Yıl 1972-1975 arası. Yer,
Dargeçit e bağlı Altıyol karakolu. Eski adıyla Serdif.
Hava kararmak üzere, iki aşiret silahlı çatışmada. Karakol
komutanı yeni atanmış, arkadaşım.
Silahlı çatışmaya, dört askeri ile birlikte müdahaleye
kalkışır. Hemen bir Kürt vatandaş arkadaşımın beline sarılır,”Gitme komutan iki ateşin arasında kim vurdu
ya gideceksin” der.
Arkadaşım,” benim görevim bu çatışmayı
durdurmak” diye diretir. O vatandaş av tüfeğini alır öne geçer, o halde beraber
gidelim siz beni takip edin komutanım der.
Aynı yıllarda yine aynı, karakol
komutanı arkadaşım bir adi suçluyu yakalamak için yakın köylerden birisine
gider. Muhtarı bulur. Şahsı sorar. Muhtar beni köyün meydanında döversen,
gösteririm evini, aksi halde gösterirsem, Siz
gittikten sonra beni, o aşiretin ağası temizletir, öldürtür der.
Bir başka olay, abim güney doğuda
öğretmen. Görevi biter tayini Egeye çıkar.
Bir gün abimin öğretmenlik
yaptığı köyden tanıdıkları, Sarıgöl’deki evimizi ziyarete gelirler ve
getirdikleri hediyeler, duvar halıları ve kıymetli birçok eşya.
Annemin elini öperler ve “ Nasıl yetiştirdin bu çocuğu sen” diye
iltifat yağdırırlar. Evimizde üç gün misafir olduktan sonra da, biz onlara,
Sarıgöl’ün kuru üzümlerinden ve annemin dokuduğu çarşaflardan hediyelerle
uğurladık.
Şimdi ne abim, nede, Dargeçit’in
Altıyol karakolunda komutanlık yapan arkadaşım oralara ziyarete gidebilecek,
can güvenliğini sağlayabilecek durumda değiller.
Bu hale nasıl geldik? Güney doğuya memurun aşağı lığını,
dolandırıcısını, şerefsizini, görevden almak varken, sürgüne gönderdik
senelerdir. Dürüst ve namuslu olanları tenzih ediyorum. Ama onlar azınlıkta
kaldıkları için, orada yaşayan insanlarımızla aramız açıldı. Düşmanlıklar
oluştu. Nasıl mı oluştu hepimiz biliyoruz. Türkiye Cumhuriyetini temsil eden
memurlar orada alikıran baş kesen oldular.
Bu arada MİT Ankara’da o
tarihlerde APOCULAR derneğini kurdurdu.
Çözüm ne, kan gövdeyi götürüyor geçmişi düzeltme şansımız olmadığına
göre ne yapmak lazım?
Bu ülkenin sosyologları ne yapar
üniversitelerde. Göbek büyütmekten başka? Derhal onların, onlarcasını,
görevlendirmemiz gerekecek. Neden bu hale geldiğimiz araştırılacak çareler
önümüze konulacak.
Diğer taraftan HDP mecliste
siyasal yoldan barışı sağlamak için çalışmalarına devam etmek zorundadır.
Kandilin Şahinleri ile, Ak partinin şahinlerinin isteği, yani savaş,
devam edecek olursa sonumuz kıyamettir.
HDP nin “artık hiçbir Kürt ve
Türk gencinin ölmesini istemiyoruz. Biz Mecliste barışı sağlayacağız” söylemleri
ne kulak verirseniz; çözüm sürecinin devam edeceğini, kıyamet yaşanmayacağını
görürsünüz.
HDP eş başkanı Demirtaş, aslında
Tüm Türkiye’ye haykırıyor. “Demokrasi ve özgürlük mücadelesinde görev
bizimdir, görev seçilmişlerindir” diye bağırırken, “barışın silahla değil, siyasetle çözüleceğini” söylemesi, barış
masasına dönülmesi için Kandil ile ayrı söylem içine bile girmesi aslında çok
zor bir durumdur.
Efendiler herkes ama herkes, zor
olanı seçecek. Zor olan barışı
korumaktır. Silaha sarılmak değil. Eğer bu güne kadar yapılanlarla sorun
çözülecek olsaydı; otuz yılda otuz bin şehit ve on binlerce can zayi
olmayacaktı.
Bu ülke toprakları Dünyanın
yarısını besleyecek kadar büyüktür. Değil ki yüz yıllardır beraber
yaşadığımız kardeşlerimizle bize yetmesin.
Koltuk sevdasına kanı, kini, nefreti körükleyenlerin, Allah cezasını verecektir.
Bize düşen barışa dair yeni
şeyler söylemektir. Hamasi nutuklarla yangına benzin dökmek değil.
Saygılarımla barışın yaşandığı günlerde
buluşmak dileğimle.
Mehmet
Kızılaslan 2015-09-14