29 Aralık 2012 Cumartesi

EY TUZAK KURANLAR

Bu gün yazı yazmayacağım, size birkaç Ayet yazacağım. Ayet yazdığın zaman yazı olmuyor mu? Demeyin. Oluyor ama, benim sözlerim olmuyor, yazdıklarım. Allahın sözleri oluyor. Bakalım kaçınız rahatsız olacaksınız, kaçınız kendinizi toparlayacaksınız, kaçınızda bana laf söylemek için pulsuz mektup göndereceksiniz. “Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur, ki biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.” Hadid suresi 22. Ayet. “(Allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.” Hadid suresi 23. Ayet. Ey elindeki makam mevki den, para pul ve zenginliklerden şımaranlar size sesleniyorum. Şımarın, şımarabildiğiniz kadar. Dünya’nın öbür hali sizi hiç üzmüyor, düşündürmüyor değil mi? Şimdilerde düzen, sizin hesabınıza çalışa dursun. Sizlerin astığı astık, kestiği, kestik olsun.Terazinin topuzu, sizlerin elinde zannede durunuz. Yaptıklarınızdan gurur duymaya devam ediniz. “Çünkü onlar yeryüzünde büyüklük taslıyor ve kötü tuzaklar kuruyorlardı. Halbuki kişi kazdığı kuyuya kendi düşer. Onlar öncekilerin kanunundan (onlara uygulanandan) başkasını mı bekliyorlar? Allah’ın kanununda asla bir değişme bulamazsın, Allahın kanununda kesinlikle bir sapma da bulamazsın.” Fatır suresi43.Ayet Ey elleriyle başkalarına tuzak kuranlar mevkilerini, makamlarını buna alet edenler. Mevki ve makamları sayesinde, Devletin kaynaklarını yandaşlarına peşkeş çekenler. Engel olmaya çalışanlara tuzak kuranlar, size de kalmayacak bu dünya elbette, o adalet terazisine yaptıklarınız konulacak ve orada çaldıklarınız ve çalınmasına izin verdiklerinizle hesap ödenmeyecek, Biliyor musunuz? “Eğer Allah, yaptıkları yüzünden insanları (hemen) cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı yaratık bırakmazdı. Fakat Allah, onları belirtilmiş bir süreye kadar erteliyor. Vakit gelince ( gerekeni yapar). Kuşkusuz Allah kullarını görmektedir.” Fatır suresi 45. Ayet. Ey yaptıkları için hemen ceza verilmeyenler, kendinizi Allahın sevgili kulu zannetmeyin sakın. Size verilen süre sonuna kadar kahramanlığınızı, çalmalarınızı ve peşkeş çekmelerinizi sürdürün bakalım. “Kıyametin kopacağı gün, işte o gün (Müminlerle, günahkarlar) birbirinden ayrılacaklardır.” Rum suresi 14. Ayeti. Yiyin, için, yedirin, içirin, çalın, çırpın, çalmasına izin verin, onlar için yasalara ve yönetmeliklere uygun ve bu gün, yargılanmayacakları sistemler hazırlayın. Bakalım, kurtulabilecek misiniz? Sözüm ortaya, meclisten içeri, tam ortasına. Alan, kendi payına alacağı kadarını alsın. Kendisini düzeltsin. Değilse bu güne kadar üstü kapalı, anlatmaya çalıştıklarımı, utanmasam ve Allahtan korkmasam bir, bir yazacağım ama…. Mehmet KIZILASLAN 2012-12-29

22 Aralık 2012 Cumartesi

SİZİ ÜZMEK DEĞİL AMACIM

SİZİ ÜZMEK DEĞİL AMACIM Biraz ukala, biraz bilgiç, birazda duygusal olduğumu söyleseler nefsim bana hayır der, hemen savunmaya geçerim. Doğru yapıp yapmadığımı sorguladığımda kendi kendime evet doğru söylüyorlar, bunların hepsi sende var, dediğim çok olmuştur. Son yazımda birkaç olayı birbiri ile ilişkilendirdim. Doğru yaptığımı ve doğru yazdığımı, sebep sonuç ilişkisini, doğru kurduğum kanısına vardım. Öte yandan Müdür Tuncay Dönerkaya, Benim 30 yıllık arkadaşımdır. Kendisinin dürüst oluşu, çalışkanlığı, sözünün eri oluşu, milliyetçi oluşu, Onun yanında durmamı gerektirdi, onu yaptım. Bir önceki yazımda, Müdür Muavini arkadaşlarımın istifalarını, başka olaylarla ilişkilendirmemin onları çok üzdüğü kanısına vardım. Nazilli Endüstri Meslek Lisesinin çok değerli Müdür Muavini arkadaşlarım; sizleri asla sorgulamak, yargılamak ve hatta incitmek gibi bir düşüncem yoktu, olamaz da. Biliyorum ki bir önceki “Ak Kalsın Dedikçe Boyamaya Çalışıyorlar” başlıklı yazımda, anlatmaya çalıştığım diğer iki olayla, istifalarınızı ilişkilendirmem sizleri çok üzmüş. Benim sizleri üzmek gibi bir lüksüm olamaz. Sizin bazılarınızla dostluklarım, oldukça eski tarihlere dayanmaktadır. Yeni tanıdığım müdür muavini arkadaşlarımın da hepsi saygı değer, samimi arkadaşlar olduğunu gördüm. Sizleri üzmeye benim hakkım yoktu. Hepinizden ayrı, ayrı özür diliyorum. Benim çabam, amacım, İhaleler yasalara yönetmeliklere uygun olurken, Vicdanlarımıza da uygun olmasını sağlamaktır. Devletin Milletin zarara uğratılmasını önlemektir. Eleştirdiklerim düşmanım da değildir. Onlarda yanlışlarını ya da yanlış anlaşılmalarını düzeltmeleri halinde, beklide can dostumuz olacaklardır. Yukarıdakilerin bazıları, kelle koltukta, kefeni üstünde, Tüm iyi niyetleri ile mücadele ederlerken, aşağıda çıkar peşinde koşanlar, keselerine üç kuruş fazla girsin diye yukarıdakilerin çabalarını boşa çıkarmamalıdırlar. İşte bunu yapanlara ben, gerçek hainler derim. Bunların partileri de yoktur. İktidar ve çıkarları nerede ise, onlar oradadırlar. Diğer yandan Mesleki eğitim yapan okulumuz, kahvecilere garson yetiştirmek yerine, mesleğini icra edecek, adam gibi zanaatkarlar yetiştirmelidirler. Tekrar ediyorum amacım hiç birinizi üzmek değil, Aksine, önce okulumuzda, sonra Nazillimizde, daha sonrada Ülkemizde en güzeli, en iyiyi görmek ve yaşamaktır. Saygılarım bu yönde çabası olan herkesedir. Pulsuz mektup gönderenlere de, aba altından sopa gösterenlere de, bir şeyi daha hatırlatmak istiyorum. Benim gibi hem piyasalarda iş yapan, hem de yedi ayrı internet gazetesinde yazı yazan adamın; rızkının kesileceği ya da iş yapamayacağı korkusu yaşayacağını sananlar, yanılıyorlar. Onlara hatırlatıyorum. Ben Yüce Yaratıcıdan başka hiçbir kimseden rızık beklemedim, beklemiyorum. Bana iş yaptırmama gibi düşüncesi olan fertler sakın kendilerinin benim rızkımı keserek aç bırakacaklarını zannetmesinler. Ben Devletin kurumlarını da, Belediyelere de, eyvallah etmedim. Onlara iş için yamulmadım. Onların, ihalelerine girmedim. Girmeyeceğim. Kaldı ki benim çıkarlarım doğrultusunda yazı yazdığımı düşünenler, istesinler bakalım, bir bedel karşılığında yazı yazmamı. Yazacak mıyım, yoksa kalemim bir yerlerine mi batacak? Beni tehditler değil, beni sadece dilsiz şeytan olmak ve masum birilerini haksız yere üzmek yıkar. Üzdüklerimden özür dileme büyüklüğünü de verdi, Rabbim bana, Haksızlıklar karşısında yazma cesaretini de. Saygılarımla. Mehmet KIZILASLAN 2012-12-22

ŞİMDİ SUSUYORUM


Şimdi sadece susuyorum.
İçimde bağır bağır duygularım.
Bir çözülürse dilim inanın,
Sizin kulaklarınız benim ciğerim parçalanacak. M.K.

17 Aralık 2012 Pazartesi

AK KALSIN DEDİKÇE BOYAMAYA ÇALIŞIYORLAR


           
“Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz” diye bir söz vardır, hepimiz biliriz. Yeni bir Endüstri Meslek Lisesi müdürü geldi ilçemize iki yıl kadar önce. Adı, Tuncay DÖNERKAYA, Okulun yüzü çehresi her şeyi değişti. Bu olumlu değişmeler hiç hız kesmeden devam ederken ilgiyle izlemeye başladım bu okulu.
Gariptir ki bu arada okul öğrencilerinin disiplini de olumlu yönde değişmeye başladı. Bu nedenledir ki çevre il ve ilçelerdeki veliler, öğrencilerini Nazilli Endüstri meslek lisesine göndermeye başladılar. Tabiî ki bu arada atölyeler daha iyi çalışmaya başladı. Öğretmenlerde, hareketin ve çalışmanın ivme kazandığı sisteme ayak uydurmaya başladı.
Tüm Teknik öğretmenler ve Müdürler müdür muavinleri, benimde teknik öğretmen olmam nedeniyle çok iyi tanışırız. Onların tamamını severim. Onlarda beni iyi tanırlar ve mümkün olduğu kadar haksızlığa izin vermeyeceğimi bilirler.
 Peki bu bahsettiklerinizin Ak Parti ile ne alakası var diyeceksiniz. Demeyin konuya geliyorum.
 Bazı yazılarımda, Partililerin, Belediyelerinden, Milli eğitimden, resmi kurumlardan  ihale almasının etik olmadığını  ve aksi olursa, partilerine zarar verebileceklerini, anlatmaya çalıştığımı hepiniz bilirsiniz.
Bu gün öyle duyumlar alıyorum ki, bazı zatı muhteremler bu ihaleleri kendi adlarına olmasa bile iki koyunu güdemeyen yakınlarının adına ihale alıyorlar ve bencilce kendi çıkarları doğrultusunda uygulama yapmaya başlıyorlar.
Bir önceki sene işletmeciye kiraya verilen yerler ayrıştırılarak bu seneki bedelleri düşürülmeye çalışılıyormuş. Üzüldüm doğru olmadığını düşündüm. Sordum bu konuyu bazı bilenlere, “ Yasa dışı değil yönetmeliklere uygun” dediler. Ayrıştırmanız halinde yeni sisteme göre daha açık ve daha çok isteklinin katıldığı bir ihale yapılamaz mıydı? dediğimde, sustular.
Yasalara ve yönetmeliklere uygun bile olsa, vicdanlara uygun olmayan bu tür ihalelerin doğru olmadığını yine söylüyorum. Buna benzer olaylar yüzünden Müdür beyin İstifa dilekçesini yazdığını, aklıselim ilçe yönetimi tarafından bu dilekçenin ortadan kaldırıldığını işleme konulmadığını öğrendim.
   Bu arada okuldaki öğretim seviyesinin yükseltilmesi adına, sınavsız öğrenci alınan bazı bölümlerin kapatılması ve yerine sınavlı bölümlerin açılmasının da bazı çevrelerde sanki suç muş gibi lanse edilerek müdürün altının oyulma çalışmaları; Millet Vekilimiz Gültekin Kılınç beyefendi sayesinde engellenmişti.
Ama bu müdür çalışkandı, dinamikti, koltuğunda oturmuyor sürekli çalışıyordu. Bazı olumsuz ve yanlış işleri engellemeye çalışıyordu. Müdür engellenmeli ve bazı çevrelerce canlı hedef haline getirilmeliydi.
 Müdür bey yerinden uzaklaştırılmalıydı.
Ne gariptir ki çıkar çevreleri, çok temiz, çalışkan, entrikaları bilmeyen dönen dolapları kendi iş yoğunluğundan anlamakta zorlanan, Müdür beyinde zaman, zaman sert eleştirilerine maruz kalan ve üzülen, Müdür Muavini arkadaşlarımızı devreye soktular.
. Okuldaki bir Görevlendirme Müdür Muavini Hariç Hepsi birden istifa ettiler.
 Okul içinde disiplinin artmıştı. Çalışmalar iyi bir ivme kazanmıştı. Eğitimde seviye yükselmeye başlamıştı ve müdür dikkati çekmeye başlamıştı.
Şimdi o istifa eden Müdür muavini arkadaşlarıma soruyorum.
Sizi toplu halde istifaya sürükleyen nedenler nelerdir?
Size ilgili müdür bey çok ağır işler mi veriyordu?
Yapılmaması gereken işler mi yaptırıyordu?
Öğrencilerinizi aşırı derecede disiplin etmenizi mi emrediyordu?  
Alışa geldiğiniz temponun dışında çalışmanızı mı istiyordu?
Yoksa, Müdür bey sizlere ağza alınmayacak hakaretler mi ediyordu?
Yine hiç ummuyorum ama, size birileri, “biz arkanızdayız, siz istifa ediniz” dedi de  o nedenle mi istifa ettiniz?
Müdür bey sert görünen, zaman, zaman kırıcıda olabilen ama yüreği vatan sevgisi ve Allah korkusu olan bir arkadaşımız. Yetim hakkını yemeyen, yedirmeyen, bir kardeşimiz. Muhakkak sizlere sert davranmaması gerekirdi. Yanlış anlamanıza sebep olan sözler söylememeliydi.  Ama söyleseydiniz kendisine, konuşsaydınız hatalarını yüzüne, yanlışını hemen düzeltebilirdi.

Muhakkak doğrularınız var ve o doğrularınızdan dolayı istifanızı verdiniz. Bu kararı verirken, beli ki bazılarınız 6 ay evvelki, bazılarınız bir yıl önceki, bazılarınız bir buçuk yıl önceki, Müdür beyin size karşı tavırlarını ve sözlerini hatırlayarak, bu kararı verdiniz.
Muhakkak çok da düşündünüz ama, vicdanen rahat mısınız arkadaşlarım?
      Cevabınızın “evet rahatız” olduğunu kabul edemiyorum.  Çünkü sizler de en az onun kadar dürüst ve çalışkansınız. Ama size şunu hatırlatmak istiyorum ki bu gün arkanızda olduğunu söylediğini tahmin ettiklerim, sırtınızı sıvazlayanlar, bulundukları yerden alındıklarında, yerine daha sağlıklı düşünen ve adil davranan birileri geldiğinde ne yaparsınız?
      Bundan da öteye, çalışkan, dürüst, onurlu bir kardeşinizin görev hayatını birilerinin etkisiyle ya da toplu hareket psikolojisiyle zarar vermenizin vicdan azabını hiç duymayacak mısınız yüreğinizde?
Başka bir deyişle bir dizide “ Sizler intikam aldığınızı zannediyorsunuz ama, kimin tetikçiliğini yaptığınızı biliyor musunuz?” diye bir söz duyduğumda oldukça çok duygulanmıştım. Size de bu söz, bir şeyler ifade etmeyecek mi?
Gelelim Nazilli Ak Parti İlçe teşkilatına; Sayın teşkilat üyesi arkadaşlarım, Bunların hepsi sizlerin gözlerinizin önünde cereyan ediyor ama işleriniz yoğunluğundan ve başka nedenlerden dolayı Ak Partiyi başka renklere boyamaya çalışanların art niyetlerini, masum ve temiz insanların duygusallıkların dan dolayı gözünüzden kaçırdığınızı düşünüyorum. Tabiî ki bunlar benim fikrim. Ben bildiklerimin sadece bir kısmını anlattım.
 Gereğini, Allah için, her kesin ve Nazillimizin yararına karar vererek yapacağınızdan eminim. Saygılarım.                Mehmet KIZILASLAN 2012-12-15

8 Aralık 2012 Cumartesi

DEVLETİN HİÇ GÖRÜLMEMİŞ YÜZÜ


                              

 Bir gün evvel bir iş adamının iş yerine bir telefon gelir. Telefonun öbür ucunda Bir hanımefendi,
        -İyi günler efendim. SGK İl müdürümüz, yarın saat 14.30 da iş yeri sahibiniz müsait ise,  onu ziyarete geleceklerdir.
        İşyerindeki görevli hemen işyeri sahibine telefonda müsait olup olmadığını sorar. Müsaittir.
       -Evet efendim, müsaitlermiş bekliyorlar. Der.
İş yeri sahibi 33 yıllık işletmenin sahibidir SGK İl müdürünü tanımamaktadır. Üstelik SGK ya borcu da vardır tutuşur. Sağa sola telefon açar durumu öğrenmeye çalışır. İlk telefon açtığı yer e ulaşamaz ama ikinci telefon açtığı şahıs, muhasebecisidir.
       -……..  bey kardeşim beni yarın SGK İl Müdürü ziyaret edecekmiş. Bir bilginiz var mı?
Biliyorsun bizim borcumuz var SGK ya, yarın haciz için gelmesinler işyerime?
-          Yok abi yaa, Koskoca SGK il müdürü alacakları için esnafın yanına mı gelirmiş hiç. Ya senin eski tanıdıklarından, ya da senin arkadaşlarının tanıdıklarının birisinden selam getirmiştir. Korkma canını da sıkma. SGK müdürü yeni geldi ya Aydına muhakkak tanışmak için, ya da bir selam iletmek için size gelecektir.
-          Keşke abim öyle olsa, yüreğime su serptin. Der ama yinede içindeki sesin birisi onun SGK ya borcu nedeniyle, içine inceden bir korku salarken; sesin diğeri, egosunu okşayacak şekilde “Hadi yine iyisin, bak koskaca SGK İl müdürü işyerini ziyarete geliyor. Birde tanıdık birinden selam getiriyorsa, değmesinler keyfine” diyordu. Bu iki sesin arasında gitti geldi bütün gece. Uykusu da kaçtı uyuyamadı. Yarın olsun hayır olsun, diye yatığında ve uyumaya çalıştığında en fazla bir saat sonra uyanıyor. Kalkıp gezip geliyor tekrar yatağa giriyor uyumaya çalışıyordu. Sabahı böylece diri tuttu. Her kalkışında da dualar ediyordu SGK ya borcunu ödetsin diye Allah’a.
Ertesi gün oldu işyerine erkenden gitti ve işlerini takip ederken aklı hep oradaydı. Ve vakit geldi. SGK İl Müdürü Kaşif KILIÇ, İl Müdür Yardımcısı Mehmet DİŞÇİ ve Nazilli İlçe Müdürü İbrahim ERFİDAN işyerine geldiler.
-Buyurun efendim hoş geldiniz.
-Teşekkür ederiz hoş bulduk. Müsaitseniz sizinle sohbet etmeye ve bir çayınızı içmeye geldik.
-Bizi onurlandırdınız efendim buyurun odama geçelim. Odaya geçildikten sonra
–Efendim ziyaretinizin sebebini öğrenebilir miyim?  
--Durun beyefendi önce bir tanışalım sohbet edelim daha sonrada ziyaretimizin sebebini konuşuruz. İşleriniz nasıl iyimi?
--Müdürüm nasıl anlatsam bilmiyorum iyi diyelim iyi olalım ama, geçen sene 15 kuruştan portakalını satan, karpuzunu 20 kuruşa satan, zeytin yağının 4 ya da 4,5 liradan satan köylüye bir şeyler satmakta zorlanıyoruz. İnşallah bu sene mahsulleri para ederde onların alım gücüne orantılı bizlerinde işimiz iyi olur.
- İnşallah beyefendi, inşallah. Bu arada çaylar gelir içilir konuya girilir.
       -Beyefendi siz oldukça uzun bir süredir bizi ihmal etmişsiniz borcunuz faizleri ile birlikte bir hayli çoğalmış. Bize borcunuzu nasıl ödemeyi düşünüyorsunuz? İş yeri sahibinin devlet erkanından, hele borcu olduğu dairenin il müdüründen bu güne kadar duyduğu en nazik cümleydi bu.
       - Efendim biliyorum, neyim var neyim yoksa SGK ya borcumdan dolayı hacizli. Başka bir kurumun sigorta borcundan dolayı da maaşımın dörtte biri sizin kurumunuzca kesiliyor. Geçmişte başımıza gelen olaylardan dolayı da çok zor şartlar yaşadık, yaşıyoruz. Ben size karşı kurumunuza karşı çok mahcubum. Gerekirse benim işletmemi kurumunuza vereyim yeter ki size olan borcum ödensin, bende öbür dünyaya millete borçlu olarak gitmeyeyim.
      - Beyefendi biz sizin işletmenizi almaya kapatmaya size ve çalışanlarınızı zarar vermeye gelmedik. Sizde bize hak verirsiniz ki, siz bizi çok ihmal etmişsiniz birkaç kez yapılandırmış bir miktar ödemiş sonra ödeyememişsiniz. Biz sizin nasıl ödemeyi düşündüğünüzü sormaya geldik.
      - Efendim ben bu borcumu ayda …… TL olarak ödesem. Birde mevcut sigorta ödemelerimi …….TL olarak yapsam. Ayda ……TL olarak ödeyebilirim başka türlü ödeyebileceğimi sanmıyorum. İşlerimiz çok kötü. Bu rakamlar çok az bizim sınırlarımızı aşıyor. Ayda …. TL kadar öderseniz ancak kabul ederiz
     -Efendim mümkün değil o kadar parayı her ay ödeyemem, gerekirse bir memurunuzu oturtun işletmeme sizde görün gelir durumumu. Bu ay elemanların maaşını bile ödeyemedim. (Adam üzüntüden ağlamaklı olmuştu)
      - Olur mu öyle canım, biz size güvenmiyor değiliz.  Bakınız beyefendi biz size bir düşünme süresi verelim. Düşünün, çare arayın ve bize bir ödeme planı getiriniz. Bu ödeme miktarı bize verilen yetkileri aşmasın.
      - Tamam efendim sizin bu iyi niyetli yaklaşımınız nedeni ile olağan üstü gayret gösterip, çare arayacağım. Bu borcumu inşallah kapatabilirim. Değilse devlet benim borcuma karşılık olarak bana ya ortak olsun, ya da iş yerimdeki demirbaşlarımı, borcuma karşılık alsın. Bende bu borçtan ve vicdan azabından kurtulayım.
      Alacaklı olan devletin kurumu SGK yetkilileri o kadar candan samimi ve nasıl çözüm bulabiliriz mantığı ile iş yerini ziyaret etmişler ki, alacaklı gibi değil de, sanki borçlu alçak gönüllülüğüyle, iş yeri sahibini rahatlatmışlar, ona bu yaklaşımları ile devletin bu güne kadar hiç görünmeyen yüzünü göstermişlerdi.
İş yeri sahibi de borcunu nasıl ödeyebilirim diye çare ararken, bu olayı bana oldukça  duygusal bir  biçinde anlattı. Bende ondan izin alarak, anlayabildiğim kadarı ile, siz okuyucularıma aktardım.
        Hoş geldiniz,  SGK İl Müdürümüz Sayın,  Kaşif KILIÇ bey ilimize, Teşekkür ederim İl Müdür Yardımcımız Mehmet DİŞÇİ bey size, Size de teşekkür ederim Nazilli ilçe Müdürümüz İbrahim ERFİDAN bey. Devletin bize, bu güne kadar hiç görünmeyen nazik, kibar ve anlayışlı yüzünü gösterdiniz ya, ölsek de, İflas etsek de, İş yerlerimiz kapansa da gam yemeyiz artık. Düne kadar özel sektör düşmanı gibi davranan mantıktan uzaklaştınız ya bu yeter bize. Asarız, keseriz, haciz ederiz, iş yerinizi kapatırız, hemen öde bu borcunu diyen mantığı sildiniz ya kafamızdan. “Ne haldesiniz, biz yerinde görmeye geldik” dediniz ya bize sağ olun, var olun.
       Bize Devletin nasıl olması gerektiğini, devletin fertler için var olduğunu, borcumuzu ödediğimizde, aslında borcunu ödeyenlere karşı adaleti sağladığınızı anlattınız ya bize, Allah sizden razı olsun. Mahcup ettiniz bizleri. İnsanlığınızla çok büyük mesajlar verdiniz. Saygılarımızla.   Mehmet KIZILASLAN 2012-12-05    
         

1 Aralık 2012 Cumartesi

BU NASIL BİR ASKERLİKTİR Kİ


                                      

Bu nasıl bir disiplin ve nasıl bir askerliktir ki, 10 yılda 934 intihara sebep oldu. Bu sayı sadece erlerin sayısıdır. Astsubaylar ve subay intiharları buna dahil değildir.
Pkk ile savaşın sonucunda  818 şehit verilmiş. Duyunca hayretlere düştüm. Şehit sayısını mı düşük gösteriyorlar diye de endişeye kapılmadım değil. Her gün 3-5 şehit haberini duyduğumuz da bu haberlere alıştığımız için artık yadırgamaz olduğumuzu bir tarafa koyalım şimdi. Askerlik dediğimiz, Peygamber ocağı dediğimiz mekanlar ne hale gelmiş de haberimiz yok.
-Kardeşim sen askerlik yapmadın mı? Demeyin, yaptım. Hayatımın en kötü, en rezil, en zor günleriydi. Dört aylık bir dönemdi, sanki 4 yıl gibi geçti. Ben bu eziyeti sadece bize, yani kısa dönem askerlik yapanlara yaşatıyorlar diye düşündüm. Yanılmışım.
“Askere gitmeden adam sayılmaz”
“Bir askere gitsin bak nasıl adam oluyor”
“Onu askerde adam ederler”
“Askerliğin başladığı yerde mantık biter”
“Askere gittiğinde, insan doğduğuna pişman olursun” 

Allah aşkına bu sözlerle biz normalleştirmedik mi, Askerlikte yapılan her yanlışı her işkenceyi, her insanlık dışı hareketi? Biz meşrulaştırmadık mı akıl dışı hareketleri?
Sivil hayatta da biz değil miyiz yanlış yapan her gurubun arkasında durarak, onların kendilerini güç sanmalarına sebep olan.
Suçlu biziz efendiler. Biz gerçek gücün daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları, daha fazla refah ve huzur olduğunu öğrenemedik.
                        YANLIŞ ÜSTÜNE YANLIŞ YAPIYORUZ.
Daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları, daha fazla hürriyet, isteyen Kürt kökenli vatandaşlarımızla işbirliği yapıp, birlikte çalışacağımız alternatif bir liderlik yaratmak yerine, sürekli düşmanlıkları körüklediğimiz hasım liderlikler yaratıyoruz. Masum Kürt halkını da onların kucağına itiyoruz.
Bize konuşabileceğimiz ortak yararımıza kararlar alabileceğimiz Kürt liderler gerekli. Dokunulmazlıklarını kaldırdığımız muhatap kabul etmediğimiz, düşman addettiğimiz liderlikler değil.
Biz bunların en canavarını muhatap kabul etmiş cezasını verememişiz. Neden hata üstüne hata yapıyoruz ki?
               HERŞEYİ BİRBİRİNE KARIŞTIRDIK.
Yargımıza bakıyorum da endişe duyuyorum. İlker Başbuğ sanık, Şemdin Sakık, tanık.
Yakında eşkıya başı da tanık olursa şaşmayınız.
Gelişmiş ülkelere bir bakınız, gelişmişliklerini, İnsan haklarının korunmasına, baskının zulmün kaldırılmasına, Daha fazla demokrasinin daha fazla insan haklarının olmasına borçludurlar. Bir tane gelişmiş ülke göremezsiniz demokratik olmayan. Bunu da fark edemiyoruz ya şaşıyorum.
Bu günlük bu kadar yeter. Millet patladı patlayacak, her şey güllük gülistanlık değil. Mersinde kredi borçlarını ödeyemediği için, malına mülküne icra gelen köylüler, yol kapattılar.    
Önemli olan onları polis marifetiyle biber gazlarıyla dağıtmak yerine, onların istediği üç kuruşluk mahsullerine değer kazandırmaktır. Emeklerinin karşılığını almalarını sağlamaktır.
İnsan haklarının olduğu, demokratik ülkelerde böyle olduğunu zannediyorum.
Saygılarımla.                  Mehmet KIZILASLAN.01-12-2012