28 Aralık 2020 Pazartesi

BİR TAKVİMİN HİKÂYESİ

 

                                             

       Bir takvimin duvara asıla bilmesi için;

1-      Çok değer verdiğim bir insanın, resmi olmalı üzerinde.

2-      Şehrimin doğal güzellikleri olmalı sayfalarında.

3-      Şehrimde yetişen ürünlerinin resimleri olmalı içinde.

4-      Tarihi eserleri olmalı başkaları tarafından görülmeyen.

5-      Görülmeye değer şehrimden manzaralar bulunmalı içinde.

6-      Başka yerlerde olmayan insan manzaraları olmalı mutlu, üstünde.

7-      Yetiştirdiği Bilim insanlarının resimleri olmalı sayfalarında.

8-      Sahip olduğu yazarların, şairlerin resimleri olmalı bir yerlerinde.

9-      Vad edipte, yaptıkları, gerçekleştirdikleri projelerin, son halleri olmalı üzerinde.

10-   O yerin, seçilmeden önceki ve seçildikten sonraki değişimi gösteren resimleri olmalı üzerinde.

11-   İnsanını yücelten, onlara verilen değeri gösteren, huzur veren resimler olmalı içinde

12-   Kutsallarımızı hatırlatan bir resim olmalı bir yerinde.

13-   İnsan olmanın gururunu öğreten yaşatan resimler olmalı bir yerlerinde.

14-   Bu şehirde yaşamanın mutluluk olduğunu anlatan şiir gibi resimleri olmalı içinde.

15-   Kendisinin değil de şehrin de yaşayan insanların önemin vurgulayan tablo gibi resimleri olmalı üzerinde.

      Bu düşüncelerimi içeren maddeleri sizlerde ilavelerde buluna bilirsiniz, değerli okurlarım.

Duvarımıza asacağımız her hangi bir takvimde, aradığımız özellikler bu ve buna benzer özellikler taşımalı diye düşünüyorum.

       Şimdi sizlere dağıtılan takvimlerin sayfalarını isterseniz tek tek göz gezdiriniz.

Bu yazdığım özelliklerin içinde ki özellikleri taşıyıp taşımadığına bir bakınız.

      Bütün sayfalarında olmasaydı keşke o çok değer verdiğiniz insanın resmi. Sadece bir sayfasında olsaydı, diğer sayfalarında da, bu belirttiğimiz özellikler den bazıları olsaydı, gönül rahatlığı içinde evinizin ya da, mekânlarımızın başköşesinde assaydık.

      “İnsanların, kendilerine yaptıkları kötülükleri cümle alem birleşse yapamazlar” diye bir söz vardır ya hani, işte onun gibi bir şey yaşıyorlar bu seçtiklerimiz.

        Ben neymişim, ben ne kadar önemliymişim, ben ne kadar büyük birsiymişim ki çevremdekiler bana bunu fark ettirdiler diye düşünüyor olabilirler.  Oysaki durum hiç de öyle bir şey değil.

        Sizler bizim önümüze konulan kişiler içinde, bizim en iyi gördüklerimizsiniz. Onun için sizleri seçti o mevkie, makama hizmetin en iyilerini vere bileceğinizi düşündüğümüz için seçtik.  Artık kendi resimleriniz yerine bize yaptığınız hizmetlerin resimleri gerekli.

     Şehrimizi öne çıkaran, Yetişmiş insanları, şehrimizde yetişen ürünleri, şehrimizin tarihi eserlerini ve diğer idarecilerden farklı olan icra atlarınızı takvimlerinizde görmek istiyoruz.

        Bizler geçmiş dönemlerde basılan takvimlerin sayfalarını çerçeveletip duvarına asan insanların çocuklarıyız. Bu gün, bizlere dağıttığınız takvimleri ne yazık ki duvarlarımıza asmaya bile layık göremiyoruz.

         Üzgünüm, emeklerimizi boşa çıkarmaya devam ediyorsunuz. Geçen yıl ki takviminiz de içler acısıydı. Kendi resminiz, Atatürk ün resminden daha yukarıda ve Atatürk sizi sanki imrenerek bakıyor gibiydi.

         Yine beceremediniz, Sizin çevrenizde bu ayrıntıları anlata bilecek, sizi uyara bilecek, incelikte, hiç mi çalışanınız, danışmanınız, yok be kardeşim.

        Dost acı söyler, diye boşuna dememişler. Sizde kapıldınız bir ne oldum deliliğine ve doğru yanlış demeden alkışlayanları,  ikiyüzlülüğüne, gidiyorsunuz kendi kıyametinize doğru.

        İnşallah uyanırsınız bu uykudan ve yanlışlar rüyasından.

        Bir de şu ücretli yapılan anketlerin size verdiği rahatlık ve rehavetten kurtula bilirseniz, yol yakınken, hepimiz için iyi olur diye düşünüyorum.

       Saygı ve sevgilerimle kalınız.    Mehmet Kızılaslan 2020-12-28

 

21 Aralık 2020 Pazartesi

KANIMCA BU BİR KORKUNÇ OYUN

 

                                

   Her 11 yılda bir, Güneş döngüsünde ve yüzeyinde olağan üstü patlamalar ve elektromanyetik radyasyon yayılımı çok farklı oluyor.

  Geçenlerde Nasa’nın yayımladığı, uzunca bir video izledim buna dair. Bu videoda bu radyasyon yayılımının her 11 yılda bir farklılaştığını gözlerimizin önüne sermiş Nasa yetkilileri.

    1918 yılında Amerika, Asya ve Avrupa’da korkunç bir salgın 3 gün içinde yayılıyor ve oldukça fazla can alıyor.

   3-4 ay gibi bir süre içinde kıtalar arası yelkenli gemilerle yolculuğun yapıldığı dünyamızda, bu hastalıkların yayılması ve bulaşmasının kıtadan kıtaya ulaşması 3-4 ay gibi bir sürede olması gerekirken 2-3 gün gibi bir süre içinde olması sizce ilginç değil mi?

    Bunun izahının, ancak şöyle yapabiliriz. O dönemde güneşten gelen elektromanyetik dalgalar her kıtaya belli zamanlarda ulaşıyor hastalık dünyaya yayılıyor olamaz mı?

     Günümüzde Ulaşım araçlarının hızlılığı, her kıtaya en geç 8 saat içinde hastalıkların ulaşmasının mümkün olduğu, Dünya sağlık örgütü nün yalanlarını ortaya çıkarmıyor olabilir ancak; bu korona virüs dediğimiz hastalığın sebebi büyük olasılıkla Elektro manyetik radyasyon olabilir diye, düşünmeme sebep oluyor.

     Biliyoruz ki hepimiz bu radyasyonun en büyük yayıcı kaynağı Güneşimiz. Başka kaynak var mı evet var o da elimizde ve çevremizde bulunan kablosuz yayın araçları telefonlarımız ve diğer elektronik araçlarımız.

    O ünlü Elektronik yazılım zengini,  Bill Gates‘in;  Dünya sağlık örgütüne bu olaylardan önce, Bir buçuk Milyar dolar bağışta bulunmuştur.  Dünya’daki aşı imalatı yapan sağlık şirketlerinin bazılarına yatırım yapıp ortak olmuştur.

    İnsanların,  Güneşin 11 yılda bir farklı Radyasyon yaymasının sonucu, İnsan yapısında bulunan hücrelerin bozulması ve Bill Gates’in kendi yazılımları sonucu insanlığa zarar veren radyasyonların verdiği zararları paraya ve fırsata çevirmek mantığı olduğunu düşünüyorum.

      Teknolojinin ileri olduğu ülkelerde virüs diye adlandırdıkları hastalık, Yazılım şirketlerinin kablosuz elektronik cihazlarından meydana gelen hücre bozulmaları, olduğunu düşünüyorum.

      Gelişmemiş ülkelerde de Güneşin daha çok radyasyonuna muhatap olduklarını zannediyorum. Hastalığın sebebinin o olduğunu düşünüyorum.

       Dünya sağlık örgütü ile, Bill Gates’in birlikte çalıştıklarını ve bu Elektro manyetik radyasyonun verdiği hasarı, krizi, hastalığı, FIRSATA ÇEVİRDİKLERİNİ anlıyorum.

      İleriki günlerde, 5G teknolojisi ve 6G teknolojisine geçildiğinde bu hücre bozukluklarının çok daha fazla artacağını göreceğimizden korkuyorum.

     Yetkililerin yani Dünyayı yönetenlerin, Hem dünya Nüfusunu kontrol altında tutup, nüfus planlaması yapacaklarını, hem bu hastalıklara sebep olan teknolojileri masum gösterip para kazanırken, Hastalıkların tedavisinden de para kazanmaya devam edeceklerini tahmin ediyorum.

       Değerli okurlarım, Ben Ömür ve rızkın, Allah’ın elinde olduğuna inananlardanım. O nedenle çare aramayalım yatalım tevekkül olalım da demiyorum.

       Ancak Dünya’yı yönetenlerin, sömürenlerin oyunlarını da görmemiz gerektiğine ve mücadele etmemiz gerektiğine de inanıyorum.

      Hastalığın sebebini bilir isek, çözüm ve çaresini de bulmamız kolay olur diye düşünüyorum. Dikkat ettiyseniz, hiçbir yetkili hastalığın sebebini açıklayamıyor ama çözüm olarak, Maske, mesafe ve hijyen den sonra AŞI diyorlar.

       İsterseniz Maske olayını inceleyelim. Maske ile teneffüs ettiğimiz havanın çoğu Karbon dioksit olmaya başladı ve hücrelerin korunması için daha çok oksijen gerekli iken bu durum çok ters değil mi?

      Mesafe olayına bakalım, Gribin ve korona Virüsün bulaşıcı olup olmadığı bile kanıtlanmadı, garip değil mi? İnsanımız yalnızlaştırılıyor. Psikolojimizi bile düzeltmek için yıllar gerekecek diye düşünüyorum.

       Hijyene gelince, temizlik imandandır. Temizliğimize dikkat etmemiz şart, ama şu son zamanlarda kullanılan zararlı kimyasallar nedeni ile, çevremiz ve topraklarımız belki kendisine yıllarca gelemeyecek. Toprağımız, üzerinde yetişen canlılarımız ve bizler yıllarca bunun zararını göreceğiz.

     Sonuç,

      Saygı değer okuyucularım, Vücudumuzun ihtiyacı olan gıdaları ve vitaminleri doğal yollardan alalım.

      Griple mücadele ettiğimiz gibi sulu ve vitaminli meyveler tüketelim.

      Radyasyondan kavrulan hücrelerimizi yenilemek için zeytinyağı tüketelim,  bedenimizi ve eklem yerlerimizi Zeytinyağı ile ovalım.

      Güneşe fazlaca maruz kalmayalım ve yatarken telefonlarımızı başka odalarda bırakalım.

      Saygılarımla, sağlıklı kalın dostlarım.          Mehmet Kızılaslan     2020-12-21

  

 

 

     

10 Aralık 2020 Perşembe

SİZLERİN BEYNİNİ KİMLER YIKIYOR?

 

                     

      Suriyeli, kağıt toplayıcısı çocukların bazıları alıştılar, her gün işyerimde sıcak çay içerler. Çaylarını aldıktan sonra “şükran”  derlerdi, Allah razı olsun, ya da teşekkür ederim, demeyi öğrendiler.

     Zaman içinde hal hatır sormaya da konuşmaya da başladık.

      Daha dün birisi çayını alırken,” Amca sen, Atatürk’ü mü, Tayyip’i mi seviyorsun?” diye soru verdi.

      Atatürk’ü dedikten sonra, Tayyip kim, senin okul arkadaşın mı? Diye sordum. Yarım yamalak Türkçesiyle, Cumhurbaşkanı, dedi. Öyle soracaksın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Beyi mi? Diye soracaksın. Dedikten sonra durakladı.

      -Atatürk, Müslüman değil sen nasıl onu seversin?

     - Onu da nereden çıkardın?

     - Öyle diyorlar.

     - Kim diyor, hangi şerefsiz diyor onu?

      Çocuk kızdığımı görünce sustu.

    -Bak evladım, Atatürk bizim Baş komutanımız, bu ülkeyi Yunan işgalinden kurtarmak için ülkeyi  örgütleyen, Türkiye’yi yeni baştan imar etmek için seferberlik başlatan, 10 yıl içinde kendi kendisine yeten ülke yaratan, yüzlerce fabrika kuran, üretmeyi çalışmayı ve onun onurunu bu ülkeye öğreten benim atamdır.

   -Siz Suriye’den neden kaçtınız?

 - Savaş vardı ondan kaçtık.

- İşte o büyük insan, Atatürk, bizim kaçmamızı değil de savaşmamızı, ülkemize sahip çıkmamızı, öğretti. Sizin gibi kaçsaydık, Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye Devleti olmazdı.  Sizlerin de sığınacağı bir Türkiye yerine, Yunanın, Fransız’ın, İngiliz’in, İtalyan’ın parçaladığı ve sizlerin giremediğiniz ülkeler olurdu. Anladın mı?

- Anladın mı koçum?

- Anladım amca.

-Onun Müslüman olmadığını söylemiştin doğru mu?

-Evet amca.

- Sizin ülkede Kuranı Kerimi parasız dağıtan bir idareci oldu mu hiç?

- Hayır amca.

- İşte o, İslam değilmiş dediğin, Büyük Atatürk var ya, kendi maaşından Türkçe Kuranı kerim bastırıp parasız olarak Milletine dağıtan ilk ve tek lider, biliyor musun?

Çocuk bombardımana uğramış gibi bakmaya başladı.

      -Evet, Kuranı kerimin Türkçesini Maaşından bastırtıp, Milletine ücretsiz dağıtan ilk ve tek liderdir. Ondan öncekilerden de, sonrakilerden de, hiç biri bunu yapmadılar evladım.

-          Müslüman olmayan birisi bunu yapar mı sence?

-          Yapmaz amca.

-          Cumhur Başkanımız Sayın Tayyip Erdoğan beye gelince, Bizim Cumhurbaşkanımızdır, saygı duyarım, İyi yaptıklarından dolayı, takdir eder, teşekkür ederim. Yanlış uygulamalarından dolayı eleştirimi yaparım, yazarım, söylerim ama ikisini asla bir kefeye koyup kıyaslamam evladım anladın mı?

-          Anladım amca.

-          Sakın ola o size Atatürk hakkında yanlış bilgi veren şeref yoksunu, yunan artığı, insanlara inanma olur mu?

-          Yunan artığı ne amca?

-          Bu bölge yunan işgaline uğradığında, Yunanlı işgalci kuvvetleri ile düşüp kalkan onlarla iş birliği yapan, onlarla birlikte olanların çocukları ve torunlardır aslanım. Anladın mı?

-          Anladım amca.

-          Haydi evladım, çayında bitti, ekmek paranı kazanmaya, kağıt toplamaya devam et evladım.

-          Hayırlı işler amca.

-          Sana da bol kağıt toplamalar evladım. Her zaman gele bilir, kafana takılanı sora bilir, çayını içe bilirsin evladım.  

     Kimler yıkıyor bu çocukların beynini?                   

          Saygılarımla. Mehmet Kızılaslan 2020-12-10