28 Mayıs 2018 Pazartesi

SADAKA EKONOMİSİNE DEVAM


                                
          Seçim bildirgelerinin, al birini vur ötekine.
          Bir siyasi parti, dünyadan bihaber olabilir. O işi, uzmanlarına bırakabilir de, ülkesinin gerçeklerinden bihaber olması mümkün değildir.
          Ülke gerçeklerinden bihaber, seçim bildirgeleri okuyoruz. Vatandaşın cebi boş ama sadaka bekliyor zannediyorsunuz. O sistem battı.
         Onurlu insanlar, iş isterler. Sadaka değil, emeklerinin karşılığını isterler.
          İşsizliği nasıl önleyeceksiniz?
          İş yerlerinin kapanmasını nasıl önleyeceksiniz?
         Yeni iş yerlerinin açılmasını nasıl sağlayacaksınız?
         İş yeri açanların SGK primlerini biz ödeyeceğiz, diyebiliyor musunuz?
          Sizlerden siyaset adamı olmaz. 
          Siz politikacıların yanlışı,  Milletinizi ve onların gerçeklerini bilmiyorsunuz.
          Ben öteki adaydan, daha çok vereceğim. Demek acaba ne kadar doğru?
          Çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alacağız ne demek?
          Her kazançtan, Yüzde 10 vergi aldığınızda, Bin lira kazanandan, Yüz lira vergi, On Bin lira kazanandan, Bin lira vergi aldığınızda, çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi almış olmaz mısınız?
          Neden verginin rakamını netleştirmiyor ve Büyük sanayicileri korkutuyorsunuz?
          ABD ye AB ye Milletten önce güvence vermek, ne demek oluyor?
          ABD’nin ülkemizin tek düşmanı olduğunu hala öğrenmediniz mi?
          Terör örgütlerinin arkasındaki en büyük gücün, ABD ve AB olduğunu anlayamadınız mı?
          Efendiler, koca, koca dağların, fare doğurmasına sebep oluyorsunuz. Dağlar kocaman da, sizin bildirgelerinizi hazırlayanların beyinleri çok küçükmüş gibi sanki.
          İktidarın yorgunluğundan, Milletin usanmış lığından ve bıkkınlığından dolayı umut gibi görünseniz de; Ülke insanımızın gerçeklerinden uzaksınız. Yeni bir şeyler söyleyemediniz.
           Şimdi, söyler misiniz bizlere, Üretimi nasıl artıracaksınız?
          Efendim vergisini ve SGK primini düzenli ödeyenlere, ödedikleri kadar faizsiz kredi vereceğiz, bunlar üretimi artıracaklarmış.
           Siz hiç matematik bilmez misiniz? Bu vatandaşın zaten sermaye ye ihtiyacı yok ki.
        Vergisini ve SGK primlerini ödeyemez hale gelen, kapatma noktasındaki, yüzbinlerce  kobiye ne olacak? Onları tekrar nasıl üretken hale getireceksiniz?
         Cari açık, üretilenlerin dışarı satılması ile kapanır.
         Üretimi, nasıl dışarı satılır hale getireceksiniz? Takas (barter) yapmayı düşünüyor musunuz?
        Bizim ürünlerimiz AB de ve ABD de satılacak kadar teknik değil, teknolojik değil. Bu malları Ortadoğu da ve Asya da satılabilir ancak, yüzümüzü Doğuya nasıl çevireceğiz.
        Bir başkan adayı çıkıyor, Çin’in bize kullandıracağı, 400 Milyar doları, kurtuluş olarak gösteriyor. Üzülüyorum, o da dışa el açarak kurtulacağımızı zannediyor.
        Efendiler Üretmeden kalkınmış bir ülke gösteriniz bana?
        Yoktur gösteremezsiniz.
       Tarım ürünlerimizi dışarı satılır hale getirecek fabrika kuranları, nasıl destekleyeceksiniz?
       Ürettiklerimizi, Ataşeliklerimiz de ve Konsolosluklarımızda tanıtım pazarlama üniteleri kuracak mısınız? Onlar gittikleri ülkeler de ne yaparlar?
       Sizler, var olanları dağıtarak, yani sadaka ekonomisi ile ülkenin kurtulacağını mı zannediyorsunuz?
       Ülke ekonomisi, duvara çarpmadı mı daha, hazine dolu mu da, vaat ederek, dağıtarak oy alacağınızı zannediyorsunuz?
       Gördüğüm kadarı ile dağlar fare doğurdu. Allah sonumuzu hayır eyleye.
        Saygılarımla.                                         Mehmet Kızılaslan 2018-05-28


        


23 Mayıs 2018 Çarşamba

YAZDIKLARIMIZI ANLAMAMAKTA DİRENDİNİZ


                            
            Biz, ekonomi çöküyor dedikçe, sizler politika yapıyordunuz.
Biz, üretim durdu, duracak, dedikçe, siz çamur at izi kalsın dediniz.
            Biz, üretimde, üretim dedikçe, sizler lüks tüketimde, tüketim dediniz.
Biz, ekonomideki cari açık, ihracatla aşılır. İhracat ise, üretiminiz olursa yapılır, dediğimizde, siz dışarıdan sıcak parayla ülkeyi kurtaracağınızı zannettiniz.
              Biz, Üretim haneleri satmayınız. Onların ürettiklerini Arap ülkelerine satarız döviz girdisi sağlarız. Dedikçe, siz tüm üretim haneleri satıp, onların ürettiklerini bile, ithal etmeyi yeğlediniz.
              Biz, kendi enerji kaynaklarımızı, kömürlerimizi, kullanalım dedikçe, sizler, bizde olmayan doğal gaz için ülkenin her yerini ağlarla ördünüz. Enerjide dışa bağımlılıkla anamızı ağlattınız.
             Biz Toplu taşımaya önem verelim. Demir yollarını artıralım, dedikçe, yediden yetmişe yerel yönetimler bile, kara yollarında taşımacılığa soyundunuz.
              Biz, tarıma dayalı sanayi kuralım. Tarım ürünlerini, üç gün içinde değil de, bir yıl içinde satılacak hale getirelim. Hem köylümüz para kazansın, hem ihracat tan dolayı, döviz girsin, cari açık olmasın. dedik. Siz konut da konut dediniz. Bütün kaynakları ölü yatırıma aktardınız.
             Biz, ülke ihraç ürünlerinin çok olması ile kurtulur. İthal ürünlerine kota koyun. Ülke imalatçısını koruyun. Dedikçe, siz ithalattaki tüm engelleri kaldırdınız. Köydeki vatandaşlar bile ithalat yapmaya başladı üretimlerini durdurdular.
             Biz üretime ve üretilen mala, ürüne, pirim veriniz. Araziye ve yatana teşvik vermeyin dedikçe siz, yağma hasanın böreği dağıtır gibi, para dağıttınız.
            Biz, defalarca yazılarımızda şu parayı kayıt altına alınız. Hiç kimse, paralarını istediği zaman yurt dışına çıkaramasın. Ekonomimizle oynayamasın, dedikçe, sizler kendi paralarınızı da yurt dışına kaçırabilmek için mi bilmem, önlem almadınız.
              Biz, hala üretimden başka kurtuluşumuz yok. Üretimin önündeki engelleri kaldırınız. diyoruz. SGK primlerini devlet ödesin, hiçbir kimseye nakit destek vermeyiniz diyoruz. Siz kendi bildiğinizi okuyup hala ulufe dağıtır gibi kaynakları harcıyorsunuz.
              Biz, hayvancılık ihmal ediliyor. Pahalıya mal olan eti, ucuza satmalarının imkânı yok. Dedikçe, sizler, et ithalatı yapıp yandaş marketlerinizde satarak ülkeye iyilik yaptığınızı zannettiniz.
              Biz ekonomi batıyor dedikçe, Sizin, Bakanlarınız, gözümüzün içine baka, baka yalan söylüyorlardı. Kimisi, ekonomi sıçrıyor. Kimisi, tarımda bir numarayız. Kimisi ülke çağ atlıyor. Diye yalan söylüyorlardı.
             Biz, sizi yanlış yönlendiriyor danışmanlarınız, Sayın Cumhurbaşkanım dedikçe çözüm önerilerini sizlere ulaştırmaya çalışırken. Sizlerin kulaklarınız bizlerin feryatlarını hiç duymadınız.
             Göreceksiniz, çevrenizdeki o sizi yanlış yönlendiren, çakalların hepsi, sizi yarın, meydanlarda da yalnız bırakacaklar. ( hoş, siz de aldatılmak için yaratılmış gibi davranıyorsunuz ya) Ve diyecekler ki, Biliyorsunuz ki bizler, ondan taraf değil, sizden taraftandık deyip, gemiyi terk eden fareler gibi çevrenizi boşaltacaklar.
                Allah aşkına, bizler çözüm üretiyoruz, size projeler sunuyoruz. Bizlere biraz kulak veriniz. Bu ülkenin kurtuluşu da, terörün, torpilin, rüşvetin ortadan kalkması da, adaletin sağlanması da önce üretimden sonra, Paranın kayıt altına alınmasından geçiyor.
                Anlattıklarımız anlamamakta direnmenizin arkasında yatanın, İktidarın nimetlerinden yararlanmak olduğuna inanmak istemiyorum. Yol yakın, bu ülke hala kurulabilir. 5 yıllık bir sıkıntı sonunda kurtulur.
                Karma ekonomik sisteme dönülecek.
                Devlet fabrikalar kurabilecek, üretim haneler artacak.
               Para kayıt altına alınacak.
              Vergilerin tamamı kalkacak.
               Sadece, Yüzde on vergi alınacak.
               83 Milyon, insanımızın tamamı, kaçak sız %10 vergi ödeyecek.
               Tüm malların ve hizmetlerin bedeli yarıya düşecek.
               Sabit gelirlinin maaşı tam iki kat iş görür hale gelecek.
               Biz, yorulduk yazmaktan ve ülkemizin her gün batışını seyretmekten. Almadığınız tedbirler ve yanlış uygulamalarınızdan dolayı hepimiz ve koca bir ülke mağdur olacak.
                Bu ülke bizim, hepimizin. Sizlerin gidebileceğiniz başka ülkeler olabilir. Bizim başka yere gitme şansımız yok. Hepimize yazık olmadan, feryatlarımıza ve çözüm önerilerimize kulak veriniz.
                  Saygılarımla.            Mehmet Kızılaslan 2018-05-23
               



14 Mayıs 2018 Pazartesi

ÇÖKÜŞ NE ZAMAN BAŞLADI


                                             
      Çok iyi hatırlıyorum, rahmetli annemin, evimizin bir kenarında dokuma tezgâhı vardı. Sabahtan öğleye kadar, yünlü yada pamuklu bir kocaman çarşaf dokurdu.
       Rahmetli Babam, berberdi. Öğle yemeğinde dükkânların kapatılma mecburiyeti vardı. Babam, yemeğe geldiğinde, annem dokuma tezgâhın yanındaki yer ocağına,( şimdilerde adına şömine deniyor) koyduğu, öğle yemeğimizi yapmış olurdu. Bizde öğle ci, ya da sabahçı, okullarımıza gitmeden ya da geldiğimizde hep beraber o yemeği yerdik.
       Annemin işi sistemliydi, muhakkak o çarşafın birisi dokunmuş, iki parça olduğundan, öğleden sonra dikilerek sahibine gönderilirdi. Babamın müşteri durumu değişken olduğundan, yemekte konuşurlarken; babam “Hanım yine benden çok para kazandın öğleye kadar, Allah razı olsun senden der” annemin çalışmasını överdi.
        Annem yaşlanmaya başladığında “Bana dikiş makinesi alıver, paramız var nasıl olsa, tezgâhı kaldıralım. Komşumuz Meryem yengem bana dikiş öğretecek. Onunla devam edeyim ailemize katkıda bulunmaya.” Dediğini çok iyi hatırlıyorum.
        Rahmetli Meryem yengem dikmişti, ilk uzun pantolonumu benim. Babamın eski pantolonu nu ters çevirerek, içini dışına getirerek.
         Rahmeti dedem, manifaturacı olmasına rağmen ondan istenmemişti kumaşı.
          Anneme dikiş makinası alındı. Ve annem bizim dikileceklerimizle başladı işe. Meryem yengemden sonra da mahallenin terzisi oldu.
          Annemle ve babamın kazançları ile her kardeşime ve bana birer, ahşap ve kerpiçten ev yapıldı. Bizlerden birisi evleninceye kadar da o evler, öğretmenlere ve memurlara kiraya verildi.  
           Bu geçmişten anılarımla sizi sıkmayayım sadede geleyim değil mi?
           Bir ülke de, devlet de, aile gibidir.
           Eğer fertleri, üretmek için çaba harcarlarsa, ailede, devlet de kalkınır.
           Ne zaman üretimden koptular ve tüketime yöneldiler, önce aileler, sonra devletler batar.
          Cumhuriyetin kurulduğunda ilk 15 yıl, üreten, üretim araçlarına, fabrikalara sahip olmaya çalışan ülkem sonraki yıllarda, üretmekten vaz geçerek tüketime yöneldi. Sonraki gelenler kurulan fabrikaları satmaya ya da kapatmaya başladılar.
           İşte, çöküşün, yıkılmanın, başlangıcı oldu bu durum.
          Hepimiz üretmeden, kazanmaların olabileceğini zannettik. Satılmış, aldatılmış, üretimden uzaklaşmamızı sağlayan yöneticiler o günlerde ülkemin sonunu hazırlamaya başladılar.
          Bir ellerinde bayrak diğerinde Kuran meydanlarda hamasi nutuk atmaya başladılar. Üretime dair hiçbir şey söylemediler. İşte o zaman çöküş başladı.
          Oysaki kurtuluş savaşını verenlerdi, asıl Bayrağın ve Kuran’ın özgürce yaşanmasını sağlayanlar. Onlar, bunu hiç kullanmadılar. Kullanmadıkları için, ülkeyi kurtardıkları, bağımsız hale getirdikleri, yüzlerce fabrika kurarak, hem üretmenin onurunu yaşattıkları, hem de ekonomik bağımsızlığımızı sağladıkları halde, neden se Din düşmanı ve komünist olarak değerlendirildiler. Hamasi nutuk atan, Bayrak ve Kuranı kullananların marifetiydi bu.
           Onlar, ülkemizi kurtaranlar, Milletimizin kendilerini anlayabileceklerini zannettiler. Millet Yüce Atatürk’ün söylediği gibi dürüst, çalışkan değildi. Bedavacı, Hampacı, yatarak para kazanacaklarını zanneden, yanları da vardı.  Atatürk bunu da biliyordu.
             Tekrar uyardı.
            “ Çalışmadan üretmeden kazanma yollarını alışkanlık haline getiren ülkeler, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, daha sonra, istiklallerini (bağımsızlıklarını) kaybetmeye mahkûmdurlar.” Diyerek uyardı.
              Anlayanlar oldu belki ama azınlıkta kaldı.
             Sonraki yöneticilerin birçoğu, Milletin bu durumunu çok iyi değerlendirdiler. Sattılar fabrikaları, kapattılar üretim haneleri. Pompaladılar tüketimi. Borçlandırdılar Milleti.
            Oysaki Tekrar üretim ekonomisine dönmek gerekliydi. Geldiğimiz çöküşün farkına varsalar da Milleti kandırmak için hala yağma hasanın böreği gibi, vaatlerde, vereceklerini dağıtacaklarını anlatıyorlar. Yeniden, çalışacaksınız el açmayacaksınız, onurlu hale, tekrar geleceğiz demiyorlar.  
             Bu ülkenin kurtuluşu, yeniden üretim seferberliği yapmaktan geçiyor. Bu sıkıntılar, bu seferberliği başlattığımız halde, en az beş yıl sürer değilse, bu ülke toprakları satılmaya başlar.     
            Derelerimizi, barajlarımızı ve daha ne kadar gözlerini diktikleri değerlerimiz varsa satılır, NATO da kalırsak, yiğitlerimizin kanlarını da satarız, geçmişte, Kore’de olduğu gibi.
            Bu gidişe, bu çöküşe son verecek liderleri dinlemek istiyorum. Saygılarımla.
                              Mehmet Kızılaslan 2018-05-14
 
 
       
          

1 Mayıs 2018 Salı

EKONOMİ YANLIŞ TEŞHİS İLE İYİLEŞMEZ


                  
        Hükumet bir torba yasa çıkararak, ekonomiyi mi düzeltmeye çalışıyor, yoksa seçimde oy oranını mı yükseltmeye çalışıyor?
        Erken seçime, ekonomimizin duvara çarpmasını göstermemek için gitmedik mi?
        Ödenemez hale gelen, iç ve dış borçların ülkeyi sıkıntıya soktuğunu bilmiyor muyuz?
        Ülkem, üretim ekonomisine dönmeden borçlarımızı ödeyemediğimizi görmedik mi?
        Tüketime yönlendirilmiş, üretmeyen, el açan, sürekli teşvik, pirim bekleyen ve af bekleyen bir toplum olduk bu doğru bir yöntem mi?
        Kendi kaynakları ile yürümeyen işletmelerin, kredilerini artırsanız, bu işletmeler kendilerini kurtarabilir mi sanıyorsunuz? Siz hükumet olarak devleti kurtarabildiniz mi?
        Krediye boğulmuş işletmeler ve vatandaşımız, normal şartlarda geçinemez iken faiz borçları ile nasıl hayatlarını idame ettirecekler sanıyorsunuz?
       Borçlu, üretemeyen bir Milletin, Devleti israf ve hazır para dağıtmak yerine, üretime prim vererek kalkınmayı neden düşünemez?
       Vergileri, %50 leri geçen oranlarda yazdığınızda, alamadığınız zaman, faiz lerini de yüksek, yüksek yazdığınızda, yine alamadığınızı gördüğünüz halde, şimdi de peşin öderseniz bu faizlerin % 90 ını kaldırıyoruz dediğinizde vatandaşımızın bunu ödeyebileceğini mi sanıyorsunuz?
        Bu sunduğunuz torba yasayı, çözüm mü zannediyorsunuz?
         Diğer yandan imar barışı dediğiniz sistemde, 13 Milyon konutun, imarsız olduğunu, şimdi bunlardan %3 artı %3 para alarak çözüm sunduğunuzu anlatıyorsunuz. Neden imarsız bina yapılıyor araştırdınız mı?
         Vatandaş imar dairelerine gittiğinde her tür rüşvet ve yolsuzlukla karşılaşıyor. Kendi konutumu yapacağım dediğinde, bin bir güçlük ve harçlarla karşılaşıyor. Bu engelleri çözdünüz, harçları kaldırdınız da, şimdi insanların önüne, çözüm mü sunduğunuzu zannediyorsunuz?
         1600 TL maaş alan asgari ücretliye, “gözünüze dizinize dursun, daha ne istiyorsunuz” derken, sarayda her dakika 1608 TL para harcanırken( bunlara gece uyduğunuz zaman da dahil) şimdi emeklilere iki bayram önü, vereceğiniz 1000 TL sus payı mı, seçim yatırımı mı, yoksa acınır duruma getirdiğiniz, el açar duruma getirdiğiniz emekliye kendinizi affettirme yöntemi mi?
         7 sene, üniversiteye gitmiş ve bitirememiş vatandaşımıza, yeniden okuma hakkı verdiğinizde ülkenin üretime dair ne kazanacağını zannediyorsunuz da bunu da çözüm diye sunuyorsunuz?
           Eyyy, yukarıdaki, çözüm ürettiğini zanneden yetkililer, daha siz hastalığı teşhis edememişsiniz. Çareyi nasıl bulacaksınız ki?
           Çare ne biliyor musunuz, çare paranın ve taşınabilir varlıkların, nereden gelirse gelsin kayıt altına alınması.
          Verginin sadece %10 çekilmesi.
          Borçların da kayıt altına alınıp, borçlunun gelirinden sadece % 20 sinin kesilerek huzurun getirilmesi. Yarın endişesi ve mallarının elinde alınacağı korkusunun silinmesi.
         SGK ve emekli ikramiyelerinin devlet tarafından ödenip, üretimin artırılması ve iş barışının sağlanması.
         Üniversitede okuyan gençlerle, 18 yaşını doldurmuş her işsizin 500 TL maaşa bağlanması.  İş bulduğunda gelirinin sadece %20 si ile ödemeye başlaması.
          Hiçbir ev ve iş yerine borcundan dolayı, icranın gelmemesi ve huzurun, mutluluğun sağlanması.
           El açar duruma getirilen, kredilere muhtaç edilen Milletime, ürettiği her şeyden, küçük de olsa prim yazılarak onurlu ve üretken hale getirilmesi, çözümdür.
           Göreceksiniz, seçimleri kim alırsa alsın, bu uyguladığımız, tüketim ve ithalat ekonomimiz duvara çarpacaktır. Korkarım bu kaçınılmaz bir sonuçtur.
            İnşallah önlem alırsınız ve huzura kavuşuruz.
            Saygılarımla.     Mehmet Kızılaslan   2018-05-01