28 Ocak 2013 Pazartesi

AİLELER DE BİTİYOR

Toplumumuzun en kıymetli birimi de dağılmaya başladı. Övündüğümüz diğer uluslar tarafından imrenilen aile yapımızda parçalanmaya başladı. Cicim aylarının bitmesinden sonra, borçların ödenememesi nedeniyle boşanmaların %9 u ilk yıl içinde oluyor. İkinci yılın içinde %7 si yıkılıyor. İlk beş yılda %40 yollarını ayırıyor. Yüzde 24 ü de 16. yılın sonunda boşanıyorlar. Yaşlanmalarda evliliği koruyamıyor artık. 40-44 yaşlarında boşanmaların %14 ü, 50 yaşların üzerinde ise %8 ini oluşturduğu, istatistik’i bilgiler arasında. Dışarıdan oldukça mutlu görünen ailelerin birçoğu, iflas etiğini gizleyen şirketler gibi. İçi kof. Eğer piyasalardaki para darlığı işsizliğin artması birkaç ay daha sürerse mart ayı sonlarına doğru birçok işletme ve birçok mutlu görünen aile dağılacak gibi görünüyor. Günümüzün en kötü hastalığı israfın ve özentinin de etkilediği yuvalar, tüketimlerinin karşılığı üretimin olmaması, yani giderlerinin karşılamayan, gelirleri nedeniyle batma noktasında. Ellerindeki kartların ödemelerini yapamayan ve sanki hiç ödemeyecekmiş gibi, karşılıksız alıyormuş casına, alışveriş hastalığına tutulmuş toplum, asgari ücretin çokluğundan olsa gerek hep açık veriyor ve her gün tükeniyor. Aldıkları maaşların ya da kazançların günlük harcamalarına yetmemesi nedeniyle, önce bankaların taciz eden telefonları nedeniyle çatırdıyor. Bir müddet sonrada alacaklı hacizleriyle karşılaşan aileler, yetmedi, bitmedi kavgaları sonunda dağılmaya başlıyor. Kimi aile reisleri onurlarına yediremeyip intihar ederken, kimileri onursuzlaşmanın getirdiği çaresizlik içinde evlerini, çocuklarını yüz üstü bırakıp gidiyor. Bunlar birer ikişer gözlerimizin önünde cereyan ederken ne yapmalı? Öncelikle dar gelirli ailelerin fertleri harcamalarını gelirlerine göre kısarak ve azaltarak yaşamlarını sürdürmeliler. Yetmeyen yerde bankaların sokaklarda dağıtılan kredi kartlarına hücum etmek yerine, annelerinden babalarından yakınlarından yardım istemeyi ar etmemeliler. Ayrıca hemen, tutumlu olmaya da başlamalılar. Şehirlere hücum eden köyde evi ve bir iki dönüm arazisi olanlarda hemen köylerine dönerek eski mütevazi hayatlarına devam etmeye çalışmalılar. Sadece kira giderinin ortadan kalkması bile ailelere büyük katkı sağlayacaktır. Diğer yandan yedikleri birçok gıdaları da köy ortamında parasız temin etmeleri ekip dikmeleri mümkün olacaktır. Unutulmaması gerekenlerden biriside evlilik konusunda Yüce Yaratıcının dediklerine de kulak vermek şart. Peki devlete düşen nedir. Devlet tarımsal ve kırsal kalkınma için artık birçok köyümüzde yatırım yapanları destekleyecek programlar geliştiriyor. Semereleri pek yakında görülmeye başlanacaktır. Yetmez muhakkak ama, işsizlik ve yoksulluğu ortadan kaldıracakların, başka projeleri varsa umuyorum onları da uygulamak için kolları sıvayacaklardır. Devlet artık küçük işletmelerin, holdinglerden önemli olduğunu anladı. İnşallah engellemelerle karşılaşmayız. İnşallah bu aile dağılmaları da ekonomik sıkıntıların ortadan kalkmasıyla biter. Saygılarımla. Mehmet KIZILASLAN 2013-01-27

26 Ocak 2013 Cumartesi

TARIMSAL KALKINMADA BÜYÜK IŞIK Dün bir toplantıdaydım. Aydın Tarımsal ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu nun düzenlediği Nazilli Tiyatro salonunda uzmanların konuştuğu bir toplantıda. İnsanların yüzünün gülmeye başladığı, karamsarlığını ortadan kaldıracak bir ufkun belirdiği bir ortamdaydım. İlimiz Aydın’ında içine girdiği, 42 ildeki tarımsal üretimle uğraşan kardeşlerimizin yüzünü güldürecek, yeni yatırım yapacak girişimcilerin önünü açacak, günler yakın. Hayallerindeki projelerini gerçekleştirmek isteyen vatandaşımız için gün doğdu. Sadece yatırımlarını yapmadan önce onu projelendirip; Tarımsal ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu na iletip oradan istenen evraklarında tamamlanması hainde; yaptıkları yatırımların neredeyse yarısından fazlasını hibe olarak geri alabileceklerini öğrendim. Hayvancılıktan tutunuzda sütçülüğe sebze meyveden zeytin ve zeytinyağından siyah et üreticiliğinden beyaz et üreticilerine kadar her üretimi içine alan, Turizmden pansiyonculuğa kadar hibelerin alınabileceğini öğrendim. Bazı istenen özelliklerin, önceden çalışmış olmanın gerektiği belgelerin yanında yeni girişimcilerinde önünü açan bir destekleme programı hakkında bilgiler aldım. Bu yatırımları düşünen gençlerin 40 yaşın altında olması % 5 lik bir hibeyi daha artırdığı. Arıcılıktan, Tıbbı aromatik bitkilerin üretimine kadar küçük üreticilerin desteklendiğini öğrendim. Holdingler yerine, küçük işletmelerin desteklendiği, bu kurumdaki çalışanların çok gayretli ve çalışkan olduklarını gördüm. Ayakları yere basan yatırımlar yapmak isteyenler, Aydında merkezi bulunan bu kuruma müracaat edip yol haritalarını belirleyecekler. Projelerini nasıl hazırlayacaklarını öğrenecekler. Okey aldıktan sonra yatırımlarını yapacaklar ve yaptıkları harcamaların %50-65 kadarını 3 ay içinde geri alacaklar. Daha ötesi bu yatırımları yaptıklarında KDV ve ÖTV ödemeyecekler, alın size %18 lik bir avantaj daha. Özellikle söylemeyi istediğim. Yatırım yapacaklar sakın ola çayın taşı ile çayın kuşunu vurmayı düşünmesinler kesinlikle yapacakları yatırımın en az %70 lik bir bölümümü hazırlasınlar. Bu konuda projeleri okeylenen kişilere bankalarla anlaşmış kurum, anlaşmalı bankalar, kredide verecekler ama, olurda olağanüstü durumlar olur ceplerinde paraları olsun. Diğer taraftan kurum uzmanların söylemeyi unuttukları bir konu var ki ustalık belgesi ve benzeri belgeler için tek kişilik şirket kurmak mümkün artık, tek kişilik şirketiniz olduğunda gerekirse uçak fabrikası bile kurabiliyorsunuz ustalık belgesi istenmiyor. Sözün özü Ayakları yere basan projeleri olan yatırım yapmak isteyen vatandaşlarımıza gün doğdu. Yatırımınızın en az yarısını hibe alabileceksiniz. Bu hibenin %75 i Avrupa birliği fonlarından % 25 i devlet bütçesinden karşılanıyor. İnşallah bu fonları kullanabilecek yüzlerce vatandaşımız olurda piyasalardaki durgunluğumuz ortadan kalkar. Aksi halde köylüde olmazsa para esnaf kan ağlar. Ümidim odur ki Tarımsal ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu yetkilileri, piyasalarımıza ve köylümüze uygun olmayan konulardaki bazı maddeleri de yumuşatırlar gerçek yatırımcılarımızın daha çok yardımına koşarlar. Saygılarımla. Mehmet KIZILASLAN 2013-01-24

19 Ocak 2013 Cumartesi

BİTMESİ GEREKEN KABUS

Toplumun büyük bir kesimi korkunç evlat acıları çekerken, diğer büyük bir kesimi yaşam standartlarından her geçen gün bir şeylerin çalındığını farkına bile varamadı. Neden? Çünkü o evlat acısının olduğu hanelerdeki yangını gördükçe hallerine şükrettiler ve yaşam standardının düşüklüğünü bile görmezlikten geldiler. Çoğu zaman Evlatlarının yanlarında oluşunun değerini düşünüp yoksulluklarına lanet okumadılar. Hangimiz acaba bir evlat acısının ortadan kaldırılmasına karşılık neyimiz var neyimiz yoksa vermeyiz ki? Söyler misiniz bana hangimiz çocuklarımızın ölümünü görmemek için, acı yavan kuru soğana razı olmayız? Hangi aile çocuklarının şehit olmaması için her şeyini vermeye razı olmazdı ki? Hangi ana şehitlik mertebesine ulaşsa dahi çocuğunu yeniden kucaklamak ve kokusunu içine çekmek için neler vermezdi ki? Bir an gözlerinizi kapayın ve düşünün lütfen, bugün sizin çocuğunuz bayraklara sarılmış ve kapınızın önüne gelmiş. Kapınızın önü mahşer yeri gibi. Devlet erkanından onlarca kişi, yeşil elbiseli onlarca rütbeli, ve mavi elbiseli onlarca polis ve yüzlerce de dost akraba arkadaş kapınızda ağıt yakıyor. Sizinle birlikte ağlıyor. Bazıları da çocuğunuzu öve, öve göklere çıkarıyorlar. Sizleri teselli ederken ne kadar kahraman evlat yetiştirdiğinizi ve sizin ne yüce bir insan olduğunuzu kulağınıza mırıldıyorlar. Ve ertesi gün birkaç akraba evinize ikramlarıyla geliyor. Daha ertesi gün geç duyanlar geliyor. Daha ertesi daha geç duyanlar ve daha az kişi. Daha ertesi günü hiç kimsecikler yok sadece siz varsınız acınızla. Ve bir hafta sonra gelenlere kızmaya başlıyorsunuz, acınızı tazeledikleri, ateşi yeniden yaktıkları için. Açın gözlerinizi efendiler, bu acı sizi de vurabilir. Sizinde ocağınıza ateş düşebilir ve sizde biraz önce gözleri kapalı hayal ettiğiniz bu acıya gark olabilirsiniz. Allah rızası için barışın yanında yer alın. Bu kabus bitsin. Anneler ağlamasın. Yukarıdaki anlattıklarım sizi etkilemediyse şimdide şu taraftan bakın isterseniz. Eğer maaşınız veya kazancınız yetmiyorsa, çocuklarınızın isteklerini yerine getiremiyorsanız, Evinizde yoksulluktan dolayı ihtiyaçlarınızın bazıları karşılanamıyorsa. Çocuklarınızı okutmakta zorlanıyorsanız. Beslenmeniz için yeteri kadar para ayıramıyorsanız. Biliniz ki bu harcamalarınız için size ödenecek paralar, savaş için harcandığından, size hizmet olarak dönmüyor demektir. Bunlarda sizi ikna etmiyorsa, daha fazla insan hakları, daha fazla demokrasi ve daha fazla mutluluk için, daha fazla huzur için, önce aile içinde, sonra ülke içinde, daha sonra dünya içinde barış gereklidir. Sizlerin bazılarınızı bu sebeplerin hiç biri ikna etmediyse, işte onlara sesleniyorum doktora gidiniz. Sizlerde sadist ve acımasız bir yan var demektir. Bu yan ancak kanla besleniyordur. Bunun da tedavi ortadan kaldırabilir. Tedavi de sizi düzeltemediğin
de savaşa önce sizleri göndermemiz gerekiyor. Saygılarımla. Mehmet KIZILASLAN 2013-01-19

17 Ocak 2013 Perşembe

ADINIZA HAİN BİLE YAKIŞTIRILSA

Bende hem zafer çığlıkları atmak istiyorum, hem de barış nutukları. Bunu o zayıf egom istiyor. Ne yapayım yalan mı söyleyeyim. Bir taraftan hamasi nutuklarımı atmalıyım. Diğer taraftan savaşı kazanmalıyım. Masa başında da barışa dair sözleri kocaman, kocaman söylemeliyim. “Savaşın galibi yoktur” bu söz benim değil kimin olduğunu da bilmiyorum, ama çok doğru bir söz. Gerçekten galibi yok, her iki tarafta zayiat veriyor her iki taraftan da kanlar akıyor. Canlar yanıyor. Biliyorum, istiyorum ve diliyorum ki; 1974 yılında solcuların arasına ajan olarak sokulan, Apo ve örgütünü kurduran Milli İstihbaratın içindeki derin hainler, bu gün yaşadıklarımızın hesabını öbür tarafta ödüyorlardır. “Barışı korumak savaşmaktan daha zordur” bu da benim sözüm değil. Eğer bir aklıselim çıkıp engel olabilseydi o günlerde yapılan bu ihaneti önleyebilseydi ve desteklemeseydi derin hainler Apocuları; bugün bu on binlerce şehit kanı akmayacaktı. Karşı taraftan da gariban çocukları ölmeyecekti. ( onların zenginleri zaten Türk ticaretinde işini yapıyor) Yeniden barış çok ama, çok zor bir süreç. Bu süreci canlandırmak kanların içinden çıkarıp insanımıza suna bilmek gerçekten yiğitlik isteyecek. Bu yiğitliğe kalkmak ta çok can alacağa benzer. Kimileriniz Kandil bölündü diye sevine dursun. Öldürülenler barıştan yana olanlardı kanımca. Barışı silahı elinde bulunduranların yanında bahsetmek hayata geçirmek hayatınıza mal olabilir. Barış, kandan, kinden, nefretten, nemalananların can damarlarını tıkamaktır. Barışı isteyenlerin hayatlarını çok zor koruyabilirsiniz. Bunun için öz veri ister, çaba ister, insanüstü gayret ister. Ben birçok yazımda, daha fazla insan hakları, daha fazla demokrasi, daha fazla huzur, istediğimi yazıyorum. Bunun yolu Terörün durdurulması, hamasi söylemle kökünün kazınmasından geçiyor. İşte o gün terörün durdurulduğu gün, İnsanlarımızı daha fazla anlayabileceğimiz, onlara daha fazla hizmet götürebileceğimiz günün başlangıcıdır. İnsanımızın isteklerine kulak verebileceğimiz, onlar için daha fazla para harcayabileceğimiz ve onu daha rahat bir hayat yaşatabileceğimiz, kaynakların ortaya çıkmasını sağladığımız gündür. Milyar dolarlara silah aldık. Milyar dolarlarla korucu sistemi kurduk birkaç aşireti o taraflarda derebeyi gibi yaşattık, kahraman ettik. Önleyebildik mi? Biliyorum Halletmenin yolu gerilla gibi savaşacak bir düzen de kurabilirdik, o şekilde halledebilirdik diyorsunuz. Kabul ediyorum en doğru yolda buydu peki onu da zaman, zaman denedik, becerebildik mi? “Çoktan çok, azdan az gitti” Bir taraftan on binler, diğer taraftan binlerce can alındı. Bitmesi için gayret gösterenlere minnettar olacak bu millet. Bu gün, sağ olup ta hamasi nutuk atanların yakınlarından bazıları da korkarım ki bu savaş bitmediğinde ölenlerin içinde olacaklar. Aklıselimi olan herkes, daha iyi hayat şartları isteyenler, daha fazla demokrasi isteyenler, daha bol kazanç isteyenler, huzur isteyenler, çocukları torunları ölmesin isteyenler ve karşı taraftakilerin yerine geçebilenler size sesleniyorum, Barışa destek olunuz. Barışı isteyiniz. Şehit anneleri sizlere de sesleniyorum, sayınızın daha fazla artmaması için,diğer annelerin çocuklarının da ölmemesi için, Adınıza hain bile yakıştırılsa barışı haykırınız. Dolduruşa gelmeyiniz. Beklide savaşı isteyenlerin, savaşacak çocukları yoktur biliyor musunuz? Rahattırlar, beklide savaştan nemalanıyorlardır. Barış hepimize lazım. Başka anneler ağlamasın. Saygılarım barış için mücadele edenlere. Mehmet KIZILASLAN 2013-01-11

5 Ocak 2013 Cumartesi

UZUN YAŞAM VE KURTULUŞ SAVAŞI

Ne antik çağın tanrıları yaşadı bu dağlarda, ne de İlyada destanı yazıldı. Bu dağlarda, kurtuluş savaşı destanı yazıldı. Ankara nın büyük taarruz için, toparlanmasına zaman kazandıran dağlardır bu dağlar. Kurtuluş için, ilk efelerinin toplandığı, İşgale baş kaldırışın ilk karakolu, direnişin, boyun eğmeyişin, ilk Yunana dur deyişin merkezidir bu dağlar. Bu dağlar nice efeleri besledi. Aç bırakmadı. Ekmeğine katık oldu zeytinleri. Üzerine tatlı oldu incirleri. Ölümsüzlüğe çare olmasa bile, dik durmalarına, zillete, eziyete, zulme, işgale karşı, başkaldırmanın güvencesidir bu dağların zeytinleri, meyveleri. O nedenle sığınanlarının, karınlarını mihnetsiz doyurma imkanı sunar bu dağlar. Nazillinin kuzeydoğusundaki 1773 metre yükseklikteki çamlık dağı. Güney doğusundaki 1705 metre yükseklikteki karıncalı dağı, güneyinde bulunan ve 1792 metre yükseklikteki Madran dağı; Hem kurtuluş savaşında Demirci Mehmet efeye ve kızanlarına hem de Yörük Ali efe ve kızanlarına sığınak olurken, onları zeytiniyle çeşitli meyveleriyle aç bırakmadı. Önceleri Osmanlı sarayına, zeytinlerini ve zeytinyağını verdi. Kurtuluş savaşında, Efelerine, katığı olan zeytini verdi. Dağlarında kaya tuzu da vardır, zeytini kırdılar birkaç gün tuzlu suda beklettiler. Oldu onlara yemek. Efeleri gibi, toprağı gibi bonkördür Nazillinin dağları. Yüzyıllar boyu damak zevkini bilen Osmanlı sarayının zeytinleri ve zeytinyağı buralardan gitti. O kadar yakınında Edremit ve Bursa Balıkesir varken, İstanbul sarayına, neden Naziliden gitti Osmanlı sarayının yağları bilir misiniz? Denizlerden en az 100-150 kilometre uzakta, içerideki dağlara deniz rüzgarları ulaşır ama, rutubeti nemi ulaşmaz. Rutubet ve havanın nemi ile sulanan ağaçların yağı çok olur, duru olur. Aroması az olur. Kıraç dağların zeytin ağaçları daha az sulu zeytinler verir. Yağı daha az olur ama bal kıvamında koyu, zeytinyağı olur, bu yağın aroması mükemmel olur. Bir Nazillinin dağlarındaki zeytinlerinde bulunur bu aroma ve tat, iki Manisa’nın Sarıgöl ilçesinin dağlarında, üç Mersinin Mut ilçesinde, Toros dağlarının, sahilden yüz -150 kilometre içersindeki kısımlarında olur. Padişahlar ve saray erkanı, besinlerin en iyisini tükettikleri gibi, Zeytinin ve yağının da en iyisinin, Nazillide olduğunu biliyorlardı, onu tükettiler. Yüz yıllar boyu padişahların ağzına layık Zeytin ve zeytinyağını biz ürettik. Üretmeye devam edeceğiz. Kurtuluş savaşında Demirci Mehmet efenin ve Yörük Ali efenin kızanlarını zeytini ve meyveleri ile besleyen bu dağlarda, İlyada’nın, çok tanrılı destanı değil, Kurtuluş savaşının, tek tanrılı destanının temelleri atıldı. O destan ilk buralarda yazılmaya başlandı. Bu dağlar ve meyveleri o nedenle daha kutsaldır. Daha kıymetlidir. ( Bugün beş para etmese de, değerinde satılmasa da, üretenini yoksul ve çaresiz bıraksa da) Üzerine Kuranı kerimde, sadece ikisi üzerine yemin edilen Zeytin ve İncirin en iyileri bu topraklarda yetişir. Nazillide uzun ve sağlıklı insanların yaşadığı kanıtlanmıştır. Bu yüzden de neredeyse yaşlılar, emekliler şehri olmuştur. İş aş ve üretim neredeyse durma noktasındadır. Gençler şehri terk etmektedir. Nüfusu gerilemeye de başlamıştır. Üretilenlerin satışı ve pazarlanması konusunda neredeyse hiçbir gayret yoktur. Uzun ve sağlıklı yaşamın sebebini araştıradursun yetkililer, ben size bu yazımda basit bir ipucu vereceğim. Zeytinyağı eğer 28 Santigrat derecenin altında elde edilirse. Yağ çok çıksın diye üretim aşamasında sıcak sulu işlem yapılmazsa; Elde edilen yağ Anne sütüne eş değerde, mineralleri ve aroması en bol olan yağdır. İşte bu yağdır, insanımız uzun ömürlü ve sağlıklı yaşatan. Şehrimizde bin yaşın üzerinde zeytin ağaçları bulunmaktadır. Zeytin ağacı kendi hücrelerini yenileyebilen tek ağaçtır. O nedenle sonsuzluk ağacı da denilir kendisine. Bizim insanımızın uzun yaşam sırrı, Zeytin ağacında, zeytinin meyvesinde ve soğuk sıkım zeytinyağında gizlidir. Birde bunların önce ülkemize sonra da dünyaya tanıtılmasında, pazarlanmasında gizlidir. Çünkü ekonomik sıkıntı içinde yaşayan insanlar fazla uzun yaşayamazlar. Bunu yetkililerde bilir ama yine de hatırlatalım dedik. Batıyor uzun yaşam şehrinin köylüleri. 2013-01-05 Mehmet KIZILASLAN