30 Aralık 2015 Çarşamba

DEVLETİN GÜZEL YÜZÜ.

                  BİRAZ DA PROJELERDEN BAHSEDELİM.
                              ( Devletimizin Güzel Yüzü)    

10 Aralık 2015 tarihinde Nazilli Ticaret Odasının düzenlediği Bölgemizin İlk AR-GE çalışma gurubunun toplantısına katılmıştık.
Bir fotoğrafla Nazilli Ticaret odamızın paylaştığı metin şu şekildeydi:

İşletmelerimizin Ar-Ge projelerini yakından takip ederek uygun destek bulmaları ve proje üretmeleri için Aydın Bilim Teknoloji ve Sanayi İl Müdürlüğü, GEKA, Üniversite ve odamız hep birlikte çalışacağız. Sizin de Ar-Ge'ye yönelik projeleriniz var ise ve yeni çalışma gruplarımıza katılmak isterseniz odamıza müracaat edebilirsiniz.” 

Çok ümitlendik ve sevindik. Devletin ceza yazan yüzünden başka bir yüzü de var mış diye.
O toplantıda projelerimizden bahsetmemizi istediklerinde; kardeşimiz Selahattin Çelen. “ Kapaksız ve halıları sıktıktan sonra kurutan bir makine projesinin olduğunu” bahis etmişlerdi.
Bize sıra geldiğinde biz de projelerimizi aşağıdaki gibi sıralamıştık.

1-Taş baskı soğuk sıkım sızma zeytin yağı makinesi projemiz: Eski klasik sistem taş merdanelerle zeytini ezen sistem gibi, ama hijyen olacak.  Zeytini ezen taşlar yerine krom diskler de merdaneler de ezen, 28 santigrat derecenin altında Anne sütüne eş değerde yağ üretim tesis projemiz.

2- Nar taneleme Makinesi projemiz: Yok denecek bir fiyata satılan, Narları taneleyen makine imalatımızın bölgemiz narını marketlere tanelenmiş olarak sunmamızı sağlayacak; bölgemize artı değer sağlayacak projemiz.

3-Güneşle Gıda Kurutma Fırını projemiz : Açıkta, tozun, toprağın, kedinin, köpeğin ayakları altında, egzoz gazlarının içinde gıda kurutmak yerine, hijyen ama yine enerjisini güneşten alan gıda kurutma fırını sistemimiz.

4- Yanmayan ve su emmeyen yapı elemanı projemiz: Kırılacak eşyaların ambalajlarının kenarlarında kullanılan,  Polisitren köpük atıklardan, içine su emmeyen ve yanmayan duvar elemanı projemiz.

Daha sonra il Sanayi müdürümüze ulaşarak beşinci projemizden bahsettim.  

5- projemiz, Sulama kanallarından bedava Bahçe sulama ve Elektrik elde etme Projesi: Sulama kanalları üzerine kurulmasını düşündüğümüz, Çarklar ve dönen dolapları ile, kanaldan mazotlu pompalarla çekilen suyun kendi kendine bahçeye akmasını sağlayan sulama projesi ve aynı çarkla elektrik elde etmeyi düşündüğümüz projemiz.

Sayın Bilim Sanayi ve Teknoloji Müdürümüz Mustafa Görgülü abimize ulaştım.
Ülkemizin enerji açısından %60 dışa bağımlı olduğunu ve bu projenin hepsinden önemli olduğunu söylediler. Yeni yılın ikinci haftasından itibaren projelerimizi ayağa kaldıracağımızı ve patent işlemlerine başlamamız gerektiğini söylediler.
  ( Biz patent sevdasında değiliz yeter ki ülkemize katkımız olsun)   

Şimdi bunları neden anlattım? Birincisi gerçekten artık, Devletimizin diğer güzel yüzünü bu değerli insanlar sayesinde görmeye başladığımızı anlatmak istedim. Diğer yandan, ülkemde terör olaylarından çok, ekonomik sıkıntılar yüzünden intihar edenlerin sayısının arttığını, hemen yakınlarımızda bile, her gün, birer intihar olaylarına tanık olduğumuzu; bunların engellenmesinin üretimin artırılması ile mümkün olacağını söylemek istedim.
   Saygılarımla.                                 Mehmet Kızılaslan. 2015-12-30




-
1-                                   


21 Aralık 2015 Pazartesi

GİDİŞAT İYİ DEĞİL

GİDİŞAT İYİ DEĞİL Yurtta Barış Dünyada barış istiyorum.

Yıllar öncesinden, yıllar öncesinden, bahsediyorum. Hepimiz gidebildiğimiz kadar öncesine gidiniz, hafızanızı zorlayınız. İnsanlar ne kadar misafirperver, ne kadar sıcaktılar.
Batıdan ne kadar doğuya giderseniz, iklim soğur ama, bir o kadar sıcak insanlar bulurdunuz. Candılar, dosttular, karlar altında aylarca kalsalar da, o kıt imkânlarla sizleri ağırlarlar. Doyururlar en iyi şekilde hediyelerle uğurlarlardı o insanlar.
Bu güzel insanların nasıl bu hale geldiklerini, gençlerin neden isyan ettiklerini birazda kendi beyinlerimizde cevap aramalı değil miyiz?
Bizim hiç mi suçumuz yoktu?
Seneler öncesine üniversitedeki ilk yıllarıma döndüğümde ben, Milli istihbaratımızın üst kadrolarında görevli Ali Yıldırımın, kızı Kesire ile, Abdullah Öcalan’ın evli olduğunu ve Apocular derneğinin nasıl kurulduğunu çok iyi biliyorum.
Ve soruyorum Ey MİT sen o zaman bu derneği ne amaçla kurdurmuştun?
Örgüte dönüşmesinde cinayet makinesi haline gelmesinde hiç mi suçunuz yoktu?
Ben mi suçluydum?

Çözüm sürecinin hep yanında oldum. Yeni çözüm süreçlerinin de hep yanında olacağım ve  destekleyeceğim, köşemden. 12 yıldır görevdesiniz ey hükumet yetkilileri. Bu konudaki samimiyetinize inanıyorum. Bürokratlarınız MİT iniz, sizi kandırdı mı çözüm sürecinde. O, bugün savaş alanına çevirdiğimiz; ileride yeni soy kırımlarına resim olacak, kanıt olacak manzaraların yaşandığı şehirlerde, yığınaklara nasıl izin verdiniz?
Dağların yamaçlarına yıllarca bomba yağdırdınız. Terör örgütünü etkisiz hale getiremediniz. Şehirlere yerleşmesine kim izin verdi?
Bu göz yummaların arkasında yatan amaç neydi?
Bunda kim suçlu?
Karda ayakkabıları yırtık bölge köylüsü, şehirlisi mi suçlu?
Yoksa yine ben ve benim gibiler mi suçlu?   

Tarihi yaşandığı şartlar altında değerlendirmek gerekir çok iyi biliyorum. Şimdi içinde yaşadığımız zaman dilimi de tarihe kayıt düşüyoruz. Biliyorum ki doğuda yaşananlara kayıtsız kalan herkes de suç var.
Herkes oturduğu yerden Milliyetçilik naraları atadursun. Herkes Allah katında suçludur. Çünkü Allah katında “bir inanan Millet, Birde inanmayan Millet, vardır.” Der kuranı kerim.

Yüreği insan sevgisi olan ve öbür tarafa inanan herkes, bu savaşa dur demek zorundadır. Savaş naraları atanların sadece fakirlerinin, çocukları savaşa giderler. Zenginlerinin çocukları bu savaştan muaf tutulmuşlardır.
O hani “gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdü.”  O köyler, yanıyor, yıkılıyor, harabeye dönüyor. O köylülerden, birer kardeş aile edinse idik, bunlar başımıza gelir miydi?
İç huzurun ve barışın yaşanmadığı ülkeler, dışarıya karşı dik duramazlar. Biliniz ki döverek, söverek, öldürerek, susturduğunuz insanların, Allah katında hesabını verirsiniz.
Bir gün, gerçek adaletin, hakkın, hukukun uygulandığı sistem kurulacak olursa; bu dünyada da hesabını ödersiniz.
Ne yapalım, Mehmet Kızılaslan? Diyorsunuz. Hemen bu iç savaşa dur demek zorundayız. Nasıl diyeceğiz? Savaş alanı haline getirdiğimiz şehirlerde köylerde, küfürler için kullandığımız anons sistemini, barış için kardeşlik için kullanalım. Duvarlara hakaret içeren yazılar yerine kardeşlik içeren yazılar yazalım.
Gelin kardeş olalım, bu şehri birlikte kardeş şehir haline getirelim. Her silah teslim edene, iş vereceğiz, aş vereceğiz, diyelim. Geçmişlerinden hesap sormayacağız diyelim.
Bu ülkeyi bu hale biz getirmedik. Sizlerin dağlara çıkışınıza biz zemin hazırlamadık. Bizden öncekilerin hatalarını, biz düzelteceğiz. Beraber düzelteceğiz diyelim.
Söylemlerimizde samimi olalım. İnandıralım.
Bu iç savaş bitmezse, Suriye de gelişecek olaylarda hep bir yanımız eksik olacak.
Bizim yumuşak karnımız, hem ulusal hem de uluslar arası platformlarda, son olayların yaşandığı bölgemiz olacaktır.
Tek taraftan baktığımı zannetmeyiniz. Barışı sağlayacak taraf güçlü taraftır. Güçsüz tarafın barış isteklerini de kasıtlı zannetmeyiniz. Bu ülke hepimizin ve barışı sağlamak, savaş çığırtkanlığını bırakmakla başlar.

 Ülkem, stratejik dostlarımız tarafından, orta doğu ülkesi durumuna getirilmek isteniyor ve yalnızlaştırılıyor. Korkarım ekonomik boyutlarını çok kısa zamanda göreceğiz. Saygılarım barıştan yana olanlaradır.  Mehmet Kızılaslan 2015-12-21

26 Kasım 2015 Perşembe

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞINA DOĞRU

           
Birçoklarımızın, ülke içindeki, başkanlık sistemi çağrılarına takılıp kaldığı günümüzde; Üçüncü Dünya savaşı burnumuzun dibinde çıkmak üzere.
Gariptir bu savaşın büyük olasılıkla çıkarmak isteyenlerinin oyununa geleni biz oluyoruz. İnşallah sebep olanı biz olmayız.
Ne yaptık ki biz?
Neden biz çıkaralım?
Neden oyuna gelelim?
Sorularınızı aptalca buluyorum.
Bakınız, Suriye deki İç savaşı, Özgür Suriye ordusunu, Işid denilen Dinsizler topluluğunu, biz destekledik, biz yardım ettik, en zayıf haliyle biz görmezden geldik.
Oradaki savaşta yaralananları biz iyileştirdik, tekrar savaşa biz gönderdik. İnsani yardım adı altında her türlü melaneti oraya biz yönlendirdik.
ABD denilen şerefsiz güçler topluluğu, (stratejik ortağımızdır kendileri) bizim askerimizi, karadan oraya sokup, savaşa bilfiil ortak edemeyince, Türkmen kardeşlerimize, bazı güçlere saldırttı. Ve en son Artık karadan savaşa da müdahil olduk.
Yetmedi Rus savaş uçaklarını ve helikopterini düşürdük. Pilotlardan birisini öldürdük, diğerini esir alan güçlerin elinden de Rusya iyi bir operasyon sonucu geri aldı.

Sayın Cumhurbaşkanımız, olayları tırmandırmayalım mesajı vermiş. Çok güzel bir mesaj. Takdirle karşılıyorum bu sözünü, ama işe yarar mı bilemiyorum.
Bir çokları da gülüyorlardır. Savaşı tırmandıran. Suriye’deki üniter devlet yapısının bozulmasına ve federal devlet tapısına dönüşmesine doğru gidişe, en büyük katkı bizden olmadı mı diye.
Arap baharın denilen melaneti Müslüman ülkelerine musallat edip, hepsinin başına Amerikancı lider getirilmesine sebep biz olmadık mı? diye
Üç adım ötemizi göremediğimiz  halde, Büyük orta doğu projesini, Büyük Osmanlı projesi sanarak, yaptıklarımıza alkış tutanlar biz olmadık mı? Diye.

Milletin büyük bir kısmının, Osmanlı hayranı olduğu ülkemde, ( Bende Osmanlı hayranıyım) Kerkük, Musul petrollerini tekrar ele geçirebileceğimize inanan çoğunlukları arkamıza takıp, Büyük Osmanlı hayali ile Orta doğuda yeniden, hükümranlık kurabileceğimizi sanan biz değil miyiz?
Ülkemde iç barışı sağlayamadığımız halde, ( savaşla olacak zannettik otuz yıldır. Başarısız bir metot olmasına rağmen hala devam ediyoruz) Orta doğu da barışı savaşla getirmeye çalışanlar da biz değimliyiz?

Yedirmezler bize orayı efendiler.
Suriye, Türkiye gibi, ABD toprağı haline gelecek diye umut ediyorsak yanılıyoruz.
Türkiye bir ABD toprağıdır. Ama Suriye bir ABD toprağı olmayacaktır.
Orada Rus üsleri vardır. Esat’ın hakim olduğu, denize açılan bölgede. Esat’ın arkasında da, 5000 yıllık Pers imparatorluğu ve Dünya devi Çin vardır.

Bize sınır bölgede PYD vardır. ABD nin desteklediğinde.
Bizim desteklediğimiz, aslında dinsizler ordusu olan, IŞİD in bölgesini de saydığımızda; Orada her gurup topraklarını genişletmeye çalışıyor.

Suriye Üniter devlet yapısından, Federal devlet yapısına dönmek üzere.
Bize ve bizim sahibimiz olan ABD ye yedirmezler, o Suriye topraklarının tamamını.

Öyle bir bataklığa sürükleniyoruz ki, O bataklıkta inşallah ülkem bölünmez.
Komşularımızla ticaretimizin kötüleşmesinden dolayı sefalete düşmeyiz.
Korkum o ki, sahibimiz ABD, kıçı sıkışınca, orada bizi yalnız bırakıp  kaçabilecektir, ama biz de ortada perişan olarak kalacağız.

Diğer yandan Rusya ile yaptığımız ticaretten dolayı 12 Milyar dolarlık bir iş hacmimiz sekteye uğrayacaktır. Bununda getireceği sıkıntılara hazırlıklı olmalıyız.
Yüce Allah Ülkemdeki ve komşularımızdaki masumların yüzü suyu hürmetine, bizleri üçüncü dünya savaşından korusun.
Saygılarımla. Mehmet Kızılaslan 2015-11-26


10 Kasım 2015 Salı

BEN BÜYÜK İNSANLARI SEVERİM

               BEN BÜYÜK İNSANLARI SEVERİM
Büyük insanın tarifini yapmayacağım. Yazımı okuduğunuzda kimlerin küçük, kimlerin büyük olduğunu anlayacaksınız.
Zengin bir adamın, örneğin, demir tüccarı bir vatandaşın, küçük demircilerin işine göz dikmesi, onun işine soyunması doğru değildir.
Onun çok daha büyük, işlere soyunması ve küçük işletmelerin işini değil kendine yakışır büyük işler kurması doğrudur.
Bir başka örnek, bir belediye başkanının, ya da Devletin; dolmuşçunun, ekmekçinin, kasabın işine soyunması da doğru değildir.
Doğru duydunuz. Bir belediye başkanı, ya da Devlet; Ekmekçileri denetleyebilir. Kasapları denetleyebilir. Dolmuşçuları denetleyebilir. Fiyatlarını onların zarar etmeyecekleri seviyeye çekebilir ama, onların işine soyunması doğru değildir.
Sizler ey yöneticiler, her şeyin yönetim kadrolarını oluşturanlar, büyük makamın büyük insanları olmak zorundasınız.
Makamlarınız büyük olup ta üzerinde oturanlar sizler küçük kalırsanız, icraatlarınız da küçük ve sadece günlük olarak kalır. Sizlerin ileriye dönük büyük projeleriniz olmak zorunda dır.
Biraz açayım anlatmak istediklerimi.
Herkesin hoşuna giden toplu taşım araçlarının ucuzluğunu ele alalım ve belediyelerin aldıkları otobüslerle başlayalım konumuza.
Devlet ve belediyeler metro sistemlerini inşa edebilirler. Bunlar, büyük insanların yapması gereken işlerdir. Ama dolmuş, otobüs alıp o işi yapan küçük esnafların işine soyunamazsınız. Halkın yararına fiyatlarını kontrol altına alabilirsiniz. Halkımızı koruyabilirsiniz. Ama dolmuşçuluk ve otobüsçülük yapamazsınız. Küçülürsünüz.

Devlet ve belediyeler, Et ve balık kombineleri kurabilirler, kaliteyi ve fiyatı kontrol edebilirler. Ama kasaplığa soyunamazsınız. O işi yapan insanların küçük işleri sizi büyütmez küçültür.
Devlet ve belediyeler, Ekmek fabrikalarına un girdilerinin ucuz girmesini ve ekmeğin fiyatının ucuz olasını sağlayabilirler, kontrol edebilirler. Ama fırın açmaları ekmek üretmeleri onları yapan küçük esnafın işine göz dikmektir.
Sizleri bu işler büyütmez aksine küçültür.

Şimdi sizin büyümenizi, büyük devlet insanı olmanızı getirecek işleri öneriyorum.
Büyük devlet adamları insanları; halkının yapabildiği işlerden uzaklaşırlar.
Onların yapamadıkları alanlara girerler.  Ama onları kontrol ederek, fahiş fiyatta ürettiklerini, satmalarını ve kalitesiz mal üretmelerini önlerler.

Sizler eğer gerçekten halkınıza ve Milletinize yararlı olmak istiyorsanız. Ve büyük devlet adamı olmak istiyorsanız; İşsizlik konusunda çok önemli yatırımlar yapabilirisiniz.

Mesela Denizli, Tekstil konusunda her türlü kumaşı üretiyor. O iş adamlarının ürettikleri malları işleyebilecekleri, 5000 metre kare, arazi üzerine 1000 er metre kare kapalı alanı olan, 20 fabrika binası kurunuz. Bu fabrika binalarında, konfeksiyon imalatı yapacak ve şehrinizden 100 er eleman çalıştırma garantisi veren, işletmeciye sembolik rakamla kiraya veriniz.
2000 kişiye iş imkanı sağlamış olursunuz.

Başka bir örnek, Belediyelere ait sanayi alanları yaratıp içlerine 1000 er metrekare kapalı alanı olan 50 adet fabrika binaları yapınınız. Yatırım yapacak, önce vatandaşınız, sonra Türkiye’nin dört bir yanından sanayicileri davet ediniz. Her bina da en az 20-25 eleman çalıştırma garantisi verenlere sembolik kiralarla onlara tahsis ediniz.
En az 1000 kişiye iş imkanı vermiş olursunuz.

Sadece bu iki projenin sonucu, 3000 insanımız iş sahibi olur. 10 000 insanımız ekmek yer. Devlete ve belediyelere el açmazlar.

Bu örnekleri çoğaltmanız mümkün. Birileriniz bu para nereden bulunacak diyorsunuz duyar gibiyim.
Sanayi alanı açmak belediyeler ve devlet için çocuk oyuncağıdır.  
Üzerindeki binaların maliyetine gelince, çelik konstrüksiyon 1000 metrekare bir fabrika binası, taş çatlasın, 200 000 TL ye mal olur. Bir kasap dükkanının maliyeti de belediyemize 200 000 TL yi geçer. Her otobüs iki fabrika binası kurar.

Diğer yandan kömür ve makarna dağıtan Devlet, olamaz. Bu devlet modeli küçük adamların yönettikleri bir devlet modelidir. Yarattıkları insan modeli de, el açan, eksikli, mağdur, yoksul ve aç insan modelidir.

İnsanına İş imkanı sağlayan, onurlu insan modeli yaratan, sistemler kurmak, Büyük devlet adamlarının işidir.
Görünen o ki İktidarı ile muhalefeti ile kısa vadeli, küçük projelerle, günü kurtarmaya çalışan bir sistemimiz ve insan yapımız var.
Bu sistemler, ve adamlar, Büyük Türkiye’nin geleceğini sağlayamazlar..

Bu gün yüce Atatürk’ün ölüm yıldönümü.
Bir bakınız ne yapmış 10 yılda.
 O imkânsız şartlarla, Milletinin kuramayacağı tüm fabrikaları, devlet olarak kurmuş.  Hem işsizliği, hem dışa bağımlılığı ortadan kaldırmıştır.
Hiç mi okumadınız yaptıklarını?  Hiç mi merak etmediniz?

Atam biz senin hiç izinde olmadık. Hep tatildeydik. Hep yaptıklarını bozmak ve satmakla meşgul olduk. Biliyoruz ki, bu gidişimiz, üreten, onurlu bir Millet olmaktan her geçen gün uzaklaşmaktır. Her şeyi ithal ediyoruz. Köleliğimiz yakındır.
                                      Mehmet Kızılaslan 2015-11-10
  



5 Kasım 2015 Perşembe

         MİLLET NE ZAMAN KAZANACAK?

Bu güne kadar hep, partiler ve partilerdeki seçilenler kazandı.
Vatandaş ne zaman kazanacak acaba?
Neden mi böyle bir başlık attım?
Ülkemde köklü bir vergi reformuna ve üretim seferberliğine gitmek zorundayız.
Çalışanın, üretenin her geçen gün biraz daha zor şartlar altında yaşamaya başladığını hepimiz biliyoruz.
Onun içindir ki partilerin tamamı;  hibeler, teşvikler ve düşük faizli ya da sıfır faizli krediler vat etmekteler. Hiç düşündüğünüz oldu mu, insanlarımız neden, kredi kullanmak zorunda kalırlar?
Neden kazançları, giderlerini karşılamaz hale gelmiştir?
Neden, neredeyse tamamımız bankalardan çıkmaz olduk?
Eskilerden bir vatandaş, bankalara girip çıktığında “Banka kapılarına düşmüş” derlerdi. Biliyorum” gelişen dünyada bankalar sız iş olmaz” diyeceksiniz ama;  Gidişatımız doğru değil.
Faiz ve kredi batağına düşmemiz, İnsanımızı, ailelerimizi, ve ülkemizi yok oluşa doğru götürüyor. Birde akıl almaz oranlardaki vergiler sırtımıza biniyor.
İnsanımızı cinnet geçirtiyor.
Ailelerimiz dağılıyor.
Devlet, üretimsizlikten ve karşılığı olmayan paraları üretmeyen insanlara dağıtmak ve vaatler zinciri oluşturmaktan kaynak bulamaz noktalara ve iflasa doğru gidiyor.

Sokakta yürüyen sıradan adamın bankalara borcu, ortalama 50 000 TL cıvarın da.
Birçoğumuz kredilerle ev aldık. araba aldık.  Bir çoğumuzun İleriye dönük, onlarca yılı ipotek altında.

Bu son seçimlerde, insanımızın neredeyse yarısı istikrar istedi. Diye dillendiriliyor. Doğrudur. İnanın o insanların birçoğu ekonomik istikrarın peşindeydi.
Eğer bir kaos yaşanırsa, evimin yada arabamın borcunu ödeyemezsem bu güne kadar ödediklerim de zayi olursa. Ben ne yaparım buna dayanamam. O halde oyumu tek partiden yana kullanayım. Dediler.

Deniz bitmek üzere efendiler.
Üretimin olmadığı yerde tüketim intihardır.
Geri ödemesiz hibeler ve teşviklerle de götüremezsiniz bu üretimsiz ortamı.
Peki ne yapmak gerekiyor?
1-                                Kesinlikle Yedi Milyon insanın üzerindeki adaletsiz vergilendirmeyi, 78 Milyonun üzerine yaymak zorundasınız.
2-                                Vergi reformu ile sadece ama sadece para harcarken vergi alacaksınız. Onunda oranı, sadece Yüzde 10 olacak. Başka vergi almayacaksınız.
3-                                Faizler kesinlikle sıfıra yakın olacak.
4-                                Harcamalar sadece kartla olacak. Her harcama yapan vatandaş, aldığı malın, Yüzde Doksanlık kısmını malı aldığı yerin hesabına, Yüzde onluk kısmı direk Devletin kasasına ödemiş olacak.
5-                                Bütün kara ya da, ak paralar bir bankanın hesabına geçecek harcamalar kartla yapılacağı için, harcarken vergisini ödemiş ve aklanmış olacak.

Bakınız bu şekilde reform yaptığınızda Milletin kazancı ne olacak.
Bir mal üretimden,  son alıcıya kadar gelirken, aracıların kullandıkları kredi faizleri nereden baksanız Yüzde 25 ortadan kalkar.
KDV denilen vergi Yüzde 18 ortadan kalkar
İşçi ücretindeki işverenin ödediği yüzde 10 vergi ortadan kalkar.
Malın fiyatı yarı yarıya düşer. Ve ücretlinin aldığı maaş ve ücretler tam iki kat iş görür bu da Maaşın alım gücünün iki katına çıkması yani maaşların yüzde yüz zamlanması demektir.
Bu vatandaş harcamasını yaparken sadece Yüzde 10 vergisini kartla, otomatik olarak devletin kasasına öder.

Efendiler böylesi bir sistem Rüşveti yolsuzluğu ve haksız kazancı da ortadan kaldırır.  Genel olarak halkın zenginleşmesini getirir.
Alım gücünün iki katına çıktığı bir ülkede huzur mutluluk ve refah olur. Sağlık giderlerini de en aza indirmiş olursunuz.
Bizden söylemesi.
Tüm siyasi partiler, yağma hasanın olmayan böreğini, dağıtmaktan vazgeçsin artık. Üretenin, çalışanın, alın teri dökenin, kazanacağı bir yöntem anlattım sizlere.
Devletinde kazancı aklınızın alamayacağı kadar artacak. Her şeyden önce Millet sağlığına kavuşacak.
                                  Mehmet Kızılaslan. 2015-11-05    




2 Kasım 2015 Pazartesi

MİLLET OYLARIYLA NE DEDİ

                    

Bir Kasım 2015 seçimlerinde, Ak partiye tekrar 2011 seçimlerinde, aldığı oy kadar oy veren seçmen, ne dedi?
Biz senin terörle mücadeleni de, Çözüm sürecini de destekliyoruz.
Algı operasyonlarını iyi anladık.
Ekonomik olarak vaatlerinin gerçekçi olduğunu kabul ediyoruz.
Asgari ücretimiz de, artırdığın oranı kabul ediyoruz.
Gençlere vaatleriniz olan 50 000 TL lik hibe ve 100 000 TL lik faizsiz kredi, onların iş yeri açmasına ve işsizliğin çaresine olumlu katkıda bulunur.
Kömür dağıtmalarını, gıda yardımlarını, yoksullara anında günlük çözümlerini kaybetmek istemiyoruz. Dedi.

Cumhuriyet Halk partisine verilmeyen oylar ne dedi?
Size inanırsam ve vaatlerinize kapılırsam, elimdeki bulgur ve makarnadan olabilirim.
İstikrarım bozulabilir.
İki maaş ikramiye güzel ama, zaten iktidara oynamıyorsun, bunu hangi ortağınla yapacaksın.
Aldığımız evlerin, arabaların taksitlerini ödeyemediğimde bunları kaybedebilirim.
Her alanda otorite kurmuş Ak par inin kadroları ile baş edemeyebilirsiniz.
Ben hayatımdan memnunum sen boşuna bağırma.
Yeni yöntemler bul. Kadrolarınız yeterli değil.
Liderinizin geçmişteki SGK serüveni yeni yapacaklarını inandırıcı göstermiyor.
Üretime dair projelerin yeterli değil ben sana neden oy vereyim. Dedi.

MHP ye verilmeyen oylar ne dedi?
Efendi senin liderinin korkak tavrı, bir önceki seçimlerde, kendisine teklif edilenleri kabul etmemesi, onun sorun çözmek konusunda yetersizliğini gösterdi.
Hesap sormak yerine, meclis başkanı seçiminde ki tavrı ile, hesap sormamayı yeğledi.
Ülkemin, terör sorunlarını, İnsan merkezli bakmak yerine devlet merkezli bakışını beğenmiyorum. Yüreğimi koysam bile, vaatlerin, projelerin yok.
Seni iktidar ortağı yaparsam, 30 yıldır uygulanan savaş yöntemini devam ettireceksin biz savaş istemiyoruz.
İçimizdeki yiğitlerin adaylığını neden kabul etmedin onları neden dışladın.
Kaldı ki sen muhalefeti tercih ediyorsun o halde ben sana neden oy vereyim.
 Dedi.

HDP ye verilen oylar ne dedi?
Biz senin Mecliste olmanı ve Türkiye partisi olmanı istiyoruz.
Barışçıl yoldan Kürt sorununun çözülmesini sağlayabilirsin.
PKK nın şahinlerini de, AKP nin şahinlerini de, sen dizginlersin.
Artık Türkiye partisi olman gerekir. Sırtını dağdan kurtar, oraya dayama.
Öz yönetim den vazgeç. Biz sana emanet oyları özerklik ilan edesin diye vermedik.
İşin çok zor biliyoruz. Bir tarafta PKK, diğer tarafta ülkenin acı gerçekleri. Dedi.

Değerli okurlarım Bu seçimlerde görebildiğim duya bildiğim düşüncelerin bazıları bunlar. Umut ediyorum hiçbir kesim azgınlık göstermez. Adalet tekrar yerine oturur. Kan durur. İşsizlik ve üretime dair verilen sözler yerine gelir. Savaşa harcanan para, refaha ve huzura harcanır.

Önemli Not:
Diğer taraftan Tarımsal ve kırsal kalkınma kurumları ve Bölgesel kalkınma ajanslarının önündeki imar sorunu bir genelgeyle ya da yasayla çözülebilir.
Nasıl mı? İşte şöyle bir yasayla.
“ Tarımsal ve kırsal kalkınma kurumlarında ve bölge kalkınma ajanslarında uygulanabilirliği onaylanan projelerin, arazilerin deki imar, otomatik olarak % 25 e çıkmış ve arazi imara açılmış sayılır”
Bu yasa çıkmadığında bu kurumlarınız havanda su dövmeye devam edecektir.

Saygılarımla. Mehmet Kızılaslan 2015-11-02




28 Ekim 2015 Çarşamba

CUMHUR VE CUMHURİYET



                         

Cumhuriyet Bayramı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet yönetimi ni, ilan etmesi anısına, her yıl 29 Ekim günü, Türkiye'de ve Kuzey Kıbrıs'ta kutlanan bir Millî bayramdır. Cumhuriyet Bayramı, 28 Ekim öğleden sonra ve 29 Ekim tam gün olmak üzere bir buçuk gün resmî tatildir.
 Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyetin onuncu yılı kutlamalarının yapıldığı 29 Ekim 1933 tarihinde verdiği 10. Yıl Nutku'nda, bu günü en büyük bayram olarak nitelendirmiştir. Bu önemi biz hala anlayamamışızdır.
            
              Bu kadar ansiklopedik bilgiden sonra gelelim bizim bayram anlayışımıza. Biz bazı olayların, bizim için ne kadar önemli olduğunu algılamakta zorlanan bir Milletiz. Çünkü bize, bir çok önemli gelişme, altın tepside, hiç mücadele etmediğimiz halde sunulmuştur. Cumhuriyet de bunlardan birisidir.
              Koca bir ülkenin 27 de birine razı olduğumuzda binlerce şehit verdiğimiz halde, Zafer bayramını yani 30 ağustosu hiç birimiz gereği gibi kutlamayız. Dedelerimiz; dedelerini, babalarını, bu savaşta kaybetmelerine rağmen, Yedi düvele karşı ayakta durmalarına rağmen, biz bu bayramın da önemini anlayamamışızdır. Gerektiği gibi de kutlamayız, kutlayamayız.

             Cumhuriyet için, hiçbir gayret sarf etmemiş bir Millet cumhuriyetin önemini bilemez. Kurtuluş için yüz binlerce şehit verdiği halde onun önemini algılamakta zorlananlar, Hazır tepside sunulan ve hiçbir gayret sarf edilmeyen, Cumhuriyeti anlamakta gayet tabii olarak algılamakta zorlanırlar.
             Cumhur, halk demektir, Millet demektir.
             Cumhuriyet, Halkın yönetimi, Milletin kendi kendisine yönetmesi demektir.
 Olur mu hiç, bizim için karar veren, padişahım devletlim varken, bizim gibi tahsilsiz eğitimsiz, bir şey bilmeyen insanların, onun, padişahın, yerine yönetime soyunmamız doğru olur mu? Deyip; Cumhuriyete karşı olanların yanı sıra;
 Olur mu bizim gibi, tahsillilerin, eğitimlilerin, oyları ile, cahil, cühelanın oyları aynı olur mu? Diyen; güruhun mantığı aynıdır.

Hiç düşündüğünüz oldu mu Bütün yetkiler eline verilmiş, kendisine padişahlık teklif edilmiş, İstese halife de, padişah da, kendisi olabileceği halde, Neden Türk ulusunu, Cumhuriyetle yönetmeyi seçmiştir, Mustafa Kemal Atatürk?
Kim ne derse desin, Kendisini fütursuzca eleştirdiğimiz, yaşadığı zamanın ve şartların içinde değerlendiremediğimiz için, bu gün, onun sayesinde kazandığımız özgürlüklerin içinde, öldüresiye eleştirdiğimiz, Mustafa Kemal Atatürk ün yerine, bizlerden birisi olsaydı, zannederim hiç kuşkusuz, halifeliği de, padişahlığı da, o şakşakçıların, yağdanlıkların içinde çekinmeden kabul ederdik. O Son Yüz yılın yetiştirdiği en büyük insandır.
Günümüz, askeri ve sivil darbecilerinin yanında, O mükemmel ötesi bir liderdir.

Ezilenler, köylüler, işçiler, esnaflar, sanatkarlar, memurlar, velhasıl padişah soyundan gelmeyen tüm efendiler; bu bayram sizin, bizim en büyük bayramımızdır.   
Bayramımız kutlu olsun.
Ben sizlerden daha şanslıyım Cumhuriyetin 35. yıldönümünde, 1958 de Cumhuriyet bayramı sabahı doğduğum için benim için çok daha büyük bayram günü bu gün.    
Saygılarımla.   Mehmet KIZILASLAN 2015-10-28


22 Ekim 2015 Perşembe

HERKES KENDİ HAVASINDA PİYASALAR ÇÖKTÜ

                  

Bildiğiniz üzere son terör olayları ve ikinci, yani erken seçim insanımızın dünyasını kararttı.
Koalisyon çalışmalarının, hükümet kurmak üzerine değil de, kurmamak üzere planlandığını hepimiz biliyoruz.
Sonuç erken seçim kararını getirdi.
Bazı partiler eylemlerden, terörden, medet umarak seçim çalışmalarını planladılar.
Evet bazı partiler diyorum. Bunların hangi partiler olduğunu sizlerde biliyorsunuz.
Düşünüyorum, bir ulusun neler kaybedeceğini düşünmeden, öylesine programların uşağı oluyor ki siyasi parti yöneticileri, kimin değirmenine su taşıdıklarının farkına bile varamadılar. Varmak da istememiş olabilirler.
Onlar için varsa, yoksa iktidar koltuğu sevdası.
Ülkem de üretim neredeyse durma noktasında. Üretilenlerin tamamı da gerçek değerinde satılamıyor.
Komşularımızın tamamı ile kavgalı ve neredeyse savaş halindeyiz. Bunun sonucunun nelere mal olduğunu siyasilerin hiç birisi, ya bilmiyor ya da bilmezlikten geliyor.
Ya üretici, sanayici, köylü, tarımla uğraşan, esnaf, sanatkar, hasılı halk, Millet, vatandaş  ne durumda bilen yok.
Onların ağzını bıçak açmıyor.
Kötü, hatta çok kötünün ötesinde durumları.
Konuşanların tamamı tuzu kuru insanlar.
Vaatler, seçim meydanları, artık insanımızı ilgilendirmez oldu.
Ne olacaksa olsun, şu durgunluk ve belirsizlik bitsin. Duasına kapıldı insanımız.
Dilerim önümüzdeki seçimler, bu güzel insanların dualarının kabul olduğu günleri getirir.
Ülkemdeki insanların neredeyse tamamının bankalara borcu hat safhada,
Üretmeden, tüketmeye alıştırılmış toplumun, tüketim hastalığı bile artık piyasaları hareketlendirmeye yetmiyor.
Piyasanın haberlerini, berberlerden alabilirsin gerçek ölçülere yakın olarak. Sorduğum zaman “Abi ayda bir saç tıraşı olan müşterilerim bile, iki ya da üç ayda tıraş olmaya başladılar”  diyor.
Piyasalar bu kadar kötü ey siyasiler.
Sizin hiç birinizin de piyasalarla, Milletin yoksulluğu ile, sıkıntıları ile uzaktan yakından ilginiz yok efendiler.
Üretime dair hiç birinizin planınız ve programınız da yok. Bilginiz de yok çünkü.
Ha bire vaatlerde bulunuyorsunuz.
Kiminiz emekli maaşlarını, kiminiz asgari ücreti ne kadar artıracağınızı yazıyorsunuz, söylüyorsunuz.
Bana söyler misiniz, ömrünüz boyunca sizler yanınızda acaba kaç amele çalıştırdınız?
 Kaçınızın bir üretim hanesi, kaçınızın imalathanesi, kaçınızın bir atölyesi, kaçınızın bir dükkanı var?
Kaçınızın yanında, evindeki temizlikçi kadından başka elemanı oldu?

Asgari ücreti kimler öder sizler biliyor musunuz?
Üreten, çalışan, yanında işçi çalıştıran ve ürettiğini satabilen insanlar öder.
Ürettiğini satamayan, işletme sahipleri acaba işçi ücretini yükseltmek şöyle dursun, günümüz deki gibi, işçi çıkarmaya ve küçülme yolunu tutmaz mı?
Sakın ha işçi ücretlerinin çokluğundan, ya da artırılmamasını istediğim den bunu yazdığımı zannetmeyiniz.
Önemli olanın üretimin, öncelikle devamını sağlamak ve üretilenlerin değerinde satılmasını sağlamaktan geçtiğini hatırlatmak amacım.

Bana söyler misiniz, hanginiz iktidara geldiğinde “ Devletin tüm memurlarını, ataşelerini, elçilerini, Türkiye’de üretilen ürünlerin tanıtımında bir reklam elemanı, bir pazarlama uzmanı gibi çalıştıracağını” söylüyor?
Hiç biriniz değil mi?
Sizler piyasaların ve ekonominin A sından bir habersiniz efendiler. Hiç birinizin diğerinizden farkınız yok.
Diğer yandan
Terör devam ettiği sürece, ülke kaynaklarının neredeyse yarısını güvenliğine ayırmış bir ülke de gelişme için para ve kaynak ayrılabilir mi?
Ayrılamıyor efendiler.
O halde neden düşmanlığı körüklersiniz, neden barıştan bahis etmezsiniz?
Ey seçimlerde terör olaylarından, faydalanacağını ümit eden gerzekler, Bu gemi batmak üzere.
Barış hepimize öylesine ihtiyaç ve zaruri ki anlatmakta zorlanıyorum. Sizlerin bazılarınız hariç, anlama özürlüsünüz. Çünkü savaş çığırtkanlığı yapıyorsunuz.

Bir dostum şöyle diyor “ ben hiçbir zaman eli nasırlı insanlar tarafından dolandırılmadım. Beni dolandıranların tamamı lüks arabaları olanlardı”

Eli nasırlı insanlar nedense artık azalmaya hatta yok olmaya başladılar, biliyor musunuz? Onlar kendilerinin aptal yerine konulduğunu fark ettiler. Artık üretmeleri para etmediğine göre, onlarda vazgeçmek üzereler üretmekten.
Seçim sonuçları koalisyonu getirecek, gördüğüm kadarı ile. Herkes düşmanlık adına bütün söylemlerine son versin.
 Bu ülke bizim. “Üretimin bittiği ülkelerde, insanlar birbirlerini yerler” unutmayın.
Çünkü yiyebilecekleri bir şeyler olmadığından birbirlerini yerler.
 Barış dolu, üretimin bol olduğu, üretenin zengin olduğu, çalışanların insanca yaşama kavuştuğu günler de buluşmak üzere. Saygılarımla.
                               Mehmet Kızılaslan 2015-10-22
  


12 Ekim 2015 Pazartesi

KATLİAM

                                      KATLİAM
                   Öncelikle ulusumun başı sağ olsun.
Bir ülkede barışı istemek için yürüyüş yapmaya kalkışan insanlar öldürülebiliyor. Canlı bombalar kendileri ile birlikte yüze yakın insanımızın ölümüne sebep olabiliyorlar.
İçişleri bakanı “ Güvenlik zafiyeti yok” diyor. Yanındaki bakan, soruya bu kadar insanımızın ölümüne rağmen gülüyor.
Keşke “güvenlik zafiyetimiz var, kabul ediyoruz” diyebilselerdi. Hani özrü kabahatinden büyük oldu derler ya, işte öyle bir şey oldu.
Efendi sana sormazlar mı, “güvenlik zafiyeti yoktu da, bildiğiniz halde göz mü yumdunuz, canlı bombaların orada eylem yapmasına” diye.

Ey Türkiye’nin ileri gelen yöneticileri; birçok yazımda, barış böyle öldürerek, sağlanmaz. Çoktan çok azdan az gider.
Bu ülkenin sosyologları ne iş yapar?
Kendisini öldürecek kadar sisteme isyan eden insanların arzuları nedir? Şikâyetleri, istekleri nedir? Araştırılmalı ve küçümsenmeden konuşulmalı araştırılmalı ve barışa dair çözümler bulunmalı değil miydi?

Ey koltuk hesabına eylemleri önlemeyenler.
Barışa bomba koyanlar, bomba koyanları engelleme yenler.
İnsanlarımızı öldürenler, öldürenleri görmezden gelenler.
Sizlerinde bağrınız yanacak, sizlerde kahır olacaksınız.
Bu gemi batarsa hepimiz birden batacağız. Savaş bizim topraklarımıza çekiliyor. 
Görmüyor musunuz?

1974 yılındaki MİT in yanlışları nedeniyle başımıza bela olan bir PKK örgütü.
Günümüz dış politikalarının yanlışlığından yol geçen hanına dönen sınırlarımız.
ABD güdümünde oluşturulan, IŞID örgütüne yeşil ışık yakan yöneticiler.
Günümüz MİT inin, ülke güvenliği ile uğraşmak yerine Suriye’yi parçalama çabaları.
Çözüm sürecinde verilen sözlerini yerine getirmeyen muhatabını aptal yerine koyan yöneticiler.
PKK nın şahinleri ile Ak partinin savaş isteyen şahinlerinin, sonucu etkileyen tavırları.

Ve barışı, hemen bugün isteyen, aklıselimi olan insanlarımızı, katleden terör uşaklarının eylemi. 

Kime yarıyor?
Katillere yarıyor.
Ülkemizi parçalamak isteyenlerin işine yarıyor.
Canilerin işine yarıyor. Silah tacirlerinin işine yarıyor. Vatan hainlerinin işine yarıyor.
Sanmasın ki hiç kimse, bu olaylar, bazı partilerin, seçimlerde oylarını artırır. Sanmasınlar ki yaptıkları, yanlarına kalır.
Fizan’a gitseler bile, bir gün bulunur getirilir ve cezaları verilir.

 Kim kaybediyor?
Ülkemiz kaybediyor. İnsanımız kaybediyor. Geleceğimiz gözümüzün nuru çocuklarımız kaybediyor. Savaş için harcadıklarımızın yarısını refahımız için harcasaydık, parmakla gösterilen ülke olurduk.
Teknoloji için harcasaydık, sağlığımız için harcasaydık, eğitim ve insanımıza hizmet için, iş imkânları için harcasaydık, bu ülke bir başka ülke olurdu.

Yol yakın efendiler, yol yakın yetkililer, yol yakın siyasiler.
Savaş isteyenlerin oyunlarını bozun artık.

Yol yakın, savaş isteyen şerefsizler. Dönün şu insanlık suçu savaştan.
Barış bugün hemen hepimize lazım. Sanmayın ki bu kan gölü sizleri de boğmayacak.
Durdurun bu savaşı. İnsanımız bir gün yüzü, bir huzur, bir kardeşlik, bir barış görsün.
Biz buna susadık, biz buna acıktık.
Hemen yeni baştan hatalarımızı gözden geçirip, suçlarımızdan vazgeçip yediden yetmişe barış için ne yapabiliriz onu araştıralım ve yapalım.
Öldürerek, insanları yok etmeye çalışarak, sorunları yok edemeyiz. 30 yıldır uygulanan yöntem bizi bu hale getirdiğine ve sorunlar çözülmediğine göre, yöntem değiştirmek ve anlamaya çalışarak barışa dair yeni yöntemler bulmak zorundayız.
Ey MİT yetkilileri lütfen sizlerde artık gerçek görevinize dönünüz.
Barışta, kardeşlikte ve huzurlu günlerde buluşmak dileğimle.
                               Mehmet Kızılaslan 2015-10-12


14 Eylül 2015 Pazartesi

KAN DİNECEK BARIŞ OLACAK

                             
Yıl 1972-1975 arası. Yer, Dargeçit e bağlı Altıyol karakolu. Eski adıyla Serdif.
Hava kararmak üzere, iki aşiret silahlı çatışmada. Karakol komutanı yeni atanmış, arkadaşım.
Silahlı çatışmaya, dört askeri ile birlikte müdahaleye kalkışır. Hemen bir Kürt vatandaş arkadaşımın beline sarılır,”Gitme komutan iki ateşin arasında kim vurdu ya gideceksin” der.
 Arkadaşım,” benim görevim bu çatışmayı durdurmak” diye diretir. O vatandaş av tüfeğini alır öne geçer, o halde beraber gidelim siz beni takip edin komutanım der.
Aynı yıllarda yine aynı, karakol komutanı arkadaşım bir adi suçluyu yakalamak için yakın köylerden birisine gider. Muhtarı bulur. Şahsı sorar. Muhtar beni köyün meydanında döversen, gösteririm evini, aksi halde gösterirsem, Siz gittikten sonra beni, o aşiretin ağası temizletir, öldürtür der.
Bir başka olay, abim güney doğuda öğretmen. Görevi biter tayini Egeye çıkar.
Bir gün abimin öğretmenlik yaptığı köyden tanıdıkları, Sarıgöl’deki evimizi ziyarete gelirler ve getirdikleri hediyeler, duvar halıları ve kıymetli birçok eşya.
Annemin elini öperler ve “ Nasıl yetiştirdin bu çocuğu sen” diye iltifat yağdırırlar. Evimizde üç gün misafir olduktan sonra da, biz onlara, Sarıgöl’ün kuru üzümlerinden ve annemin dokuduğu çarşaflardan hediyelerle uğurladık.
Şimdi ne abim, nede, Dargeçit’in Altıyol karakolunda komutanlık yapan arkadaşım oralara ziyarete gidebilecek, can güvenliğini sağlayabilecek durumda değiller.

Bu hale nasıl geldik? Güney doğuya memurun aşağı lığını, dolandırıcısını, şerefsizini, görevden almak varken, sürgüne gönderdik senelerdir. Dürüst ve namuslu olanları tenzih ediyorum. Ama onlar azınlıkta kaldıkları için, orada yaşayan insanlarımızla aramız açıldı. Düşmanlıklar oluştu. Nasıl mı oluştu hepimiz biliyoruz. Türkiye Cumhuriyetini temsil eden memurlar orada alikıran baş kesen oldular.
Bu arada MİT Ankara’da o tarihlerde APOCULAR derneğini kurdurdu.

Çözüm ne, kan gövdeyi götürüyor geçmişi düzeltme şansımız olmadığına göre ne yapmak lazım?
Bu ülkenin sosyologları ne yapar üniversitelerde. Göbek büyütmekten başka? Derhal onların, onlarcasını, görevlendirmemiz gerekecek. Neden bu hale geldiğimiz araştırılacak çareler önümüze konulacak.
Diğer taraftan HDP mecliste siyasal yoldan barışı sağlamak için çalışmalarına devam etmek zorundadır.
Kandilin Şahinleri ile, Ak partinin şahinlerinin isteği, yani savaş, devam edecek olursa sonumuz kıyamettir.
 
HDP nin “artık hiçbir Kürt ve Türk gencinin ölmesini istemiyoruz. Biz Mecliste barışı sağlayacağız” söylemleri ne kulak verirseniz; çözüm sürecinin devam edeceğini, kıyamet yaşanmayacağını görürsünüz.
HDP eş başkanı Demirtaş, aslında Tüm Türkiye’ye haykırıyor.  “Demokrasi ve özgürlük mücadelesinde görev bizimdir, görev seçilmişlerindir” diye bağırırken, “barışın silahla değil, siyasetle çözüleceğini” söylemesi, barış masasına dönülmesi için Kandil ile ayrı söylem içine bile girmesi aslında çok zor bir durumdur.

Efendiler herkes ama herkes, zor olanı seçecek. Zor olan barışı korumaktır. Silaha sarılmak değil. Eğer bu güne kadar yapılanlarla sorun çözülecek olsaydı; otuz yılda otuz bin şehit ve on binlerce can zayi olmayacaktı.
 Bu ülke toprakları Dünyanın yarısını besleyecek kadar büyüktür. Değil ki yüz yıllardır beraber yaşadığımız kardeşlerimizle bize yetmesin.
Koltuk sevdasına kanı, kini, nefreti körükleyenlerin, Allah cezasını verecektir.
Bize düşen barışa dair yeni şeyler söylemektir. Hamasi nutuklarla yangına benzin dökmek değil.
 Saygılarımla barışın yaşandığı günlerde buluşmak dileğimle.
                                                  Mehmet Kızılaslan 2015-09-14


21 Ağustos 2015 Cuma

İSLAMA YAKIŞMIYOR HAREKETLERİNİZ

              
Terör, kim tarafından, nasıl çıkarılırsa çıkarılsın, cezasız kalmayacaktır. Bunu hiç kimse göz ardı etmesin önce. Biliniz ki bu yazımdan sonra eleştirişleriniz ağır olacak. O eleştirilerinizi yapmadan evvel, İslam’a yakışıyor mu eleştirilerim diye düşününüz.
Dünya siyasetinde, IŞID denilen örgütün, İslam’a yaptığı kötülüğü dünya inanmayanlarının tamamı bir araya gelse, yapamazlardı.
Onlara yardım edenlerin girdiği günahı da bütün kâfirler bir araya gelse giremezlerdi. Her şey gözlerinizin önünde cereyan ediyor ayrıntıya girmeyeceğim.
Allah, Allah diye kesilen kafalar, yerlerde sürünen cenazeler, İslam’ın hiçbir yerinde yoktur olmamıştır.
Bu tür İslam’a aykırı hareketler, ne yazık ki, face denilen paylaşım sitesinde, teröristlere karşı da yapılmaya başlandı. Öldürüldüğü halde, boynuna takılan iple çekilen erkekler. Öldürüldükten sonra çırılçıplak soyulan kadınlar.  Ayıptır, günahtır, bu olaylar İslam da yasaktır.
İslam’da savaş vardır. Vatan için, Din için, savaş haktır. Ama Öldürdüğün bir kimseye saygısızlık hakaret işkence ve onun haklarına tecavüz yoktur.
Hiç görmediniz mi, dinlemediniz mi, duymadınız mı, savaş alanında bile, düşmanlarının cesetlerini gömen, bir dinin temsilcileri olduğumuzu.
Çanak kalede, işgalcilerin yaralılarını, karşı cepheye taşıyan, Türk askerinin heykelini görmediniz mi?
Kininiz, ne kadar büyük olursa olsun, İslam’a yakışır davranmak zorundasınız. Aksi halde o tavrınızdan dolayı İslam’a zarar verirsiniz. Günahkâr olursunuz.
Onlar daha kötülerini yaptılar ya.
Onlar kahpece pusu kurdular ya.
Onlar için neden bir şey söylemiyorsun? Diyenlerinizi duyar gibiyim. Teröre karşı savaşın yapılması gerektiğini ve cezasız kalmayacağını başta söylemedim mi?
Geriye gitmek istemiyorum ama beni mecbur ediyorsunuz.
Dün Suriye ile savaş çıkarabileceğini söyleyen, paylaşım sitelerine de düşmüş bir MİT başkanının sözlerini hepimiz duyduk, gördük, aptallaştık.
Hayretlere düştük.
Bu kadar yanlışı nasıl yapabilirler dedik.
Sıkı durun, ben daha önceki yazılarımda birkaç kez bahsettim. PKK yı kimin kurdurduğunu. İlk üyelerinin, sol örgütlerin toplantılarından nasıl dövülerek atıldıklarına tanık olduğumu anlatmıştım. Yine söylüyorum. PKK, MİT tarafından kurdurulmuştur. Sonrada Mit in kontrolünden çıkmıştır.
Abdullah Öcalan denilen çocuk katilinin, ilk karısının Ali Yıldırım denilen MİT üst düzey yöneticisinin kızı Kesire olduğunu yazmıştım.  
Şimdi anlamaya çalışın yazdıklarımı.
Biz kimlerle savaşıyoruz.
Bizim 30 yılımızı kimler çalmış.
Güney doğuda yapılan yanlışlardan sonra bu durumlara nasıl geldiğimiz anlamaya çalışınız. IŞID denilen canavarı da kimlerin yarattığını ve kimlerin desteklediklerini hayal etmeye çalışınız.
Olayı taaa başından yeniden alarak, bu duruma nasıl geldiğimizi, Hamasi nutuk atanlarla, Savaş çığırtkanlığı yapanların. Sürü psikolojisini çok iyi yönettiklerini, çoğu zamanda, sebep sonuç ilişkisini kuramadığımız için, düşmanlıkların körüklendiğini düşününüz.
Hangi ana kuzusu adalet aramak için canını hiçe sayarak terör eylemlerine karışabilir ki?
 Hangi zihniyet ben ölürüm ama, kendimle birlikte onlarcasını da götürürüm, diyerek canlı bomba olabilir ki?
Bu inancın arkasında, sadece kandırılmışlık mı vardır sizce?
Sadece beyinleri yıkananlar mı yapabilir bunları?
Geçmişten bu güne yapılan yanlışlarımız yok mu, bu güne gelişimizde acaba?
30 Yıldır savaşıyoruz da neden halledilemedi, sürekli güçlendi olaylar?
Efendiler “ Silahlar barışın güvencesidir” sözü Silah tacirlerinin sözü dür. İnanmayınız. “Adalettir, barışın ve devletin temeli, güvencesi”
Geçmişten bu güne, Güney doğuda yaşayan insanımızın sancılarını; şiddetle, silahla, aşağılayarak, bastıran zihniyet getirdi bu ülkeyi bu hale.
Daha dün, Barış sürecinde ne konuşulduysa, ne sözler verildiyse, Yine tutulmadı o sözler, yine aldatıldı insanlarımız.
Son iki yıldır susan silahlar, yeniden kullanılmaya başlandıysa, sadece onlar günahkâr değiller, bizlerde, bizi temsil edenlerde günahkârdır.
Tekrar düşünelim, tekrar karar verelim. 30 yıllık savaş, 30 bin canın yok olmasına sebep oldu. Eğer savaş başlatılmasaydı; harcanan parayla her ailenin değil, her ferdin iki evi iki arabası olurdu. Yanlış duymadınız, beşikte yatanın da, iki evi, iki arabası olacak kadar zengin olurdu.
Bu sonuca göre, böylesi zengin bir ülkede terör olabilir miydi? Olamazdı.
Olurdu diyenler, biliniz ki savaşın müsebbipleridirler. Onların büyükleri çıkarmıştır savaşı. Onların ağa babaları kurdurmuştur, Şimdiki PKK yı o zamanki Apocular örgütünü.
Sonuç,
Hepimiz paylaşımlarımızı, ağzımızdan çıkanları, düşmanlık söylemlerini, kini nefreti, savaş çığırtkanlığını bir kenara bırakıp sakin, sakin yeniden düşünelim.
İç savaşa gidiyoruz. Despotizme, totaliter rejime doğru kendi ellerimizle gidiyoruz. Kenan darbecisi de bu şekilde yapmıştı.
Yine biliniz ki Allah katında bir inanan bir de inanmayan Millet vardır.
İnanıyorsanız, inanıyorum diyorsanız. “Allah katında din İslam’dır” Ona göre davranmak ve yaşamak zorundasınız. İslam barıştır. İslam Adalettir. İslam kardeşliktir. Kardeşlikte, eşitliktir.
    Saygılarımla. Mehmet Kızılaslan 2015-08-21


.     

28 Temmuz 2015 Salı

HİÇ BİR SAVAŞ BU METOTLARLA BİTMEZ.



Bir kaos yaşanıyor ülkemde.
Son hızla gidiyoruz iç savaşa.
Hamasi nutuklara devam ediyor liderler.
Vatandaş ta alkış tutuyor bu gidişe.
Sanal alem de herkes savaş çığırtkanlığı yapıyor.
Yedi den yetmişe neden bu hale geldik demiyoruz da, öç alınması için düşmanlıkları körüklüyoruz.
 Dün gece bir bin başımızı daha şehit verdik. Tugay komutanlığımıza saldırıldı. Akaryakıt istasyonlarına saldırılıyor. Doğal gaz boru hattımıza sabotaj yapıldı.
Bakalım daha nasıl kötü haberler alacağız.
Kanı kanla yıkamazlar diye bir söz var ya hani, savaş devam ettiği sürece kimler kazanacak kimler kaybedecek bir bakalım isterseniz.
Çözüm süreci başladığından beri, acı haberler duymaz olmuş ve ülke ekonomisi daha iyi hal almaya başlanmıştı.
Çünkü eforumuzu, terörle mücadeleye değil de, yatırım ve insana dair faydalı şeylere harcamaya başlamıştık.
Bundan kim gocundu?
Kimler rahatsız oldu?
Kimler kazançlı çıkmaya, kimler zararlı çıkmaya başlamıştı?
Bazılarınız ödün verildikçe böyle oldu. Azdılar, gibi cümleler kuruyorsunuz.
Siz hiç, bir kedinin köşeye sıkışınca yaptıklarını gördünüz mü? Görmediyseniz hayal etmeye çalışınız.
 Barış güçlü adamın güçsüz genç çocuğu dövüp sindirdikten sonra,”Barışalım artık” demesiyle olmaz.
O çocuk ileride büyüyecek ve güçlü adam, yaşlanacak. Sonuç Şiddetle susturulan ve barıştık zannedilen genç çocuk, eline fırsat geçtiğinde kendisine yapılanın öcünü alacak yaşlanan güçlü adamı öldürmeyi bile düşünecektir.
Buna benzer hikayeleri daha öncede yazdım.
Barış güçlü olduğunuz halde, sizden zayıf olanları da, kendiniz gibi kabul ettiğiniz ve adaletli olduğunuzda, onların hakkını verdiğinizde gerçekleşir.
Ben güçlüyüm, asarım, keserim, seni tükürüğümle boğarım, diye sindirmekle sağlanmaz.
Ta başından beri çözüm sürecinin yanındaydım, şimdi de yanındayım. Konuşularak çözülemeyecek hiçbir sorunumuz yok bizim. Bu ülke hepimizin. Sadece birimizin ya da öbürümüzün değil.
Paylaşılacak kadar de büyük değil.
Savaşarak kan gölüne çevrilecek kadar da basit değil.
Vazgeçin hamasi nutuk atanlar.
Hamasi nutuk atanların oyununa gelenler, sizlerde ayakta uyumayın. Savaşa gidenler sizin çocuklarınız. Sizin kardeşleriniz. O hamasi nutuk atanların çocukları yok. Var ise de askere gitmeyecekler.
Görmediniz mi şehit çıkan evlerin hallerini?
Hangi şehit bir villadan çıktı?
Hangi zengin ailenin çocuğu şehit oldu?
Uyanın ey millet bazıları koltuk sevdasına, bu ülkeyi kan gölüne çevirmeye çalışıyorlar.
Darbeci Faşist Kenan da, 12 Eylül öncesi ülkeyi bu hale getirmişti. Sonrada darbe yaparak  “kurtardım” dedi.
Her türlü yetki elindeyken olayları engellemeyip körükledi.
Şimdi de sivil bir darbe planlanıyor gibi. Uyanın milletim, biz bu rüyayı daha önce çok gördük.
Erken seçime gidebilmek için planlanan bu olayların sonunda, Milletin kendi eliyle sivil darbe yapması bekleniyor.
Askerimiz muhakkak bunların üstesinden gelecek güçlülükte ve büyüklükte, ama olay askerle çözülmenin ötesinde, barışçıl yollarla çözülmek zorunda.
Yine söylüyorum, döverek susturduğumuz çocuk, muhakkak büyüdüğünde yediği o dayağın öcünü alacak, kinini kusacaktır.
Bize bir yudum sevgi ile kurulan, kardeşlik, barış gerek. Çünkü kardeşlik eşitliktir.
Saygılarımla.  Mehmet Kızılaslan 2015-07-28


  

4 Temmuz 2015 Cumartesi

SEÇİM - HÜKUMET- VATAN

                   

Güçlü hükümet, sadece tek parti iktidarlarında olmaz.
Koalisyon hükumetleri de güçlü hükumetler olabilir, olmalı.
Coğrafyası çok güzel, bir o kadar tehlikeli olan bir ülke de yaşıyorsanız, hükumetlerinizi de güçlü kurmak zorundasınız.
Efendim nasıl olacak bu iş?
Seçim meydanlarında hamasi nutuklarla, hakaret çukurlarına çektiğiniz eleştirileriniz yüzünden mi sordunuz?
Yoksa Parti liderlerinin Vatan diye bir meselesi yok olduğundan mı?
Bu nasıl soru ya hu, hangi parti lideri vatandan başka bir şey düşüne bilir ki?
Bizim yaşımız küçük değil. Bu soruları boşuna sormadım efendiler.
Kumar masalarında kurulan, vekil mezatlarında satın alınan, vekillerinin tamamının bakan olarak atandığı hükumetler gördük biz.
Gariptir, seçim sisteminin yanlışlarından olsa gerek. Seçildikten sonra meydanlarda, kahvelerde söylenen tüm sözlerin, seçim bildirilerinde yazılı nutukların, unutulduğunu çok gördük biz.
Sadece kendi soyunun bekası için çalışmaya başlar bizim seçtiklerimizin çokları.
Sende aşağılıyorsun. Sende hakaret ediyorsun, diyenlerinizi söylüyorum. Önce olaya vekil, asil ilişkisini gözden geçirerek değerlendirelim isterseniz.

Asil, biziz, sizsiniz, ey oy verip, birilerini seçerek meclise gönderenler.
Bir avukata nasıl para karşılığında, benim meselemi çöz, diye vekalet veriyorsak. Meclise gönderdiklerimize de, verdiğimiz oylarla, benim, vatanımın, sorunlarını çöz diye oy veriyoruz. Burayı anladıysanız, eğer efendiler, konumuza devam edelim.
Neymiş göreviniz?
                  Biz, size vekâlet veren asillerin, sorunlarını çözmek için oradasınız. Kendi soyunuzun refahı ve bekası için değil. Ülkenin, Vatanın bekası, ve sorunlarının çözülmesi için.
Vatan mevzu bahis ise, gerisi teferruattır diyoruz ya hani bazen, hamasi nutuklarımız da, Vatan ve bölünmez bütünlüğü tehlikede efendiler.
Düşman kapıya dayandı. İsrail komşumuz oldu.
Millet perişan.
Köylü ürettiğini değerinde satamıyor.
Esnaf yaz sezonu olmasına rağmen hareketsiz ve siftahsız kapatıyor iş yerlerini.

Ne öneriyorsun?
Daha önceki yazılarımda, “ Satın aldığınız büyük medyayı ve yandaşınız taşra medyasına kulak asmayınız. Sizlere en doğru yolu taşradaki muhalif basın gösterebilir demiştim” İşte biz, onlardan biriyiz. Ya da ben öylesi bir yazarım. Hükumet de olsanız, muhalefet de, ben yanlışlarınızın yazarıyım efendiler.

İyi yanlarımızı hiç yazmayacak mısın?
Yalakalık seviyesinde olmamak kaydı ile yazacağım elbette. Ama sizlerin buna ihtiyacınız yok ki. Nasıl olsa her birinizin, onlarca alkışçı yandaşı var, yalaka basını ve yazarı var, ha bire sizi alkışlıyor, ha bire sizi şişiriyor.
Gelelim  ne demek istediğimize.
Efendiler eteklerinizdeki taşı dökünüz. Büyük koalisyon kurunuz. Bu ülkenin sorunlarını ancak büyük koalisyonlar çözebilir.
Zor mu dediniz?
Hiçte zor değil, aşağıda millet, yani asil olanlar, zaten barışık ve çok iyi uyum içindeler. Yukarıda sizler sadece koltuk hırsınızdan dolayı, ya da tek başınıza iktidar hırsınızdan dolayı, birbirinizle kanlı bıçaklı görünüyorsunuz. Görünüyorsunuz dedim çünkü, bu görüntüyü, üç beş fanatik partizanın, gönlüne girmek için yaptığınızı da biliyoruz.

Devletin üst kademelerinde küslük olmaz. Dökün eteğinizdeki taşı. Kurun büyük, en büyük koalisyonu. Kişisel çıkarları, kini, nefreti, öç almayı, bir kenara bırakınız.
Bekleyen sorunları çözünüz.
Çok elzem sorunların başında, dış siyasetimizdeki, yanlışlarımız yüzünden güneyimizde oluşan korkunç koridor. Bunu engelleyiniz.
İşid denilen ne olduğu belirsiz, kelle kesicilerine verilen desteklerin yollarını kesiniz.
Çözüm sürecini ivedilikle hallediniz.
Kardeşkanının akıtılmasının kapılarını sonsuza dek kapatınız.
Emeklinin ve asgari ücretlinin maaşlarını iyileştiriniz.
Köylünün çiftçinin ürettiklerinin daha değerinde satılabilmesi için, Hal yasasını değiştiriniz.
Turizm sektörünün canlanabilmesi için, ülkede barışın ve cihanda barışın sembolü olduğumuzu gösteriniz.
Tüm ülkenin geleceği ile alakalı yatırımların devamını sağlayınız.
Millet aşağıda birbiri ile kavga etmiyor efendiler. Biliyoruz ki yukarıda sizlerde kapalı kapılar ardında birbirlerinizle dostsunuz. Ne olur üç beş fanatik taraftarınızı memnun etmek için gösterdiğiniz tavrınızı değiştiriniz.
Bu ülke bizim hepimizin efendiler. Eskilerin deyimi ile, yetmiş iki buçuk millet bir
 bütün olarak hepimizin.
                  Erken seçim mi, aklınızdan bile geçirmeyiniz. Bu hem beceriksiz, sizlerin sonu olur. Hem de kaybedilen süre içinde alınamayan önlemler yüzünden Ülkemizin sonu olur.
                  Biraz ukalalık yaptık değil mi? Kusurumuza bakmayın, bu bizim her zamanki halimiz.
                   Saygılarımla.                
                                                                  Mehmet Kızılaslan. 2015-07-04


16 Haziran 2015 Salı

PARTİZANLIK VE AZGINLAŞAN PARTİLİLER

          
Türkiye Cumhuriyeti seçmeni ne partizanlığı, nede azgınlığı seviyor.
Çoğu kez Ak Partiye oy verenleri, küçümseyen konuşmaları yapanlara, kızdığım ve köşemde yer verdiğim olmuştur. “Benim oyumla, dağdaki çobanın oyu bir mi” diyenlere üzülmüştüm. Şimdilerde “İstikrar battı size görün gününüzü” diyenlere de en az onlar kadar kızıyorum, ve üzülüyorum.
Biat kültürünün cahiliye döneminden kaldığını, haberleşmenin çok az olduğu dönemlerden ve kendi bilgi birikimine güvenmeyen insanların, güvendiklerine teslimiyeti olduğunu da anlatmaya çalışmıştım. Allah'tan ve Kurandan, başkasına biat edilmez demiştim. Peygamberlerin bile yanlış yapabileceğini, nitekim, kitabımızda uyarıldığını bilenleriniz vardır.
Halkın adalet anlayışını küçümsemenin nelere yol açabileceğinden de bahsettiğim son yazımı hatırlayanlarınız vardır.
Dağdaki çoban da, şehirdeki Üniversite mezunu da demokrasilerde eşit oya sahip olmak zorundadır. Manipüle edilebilir mi? Edilebilir. Medya ile istenilen yöne çekilmeye çalışılabilir mi? Çekilebilir.
Nereye kadar? Kendi adaletinizin Hakkın adaletinden üstün olduğunu sayma noktasına geldiğinizde, şamarı yeme noktasına kadar.
Herkesin eleştirdiği Sayın Cumhur Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirmeyeceğim bu gün.
Herkes bu işi abartarak yapıyor zaten. Onu alkışlarıyla, yalakalıklarıyla ayyuka çıkaran, kayıtsız şartsız biat eden, ne oldum delisi olan Ak Partinin, yaptıklarının sonucunu göremeyen, tabanında ki bazılarına  lafım.

Elinize geçirdiğiniz, Devlet imkanları sizi öylesine şımarttı ki, taşrada Alikıran baş kesen oldunuz. İşe aldırdığınız garibanları, seçim meydanlarına zorla taşıdınız. Okul çocuklarını ve öğretmenlerini, meydanlara zorla taşıdınız. Seçim çalışmalarına katılmayanlara azarladınız, işten atmakla tehditler ettiniz. Yukarıyı yanılttınız. Meydanlardaki toplananların tamamının, gönüllü zannedilmesine sebep oldunuz.
Öğretmenler kendilerine gönderilen yazılar yüzünden, meydanlarda olduğunu gösterebilmek için sanal medyada boy, boy fotoğraflarını sizlerin görebileceğiniz sayfalarda paylaştılar. Sayenizde kamplara ayrıldılar.

Diğer yandan Bedellerini ödediğiniz Medyaya sözüm var. Hiç mi aldıkları parayı helal ettirmeyi düşünmedi onlar? İnsan utanır biraz, manşetlerden abartılı ve yanlış haberlerle, Ak parti üst kadrolarını yanıltmayı. Öylesine ayyuka çıkardılar ki, Cumhur Başkanını ve Ak parti merkezini, neredeyse Yüzde 80 lerde oy alınacak ve yapılan her iyi şeyle birlikte, yanlışlar, adaletsizlikler ve yolsuzluklar örtülecek, kapatılacak, zannettiler.  

Bir yazımda Yerel basına önem verilmesi gerektiğini, İktidarların taşradaki muhalif yerel basına kulak vermeleri ve onların gündeminin kendilerine doğru ışık tutacağını yazmıştım. Taşrada da bedelini ödediğiniz basına kulak verdiniz, yanıldınız ve yukarıyı, yanıltınız. Parasını ödedikleriniz sizi eleştiremediler ki.

Sonuç, yanıltılmış bir üst kadro. Ölçüsüzlük, derecesine ulaşmış hareketler ve söylemler. Sizlerin hakaret ettiğiniz, acımasızca, hukuksuzca yargıladığınız ve aşağıladığınız en küçük partinin, gurubun, bile tabanı buna tahammül edemedi.

Yüzde 52 Cumhur Başkanlığında oy veren kesim, sizin adil olacağınızı ve partizanlık yapmayacağınızı zannetti. Ama sizler yanlış yönlendirmelerinizle yukarının kontrolsüzleşmesine sebep oldunuz. Bu Millet çok iyi bir gözlemci efendiler. Küçümsediniz.
Küçümsenmeye başlamanızın başlangıcına imza attınız. Bundan sonraki tavırlarınızla bari, yukarıyı yanlış yönlendirmeyi bırakınız.
Aşağıda Millet hiçbir siyasi parti ile kavgalı değil. Aksine, çok barışık. Sayenizde kamplaşma başladı. Bunu siz bitirebilirsiniz.

Büyük koalisyon kurulması için yönlendirici olunuz. Sakın ha hükümeti kuracak kadar adam satın almaya kalkmayınız. Bedelini ödediğiniz basın gibi, bedelini ödediğiniz adamlarda, daha iyi bedel ödeyenler çıktığında, satın alına bilir, unutmayınız.
Büyük koalisyon, dış güçlerin oyunlarına karşı da caydırıcı olacaktır.

Diğer yandan, büyük koalisyon için gerekli olan partilerin tabanına da bir sözüm var. Yapılmış yanlışlar üzerinde fazlaca durmanın anlamı yok.
Yapabileceğiniz iyi şeyleri, yeni şeyleri, konuşunuz. Ülke hepimizin. Kaybedilen her gün ve engel olarak gösterilen her olay, geleceğimizden çalınan Milli servettir.
Hamasi nutuklardan artık vazgeçeceğiz. Hep birlikte ne kadar çok şey yapabiliriz onu konuşmalıyız.
Kavganın galibi olmaz. Bir taraf beş yumruk yerse, muhakkak karşı taraf en az iki yumruk yer.
İyi biliniz ki bu ülke ve toprakları çok değerli. Çıkardığı insanlarda çok daha değerlidir. Bunu başarabiliriz, başarmalıyız, başaracağız.
Krizleri fırsata çevirmesini bilen bir Millet’iz biz.  
Saygılarımla.                    

                                            Mehmet KIZILASLAN. 2015-06-16 

8 Haziran 2015 Pazartesi

SEÇİM SONUÇLARININ ANLATTIKLARI

                               SEÇİM     SONUÇLARI
Hepimiz seçim sonuçlarını biliyoruz. Onu ve oranları tekrar yazmayacağım. Bana bu sonuçların anlattıklarını ve o rakamların ne söylediklerini yazacağım.
Bazılarınız üzgün, bazılarınız sevinçli, bazılarınız, huzur battı bu millete diye sitemler ediyorsunuz. Emin olunuz ki inançlarınızı ve onun öğretilerine bir dönüp bakınız, onlar da benim söylediğime yakın şeyler söylüyor. “En hayırlısı oldu.” Diyor.
Canım ne kadar güzel gidiyordu. Koalisyonsuz, her şey yolunda ve uyum içindeydi.  O sana göre öyleydi kardeşim. Ülkenin adalet anlayışının, dürüstlük anlayışının, Torpillerden dolayı kul hakkı anlayışının, dibine dinamitler konulmuştu. Bunlardan yararlananlar, bunun yanlış olduğunu sadece öldüklerinde anlaya bilirler.

Millet dedi ki, Kontrolsüz güç, güç değildir. Dizginlenmeli.
Yine millet dedi ki, Başlattığınız çözüm sürecini devam ediniz. Düşmanca konuşmalara son veriniz, yüz, yüze bakmanız gerekecek, hem de aynı hükumet de bulunmak zorunda olduklarınıza düşmanca konuşmayınız. Dedi.
Millet dedi ki, Başkanlık sisteminden vazgeçiniz. Biz, başkanlık sistemi diye bir şey istemiyoruz. Dedi.
Yine Millet dedi ki, biz, oturduğumuz ve üretmediğimiz halde bana vereceğiniz maaşların artırılmasını istemiyoruz.
Yine Millet dedi ki, Emanet oylarla birlikte, yadsınamayacak ve yok sayılamayacak bir realite var o realitenin demokrasi içinde siyasete, mecliste devam etmesi lazım. Dağda değil dedi.
Diğer taraftan, Güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti hükumeti istiyoruz ama, Gücün, tek bir adamın elinde olmasını istemiyoruz. Çünkü, biz parlamenter demokrasiden yanayız. Dedi.
Kontrolsüz gücü elinizde bulundurduğunuz zaman, sizler, Adalet mekanizmasını doğru işletmeye biliyorlarsunuz. Doğru ve çok dürüst olan, Beş bakanı, yüce divana sevk etmeyerek, onların aklanmasına engel olduğunuz, yetmiyormuş gibi, belge ve bulguları imha edilebileceğiniz örneğini yaşamıştık. Artık bunların yaşanmasını istemiyoruz. Dedi.
 En kibar haliyle, Millet sizi, yer ile yeksan etmedik toparlanınız, haddinizi biliniz dedi. Daha önceki bir yazımda Milletin adalet anlayışını küçümsediğinize pişman olacağınızı ima etmiştim.

 Peki şimdi ne olacak?
Gönül ister ki, AKP ve CHP ortaklığında güçlü bir hükumet kurulsun. Yanlışlardan arınmış çok güçlü bir hükumet. Dış güçlerin oyununu bozacak bir hükumet olurdu.

Olmadı AKP ve MHP İktidarı gerçekleşsin. Bu da bölünüyoruz parçalanıyoruz söylemlerini ortadan kaldırırdı.

En son AKP ve HDP ortaklığı kalır ki, bu insanımızın korktuğu sonuçları doğurmadığı sürece; mesela “al sana başkanlık, çıkar benim başkanımı” gibi sonuçları olmamak kaydı ile, Ülkede kardeşliği barış sürecini perçinler. Savaşa akan paralar üretime akar. Yoksulluk, yolsuzluklarda önlenince, biter.
Her olaydan muhakkak iyi bir sonuç çıkarmak mümkündür. Diğer bir deyimi ile, Her şerde bir hayır gizlidir. Umarım bu sonuçlar kardeşliği barışı iyi niyeti körükler. Ben en büyüğüm, benden büyük yok, mantığını ortadan kaldırır.
Vatana Millete hayırlı uğurlu olması dileğimle.

                                              Mehmet Kızılaslan 2015-06-08