Biz
gazeteciler, toplumun sesi olmaya, konuşulamayanları konuşmaya, garibanın sesi
olmaya, yanlış yapanları samimice uyarmaya, hataları düzeltmeye, bunların
sonucunda da güzel bir Dünya oluşmasına katkıda bulunmaya çalışan, insanlar
olmaya çalışıyoruz.
Ne yazık ki
her meslek gurubu içinde, pirinçte bulunan taşlar gibi gereksiz, gereksiz
olduğu kadar zararlı, zararlı olduğu kadar cesaretli, cesaretli olduğu kadar
ahlaksız insanlar bulunmaktadır.
Ahlaksız insanların cesaretinin onda biri,
ahlaklı insanlarda bulunsa bu dünya düzelirdi kanısındayım.
Peki benim
cesaretim nereden geliyor?
Öncelikle, Yaratan sevgisinden. O yüzden dilsiz şeytan olmak istemiyorum. Yanlışlara, elimle,
dilimle ve yüreğimle karşı durmam gerektiğini biliyorum. Cesaretimi de Ondan
alıyorum.
Bu dünya tanrılarından hiç birisi dostum
değil. Bazen nefsim pohpohlanmak istemiyor da değil. Ondan, nefsimden de
çok korkuyorum.
Ukalalığım ve
gücüm “ İman eden ve iyi işler
yapanları, içinde ebedi kalmak üzere,zemininden ırmaklar akan cennetlere
koyacağız…..”Nisa suresi 122.ayeti gibi ayetlerden alıyorum.
Her şeye
rağmen üzülüyorum, zannın kötülüğünü
de, çok iyi biliyorum.
Amacımızın hiçbir meslek gurubuna, hiçbir sendikaya, hiçbir
zata, yanlış yapmak olmadığını defalarca yazdık, söyledik.
Çok dikkatli
olmamıza rağmen, üzülenler olmuş, bizde üzüldük.
İyi insanlardan iyi tepkiler, yanlış
insanlardan, yanlış tepkiler almamız devam ediyor. Buna da alışığız zaten.
Ne yazık ki
yanlış yapanlar çevremizde yüzde bir dahi olsalar, cesaretleri yüzünden
gürültüleri o kadar çok çıkıyor ki; zannedersiniz yüzde bir değiller, yüzde
doksan dokuzlar.
Namuslular ve
dürüstler ise, ne gariptir ki bütün işlerini Allaha havale etmiş durumdalar.
Bunun adı tevekkül olmak değil, dilsiz şeytan olmayı
kabullenip susmaktır diye, düşünüyorum.
Gelelim sadede; Efendiler sadece
iyi insanların üzülmelerini ve üzülenlerin sayılarını çoğaltmamak için, bana
gelen yazıların, haberlerin çokluğuna rağmen, artık öğretmenlerimiz hakkında
yazı yazmayacağım.
Biz, yetkililerin, bu konulara
müdahale edeceklerin, gözleri önüne birkaç olay aktardık.
Onların görevi değil mi gereğini
yapmak?
Onların görevi değil mi adaleti
sağlamak?
Onların görevi değil mi suçluyu
suçsuzu ayırmak?
Onların görevi değil mi testiyi
dolu getirenle, kırıp atanı ayırt etmek?
Sakın ha sakın korkuttuğunuzu
zannetmeyiniz. Bizler Yüce Allahtan izinsiz, yaprağın düşmeyeceğine inananlardanız.
Ondan başkasından da korkmayız. Korkumuz da onun üzülmesine sebep olmaktan
dolayıdır.
Hiçbir kimsenin elinden geleni
uygulamaktan çekinmeyeceğini de biliyoruz.
Geçmişte de azizliğine uğradığımız bürokratlar olmadı değil. Onlar
sadece, tapularımızın tamamının elimizden çıkmasına, dünyalıklarımızın
sıfırlanmasına sebep olabildiler. Bizde dünya malının, bizim olmadığını,
bize imtihan için verilen emanetler olduğunu öğrendik, rahatladık.
Biz rızkın, hayrın ve şerrinde
Allahtan geldiğine inanıyoruz.
Yine dünyalıklarımızın
sıfırlanmasına ön ayak olacaklar çıkabilir. Bunu genellikle kralın haberi
olmadan, kraldan çok kralcılar yapar, bunu da biliyoruz. Biz kralı çok sevsek de, krallara da sığınmadık biliyor musunuz?
Bizim uyarılarımız inananlara ders olacak, onu da biliyoruz. İnanmayıp yanlışlarda devam edenlere de, önce
adli yolların açılmasını istiyoruz.
Sonra Hidayet diliyoruz, oda
olmazsa, Allah'ın Islah etmesini bekliyoruz.
Saygılarımla
Mehmet KIZILASLAN 2013-05-29