29 Mayıs 2013 Çarşamba

İNSANIMIZIN VİCDANI mı DÖKÜLÜYOR

                 

Biz gazeteciler, toplumun sesi olmaya, konuşulamayanları konuşmaya, garibanın sesi olmaya, yanlış yapanları samimice uyarmaya, hataları düzeltmeye, bunların sonucunda da güzel bir Dünya oluşmasına katkıda bulunmaya çalışan, insanlar olmaya çalışıyoruz.

Ne yazık ki her meslek gurubu içinde, pirinçte bulunan taşlar gibi gereksiz, gereksiz olduğu kadar zararlı, zararlı olduğu kadar cesaretli, cesaretli olduğu kadar ahlaksız insanlar bulunmaktadır.
         Ahlaksız insanların cesaretinin onda biri, ahlaklı insanlarda bulunsa bu dünya düzelirdi kanısındayım.
        Peki benim cesaretim nereden geliyor?
Öncelikle, Yaratan sevgisinden. O yüzden dilsiz şeytan olmak istemiyorum. Yanlışlara, elimle, dilimle ve yüreğimle karşı durmam gerektiğini biliyorum. Cesaretimi de Ondan alıyorum.
        Bu dünya tanrılarından hiç birisi dostum değil. Bazen nefsim pohpohlanmak istemiyor da değil. Ondan, nefsimden de çok korkuyorum.

        Ukalalığım ve gücüm “ İman eden ve iyi işler yapanları, içinde ebedi kalmak üzere,zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacağız…..”Nisa suresi 122.ayeti gibi ayetlerden alıyorum.

        Her şeye rağmen üzülüyorum, zannın kötülüğünü de, çok iyi biliyorum.
Amacımızın hiçbir meslek gurubuna, hiçbir sendikaya, hiçbir zata, yanlış yapmak olmadığını defalarca yazdık, söyledik.
      Çok dikkatli olmamıza rağmen, üzülenler olmuş, bizde üzüldük.

        İyi insanlardan iyi tepkiler, yanlış insanlardan, yanlış tepkiler almamız devam ediyor. Buna da alışığız zaten. 

        Ne yazık ki yanlış yapanlar çevremizde yüzde bir dahi olsalar, cesaretleri yüzünden gürültüleri o kadar çok çıkıyor ki; zannedersiniz yüzde bir değiller, yüzde doksan dokuzlar.

       Namuslular ve dürüstler ise, ne gariptir ki bütün işlerini Allaha havale etmiş durumdalar.
Bunun adı tevekkül olmak değil, dilsiz şeytan olmayı kabullenip susmaktır diye, düşünüyorum.

Gelelim sadede; Efendiler sadece iyi insanların üzülmelerini ve üzülenlerin sayılarını çoğaltmamak için, bana gelen yazıların, haberlerin çokluğuna rağmen, artık öğretmenlerimiz hakkında yazı yazmayacağım.  

Biz, yetkililerin, bu konulara müdahale edeceklerin, gözleri önüne birkaç olay aktardık.
Onların görevi değil mi gereğini yapmak?
Onların görevi değil mi adaleti sağlamak?
Onların görevi değil mi suçluyu suçsuzu ayırmak?
Onların görevi değil mi testiyi dolu getirenle, kırıp atanı ayırt etmek?

Sakın ha sakın korkuttuğunuzu zannetmeyiniz. Bizler Yüce Allahtan izinsiz, yaprağın düşmeyeceğine inananlardanız. Ondan başkasından da korkmayız. Korkumuz da onun üzülmesine sebep olmaktan dolayıdır.

Hiçbir kimsenin elinden geleni uygulamaktan çekinmeyeceğini de biliyoruz.
Geçmişte de azizliğine uğradığımız bürokratlar olmadı değil. Onlar sadece, tapularımızın tamamının elimizden çıkmasına, dünyalıklarımızın sıfırlanmasına sebep olabildiler. Bizde dünya malının, bizim olmadığını, bize imtihan için verilen emanetler olduğunu öğrendik, rahatladık.
Biz rızkın, hayrın ve şerrinde Allahtan geldiğine inanıyoruz.
Yine dünyalıklarımızın sıfırlanmasına ön ayak olacaklar çıkabilir. Bunu genellikle kralın haberi olmadan, kraldan çok kralcılar yapar, bunu da biliyoruz. Biz kralı çok sevsek de, krallara da sığınmadık biliyor musunuz?  

Bizim uyarılarımız inananlara ders olacak, onu da biliyoruz. İnanmayıp yanlışlarda devam edenlere de, önce adli yolların açılmasını istiyoruz.
Sonra Hidayet diliyoruz, oda olmazsa, Allah'ın Islah etmesini bekliyoruz.
Saygılarımla

                Mehmet KIZILASLAN  2013-05-29

27 Mayıs 2013 Pazartesi

AYDIN MİLLİ EĞİTİMİ DÖKÜLÜYOR

                            AYDIN   MİLLİ    EĞİTİMİ    DÖKÜLÜYOR

 Bir önceki “okullarımızda ahlak sükut mu etti” yazımız üzerine oldukça ilginç tepkiler aldık. Bu yazıma başladığım sıralarda, sadece Aydın 24 haber internet gazetesinde,  yazımı okuyan sayısı 3010 a ulaşmıştı. Diğer 6 internet gazetesinde okuyan sayılarını göremediğim için ne kadar okuyan oldu bilemiyorum.

Tepkilerden ilki, Bahsi geçen öğretmenin birisinin, üyesi olduğu sendikanın avukatının aydın 24 haber gazetesini araması idi. Benim telefon numaramı istemişler.

      Düzeltme isteyeceklerse, bahsi geçen sendikaya üye öğretmenin; öğrencileri hipnoz yaparak taciz eden öğretmen değil de, öğrencilerinden birisini tecavüz ettiği iddia sı ile açığa alınan ve daha öncede başka bir okulumuzda aynı suçtan suçüstü yapıldığı iddia edilen öğretmen olduğunu söyleyerek düzeltme yapabileceğimizi söyledim.
     Büyük bir olasılıkla bu cevabımdan sonra beni arama gereği duymadılar.

Evet, Milli eğitim dökülüyor bu öğretmen aynı suçu işlediği iddiası ile daha önceki bir okulumuzdan başka okullara gönderiliyor. İddia edilen suçu ört bas ediliyor. Ne gariptir ki daha sonra, kız öğrencilerin çok yoğun olduğu bugünkü okuluna atanıyor. Bu okulunda da olay neredeyse örtbas edilme noktasındayken sizlere, aracılığımızla duyuruluyor.

Sıkı durunuz şimdi, bir başka bayan öğretmenimizin, erkek öğrencileri ile şaibeler yaşadığı iddiasıyla bir ilçemizden alınıp, bu sefer erkeklerin çok yoğun olduğu başka bir ilçedeki okula gönderilmesi var gündemde.
Bu sefer ne işlem yapıldığını merak ediyoruz. Bizim gördüğümüz, 6 bin nüfuslu bir ilçeden 120 bin nüfuslu ilçedeki bir okula idareci olarak gönderildiğidir. Yine bu öğretmenimizin de aynı sendika üyesi olması dikkatimizi çekiyor.
Bu konuda daha fazla bilgilere sahip olduğumu ama siyasal ve sendikal kurumlara zarar vermemek için yazmadığımı da belirtmek istiyorum.

Ey Ak parti yetkilileri, biz bu parti ak kalsın dedikçe, sizin taşradaki bürokratlarınız nedense partiyi boyadan, boyaya sürüyorlar. Hatta çamurdan çamura sürüklüyorlar.

Şimdi size 80 li yıllarda Anap iktidarı döneminden bir olayı aktarmaya çalışacağım.     
Olay yediği nanelere rağmen bir öğretmenin, dönemin bürokratlarınca korunup kollanması ile ilgili olaydır.  
 Köy öğretmeni saz dersleri verdiği öğrencisini tecavüz eder.
 Çocuk hamile kalınca durumun vahametinden intihar eder.
Durum otopsi ile ortaya çıktığında öğretmenin suçlu olduğu görülür.
 Adli soruşturma başlatılmak istenir.
 İdare memurunun yargılanmasına izin vermez.
Kendisi idari soruşturma açar.
Öğretmen önce, Kuyucak ilçesinin bir köyüne can güvenliği, bahanesiyle kaçırılır.
Sonrada suçsuz görülüp, savcılıktaki dosya kapattırılır.
      Bu da yetmez, ahlaksız öğretmen’in tayini ödüllendirilircesine memleketine çıkartılır.
   (Not öğretmen evli ve çoluk çocuk sahibi birisidir.)
 Bu idari işlemleri yapıp, böylesine bir ahlaksız öğretmeni kurtaran kişiler sıradan insanlar olmayıp, Türkiye’de etkin bir ideoloji mensubu örgüt yanlısı olarak tanınan birileridir.
 Din dersi öğretmeni ilçe Milli eğitim müdürü ve diğeri Hacı İl milli eğitim müdürdür.
  Bu iki zatı muhterem böyle yapmakla ne kazanmışlardır?
 Akıbetlerini de hatırlatayım sizlere.
Hacı il müdürü Felç olmuş yatağa mahkum olmuştur.
 Diğeri ilçe müdürü sırdan bir vatandaş olarak, görev yaptığı ilçeye bile gezmeye gelemeyecek duruma düşmüş, uzaklarda yaşamaktadır.
Bugünkü idarecilerin bütün bu olaylardan ders alarak adli soruşturmanın önünü açması için bu yazıyı yazıyorum.

Temennimiz bu şaibeli ilişkilerin üzerine etkin ve kararlılıkla gidilmesidir. Bize son yazımızdan sonra oldukça ilginç benzer olaylar aktarılmaktadır. İdarenin olayları önlemede kararlı yaklaşımına göre, yayınlayıp yayınlanmaması konusunu değerlendireceğim.
 Amacımız camianın yıpratılması değil yanlışlıkların örtbas edilmeden, gereğinin yapılmasıdır.  Saygılarım la.
                            Mehmet KIZILASLAN 2013-05-27
  


          

24 Mayıs 2013 Cuma

OKULLARIMIZDA AHLAK SÜKUT MU ETTİ ?


                           

         Bir beden eğitimi öğretmeni var, daha önce ahlaksızlık yaptığı iddia edilen okuldan başka yerlere tayin ediliyor. Efendi bir zaman sonra, ilçemizde kızların yoğun olduğu okula atanıyor. Ahlaksızlık bu ya, kanına işlemiş olduğu tahmin edilen öğretmen, bu sefer bu görev yaptığı yerde de bir öğrenci kızımıza iliştiği iddiasıyla görevinden açığa alınıyor.
       Öğrenci kızımızın ailesinin, önceleri bu duruma oldukça sinirli ve paniklemiş olarak okula avukatları ile baskın yaptığı söylenirken; nedense daha sonraları aile yatıştırılıyor.
       Öyle tahmin ediyorum ki “kızımıza leke gelmesin, okulumuz öğretmeni suçlanmasın, bu olayı örtbas edelim, konu kapansın” düşüncesi ile olsa gerek konu kapatılmaya çalışılıyor.
       Hele okul idaresini sevindirdiği tahmin edilen bir konu var ki “ öğrenci kızımız 17 yaşından gün almış. Alan memnun, satan memnun mantığı” okul idaresini rahatlatıyor.
       Sormazlar mı size ey okul idarecileri sizinde kızın yok mu? Bu kızımız, sizin kızınız olsa ne yapardınız?
       Sormazlar mı size ey İl milli eğitim müdürlüğü “ Böylesine zannı bile kötü olan konularda şaibeli öğretmenleri nasıl kız öğrencilerin bol olduğu okula atama yaparsınız” diye.
       Sormazlar mı size ey Milli eğitim bakanlığı;  “kantincisi ile problem yaşayan ve ben milletin hakkını bir kantinciye yedirtmem dediği için; haksız yere çatır, çatır müdürü harcadığı halde, diğer taraftan okullara su tasarruf cihazı diye dandik bir aparatın satılmasına aracı olup yüz binlerce lirayı yandaşı olduğu iddia edilen satıcılara peşkeş çektiği iddia edilen, İl Milli eğitim müdürenize diyet borcunuz mu var?” diye.
      
 Yine sormazlar mı size, diğer bir okulumuzda “Hipnoz ettiği kız öğrencilerine sarkıntılık ettiği iddiasıyla dedikoduları ayyuka çıkan öğretmeninize; bağlı olduğu size yakın bir sendikada olduğu için mi dokunmuyorsunuz” diye.
        Efendiler şimdide ben millet adına soruyorum size,
Bu ne iki yüzlülüktür? Bu ne aymazlıktır? Bu ne çifte standartlılıktır ki, size yakın olduğunu göstermek için, bağlı olduğu sendikayı değiştiren, öğretmenlerin her türlü ahlaksızlık iddialarını örtbas ediyorsunuz.
         Diğer taraftan Tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyan ahlak abidesi müdürleri, öğütme makinesi gibi harcıyorsunuz.
  
       O müdürünü harcadığınız okuldaki, idarecilerin odalarını darmadağın eden, çete kurup diğer öğrencileri tehdit ettiği iddia edilen, tuvaletlerde ve okul dahilin de sigara içmeyi ve küfürlü konuşmalarını engelleyemeyen, onları disiplin kuruluna bile sevk edemeyen yandaş idarecilerinizi korumaya neden devam ediyorsunuz efendiler?
     
       Sizlerin bu, ikiyüzlü uygulamalarınız, çifte standardınız, Bizden olsun çamurdan olsun mantığınız. Bizim hırsızımız başkalarının hırsızından iyidir düşünceleriniz, daha önce birçok iktidarı tarihten silen mantıktır efendiler.
       Sonunuzu mu hazırlıyorsunuz? Yoksa bu beceriksiz olduğu kadar, ahlaksızlıkları iddia edilen öğretmenleri ve onları koruyan idarecilerinizle ortak bir yanınız mı var?
      Bunu kamuoyu merak ediyor haberiniz olsun.
      Sizlerden açıklama ve icraat bekliyoruz. Millet sizden söylediklerinize uygun yaşam ve yönetim bekliyor.
      Daha öncede bazı yazılarımda söylemiştim, Yukarıdakilerin hayatları hala tehlikede, aşağıdakilerin her şeyi, her şeylerine denk. Usulsüz kazançlar ve ahlaksızlık söylentileri ayyuka çıkmış durumda.
          Bizden söylemesi, Saygılarım Ahlaklı ve Kazançları helal olanlara. 
                              Mehmet KIZILASLAN 2013 -5-24       

20 Mayıs 2013 Pazartesi


                                         DÜNYANIN YENİ TANRILARI
Bir çoğumuz, Müslüman olduğumuzu ve Allah'tan başka hiçbir şeye tapmadığımızı söyleriz. Kelimeyi şahadet getirdiğimizde Allah'tan başka İlah tanımadığımız söyleriz.
Besmelesiz hiçbir işe başla mayan ımızda çoğunluktadır. Beş vakit namazını kılanlara gıpta ederiz.
Cuma namazlarını kılanların çokluğu Allah inancındandır.
Peki besmelenin anlamını bilir miyiz acaba?“Rahman ve rahim olan Allahın adıyla (başlarım)”demektir besmele nin anlamı.
Besmele ve Kelimeyi şahaadet getirme, Allah’la yapılan bir sözleşme gibidir. Besmele her peygamber ve ümmetinin kullandığı bir şifre gibidir.  
Peki Rahman ve Rahim ne demektir?
Besmelede geçen  (Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla)Rahman ve Rahim: Çok merhamet eden, esirgeyen ve bağışlayan anlamındadır.
 Yüce Allah'ın Rahman sıfatı, bütün insanları, yaratılmışları kapsar (Müslüman olan ya da olmayan herkesi kapsar.)
Rahim sıfatı ise, sadece inananları kapsar (Ahret de sadece Müslümanlara merhamet etmesi anlamını içerir.)
Namaz kılarken onlarca kez Allah'tan başka İlaha tapmadığımı zı söylesek de, gerçek hayatımızda, Kuranda bahsedilen TAĞUT a taptığımızın farkına bile varmayız.
Bakınız bakara suresinin 257. ayeti ne diyor.
“ Allah, inananların dostudur. Onları karanlıklardan aydınlıklara çıkarır. İnkar edenlere gelince onların dostları da tağut tur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar.”

Geçmiş dönemlerde de günümüzde de, bilerek ya da bilmeyerek, Yüce Allah’a inandığını söylediği halde, Allahtan başka her şeye tapanlar olmuştur. İnkar edenlerde olmuştur.
Bunun en kötü örneği de Firavun dur.
Öylesine kendisini kaptırmış ki, Dünya nimetlerine, zenginliğe, şana, şöhrete, iktidara, tahta, makama, kendisini tanrı ilan etme noktasına kadar şirkte ilerlemiştir.
 Belki hayatının ilk yıllarında Firavun da kendisinden başka yaratıcının varlığına inanıyordu. Yanındakiler, sağındaki solundakiler, emrindekiler, ondan nemalananlar, çıkar çevreleri onu öylesine şımartmış, alkışlamışlar, övmüşler ki; en sonunda; Hazreti Musa gibi özellikle, kekeme olan ve bazen kardeşinden yardım alan, bir peygamber karşısında azgınlığı had safhaya ulaşmış, Tanrılığını ilan etmiştir.

Şimdi günümüze dönelim isterseniz. Bizde sağımıza solumuza bir bakalım, özellikle kendimize bir bakalım. Acaba şan, şöhret, mevki, makam, kadın, kız, kariyer ve benzeri, dünyevi çıkarlarımız için Dinden imandan çıktığımız olmuyor mu?
Yüce yaratıcıyı ikinci plana ittiğimiz olmuyor mu?
Hadi kendimizi işin dışına çıkaralım. Düşünmemizi kolaylaştıralım. Çevremizdeki makam sahipleri, şanlı şöhretli kişiler, erki elinde bulunduranlar, acaba Allah'ın emrettiklerini zaman, zaman çiğnemiyorlar mı?
Onun, yapma dediklerini yapmıyorlar mı? Onun, dost edinmeyin dedikleri ile dost olmuyorlar mı?
Peygamberimiz dönemindeki inananlar gibi davranıyorlar mı?
 Diyeceksiniz ki, “Sadede gel kardeşim.” Geliyorum.
 O günün yöneticiler ve idarecileri hükmettikleri sürece, mal varlıklarından eksilmeler olurken; bugünün idarecilerinin, yöneticilerinin, hükmettikleri, sürece mal varlıkları neden artar.
O günün yöneticileri, yönetime ve idareye talip olmazlar ken, kendilerine zorla verilirken; bugünün yöneticiler ve idarecileri ölümleri pahasına, neden yönetime ve idareye sahip olmaya kalkarlar ve her yolu  mübah sayarlar. Ayrıca ölünceye kadar da, mümkünse, görevde kalmak isterler.
Görevde kaldıkları sürece, Allahın emrettikleri ile hükmetmezler

Saygı değer okuyucularım; zamanın firavunu, en büyük zenginliklere sahip olma noktasında iken, Allah’a itaatsizliği yüzünden; ibreti alem için, secde etmiş halde, günümüze kadar korunmuş olarak bizlerin gözlerimizin önüne serilmiştir.    
Günümüzün firavunlarına, “haşa biz tanrılık iddia etmiyoruz” diye ağızlarıyla söyledikleri halde tağut’a tapanlara sesleniyorum: Sizleri, şan, şöhret, makam, mevki, kadın, kız, iktidar, güç para, altın, servet, tagutlarınız, Tanrılarınız, kurtaramayacak. Sizleri kurtarsa, kurtarsa sadece Yüce Allah kurtarabilir.
Dönün ona, dönün onun emrettiklerine, kurtarın kendinizi de, insanlığı da. Aksi halde sizin sonunuz Firavundan daha kötü olacak.
Her kelimeyi şaha


adet getirdiğinizde imzaladığınız, Allah la aranızdaki akitleriniz aklınıza gelsin. Bu sözleşmenin neresindeyim sözümde duruyor muyum acaba diye, kendinize sorunuz.
 Bu sorununuzun cevabı inşallah hep olumlu olur. Saygılarımla. Ayrıca bu resimlerdeki Firavunda bizim kıssadan hisse almamızı sağlar inşallah.
                                        Mehmet KIZILASLAN 2013-05-20 



11 Mayıs 2013 Cumartesi

ASİL OLMAK VEKİL OLMAK


                                  
           Hayatım boyunca hep karıştırdım, asil olmak mı, vekil olmak mı önemli diye.
  Avukat kardeşime vekaletimi verdiğim de, bir bedel ödüyorum haklarımı arasın ve beni korusun diye. O kardeşim, işi bu, benim işimi takip etmek ve bedelini almak. Onun için benim işlerimi yapıyor. Hayatını benim gibiler den aldığı vekalet ücretleri ile idame ettiriyor. Doğrusu bu biliyorum.
          Anlayamadığım bir şey var, herhalde bu konuda kalın kafalı mıyım bilemiyorum. Millet Vekillerine verdiğim vekaletim konusu. Bizler oylarımızla vekaletimizi verdiğimiz, Vekillerimize neden vekalet veriyoruz?  Düşünenleriniz muhakkak vardır. Neden vekalet veririz bu zatı muhteremlere bizler?
          Programlarında ve parti tüzüklerinde belirttikleri konularda çalışmalar yapsınlar ve biz asillerin haklarımızı korusunlar diye değil mi? Peki bunların bir çokları nedense parti programlarında olanları gerçekleştirmek yerine, Vaat ettikleri, Milletimizin yararına işler yapmak yerine; öyle işler yapıyorlar ki aklınız şaşar.

          Eski yeni Tüm Vekiller Trafikte ambulans gibi öncelikli olacaklarmış. Allah'tan diliyorum bu yasayı geçirirseniz, tüm taşıtlarınız ambulans gibi olsun. Bu benim ilk duam.
   
          Evrak vesaire sorulmayacak mış. Biz öyle vekiller tanıyoruz ki kaçakçılıkları ülke sınırlarını aştığında yaptıkları ortaya çıkıyor. Polisimize görevli memurlarımıza hakaretler yağdırarak trafikte seyrediyorlar. Eğer bu yasada geçerse yine onlar için bir duam olacak İnşallah evrak sorulmayacak duruma gelirsiniz.
          Efendim estetik ameliyatları da dahil her tür giderlerini devlet karşılayacakmış. Olsun inşallah birçok estetik ameliyat geçirecek duruma gelirsiniz ve estetik ameliyatlarınız sürekli olur.

          Protokoldeki yerleri belli olacakmış, komutanların önünde oturacaklarmış. Efendiler padişahlıkta sadece tek merkezde İstanbul’da olan protokol. Şimdilerde hiç olmaması gerekirken; demokrasilerde protokol olmaması gerekirken, nedense her ilçede, her ilde, hatta her köyde, olmaya başladı.
      Ne alçaklık kompleksli bir toplum muşuz biz yahu. “Hani köylü milletin efendisiydi” Hani sizler Milletin hizmetkarlarıydınız. Nerede kaldı nutuklardaki millete övgü dolu sözleriniz.
        Bu iş içinde bir duam var. İnşallah bu yasayı geçirirseniz. Protokoldeki sizlerin yeriniz, hepimizin önünüzde namaza durduğumuz yer olur.  

       Bir toplum düşününüz ki asil olanlar, vekil olanlarına neredeyse secde edecek duruma getirilmiş. Seçilinceye kadar öpmedik el ayak bırakmayan sizler, seçildikten ve bizlerin vekilimiz olduktan sonra nasıl oluyor da bize ait hakları gasp edebileceğinizi zannediyorsunuz.
      Yüce Allah
Müminler Allah yolunda savaşırlar. Kafirler ise Tağut yolunda savaşırlar” Nisa suresi76. Ayet
     Tağut un ne olduğunu bilir misiniz? Kimine göre mevki, makam. Kimine göre şan, şöhret. Kimine göre kadın, para. Kimine göre nefis, şeytan.

       Efendiler sizler oraya bu gariban milletin haklarını savunmaya ve ona en iyi hizmeti sunmaya gittiniz. Bu millet sizlere vekaletini bunun için verdi.
      Bu milletin dişinden tırnağından artırıp, hizmet için harcasın diye verdiklerini sizler, har vurup harman savuramazsınız.
         Her birinizin aldıkları maaşlarınız neredeyse, 20 asgari ücretlinin maaşı iken; ek ödenekler ve telefon giderleri en az 5 asgari ücretinin maaşı iken; hala ne istiyorsunuz?
        Asgari ücretli, köylü, emekli, esnaf, sanatkar için hiçbir şey yapmadığınız halde kendiniz için nefsiniz için daha ne istiyorsunuz? 
         Bu son yaptıklarınız bizleri çok üzüyor.
         Kendinize geliniz efendiler. Yarın toprağın altında vereceğiniz hesabı düşününüz. Sırat köprüsünden geçeceğiniz günü düşününüz.
     Sözüm yasalara imza vermeyenlere değil. Sözüm bu yasadan utananlara hicap duyanlara da değil. Sözüm bu yanlışta direnenlere. Vekaletini aldıkları Milleti, unutanlaradır.           
         Saygılarımla.                       Mehmet KIZILASLAN 2013-05-11


3 Mayıs 2013 Cuma

MİLLET CİNNET GEÇİRİYOR HALA ANLAMADINIZ




Birkaç gün önce bir muhtarımız intihar etti. Perşembe günü bir vatandaşımız trafik cezası kesilince intihara kalkıştı. Bereket versin Belediye başkanımız ve emniyet müdürümün ikna etmeleri sonucunda intihar engellendi. Trafik cezası değildir o şahsın intiharına sebep, ama bardağı taşıran son damla olmuştur. Kim bilir hangi sıkıntılar canından bezdirdi garibanı.
Aşağıda, insanımız, limitlerini kullanmış ve yolun sonuna gelmiş gibi.
                  Ümitlerini kaybetmiş, hayata küsmüş durumda.
                  Çaresizlikler yüzünden çıkmazlarda.
                  İşin garibi, her şahıs sadece kendisini, başaramamış zannediyor. Başka herkesin başarılı olduğunu zannediyor.
Halbuki şirketlerin içi kof. İnsanlarımızın pek çoğu, korkunç borç batağı içinde.
İşletmeler iflas etmiş de açıklamaktan korkuyor.
                   Sokakta yürüyen birçok sahsın kredi kartları ve borçları hat safhada.
                 Her şahıs neredeyse Beş yıl sonraki kazancını ipotek etmiş taksit, taksit yemiş gibi.

Yukarıda dedim ya her şahıs sadece kendisinin başarısız olduğunu, kendisinden başka herkesin başarılı olduğunu zannediyor, işte intiharların başlıca sebebi bu.
En yakınları başlıyor önce, başarısız olan şahsı eleştirmeye. Ve onların bu tavırları  canlarına tak ettiriyor.
 Size göre ortalık güllük gülistanlık, herkes zevkü safada.
Uyanın, hayır gerçek öyle değil.
Köylü ürününün parasını neredeyse bir yıl önceden harcamış bitirmiş durumda.
Emekli maaşına karşılık kredi kullanmış birkaç yıllık maaşının yarısını bitirmiş.
Esnaf ya kredi alamayacak duruma gelmiş, ya da kredilerini dolu, dolu kullanmış.
Memur ya araba, ya ev, ya da lüks tüketim araçlarıyla en az üç yılını ipotek etmiş.

Ve siz yukarıdakilere göre, her yer bayram yeri sanki.
 Sizlerin tuzunuz kuru ama, kokmuş.
 Sizlerin maaşlarınız yeterli ama, haram.
 Sizlerin ek kazançlarınız var ama, günah!..( siz bilirsiniz o ek kazançları)
 Çantalar dolusu para, birinizden diğerinize gidiyor, ama irinli, helal değil.
 Bu arada gazetelerde, kötü haber, yazmak ta yasak. Yakında sanal medyaya da gelir bu yasak.

Dolayısı ile insanımız sadece kendisinin sıkıntıda olduğunu ve kendisinden başka herkesin rahat olduğunu düşündüğünden, paniğe kapılıyor ve rahatsız oluyor. İntihara kalkışıyor.
     Adı konulmamış gizli bir krizin olduğunu bilse, belki üzülmeyecek. Belki intihar etmeyecek.

        İktidarlar bunu açıklamazlar. Bunun aksi olduğunu söylerler, söyletirler. Peki, siz  Muhalefettekiler ne yaparsınız? Sizlerde, sadece iktidarların belirledikleri gündeme takılıp gidiyorsunuz koyunlar gibi. Hiç mi Piyasaları takip etmez, köylüyü, esnafı, sanatkarı, vatandaşı dinlemezsiniz?
     
        Efendiler tekrar söylüyorum Millet cinnet geçiriyor. Aklınız başınıza alın. Çare bulun buna. Sizlerin öncelikli göreviniz,  insanımızın akıl sağlığını korumaktır.
       Şükürler olsun İslam’a göre İntiharlar yasak ve günah ta, insanımızın birçoklarının intiharını, bu güzel inanç engelliyor.
     Bir bilseler, bu güzel İslam’a göre “Haksızlıklar karşısında susmanın dilsiz şeytan olmakla eş değer olduğunu”  ve birde bilseler, Tevekkül olmanın da yatmak olmadığını. Görürdünüz ananızın örekesini.
       Efendiler sizler bu dünyada bu Milletin cahilliğinden dolayı kurtulmuş gibi görünüyorsunuz. Ama biliniz ki öbür dünyada kurtuluşunuz mümkün olmayacak. Ne sizlerin, nede muhalefetteki ağaların kurtuluşu mümkün olmayacaktır.
        Eğer kurtulursanız da bu benim öbür tarafta Yüce Allah’a isyanım olacaktır.
                                     Mehmet KIZILASLAN 2013-05-03