23 Şubat 2022 Çarşamba

UKRAYNA KRİZİ KURTULUŞUMUZ OLABİLİR.

 

                          

      Nato ülkesi olmamıza rağmen, binlerce tır silahı, YPG ve PKK emrine gönderen ABD dir.  Dostumuz olmadığını, stratejik ortağımız olmadığını, defalarca göstermiştir.  ABD ile ortak hareket etme mantığına dur deme zamanıdır.

     Yunanistan sınırlarımıza, ABD nin yaptıkları silah yığınaklarını da dostane olduğunu aklıselimi olan hiçbir Türk düşünemez.  

      Bu gün, Nato ve ABD ile ilişkilerimizi gözden geçirme ve dostu düşmanı seçme zamanıdır. Uluslararası ilişkilerde, dost ya da düşman olunmaz. Çıkarlarımızın en çok nerede olduğunu görme ve ona göre hareket etme zamanıdır.

     Petrolümüzün Yüzde yirmi beşinin, doğal gaz ihtiyacımızın yüzde Seksen beşi ni, Rusya, Azerbaycan ve İran dan karşılıyoruz. Rusya’nın payı Yüzde atmış dört. Buğday ve tahıl ihtiyacımızın yüzde ellisinin karşılandığı ülke Rusya’dır.

     2018 yılında Rusya'dan Türkiye'ye 21 milyar 345 milyon dolarlık ürün ithalatı gerçekleşmiştir. Bu ürünler arasında doğal olarak, ilk sırayı doğal gaz ve petrol ürünleri tutmaktadır ki, gerçekten de toplam ithalatın %37 kadarını doğal gaz ve petrol oluşturmaktadır.

    Türkiye, 2020'de ithal edilen 9 milyon 750 bin ton ithal buğdayın 6.5 milyon tonunu Rusya'dan, 1 milyon tonunu Ukrayna'dan, 550 bin tonunu Kanada'dan, 400 bin tonunu Meksika'dan ve 300 bin tonunu da Litvanya'dan aldı.

   Rusya’nın, kurtuluş savaşımızda, bize yaptıkları silah mühimmat ve altın yardımlarını ve Cumhuriyetimiz kurulduktan sonra, ağır sanayimizin kurulmasında ve ekonomik kurtuluş savaşımızı kazanmamızda ülkemizde kurdukları, onlarca fabrikanın karşılığında, bizden narenciye ve kurdukları fabrikaların ürünleri ile ödeştiğimizi bilmeyenleriniz var mı bilmem.

     Şimdi ABD ve NATO dan kurtulma zamanıdır. Burnumuzun dibindeki ekonomik çıkarlarımızın en çok olduğu ve Dünyanın yaptırımlar için çığırtkanlık yaptığı Rusya’nın yanında olma zamanıdır.

     Aslında bu Rusya nın yanında olmak değil, çıkarlarımızın korunması zamanıdır.

    Eğer ileriki günlerde sanayimizin, ulaşımımızın, beslenmemizin, turizmimizin, felç olmasını istemiyorsak; ABD denin ve NATO nun bize dikte ettiklerini yapmak yerine, onların emirlerini ağırdan alıp, Rusya’nın işini kolaylaştırma zamanıdır.

      Piyon gibi öne atlamak ve Batının sömürü sisteminin yanında olmak yerine, Rusya’nın eteğinde bir Faşist iktidara sahip, Ukrayna ya birazcık mesafeli davranmamız bile, kendi çıkarlarımızı korumamız için yeterli olacaktır.  ABD nin ve Nato ülkelerinin Orta doğuda bize yaptıklarının cezasını da vermiş olacağımızı düşünmekteyim.

       Değerli okurlarım, Bu kadar yanlışlar zinciri içinde, bize düşmanlık yapan ABD ve Nato ülkelerine karşı, hükumetimizin hala hiçbir şey yapmayışının sebebini bir türlü arayıp bulamıyorum.

     Eğer bu, ABD yanlısı olmak, kişisel meseleler yüzünden ise; Milletimize bunu anlatmaları iktidarın yanlışlarından da kurtulma zamanı da olacağı kanısındayım.

    Hiçbir kimse kişisel hataları ve yanlışları nedeni ile uluslararası ilişkilerde, ülkemizi güç durumda bırakamaz. Eninde sonunda bu yanlışların cezası çekilir.

     Bu gün, Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk’ün, Dış ilişkiler konusundaki, uygulamalarına dönmek zorundadır. İktisadi konulardaki ve üretime dair aldığı tüm önlemlerin ne kadar önemli olduğunu gördüğümüzden dolayı, üretime dair aldığı tedbirleri de almak zorundadır.

     Ukrayna krizi, ülkemin yanlışlardan dönme konusunda milat olabilir. Ukrayna krizi ülkemizin boyunduruklardan kurtulma konusunda bir başlangıç ola bilir.

      Kriz yeniden doğuşumuz olabilir.

      Aksi ne olur biliyor musunuz?

      Aksi hal, ülkem için felç olur, çöküş olur. Yoksulluğun artması ve ekonomimizin çöküşü ola bilir.

     Son bir uyarım da, Muhalefet partilerine.

   Siz olsanız bu krizi nasıl aşarsınız?

    Dışarıdakilere, sadece itidale davet edip, içeride güçlendirilmiş demokrasi söylemleri ile Milleti rahatlatamazsınız. Bu krizi siz olsanız nasıl aşarsınız onu da anlatınız lütfen.

      Saygılarımla.             Mehmet Kızılaslan 2022-02-23

 

12 Şubat 2022 Cumartesi

 

                                                   ÜLKEMDE EKONOMİK ÇÖZÜM

     Öncelikle söyleyeyim ki ben bir ekonomist değilim. Ancak, ekonomik çözümler üretenlerin birçoğu gibi mühendislik bilgilerine haiz bir teknik öğretmenim.

      Bu yazımı da çözüm araştırma platformumuzdaki tartışmalarımız, birde ekonomik konularda uzman bir kardeşimiz Olan Dr. İsmail Serinkan ile hafta sonları yaptığımız görüşmeler sonunda kaleme alıyorum.

      Ülkemin bu krizden kurtulmasının yolu, Yükselen fiyatlar ve oluşan alım gücümüzün düşmesinin önlene bilmesi için, çok kesin olmayan rakamlarla anlatmaya çalışacağım.

       Daha önceki yazılarımda anlattığım 43 maddelik Paranın kayıt altına alınması belki günümüz koşullarında tamamen mümkün olmaya bildiği için daha kolay ve daha adil bir yol öneriyorum.

      Ülkemizde bu gün kayıt dışı kazanç,  kayıt altındaki kazancının Yüzde kırkıdır. Bu kayıt dışı kazanç,   tamı tamına 600 Milyar dolardır. Bu kayıt dışı rakamı, ilk yıl sadece, yüzde onunu kayıt altına aldığımızda, 60 Milyar dolar yapmaktadır. Bu 60 Milyar dolar, 870 Milyar Türk lirası yapmaktadır.

      Bu 870 Milyar TL nin kayıt altına alınması halinde, Devlet kasasına vergi olarak 220 Milyar TL girecektir. Bu 220 Milyar TL yi, Emekli ve çalışanlarımızın maaşlarını yükseltmekte harcadığımız zaman en düşük maaş 7000 TL ye ulaşacaktır.

      Buraya kadar olanı anladığınızı zannederek, son not olarak, şunu söylemeye çalışıyorum. Yükselen fiyatları geri çekemeyeceğimizi düşünerek, İnsanımızın gelirini yükseltmekten başka yolumuzun olmadığını görmek zorundayız.

       Gelelim bu kayıt dışı, 600 Milyar doların yüzde onu olan, 60 Milyar dolarının kayıt altına alınmasına. Devletin bilgi sayar sisteminden insanımızın TC sine girildiğinde, yedi sülalesinin yaşam koşullarını gören devlet, kimin ne kadar para harcadığını bilen devlet, ne kadar mal varlığının arttığını tapu kayıtlarından belirleyen devletimiz; ne kadar da vergi verdiğini biliyor mu?

       Evet biliyor. Peki, neden zenginlerin vergisiz kazançları yerine garibanın üzerine gidiyor?

 Kolay yolu seçiyor da ondan. Kolay yolu değil, zor olanı ve adaletli olanı yapmak zorundalar. Çünkü gariban ve dar gelirliler için hayat, yaşanmaz olmaya başladı. Buna dur demenin zamanıdır.

     Sermaye dışarı kaçarmış, yok öyle bir şey, kaçacak olan zaten, yatırım yapmayıp üç kağıt ekonomisiyle para kazananlardır, bırakın gitsinler. Onlar ülkemizi soymak için gelenlerdir zaten, gelmelerinden gitmeleri daha hayırlıdır.

    Gelelim çözüme, İşte bu kayda girmeyen, vergisi ödenmeyen paralar bu gün, devletin para ihtiyacı olduğunda, kur garantili mevduat hesapları nedeniyle,  Milletin sırtında kambur olarak, cebinden dolaylı vergiler ve ağırlaştırılmış hayat koşulları ile çıkmaktadır. Bunun yerine Kayıt dışından alınıp kayıt içine sokulduğunda vergilendirilerek ve devlet hazinesine gelir kaydedildiğinde, dar gelirli vatandaşımızın yaşam seviyesinin yükseltilmesinde kullanılmalıdır.

     Bu saatten sonra, gelir dağılımında oluşan uçurumların başka bir şekilde kapatılma yolu yoktur. Bir tarafta gecede Yüz bin TL olan otellerde gününü gün eden, zenginler, diğer tarafta ekmek bulma derdine düşmüş milyonların yaşadığı bir ülkede huzur bulma yolu yoktur.

       Efendiler bu ülke gerçekten hepimizin ise, Milyarlarca lira kazananlarla aç ve sefil olanların aynı ortamda yaşama sansı olmaz.

     O milyonlarca lira kazanıp ta harcayanlara düşman değiliz, ama vergilerini versinler öylece zevki safa içinde yaşasınlar. Aksi halde hiçbir kimseyi bu yoksul ortamda sırça köşklerinde rahat yaşatmazlar. Bu çözüm yolu onlarında vücut sağlığı ve gelecekleri için şart olmuştur.

      Diğer yandan, hani vergilendirilmiş kazanç kutsaldır diyoruz ya, Devlet Zenginlerimizin de kutsal kazançlarla karınlarını doyurmasını sağlarken, ayrıca sevaba girerlerken; Siyasi geleceklerinin yoksulların yanında olduğunu bilmek ve bildirmek zorundadırlar.

      Yani devleti yönetenler de, halktan yana, yoksuldan yana, garibandan yana, dar gelirliden yana olduğunu da göstermiş olacaktır.

      Saygılarımla.        Mehmet Kızılaslan 2022-02-12