28 Haziran 2018 Perşembe

SEÇİM SONUÇLARI VE ÖZÜR


                   
         24 Haziran seçim sonuçları CHP için hüsran oldu. Biliyorsunuz ki gerçekten sanki dengeler değişecekmiş gibi hava yaratılmıştı. Benim gönlüm de öyle istiyordu belki de. Sayın Muharrem İnce ile ülkeme yeni bir heyecanın gelmesi ve İyileştirilmiş Cumhuriyet sisteminin uygulanması, iyi olacakmış gibi geliyordu.              
         Beceremedik yenildik. Hezimete uğradık.
         Vatanımıza, Milletimize hayırlı olsun inşallah.
        “Sizin hayır bildiğiniz şer, şer bildiğiniz hayır olabilir. Siz bilmezsiniz Allah bilir.” (..Bakara 216) Ayetine istinaden huzurluyum, üzülmüyor aksine bu konu da daha rahat bakıyorum sonuçlara. Rabbim ne eylerse güzel eyler, başımızın ve yüreğimizin üstünde yeri var.
        Hayra şerre gelince,
        16 yıldır iktidarda olan ve bulunduğumuz noktada, iyi ya da kötü her şeyin sorumlusu tuttuğumuz Ak Partisine ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a “Buyur kurtar ülkeyi dedi Allah”
       “Sen bu hale getirdin, sen düzeltmek zorundasın” dedi.
        Milletin ne dediği beni hiç ilgilendirmez oldu artık. Millet mi dedi, ak saçlılar mı dedi. Erenler evliyalar mı dedi bilmem. Bana göre bu sonucu Allah istedi.
       Yine bana göre ne dedi biliyor musunuz, Allah.
        “Oğlum Muharrem, bu sonuca sakın üzülme. İkinci turda seçilebilmen için, Hem HDP nin, hem de İyi Partinin oylarına ihtiyacın olacak. Bu iki partinin ikisi de sana kayıtsız ve şartsız destek olmayacaklar. Birisinin şartlarına evet desen, diğerleri sana asla oy vermeyecek. Ve sen yine seçilemeyeceksin. Seçilsen de onların her istediklerine evet demek zorunda kalacağından dolayı, sen değil, onlar iktidar olacaklar. Buna da ben razı değilim. Sen otur şimdi oturduğun yerde. Ben sana daha iyi ortamlarda daha başka imkânlar sunacağım” dedi.
         Allah neylerse güzel eyler.
         Değerli okurlarım, Allah bu ülkenin özel yardımcısı olur inşallah. Çünkü işimiz çok zor. Bu kadar iç ve dış borç, üretimsiz nasıl ödenir bilemiyorum. Bu kadar vaatlerin altından nasıl kalkılır onu da düşünemiyorum.
         Biliyorsunuz ki, daha üzerinde çoluk çocuk yuvarlanacağımız, Millet bahçeleri yapılacak. İçinde çayın ve kekin bedava olduğu, Millet kıraathaneleri yapılacak. İşin kötüsü, buralarda yuvarlanabilmek için ve kıraat edebilmek için, insanımızın, işlerinin, güçlerinin yerinde olması ve ceplerinde parasının olması lazım. 
            Haydi, kolay gelsin, Sayın Cumhurbaşkanım, Recep Tayyip Erdoğan, Allah yar ve yardımcınız olsun. Bize gelince biz bu güne kadar sizlere sürekli yazılarımızda çözüm yolları önerdik. Önermeye de devam edeceğiz. İnşallah danışmanlarınızı aşar yazılarımız.
            Millete ait fabrikaların satılmasına karşıydım, sizin yanınızda olmadım. 16 yıldır üretime ve işsizliğe dair çözümleriniz yeterli değildi. Uyguladığınız yöntemlerin birçoğuna katılmadım, bana göre yanlıştı. Ülkem inşaat sektörüyle değil, sanayi üretimi ve tarıma dayalı fabrikaların kurulmasıyla kurtulur dedim, demeye devam ediyorum.
           Her köye, o köyde üretilen tarım ürünlerinin işlendiği fabrikalar kurulmalı dedim. Bunlara köylünün de ortak olması lazım dedim. Köylünün yatırdığı para devlet garantisinde olmalı kimse batıramamalı dedim. Köylünün koyduğu para kadar,  Devlet de para yatırmalı dedim. Muhasebecilerinin ve gıda mühendislerinin maaşlarını devlet ödemeli dedim, demeye devam ediyorum. Köye dönüşü sağlamalıyız diyorum.
           Bu gün bu milletin sorunu, işsizliktir. Yarın ise bu sorunun devamı, büyük şehirlerde işsiz insanlarımızın yaratacakları olumsuz şeylerdir. Lütfen sesimize kulak veriniz.
           Başlıktaki özür e gelince, ben henüz Devletimizi ve onun derin siyasetini, algılayamamışım. Özürüm onlaradır. Allah yar ve yardımcımız olsun.
                                      Mehmet Kızılaslan 2018-06-28
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                  

5 Haziran 2018 Salı

YOKSULLUK AHLAKI BOZAR


                                     
     Birçoğumuz, çevremize baktığımızda, bozulan ahlak ve adabın sebeplerini konuşuyoruz.
     Neden bozulur ahlak?
     Neden insanımız değerlerini kaybetti?
     Nasıl toparlanır düzeliriz?
     Kaybettiğimiz değerleri nasıl tekrar kazanırız?
    Sohbetlerimizde bunları konuşurken, bize empoze edilen, sözlere takılırız bazılarımız.
   “İmanlı gençlik yetiştirmek zorundayız” İşsiz, açsa gençlik ve de çevresi tuzaklarla doluysa, bir işe yaramaz. Aksine karnını doyuranların, darbecisi olur.
   “İmam hatip okulları açmalıyız” Akşama kadar, sabaha kadar, Kuran okusa gençlerimiz, karnını doyuranların, uşağı olur, esiri olur, üretmek nedir bilmiyorsa birde, yoksulluk onu her kötü amaçlının kucağına iter. İç ve dış düşmanların köpeği eder.
    Bir diğerimiz söze girer, “eskiden nene dede terbiyesi vardı. Şimdilerde o yok artık, her yeni yuva kuran çekirdek aile istiyor. Büyüklerini yanında istemiyor. Çocuklar yetişirken bu terbiyeden yoksun olduğundan onları kaybediyoruz” diyor. Çok doğru
     Bu konuştuklarımızın üzerine hepimiz yeni bir şeyler söyleyebiliriz.
     Yanlışlarımıza bir bakalım, çözüme dair yeni bir şeyler söyleyelim isterseniz.
     Çarpık gelişen, yenilikleri geriden takip eden, ülkemin insanları, yediden yetmişe çağa yetişmek için acele ederken yanlışlar yaptık.
Gelişmeyi, modern insan olmayı, değerlerimizden uzaklaşmak olarak algıladık.
Şehirlere yerleşip, apartman dairelerinde oturmayı çağ atlamak olarak algıladık.
Devleti yönetenler de bu yanlışa öncülük yaptılar.
      Oysa ki, şehirde öncelikle işe, aşa ihtiyaç vardı. İş, aş var mı demedik. Köyümüzden kurtulalım da, şehre kapağı atalımda, gerisi Allah kerim dedik. Aldık karımızı düştük yollara.
      Bir apartmanın küçük bir dairesine kapağı attık. Üst kattakinin, hemen altındakini tanımadığı, aç mı, tok mu diye sormadığı, bir çevreye daldık. İş aramaya başladık. Bir gün bulduk beş gün bulamadık.      
      Beyinleri bacaklarının arasında olan, küçük burjuvanın tuzağına düştü kızlarımız, karılarımız bir lokma ekmek için.
       Devlet kalkınmanın, işsizliğin, konut yapmakla hakkından geleceğini zannetti. Milyonlarca konut yapıldı.
      İnsanımız yine tuzaklara düştü. Köyünde Elli Bin liraya, anasının bahçesinde yapabileceği bir konutu, şehirde On yıl-Yirmi yıl borçlanarak, İki yüz-İki Yüz Elli Bin Liraya, sahip olmaya çalıştı.
       Sorun büyüdü, gelirler giderleri karşılamamaya başladı. Kadın kocasının sıkıntılarını aşması için, koştururken, çocuk babasının verdiklerini yetiştiremeye çalışırken, daha büyük ahlaksız tuzaklara düştü.
     Aile bağlarını zayıflatan yoksulluk, diz boyunu aştı. Önceden kurulan Devlet fabrikaları da, işsizliği önlemek bahanesi ile kapasitesinden fazla işçi alınca, zarar etti. Zarar eden fabrikaları satalım diye yola çıkan zavallı mantık, tamamen Ahlaksız şehir yapısının kucağına itti ailelerimizi.
       Bu anlattıklarım biliyorum etkenlerin sadece bir kaçı. Buna benzer yüzlerce etken ahlakımızı ve aile yapılarımızı bombardımana tuttu.
        Yıkılıyoruz beyler. Teşhisi ben bu şekilde koydum. Çere sinide yazıyorum. Sizler teşhisi nasıl koyarsanız koyun ve çaresini, sizlerde ortaya koyunuz lütfen.
        Çare,
        Devlet, her köyün ürünlerini işleyecek, fabrikaların kurulması için, köylünün koyduğu sermayenin tam iki katını koyacak. Köylünün sermayesi, banklarda yatan para gibi, garanti altında olacak. İç edilemeyecek, ele geçirilemeyecek. Mühendisler, ziraatçılar, gıdacılar, iktisatçılar, maaşlarını Devletten alacak ve köyde üretilen ürünler işlenip, ihraç edilecek. Köye dönüş sağlanacak.
       Ahlak mı? Ahlak, karnı doyan, köyünde iş bulan, çevresinde tamamen tanıdık, bildikleri olan insanlardan oluşan topluluklarda oto kontrol sistemi ile korunur.
       Hiç kimse yanlışlara gidemez. Onlara çevresi yetişir, korur, kollar.  İhtiyaçları köyünde karşılandığı için, karnı doyduğu için, yoksulluk ahlakımızı ve neslimizi bozamaz.
                                        Mehmet KIZILASLAN 2018-06-05