27 Mayıs 2016 Cuma

TURİZM CAN ÇEKİŞİYOR


                         
 Turizm ülkemizin bacasız sanayisi can çekişiyor. Bazılarınız, “Oh olsun yurt dışından gelen turistlere sundukları hizmetleri, yerli müşterilerine aynı fiyatla sunmuyorlardı.” Diyorsunuz. Biliyorum ama kendinize de beddua ettiğinizin farkında bile değilsiniz.
“Nasıl yani, onların işlerinin bozuk olmasının bana ne zararı olabilir ki? Dediğinizi de duyuyorum.
Ey benim ne dediğini bilmeyen cahil vatandaşım. Ey benim başkasına acımadığında kendisi acınacak duruma gelen hem şehrim. Yurda giren her turist, tatil köylerinde, otellerde bulunduğu süre içinde; yer, içer, alışveriş eder, para harcar. O paranın adına da döviz denir.
O dövizler o otel sahiplerinin cebinde kalmaz. Gıda olarak üreticimizden alınanın karşılığı olarak ödenir. Köylümüzün ürettiği ürünlerin bedeli olarak köylümüze döner. El emeği göz nuru, el sanatlarını imal edenlerin alın teri olarak ödenir. Tekstilcisinden tarımla uğraşanına, sanayicisinden oto kiralayanına, hediyelik eşyacısından, takı üreticisine kadar ulaşır.
 Binlerce işsizimiz tatil merkezlerinde iş bulurlar. Yani senin kendine zarar vermeyeceğini zannettiğin, turizmin çökme noktasına gelmesi, çocuğunun ya da torununun işsiz kalması demektir. Hava yollarının çalışmaması demektir. Üretenlerin ürünlerinin para etmemesi demektir. Komşunun aç kalması demektir.
Gönül isterdi sanayi ve teknoloji yönünden çok gelişmiş olalım ve turizm gelirlerine ihtiyacımız olmasın ama bu mümkün değil günümüzde.
Hem sanayimiz iyi olacak. Hem tarımımız iyi olacak. Hem hayvancılığımız iyi olacak. Hem de turizmimiz iyi olmak zorunda. Bütün iş kolları bir ailenin fertleri gibi birbirlerini tamamlayan ve muhtaç olan kollardır.
Şimdi isterseniz son günlerde tarım ürünlerimizin para etmeyişini bir inceleyelim. Birinci sebep bütün komşularımızla kavgalıyız ve bu ürünlerimizi rahatça pazarlayamıyoruz. İhracatımız durma noktasında.
İkinci sebep, en büyük tarım ürünleri ve gıda tüketicisi otellerimiz tatil köylerimizin çalışmamasıdır. Endişelerinden dolayı bu ürünlerimizin bağlantılarını önceden yapamayan otellerimiz ve tatil köylerimiz, köylümüzün ürünlerinin ellerinde kalmasının başlıca sebeplerinden biridir.
Geçen yıllarda sezonluk işçi ve eleman sözleşmeleri yapan turizm sektörümüz, bu bağlamda eleman alımlarını da yapmamışlardır.
Görüyor musunuz turizm sektörümüzün can çekişmesinin nelere nasıl sebep olduklarını. Biliyor musunuz, otellerimizin neredeyse yarısı satılığa çıkmış durumda.
Şimdi ne yapmak lazım?
Turizmi kurtarmak için ve ülke ekonomisine katkısını yeniden sağlamak için?
Yarından tezi yok bu turizm işletmelerimize sıfır faizli uzun vadeli yeni krediler vermek zorundayız. Nasıl olsa otellerini teminat olarak gösterebilirler.
Diğer yandan, hemen ülkemde barış ve huzur ortamını yeniden sağlamak zorundayız. Nerede ne zaman patlamanın olacağı korkusu yaşanan bir ülkede, turist değil, vatandaşımız rahat gezemez. Kalabalık yerlere giremez.
Ülkemde barış ve huzur önce insanımıza, sonrada bütün dünya vatandaşlarına sunulmak zorundadır.
Ülkemizde turizmin bitmesi demek sadece ekonomik kazancın bitmesi demek değil, Dünyaya açılan gözümüzün çıkarılması, onlara uzatılan elin kırılması, dünya ile ülkemizin arasına Çin Seti’nin örülmesi demektir. Bu da onarılması çok güç bir yıkım demektir.  Saygılarımla.                                       Mehmet Kızılaslan 2016-05-26


24 Mayıs 2016 Salı

AVM FURYASI

                         
İçinde eğlence yerleri sinemaları kafeteryaları, çocuk oyun alanları ile birlik kompleks yerler olan, alış veriş merkezleri, kapitalist sistemin kaçınılmaz sonucudur.
Sermayenin akıl almaz hayal gücü vardır. Aslında Karnını rahat doyuran normal insanlarında hayal güçleri alabildiğine fazladır. Ama çoğu bunları gerçekleştirecek parayı bulamadıkları için başarısız ya da akılsız olarak değerlendirilir günümüzde.
Sermaye sahipleri hayalleri olmasa bile, projeleri satın alırlar, ya da gelişmiş ülkelerde bulunanların bire bir taklitlerini yaparak, akıllı zannedilirler.
Aslında, o gelişmiş zannettiğimiz, ülkelerin AVM leri,  İnsan Kazançlarının iç edildiği Merkezler dir, (İKM)ler.
“Ne yani para kazanan insanların rahatça para harcayacağı yerler olmasın mı?” der gibisiniz. Biliyorum bazılarınız benim yazılarımı kıçından anlamak için yaratılmış kuklalarsınız ve sermayenin aç, şakşakçılarısınız.
Hatta bazılarınız, “Büyükşehirlerde olan AVM ler benim ilçemde olmasın mı?” diyerek mırıldanıyorsunuz. Kardeşim kazanç yok ki.
Kapitalist sistemin içinde, sosyal fikirler yaşatmak çok zordur. Kapitalizm sadece parasına para katmayı düşünür, başka da mantığı yoktur. İşçilerin üretenlerin ücretlerini artırırken bile, hemen artırılan ücretleri, nasıl geri alırız, diye planlar yapar.
Düşünün isterseniz biraz, ne zaman ücretlere zam yapıldıysa ertesi güne kalmadan zamlar kapımızı çalmış, ücret artışlarının, daha fazlasını elimizden almıştır.
Hastalıklı, kişiliği gelişmemiş, toplumlarda, açıktan nefesi kokan insanlar, bu AVM lerin kafeteryalarında, belki de senede bir bulundukları halde, çekildikleri onlarca fotoğrafları, değişik zamanlarda sosyal medyada paylaşırlar, sanki oralara her zaman gidiyormuşuz havasına girerler.
Bu bir hastalıktır ve bu hastalıktan sistem yararlanır.
Gelelim AVM leri, işsizliği ortadan kaldıran yerler gibi göstermeye çalışan zeka özürlülere. Her mağazada çalışan iki kasiyerle işsizliği önlediğinizi mi zannediyorsunuz, yoksa bizim aklımızla dalga mı geçiyorsunuz?
Gülerler size.
Hem de ağızlarıyla değil başka yerleriyle gülerler.
İşsizlik, bizim gibi ülkelerde tarıma dayalı sanayi ile önlenir. Hem köylünün çiftçinin ürünleri değerlenir, hem de onu işleyen fabrikalarda işçilere iş verilir.
İşçinin üretenin olmadığı bir yerde tüketim olmaz, alış veriş olmaz. Oluyorsa da borçlanma ile yani kredilerle olur. Bu da insanımızın bir şeylerini satmasını getirir.
İlk furyadan sonra göreceksiniz, o gelişmişliğin sonucu zannettiğiniz, AVM leriniz bir, bir kapanacaktır.
Eğer kapanmasını istemiyorsanız, tüketim hanelerden önce, üretim haneler yani fabrikalar kurunuz. Yoksa başkalarının ürettiklerini tüketen, aylakçılar, işsizler, sizin AVM leriniz de kuru kalabalık olurlar.
Akşama kadar binlerce kalabalık görürsünüz, ama bin liralık alışveriş yapamazsınız. Yine işi tersinden başladınız. Benim ilçemde bir an önce sanayi yatırımları yapmak zorundasınız. Değilse üretmeyen insanımda, sizlerin mağazalarınızda harcanacak parası olmayacaktır. Üretmenin onurunu yaşayamayan insanım, tüketmenin onursuzluğunu ölümüne yaşar. Bu sadece onların değil, sizlerin de sonunuz olur.
                            Mehmet Kızılaslan 2016-05-24
 



18 Mayıs 2016 Çarşamba

19 MAYIS - VAHİDETTİN CUMHURİYETE RAZIMIYDI ?



15 Mayıs 1919, İzmir’in işgalinden bir gün sonra, Mustafa Kemal Atatürk, 16 Mayıs 1919 günü, İstanbul dan bahsedildiği gibi bir taka ile değil, o günün şartlarının en iyisi bir gemi de, 38 kişilik bir beyin takımı ve 40 000 altınla birlikte yola çıkar.
Yola çıkmasına, önce onay vermeyen İngiliz subayı, Padişah Vahdettin’in kefaleti sonucu izin verir. Daha sonra, aynı İngiliz subayı bu hatasından dolayı İngiltere de asılır.
Padişah Vahdettin, Anadolu da Milli Mücadelenin başlaması için, bu işi başarabilecek subayların araştırılmasını sadrazamlarından ister. Kendisine önerilen üç ismin içinden Mustafa Kemal Atatürk’ün, istihbarat bilgilerinde “Cumhuriyetçidir,” ibaresine rağmen görevi ona verir.
Mustafa Kemal biraz tereddütlüdür. Padişah yapılan anlaşmalardan sonra elinin kolunu bağlı olduğunu, Mustafa Kemal’e söyler. İngiliz gemilerinin Saraya çevrilmiş toplarını pencereden gösterir. İzmir’in bir gün önce işgal edilmiş olması ve birkaç günlük İstanbul görüşmelerimden sonra, Mutafa Kemal 16 Mayıs 1919 günü öğleden sonra yola çıkar.
Koyu yazdığım bölümler hoşunuza gitmemiş olabilir. Ama artık tarihi iyi bilmemiz gerekli. Atatürk Cumhuriyetçiydi ve Padişah Vahdettin onun cumhuriyetçi olmasına rağmen kendisine önerilen üç subay arasından, Mustafa Kemal’i bu görevi başarabilecek tek lider olarak kabul eder.
Türkiye Cumhuriyetinin kaderi, Mustafa Kemalin İstanbul’dan çıkışından üç gün sonra Samsuna ayak basması ile yazılmaya başlar.
Ülke, yeni savaştan çıkmış neredeyse ailelerin, yüzde yetmişinde, genç erkek kalmamış iken, yaşlı erkeklerin ve kadınlarında dâhil olduğu kuvayı milliye ordusu oluşturulur.
Bu, yakılmış, yıkılmış, koca bir Osmanlı devletinin küllerinden, yeniden yaratılmış,
Türkiye Cumhuriyet Devletinin başlangıç günüdür.
Bu görev kutsal bir görevdir ve bu görevi başarabilecek başka bir yiğit koca ülkemizden çıkmamıştır.
Yüz yılın tek lideri Mustafa Kemal Atatürk’e bu Cumhuriyet için çok şey borçluyuz.
Padişah Vahdetin’in bile o şartlarda kabul ettiği yönetim, Cumhuriyettir.  
Bu gün, 19 Mayıs 2016 Gençlik ve Spor bayramı.            
      Atatürk Millî Mücadele sıralarında Türk milletini ileri götürecek olanların ve köhnemiş fikirlere karşı gelecek olanların genç fikirler olduğunu görmüştü. Bu nedenle de “gençlik” kavramı Atatürk için ayrı bir önem taşımaktadır.
Atatürk gençlerden sık, sık bahsederken, yaş sınırı dışında fikri olarak gençliği yani, fikirde yeniliği ifade etmiştir. O’nun şu sözü çok anlamlıdır:“Genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir.”
“Gençler, benim gelecekteki emellerimi gerçekleştirmeyi üstlenen gençler, Bir gün bu memleketi sizin gibi beni anlamış bir gençliğe bırakacağımdan dolayı çok memnun ve mesudum”
Evet, gençler, genç fikirli olanlar, görev bizdedir. Yük bizdedir.
Cumhuriyet, yani halkın, cumhurun yönetim şekli olan Cumhuriyet bizden çok şey beklemiyor. Sadece yeniliklere, gelişmeye, unutturulmaya çalışılan üretime ve yönetime dair yeni fikirler gerek.
Muasır medeniyetin üzerine çıkaracak teknolojiler bulmak lazım.
İnsanımızın özgürlüklerini, gelir seviyesini ve yaşam standardını artıracak yöntemler bulmamız lazım. Geçmişte kalan, köhnemiş, insanımızı esir alan, ruhunu hapseden, kula kulluk ettiren, emperyalist düşünce ve sistemlerinden kurtulmamız lazım. Görev bizdedir. Gün susmadan, demokratik haklarımızı arama günüdür.
Bayramımız kutlu olsun, genç fikirli genç insanlar.

                                              Mehmet Kızılaslan 2016-05-16

16 Mayıs 2016 Pazartesi

ÇAKALLAR KENDİLERİNİ KURT SANIRLAR

                         
         Bazı insanlar vardır, güçlerini makamlarından alırlar. Liyakat sız oldukları halde, bulundukları meslekte, iktidara yakın sendikalara üye olurlar. İktidardakiler de neye bakacaklar ki? Bize yakın sendikanın adamları mı? Diye ve bazı diğer özellikleri göz önünde bulundururlar. Sözlerini harfiyen gerine getirecek olanları,  makam mevki hastalarını, biat edenleri hemen bulurlar ve atamalarını yaparlar.
       Bazıları da gerçekten Aslan gibidirler, bulundukları makama özel bir güç verirler.
Hiçbir kuvvet onları,  kayıtsız şartsız biat ettiremezler. Aslında İktidarları güçlendirecek olan bu aslan gibi adamlardır. Makamda, mevkide, gözleri yoktur. Geldikleri mevki onlar için önemli değildir. Hangi yerde olurlarsa olsunlar onlar mükemmel insanlardır. Bulundukları her yerde, huzur, barış, aklıselim ve başarı vardır.
       Birincileri emekli olduklarında ya da görevlerinden alındıklarında, toplum için de adam yerine konulmazlar. Hemen unutulurlar. Hani dedik ya onlar bulundukları mevkiden güç alırlar; hatta çocukların cebinden kaç kuruşu alırız da, bir yerler de kullanırız diye düşünürler.
Hâlbuki aldıkları paralar onlar için küçüktür ama çocukların annelerinin ameleliğe gittiğinde aldıkları bir yevmiye kadardır.
          İkinci bahsettiklerim, çocukların kursağına bir lokma ekmek daha fazla girmesini sağlamak için. Dosya parası almamak için işlemleri bilgisayarda yaparlar. Öğrencilerine part-time işler bile bulurlar.
          Asla haksız kazanç temin etmedikleri gibi, makam ve mevkilerini kullanarak en küçük bir yanlış yapmadıkları için, insanların gölüne taht kurarlar. Allah katında da sevgili kullardandırlar onlar.
         Birinciler kendi bölümlerinden mezun olan çocukların piyasalarda iş bulamayacaklarını bile, bile okul idarelerinde hakim durumda olduklarından, ek ders ücretlerinin eksilmemesi için, okullarına kayda gelen öğrencileri ve velileri etkilerler. Kendi bölümlerine yönlendirdikleri çocukların % 95 nin kahveci garsonu olmalarına sebep olurlar.
          İdarecileri kafa kola alırlar. Doğru yönlendirilmeyen idarecilerde bilerek ya da bilmeyerek onların oyuncağı olurlar.
          Bu birinci kategoride incelediğimiz kişiler hakkında yazı yazarsanız, yok sayarlar sizi kendilerinin hakim oldukları alanlarda.
          O alanları onlar dünyanın merkezi zannettikleri için, sürünerek el etek öperek, kılıktan kılığa girerek, ulaştıkları mevkileri tanrının yanı zannettikleri için olsa gerek; doğruları yazanları, sözüm ona çevrelerinden uzaklaştırırlar.
          Bilmezler ki haklarında yazı yazıldıktan sonra, yazarı arayan üstlerini de o gazeteci yatıştırmış ve “paralar iade edilmiştir sorun ortadan kalkmıştır. Ben insanların yanlışlarının düzeltilmesi için yazdım. Lütfen işlem yapmayınız” diye üstlerini ikna etmiştir.    
          İkinci kategoride incelediklerimiz ise, Yapılan yanlışlığı düzeltmeye çalıştığımız için teşekkür ederler. Aksine kendilerini uyaranları dost kabul ederler. Saygı duyarlar.
          Saygı deyince, aslında iyi insanlar kendilerine saygı gösterilmesini isterlerse karşılarındakilere saygı gösterirler.
          Efendiler ben Endüstri Meslek Lisesi çıkışlı, Teknik Öğretmenim.
O sizin bulunduğunuz mevkilerde 1980 li yıllarda bulundum. İşin garibi Darbeci Kenan a rest çekerek, yalakalık etmeyerek o makamları elimin tersiyle itmiş adamım.
          El etek öperek geldiğiniz yerleri itmiş adamım, yani orası, dünyanın merkezi değil. Aksine, iki nefes arası hayatta çok kısa bir yer. Sizler orayı dünyanın merkezi saysanız da sokağa çıktığınızda ve emekli olduğunuzda adam yerine konulmaya bilirsiniz.    
          Biliniz ki benim insanlarla hiç meselem olmadı sistemlerin hatalarını ve alternatif yollarını ortaya koymaya çalışıyorum.
       Siz ha biraz daha oyalanın ve o pırıl, pırıl çocukları, garson yapmaya uğraşın.  Üstleri, sizlerde uyumaya devam, edin ama vatandaş uyumuyor, Allah uyumuyor.  Bunu biliniz.
       Çocukların hayatıyla oynadığınız ve kendi üç kuruşluk ek ders ücretlerinizi düşündüğünüz için rabbim sizden o çocukların öcünü alacak efendiler.
         Anlamayanların vardır dostlarım, ama benim hakkında yazı yazdığım, kendilerini kurt sananlar, anladı inanın.
           Ey Aslan yürekliler, dayanın, Dünya hiçbir zaman çakallara kalmadı.
                                           Mehmet Kızılaslan. 2016-05-16