23 Kasım 2012 Cuma

SİZLERE KATİLSİNİZ DEMEYE DİLİM VARMIYOR


             

Aydın istikametinden Nazilliye girerken, Uğur dondurmanın hemen yanında bulunan, kavşağın bir ucu, bir şahısla problemden dolayı kapalı. Mezarlık yönünden gelip sanayiye doğru devam edecek bu yolun açılması halinde; Nazilli girişinden Bozdoğan a, sanayiye, organize sanayiye, Muğla ya gidecek olan taşıtların tamamı bu kavşaktan dönecekleri için, bundan sonraki üç kavşak bu taşıtların sıkışıklığından kurtulacaktır.
Öğrendiğim kadarı ile Nazilli belediyesi ile imzaladığı protokolün uygulanmaması nedeni ile kavşağın ağzında evi bulunan şahıs mağdur. Trafikte seyreden ve bahsettiğim istikamete gidenler mağdur. Bir ayın içinde yedi trafik kazası sonucu beş kişi öldü, ölenlerin birisi hamile. Bunların aileleri mağdur. Yetkililer siz rahat mısınız Allah aşkına?
Bazen sizleri anlamakta zorlanıyorum yetkililer. Sizler göreve gelmeden önce vaatlerinizi sıralarken biz beşikten mezara kadar sizlerin hizmetindeyiz diyorsunuz. İnsanların ölümünü hızlandırdığınız için mutlu musunuz?

Çocuklarına yiyecek bulamadığı halde, tenceresinde taş kaynatarak çocuklarını oyalarken, diğer yandan da Halife hazreti Ömer e beddualar yağdıran kadını bilirsiniz. İşte mağdurların, sizlere de öylesine beddua ettiklerini biliyor musunuz yetkililer?
Bana söyler misiniz ödemesini geciktirdiğiniz para ne kadardır?
Yine söyler misiniz bu para kaç insanımızın hayatına eş değerdir?
Eğer bu bedel ödenseydi ve o kavşak açılsaydı trafik rahatlasaydı orada beş vatandaşımız ölmeseydi daha iyi olmaz mıydı efendiler?

Sizlere katilsiniz demeye dilim varmıyor efendiler.
Şehrimizin girişinde bahsettiğim bölümde o kadar kolay ki yolu genişletmek. Sağlı sollu evlerin bahçelerini yola dahil etmeniz halinde, iki şerit daha kazancımız olacak, Trafik çok daha rahatlayacak.
Allah aşkına o bulunduğunuz yerde bu işler yapmak çok mu zor?
  Koltuklarınızı çivili Hint yatağına benzetiyorum ben, siz orada nasıl rahat oturuyor ve gece nasıl rahat uyuyorsunuz ki?
Çevrenizdeki şakşakçı yağdanlıklardan uzaklaşıp biraz olup bitenlere gözünüzü açınız. Millet Nazilliden geçerken hayatından beziyor. İnsanlarımız canlarını kaybediyor. Yol kenarındaki çiçeklikler esnafımızın ve yolcuların cehennemi olmuş. Sizlerde geleceğinizi ve cennetinizi kaybediyorsunuz, haberiniz yok.
Uyuyun ya da, başka akçeli işlerle oyalanın bakalım efendiler. Bu dünyanın öbür yanı da var. Sizleri de Yüce Yaratana havale etmekten yorulmaya başladım haberiniz ola.
                          Mehmet KIZILASLAN 2012-11-22
     

19 Kasım 2012 Pazartesi

HİÇ ÜZÜLMEYİN ONLARA DA KALMAYACAK BU DÜNYA


                                          


“Eğer bütün insanlar (kafirlere verdiğimiz nimetlere bakıp küfürde birleşen) bir tek ümmet olacak olmasalardı, Rahmanı inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık. (Zuhruf 33)
“Evlerine (gümüşten) kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar ve altın süslemeler yapardık. Bütün bunlar, sadece dünya hayatının geçimliğidir. Rabbinin katında ahret ise, Ona karşı gelmekten sakınanlarındır. (Zuhruf 34-35)

Hiç üzülmeyin, dünya hayatı kimimize göre bir kuşluk vakti kadar. Kimimize göre iki nefes arası kısalıktadır. Uzun ömürlü insanların yaşadığı Nazilli’de insanlarımız en fazla 120 yıl bile yaşamıyorlar.
Tarihe baktığınızda 950 yıldan daha fazla yaşayan Nuh ( A.s.) ın, kefeninde hiçbir şey götüremediği gibi; gemisini bulabilme fantezisine kapılanların mal varlıkları, Nuh’un binlerce kat fazlasıdır.

Hiç üzülmeyin, Müslüman olduğunu zannettiğiniz devlet adamlarının, siyasilerin, politikacıların, vekillerin, mal varlıklarının milyonlarca insanın açlıktan ölmesine engelleyecek büyüklükte olmasına rağmen kılını kıpırdatmamalarına. Halbuki Hazreti Süleyman ‘nın hazinelerinin anahtarlarının onlarca deve yükü olmasına rağmen; öldüğünün bile günlerce sonra asasını kemiren bir ağaç kurdunun yemesinden sonra yere düştüğünde anlaşıldığını bilirsiniz. Ne götürmüştür takva dan başka?

Hiç üzülmeyin Dünyadaki açlığın sefaletin sebebinin, hazineleri elinde bulunduranların mal varlıklarının o yoksul bırakılanların haklarının çalınmasıyla oluştuğunu.

Demek ki yaradan Bu günümüz hırsızlarına çok daha fazlasını verecekmiş. Endişesi ise masum insanlarında bu aşağılık hırsızların safında birleşmeleri imiş.

Sınav aslında çok zor gibi görünse de çok kolay. Birinci olay bugün adaletsizlik gibi görünen şeylerin sınav olduğunu düşünmemiz ve ona göre dürüst kalmaya çalışmamızdır.  İkinci olay Adaletsizlikler ve zulüm karşısında yatarak tevekkül olmak yerine, şerefsizlerle, elimizle, dilimizle ve yüreğimizle mücadele etmemiz gerektiğidir.
Adaletsizlikler karsında susarak dilsiz şeytan olmamamız gereklidir.

“Ey peygamber! Allahtan kork, kafirlere ve münafıklara boyun eğme. Elbette Allah her şeyi bilmekte ve yerli yerince yapmaktadır.” (Ahzab 1)   

Kafirlere, münafıklara, hırsızlara, soysuzlara, adaletsizler, hak yiyenlere, kafirlerle iş birliği yapanlara, yolsuzluklara göz yumanlara, sebep olanlara, Yandaşlarına milletin hakkını peşkeş çekenlere boyun eğmeme emri, sadece Peygamberlere değil, tüm yaratılanlara, Allahın kullarına, Peygamberlerin ümmetlerine, İnanan Milletlere emredildi.
Allah katında ahret, inanan milletlerin olabilmesi için emrine uymak ve işaret edilenlerle mücadele etme şartı vardır. haberiniz ola.
 Görevimiz üzülmek değil mücadele etmektir.
Allah Kuran da emredilenleri yaşayan kullarından eylesin inanan milletimizi.
                                    Mehmet KIZILASLAN 2012-11-16


12 Kasım 2012 Pazartesi

BAĞIR BAĞIR BAĞIRIYORUM


                            BAĞIR, BAĞIR, BAĞIRIYORUM

Daha fazla insan hakları, daha fazla demokrasi, daha fazla huzur diye bağırıyorum. Bende istiyorum, her şeyin benim istediğim gibi olmasını. Tek söz sahibi benim olduğum bir dünyayı. Biliyorum bir çoğunuzda bunu istersiniz ama, ne yazık ki bu dünya da saygınlık ve söz sahibi olma öyle despotça tedbir almalarla olmuyor.
Bir zaman Hitler vardı, anılmasına bakınız cinayetler, cinayetler, cinayetlerle anılması nedendir sizce? Elinde Dünyayı yok edecek silahlar ve ordular vardı. Ne yapabildi?
Bende istiyorum Adı Türkiye olan ülkemde her şey Türklerin istediği gibi olsun. Ama bu mümkün değil. Bakın çevrenize yakınlarınızda, adını soyadını gizlenmek için değiştirmiş, Rum, Ermeni, Yahudi komşularımız yok mu? Bunlarla ilişkilerimiz teke tek olunca hasımane mi? Dostça değil mi?
Şimdi bizi meşgul eden açlık grevlerine bakalım isterseniz. İstekleri nedir bunların? Niyet okumayı bir kenara bıraktığımızda “Ana dilde savunma” değil mi birisi?
Söyler misiniz bana, Bir İngiliz, bir Amerikan, bir Yunanlı, ülkemde mahkemelere düştüğünde yargılanması esnasında Tercümanları vasıtasıyla meramlarını anlatmıyorlar mı? 
Neden bin yıldır beraber yaşadığımızı söylediğimiz, Kürt kardeşlerimizin tercüman kullanmalarına izin vermeyiz acaba? Onlar Yunanlıdan, Amerikalıdan, İngiliz den daha az insanlar mıdır, yoksa bizim yanımızdaki değerleri çok daha az mıdır?
“İkinci isteğe bakalım Ana dilde eğitim” bu ülkede nice zeki çocukları yabancı dilde eğitim yapan üniversitelere gönderdik nerdeyse çoğunu kaybediyorduk. Çok mu zor annesinin dilinde eğitim yaptırmak bu kardeşlerimizin çocuklarını?
Diğer yandan Türkçe eğitim yapanların bile iş bulmakta zorlandığı ülkemde, İngilizce, Çince, Rusça gibi diller öğrenmeye çalışmalarının amacı nedir sizce? Bırakınız, istedikleri dilde eğitim yapsınlar. İleride görecekler Kürtçe eğitim almak yerine, Dünya dili olmaya başlayan Türkçe eğitim almadıklarının zararını.
Bu iki olay bizi bugün meşgul ettiği kadar meşgul etmeye bilirdi. Neden? Çünkü Kürtçe öğreten dil kurslarını serbest bıraktık talep ne oldu?
Açılan kursların neredeyse tamamı kapanmadı mı?
Zaten yakında Milli Eğitime bağlı okulları belediyelere devretmeyecek miyiz? Evet devredeceksiniz.
Yerel yönetimlerin gücünü artırmayacak mısınız? Evet artıracaksınız.
Bunun sonucunda Diyarbakır gibi illerde Okulların öğretmenleri kimlerden oluşacak? Elbette ki Kürt kardeşlerimizden olacak.
Allah aşkına bana her şeyi açıkça söyletmeyin, bir kısmını da siz tamamlayın.

Gelelim Abdullah Öcalan denen çocuk katilinin tecritinin kaldırılmasına. Teröristlere bakarsanız onun serbest bırakılmasını bile isteyebilirler. Bu onların yüreğinden geçen de olabilir, önemli değil ki.
Biz ne yaptık, ne yapmamız gerekir, ona gelelim.
Biz aslında Öcalan denilen bebek katilini sadece CİNAYET den yargılasaydık, binlerce cinayet ve azmettirmeden dolayı, bugün bu adi katili, onlarca defa idam edebilirdik.
Türk devleti bu konuda, o dönemde, Türk yargı sistemine yanlış müdahale etmiş ve Katil Öcalan, siyasi suçlu olarak yargılanmıştır.

Bu gün Türkiye yanlış gündem ve yanlış çalışmalarla enerjisini boşa harcamaktadır.
Sayın Başbakanımızda İdamlardan bahsederek İnsanımızı boş yere ümitlendirmektedir.

Yapılması gereken: Kürt kardeşlerimiz Yargılanmaları esnasında ya da devlet dairelerindeki işlerinden dolayı Tercüman istiyorlarsa vereceğiz. Bu onların hakkı. Bu bir

Ana dilde eğitim istiyorlarsa, o konuda da hemen bu gün, gerekenler yapılmalı. Kendi çocuklarını Amerikan kolejlerinde okutan vekillerinin, Kürt halkına ne kadar zarar verdiği 20 yıl sonra, o çocuklar Global dünyada iş aramaya başladığında görecek olsalar da, bu yapılmalı. Öyle istiyorlarsa buda onların hakkı. Bu iki

Üçüncü istekleri Tecrit in kaldırılmasına. Çocuk katili terörist başı Öcalan normal bir hapishane de adi suçlularla birlikte, katillerin ve müebbet hapislerin bulunduğu koğuşa atılmalı.  Diğer katillere sağlanan ortamdan başka, ortam sağlanmamalıdır. Oralarda başına bir iş gelirse karışmayacağımızı da bilinmelidir. Ayrıca koca ada tahsisi de biter ona yapılan masrafla yılda bir fabrika açılır. hiç değilse işsizliğe çare bulunur.

 Bu aşağılık katilde gündemimizden düşmeli kalkınma ve üretime dair ne varsa o konularda tüm ülke, eforunu, çabasını o yöne harcamalıdır.

Bize cambaza baktırmayın artık efendiler. Bizim daha fazla kazanmaya, daha fazla insan haklarına, daha fazla demokrasiye, daha fazla huzura ihtiyacımız var. Şehit haberlerinin yok olduğu günler dileğimle.
                                                       Mehmet KIZILASLAN 2012-11-12


7 Kasım 2012 Çarşamba

CİNNET GEÇİREN GEÇİRENE


                 HERYER BAYRAM YERİ
            CİNNET GEÇİREN GEÇİRENE
Televizyon kanallarının yarısından fazlası her yeri bayram yeri gibi gösteriyor. Herşey olması gerektiği gibi. Ortalık güllük gülistanlık.
Diğer yandan birkaç Tv kanalı ise ortalığı yangın yeri gibi gösteriyor. Tabiî ki olayları ve haberleri birkaç kanaldan izlemek gerektiğini babamdan öğrenmiştim. Bazen evde haber izlemem sorun olmuyor değil. Aslında onlarda alıştılar artık haberleri değişik kanallardan izlemenin doğru olduğunu.
Kanaldan kanala haberleri dolaşırken karşılaştıklarım şöyle; Bir kanal yarışma diye tabak çanak kırdırırken, diğeri evde kalmışlara eş bulmaya çalışıyor. Bir başkası Anadolu’nun her köşesinden yetenekli yeteneksiz ne varsa sahneye çıkarırken, bir diğeri yemek yapmayı öğretmeye çalışıyor. Ötekisi kılık kıyafet konusunda genç kızlara akıl vermeye çalışıyor, ve beğenmediklerini de azarlarken, yerin dibine sokuyor.
Bir kanala bakıyorum, işinden tazminat almadan atılan bir vatandaşımızın cebinde 5 lirası var, eve gidiyor cinnet geçiriyor. Bir başka vatandaş eşini doğramış. Diğer bir yerde gençler birbirlerine döner bıçakları ile saldırıyor onlarca genç birbirini yerken millet onları seyrediyor.
Bir başkası içki parası vermediği için bir genci kalbinden bıçaklayarak öldürüyor. Aynı şehirde zanlıyı alabilmek için yüzlerce vatandaş Polis Karakoluna saldırıyor.
Güneydoğudan şehit haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Memleket cehennem yeri gibi.
Merak ediyorum.Memleketi, cehennem yeri gibi gösterenler arşivdeki haberlerimi gösteriyorlar?
Herhalde değildir. Eğer öyleyse bunlar arşivdeki kötü haberleri veriyorlarsa benim ve izleyicilerin canını sıkmaya ne hakları var? Rütük nerede?
Eğer verdikleri haberler doğruysa ki doğru olduğuna inanıyorum bunları vermeyen ve memleketi bayram yeri gibi gösteren tv kanalları neden böyle yapıyor?
Habercilik bu kadar ayağa mı düştü?
Satılmışlık çok güzel bir şey mi?
Kime iyilik yaptıklarını zannediyorlar ki?
Bu kadar olumsuzluk yaşanırken her şeyi güzel göstermek kime yarar sağlar ki?
Cinnet geçiren bir toplum olduğumuzu görmezlikten gelmek, ileride onulmaz yaralar açmayı engelleyecek mi?
Efendiler bu ülke hepimizin. Gelir dağılımındaki adaletsizlik, Kayda geçmeyen işsizlik, Para etmeyen, değer bulmayan mahsuller, Her geçen gün şartları ağırlaşan insanımız patlamak üzere. Haberiniz olsun.
Taksitle alınmış arabalar, kredilerle alınmış evler, çok uzun vadelerle alınmış beyaz eşyaların, satışlarının çokluğu sizi yanıltmasın.
Üretmeyen bir toplum ya da ürettiği değer bulmayan bir ülke batağın içine sürüklenecektir. Tv kanallarını karartsanız da, üç zenginin kazancını 70 milyona pay ederek yoksulun kazancını çok göstermeye çalışsanız da, tv kanallarında abuk, sabuk programlarla, yada dizilerle milleti uyutmaya çalışsanız da, Bu toplum cinnet geçirmek üzere.
Tekrar söylüyorum Bu toplum adaletsiz gelir dağılımından dolayı cinnet geçirmek üzere. Birde kayıtlı vergi mükelleflerinin üzerine, daha fazla vergiler yüklemeniz, cezalar yazmanız, birçok işyerinin de kapatıp gitmesine sebep olacaktır. Affınıza sığınarak söylüyorum, “Sadece alan % 10 vergi öder” diye bir vergi reformu başlatırsanız ve tüm paraları banka kartlarından harcanmasını sağlarsanız,
 Herkesin maaşı, geliri iki kat iş görür hale gelir.
 Malların Fiyatı yarıya düşer.
Devletin geliri en az iki katına çıkar.
 Rüşvet yolsuzluk tamamen kalkar.
Vergi kaydı tam 75 milyona mükellefe çıkar.
Ticaret yapmak, iş yapmak kolaylaşır.
Daha çok işyeri açılır.
Uzun bir süre daha iktidarda kalırsınız.
Bu gidişiniz, iyi değil. Tuttuğunuz yol, yol değil. Akıl hocalarınızı biraz daha iyi denetleyiniz. Millet cinnet geçirmeden çare bulun efendiler.
Bizden söylemesi, hani birileri bir zamanlar, birisine  “seni ben bile kurtaramam” demişti ya işte sizide, cinnet geçiren bir toplum sahip çıkamaz ve kurtaramaz haberiniz ola.
                                        Mehmet KIZILASLAN 2012-11-06