliğin azalmasını sağlamıyor.
         Kurtuluşu inşaat sektöründe buldunuz. İnşaatlar yapanın elinde kalmaya başladı. Kredileri 20 yıla çıkarmanızda bir işe yaramayacak.
         Tarımsal ve kırsal kalkınmayı denediniz. Hibeleriniz ve teşvikleriniz, tarımsal alanlardaki imar engeli yüzünden, hedefine ulaşamıyor. (Bir yasayla, tarımsal ve kırsal kalkınma kurumunda, projeleri onaylanan alanlarda, inşaat oranı,%5 den % 30 çıkmıştır deseniz sorun kökünden çözülürdü)
         Köyleri mahalle yaptınız, Belediyeler, meraları ve köye ait arazileri sattı.
         Köylünün imeceyle getirdiği suya sayaç bağlatmaya başladılar.
         Kanalizasyonsuz köylüden atık su bedeli talep ediyorlar.
         Utanmasalar arazisinden çıkardığı sondaja da sayaç bağlatacaklar.
        Hastaneler yapıyorsunuz, aralarında 40 km mesafe olan, yerleşim birimlerinin tam ortasına yapacağınız hastaneyi, döt kadar bir alana yapıyorsunuz, büyüme imkanı olmadığından, diğer şehre bir daha yapmak zorunda kalıyorsunuz.
         Milletin parasını çarçur ediyorsunuz. İsraf ediyorsunuz.
         Üretimin artmasını işsizliğin azalmasını sağlamak için bulduğunuz yöntemler, ya hedefine ulaşmıyor yada yağmacılar tarafından iç ediliyor.
         Efendiler, bir daha, bir daha söylüyorum. İşçi ve işveren üzerindeki, SGK primlerini kaldırınız,         Her işveren, daha çok işçi çalıştırabilsin. Dışarıdaki rekabet gücü artsın. İhracat yapabilsin. İşsizlik önlensin.
          Hiçbir kimseye nakit para dağıtmayınız. Alacak olduğunuz vergilerin tamamını kaldırıp sadece %10 vergi alınız. Maliyetler düşsün. Dar gelirlinin parası iki kat iş görsün.
               Bütün kamu kurumları lüks yatırımlardan ve harcamalardan arınsın. Sadece işsizliği önlemek için, çare olacak yatırımlar yapsınlar.         
          Kayyum atadığınız iş yerleri bir an önce tekrar üretime son hızla devam etsin.  Yine hesapları denetlenebilsin.
           Mevcut iş yerlerinin neden küçüldüğünü sizlerde bizlerde çok iyi biliyoruz. Çare basit ama köklü çözümler de, lütfen sesimize kulak veriniz.
          Ey yetkililer, sizler sırça köşklerinizde bu gün rahat yaşıyor olabilirsiniz ama vatandaş, gerçekten güç durumda.  Yarın o koltuklarınız makamlarınız elinizden alındığında, seçimleri kaybettiğinizde,” bizi neden anlamadılar” deme şansınız bile olmayabilir.
            Yaptığınız her yatırım, vatandaşınızın çorbasını bir kaşık artırsın.
            Vatandaşın gelirinde üç kuruş artış sağlamayan, yatırımlarınız, sizi de ülkeyi de kurtarmayacaktır.
             Belediyeleriniz, meyhane, kafeterya, kasap dükkanı, fırın, açamasın. Esnafının ekmeğine göz dikmesinler.  Fabrika binaları yapsınlar. Üretim yapacağını, işçi çalıştıracağını belirten her girişimciye, arazilerinde üretim imkanı versinler. İmar sorunu çıkarmasınlar.
              Sizler yukarıda çok büyük meselelerle, hatta devletin geleceği ile meşgul olabilirsiniz.
              Biliyorsunuz ki, Millet yaşamazsa, Devlet yok olur. Milleti aç ve yoksul olan bir ülkenin devleti zengin ve yöneticileri tok olursa, bu adaletsizlik devletin bekasını da tehlikeye sokar.
             Bir avuç yalakanın, alkışları ülkeyi, şehirleri, köyleri güllük gülistanlık etmez. Durum iyi değil.
                Mehmet Kızılaslan 2018-02-28
       
       

         

17 Şubat 2018 Cumartesi

DEVE, DEVECİ VE İLKEL MANTIĞI

                                
     Bu konuya dair daha önce de yazılar yazdım.
     Ama yeterli olmamış ki. Belediyeler yanlış yaptığı icraatlarının üzerine birde tuzu olacak girişimlerde bulunmaya başlamışlar. Kamuoyu buna haraç diyor.
     Kitabımızda, hayvanlardan, insanlığın nasıl yararlanması gerektiği birçok ayette yazılır.  İnsanoğlunun ilkel mantığı içinde, onlardan insanca yararlanmak yetmezmiş gibi, hayvanların bile yapamayacağı mantıkla, yarıştırmak, dövüştürmek, güreştirmek gibi metotlar bulmuş. Sadist ve acımasız ruhlarını tatmin etme arayışına girmişlerdir.
      Türk gelenek ve göreneklerinde, İnsanın insanla güreşi vardır. Cenkte, savaşta, at üstünde hızlı gitmek, cirit atmak, işin içinde kendisinin de olduğu, at yarışları vardır. Deve yoktur. Deveyi güreştirmek yoktur.
       Ey kendisini, Türk kültürüne adadığını söyleyen, Arap aşığı, Arap kültürünün uşağı, günün yanlışlarına, nefislerine, yanlarındaki yalama yandaşlarına uyan başkanlar.  Yetmezmiş gibi bu yanlış etkinlikler için, esnafında haraç topladığı söylenen, vermeyenleri de tehdit ettiği kamuoyunda yaygın olan,  başkanlar, Allah sizlerin cezanızı versin.
       Bizler bu yanlış uygulamalarınızı, kerhane ve meyhane açmalarınız yetmezmiş gibi, açık alanları da meyhane haline getiren etkinlikleri yapmalarınızı engelleyemedik ya bizlerinde belamızı versin.
       İnsanların yaptıkları hatalardan, işledikleri suçlardan dolayı cezaları vardır. Bu cezaların bir kısmının, bu dünyada bir kısmının da inançlarımızdan dolayı öbür dünyada çekileceğine inanırız.
       İnançsız, gelişmemiş, ilkel ve canlılara saygısız insan toplulukları, hayvanlara karşı işlenen suçları, ceza kapsamına almamışlardır. İşlenen suçlar cezasız kalmaktadır. Yetkililerin hayvan güreştirdiği,  bir düzensizlik içinde, onların çocukları hayvan dövüştürmeyi marifet sayacaklardır.
     Beyinleri ilkel insanlar, kendi üstünlüklerini, bilimsel ve çağdaş yollardan gösteremedikleri için olsa gerek, malları mülkleri ve hayvanlarının üstünlükleri ile göstermeye çalışırlar.
     Bu suçları, insanlar tekil olarak yaptıklarında, öbür tarafta cezaları, hem kendilerine, hem de kötü örnek oldukları insanların defterine yazılır. Ama yetkili mercilerde, seçilmişlerin yapmaları halinde, binlerce, milyonlarca defa, fazla olarak, örnek oldukları insanların çokluğu nispetin de cezaları yazılacaktır.
      Bir seçilmiş, hem Türk’üm, Türk örf ve adetlerine bağlıyım, diyecek. Hem de yaptığı etkinliklerin, sonuçlarını hesaplayamayacak. İslam öncesi Arap adetlerine hizmet edecek. Bu ne perhiz, bu ne meyhane turşusu?
       Birçok başkan, bir etkinlik düzenleyecek, bu etkinlik inanıyorum dediği, dinin kurallarına ters düşecek. Koyun vatandaşta, deve güreşini ve içki alemi yapmayı, bir kültür hizmeti sanacak.
       Git, nerede içersen iç, nerde zıkkımlanırsan zıkkımlan. Bu senin günahındır. Beni ilgilendirmez. Bu tür etkinlikler, düzenliyorsan, katılıyorsan, ve yardım adı altında haraç veriyorsan vatandaş, suçlusun. Hayvanlara karşı işlenen günaha ortak oluyorsun bu bir. Gelecek nesillere de kötü örnek oluyorsun bu  iki.
        Bu gün yetkililerin her yaptığını doğru zanneden, araştırmayan, bilmeyen, gözleri kör, kulakları sağır, yürekleri pislik içindeki, suskun, korkak, yavşak, yalaka, her vatandaş, suçludur.  Dur demediği için, dilsiz şeytandır. Bari dur diyemiyorsunuz, yanlışlarına katılmayın. Engelleyemeyeceğinizi zannediyorsanız, yanılıyorsunuz.
         Bir gün bu yazdıklarım, bu yapılan yanlışlar karşısında susmadığım, korkmadığım, dilsiz şeytan olmadığım için; ülke insanımızın beyinleri geliştiğinde, tarih içerisinde ders olarak okutulmasa bile, bir güzel direnişçi olarak bahsim edilecektir.
           Şimdi gelelim tuzuna, biberine. Çarşı esnafından ve kafeler sokağından zorla, korkutarak toplanmak istenen paralar, vermeyenlere, ileriki günlerde belediye tarafında kesilecek cezalar, doğrumu sayın başkan? (bir masa atarlarsa dışarı cezamı keseceksiniz?)
          Doğruysa yazıklar osun. Bu dünyada kazandıklarınız ve kazandığınızı zannettiğiniz her şey,  öbür dünyanızda kaybettiğinizin belgeleri olacaktır unutmayınız.
                                  Mehmet Kızılaslan 2018-02-17


     

10 Şubat 2018 Cumartesi

DEVLET ÜRETİME TEKRAR GİRMEK ZORUNDA


                                  
                 Evet, bu kadar güncel konu varken, bu gün geçmişten beynime kazanmış bilgilerle birlikte, güncel olayları bağdaştırıp anlatmaya çalışacağım sizlere.
               İnsanımız balık hafızalı ve birçok olayı hemen unutuyoruz, hem de, sebep sonuç ilişkisini kurmakta zorlanıyoruz. Ekonomik çöküşe, üretimsizlikten dolayı gidiyoruz.
               İşsizliğin neden günümüzde bu kadar çok olduğunu ve çalışanların asgari ücretlerinin azlığının sebebini hiç düşündüğünüz oldu mu?
               Evet, birçoklarınız, dünyanın ekonomik krizde olduğunu, ya da nüfusun çokluğunun bunun sebebi olduğunu zannediyorsunuz. Peki, Çin neden dünyaya meydan okuyor?
              Oysaki Ülkemizde Üretimden devletin çekilmesi ve devlet fabrikalarının zarar edecek hallere düşürülmesi, daha sonra da kapatalım kelimesinin beyinlere kazınması sonucunda kapatılması, başlıca sebeplerdendir.
            Devlet üretimden çekilirse, günümüzde olduğu gibi işsizler ordusu, Özel sektörün kapısında hazır olda, bekler kardeşim.
                Ne kadar özel sektöre teşvik verirseniz veriniz, devlet gibi, sosyal yanını düşünüp halkın yararına kararlar alamaz. Varsa yoksa özel sektörün kesesidir, düşüneceği.
             Böyle giderse daha çok sıkıntılı günler yaşayacağız dostlarım.
Güvenlik bölümünde çalışan kardeşlerimiz banka soyacaklar. En güvenilir dostlarımızın çocukları da bu hırsızlıklara karışacaklar.
Bu çocuklar bizim çocuklarımız. Bunları, ne bu hale getirdi, nasıl bu hale geldiler, biliyor musunuz? Hiç düşündüğünüz oldu mu?
              Bu sistem, daha çok, temiz ve dürüst kardeşimizi yanlışa götürecek. Çok, iyi insanımız, çaresizlik içinde, kötü yollara düşecekler. Ve önlenemez çöküşe doğru gideceğiz.
           Diğer yandan, Tarımsal ve kırsal kalkınma kurumunun desteklerini, ihtiyacı olmayanlar alacaklar. Gariban vatandaşımız da, bu kırsal alanların imara açık olmayışından, özel imar planı yaptıracak, paraları bulamayacaklar. Yerinde sayacaklar. Kırsal Kalkınma Kurumu da “Neden bu kadar hibelerimiz varken yatırım yapacak adam bulamıyoruz” diyecekler.
           Ey devleti yönetenler, uymaya çalıştığınız, Acımasız kapitalizm sizi de bizi de bir gün bitirecek. Birilerine teşvik ve hibe vereceğinize, asgari ücretten vergiyi kaldırınız.  Çalışanların  sigorta pirimlerini,  almayınız.
              Diğer yandan özel sektörün giremediği alanlarda, Devlet olarak üretime tekrar giriniz. Emekli ikramiyelerini devlet ödesin.
        İşsizliğin önlenmesi, asgari ücretin azlığı ve sosyal sıkıntıların çözülmesinin tek yolu, Devletçilik okunun yeniden hayata geçirilmesi ile olacaktır.
           Bir babayiğit çıksa,  Biz, “Devlet olarak üretimde olacağız. Yeni fabrikalar açacağız ve bu fabrikalar özel sektörün yapamadığı çok büyük alanlarda olacaktır.”  Derlerse, inanıyorum hem kendileri iktidar olacaklardır. Hem de ülke kurtulacaktır.
            Hangi parayla mı dediniz? Yandaşlara dağıtılan hibe paralarla diye cevap verilecektir onlara.  Devletin parasını ancak devletin ortak malı olan fabrikalar açarak, onların yararına kullanacağız. Diye cevap verilecektir kendilerine.
“Devlet fabrika kurmaz, belediye fabrika kurmaz” yok böyle bir şey. Devletin her birimi, üretimde olmak zorunda. Aksi halde batışımız yakındır.
           Bunun adına karma ekonomik sistem denir. İlk on yılda ülkemizi ekonomik bağımsızlığa kavuşturan sistem budur. Saygılarımla.  

                                                  Mehmet KIZILASLAN 2018-02-10

7 Şubat 2018 Çarşamba

İNSANLARIN DENGELERİ BOZULDU

                              
          Bazı insanlar, yaşanabilecek her şeyin, en acılarını yaşadıkları için, hiçbir şeyden korkmaz hale geldiler. 
          Onların, bizim kuşağımızdan olanları, işkenceden tutunuzda, her türlü darbe ve ekonomik krizleri yaşamış olduklarından olsa gerek, özellikle, emrivakilere ve zorlamalara karşı çok hırçın ve acımasızdırlar.
        Onlara, zorlama, emrivaki ve kazara şantaj yapmaya kalkarsanız, hayatınıza mal olabilir. Doludurlar onlar her yönden. Adam olan ve onları tanıyanlar, bunun farkına varmak zorundadır.
         O insanlar hiçbir şeyden korkmazlar, kendilerine yapılan iyiliklerin altında kalmaktan korktukları kadar. Tek korktukları, kul hakkıyla ölmektir.
         Emanete ihanetten tutunuz da, dost zannettiklerinin sırtlarından vurmalarına kadar, her şeyi yaşayan bu insanlar, inanıyor gibi yapan münafık ve yeni din yaratıcıların, ticari kaygılarla uşaklığını yapanlarında, pislik ve oyunlarını çok iyi bilirler.
          Daha önceki darbelerde, ispiyonlarla, birçok kimsenin hapishanelerde süründüğünü gördüklerinden, bunların ispiyonculuk ve ihbar yapmaya karşıda bir alerjileri vardır. Bu ağır durumu da kendilerine yediremez beklerler. Allaha havale ederler onları. Çünkü Onların Allaha güvenleri sonsuzdur.
       Oysaki hayatın anlamını kaybeden insanlar ölü gibidirler. Adaletten, haktan, hukuktan uzak olan insanlardır bunlar. Bunlar inanıyor gibi yapsalar da, namaz kılsalar da, yanlış insanlardır. Bunlar, Allah’ın MAUN Suresinde anlattıklarıdır. İyi insanların bu insanlara karşı ölümcül nefretleri vardır.
       Dürüst ve namuslu insanlar, vakit namazlarında görünmek gibi bir telaşları yoktur.
       Milletin sırtından kurban kesenlere, Devlet ve kurumlarının kasasından, hayır yaparak, kedisi yapıyormuş gibi görünenlere, Milletin parası ile yaptıkları hizmetlerin üzerine adlarını yazdıranlara, yoksulun ve fakirin haklarını yandaşlarına peşkeş çekenlere ve buna rağmen Müslüman görünüp, vatan millet Sakarya nutukları atan; birey, yönetici, idareci, müdür, belediye başkanları, oda başkanları, müsveddelerine karşı nefret doludurlar. (bunların temiz, dürüst, vatan sevdalısı, gerçekten kelle koltukta mücadele edenlerini tenzih ediyorum. Çünkü onların ellerine su dökemeyeceğim şahsiyette olanları da vardır.)
        Eline fırsat geçmemiş insanların, dürüstlük gibi, kul hakkı gibi, insanı insan yapan meziyetler konusunda atıp tutmalarını da inanmıyor artık insanlarımız. Ellerine fırsat geçmediği için, birçok insanın, yirmi yıl yanlarında yaşasalar da, dürüst görünmeleri, fırsat geçtiğinde pislik yüzlerini sergilemeleri onları şaşırtmıyor. Sadece üzüntülerini artırıyor.
        Bu yazıyı niye yazdım?
        Ülke insanımın, dengeleri bozuldu. Ellerine fırsat geçtiği halde dürüst kalan insanımız, çok azaldı. Fakir fukara gariban ekmek derdine düştü. Şeref sadece bir erkek ismi olarak algılanır oldu.
        Kuran, birçok insan için,  kendisinden başka herkesin uyması gereken bir kitap oldu. Emanet gasp edilmesi, yenmesi helal bir lokma oldu. Adalet, onun durumunu benden çok daha iyi biliyorsunuz. Toplumumuz yanlış yollara sürüklenmeye, arayışa başladı.
           Yoksulluktan mı? İnançsızlıktan mı?
          Cevabını siz verin diye yazdım dostlarım.
         Ama kaybedeceği hiçbir şeyleri kalmayan insanlar çoğaldıkça, hırsızlar, soysuzlar, kul hakkı yiyenler, çalıp çırpanlar, emanetlere ihanet edenlerin hayatları tehlikededir.  Onları inanıyormuş gibi göründükleri, Allah da korumayacaktır.
         Namuslu, dürüst, inanan insanlar için hayat bir sınavdır. Onlar için ölüm, güzel bir sonsuzluğun kapısını aralayıp, usulüne uygun geçmektir.  Susmak ise dilsiz şeytan olmaktır.
        Uyarıyorum, namussuzları, kul hakkı yiyenleri, milletin hakkını, yandaşa, peşkeş çekenleri, hırsızları, soysuzları, emanete el uzatarak ihanet edenleri, uyarıyorum.
       Saygılarım, sevgilerim her şeye rağmen dürüst kalanlara, güzel inançla, insanca yaşayanlaradır.
       Öyleymiş gibi yapanlara değil.
                                 Mehmet Kızılaslan 2018-02-07