28 Haziran 2017 Çarşamba

KAPİTALİST SİSTEMDE, SOSYALİST MEYHANECİLİK



 
Kapitalist sistemde, sağlık, eğitim de dahil olmak üzere, neredeyse savunma bile özelleştirilmektedir.
Ne gariptir ki ülkemde Kamu iktisadi işletmeleri ve belediye iktisadi işletmeleri sosyal anlayışı, öylesine dejenere etmişlerdir ki, hayati önem taşıyan konuları atlamışlar, çaycılığa, kasaplığa, fırıncılığa ve en son da meyhaneciliğe soyunmuşlardır.
Adamlara soruyorsunuz.
Bu, hizmet dediğiniz işleri yaparken neler düşündünüz?
Efendim ekmeği ve eti vatandaşımız ucuza yesin.
Kardeşim, sizin su ve atık bedeliniz komşu belediyelerin fiyatları ile alınsa, orta halli bir evin suparası yarı, yarıya düşer. Ya da vatandaşın evine, her ay, bedavadan bir kilo et girer.
Cevap yok.
Bir başka belediyenin, çaycının, tostçunun işine soyunmasını eleştiriyorsunuz.  
Kiracınız olan tostçu ile rekabetiniz doğrumu?
Para kendinizin olsa, cebinizden çıksa, 250 000 TL ye tostçu dükkânı açar mısınız?
Duvardan ses gelir onlardan gelmiyor.
3 Milyon lira harcadık, bu kafeteryanın açılışı için dediklerinde.
Siz para saymasını biliyor musunuz?
Bu para ile, 10 adet fabrika binası yapılır.
On adama da, 2 000 TL den, kiraya verilir.
Her adam 10 ar işçi çalıştırsa, 100 işsize iş verilmiş olur. Ayrıca her ay 20 000 TL gelir elde edilir. Sizin nasıl bir hizmet anlayışınız var? Diyorsunuz.
Yardımcılardan birisi mırıldanıyor.
Diyorum ki, lafınızı açık söyleyin. Bir size bakarım, bir lafınıza bakarım ondan sonra, cevap vermem uygun olursa veririm.
Ses gelmiyor.
Acaba, sözlerimizden, yazılarımızdan, nasiplerini almışlar mı diye bekliyorsunuz.
Ne mümkün. Adamlar, bu sefer de, lokantacılığa, meyhaneciliğe, soyunmuşlar.
Hem de duyduğuma göre, Menderes koyacaklarmış açtıkları yerin adını.
Şimdi yeniden soruyorum.
Gelişmiş kapitalist ülkelerde, Devlet ya da belediyeler, vatandaşın yapamayacağı büyük işlere soyunurlar.
 Sizler hangi kafanın adamlarısınız ya?
Bir taraftan senelerce, Sosyalist düşünceyle savaşacaksınız. Kapitalizmin birer neferi olacaksınız. İki lafınızın birisi, Sosyalizm düşmanlığı olacak. Uygulamalarınız ise tam tersi olacak.
O karşı olduğunuz sosyalizm, insanlara öncelikle iş sağlıyordu, kendi kazancı ile aş sağlıyordu. Vatandaşına el açtırmıyordu. Sizin haberiniz var mı bundan? Sizin gibi, çaycısı ile, tostçusu ile, lokantacısı ile, meyhanecisi ile rekabet etmiyordu.
Sizlerin çizginiz şaşmış kardeşim. Kimin aklına uyuyorsunuz bilmem ama Esnafının yaptığı işlere soyunan, onların sırtından alınan vergi ve harçlarla onlara rekabet eden mantık, mantık değildir.
Kapitalist sistemde, kapital sahipleri kendi sermayeleri ile emsalleri ile yarışırlar. Sizler, Milletten, hem de rekabet ettiğiniz, esnaflardan aldığınız harç ve vergilerle yapınızı oluşturuyorsunuz ve onlarla rekabet edeceksiniz. Yazık ki, ne yazık.
Kamuoyunun aklında neler, neler dolaşıyor biliyor musunuz? 
Bilemezsiniz.
İleride, yüzünüze söyleme cesareti olanlardan, duyarsınız. Tabi ki, çevrenizdeki şakşakçı ve yağdanlıklardan fırsat bulabilirlerse.
Bir, sorum daha var sizlere, saygısızlık saymazsanız.
Koyacağınız, Menderes adı, Pis akan nehir, Menderes in adı  mı, Yoksa Merhum Menderesin adı mı?
Size, sizleri büyütecek, bir fikir daha vereyim mi? Pis akan nehir Menderes’i Eskişehir deki Porsuk çayı gibi Yapmaya kalksanız, işte o zaman, gerçekten, büyük adam olmuş bunlar, projeleri de büyümüş diyeceğim.  Saygılarımla.
                                              Mehmet Kızılaslan 2017-06-28                         

22 Haziran 2017 Perşembe

                      KIRK KADAR KÜÇÜK ADAM
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Hizmet aracından, Tiril, tiril giydirilmiş, Değme ailelerin yapamayacağı kadar bakımlı ve etrafıyla barışık, girişken, güzel ve güler yüzleri ile bir, bir indiler.
Bazıları kendileri, bazıları da bakıcı annelerinin kucaklarında indirdiler taşıttan. 
Kucağına aldığı her çocuk, ya bakıcı anneyi öpüyordu, ya da Anneleri onları öpüyordu.
Vakurdular, başları dimdikti. Nasıl eğitilmişlerdi bilemem ama hepsinin kendilerine güveni vardı. Hepsi güler yüzlü ve cıvıl, cıvıldılar.
Nazillinin tek ve kaliteli müzikli restorandı olan, Fesleğen restorandın kapısından girerlerken, restorandın sahibi, Memduh Kahveci karşıladı onları. Tek, tek hepsine hoş geldiniz, küçük adamlar diye.
Onlarında hepsi, pusette yatan bebek hariç, Hoş bulduk hayırlı akşamlar, hayırlı işler ya da hayırlı kandiller, diyerek girdiler restorandın bahçesine ve kendilerine ayrılan masalardaki koltuklara yerleştiler.
Fesleğen Restorandın sahibi Memduh Kahveci, köşe yazarı Şenol Babacan kardeşimle birlikte sadece beni ve birde bir iş adamını çağırmıştı bu güzel iftar yemeğine.
Bizde onların arasındaki yerimizi almış, Topun atılmasını, ezanın okunmasını bekliyorduk. O kadar güzel bir atmosfer vardı ki o güzelim akşamdaki iftar sofrasında, ezan okununcaya kadar, cıvıl,cıvıl seslerle ortalığı neşelendiren küçük adamlar. Ezanın okunmasıyla birlikte, Bakıcı anneleri ile birlikte yemeye başladılar.
Bizim masada duygu yoğunluğu zirvedeydi. Neredeyse hepimiz ağlamaklı olmuştuk.
Bizi böylesi bir iftar yemeğine çağırmasaydı, Memduh Kahveci kardeşimiz, haberimiz bile yoktu, Sevgi evlerindeki bu küçük adamlardan.
Bu kardeşimize sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. Böylesi bir güzel ortamı sağladığı için. Ama en büyük teşekkürüm Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına. Allah sizlerden razı olsun. Yetiştirme yurtlarındaki onca kötü haberlerden sonra. Bu yetim ve öksüzlerin ya da Annesi ya da babası olduğu halde çeşitli sebeplerden dolayı Sevgi evlerine yerleştirilen bu çocuklar ülkemin geleceği için artık kaybedilmeyen aksine güçlü bir şekilde kazanılan geleceklerimiz olmuşlar.
Allah razı olsun sizlerden, Sevgi evi Anneleri, çocuklarınızın hepsi kişilikli, geleceğe umutla bakan, bilgili cesur ve bir o kadar da girgin ve konuşkandılar.
Umudum bir kez daha yeşerdi. Her fırsatta yanlış uygulamalarından dolayı eleştirdiğim, Hükümet erkânına da minnetlerimi iletiyorum buradan. Allah razı olsun sizlerden de.
Geleceğimiz bu sevgi evleri ve bu küçük çocuklarımızla çok daha güçlü olacak.
Diğer taraftan “Körler sağırlar birbirini ağırlar” türünden, kendi parası ile değil de, başında bulundukları kurumların kesesinden, iftar yemekleri yapanların ve katılanlarının, hiç birisinin, bizim o gecedeki aldığımız hazzı, aldıklarına inanmıyorum. Hiç birisinin gözleri dolmamıştır mutluluktan.
O tür yemeklere, ne normal zamanlarda, nede ramazan boyunca katılmadık biz Şenol Babacan kardeşimle birlikte. Katılmak zorunda kaldığımızda da çaydan başka bir şey içmemeye dikkat ettik. Bu bizim prensibimizdi.
Fesleğen restorandın sahibi, Memduh Kahveci kardeşimiz de bizi takip ediyor olacak ki, gazeteci olarak sadece ikimizi ve bir de bir iş adamını onurlandırmıştı iftar yemeğine daveti ile.
O iş adamı da kırka yakın küçük adama, bayram harçlığı dağıtınca ortalık çok daha cıvıl, cıvıl oldu.
Benim bu sevgi evlerinden haberim yoktu, ne yalan söyleyeyim.
Onların böylesine güzel bakıldığından ve eğitildiğinden de haberim yoktu.
Allah razı olsun böylesi güzel uygulamalarla bu güzel yetim ve öksüzleri geleceğe hazırlayanlardan.
Allah razı olsun sevgi evindeki tüm Annelerden,
Allah razı olsun bizi bu küçük adamlarla birlikte, kendi kesesinden iftara davet eden kardeşimiz, Memduh kahveci den.
Allah sizlerden de razı olsun ve sizin geleceğinizi, yolunuzu açık etsin, bizlerin yarını, geleceği, sevgi evi çocukları, küçük adamlar.  Mehmet Kızılaslan 2017-06-22

        

17 Haziran 2017 Cumartesi

BİZİ ÇOK YÜRÜTTÜLER

                    
12 Eylül öncesi Üniversiteli olmak çok zordu. O zor zamanlarda okuyacak ekonomik şartlarını, alın terinizle oluşturmaya çalışırken, siyasal ortamı anlatmama bile gerek yok, ama birkaç ayrıntıyı anlatmamda yarar olacağını zannediyorum.
Sabah erken kalkarsınız, çetin bir engelli yürüyüşü yaparak sizin düşüncenize yakın insanların semtlerinden geçerek okulunuza ulaşmaya çalışırsınız.
İki taksi paranız varsa, iç cebinizde saklarsınız. Bir imtihan gününde okula yetiştirsin bu para size diye.  Kendinize yakın düşüncesi olan, duraklarda biraz rahat nefes alır, daha sonraki durak sizin karşı fikirlerinizdeki insanların elindeyse kelle koltukta o durağı aşmaya çalışırsınız.
Anlattığımdan bir şey anladınız mı bilemiyorum? O dönemde aynı sandıklardan çıkarılan ve seri numaraları ardı, ardına gelen silahlar, Kenen Evren satılmışı sayesinde, hem solculara, hem sağcılara dağıtılmış, memleket her gün, 35 gencin aynı odaklar tarafından  öldürüldüğü, kan gölüne çevrilmişti.
İşte bu ortamda, şartlar olgunlaştırıldı Memleketin vatansever, Sağcı ve solcularından elli şer genci her gün, işkence hanelerde o eskiden silahları dağıtan, Kenan Evren darbecisinin, Amerikancı işkenceci köpekleri tarafından, bu kez hapishanelerde işkencelerde öldürülmeye başlandı.
1975 yıllarında yine, Kenan haininin, Miti tarafından kurdurulan, Apocular örgütü Şimdilerin (PKK sı) devreye sokuldu. Başına Abdullah Öcalan denilen ermeni geçirildi. MİT çi Ali Yıldırımın kızı ile evlendirildi.
12 Eylül öncesi her fırsatta sokaklara döktüler bizleri. Zor şartlarda ulaştığımız okulun kapısına geldiğimizde, bir gün sağcı gençlerin, ertesi gün solcu gençlerin, devletin Polisi ve Kenan’ın ajanları sayesinde ele geçirdiği okullarımızda üç günde bir Ankara’nın meydanlarına yürütüldük.
Her yürüyüşümüzde olay çıkarılır birkaç arkadaşımız ya yaralanır, ya göz altına alınırdı. 1980 lere gelindiğinde, her yürüyüşte birkaç vatansever sağcı ya da solcu gencimiz öldürülmeye başlandı.
12 Eylül 1980 e gelindiğinde ABD nin “ Bizim çocuklar darbe yaptı” dediği; Genel Kurmay başkanı olarak, her türlü yetki kendisinde olduğu halde her gün sokaktaki 35 gencimizi öldürten, Kenen Evren artık, İşkence hanelerde, Elli, sağcı ve solcu gencimizi öldürtmeye başladı.
Peki siyasiler ne yapıyorlardı?
Bir, Süleyman Demirel vardı “ Yollar yürümekle aşınmaz” diyen.
Bir, Bülent Ecevit vardı “Kontur gerillaya dikkat çekmeye çalışan”
Birde, Alpaslan Türkeş vardı, her bakanlıkta ABD lilerin odasının olduğunu dikkati çekmeye çalışan. Konuşamadılar sonuca ulaşacak şekilde. Konuşamadılar Milli konularda hep beraber bir yere vuracak şekilde.
Kaybettik. Millet olarak kaybettik. Korkunç bir insan kaybımız, zaman ve para kaybımız oldu. Ve hala kaybetmeye devam ediyoruz. 
Bu ülkenin iç ve dış olayları incelediğimizde yürümekten daha çok yapabileceği şeylerimiz var. Bir tanesini aylardır, neredeyse her yazımda öneriyorum.
Adaletin düzelmesi, terörün bitmesi, ajanların yakalanması, torpilin, rüşvetin, himmetin, silah ve uyuşturucu ticaretinin durdurulması, aklınıza gelen her pisliğin ortadan kalkması ve devletin bilgisayar ekranlarından görülebilir hale gelmesi; PARANIN KAYIT ALTINA ALINMASI ile önlenecektir.
Nereden bulurlarsa, getirirlerse getirsinler, paralarını karta geçireceğiz ve kartla harcamasını sağlayacağız. Tüm yanlış yapanları para hareketlerinden yakalayacağız.
Haydi buyurun, yürüyüşe çıkanlar, bu yasa teklifini getirin meclise. Kabul edilmezse, üç yaşındaki torunum, seksen yaşındaki amcamla Tekrar yollara ve sokaklara  düşeceğim, söz veriyorum. Yasa çıkıncaya kadar da içeri girmeyeceğim.
Hedefine ulaşmayan ve kesin çözümler getirmeyen, sadece taraftarlarının gazını alacak eylemler yapanlar, ABD yanlısı muhalefetin görevlileridir.
Gerçek muhalefet, köklü çözümler öneren ve İnsanıyla, devletiyle, doğasıyla her canlısının geleceğini garanti altına alan çözümler üretenlerdir.
İçinizden bir tanesi sorsa ya bana “paranın kayıt altına alınması nedir?” diye.
Bulduğunuz ve gittiğiniz yol çözüm yolu değil. Milleti oyalama yoludur, zaman kaybıdır. Milletin aklıyla alay etmeyiniz.
Birileri Darbe gecesi, Milleti sokaklara döktü. 250 İnsanımızın ölümüne sebep oldu. Binlerce insanımızın sakat kalmasına sebep oldu. Ve Milleti kullandı.
Sizlerde, Milleti sokaklara döküp daha başka acılara sebep olmayınız.
Yapılacak çok iş var, bizleri çok yürüttüler, artık yorulduk. Çözüm Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve sizin yasa tekliflerinizde efendiler.

                                      Mehmet Kızılaslan 2017-06-17

8 Haziran 2017 Perşembe

KATAR, KATAR PARA yada KARA KOYUNLAR

                    
Mecliste bas, bas bağırıyorlar. İçeriğine karşı değiliz ama, zamanlaması konjektür’e  uygun değil. Ne için söylediler? Meclisten öne alınarak geçirilen Katar la iş birliği yasası için.
Bir ülke düşününüz, AB kriz yaşarken, sizinle iş birliği yapmış katar, katar para akıtmış ülkenize, siz kriz yaşamamışsınız. Dostluğunu kendi zararlarını göze alarak göstermiş.
ABD şeytanı, sizin kaynaklarınızı, Orta doğudan akan paraların kesilmesi ile kurutulacağını tespit etmiş. Ve Katar’ı Müslüman görünümlü, 7 ülke ile birlikte teröre destek oluyor diye, çökertme kararı almıştır
İlan ettikleri terörist örgütlere bir bakınız. Birisi Hamas, diğeri Müslüman kardeşler örgütleri. Bu örgütlerin ne derece terörist olduğu bile tartışılır. Diyelim ki bu örgütler terörist, PYD nedir? PYD ye kimler yardım ediyor, bize rağmen, bize karşı?
Asıl büyük terörist ABD dir. Arkasına taktığı Sudi Amerika denilen kaypak, korkak ikinci şeytanla birlikte, orta doğu ya İslam’ın haç paraları ve petrol paraları ile silah yığacaklar ve kan gölüne çevirecekler.
Bizim meclistekiler de bağırıyor şimdi sırası mı idi Katar’la iş birliği yapmanın?
Zeka özürlü kardeşim, adama şimdi lazım destek, şimdi yanında olmak zorundasın. Şeytana karşı susar ve sessiz kalırsan şeytanın dostu asıl şeytan sen olursun.
Biliyor musun Katar emiri ABD aleyhinde konuştu diye olmadı bu olay. Katar emiri siber saldırıya uğradığını internet de kendisine maledilen konuşmaları yapmadığını, açıklamasına rağmen, ABD nin  BUSH dan daha BUSH yeni başkanı tarafından büyük bir olasılıkla Türkiye ile ilişkilerinden dolayı  linç edilmek istendi.
Siz sadece Tayyip düşmanlığı yüzünden olsa gerek şimdi sırası mı idi Katarla işbirliği anlaşmasının mecliste öne alınıp geçirilmesinin, diyorsunuz.
Allah’ınızı severseniz adam gibi alternatif bir dış siyaset çizgisi oluşturunuz. Her konuda olduğu gibi “Hükümet ne diyorsa tersini söyleyelim” diye bir siyaset çizgisi olamaz.
Sudi Amerika, büyük şeytan ABD ile 150 Milyar dolarlık bir ilk bağlantı ile bu rakamın üç katına varan uzun vadeli bir ticaret anlaşmasına imza atmış.
Gıda mı alacak oradan, yoksa silah mı?
Hepiniz biliyorsunuz silah olduğunu.
Bu silahlar kime karşı kullanılacak?
İsrail’e karşı mı? Hayır, Müslümanlara karşı.
Birinizde çıkın bağırın, ABD ye, sen bu silahları orta doğuya satamazsın diye.
Ya da, Sudi Amerikaya, Sen ne yapıyorsun, Müslüman kardeşim diye müdahale etmeye çalışınız.
Bizim yetkimiz mi var, bizi muhatap mı alırlar. Diyorsunuz değil mi? Bir gölge kabine kurmayı düşüne bildiniz mi bu güne kadar? Yarın hükumet olsanız, var mı dış işleri ekibiniz? Olsaydı, onlardan birkaçını göndere bilirdiniz ama nerede.
Sizin hükumet olma gibi bir mantığınız da yok ki. Ne gereği var bu tür çaba harcamaya.
Mevcut hükumetlerin aksini söyleyin siyaset yapmış sayılırsınız öyle mi?
Ulan başkalarına Ak Koyun diyorsunuz ya, sizler kara koyunun daniskasısınız. Beceriksizler, basiretsiz, uyuyan kara koyunlar.
Millet sizden iyi takip ediyor, tüm dünya siyasetini, Ülke çıkarlarını.
Kendinizi yenileyin artık hani eskiden diyordunuz ya halka inelim diye; Allah rızası için halkın seviyesine çıkmaya çalışın artık.
Rahmetli Erbakan hoca, “Suriye ye müdahale ettiklerinde sıra bize gelmiştir.”
Rahmetli Kaddafi, “Irak’a girdiklerinde sıra bize gelmiştir.” Demişlerdi.
Katar a müdahale, Orta doğunun kan gölüne döndürülmesi ve Türkiye’nin can damarlarından birinin kesilmesi olacaktır. Katar’ın yanında olmanın tam zamanıdır.
                            Mehmet Kızılaslan 2017-06-08



KATAR, KATAR PARA yada KARA KOYUNLAR

                    
Mecliste bas, bas bağırıyorlar. İçeriğine karşı değiliz ama, zamanlaması konjektür’e  uygun değil. Ne için söylediler? Meclisten öne alınarak geçirilen Katar la iş birliği yasası için.
Bir ülke düşününüz, AB kriz yaşarken, sizinle iş birliği yapmış katar, katar para akıtmış ülkenize, siz kriz yaşamamışsınız. Dostluğunu kendi zararlarını göze alarak göstermiş.
ABD şeytanı, sizin kaynaklarınızı, Orta doğudan akan paraların kesilmesi ile kurutulacağını tespit etmiş. Ve Katar’ı Müslüman görünümlü, 7 ülke ile birlikte teröre destek oluyor diye, çökertme kararı almıştır
İlan ettikleri terörist örgütlere bir bakınız. Birisi Hamas, diğeri Müslüman kardeşler örgütleri. Bu örgütlerin ne derece terörist olduğu bile tartışılır. Diyelim ki bu örgütler terörist, PYD nedir? PYD ye kimler yardım ediyor, bize rağmen, bize karşı?
Asıl büyük terörist ABD dir. Arkasına taktığı Sudi Amerika denilen kaypak, korkak ikinci şeytanla birlikte, orta doğu ya İslam’ın haç paraları ve petrol paraları ile silah yığacaklar ve kan gölüne çevirecekler.
Bizim meclistekiler de bağırıyor şimdi sırası mı idi Katar’la iş birliği yapmanın?
Zeka özürlü kardeşim, adama şimdi lazım destek, şimdi yanında olmak zorundasın. Şeytana karşı susar ve sessiz kalırsan şeytanın dostu asıl şeytan sen olursun.
Biliyor musun Katar emiri ABD aleyhinde konuştu diye olmadı bu olay. Katar emiri siber saldırıya uğradığını internet de kendisine maledilen konuşmaları yapmadığını, açıklamasına rağmen, ABD nin  BUSH dan daha BUSH yeni başkanı tarafından büyük bir olasılıkla Türkiye ile ilişkilerinden dolayı  linç edilmek istendi.
Siz sadece Tayyip düşmanlığı yüzünden olsa gerek şimdi sırası mı idi Katarla işbirliği anlaşmasının mecliste öne alınıp geçirilmesinin, diyorsunuz.
Allah’ınızı severseniz adam gibi alternatif bir dış siyaset çizgisi oluşturunuz. Her konuda olduğu gibi “Hükümet ne diyorsa tersini söyleyelim” diye bir siyaset çizgisi olamaz.
Sudi Amerika, büyük şeytan ABD ile 150 Milyar dolarlık bir ilk bağlantı ile bu rakamın üç katına varan uzun vadeli bir ticaret anlaşmasına imza atmış.
Gıda mı alacak oradan, yoksa silah mı?
Hepiniz biliyorsunuz silah olduğunu.
Bu silahlar kime karşı kullanılacak?
İsrail’e karşı mı? Hayır, Müslümanlara karşı.
Birinizde çıkın bağırın, ABD ye, sen bu silahları orta doğuya satamazsın diye.
Ya da, Sudi Amerikaya, Sen ne yapıyorsun, Müslüman kardeşim diye müdahale etmeye çalışınız.
Bizim yetkimiz mi var, bizi muhatap mı alırlar. Diyorsunuz değil mi? Bir gölge kabine kurmayı düşüne bildiniz mi bu güne kadar? Yarın hükumet olsanız, var mı dış işleri ekibiniz? Olsaydı, onlardan birkaçını göndere bilirdiniz ama nerede.
Sizin hükumet olma gibi bir mantığınız da yok ki. Ne gereği var bu tür çaba harcamaya.
Mevcut hükumetlerin aksini söyleyin siyaset yapmış sayılırsınız öyle mi?
Ulan başkalarına Ak Koyun diyorsunuz ya, sizler kara koyunun daniskasısınız. Beceriksizler, basiretsiz, uyuyan kara koyunlar.
Millet sizden iyi takip ediyor, tüm dünya siyasetini, Ülke çıkarlarını.
Kendinizi yenileyin artık hani eskiden diyordunuz ya halka inelim diye; Allah rızası için halkın seviyesine çıkmaya çalışın artık.
Rahmetli Erbakan hoca, “Suriye ye müdahale ettiklerinde sıra bize gelmiştir.”
Rahmetli Kaddafi, “Irak’a girdiklerinde sıra bize gelmiştir.” Demişlerdi.
Katar a müdahale, Orta doğunun kan gölüne döndürülmesi ve Türkiye’nin can damarlarından birinin kesilmesi olacaktır. Katar’ın yanında olmanın tam zamanıdır.
                            Mehmet Kızılaslan 2017-06-08



5 Haziran 2017 Pazartesi

ALLAH'TAN ÜMİT KESİLMEZ

          
Allahtan ümit kesilmez deriz, artık elimizden bir şey gelmediğinde.
Halledemediğimiz bir sorunu aslında Yaratana havale etmektir bu.
Kuldan ümit kesilir. Haber kesilir. Selam kesilir.
Yardan haber kesilir, ümit kesilir.
Anadan kesilir, babadan kesilir, arkadaştan dosttan ümit kesilir.
Her şeyden ümit kesilir. Herkesten ümit kesilir de Allahtan ümit kesilmez.
Yolun sonuna geldiğimizi mi belirtmektir, yoksa artık yapabileceğimiz bir şey kalmadı mı demektir? Ya da ölüyor, helalleşin demek midir bilinmez.
Çünkü her anlamda kullanılır,  Allahtan ümit kesilmez.
Can çekişen insan için, canlı için, hayvan için yapacak bir şey kalmadı ama Allahtan ümit kesilmez deriz.
Şimdi ülkem için, ülkemin tarımı için, ülkemin turizmi için, Ülkemin sanayisi için, ülkemin ekonomisi için diyecek tek şeyimiz kaldı Allahtan ümit kesilmez.
Peki, yapılabilecek her şey yapıldı mı?
Her formül denendi mi?
Alınması gereken tedbirler alındı mı?
Yapılması gereken ameliyatlar yapıldı mı?
Hayır kocaman bir hayır.
Aksine yanlışa giden her yol denendi.
Ülke çıkarı için değil, egolarımızı tatmin için meydanlar okundu.
İç siyasetimiz için dış siyasetimiz feda edildi.
Kocaman bir hiçler topluluğu kaldı elimizde.
Aç bir kabadayı gibiyim.
Ayakkabısının burnu sivri, sırtı basılmış yumurta topuklu, bir kabadayı gibiyim.
Elimizde kürdan ama çorba bile içememişim.
Kahramanız ya, meydan okuyoruz ya, ver gazı, alkışlar gırla, ama Millet sefalete doğru gidiyor.
Hiç mi, Yahudi esnaflarının hareketlerini, incelemediniz. Siz ne kadar bağırsanız da onlar, Kuzum, kuzum diye, diye malını satar paracıklarımızı da alırlar. Biz ne yaparız. Hem kel, hem fodullar gibi ahkam keseriz. Ondan dükkanlarımızı kapatacak noktaya geliriz.
Hadi sadece kendimiz olsak dükkanı kapatalım başkasının yanında çıraklığa ya da ameleliğe başlayalım da, koca ülkenin işleri kesatsa ne olacak? Ülkemizi mi yamayalım birilerinin sırtına? Karın tokluğuna çalıştırsınlar mı bizleri?
Bir yerlerde yanlış var efendiler. Sizlerin tuzu kuru. Çalışmadan devlet kesesinden yardım ve teşvik aktardıklarınızın durumları da iyi. Ürettiği halde ihracatın olmaması nedeniyle ürettiklerinin karşılığını alamayan onurlu çalışkan insanlar sıkıntıda efendiler.
Tarım la uğraşanlar, Turizmle uğraşanlar, sanayi ile uğraşanlar, batıyor ya da küçüle, küçüle mikrometre ile görünecek hale geldiler. Siz hala çağ atlayan, sıçrayan, Türkiye den bahsediyorsunuz. Bana söyler misiniz İnşaat yapıp satarak zengin olan bir ülke var mı Dünya da?  
 Allahtan ümit kesilmez de diyemiyorum. Çünkü yapılması gerekenleri yapmadınız ya da aksini yaptınız. Allah Mütevazi insanları sever. Sizler mütevazilik dilinizde olmasına rağmen, Yüreklerinizde kof bir kahramanlıkla dolusunuz.
Onun için, Allahtan ümit kesilmez diyemiyorum efendiler. Boşuna büyüklenmeyiniz, Sizden büyük Allah var padişahım, Allah var. Diyebiliyorum.
Ama sizin müritleriniz sizleri uçurmaya başladı ya, ayaklarınız yerden kesildi ya.
İşte üzüntüm ona dır. İslam’ı da, Maun Suresinde bahsedilenler gibi, sizler gözden düşürdünüz ya. Padişah kim mi? Ben ise padişahlar dan bahsettim. Her yanım padişah dolu. Her yanım yanlışlar la dolu. Selametle.  Mehmet Kızılaslan 2017-06-05