29 Haziran 2020 Pazartesi

KARGO SORUNU


                                                     

       Değerli okurlarım aşağıdaki Mektup, sürekli köşe yazılarımı kaçırmadan okuyan bir dostum tarafından gönderilmiştir. Hiç bir kelimesine dokunmadan yayınlıyorum.
       Son günlerde Kargo şirketlerinin keyfiyeti konusunda, bir çoğunuz buna benzer olay yaşamıştır çünkü bu konuda bir çok şikayet tarafıma iletilmiştir ancak, yazılı ve ayrıntılı ilk kez iletilen bu yazıyı göz ardı edemedim. Takdirlerinize bırakırken, kargo şirketlerinin bu tür şikâyetleri geçiştirmeyeceği günler ve bu tür şikayetleri engelleyecek kanuni düzenlemelerinde yapıldığı günlere ulaşmak dileğimle.
        ((ARAS KARGO firmasından 22.06.2020 tarihinde saat 23,06 da kargonuz teslimat şubemize ulaşmış gün içerisinde dağıtım yapılacaktır, diye bir mesaj aldım. Ancak gece zamanı duyurulan bu mesaj ertesi gün olacağını kabul edersiniz. Ancak yoğunluk var düşüncesi ile 24.06.2020 tarih ve saat 16.00 civarında kargom ulaşmayınca, Nazilli Aras Kargo şubesine telefon açtım telesekreteri istekleri doğrultusunda gerekli tüm işlemleri yaptıktan sonra bu telefon numarasına (kendi şahsi telefonum) ait kargo bulunmamaktadır ibaresiyle telefon yüzüme kapandı.
           Daha sonra Aras Kargo Müşteri Temsilciliğine ait 444 2 552 nolu telefonu aradım, Aras Kargo müşteri temsilcisi ile görüştüm.
       Kargo bilgilerimi takip ettikten sonra kargonuzun gecikmesi ile ilgili şikayetinizi oluşturayım ve sizin cep telefonunuzu Nazilli şubesiyle paylaşmamda bir sakınca var mı dedi. “Cep telefonumu paylaşabilirsiniz” dedim ve konuşmayı sonlandırdık.
      Bu konuşmadan 15 dakika sonra tekrar kargo takip bilgilerime göz atayım dedim. bu defa teslimat bölümünde “alıcı kargoyu kabul etmiyor” ibaresini yazınca şaşkına döndüm. Tekrar 444 2 552 nolu telefonu arayıp bunun düzeltilmesini istedim ancak farklı bir temsilci “ benim buradan yapacağım hiçbir şey yok” dedi.
       Daha sonra Sipariş verdiğim A101 Müş. Temsilcisi ile olanları anlattım düzeltilebileceğini ve kargo firması ile irtibata geçeceğini söyledi. Sağ olsunlar aynı gün ( yaklaşık 1 saat sonra) 24-06-2020 tarih saat 19.04 te bir SMS daha geldi “"827392317514 no lu gönderiniz şubemize ulaşmıştır. Kargo mesai saatlerinde adresinize teslim edilecektir”. Yazmaktadır. Ancak 25.06.2020 saat 11.41 e kadar bekledim, kargo takipte ise hala “Alıcı kargoyu kabul etmiyor.   İADE “ ibaresi kaldırılmamıştı.
       Tekrar Kargo firmasına telefon açtım, kargonuz 3 gündür burada iade için yönlendirilmiştir. Başka da bir çözüm üretilmemiştir. Dağıtımın yapılacağı saat 9.00 dan 11.41 arasında nasıl bir iade işlemi başlatılmaktadır bunu da anlamış değilim. Daha sonra tekrar A101 Müş. Temsilcinize bu konuyu aktardım, sağ olsun yine ilgileneceğini söyleyerek konuşmayı sonlandırdılar. Ancak hiçbir şekilde mağduriyetim giderilmedi.
      Aynı gün 25.06.2020 tarihinde bu olanlardan sonra Nazillide kurulmuş üyesi olduğun bir Facebook gurubunda “Aras kargodan şikayeti olan var mı” diye bir paylaşımda bulundum. Paylaşımım altına birkaç yorum yapıldıktan sonra, sanırım grup yöneticisi tarafından uygun görülmediği için paylaşımdan kaldırıldı.
      Aynı günün gecesi saat 23.36 da profilinde KÖPEK resmi bulunan Naim Naim kullanıcı adlı bir vatandaş (büyük bir ihtimalle gerçek kimliğini gizleyen sahte bir hesap “Ben aras kargo şube MÜDÜRÜYÜM nasıl bir sorun yaşadınız da böyle bir paylaşımda bulundunuz?” diye benim Messenger ıma mesaj atmış. Ben de uygun görürseniz yüz yüze görüşelim dedim. Kısaca sorunumu da anlattı.  Tamam dedi ancak saat 17.06 da hala sizden randevu saati bekliyorum dedim. Biraz hakaret vari bir ifade ile sizinle görüşmek istemiyorum, ifadesi ile olayı sonlandırdık. Olay bundan ibaret.
      Siz olsanız ne yaparsınız? Sorun yaşayan müşteri Adı……))
         Nasıl dostlarım bu saygısız uygulama ile sizler karşılaşsanız ne yapardınız?
                                         Mehmet Kızılaslan 2020-06-29
    



24 Haziran 2020 Çarşamba


                                           ZEYBEK GİYİMİ NEDEN YASAKLANDI?
            -Saygı değer üstadım,  Etem ORUÇ abimin yazısını yayınlamak onuru ile saygılarımla.
         Osmanlı Devletiyle, Aydın efelerinin yıldızı hiç barışmadı.
         Ekmede, dikmede olmayıp da yemede ortak olan, savaş çıktığında oğullarını zorla alıp götürüp de geri getirmeyen, Türk’ün dilini, kültürünü, geleneğini hor gören Osmanlı’yı da efeler sevmediler.         
         Zeybeklerle mücadelede başarılı olamayan Osmanlı bu kez de Ege bölgesinde yaygın olan ve direnişin simgesi haline gelen zeybek giyimini çeşitli dönemlerde yasaklama girişiminde bulunmuştur.  
           Bu tür girişimler çoğunlukla 2. Mahmut döneminde, Atçalı Kel Mehmet’in vurulduğu (1830)ve Sinanoğlu Efe’nin idam edildiği (1854) yılları arasında, yani dağların boş kaldığı zamanlarda yasaklanmıştır. Bu tür giyimler “ahlaka ve dine” uygun değildir diye yasaklayarak zeybekliğe engel olabileceklerini düşünmüşlerdir. Bu tür girişimler ayaklanmalara yol açınca geri adım atmak zorunda kalmışlardır.
          Aydın sancağına 1838 yılında merkezi yönetim tarafından gönderilen bir başka hükümde bu istek açık şekilde belirtilmiştir. Fermanda zeybekler “ kafasız ve akılsız köpekler” olarak nitelenmekte, “dağda bazı rezil ve eşkıyaların külah, kısa dağ donu, dizlik giydikleri” belirtilerek yöneticiler tarafından buna çekidüzen verilmesi ve “İslam ülkelerindeki gibi giyinilmesi” istenmektedir.
         Bunun anlamı açıktır. Osmanlı yöneticilerine göre zeybek giyimi İslami giyim tarzına uymayan bir giyimdir. Bunu “rezil, kafasız ve akılsız eşkıya ve derme çatma zeybek makulesi ve haşaratına haddini bildirmeli. Kısacası zeybekler ezilecek, kırılacak, ne pahasına olursa olsun ortadan kaldırılacaktır.
        Bugün Anadolu folklor ünün zenginliğinden söz ederiz ya Osmanlı başarılı olsaydı bugün dünyanın gözlerini kamaştıran bu güzel giysilerin pek çoğu olmayacaktı.
        ”Kısa kes Aydın abası olsun, Osmanlı’dan dost olmaz,” sözü de o günlerden gelmektedir. Aydın efelerinin kıyafetleri öbür efelerden daha farklıdır. Dağ donları daha kısa, feslerindeki dağ çiçek işlemeleri ve daha görkemlidir. Bugün “Muhteşem Yüzyıl” dizisini televizyonda izleyenler,” Osmanlı Padişahları böyle miydi?” diye tepki gösteriyorlar. Onlar hakkında derinlemesine bilgileri olsaydı.     
         Örneğin, 36 Osmanlı padişahından sadece ikisini anasının Türk olduğunu, Hirstiyan anaların top kapıdaki kilisede ibadet ettiklerini, hiç biri padişah dini dillerinden düşürmemelerine karşın, hacca gideninin hiç olmadığını, kendileri dört duvar arasında her tülü içkiyi içmesine karşın halka yasakladıklarını, Osmanlı’nın yönetim çevresinde pek Türk olmadığını, korumalarının bile, Çerkez, Arnavutlardan oluştuğunu bilseler neler düşünürler bilemem.
     Her yıl, görkemli olarak kutlanan kurtuluş günlerinde efelerin attığı yalancı mermiler yasaklandı. (Bu mermiler sadece barutla yapılan, ses çıkaran mermiler) Halbuki bu günlerin farklı güzellikleri vardı. Efeler ellerinde silah, arkalarında efe giysileri, atlarını koşturarak girerlerdi Nazilli kurtuluş meydanına. Halk büyük bir coşku içinde alkışlardı onları.
       Tüfekler atılır, karalara sarılmış, zincirle bağlanmış Türk kızını kurtarırlar, altından al bayrağımıza sarılmış Türk kızı selamlayınca yer gök inler, insanlar ağlardı. Milli birliğimiz daha da pekişir, gurur duyardık.
         Geçen yıllarda padişah özentili yöneticiler nedense silah atmayı da yasakladılar, ardından da ulusal bayramlarımızı yasaklamaya kalktılar.
         Bilgisiz düşünmek büyük bir bela, çalı kakıcılar doldu meydana. Bir toplumun doğru olarak tarihini bilmemesi kadar kötü bir şey olamaz. Çok iyi tanıdığım, yurtseverliğinden hiç tereddüt etmediğim bazı arkadaşlar, okuma zahmetini katlanamadıkları için, içgüdüsel olarak derinlemesine bilgi sahibi olmadan tepki gösteriyorlar. Gerçekleri bir öğrenseler, biliyorum ki benden daha çok yanacak içleri. Irkçı değilim ama Türkçüyüm.
        Ta Orta Asya’dan bu yana Türk tarihini doğru öğrenmeye çalışıyorum. İlk Türk adı Orhun Anıtların da geçiyor. İkinci Türk adı da Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu son Türkiye Cumhuriyeti’nde geçiyor.
       Atatürk’ümüz de Türk sözcüğünün “Türkiye Cumhuriyeti kuranların ortak adı” olduğunu belirtiyor. Kimliğini, kültürünü, gelenek ve göreneklerini sahip çıkmayan, tarihini iyi bilmeyip başkalarının maşası, uydusu olan ulusların, ulusal sınırlarını düşmanları çiziyor.
        Bugün ABD’nin yapmak istediği gibi. Efe torunları, Atatürk sevdalıları, yurt sevdalıları, yarın çok geç olabilir. Parti, etnik köken, din, dil, farkına bakılmaksızın, Anadolu’yu sevenler, emperyalizme karşı güç birliği oluşturalım.
       ABD ve AB insan hakları dediği zaman kendi halklarını kastediyorlar. Bizleri insan olarak görmüyorlar. Bağımsızlığımızı, ülke bütünlüğümüzü sahip çıkarak Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi sömürgecilere tekrar ders vermenin zamanıdır.
        Yararlandığım Kaynaklar: 1- A. Haydar Avcı, Zeybeklik ve Zeybekler. Sayfa 196, 197, 198, 199. Sayfalar. 2- H. 1134 (1721) tarihli Anadolu Beylerbeyi Ali Paşaya gönderilin hüküm. 3- Dr. Sabri YETKİN Batı Anadolu’da Eşkıyalık Olaylarının Yapısal Bir İncelemesi. 4- Mehmet Avni Özbek, Zeybek, İslam Ansiklopedisi, Cilt 13 5- Dr. Sabi Yetkin, Ege’de Eşkıyalar 6-Tuncer Baykara, Zeybekler ( Zeybek Elbisesi Giyme Yasağı)     Etem Oruç
        Yüreğinize, beyninize vatan sevdanıza saygılarımı sunduğum  sayın Etem ORUÇ Abimin yazısını okudunuz dostlarım.        Mehmet Kızılaslan 2020-06-24

9 Haziran 2020 Salı

NELER OLUYOR


                                                  
      Genelde,
      Tek adam, Tek Başkan sistemine dur demek için.
      Cumhuriyetin insani değerlerine sahip çıkmak için.
       Parlamenter sistemin yanlışlarının düzeltilerek, tekrar ayağa kaldırılması için.
      Yasama, Yürütme, Yargı ve Medya erklerinin ayrı ayrı ellerde, birbirlerinden nemalanmasını engellemek için. Millet ittifakının kurulması ve ayakta kalması gereğine inandık ve bu uğurda en az seçilenler kadar mücadele verdiğimize inanıyoruz.
     Yerelde,
     Kontrolsüz güç haline gelen seçilmişleri durdurmak için.
    Hak, hukuk ve adalet konusunda kendi cebinden başkasını düşünmeyen atanmış bazı müdürleri durdurmayan, engellemeyen ve hatta kamu vicdanında onlarla paylaşım içinde görünümü veren yetkilileri, uyarmalarımıza rağmen durmayan, doğruları yapmayanları, durdurmak için.
     İşsizlik konusunda, hiçbir şey yapılmadığını gördüğümüz için.
    Yol, taş ve göstermelik, üst yapı çalışmaları yapıp, park bahçe ve çiçekliklerden başka hizmet yokmuş gibi çalışanlara dur demek için.
     Çalışıyormuş gibi görünüp, doyumsuz yandaşlarına, yeni açılan güzergahlarda tarla alıp, arsaya çevirdikleri ve tarla sahiplerinin duyması gerekenleri merdiven altlarında askıya çıkarıp,  haksız kazançlara izin verdikleri için.
      Garibanların arazilerini, yeşil alan olarak ucuza ellerinden aldıktan sonra, yandaşlara verip o yeşil alanı(kanuni ama vicdani olmayan yöntemlerle) arka taraflara kaydırarak yandaş zengin edip garibanın arsasına apartmanlar dikerek, o garibanın gözünün içine baka baka, anasına küfür eder gibi hakkının yenilmesine izin verdikleri için.
       Millet ittifakının yereldeki adaylarının seçilmesi için en az onlar kadar çalıştık.
       Şimdi gelinen nokta da, Ya bilerek, kişisel siyasi geleceğinizi güçlendirmek için; ya da bilmeden, birilerinin yanlış bilgilendirmeleri doğrultusunda, basiretsiz ve beceriksiz yönetim hataları yapıldığını görüyoruz duyuyoruz.
     Millet, sizlerden, Millete sunduğunuz projelerin hiç değilse birkaç tanesinin uygulanmasını beklerken, Seçilmiş bazı dostlarımızın, atanmışların kontrolsüz gücüne hedef olduklarını duyuyor. üzülüyoruz.
     Ta işin ilk başında, “Hiçbir kimseye vebal borcunuz yok ama verdiğiniz sözleri uygulama mecburiyetiniz var” diye uyarmıştım. Şimdi yeniden benim gibi düşünen kamuoyundaki dostlarım ve aklıselim insanların, duygularını dile getiriyorum. Bırakınız çalışıyormuş gibi görünürken, siyasi ayak oyunlarını. Bu Millet sizlerden hizmet bekliyor.
      Bu Millet sizlerden iş bekliyor, aş bekliyor.
Kediyle, köpekle, çiçekle, böcekle, taşla, tuğlayla uğraşmayın dedik ama Millet ittifakını bozun demedik. Birbirinizi yiyin demedik.
      Efendiler, süre doluyor.
 Korona virüsü bahane ederek de zamanımızın birçoğunu çaldınız.
    Zannetmeyiniz ki beceriksizliklerinizden dolayı, insanlara verdiğiniz sözlerin kefili olduğumuzdan dolayı yakanızı bırakacağız. Bırakmayacağız, çünkü biz sizlere kefil olduk.
    Onlar haklarını savunamasalar bile, onlara meydanlarda, köşe yazılarımızda, toplantılarımızda, sizlerin, çalışkanlığınız, adil oluşunuzu, hakka hukuka saygınızı, öncekiler gibi olmayacağınızı anlattığımız, haykırdığımız ve taraf olduğumuz için; bütün yanlışlarınızın savunucusu olmayacağız.
     Onlar sussalar da biz susmayacağız. Biz doğruların hep yanında olacağız.
     Kamuoyu sizden açıklama bekliyor.
     Bizler sizlerden vadettiklerinizi hayata geçirmenizi, uygulamanızı istiyoruz.
     Sizlere oy verenlerde, Millet ittifakına zarar vermenizi istemiyoruz.
     Kendi KOLTUĞUNU Sağlamlaştırmak için,
     Siyasi ve ekonomik RANT sağlamak için,
     POLİTİKA yapan, kim olursa olsun, Bilsinler ki, onların karşısındayız, hasmıyız.
     Dürüst, namuslu, sözünde duran, vaatlerini yerine getiren, Kendi cebi için çalışmayan, haksızlıklara göz yummayan, çalışkan, onurlu, saygılı, her seçilmiş ve atanmışın yanındayız.
                 Mehmet Kızılaslan. 2020-06-09

1 Haziran 2020 Pazartesi

GIDA NİZAMNAMESİNİ HAZIRLAYANLAR YAHUDİ Mİ?

                               
        Et kesim tahtaları kırmızı, Sütlü ürünlerin kesim tahtaları beyaz, sebze kesim tahtaları yeşil plastik özel malzemeden olacak.  Diye bu işleri yapan esnafa, mecburiyet getiren, nizamnameyi kim ya da kimler hazırladı ise kendileri büyük olasılıkla, Yahudi tohumu ya da satılmış Yahudi uşağıdırlar.
       Dikkat ediniz bu cümleme, Nizamnameyi hazırlayan, ya da hazırlayanlar diyorum. Bu kararları uygulayan son memur ya da amirler demiyorum. Hoş onlarında böylesi bir kararname önlerine geldiğinde inceleyip araştırıp “yanlış yapıyoruz” demeleri gerekirdi ama böylesi araştırma ve yanlış uygulamalara itiraz etmek, demokratik ülkelerde olur.
       Gelelim bu ağır suçlamanın sebebine.
    Geçenlerde, çeşitli yerlerinden çukurlaşmış, sert plastikten yapılmış kırmızı renkli et kesim tahtasının yüzeyinin düzeltilip, düzeltilemeyeceğini soran kasap bir kardeşimizle söyleş yapıyoruz.
      Kesim tahtası kırmızı, et kırmızı ve et kesim tahtası yer yer 3 cm ye varan aşınmalara maruz kalmış satır ve bıçaklarla. “nereye gitti bu aşınan yüzey deki plastikler? Etin içine karıştı.
    Peynir kesim tahtaları beyaz, peynir beyaz. Et kesim tahtaları kadar olmasa da peynir kesim tahtaları da zamanla aşınıyor ve bıçak darbeleri ile kesilen plastik parçacıklar peynire karışıyor.
    Lokantalarda ve yemek üretim hanelerinde sebze doğrama tahtaları yeşil, sebzelerin de çoğu yeşil. Doğrama tahtalarından kopan mikro plastik parçacıklar sebzelere karışıyor.
     Bu karışanlara sonra ne oluyor?
     Eti, peyniri ve sebze salatası ya da yemeği yiyenler bu mikro plastik parçacıklarını yiyorlar.
     Şimdi Dünyanın değişik yerlerinde yapılan araştırmalara bir bakalım isterseniz.
Profesör David Melzer, Yürütülen araştırmalar sonucunda, Plastiklerde bulunan Bisfenol ABPA  adlı malzemenin kalp hastalıklarını artırdığını ortaya çıkarmıştır. Plastik şişe ve kaplarda  bulunan ( BPA)  maddesinin kalp hastalıklarını artırdığını gören bilim ABD ve İniliz adamları plastik maddelerin ambalajlarda bile kullanılmamasını, yasaklanmasını istemişlerdir.
    2006 yılında ABD hükümetinin yaptırdığı ulusal beslenme araştırmasında, elde edilen bulgulardan yararlanarak yaptıkları açıklamalarda, idrarında yüksek oranda BPA maddesi bulununlar kalp krizine maruz kaldıklarını ortaya koymuştur.
    Ülkemizde Prof. Dr. Selma Metintaş tarafından yapılan açıklamada Plastik maddelerden üretilen kap ve bardakları uzun süre kullananların kanser tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirler demektedir.
     Kanser savaş dairesi Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer tarafından yapılan açıklamada “ Olasılık nedeni ile sıcak ve gazlı içeceklerin kaplarının plastik olması sakıncalıdır”  açıklamasında bulunmuştur.
     Bunların dışında denizlere atılan plastik atıklar nedeni ile balıkların vücutlarında bile mikro plastiklere rastlandığını dünya bilmektedir.
     Diğer taraftan bütün bu gerçeklere rağmen Türk Plastik Sanayicileri Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı başkanı Selçuk Aksoy ise “usulüne uygun üretilmiş ve gerekli denetimi yapılmış  plastik bardaklar gönül rahatlığı içinde kullanıla bilir” demektedir.(bu sözü söyleyenin kastının sadece para olduğunu anlamışsınızdır )
     Şimdi,  içinde asitli, sıcak veya soğuk gıda maddeleri konulan plastikler için böylesine kötü raporlar ortaya konulurken; aldığımız etin içinde yediğimiz kırmızı plastiğin, aldığımız peynirin içind yediğimiz peynir renginde beyaz plastiğin ve yediğimiz salata ve yemeklerde yediğimiz yeşil plastiğin bizlere nelere mal olabileceğini sizler düşününüz.
       Diğer yandan, kesme tahtaları için hangi maddenin daha hijyenik olduğunu araştıran Kaliforniya Üniversitesi Mikro Biyoloji doktoru Dean O. Clever, deneyi sonunda, Tahta Plastik Ve Mermer üzerinde yaptığı araştırmada, bunlar üzerine yerleştirilen bakterilerin deterjanlarla temizlenmesi sonucunda, Plastik tahtanın en çok bakteri barındırdığını,  Mermerde temizlik sonucu bile bakteri kolonilerinin ürediğini, Ağaçtan yapılmış kesim tahtalarının emme özelliğinden dolayı tahtanın gözeneklerine geçtiğini ancak yıkama sonunda birkaç saat sonrasında yok olmaya başladığını, 12 saat sonunda ise yüzde  doksan dokuzunun yok olduğunu gözlemlemiştir.
      Eskiden nasıldı bu kesim tahtaları?
       Ağaçtan yapılırlardı. Ve ağacın rengi peynir içinde, etin içinde ve sebzelerin içinde kahverengine yakın olduğunda kullanılmadan ayıklana bilirdi. Ayıklanamaması halinde ağaç selüloz olduğundan kalın bağırsakta özümlenir ve dışarıya ayıp söylemesi, osuruk olarak atılırdı.  (İnanmayan araştırsın)
           Çözüm, ağaç kesim tahtalarının kullanımına yeniden dönmektir.
     Aksi halde bu günlerde uğraştığımız korona virüsünden daha tehlikeli, boyutlara ulaşmış, kanser ve kalp rahatsızlıklarından ölümlerin ülkemizi sarmasına engel olamayacağız.
        Şimdi neden bu gıda nizamnamelerini hazırlayan ya da hazırlayanların ya Yahudi yada Yahudi uşağı olduklarını söylediğimi anladınız mı dostlarım. Saygılarımla Sağlıklı kalınız.
                                     Mehmet Kızılaslan    2020-06-01
    
   





GIDA NİZAMNAMESİNİ HAZIRLAYANLAR YAHUDİ Mİ?


                               
        Et kesim tahtaları kırmızı, Sütlü ürünlerin kesim tahtaları beyaz, sebze kesim tahtaları yeşil plastik özel malzemeden olacak.  Diye bu işleri yapan esnafa, mecburiyet getiren, nizamnameyi kim ya da kimler hazırladı ise kendileri büyük olasılıkla, Yahudi tohumu ya da satılmış Yahudi uşağıdırlar.
       Dikkat ediniz bu cümleme, Nizamnameyi hazırlayan, ya da hazırlayanlar diyorum. Bu kararları uygulayan son memur ya da amirler demiyorum. Hoş onlarında böylesi bir kararname önlerine geldiğinde inceleyip araştırıp “yanlış yapıyoruz” demeleri gerekirdi ama böylesi araştırma ve yanlış uygulamalara itiraz etmek, demokratik ülkelerde olur.
       Gelelim bu ağır suçlamanın sebebine.
    Geçenlerde, çeşitli yerlerinden çukurlaşmış, sert plastikten yapılmış kırmızı renkli et kesim tahtasının yüzeyinin düzeltilip, düzeltilemeyeceğini soran kasap bir kardeşimizle söyleş yapıyoruz.
      Kesim tahtası kırmızı, et kırmızı ve et kesim tahtası yer yer 3 cm ye varan aşınmalara maruz kalmış satır ve bıçaklarla. “nereye gitti bu aşınan yüzey deki plastikler? Etin içine karıştı.
    Peynir kesim tahtaları beyaz, peynir beyaz. Et kesim tahtaları kadar olmasa da peynir kesim tahtaları da zamanla aşınıyor ve bıçak darbeleri ile kesilen plastik parçacıklar peynire karışıyor.
    Lokantalarda ve yemek üretim hanelerinde sebze doğrama tahtaları yeşil, sebzelerin de çoğu yeşil. Doğrama tahtalarından kopan mikro plastik parçacıklar sebzelere karışıyor.
     Bu karışanlara sonra ne oluyor?
     Eti, peyniri ve sebze salatası ya da yemeği yiyenler bu mikro plastik parçacıklarını yiyorlar.

     Şimdi Dünyanın değişik yerlerinde yapılan araştırmalara bir bakalım isterseniz.
Profesör David Melzer, Yürütülen araştırmalar sonucunda, Plastiklerde bulunan Bisfenol ABPA  adlı malzemenin kalp hastalıklarını artırdığını ortaya çıkarmıştır. Plastik şişe ve kaplarda  bulunan ( BPA)  maddesinin kalp hastalıklarını artırdığını gören bilim ABD ve İniliz adamları plastik maddelerin ambalajlarda bile kullanılmamasını, yasaklanmasını istemişlerdir.
    2006 yılında ABD hükümetinin yaptırdığı ulusal beslenme araştırmasında, elde edilen bulgulardan yararlanarak yaptıkları açıklamalarda, idrarında yüksek oranda BPA maddesi bulununlar kalp krizine maruz kaldıklarını ortaya koymuştur.
    Ülkemizde Prof. Dr. Selma Metintaş tarafından yapılan açıklamada Plastik maddelerden üretilen kap ve bardakları uzun süre kullananların kanser tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirler demektedir.
     Kanser savaş dairesi Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer tarafından yapılan açıklamada “ Olasılık nedeni ile sıcak ve gazlı içeceklerin kaplarının plastik olması sakıncalıdır”  açıklamasında bulunmuştur.
     Bunların dışında denizlere atılan plastik atıklar nedeni ile balıkların vücutlarında bile mikro plastiklere rastlandığını dünya bilmektedir.
     Diğer taraftan bütün bu gerçeklere rağmen Türk Plastik Sanayicileri Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı başkanı Selçuk Aksoy ise “usulüne uygun üretilmiş ve gerekli denetimi yapılmış  plastik bardaklar gönül rahatlığı içinde kullanıla bilir” demektedir.(bu sözü söyleyenin kastının sadece para olduğunu anlamışsınızdır )
     Şimdi,  içinde asitli, sıcak veya soğuk gıda maddeleri konulan plastikler için böylesine kötü raporlar ortaya konulurken; aldığımız etin içinde yediğimiz kırmızı plastiğin, aldığımız peynirin içind yediğimiz peynir renginde beyaz plastiğin ve yediğimiz salata ve yemeklerde yediğimiz yeşil plastiğin bizlere nelere mal olabileceğini sizler düşününüz.
       Diğer yandan, kesme tahtaları için hangi maddenin daha hijyenik olduğunu araştıran Kaliforniya Üniversitesi Mikro Biyoloji doktoru Dean O. Clever, deneyi sonunda, Tahta Plastik Ve Mermer üzerinde yaptığı araştırmada, bunlar üzerine yerleştirilen bakterilerin deterjanlarla temizlenmesi sonucunda, Plastik tahtanın en çok bakteri barındırdığını,  Mermerde temizlik sonucu bile bakteri kolonilerinin ürediğini, Ağaçtan yapılmış kesim tahtalarının emme özelliğinden dolayı tahtanın gözeneklerine geçtiğini ancak yıkama sonunda birkaç saat sonrasında yok olmaya başladığını, 12 saat sonunda ise yüzde  doksan dokuzunun yok olduğunu gözlemlemiştir.
      Eskiden nasıldı bu kesim tahtaları?
       Ağaçtan yapılırlardı. Ve ağacın rengi peynir içinde, etin içinde ve sebzelerin içinde kahverengine yakın olduğunda kullanılmadan ayıklana bilirdi. Ayıklanamaması halinde ağaç selüloz olduğundan kalın bağırsakta özümlenir ve dışarıya ayıp söylemesi, osuruk olarak atılırdı.  (İnanmayan araştırsın)
           Çözüm, ağaç kesim tahtalarının kullanımına yeniden dönmektir.
     Aksi halde bu günlerde uğraştığımız korona virüsünden daha tehlikeli, boyutlara ulaşmış, kanser ve kalp rahatsızlıklarından ölümlerin ülkemizi sarmasına engel olamayacağız.
        Şimdi neden bu gıda nizamnamelerini hazırlayan ya da hazırlayanların ya Yahudi yada Yahudi uşağı olduklarını söylediğimi anladınız mı dostlarım. Saygılarımla Sağlıklı kalınız.
                                     Mehmet Kızılaslan    2020-06-01