Umuttur insanı
ayakta tutan, onu yitirdiğinizde her şeyiniz biter.
Paranızı
kaybedersiniz, bir bakmışsınız belli bir süre sonra kaybettiğiniz paradan daha
çok paranız olmuş.
Malınızı
mülkünüzü kaybedersiniz, çalışır çabalar yeniden o mallardan daha değerli
mallarınız olur.
Eşinizi
kaybedersiniz, zaman ilaç olur, daha güzel ve daha anlayışlısı ile tekrar
beraber olursunuz.
Bu kaybettiklerinizin hepsini yeniden
kazanmak için, içinizde bir heyecan, bir çalışma hırsı ve geçmişte yaptığınız
hataları yapmama becerisi ve ümit vardır.
Yeniden başarır,
yeniden kazanır, yeniden hayata tutunursunuz.
Eğer bütün
kaybettiklerinizin üstüne bir de, umudunuzu kaybederseniz, tekrar başarma,
hayata tutunma ve yeniden ayağa kalkma mecaliniz olmaz. Yıkılırsınız,
eksilirsiniz, yok olursunuz.
İnsanlarımızın son hali bu.
Yetkililerin,
uluslar arası başarılarımızı, Silah sanayisinde kat ettiğimiz yolu ve gayri
safi Milli hasıladaki fertler üzerine pay edilen ama hiçbir vatandaşımızın
cebine o bahsedilen paranın onda birinin dahi girmediğinden habersizmiş gibi;
ülke içi ekonomik durumu bayram yeri gibi göstermelerinden dolayı, İnsanımız kendisini
başarısız ve çökmüş hissediyor.
Bu durum,
umutsuzluğa ve sadece kendisinin başarısız olduğu duygusu, bitmişlik
sendromuna kapılmalarına sebep oluyor.
Her şeyini kaybeden, bu arada itibarını
arkadaş çevresinde ve ailesi içinde kaybeden bir kişi, korkarım kaybedeceği hiçbir
şey kalmadığı için en tehlikeli duruma da düşer.
Bu insandan
korkunuz, artık bu insan canavar olmaya adaydır. Kim dokunursa bu saatten sonra
onun bam teline, hak etmediği bir ceza ile karşılaşa bilir. Bu insan eğer sebep
sonuç ilişkilerini de bilemeyecek kadar yorgun ve bitkin ise, işte o zaman
nerede ne zaman patlayacağını bilemezsiniz.
Son cinnet
geçirmelere bir bakınız. İnsanlar en sevdiklerini canlarını ciğerlerini
öldürüyorlar. Oysa ki onlar bu sıkıntıların sebebi değillerdir. Neden sonucun
vahim cezasına onlar çarpılıyorlar zannediyorsunuz ki? O cinnet geçiren insanlar içine düştükleri vahim durumun sebebinin, o
yakınları olmadığını bilmiyor mu zannediyorsunuz. Biliyorlar ama o yenilmişlik
sendromu içinde gücü geçene patlıyorlar.
İşte bu
noktada yetkililere sesleniyorum, Erki elinde bulunduranların en büyüğünden en
küçüğüne sesleniyorum. Bu vahim durumu görün çarelerini bulun.
Aksi halde önümüzdeki günler pandeminin
getirdiği ekonomik sıkıntılar nedeni ile, cinnetler, cinayetler, patlamalarla ve kabus dolu günlerler olacaktır.
Çözüm.
Çözüm öncelikle
yetkililerin söylemlerini değiştirmekle başlamalıdır.
Ülkem
bayram yeri değil, bayram yeri gibi göstermekten vazgeçiniz.
Bütün dünya, ekonomik
sıkıntı içinde ise eğer. O nedenlerden dolayı küçülme kararı alan ülkeler ve
bunu resmi devlet politikası haline getirdikleri açıklamaları yapıyor.
Siz de yapın, Bütün dünya sıkıntıda,
bizimde sıkıntımız var, küçüleceğiz deyin.
Her vatandaş da, sıkıntı sadece bende değilmiş, Devletler bile küçülme
kararı aldıysa, bende küçüleyim desin.
Kendisini
beceriksiz hissetmesin, yıkılmasın, umutsuzluğa kapılmasın. Bunu
açıkladığınızda küçülmezsiniz, aksine büyürsünüz insanımızın gözünde.
Diğer yandan tüm lüks harcamalarınızdan
vaz geçin. Vatandaş ekmek bulamaz duruma düşerken siz har vurup harman
savurmayın.
İş yerlerini
kapatma kararı aldığınız iş yeri sahiplerini ve çalışanlarını pandemi süresi
boyunca, karşılıksız yardım edin.
Sıkıntıya düşmüş ailelerin onurlarını
şereflerini ve umutlarını kaybetmelerini beklemeden onları koruma altına
alınız.
Üretime daha
kalıcı yöntemler bulun, Faiz üretimin düşmanıdır, günahtır haramdır.
Bu tedbirler ve benzeri tedbirleri
almadığınız zaman, ileride göreceksiniz ki koca bir ülke rehabilite edilmek
zorunda kalmış olacak. İşte o zaman, üretimden kopmuş ülkede, buna hiç gücümüz
yetmeyecek.
Umudunu yitirmiş
insanların açacağı yaraları tamir edemeyeceğiz.
Korkarım sadece kendisini kurtarmaya
çalışan bir avuç varlıklı insanımızda, sırça köşklerinde rahat uyuyamayacaklar.
Bu durum çok
vahim, lütfen bunu görünüz. Saygılarımla.
Mehmet Kızılaslan 2020-11-23