30 Aralık 2011 Cuma

BİZ ASİLİZ YETER ONLAR VEKİL YETMEZ

                                 CAMBAZA    BAK      DEDİLER

        Eskiler bilir, yaşı küçük olanlar bilmezler. Büyük şehirlerden, küçük yerleşim birimlerine Cambazların, şarkıcıların, küçük tiyatro oyuncularının ve halk ozanlarının katıldığı, kumpanyalar gelirlerdi. O yerleşim yerinin meydanına, çadırlarını kurarlar ve her akşam etkinliklerini sürdürürler gösterilerini yaparlardı.
       Etkinlikler devam ederken, ya da şehir sokaklarında uzun bacaklı cambaz, reklam için dolaşırken, hırsızlar, soysuzlar, yankesiciler de, o yerleşim birimine hücum ederlerdi.  Kendilerine has nafaka çıkarma yöntemlerini kullanırlar, oradaki insanları  bu etkinlikler süresince “cambaza bakın” diye, diye usulüne uygun soyarlardı.
      Sözüm meclisten dışarı, benzetmek gibi asla olmasın ama, milletimizin dikkatinin başka yere çekildiği zamanlarda ilginç yasalar çıkarır bizim Millet meclisimiz.
   Bu bundan önceki zamanlarda da, şimdilerde de yaşanmaya devam ediyor.
     Milletin gözü kulağı, Fransa meclisine çevrilmiş iken, Aman sözde Ermeni soykırım yasası çıkmasın diye pür dikkat beklerken; bir gece yarısı Yüce Meclis, Yüce Millet Vekillerinin, yani kendilerinin ve emeklilerinin maaşlarına zam yaptı.
     Bir çoğumuz ne olacak onlara bu maaş yetmez diyorsunuz.
 Haklısınız, vekillerimizde öyle diyorlar, biliyorum.
    Çünkü onların birçokları seçilebilmek için Milyon TL ler harcadılar
    Onlar bu maaşlarıyla harcadıklarını geri alabilmek için, bırakınız dört yılı, ölünceye kadar hem emekli, hem de vekil maaşlarını alsalar da, harcadıklarını karşılayamazlar.
   Adamlar hepten zararda olacaklarına, bırakınız zararın bir kısmını bari çıkarsınlar.
   Vatan Millet aşkı Sayın Vekillerimize bu kadarda zarara sokmamalıdır ayrıca.
   Hangimiz Vatan Millet aşkıyla Milyon TL ler harcadık ki?
   Hangimiz onlar kadar Vatan Millet aşkıyla yanıyoruz ki?
   Hangimiz çoluk çocuğuna harcadığı zamanını bu millet için onlar kadar harcadı ki?
   Söyler misiniz bana vaatlerinin içinde hangisi kendi maaşıma ve emekli olduğum zaman alacağım maaşıma ilk iş olarak zam yapacağım diye söylemedi ki?
   Vekillerimiz haklı! Onlara bu maaş yukarıdaki saydığım nedenlerden dolayı yetmez.
Acıyın vekillerimize, haksızlık etmeyiniz. Onlar bizim vekillerimiz. Biz asiller her şeye katlanırız .
   Bize 700 TL lik asgari ücret yeter. Yetmezse Fak Fuk Fondan aldığımız poşetler yetişir imdadımıza. O da yetmezse belediyelerimizin dağıttığı kömürler yetişir imdadımıza.
 
    Ben gazetelerde yazanlara, sokaklarda veryansın edilen maaş zammı protestolarına katılmıyorum. Benim vekilim rahat yaşamalıdır. Harcadıklarını bari maaşlarıyla geri tahsil etmelidir. Aksi halde ihale yolsuzluklarına karışmalarına sebep oluruz pırıl, pırıl vekillerimizin. Öylesi daha mı iyi olur sizce?
  
   Çözüm soruyorsunuz değil mi?
 Önce seçim sistemi değiştirilecek. Parası olmayanda seçilebilir hale getirilecek. İş Bankasının CHP ye ayrılan kısmı aslında çok partili sistemde her partiye aynı oranda dağıtılmalıydı ve vekil adayları cebinden değil  bu paradan harcamalarını yapmalılar.
    Şimdiki Çözüm ise: Bugün bu yasanın çıkmasını sağlayan vekillerimize, yanınıza geldiğinde Aferin size Vekil bey, Ben asilim 700 TL yi, yetiriyorum Sen benim vekilimsin eski maaşını yetiremedin benden izinsiz maaşına zam yaptın deme cesareti göstermektir. Bunu ben diyorum sizde diyemediğiniz sürece yakınmaya ve şikayet etmeye hakkınız yoktur.
    Atatürk e Vekil maaşlarına zam yapacaklarını söylediklerinde “Öğretmen maaşını geçmesin” buyurmuşlardır. Hadi buyurun O günler ile bu günlerin farkını siz söyleyin.
 
 Ha bu arada yeni yılınız kutlu olsun Huzurlu, adil sağlıklı günler diliyorum sizlere dostlarım.
     
                    Mehmet KIZILASLAN  2011-12-30

24 Aralık 2011 Cumartesi

ALLAH SENDEN RAZI OLSUN FRANSA

              

        Dedelerini, Hitlerin elinden kurtardığımız, Mösyö Sarkozy sendende Allah razı olsun.
Bizde bir söz vardır halk arasında konuşulan,“Filanca sana kötülük yapacakmış. Dediklerinde diğeri dermiş ki, Ben ona iyilik yapmadım ki” İlginçtir, gerçekliği de son Fransız olayından sonra daha da kanıtlanmıştır.
        Allah razı olsun sizden, Fransızlar. Bizler son zamanlar dostlarını düşmanlarını birbirine karıştırmış milletin mensupları olarak size teşekkür ediyoruz. Bize dostumuzu düşmanımızı hatırlattığınız için, kafamıza vura, vura öğrettiğiniz için, size sonsuz şükranlarımızı sunuyorum.
       Senelerdir stratejik ortağımız olduğunu, dostumuz olduğunu söyledik durduk ABD nin. Onların PKK yı alenen yardım etmelerine rağmen, silah, mühimmat ve  haberleşme desteği vermelerine rağmen.
    Korktuk.
    Bilemedik dürüst davranmanın önemini. Bir serçenin cesaretine sahip olamadık.
 Ama siz Fransızlar olarak bize gerçekleri anlattınız.
    Biz dost değiliz size dediniz.
    Sizi Yetmiş milyon Türkü terazinin  bir tarafına  koyduk. Diğer tarafına da Fransa da ki ve dünyadaki Ermenileri koyduk. Onlar ne kadar az olurlarsa olsunlar, ne kadar haksız olurlarsa olsunlar ağır bastı dediniz.
      Her seferinde “iç politikada kullanacakları bir söylemdir bunlar” dedik. Her seferinde onlar bizim dostumuzdur dedik. Bir türlü sizin dostluğunuza toz konduramadık. Ama siz Hayır biz sizin dostunuz değiliz biz Ermenilerin dostuyuz dediniz.
     Hoş bizim içimizde de bazıları var sizler gibi düşünen ve Ermenileri katlettiğimizi söyleyen ve yazan ama, biz onlara da bir şey demiyoruz.
 Biz onlara Namussuzsunuz demiyoruz.
 Biz onlara Vatan hainisiniz demiyoruz.
 Biz onlara aşağılık hayvanlarsınız demiyoruz.
 Biz onlara ülkemizde yasa çıkarıp, bunu söyleyemezsiniz demiyoruz.
 Biz onlara çıkardığımız yasalarla hapishanelere atacağız da demiyoruz.
Biz onlara bu iş tarihçilerin işidir, tarihçilerimiz karar versin diyoruz.
Biz onlara belgeler sunuyoruz.
Biz onlara binlerce Müslüman ın toplu mezarlardan çıkan kemiklerini gösteriyoruz yanlarında çıkan Kuranıkerimleri gösteriyoruz.
Hasılı biz içimizdekilere bile hiçbir engel çıkarmadan istediklerini söylemelerini sağlıyoruz. Neden biliyor musunuz tarafları belli olsun diye.
 Siz Hazreti İbrahim in ateşine su taşıyan serçenin hikayesini bilir misiniz?
Hazreti İbrahim sormuş küçücük gagasıyla su taşıyan ve ateşini söndürmeye gelen serçeye;
 ---Serçe kardeş yanacaksın, hem o bir damla su, beni yakacak olan Nemrut un odunlarını nasıl söndürecek ki?
---Biliyorum o ateşi benim gagamdaki bir damla su söndürmez. Ama tarafım belli olsun benim sana dostluğumu bilesin istedim, Ya İbrahim.
   Hazreti İbrahim dostunu da düşmanını da bilirdi. O bir Peygamberdi çünkü.
Ne yazık ki biz bilemedik dostumuzu ya da düşmanlarımızı. “Onlar sizden razı olmazlar siz dininizi değiştirmedikçe  Onlardan dost edinenler onlar gibi değerlendirileceklerdir
Bu koyu yazdığım sözler benim sözlerim değil. Bu sözlerin sahibini, bizi yönetenler çok iyi bilirler. Buna rağmen öğrenemedik ya dostumuzu düşmanımızı ve nasıl davranacağımızı. Bize yazıklar olsun.
  Diğer yandan Tüm Müslüman komşularımızla aramıza düşmanlık pompalayanları, bize onların karşısında saf tutmaya mecbur edenleri, dost ve müttefik kabul ettik ya, yazıklar olsun bize.
   Allah senden razı olsun Fransa Hiç değilse sen kafamıza vura, vura dost olmadığını bize öğrettin. Belki bundan sonra kaybettiğimiz Müslüman komşularımızı kazanmaya çalışır, yalnızlaştırılan ülkenin biz olduğumuzu anlarız.
              Saygılarımla. Mehmet KIZILASLAN            2011-12-24  
           

16 Aralık 2011 Cuma

SAVAŞ TÜRKİYE TOPRAKLARINDAMI OLACAK

                   SAVAŞ   TÜRKİYE   TOPRAKLARINDAMI   OLACAK
     Yüksek Askeri Şura en son toplantısını, savaş hazırlıkları üzerine yaptı.
 İlginç!
 Bir çoklarımızın fark etmemesine rağmen, Ortadoğu da son 10 yıldır gelişen olaylar, Ülkemizi savaşa doğru götürüyor ki, Yüksek Askeri Şura toplantısını bunun üzerine yapma gereği duymuş. 
    Sanmayın bu olaylar bizim dışımızda gelişiyor da, biz savaşın içinde kalıverirsek tedbir düşünülüyor.
    Olay hiç de böyle değil. Biz bu oyunun öyle kahramanı falanda değiliz. Gayet basit bir Piyonuyuz haberiniz olsun.
Olaya şöyle bakalım isterseniz.
 NATO ne için kurulmuştu? Komünizme karşı, komünist saldırılardan korunmak içindi değil mi? Peki komünizm tehlikesi var mı şu anda Dünyamızda?
 Hayır mı dediniz?
   Öyleyse, hala ABD, NATO yu eskiden daha güçlü hale getirip Akdeniz e sınırı olan ülkeler de yönetim değişikliklerini yapıyor, yaptırıyor neden?
 Neden  Suriye deki rejimi değiştirmeye çalışıyor?
 Neden İran a saldırı planları yapıyor?
 Onları tahrik edecek olayların içine bizim ülkemizi de sokmaya çalışıyor?
   Suriye sınırımız da, bizim topraklarımızda ESED e muhalif askerleri eğitiyoruz, silahlandırıyoruz ve Suriye deki mevcut yönetimle savaşmaya gönderdiğimiz haberlerini duymayanınız var mı?
   Dün Kıbrıs harbinde bize silah ve uçaklarla birlikte her türlü desteği sağlayan, Kaddafi yi linç ettiren, rejiminin yıkılmasını sağlayan güçlerin başında Türkiye vardı neden?
    NATO dediğimiz gücün içinden çıkmamız mümkün olmaya bilir belki, ama dün “komşularımızla sıfır problem”  dediğimiz mantığı neden terk ettik?  ABD nin planladığı  Büyük Ortadoğu Projesinin, Türkiye ile Ortadoğu da ki İslam aleminin arasını açmak ve bize olmamamız gereken tarafın içine sokmak olduğunu neden göremedik, neden?
   Bu durum sizi korkutmuyor mu hiç?
  Biz öyle bir gücüz ki, hiçbir kimseden korkmayız, 7 düveli yenmiş,  yine yeneriz sakın demeyin.
   Efendiler bu durum böyle devam ederse; korkuyorum, savaş bizim topraklarımızda planlanıyor. ABD nin isteği üzerine Malatya da konuşlandırılan Füze kalkanı İRAN a, İslam İran a, tehdit ki “ Savaş çıkarsa Malatya yı vururum” dedi yetkilileri.
   Şimdi tekrar düşünelim isterseniz; Akdeniz e sınırı olan tüm İslam devletlerin de “demokrasi getireceğiz” ayağına yönetimler ABD nin isteğiyle NATO güçlerine değiştirtildi.
   Hiçbir ülkede kendi gücüyle değişim olmadığı için yönetimler artık ABD ve AB yanlısıdır. Kaynakları da onların eline geçmiştir.
En son direnen Suriye de İran ın yalnızlaştırılması için son adımdır.
   İran ın yalnız kalması, son direnen ülkenin de kolunun kanadının kırılması olacağını zannediyorlar. Ama karşılarında 5000 yıllık Pers imparatorluğu var. Ve açıkça da söylüyorlar, kendilerine saldırılması halinde “ilk Malatya yı vururuz” 
   Adamlar haksız mı?
   Peki biz aptal mıyız?  Neden Orta doğudaki ve Akdeniz e sınırı olan İslam ülkelerinde yönetimleri, NATO aracılığıyla ABD ni AB nin istediği şekilde değiştirilmesine yardım ettik. Sınırlarımıza komşu hiç bir dost ülke kalmadı. Hepsi ABD nin emri altında.
    ABD müttefikimiz kardeşim, dolayısıyla onlarda müttefikimiz olur diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. ABD bugün istesin PKK biter. Bitmiyorsa ABD bizim değil İsrail in müttefikidir.  Nato da İslam ülkelerinin düşmanıdır.
   Efendiler tekrar ediyorum Savaş bizim topraklarımızda olacak gibi görünüyor.
   Ben bu durumdan korkuyorum. Kendimize düşman ettiğimiz ülkeler İslam, Savaşacağımız ülkeler İslam ülkeleri. Bizi birbirimize kırdıracak olanlar, Büyük İsrail için Yahudiler ve Hıristiyan devletleri.
  Ben yine korkuyorum ve soruyorum “Acaba İran la savaşmamız halinde, Türkiye de yaşayanların ne kadarı İran la savaşırız?”  Başka şekilde soruyorum “ Orta doğuda çıkacak savaşta siz İran la savaşa gider misiniz?  
Suriye den yeni Hatay lar bekleyenlere sesleniyorum. Bu savaş benim ülkemde olursa; Allah korusun, Vatan topraklarının yarısını daha, başkalarında göreceğimizden emin olunuz.  
    Efendiler bir şeyler yanlış gidiyor. Ya ben çok korkağım, ya da sizlerin benim fark edemediğim çok özel üstünlükleriniz ve hesaplarınız var. Saygılarımla.
  
                                 Mehmet KIZILASLAN. 2011-12-16    

6 Aralık 2011 Salı

DOĞAL GAZ ŞÖLENİ ÜZERİNE

                    ( sizlere acıyorum )

Bu yazıyı okuduğunuzda
 “Bu adam yeniliklerin karşısında”
“ Bu adama ağzımızla kuş tutsak yaranamayız”
“ Eleştirmeden yapamıyor kardeşim”
“Adam her şeye muhalefet”
“Kendisi olsa bu hizmet engelleyecek miydi?
“ Gazetecilikte bu değil ki kardeşim”  diyeceksiniz ama demeden evvel birde benim baktığım yerden bakınız olaya.
   Bir, bizim yerimizde olanlar görülmeyen yanı görmek, konuşulamayanları konuşmak, alkış tutmak yerine yapıcı eleştirileriyle yöneticileri yönlendirmek görevleriyle yükümlüyüz.
   İki, alkışların arasında yetkililerin kulağından başka seslerin girmesini sağlamaktır bizim görevimiz. Nasıl olsa yöneticilerden idarecilerden yararlanmak isteyen veya onların düşüncelerinden başka düşünceleri olmayanlar onları alkışlarlar.
   Üç, Kapımıza kadar gelmiş doğal gazı Nazilliye sokmamak gibi bir lüksümüz olamaz. Ama hiç aklınıza gelmiyor mu? 
   Bu gazın çıkış vanası nerde?
   Bu gazın çıktığı ülkelerle aramız açılırsa vanayı kapatabilirler mi?
   Anlaşmalar la garanti altına alınmıştır ama “bana yetmiyor çıkan gaz” dediklerinde anlaşma hükümleri geçerliliğini yitirir mi?
   Bütün bunlardan sonra Vanası başkalarının elinde olan doğal gaza, yurdun dört bir yanında yatırım yapan hükümetlerimiz benim şuanda size yazdığım şeyleri düşünmemiş olabilirler mi?
    Bilmiyorum. Dün kolunda olduğunuz, diğer devletlerin başkanlarının, indirilmek için bu gün düşmanınız olarak size sunulduğu, günlerde pamuk ipliğine bile bağlı olmayan Dünya dengeleri, size nasıl bir cesaret verdide yurdun dört bir yanına doğal gaz dağıtım hatlarını kurdurdu.
    Ben buna cesaret edemezdim. Ben yurdumda çıkan her hangi bir yakıt varsa onu kullanır ve kullandırırdım.
     İlk on yılda demir ağlarla ördüğümüz yurdumuzda demir yollarındaki yakıt neydi kardeşim?
   Kömür.
    Kömür nerede çıkıyor?
    Ülkemde.
     Çaresiz kalırsam kurtuluş savaşımızdaki gibi, silahları cepheye ulaştırmak için ne yakarım?
    Ne bulursam odun, tahta parçası, çalı çırpı, kapı, pencere, hatta vagonun yan duvarlarına kadar yakar hedefe ulaşırım.
     İşte ülke çıkarı bunu emrederken; (demir yolları yüz yıldır ihmal edilmiş, şükürler olsun günümüzde yeniden eski önemine kavuşturulmaya çalışılıyor.)
     Peki ben niye anlayamıyorum bu doğal gaza yapılan yatırımı?
   Ülke yöneticilerinin sadece ve sadece düşüncesi milletini rahat yaşatmak mı olmalıdır? Bu rahata kavuşurken dışa bağımlılık dediğimiz şeyin hiç mi önemi yoktur?
Sıvı yakıtların, mazot dediğimiz yakıtın bir kilogramı 9 700 Klokalori verir.
Bedeli 3.5 lira gibidir.
Aynı 10 000 kilo kaloriyi sağlayabilmek için, 1.8 kilogram yerli kömür yakarsınız. Bedeli 54  kuruştur. Birincisini dışarıdan alırız dışa bağımlıyızdır, hem de çok pahalı bedel ödeyerek alırsınız. İkincisi ülkenizden çıkar kendi malınızdır, işçileriniz işsiz kalmaz, beşte bir bedel ödersiniz.
    Bakalım doğal gazdaki kaloriye ve fiyatına doğal gazın bir metre küpünde 8 250 kilokalori vardır. Bedeli Ankara da konutlarda 65 kuruş.
   Aynı kaloriyi elde etmek için (1.5) Bir buçuk kilogram yerli kömür yakarsınız bedeli 45 kuruş gibidir.
     Hangisi Ucuz? Tabi ki Kömür.
    Doğalgazın fiyatı ucuz değil ama kullanma rahatlığın dan başka, birde yandığında  havayı kömür kadar kirletmemesinden başka hiçbir özelliği yok olan bu doğal gaz hayatımıza girdi Hayırlı uğurlu olsun.
       Şölen yapacak kadar önemi olduğuna inanmıyorum.
     Ekonomik  zaten değil.
      Bizi dışa bağladığı için sevmiyorum.
      Umarım dar zamanlarda birde vanasını kapatmaz bugünkü dost bildiğimiz yarın ne olacaklarından emin olamadığımız devletler.
  Vanayı kapatırlarsa görürüz anamızın örekesini.
 
     Hele birde sanayimizi, elektrik üretimimizi onlara bağlı olarak kurarız biz; işte o zaman daha da hayırlı uğurlu olur vatana Millete.
   
    Ha birde konuşmacılardan birisi Doğal gaz şöleninde Atatürk ün Sümerbank ı açmasına benzetmiş doğal gazın gelişini “Yazıklar olsun sana konuşmacı, Sümerbank üretimin adıydı, bizi dışa bağımlılıktan kurtardı, milletimize çalışmayı öğretti, üretmeyi öğretti.      
      Sizin doğal gazınız bizi göbeğimizden dışa bağımlı kılıyor ve tüketimi öğretiyor. Ben aradaki bağı hangi akılla yaptığını merak ediyorum. Sizlere acıyorum.  Saygılarımla.
                        Mehmet KIZILASLAN 2011-12-06         

23 Kasım 2011 Çarşamba

DİYANET İŞLERİ AK PARTİNİN ALTINI OYUYOR

                                    


Bizim dilimize hayatımıza yanlış geçmiş sözlerden birisidir “ Meyve veren ağaç taşlanır
-          Kimler taşlar bu meyveli ağaçları?
-          Hırsızlar taşlar.
-          Hırsızlar bir şey Üretir mi?
-          Hayır onların yaşamları başkalarının ürettiklerinin üzerine konmak ve hak etmediklerini tüketmek üzerine kurulmuştur.
-          Peki iyi insanların görevi meyveli ağaçları korumak ve onları kollamak mıdır?
-          Evet iyi insanların görevi meyveli ağaçları korumak ve onların daha çok üretmelerini ve huzur içinde ayakta kalmalarını sağlamak olmalıdır.

O halde” Meyve veren ağaç taşlanır” yanlış sözdür, değiştirmemiz lazım “Meyve veren ağaç korunur” olmalı bu sözün gerçeği. Aksi halde meyve veren ağaçlar yara alır. Yaralarını sarmak için harcadıkları efor meyve vermelerini engeller. Küserler.
 
      Bal tutan parmağını yalar” Sözü de hayatımıza yanlış yerleşen sözlerden birisidir. Buna da Atasözü denemez.
-          Neden?
-          Çünkü eğer bal tutan, satan kişi her bal satışında, elini yalayacak olursa; Bala kendisinde bulunan hastalıkları ve mikropları aktarır. Dolayısıyla bal tutan her kimse parmağını yalamamalıdır. Balı da mundar etmemelidir.
Bu ata sözü zannettiğimiz yanlış söz, bizim içimizdeki, rüşvetçi avantacı ve beleşçilerin yaptıklarını normal göstermek için toplumumuza şırınga edilen sözlerden biridir.

Meyve veren ağaç taşlanır” sözü de çalışkan, dürüst, üreten, hizmet eden, “bir günü
diğerine müsavi olmayan” bulunduğu yere ışık tutan, insanlarımız için söylenen, sözlerdir. O insanlarımızı korumadığımızda, sahip çıkmadığımızda, sığındığımız bir yanlış sözdür.
Böylesi yanlışlara sığındığımızda, Çalışan insanımızı, üreten insanımızı, etrafına faydalı
olan, ışık tutan insanlarımızı koruyamadığımızda ne olur biliyor musunuz?
Onları taşlayanlara çanak tutmuş olursunuz.
Üretmeyenlere ödül vermiş olursunuz.
Hırsızlara “meyveleri çalmaya devam edin” demiş olursunuz.
      Biz sizin Ak kalmanız için mücadele verenlerdeniz. İçinizde değil gibi görünebiliriz.
Ama sizlere yalakalık yapanları ve sizlerin altınızı oyanları çok iyi gözlemlemekteyiz.
 “Diyanet işlerinden MHP lileri temizlediğiniz” yayılmaya çalışılıyor. Biz böyle bir
mantığınızın olmadığını bilenlerdeniz.
         Şimdi gelelim asıl sözümüzün özüne;  Atandığı günden beri Kuyucak ilçemizde 
 Üç minare, Üç cami, Üç Kuran Kursu, Bir Müftülük sitesini, açılışa hazır hale getiren.
  Henüz yapacakları işler bitmediği için, başka yere tayin istemeyen.
Müfettiş raporuyla yer değiştirmesi teklifi de edilmeyen.
        Hiçbir iş yapmadıkları halde sadece gününü yaşayan, müftüler yerlerinde 8-10 yıldır kaldıkları halde, Kuyucak müftümüzü yerinden neden edersiniz?
     Neden açılışını bile yapamadığı hizmetlerin içinde birkaç yıl daha kalmasına izin vermezsiniz?
        Tahminim odur ki, Böylesi bir çalışkan kişi “Acaba Kuyucak belediye başkanlığına aday olursa, Ak partinin diğer adaylarını saf dışı olur mu?” korkusu yaşanıyor.
         Bulunduğu ilçede “İki trilyon liralık yatırım yapan bu Müftü gitsin de, yerine yatan bir müftü gelsin ve Kuyucak’a hizmet olarak kullanılan halkın yardımları bazı tarikatların kasalarına aksın.” düşüncesi yaşanıyor. 
      Diğer bir tahminim de çalışan üreten acı çeksin ve Ak Partiye sırtını dönsün ki, diğer bazı partiler ayağa kalksın.
       Bu tahminlerimin hangisi doğru olursa olsun, Ak Parti zarar görür efendiler. Adaletsiz uygumlalar hepimizin sonumuzu hazırlar, yapmayın bunu.
      Çalışanın, üretenin yanında olmayı gerektirir ADALET li olmak.  KALKINMA mız  sona erer, duraksarız ve gerileriz, Sonrada silinir tarihe gömülürüz “meyveli ağaçların taşlanmasına” izin verirsek.
       Bizden söylemesi Saygılarım Adaletli olanlara.
                                        Mehmet KIZILASLAN 2011-11-23    

17 Kasım 2011 Perşembe

VİCDANİ RED NEDİR

                           
     Vicdani ret  90 lı yıllarda konuşulmaya başlanan ve “İnsan öldürme eğitimini almayı ret eden . Dini inançlara göre de insan öldürmeyi ret eden bir mantığın adıdır.” 
Vicdani ret Türkiye de yasal olarak tanınmıyor.
 Kişi neden vicdani retçi olur
*Birey, emir almak ve vermek, itaat etmek ve hükmetmek istemiyor olabilir.
*Birey, şiddet kullanmayı ve insan öldürmeyi öğrenmeyi istemiyordur.
*Birey savaşlara karşı olabilir ve savaşların yürütücüsü olan ordulara hizmet etmek istemeyebilir.
*Birey, (Yehova Şahitleri örneğinde oluğu gibi) dini inançları gerekçesiyle her türlü şiddete karşı olabilir.
*Birey, politik görüşleri doğrultusunda ordusuz, sınırsız, devletsiz, özgür bir dünyada yaşamak istiyor olabilir.
Avrupa da Vicdani reddin politik ve hukuki durumu nedir? 
* Almanya :   Alman Anayasası'nın 4. maddesi, 3. paragrafı: "Hiç kimse, vicdanı ile bağdaştıramayacağı silahlı bir savaş hizmeti olan askerliğe zorlanamaz." der. Ülkede sivil hizmet hakkı tanınmaktadır.
İsviçre:   17 Mayıs 1992 yılından beri İsviçre Anayasası'nda sivil hizmet hakkı bulunmaktadır. Fakat henüz bir kanun bulunmadığından, vicdani retçiler askeri mahkemelerle yüz yüze gelme zorundalar.
Norveç:  Her yıl yaklaşık 2500 vicdani retçi çıkmaktadır. Bunlar kaydedilenlerin %8' ini temsil eder. Sivil Hizmet hakkı tanınmaktadır. Yürürlükteki vicdani retçilik yasası 1965' ten beri vardır.
*Hırvatistan: 1990 yılından beri Anayasasında Vicdani Red hakkı tanınmakta.
*İspanya: 1989' da sayıları 20.000' i bulan vicdani retçiler yüzünden hükümet Vicdani Red Yasası ile birlikte bir de af çıkardı.
*Belçika:  Vicdani ret hakkı herkese yasal düzenlemeyle tanınmış durumda.
*Hollanda:  Bu ülkede de yasal olarak bu hak tanınmaktadır.
*Kanada:   İngiltere ve ABD'de profesyonel orduya geçilmiş durumda. Yunanistan hariç bütün Avrupa Birliği üyesi “VİCDANİ RET” hakkını tanımıştır. Yunanlı yetkililer de yakında bu yönde adımlar atılacağını bildirmişlerdir.

Türkiye'de vicdani reddin politik ve hukuki durumu nedir?

Türkiye' de 1982 Anayasası'na göre askerlik vatan hizmeti içinde görülmektedir. 1982 Anayasası'nın vatan hizmeti başlıklı 72. Maddesi ise şöyledir:
"Vatan hizmeti her Türk' ün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin silahlı kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir."
Vicdani reddini açıklayan kişiler hangi suçlarla yargılanıyorlar

155. madde:    "Geçen maddelerde yazılı olan ahval haricinde kanunlara karşı gelmeye halkı teşvik ile memleketin emniyetine tehlike ivas edecek surette makale nesir edenler ve halkı askerlikten soğutmak yolunda neşriyatta veya telkinatta bulunanlar yahut umumi bir içtimada veya nasın toplandığı yerlerde bu suretle nutuk irat edenler iki aydan iki seneye kadar hapis olunur ve bunlardan 4500 liradan 36.000 liraya kadar ağır cezayı nakdi alınır."1993 yılına dek "halkı askerlikten soğutmak" bir terör suçu olarak fiilen Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin (DGM) görev alanında kabul ediliyordu. 1993'ten bu yana ise bu suç Türk Askeri Ceza Kanunu'nun (TACK) 58. maddesi ile ilişkilendirilmekte ve "vatana ihanet" kapsamında ele alınarak görevli mahkeme olarak askeri mahkemeler kabul edilmektedir.

TCK Madde 58:  "Her kim Türk Ceza Kanunu'nun 153 ve 161. maddelerinde yazılı suçlardan birisini ve 155. maddede yazılı halkı askerlikten soğutmak yolunda neşriyatta ve telkinatta bulunmak ve nutuk iradetmek fiillerini işleyecek olursa, milli mukavemeti kırmak cürmünden dolayı mezkur maddelerde gösterilen cezalarla……..

     Savaşın Dünyada ya gerilla yöntemleriyle, yada nükleer savaş olacağı düşünüldüğünde, gönülsüz askere aldığımız ne yapacağından emin olmadığımız zatı muhteremler le omuz omuza bir ortam sizce doğru bir ortammıdır?

       Ben savaşmayacağım, İnsan öldürmeyi öğrenmeyeceğim diyen birisine eziyet etmek doğrumu sizce?

       Efendim Vatan müdafaasını kim yapacak? Diyorsunuz. Zaten vatan müdafaasını yine gücümüzün yettiği gariban çocuklarına yaptırmıyor muyuz? Zengin çocukları siyasilerin çocukları askeri gazinolarda tatil köylerinde askerlik yapmıyor mu?

      Şehit çocukların ailelerinin yaşam koşullarını görmüyor muyuz?  Bu çocuklar yerine profesyonel askerlerle gerilla savaşı yapılsaydı 30 yıldır ülkemde 30 bin şehit verilmezdi.

    Şimdi siz karar verin okuyucularım. Askerliği meslek edinmiş profesyonel, vatan aşkı ile dolu ordumu bu memleketi daha iyi korur?

    Yoksa askere gönülsüz gelmiş PKK lılara bilgi aktaran ya da savaşmak istemeyen insanlarla sayısı artırılmış ordumu bu ülkeyi daha iyi korur.

     Siz bu BEDELLİ ASKERLİĞİ de VİCDANİ RED  yasasını da çıkarmak zorundasınız.   Bu durum ordumuzu zayıflatmaz aksine güçlendirir diye düşünüyorum.    

  Not:    Ayrıca, Avrupa birliğine girebilmemiz için yıl sonuna kadar da Vicdani ret yasasının ülkemizde de çıkarılması istenmektedir.   Saygılarımla
                                                                      
                 2011-11-16  Mehmet KIZILASLAN

                                  

19 Ekim 2011 Çarşamba

PKK İLE SAVAŞ BÖYLE OLMAZ

                        
      Karşımızdaki düşman araziye uygun gerilla savaşı veriyor. Kıyafetinden her şeyine vur kaç metoduna uygun. Eşkıyanın karşısında resmi kıyafetlerle güvenlik güçleri.
 Bu savaş böyle devam etmez efendiler.
      Sabah haberlerinde yoktu daha biraz önce düştü medyaya  “Hakkari nin Çukurca ve Yüksekova ilçelerinde teröristler gece saatlerinde çok sayıda yere silahlı saldırı gerçekleştirdi. Çatışmalarda 26  güvenlik görevlisinin şehit düştüğü öğrenildi.”
     Bu haber şuanda hangi polisimizin, hangi askerimizin evine ateş düşürdü bilemiyoruz. Ama bizim gibi vatan sevgisini yüreğinde taşıyan milyonlarca eve de ateş düşürdüğü gerçek.
     Ben defalarca yazılarımda yazdım Taziye ziyaretleri, TV ekranları karşısında ağlayan yetkili istemiyorum artık. Bu millet de istemiyor. Yapılması gerekeni yapınız efendiler. Sizler oraya sorun çözesiniz diye gönderildiniz.
     Sorunu çözünüz yeter artı bu kadar kanın aktığı yeterrrrrrrrrr.
     Yada efendiler Sorunu çözecek yerde olup ta birazcık onurunuz şerefiniz haysiyetiniz varsa Harakiri yapınız. Yapamıyorsanız istifa ediniz . Biz bu işi başaramamanızı anlamakta zorlanıyoruz.
     Bir yazımda Genel Kurmay Başkanlığının Ankara da ve özellikle Millet Meclisinin yanı başında olmasını anlayamadığımı yazmıştım.
     Ne işiniz var efendiler başkent de, tekrar soruyorum, meclisin hemen yanında sizin ne işiniz var?
    Düşman neredeyse sizin orada olmanız gerekmiyor mu?
    
    Benim ordum, Bir milyon askere sahip olacak ve 320 generali bulunacak;
Vatan topraklarından düşmanın istekleri olacak ve her gün onlarca şehit ailelerinin feryatları da gökyüzüne ulaşacak ben o general üniformasını giyerken düşünürüm, efendiler düşünürüm biliyor musunuz?

    Sizler,  hükümetlerden, oralarda kale gibi karakollar istediniz de yapmadılarsa,
    Ödenek istediniz de vermedilerse
    Silah mühimmat istediniz de imal etmediler ya da almadılarsa
   Bütçeden Milli gelirimizin neredeyse yarısını size ayrılmadılarsa onlara da yazıklar olsun efendiler.    
     Sizlere de sözüm var, Milli İstihbarat ta ki efendiler. Orada siz ne yaparsınız yaa… Sizin görevinizin içinde bu Şerefsiz düşmana parasal destekte bulunanları tespit etmek yok mu?
    Daha bu sabah BDP li belediyelerden PKK nın devrim vergisi aldıkları ve makbuz verdiklerini okuduk. Allah aşkına Milli İstihbarattakiler siz ne yaparsınız yahu.?.  

    Bakınız ben, okurlarımın birçokları ve bu milletin hepsi size verdiğimiz paraları, ayırdığımız bütçeyi helal etmeyeceğiz.
Bu Millete karşı görevinizi yapmadığınız için, PKK şerefsizini bitirmediğiniz için, Onlara parasal destekte bulunanlara da Vatan Haini muamelesi yapmadığınız, yargılamadığınız için, ceza vermediğiniz için, Hepinize hakkımızı helal etmeyeceğiz.
    Ankara nın göbeğinde oturup bu meseleyi çözmeleri gerekenler, size sesleniyorum “Gerilla savaşı ancak gerilla yöntemleriyle bertaraf edilir” Düzenli orduyla gerilla savaşı verilmez. Bunu öğrenemediniz ya senelerdir yazıklar olsun sizlere.
   Para kaynakları, hiç değilse yurt içindeki para kaynakları bitirilecek. Ya trafik kazasıyla ya da anlından vurularak bitirilecek kardeşim. Onlar nasıl savaş açtılarsa bizde açacağız çaresi yok bunun. Bizim güvenlik görevlilerimiz de o bölgenin kıyafetleri ile dolaşacak. Savaş adil olacak kardeşim. Gece arazide her kıpırdayan canlıya ateş etme yetkisi verilecek.
    Belki öfkeyle yazılmış sözler diyeceksiniz benim sözlerimi. Ama şehit evlerinde söylenen “Vatan sağ olsun” laflarının satır aralarında yüreklerinde düğümlenen sizin yüzünüze söylenemeyen “ Yetkililer sizlere de lanet olsun” sözlerini insanların gözlerinden okuyun artık okuyun efendiler.
     Siz orada bu sorunu çözmezseniz, korkuyorum güney doğudan batıya kaçan masum kürt vatandaşımızla çatıştıracaklar bizi. İstedikleri o düşmanın efendiler. Bu sorunu çözün artık çözün.
      Bazen İhtilal yapamayıp ta iktidarı ele geçiremeyenler, acaba bir iç savaş tezgahlayarak iktidarı ele geçirmeyi mi planlıyorlar diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
     Çözün bu meseleyi efendiler çözün Bu millet oynanan oyunları görüyor. Eğer tanklarınız bir daha milletin üzerine yürürlerse bu sefer kimse susmaz tankların üstüne çıkar. Çünkü o tanklar düşmanın üstüne hiç sürülmedi hiç.           Mehmet KIZILASLAN 2011-10-19

30 Eylül 2011 Cuma

NAZİLLİ POLİS OKULUNUN GİDİŞİNEDE SEYİRCİ

                 
   Nazilli için ne yapsak azdır. Sizler, iyi şeylere layıksınız, diyorsunuz, nutuklarınızda.
 Ne yazık ki yetkililer, sizler sadece nutuk atıyor ve vaatlerde bulunuyorsunuz.
    Nazilli den her gün bir şeyler koparılıp alınıyor, sizler seyrediyorsunuz.  Sadece sizler değil, vaatlerinizi dinleyen ve ayakta uyuyan bizlerde seyrediyoruz.

    Söylediğim gibi, Nazilliye hizmet etmek için gelen, konuşmalarında, nutuklarında nazilliye yapacağı hizmetleri vaat edenlerle birlikte Nazilliden koparılıp alınanları sadece seyrediyoruz.
    Küçülüyor Nazillimiz. Büyüteceklerine, hizmet getireceklerine söz verenlerde sözünde durmuyorlar, küçülüyor Nazillimiz.

    Senelerce önce, Sümerbank kapatılacak sahip çıkalım dediğimizde, uzun çarşı esnafında birkaç aymaz “Abi kapansın üç tirilyon zarar ediyor her ay, kapansın kurtulalım” dediklerinde “Kardeşim bu üç trilyon nazilli pazarlarına akıyor. Devlet özel sektör fabrikalarına kapanmasın diye kredi akıtıyor. Sümerbank içinde bir fon ayırsınlar. Makineleri yenilensin. Kapanması çözüm değil” dediğimizde “Abi Üniversite açılacak, beş bin öğrenci gelecek” “Yine Nazilli esnafı kazanacak” dediler.
    Bakın kardeşim, Nazilli deki bölümleri kazanan çocuklar, orta halli ailelerin çocuklarıdır. Birçokları, Üniversite hazırlık kurslarına katılacak parası olmayan ailelerin çocuklarıdır. Eğer partime iş veremezsek, çokları yanlış yola bile gidebilir bu çocukların dedik. Dinlemediniz. 

   Esnafımıza ne demeli? Onlara da çocukların cebindeki 200- 300 TL ye gözünüzü dikmeyin dedik.  Diktiler. Onlara partime iş vererek destek olacaklarına, cebindeki üç kuruşu nasıl alırız, verdiğimiz hizmetin karşılığını katlayarak nasıl çıkarırız diye düşündüler.

   Diğer yandan “Tüm fabrikaları, üniversite yapalım ve sizin yaptığınız doğru olsun, mezunları nerede hangi fabrikada iş vereceksiniz? Dedik. Cevap alamdık.

  Üniversitenin “Nazilli İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Sümer kampüsünden gidiyor, sahip çıkın dedik.” Gittiği yeri Nazillinin mahallesi yaparak durumu kurtarmaya çalıştınız.
     Biz bu gençlerin şehir hayatında yaşamak isteyeceklerini, sadece gidiş geliş ücretlerinin bile çocukları zor duruma düşüreceğini anlatmaya çalıştık. Anlamadınız.
      Üç fakülte açılmadan, Nazilli Sümer Üniversitesi kurulamaz dedik. Sizler diğeri Hacettepe de olan, Sosyal Bilimler Fakültesinin bile kapanmasına engel olamadınız.
    Bu Fakülteyi kurmak için gelen Prof. Aliye Aktaş Mavili ye ders verdirmeyip, kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden, İktisadi İdari Bilimler Fakültesinin yetkililerine engel olmadınız.
   
 Sümerbank ın makinelerinin çalınıp hurdacılara satılmasına engel olamadınız.

  Bir şehrin yetkilisi olmak, acaba sizin beyinlerinize göre, ne yapmayı gerektiriyor?

O kadar çok şey var ki sizlere söylemeye dilim varmıyor artık. Eğer birde Nazilli Polis Okulunun, İlçemizden gidişine seyirci kalacak olursanız; sizlere de bizlere de yazıklar olsun efendiler.    
      Nazilli Polis Okulunun gidişine de seyirci olacak mısınız efendiler?  

                                                          Mehmet KIZILASLAN             2011-09-21

15 Temmuz 2011 Cuma

SORUN ÇÖZÜN EFENDİLER AĞLAMAYIN

                      

“En talihsiz memleket, insanlarının her türlü güvenlikten yoksun yaşadıkları memlekettir.”
“ Halk için en büyük felaket, düşünce ve bilim adamlarının düşük ahlaklı kimseler oluşudur.”
 Yazımı yukarıdaki sözleri açıklamakla başlayacaktım.
Kara haber bağrımı dağladı.
 Diyarbakır da yangın başladı.
Anadolu da anaların yüreğine ateş düştü.
Hamasi nutuklar atmayacağım “Kanı yerde kalmayacak”  “Şehitler ölmez Vatan bölünmez” gibi.
     Dinimize göre doğru onlar ölü değil, ama anneleri ve yavukluları onlara artık sarılamıyor be kardeşim.
Kanları hep yerde kaldı öçleri hiç alınmadı be kardeşim….
Ateş düştüğü yeri yakıyor. Şehitlerin analarının bağrını yakıyor kardeşim. Başkaları bir, iki gün, bilemediniz üç gün üzülüyorlar. Sonra, ya sonra herkes kendi hayatına devem ediyor. Analar, ya analar ne yapıyor?  Yatıyor ağlıyor,  kalkıyor ağlıyor, uyuyor ağlıyor,  geziyorlar ağlıyorlar. hep evlat acısıyla ağlıyorlar, gözlerinin yaşı hiç dinmiyor. Adına yaşamak deniyorsa bunun yaşıyorlar.
     Kimse, hiç kimsenin acısını yaşayamaz, yaşarsa analar yaşar en ağırından cehennem azabı acıları…. Allah hiçbir kimseye evlat acısı yaşatmasın dayanılası bir acı değildir herhalde. Bilmiyorum, bilmiyoruz, Allah öğretmesin.
      Buraya kadar ağıttı, bundan sonrası çözüm kardeşim….
Çözüm: Güvenli yaşamak her kesin hakkı güvenliği sağlayacak güçlerimizi korumakta zorlanıyor muyuz? Evet zorlanıyoruz.
   Önce bu asker çocuklarımıza zırh gibi kıyafetler vereceğiz. Bu kıyafetler asla askeri renkte olmayacak. “Bunu daha sonra açıklayacağım”  Karakollar eski kaleler gibi dağların zirvesinde geçit yollarının kesiştiği yerlerde olacak. Topla tüfekle yıkılmayacak.
  Askerimizin ve güvenlik güçlerimizin silahları hafif ama uzun menzilli olacak. Sınırlarda ya da belirtilen alanlarda önceden izin almamış hiçbir kuş uçurtulmayacak. Hareketli her hedefi vurma emri mehmetçiğe önceden verilmiş olacak.
  Şehirlerde güvenlik güçlerine taşlı sopalı saldıran her canlı, yaşı kaç olursa olsun hapse atılacak ve Hainlere sempatizanlıktan cezası verilecek.
   İstihbaratımızın elinde, bunları destekleyen, para yardımında bulunan, koruyanlardan, bir erimize karşılık beş destekçi yada, beyin takımından beş hain temizlenecek. “bunları tabi ki kanunlar dahilinde yapacağız”
    Hainlere karşı ne kadar katı oluyorsak, halka karşıda o kadar müşfik ve sevecen olacağız onların özgürlükleri ve hakları için her tür kolaylıkları sunacağız.
    Kürt kökenli kardeşlerimize verilen özgürlükler, Hainlerin silahlı mücadelesi sonunda değil Devletimizin adaleti nedeniyle verildiğini anlatacağız.
    Halka sevgiyle yaklaşan Devlet, Hainlere ve işbirlikçilerine karşı Cellat olmayı bilecek.
   BDP lilere gelince, ya Mecliste mücadele etmeyi bilecekler, dağlardakilerle organik bağlarını kesecekler, ya da PKK lılar gibi dağa çıkacaklar.
      Kendilerine bu adam gibi anlatılacak. Mecliste siyasetçi, Diyarbakır da  Eşkiyanın koruyucusu, hamisi olma hakkı verilmeyecek. Ya eşkıyanın tarafını tutacaklar, ya da Kürt seçmenin vekili olacaklar, ikisi birden olmalarına asla izin verilmeyecek.
     Son 13 şehit verdiğimiz olay, İyi Niyetli BDP lilerin mecliste siyaset yapmalarını engellemek için yapılmış bir eylem olduğu kanısındayım. Bunları yapanları kullananlar, o bölgedeki kaçakçılar olabilir, bunlar eşkiyanın demokratik haklarlar ve özgürlüklerle biteceğini gören silah tacirleri olabilir. Bunlar Ülkemizi bölmek isteyen her tür şerefsizlerden olabilirler.
     Güvenlik, önce güvenliğimizi sağlayan çocuklarımızın hayatlarını korumakla başlar. Güvenliğimize saldıranlar asla cezasız ve faili meçhul kalmamalı. Bunların akıl hocaları ve para kasaları Devlet tarafından biliniyordur, cezaları muhakkak verilmeli.
    Güney doğudaki derebeylik muhakkak ortadan kaldırılmalı, yerine Devlet gelmeli. Halka bu güven verilmedikçe oradaki derebeyleri daha çok özerklik ve benzeri şeyler yumurtlayacaktır. Bu söylem Anayasal suç dur. Cezası neyse verilmeli hemen verilmeli.
    Ana yasa değiştiğinde suç olmaktan çıkarsa onlarda kodesten çıkarılmalı.
Taziye ziyaretleri yapan generallere, Cenaze namazında ağlayan yetkililere sesleniyorum, Sizler sorun çözme mercilerisiniz. Ağlama yada nutuk atma makamı değil. Sorunu çözün, ağlamayın ve hiçbir şehit evine gidip üzüntünüzü ve acziyetinizi anlatmayın. Sorunu çözün efendiler analar ağlamasın. Acıları yürekleri dağlamasın. Saygılarımla.
   Not: Yukarıdaki iki söz Hadisi şeriftir.   
                                                  Mehmet KIZILASLAN 2011-07-15
    .  

7 Temmuz 2011 Perşembe

TÜKÜRDÜKLERİNİ YALAYACAKLAR MI ?


                        

Bu söz iyi bir söz değil.
Söyleyende memnun değildir bu sözü söylediğinden ama, söylendi bir kere.
“Söyleyene değil söyletene bakınız” derler ya hani!.. 
Sizlere Millet oyunu neden verdi?
Benim Vekilim ol Meclise git, haklarımı hukukumu kanunlar çerçevesinde koru. Gücün yeterse kanunları da benim çıkarlarım doğrultusunda değiştir. Benim ve mazlumların korunması yolunda yeni yasalar yap. Diye  vermedi mi?
   Siz ne yaptınız? Siz yargılanması devam eden zatı muhteremleri Millet Vekilliği sıralamasında ön sıralara yerleştirdiniz ve seçilmelerini sağladınız.
Eğer ön seçim yaptığınız yerlerde bu yargılanması süren arkadaşları da üyelerinize sunup gerçekten sıralamaya ön seçimle girmiş olsalardı; savunmanız daha kolay olabilirdi.
    Bildiğim kadarıyla bu zatı muhteremler in tamamı sizlerin marifetinizle seçmen önüne konuldu. Öpe, öpe seçeceksiniz bunları dediniz. Ne yapsın bazı seçmenleriniz isteyerek bazıları takım tutar gibi sizlerden başkasına oy vermedikleri için, bazıları da istemeye, istemeye ve Ak parti kazanmasın diye size oy verdi. Bazıları da ben oyumu yargılanmakta olan lara vermeyeceğim dedi ve vermedi. 
   Bu bahsettiğim kısım bir hataydı ki beklediğiniz oy oranına ulaşamadınız. 
   Şimdi yaptığınıza ne demeli? Marjinal parti gibi BDP nin arkasına takıldınız, kime boykot ediyorsunuz ki? 
   Millete mi?
   Ak Partiye mi?
  Yüksek seçim kuruluna mı?
   Büyük Millet Meclisine mi?
   Yargıya mı?
   Kime Allah aşkına kime?
Efendiler yol yakınken dönünüz bu yanlış yoldan. Bu yanlış yol sizin bugünkü Millet Vekili sayınızı Tam % 25 lere  indirecek. Eğer Meclis iç tüzüğünün devamsızlıkla ilgili maddesi, işleme konulursa ki, Bir Ak partili vekil, 15 Temmuza kadar süre verdi.
     Hepinizin vekilliği düşecek.
    Ara seçime gidildiğinde, oy oranınız belli. Bu sefer sizlere kızanlarda oy vermeyecekler sizlere. Vekil sayınız 40 ı bulursa şaşarım. Onu da bulamayacaksınız. Daha sonraki seçimde barajı da aşmakta zorlanacak GÜDÜK bir parti haline getireceksiniz CHP yi.
    Mecliste olmanız lazım. Muhalefet yapmanız lazım. Bu Demokrasimiz için şart ama bu günkü yaptığınız gibi bir muhalefet değil.
    Yeni Anayasanın yapılması için, Darbe Anayasasının değiştirilmesi için, Daha özgür ve daha refah seviyesi yüksek bir ülke için, muhalefet yapmanız şart ama, kendisini budayan, hatta köküne yakın bir yerden kesen muhalefet değil.  Buna muhalefet denmez, kendisini bitiren bir aymazlıklar zincirlemesi denir.
    Düşününüz zaten önseçim yaptığınız Aydın da bile, Canını Dişine takarak koşturan çalışan bir Ferda Erkut Çağlar üçüncü sıradan vekil olabilecek iken, önüne getirdiniz bir başka vatandaşı. Bu bir saygısızlıktır. Ya ön seçim yapmayacaksınız ya da ön seçim yaptığınız yerde seçilenlerin önüne başka birini genel merkezden atamayacaksınız. Seçmeniniz bunu da yedi. Hata üstüne hata, yanlış üstüne yanlış yapmaya devam ederken, birde şimdi yemin etmem de etmem diyorsunuz. 
   Etmediğiniz yeminin sonucunun ne olacağını yukarıda anlatmaya çalıştım.
    Benim sesimi duymak ya da, yazımı okumak gibi bir lüksünüzde olmaya bilir. Ancak bu Millet sizlere Meclis içerisinde, Kendi haklarını ve hukukunu korusun ve kendi yararına yasalar yapsın diye oy verdi. Vekili yaptı. Eğer ben bunu sokak ta yapacağım diyorsanız bunu ancak marjinal partiler yapar, sizler yapamazsınız. Sizin yeriniz en kalabalık şekilde mecliste olmak. Dörtte birine inmiş haliniz çok komik olur ve size oy verenler sizleri affetmezler.
   Hiç merak etmeyiniz halk sizi yadırgamayacaktır. Daha önceki söylemlerinizden de caydığınız gibi bundan da cayabilirsiniz. Halk nasıl olsa alıştı, rahat olunuz.
             Saygılarımla.                          Mehmet KIZILASLAN 2011-07-06

  


2 Temmuz 2011 Cumartesi

ASLINDA SEÇİMİ KAZANAMADIKLARI İÇİN BAYRAM EDİYORLAR

 

     Olur mu kardeşim böyle bir şey? Demeyin gayet de güzel olur.
     Seçimi kaybettiniz, iktidar olamadınız ama, diyelim ki kazandınız. Ne olacaktı biliyor musunuz?
     Hemen hükümeti kuracaksınız.  Seçim meydanlarında, açık oturumlarda vaat ettiğiniz her şeyi yapma yükümlülüğü altına gireceksiniz. Verdiğiniz bütün sözleri yerine getirmek için korkunç efor sarf edeceksiniz. Üstüne üstlük Bir önceki hükümetin eleştirdiğiniz yanlarını düzelteceksiniz. İktidara susamış yandaşlarınızın isteklerini yerine getirmeye çalışacaksınız, yapamadığınızda da, oy aldığınız insanları da kaybedeceksiniz.
     Seçimlerden önce, gerek meydanlarda gerekse açık oturumlarda, dokunulmazlıkların kaldırılması için bir hayli mevcut iktidara yüklendiniz mi?  Evet Yüklendiniz. Hatta bazı parti başkanları,  “Sadece bizim dokunulmazlıklarımızı kaldırınız” dediniz mi? Evet dediniz.
    Şimdi size soruyorum.
   Devletin en küçük memuru nu işe almak için “Sabıka kaydı” soruyor musunuz?
   Sokakları süpürecek çöpçü için “İyi hal kağıdı” istiyor musunuz?  
   Arabasını kullanacak sıradan vatandaşın ehliyet alabilmesi için, yine “sabıka kaydı” istiyor musunuz?
Aklınıza gelen gelmeyen her işe talip olan vatandaşımızdan hep hüküm giymemiş olduğuna dair belge istiyor musunuz?
  Bu soruların hepsinin cevabı EVET ise, size yeni bir soru soruyorum.
  DEVLETİ YÖNETECEKLERİ NEDEN ŞÜPHELİLERDEN SEÇİYORSUNUZ?
  Neden herhangi bir davadan yargılanması sürenlerden seçiyorsunuz?
  Neden herhangi bir suçtan hüküm giymişlerin Vekilliklerinin düşmesini kabullenemiyorsunuz?
   Aklıma iki şey geliyor.
   Bir, Yargılanan arkadaşlarınız kadar akıllı başka adamınız yok! Buna inanmak istemiyorum.
  İki Yargılanmaları sonucunda ceza alacaklarından eminsiniz ki, DOKUNULMAZLIK ZIRHINA bürünsünler istiyorsunuz.
  
 Bu iki sebebin ikisi de yanlış, ise sizler bu ülkenin doğrularından uzaksınız ve iktidar olmak istemiyorsunuz.
   Seçimi kazanmak istiyor gibi, canla başla çalışıyor görüntüsündesiniz, ancak çelişkileriniz öylesine fazla ki ASLA İKTİDAR olmak istemiyorsunuz.
   Çünkü Yavru saraylarınızda dokunulmazlıklarınızın kalkmasını sizlerde istemiyorsunuz.  Bir eliniz yağda diğer eliniz balda yaşıyorsunuz.
   Demokrasiye inandığınızı, onun için mücadele ettiğinizi söylüyorsunuz. Meclisin çalışmalarına katılmıyorsunuz. Komisyonlarda yer almıyorsunuz. Çünkü Bu Millet için
 Mecliste yemin etmiyorsunuz.
   Hukukun üstünlüğüne inandığınızı söylüyorsunuz. Mahkemelerin kararlarını delebilmek için, Yargısı süren arkadaşlarınızı dokunulmazlık zırhına sokmak için, yargının önünden kaçır maya çalışıyorsunuz.
   En kötüsü de bunun vatandaşın gözünden kaçacağını zannederek, Vatandaşı küçümsüyorsunuz.
  Ya da ben yanılıyorum. Sizler Vatandaşın bu hassasiyetini çok iyi biliyorsunuz. Sizleri iktidara bu yanlışlarınızla taşımayacağını çok iyi bildiğiniz için, bu yanlış politikaları sürdürüyorsunuz.
   Ve seçimi kazanamadığınız için bayram ediyorsunuz.
   Soruyorum sizlere şimdi tekrar; Sizler Amerika dan aldığınız direktifler üzerine İktidara gelmemek için mi uğraşıyorsunuz? (hani diyorsunuz ya iktidar ABD den direktif alıyor diye)
  Muhalefet de ki iki parti, sizlerde, sanki, iktidar olmamak için, yaratılmış, eğitilmiş, insanlar tarafından yönetiliyor hissi veriyorsunuz. (Diğer muhalefet partisi zaten suç örgütleriyle yan yana olduğunu açık açık söylüyor gizlemiyor.)
  Yanılmak istiyorum senelerdir ama nedense uyguladıklarınız ve söyledikleriniz arasındaki çelişkiler bana bu düşüncelere gark etti.
      Saygılarımla.                                            Mehmet KIZILASLAN 2011-07-02

 
     

14 Haziran 2011 Salı

AK PARTİ BİR REKOR DAHA KIRDI

                   

   Türkiye genelinde üçüncü kez iktidar olup her seçimde oylarını artırarak %50 oy oranı ile bir rekor daha kıran Ak parti, Halkın ne istediğini bildiğini gösterdi.
   Seçim sonuçlarına bakıldığında her parti kazançlı gibi görünse de Ak Parti bir bir önceki seçimde aldığı oyların üzerine Beş milyon oy daha fazla alarak %47 den %50 oy oranına ulaştı.
   CHP de oylarını üçbuçuk milyon artırarak %20 ler den %25  oy oranına ulaştı. CHP de başardı gibi görünüyor. Aslında Kılıçtaraoğlu’ nun, başarısıdır bu. Sadece kendisi ve yeni ekip arkadaşları koşturdular ve bu sonucu elde ettiler. Eskiler, eski kadrolar seyrettiler sadece, “başaramasın seçim sonunda yönetimden indirelim” diye baktılar.    
   MHP gelince Oy oranı düşen tek parti. Kaset olayları ile yoğun bir saldırıya uğrayan MHP %16 lardan %13 lere geriledi. Belki de genel başkanı yenilemenin zamanı geldi de geçti gibi MHP de. Kaset olayları zarar mı verdi, yoksa kenetlenmelerine mi sebep oldu bilinmiyor. Kimilerine göre Uyguladığı ve sadece AK Partiye muhalefet olarak ürettikleri politikaların eksikliği gerilemelerine sebep oldu. Kimilerine göre kaset olayları oy oranının düşmesine sebep oldu.
   BDP liler de başardılar  Millet vekili sayısı 20 lerden 35 lere çıktı. Birsaz oyları arttı birazda Yüksek seçim kurulunun illerin nüfuslarına göre Millet vekili sayılarını düzenlemesinden dolayı vekil sayıları arttı.
  Bir çok vatandaş Yüksek seçim kurulunun bu saon uygulamasının AK Partiye yarayacağını söylemesine rağmen Yüksek seçim kurulunun bu uygulaması BDP ye ve CHP ye yaradı.
   Gelelim Milletin bu oy oranları ile Partilere ne dediğine. Ak Parti ye “siz yeni anayasayı en iyi yapacak aktörsünüz, Ancak bunu diğer partilerle birlikte bir konsensüs içinde yapmalısınız.  Uygulamalarınız ve söylemleriniz hoşumuza gidiyor. Millet istikrar istiyor.” Dedi.
   CHP ye de “ Katı, soyut söylemleri bıraktınız, Milletin isteklerini görmeye başladınız. Sizinde çözüm üretmekte daha eksikleriniz var. Ama gelecek vaat ediyorsunuz.” Dedi.
   MHP ye  de “ Politikalarınızı gözden geçiriniz. Diğer partiler ne veriyorsa ben 5 lira fazlasını vereceğim devri geçti. Kadrolarınızı ve yönetiminizi de gözden geçiriniz. Siz bu ülke için gereklisiniz ama hamasi nutuklarla değil daha gerçekçi çözümler bekliyoruz.” Dedi.
   BDP ye ne dedi. Evet siz terör olaylarından uzak durunuz, mücadelenizi mecliste veriniz. Çözüm mecliste, çare mecliste.” Dedi.
   Diğer % 1-2 lik oy oranları olan partilere de Millet “ Sizlerde kendinize yakın partilerin içinde mücadelenizi sürdürün. Bizler, sizleri bu bölünmüşlük içinde iktidara taşıyamayız.” Dedi.
       Gelelim Aydın’ ımızdaki seçmenin ne dediğine.
      AK Partiye “Eğer iyi adaylarla yola çıkarsanız, göreceksiniz yerel seçimlerde Aydın merkez ve ilçelerinin neredeyse tamamında belediye başkanlarını alabilirsiniz.
       CHP ye de  “sizler aydındaki politikalarınızı gözden geçiriniz. Bu bölge insanı soyut değil daha somut ve daha yerel çözümlerinizin ne olduğunu görmek istiyor. Param var çare var mantığını sevmiyoruz. Daha sağlıklı seçim kampanyaları ve projelerle geliniz.” dedi.
      MHP ye, yerelde de genelde de politikalarınız yeterli değil, sadece muhalif olmak yetmez mantıklı ve daha samimi olunuz.” Dedi.
      Benim okuya bildiğim tablo bu, Milleti küçümseyenler, kendilerini Milletten üstün sayanlar, yanıldılar. Ümidim bu Milli heyecanın bir kısmını Ak Parti Hükümeti Üretimin önünü açmak için; işçi siğorta pirimlerini  yarıya indirerek ve vergi oranlarını düşürerek, işsizliği önler, kayıt dışılığı ortadan kaldırır.
     Vatanımıza Milletimize hayırlı olur inşallah. Saygılarımla, sevgiyle kalın.
                                                                     Mehmet KIZILASLAN 2011-06-13