31 Temmuz 2014 Perşembe

İHANET KAHPELİK PUŞTA GÖREYSE

                            


            Yaşamdan ölüme, bir soluk yolda,      Eğer ki gelmeler topraktan is
            Bu isyanlar kime, bu feryat kime.       Demek ki gitmeler aynı yeredir.
            Kuşların bile yuvası dalda,                  İhanet kahpelik puşta göreys
            Bu endişe niye, bu telaş niye.               Sadakatle sevmek dosta göredir

                                           Sokakta yatanın kürkü alınmaz.
                         Kundaklık bebenin sütü çalınmaz
                         İnsanlığa her kim kural koysa da
                         Merhametin yolu sağ sol tanımaz.

Bir çoklarınız bilir bu eseri Rahmetli kıvırcık Ali seslendirirdi. Onun dilinde bir başka değeri vardı bu sözlerin.
Türkü dinlemeyenler, bilmezler bu sözleri. Hani halk arasında bir söz vardır ya, “türkü dinlemiyorsa birileri, çayda içmiyorlarsa eğer, uzak duracaksın” diye, işte ben ona birde hayvan sevgisi yoksa uzak duracaksın’ı ilave ediyorum.
Bazılarınız ne alaka “Allah korkusu yoksa” uzak duracaksın demeliydin diyorsunuz. Hepimiz günümüzde “Allahtan korkuyorum” diyen yüzlerce insan tanıyoruz, çevremizden, medyadan, her yerden fışkırıyor, Allah’tan korkuyorum diyen insanlar.  
İnanmıyorum onların birçoklarına, Niye çünkü dünya pisliklerle doluysa, o pislikleri kimler yapıyor o zaman?
Kuşlar yuvalarından uçtuklarında, hiç birisinin ertesi gün değil o gün yiyecekleri yok yuvalarında. Onlara yiyeceklerinin ve içeceklerinin yerini söyleyen bir Yaratıcı var demek ki. Onlar için su koyan yiyecek koyan insanlarda varsa eğer işte onlar O yaratıcıyı tanıyan ve sevenlerdir muhakkak.
Diğer yandan Korku yenildiğinde, insanlarda canavarlaşabilirler. Nitekim O Allahtan korktuğunu söyleyen insanlar, eğer sokakta yatanın kürkünü nü almaktan korkmuyorlarsa, Kundaktaki bebenin sütünü çalmaktan korkmuyorlarsa, Allahtan korktuklarını mı sanıyorsunuz ki.
Sokakta insanlar yatıyorlarsa, kundakta yatanın sütü yok sa, hemen onun yanı başında bir farklı zenginleşme vardır. O farklı zenginleşme bebeğe gidecek sütün parasını, sırta giyilecek hırkanın parasını çalarak olmuştur.
Hiçbir kimse gidip bebeğin sütünü elinden almaz, çalmaz. Süte gidecek paranın yolunu kendisine çevirir, onun hırsız olduğunu kimse bilmiyor sanır. Birde Allahtan korkuyorum nutukları atıyorsa değmeyin keyfine.
Hepimiz topraktan geldik, toprağa gideceğiz. Ve bir nefes alma zamanı kadar kısa olan bu yolculukta kendimize has kutsallar yarattık.
Vatan kutsaldır, bayrak kutsaldır, toprak kutsaldır diye nutuklar attık. Bir karış toprak için binlerce insanın ölmesine göz yumduk.
Hiç birimiz asıl kutsal olanı fark etmedik. Asıl kutsal olan eşrefi mahlûk olan insandır. Eğer kutsal sayacaksan topraktan gelen, toprağa gidecek olan, özü toprak olan insanı kutsal saymak zorundasınız.
Biz insanı da kutsal sayıyoruz deyip de, onların haklarını çalanlar, kendi kasalarına koyanlar, türkü sözündeki gibi söylersek, puştlar, sizlere sesleniyorum. Bu insanlar bir gün, gerçek kutsal toprağın, kendi vücutlarının olduğunu öğrendiklerinde sizler kaçacak delik arayacaksınız.  
Siz hamasi nutuk atanlar, gösterdiğiniz en kutsal şey, üzerinde yürüdüğümüz topraklar değildir. En önemli, en kutsal şey insanın kendi bedenidir. O insanın yaşama hakkıdır. O beden ki dünyada var olan her şeyden çok daha kıymetlidir.
Bazılarınızın aklına “ bu adam ne diyor ya, bu güne kadar öğretilenlerin hepsi saçmamıydı o zaman” diyorsunuz.
Evet saçmaydı. Eğer saçma olmasaydı bu kadar ölümlere rağmen dünyada insanın huzuruna dair mutluluğuna dair, bir düzen sağlanırdı.
Hadi dünyayı bıraktım, ülkemizde adaletli bir düzen sağlanırdı. Bu topraklar için ölenlere bakınız; sırtında hırkası olmayanlar, çocuğunun sütü olmayanlardır.
Hemen yanındaki zengin olanlara bakınız, bize bu yanlış kutsalları öğretenlerdir.
Bana söyler misiniz, onların kutsalları bizlere öğrettiklerinin tam tersine kendi bedenleri oluyor da, benim bedenim onların kutsalları için neden feda ediliyor.
Sonuç, hepimizin düne kadar doğru zannettiği şeyleri bombardıman ediyorum.
Zorlayın kendinizi, doğrularınızı kontrol ediniz. Başkalarının yanlış kutsalları için değil, Gerçek kutsal olan ve topraktan yaratılan, bedenlerinizi, Allahın emaneti olduğu için koruyunuz. Bu günlük, bu kadar saygılarımla. 
                                     Mehmet KIZILASLAN 2014-07-31       

  

21 Temmuz 2014 Pazartesi

NAZİLLİ NASIL KURTULUR


                                    

Basireti bağlanmış, üzerine ölü toprağı serilmiş, bir şehirde yaşıyorum. Üzüntüm kendime dairse, Allahın laneti üzerime olsun.
Korkum, üzüntüm, üretimin duracak noktaya kadar yavaşlaması, şehrin iş günlerini tatil günü edasıyla yaşaması, Gençlerin gelecekleri konusunda karamsarlığa kapılması, Negatif enerjinin tüm şehrin üzerine yayılması beni korkutuyor, çok üzüyor.
Ne olmalıda bu kâbusun altından sıyrılmalı, yepyeni bir heyecan yaşamalı bu koca ölü şehir?
İktidar partisinin vekillerinin, yereldeki yöneticileri ile uyumsuz çalışmaları birbirlerinin yüzlerine gülüp, arkalarından kuyularını kazmaları; hepsinin ayrı imparator olma hastalığı, (büyük olasılıkla yukarıdan onlara bulaşıyor bu hastalık)
Demokratik kuralları çiğnemeleri yetmiyormuş gibi, şiddete varacak eylemlere kadar görmezlikten gelmeleri.
Nazillide seçimi kaybetmesine sebep olduğundan, şuanda Nazilli, Aydın ili ile uyumsuz. Anakarayla uyumsuz, durumda, çıkmazlarda görünüyor.
Nazilliye hiçbir yatırımın gelmeyeceği çivinin dahi çakılmayacağı söylentileri de nazillide moral bozukluğuna sebep oluyor.
Gönderilen paraların yeterli olmadığı eskisinin yarısında olduğu söylentileri cabası.
Aydın Büyük şehir Belediyesinde çalışanlardan daha çok çalışanın olması Nazilliye gelen paraların işçi ücretlerini bile karşılamadığı söylentileri, tamamen negatif yönde halkımızı etkiliyor olmalı.
Bazı hizmetlerin Büyük şehir belediyesine geçmesinin belediye çalışanlarının rahat at koşturmalarını ve yapmaları gereken işleri yapmayıp “O işi Büyük Şehir Belediyesi öyle istedi” gibi sözlerle kendi olumsuzluklarını da, Büyükşehrin belediyesinin üzerine attıklarını öğreniyoruz.
Şehir halkı rahatsız, mutsuz ve ölüm öncesi rehavet içinde.
Nazilli bu durumdan nasıl kurtulur?
Nazilli Belediye başkanı Haluk Alıcık a, Bir Bakan, Nazilliye geldiğinde, Ak partiye katılmasını istenmiş miydi? Ya da “Sizi partimizde görmek istiyoruz” gibi bir söz söylemiş miydi?
Söylenmişti.
İşte bunu davet sayıp, MHP li belediye meclis üyeleri ikna edilerek, Ak partiye geçmeleri sağlanmalı.
Nazilliden Doğuda kalan ilçeler le birlikte Nazilli yeni bir yasayla, İL yapılmalıdır.
Bazilarınıza göre “geçti Bor un pazarı sür eşeğini Niğde’ye” lafının tam yeri olabilir,
Ama, sakın öyle düşünmeyiniz.
               Bu şehre iyi bir şeyler vermek için, iş yapmak için, seçilmiş, Belediye Başkanı ve Belediye Meclisi üyesi arkadaşlarımız bu gidişata dur demeden edemezler, etmeliler.
 Vaatlerini bu güne kadar tuttuğunu söyleyen, Belediye başkanı ve ekibi eğer tarihe, son yapamadıkları ile geçmek istemiyorlarsa, bu duruma el koymalılar ve Nazilliye yeni bir heyecan kazandırmalılar. Ben öyle zannediyorum ki Bu iş Nazilli belediye Başkanı Haluk Alıcık ve ekibin de bulunan arkadaşları ile, Nazilli Ak parti yönetimi ve Vekillerimizin elindedir.
Göreceksiniz Hem Nazilli Kurtulacak hem Aydın ilinin doğu bölgesindeki ilçeleri.

Bir bakmışsınız Denizli ile Nazillinin tam orta yerine Hava alanı bile yapılmış oluyor. Bu benim hayalim bakalım gerçek olacak mı? Mehmet KIZILASLAN 2014-07-21

15 Temmuz 2014 Salı

TEBLİĞ VE RAMAZAN




                                         
Şuanda her tv kanalı bir tebliğ memuru edasıyla, olağan üstü bir gayret sarf ederek Ramazanı eda ediyor. Ya da öyle zannediyoruz.
11 ay boyunca sisteme hizmeti amaç edinen TV kanallarını, ayakta durmak için sahibinin sesi konumundan sanki bu ayda, çıkıyor zannediyoruz. Oysaki onlar asla sahibinin sesinden başka ses çıkaramazlar ki.
Millet, o kanalın paralı din adamından, öbür kanalın paralı din adamına, programları zaplayıp duruyorlar. Dikkat ederseniz ipe sapa gelmez basit sorular la milletin o güzel ruh halini sömürüye devam ediyorlar.
Başlıkta tebliğ vardı ya hani; işte o tebliğ işi aslında, tüm Müslüman insanların görevi iken bu işi Diyanet işleri başkanlığına yüklemiş sistem.
Her vatandaşımız da, kendi adına dini tebliği yapan, Diyanet yetkililerinin sırtına atmış yükü, rahatlığını yaşıyorlar.
O diyanet işleri başkanlığı ki, saltanatı bozulmasın diye, Allahın kitabını her vatandaşına vermeyi bile akıl edemiyor olsa gerek, parayla satıyor.

Oysaki, başka inanışın sahibi şahıslar vakıflar ve kurumlar ülkemde cirit oynuyorlar. Dağıttıkları her kitabın içine birer ikişer adet, 100 dolarlıklarda koyarak dağıtıklarını öğleniyoruz.
Vatandaşlarımız ise, cemaatlerin zarflarına koyduğu parayla, tebliğ işini aklına bile getirmiyorlar?
O para verdiği, kuzu, koyun, keçi bağışladıkları cemaatler, onun adına bu işi yapıyor zannediyorlar.
Muhakkak o cemaatlerin içinde bu işi, yani tebliğ işini çok iyi yapanlarda var, ama anlatmak istediğim olay, kendi yapacağımız görevleri, başkalarına ücret ödeyerek yaptırma alışkanlığımızın olması. Neredeyse tüm ibadetlerimizi para karşılığında birilerine yaptıracağız.
Düşününüz Tebliğ işini Diyanete yükleyen sistem, hiçbir dairede hiçbir iş yerinde olmayan rahatlığı o kardeşlerimize vermiş.
Devletin herhangi bir kurumunda çalışan vatandaşımızın, memurumuzun, işçimizin başka iş yapması mümkün mü?
Hayır.
Peki o iş yerlerindeki elemanlar tam gün çalışıyorlarken, neden bu tebliğ işini üstlenen kardeşlerimiz başka işler yapabiliyorlar?
Yok öyle bir şey. Kendi üzerlerine işyeri açamıyorlar diyorsunuz.
Doğrudur ama benim onların ikinci işini yapmalarını istememem gibi bir lüksüm de yok.Benim anlatmak istediğim Sadece tebliğ işini üstlenen namaz kıldırma memurları bu kadar neden lakayt çalışabiliyorlar?
Neden tebliğ işini 8 saatlik çalışma süresi boyunca yapmıyorlar? Yapmayanlar neden takip edilmiyorlar biliyor musunuz?
Cevabını vereyim mi?
Dini iyi öğrenen, kitabından öğrenen, kurandan öğrenen, bir toplum, din simsarları tarafından kullanılamaz. Sömürülemez, aldatılamaz ve ibadetlerinin sonucunda temiz bir toplum haline gelir de ondan.
Not : Tebliğ işini hayatının her alanında üstlenmiş din görevlilerimizi tenzih ediyorum. Sözüm diğerlerinedir. Mehmet KIZILASLAN 2014-07-15


8 Temmuz 2014 Salı

İNSANIMIZ VE HİJYEN


   

                                        

Geçtiğimiz Pazar günü her kes yatağında yatarken ya da tatil şehirlerimizde denize girerken bir gurup insan vardı ki toplumumuz için bir şeyler öğrenmeye ve bir şeyler yapmaya çalışıyorlardı.
Nazilli Lokantacılar ve Kasaplar Esnaf Odası Başkanı, Mahmut Arslan, Yönetim kurulu üyeleri ve bu odanın değerli üyeleri bir şeyler öğrenmek için, Nazilli Belediyesi Tiyatro salonundaydılar.
Bir çoklarımızın bildiğimizi zannettiğimiz ve bilmediğimiz; bilenlerin de % 70 e varan kısmının uygulamadığı çok ama çok önemli konularda, güzel insanlar tatil günlerinden fedakarlıkta bulunmuşlar, eğitim alıyorlardı.
Sizlerin birçoklarınıza göre sıradan bir olay, sıradan bir eğitim gibi gelebilecek bu eğitim kursu, inanır mısınız, benim şahsımın hijyen konusunda hiç bir şey bilmediğimi öğretti bana.
Öyle zannediyorum ki diğer olaylar gibi bu basite aldığımız hijyen konusu da, Türk toplumunun tamamının eğitimini alması gereken bir konudur. Ben bu kanıya vardım.
Mikro organizmaların, bakterilerin, bağırsak parazitlerinin, insanlar üzerindeki etkilerinden, besinlerimizin temizlenmesine kadar, 
Sakız çiğneyen bir çalışanın, bone ve iş eldiveni giymeyen bir ustanın nelere mal olacağına kadar;
İş yerinde çalışılan ortamda giyilecek iş ayakkabılarının çıkarılmayıp wc ve lavabolar kısmında giyilmesi halinde sağlığımıza etkilerine kadar,
Bakterilerin nemli, rutubetli ve temiz olmayan ortamlarda 1-36 saate kadar kuluçka sürelerinin olduklarını öğrendik.
Diyeceksiniz ki bunların bu siyasi ortamda yazılması doğrumu kardeşim?
Evet doğru, çünkü biraz sonra bu konuda sözüm bittiğinde asıl konuya da gireceğim.
         Bu eğitimi, Yıldız Hizmet İçi Eğitim Kurumundan, Biyolog (Mikrobiyoloji dalında Yüksek lisans yapan) K. Şahin Karasüleymanoğlu’nun mükemmel bir anlatımıyla bu eğitimi aldık.
        Daha sonra kendisiyle sohbetimde; bilgisinin çokluğu kadar ince ruhlu ve alçak gönüllü olduğunu gördüğüm, bu kardeşimiz den; Yıldız Hizmet İçi Eğitim Kurumunun; Cenan Yıldız tarafından kurulduğunu da öğrendim. “Ve lütfen beni değil kurumumu ve Sayın Oda Başkanımız Mahmut Arslan beyi ön plana çıkarınız” dedi.
Değerli hocamızın komplekslerden hijyen hale geldiğini görüyorum.

Değerli okurlarım bakterilerden mikro organizmalardan ve bağırsak parazitlerinden arındırılmış, hijyen hale getirilmiş, bir yaşamı kurmak çok basittir.
Ne yaparsınız?
Bu Yıldız Hizmet İçi Eğitim Kurumuyla ya da bu işi yapan başka kurumlarla anlaşır bedelini ödersiniz ve  bu eğitimi alırsınız.
Önemli olan ise; komplekslerden, İnsan sömürülmesinden, İnsanların inançlarından geçinen parazitlerden ve asalaklardan arınmak ve hijyen hale gelmektir.
Bu nu yapabilmek bizim gibi toplumlarda oldukça zordur.

Yine geldiniz siyasete, demeyin. 
Hayatın her alanı siyasettir.
Ama onu, o siyaseti, parazitlerden,  asalaklardan, zararlı makro organizmalardan korumak ve kurtarmak temiz toplumlarla olacaktır.
Temiz toplum olabilmek içinde, önce bizler kendimiz hijyen hale geleceğiz.
Sonra toplumumuzu, hijyen hale getireceğiz.
En son zaten siyaset adamlarımız bizim aynamız olduklarına göre, onlar hijyen hale geleceklerdir.
Saygılarım, kendisini ve toplumumuzu hijyen hale getirmek için canı gönülden uğraş veren kardeşlerimizedir.
                            Mehmet Kızılaslan 2014-07-08