26 Kasım 2015 Perşembe

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞINA DOĞRU

           
Birçoklarımızın, ülke içindeki, başkanlık sistemi çağrılarına takılıp kaldığı günümüzde; Üçüncü Dünya savaşı burnumuzun dibinde çıkmak üzere.
Gariptir bu savaşın büyük olasılıkla çıkarmak isteyenlerinin oyununa geleni biz oluyoruz. İnşallah sebep olanı biz olmayız.
Ne yaptık ki biz?
Neden biz çıkaralım?
Neden oyuna gelelim?
Sorularınızı aptalca buluyorum.
Bakınız, Suriye deki İç savaşı, Özgür Suriye ordusunu, Işid denilen Dinsizler topluluğunu, biz destekledik, biz yardım ettik, en zayıf haliyle biz görmezden geldik.
Oradaki savaşta yaralananları biz iyileştirdik, tekrar savaşa biz gönderdik. İnsani yardım adı altında her türlü melaneti oraya biz yönlendirdik.
ABD denilen şerefsiz güçler topluluğu, (stratejik ortağımızdır kendileri) bizim askerimizi, karadan oraya sokup, savaşa bilfiil ortak edemeyince, Türkmen kardeşlerimize, bazı güçlere saldırttı. Ve en son Artık karadan savaşa da müdahil olduk.
Yetmedi Rus savaş uçaklarını ve helikopterini düşürdük. Pilotlardan birisini öldürdük, diğerini esir alan güçlerin elinden de Rusya iyi bir operasyon sonucu geri aldı.

Sayın Cumhurbaşkanımız, olayları tırmandırmayalım mesajı vermiş. Çok güzel bir mesaj. Takdirle karşılıyorum bu sözünü, ama işe yarar mı bilemiyorum.
Bir çokları da gülüyorlardır. Savaşı tırmandıran. Suriye’deki üniter devlet yapısının bozulmasına ve federal devlet tapısına dönüşmesine doğru gidişe, en büyük katkı bizden olmadı mı diye.
Arap baharın denilen melaneti Müslüman ülkelerine musallat edip, hepsinin başına Amerikancı lider getirilmesine sebep biz olmadık mı? diye
Üç adım ötemizi göremediğimiz  halde, Büyük orta doğu projesini, Büyük Osmanlı projesi sanarak, yaptıklarımıza alkış tutanlar biz olmadık mı? Diye.

Milletin büyük bir kısmının, Osmanlı hayranı olduğu ülkemde, ( Bende Osmanlı hayranıyım) Kerkük, Musul petrollerini tekrar ele geçirebileceğimize inanan çoğunlukları arkamıza takıp, Büyük Osmanlı hayali ile Orta doğuda yeniden, hükümranlık kurabileceğimizi sanan biz değil miyiz?
Ülkemde iç barışı sağlayamadığımız halde, ( savaşla olacak zannettik otuz yıldır. Başarısız bir metot olmasına rağmen hala devam ediyoruz) Orta doğu da barışı savaşla getirmeye çalışanlar da biz değimliyiz?

Yedirmezler bize orayı efendiler.
Suriye, Türkiye gibi, ABD toprağı haline gelecek diye umut ediyorsak yanılıyoruz.
Türkiye bir ABD toprağıdır. Ama Suriye bir ABD toprağı olmayacaktır.
Orada Rus üsleri vardır. Esat’ın hakim olduğu, denize açılan bölgede. Esat’ın arkasında da, 5000 yıllık Pers imparatorluğu ve Dünya devi Çin vardır.

Bize sınır bölgede PYD vardır. ABD nin desteklediğinde.
Bizim desteklediğimiz, aslında dinsizler ordusu olan, IŞİD in bölgesini de saydığımızda; Orada her gurup topraklarını genişletmeye çalışıyor.

Suriye Üniter devlet yapısından, Federal devlet yapısına dönmek üzere.
Bize ve bizim sahibimiz olan ABD ye yedirmezler, o Suriye topraklarının tamamını.

Öyle bir bataklığa sürükleniyoruz ki, O bataklıkta inşallah ülkem bölünmez.
Komşularımızla ticaretimizin kötüleşmesinden dolayı sefalete düşmeyiz.
Korkum o ki, sahibimiz ABD, kıçı sıkışınca, orada bizi yalnız bırakıp  kaçabilecektir, ama biz de ortada perişan olarak kalacağız.

Diğer yandan Rusya ile yaptığımız ticaretten dolayı 12 Milyar dolarlık bir iş hacmimiz sekteye uğrayacaktır. Bununda getireceği sıkıntılara hazırlıklı olmalıyız.
Yüce Allah Ülkemdeki ve komşularımızdaki masumların yüzü suyu hürmetine, bizleri üçüncü dünya savaşından korusun.
Saygılarımla. Mehmet Kızılaslan 2015-11-26


10 Kasım 2015 Salı

BEN BÜYÜK İNSANLARI SEVERİM

               BEN BÜYÜK İNSANLARI SEVERİM
Büyük insanın tarifini yapmayacağım. Yazımı okuduğunuzda kimlerin küçük, kimlerin büyük olduğunu anlayacaksınız.
Zengin bir adamın, örneğin, demir tüccarı bir vatandaşın, küçük demircilerin işine göz dikmesi, onun işine soyunması doğru değildir.
Onun çok daha büyük, işlere soyunması ve küçük işletmelerin işini değil kendine yakışır büyük işler kurması doğrudur.
Bir başka örnek, bir belediye başkanının, ya da Devletin; dolmuşçunun, ekmekçinin, kasabın işine soyunması da doğru değildir.
Doğru duydunuz. Bir belediye başkanı, ya da Devlet; Ekmekçileri denetleyebilir. Kasapları denetleyebilir. Dolmuşçuları denetleyebilir. Fiyatlarını onların zarar etmeyecekleri seviyeye çekebilir ama, onların işine soyunması doğru değildir.
Sizler ey yöneticiler, her şeyin yönetim kadrolarını oluşturanlar, büyük makamın büyük insanları olmak zorundasınız.
Makamlarınız büyük olup ta üzerinde oturanlar sizler küçük kalırsanız, icraatlarınız da küçük ve sadece günlük olarak kalır. Sizlerin ileriye dönük büyük projeleriniz olmak zorunda dır.
Biraz açayım anlatmak istediklerimi.
Herkesin hoşuna giden toplu taşım araçlarının ucuzluğunu ele alalım ve belediyelerin aldıkları otobüslerle başlayalım konumuza.
Devlet ve belediyeler metro sistemlerini inşa edebilirler. Bunlar, büyük insanların yapması gereken işlerdir. Ama dolmuş, otobüs alıp o işi yapan küçük esnafların işine soyunamazsınız. Halkın yararına fiyatlarını kontrol altına alabilirsiniz. Halkımızı koruyabilirsiniz. Ama dolmuşçuluk ve otobüsçülük yapamazsınız. Küçülürsünüz.

Devlet ve belediyeler, Et ve balık kombineleri kurabilirler, kaliteyi ve fiyatı kontrol edebilirler. Ama kasaplığa soyunamazsınız. O işi yapan insanların küçük işleri sizi büyütmez küçültür.
Devlet ve belediyeler, Ekmek fabrikalarına un girdilerinin ucuz girmesini ve ekmeğin fiyatının ucuz olasını sağlayabilirler, kontrol edebilirler. Ama fırın açmaları ekmek üretmeleri onları yapan küçük esnafın işine göz dikmektir.
Sizleri bu işler büyütmez aksine küçültür.

Şimdi sizin büyümenizi, büyük devlet insanı olmanızı getirecek işleri öneriyorum.
Büyük devlet adamları insanları; halkının yapabildiği işlerden uzaklaşırlar.
Onların yapamadıkları alanlara girerler.  Ama onları kontrol ederek, fahiş fiyatta ürettiklerini, satmalarını ve kalitesiz mal üretmelerini önlerler.

Sizler eğer gerçekten halkınıza ve Milletinize yararlı olmak istiyorsanız. Ve büyük devlet adamı olmak istiyorsanız; İşsizlik konusunda çok önemli yatırımlar yapabilirisiniz.

Mesela Denizli, Tekstil konusunda her türlü kumaşı üretiyor. O iş adamlarının ürettikleri malları işleyebilecekleri, 5000 metre kare, arazi üzerine 1000 er metre kare kapalı alanı olan, 20 fabrika binası kurunuz. Bu fabrika binalarında, konfeksiyon imalatı yapacak ve şehrinizden 100 er eleman çalıştırma garantisi veren, işletmeciye sembolik rakamla kiraya veriniz.
2000 kişiye iş imkanı sağlamış olursunuz.

Başka bir örnek, Belediyelere ait sanayi alanları yaratıp içlerine 1000 er metrekare kapalı alanı olan 50 adet fabrika binaları yapınınız. Yatırım yapacak, önce vatandaşınız, sonra Türkiye’nin dört bir yanından sanayicileri davet ediniz. Her bina da en az 20-25 eleman çalıştırma garantisi verenlere sembolik kiralarla onlara tahsis ediniz.
En az 1000 kişiye iş imkanı vermiş olursunuz.

Sadece bu iki projenin sonucu, 3000 insanımız iş sahibi olur. 10 000 insanımız ekmek yer. Devlete ve belediyelere el açmazlar.

Bu örnekleri çoğaltmanız mümkün. Birileriniz bu para nereden bulunacak diyorsunuz duyar gibiyim.
Sanayi alanı açmak belediyeler ve devlet için çocuk oyuncağıdır.  
Üzerindeki binaların maliyetine gelince, çelik konstrüksiyon 1000 metrekare bir fabrika binası, taş çatlasın, 200 000 TL ye mal olur. Bir kasap dükkanının maliyeti de belediyemize 200 000 TL yi geçer. Her otobüs iki fabrika binası kurar.

Diğer yandan kömür ve makarna dağıtan Devlet, olamaz. Bu devlet modeli küçük adamların yönettikleri bir devlet modelidir. Yarattıkları insan modeli de, el açan, eksikli, mağdur, yoksul ve aç insan modelidir.

İnsanına İş imkanı sağlayan, onurlu insan modeli yaratan, sistemler kurmak, Büyük devlet adamlarının işidir.
Görünen o ki İktidarı ile muhalefeti ile kısa vadeli, küçük projelerle, günü kurtarmaya çalışan bir sistemimiz ve insan yapımız var.
Bu sistemler, ve adamlar, Büyük Türkiye’nin geleceğini sağlayamazlar..

Bu gün yüce Atatürk’ün ölüm yıldönümü.
Bir bakınız ne yapmış 10 yılda.
 O imkânsız şartlarla, Milletinin kuramayacağı tüm fabrikaları, devlet olarak kurmuş.  Hem işsizliği, hem dışa bağımlılığı ortadan kaldırmıştır.
Hiç mi okumadınız yaptıklarını?  Hiç mi merak etmediniz?

Atam biz senin hiç izinde olmadık. Hep tatildeydik. Hep yaptıklarını bozmak ve satmakla meşgul olduk. Biliyoruz ki, bu gidişimiz, üreten, onurlu bir Millet olmaktan her geçen gün uzaklaşmaktır. Her şeyi ithal ediyoruz. Köleliğimiz yakındır.
                                      Mehmet Kızılaslan 2015-11-10
  



5 Kasım 2015 Perşembe

         MİLLET NE ZAMAN KAZANACAK?

Bu güne kadar hep, partiler ve partilerdeki seçilenler kazandı.
Vatandaş ne zaman kazanacak acaba?
Neden mi böyle bir başlık attım?
Ülkemde köklü bir vergi reformuna ve üretim seferberliğine gitmek zorundayız.
Çalışanın, üretenin her geçen gün biraz daha zor şartlar altında yaşamaya başladığını hepimiz biliyoruz.
Onun içindir ki partilerin tamamı;  hibeler, teşvikler ve düşük faizli ya da sıfır faizli krediler vat etmekteler. Hiç düşündüğünüz oldu mu, insanlarımız neden, kredi kullanmak zorunda kalırlar?
Neden kazançları, giderlerini karşılamaz hale gelmiştir?
Neden, neredeyse tamamımız bankalardan çıkmaz olduk?
Eskilerden bir vatandaş, bankalara girip çıktığında “Banka kapılarına düşmüş” derlerdi. Biliyorum” gelişen dünyada bankalar sız iş olmaz” diyeceksiniz ama;  Gidişatımız doğru değil.
Faiz ve kredi batağına düşmemiz, İnsanımızı, ailelerimizi, ve ülkemizi yok oluşa doğru götürüyor. Birde akıl almaz oranlardaki vergiler sırtımıza biniyor.
İnsanımızı cinnet geçirtiyor.
Ailelerimiz dağılıyor.
Devlet, üretimsizlikten ve karşılığı olmayan paraları üretmeyen insanlara dağıtmak ve vaatler zinciri oluşturmaktan kaynak bulamaz noktalara ve iflasa doğru gidiyor.

Sokakta yürüyen sıradan adamın bankalara borcu, ortalama 50 000 TL cıvarın da.
Birçoğumuz kredilerle ev aldık. araba aldık.  Bir çoğumuzun İleriye dönük, onlarca yılı ipotek altında.

Bu son seçimlerde, insanımızın neredeyse yarısı istikrar istedi. Diye dillendiriliyor. Doğrudur. İnanın o insanların birçoğu ekonomik istikrarın peşindeydi.
Eğer bir kaos yaşanırsa, evimin yada arabamın borcunu ödeyemezsem bu güne kadar ödediklerim de zayi olursa. Ben ne yaparım buna dayanamam. O halde oyumu tek partiden yana kullanayım. Dediler.

Deniz bitmek üzere efendiler.
Üretimin olmadığı yerde tüketim intihardır.
Geri ödemesiz hibeler ve teşviklerle de götüremezsiniz bu üretimsiz ortamı.
Peki ne yapmak gerekiyor?
1-                                Kesinlikle Yedi Milyon insanın üzerindeki adaletsiz vergilendirmeyi, 78 Milyonun üzerine yaymak zorundasınız.
2-                                Vergi reformu ile sadece ama sadece para harcarken vergi alacaksınız. Onunda oranı, sadece Yüzde 10 olacak. Başka vergi almayacaksınız.
3-                                Faizler kesinlikle sıfıra yakın olacak.
4-                                Harcamalar sadece kartla olacak. Her harcama yapan vatandaş, aldığı malın, Yüzde Doksanlık kısmını malı aldığı yerin hesabına, Yüzde onluk kısmı direk Devletin kasasına ödemiş olacak.
5-                                Bütün kara ya da, ak paralar bir bankanın hesabına geçecek harcamalar kartla yapılacağı için, harcarken vergisini ödemiş ve aklanmış olacak.

Bakınız bu şekilde reform yaptığınızda Milletin kazancı ne olacak.
Bir mal üretimden,  son alıcıya kadar gelirken, aracıların kullandıkları kredi faizleri nereden baksanız Yüzde 25 ortadan kalkar.
KDV denilen vergi Yüzde 18 ortadan kalkar
İşçi ücretindeki işverenin ödediği yüzde 10 vergi ortadan kalkar.
Malın fiyatı yarı yarıya düşer. Ve ücretlinin aldığı maaş ve ücretler tam iki kat iş görür bu da Maaşın alım gücünün iki katına çıkması yani maaşların yüzde yüz zamlanması demektir.
Bu vatandaş harcamasını yaparken sadece Yüzde 10 vergisini kartla, otomatik olarak devletin kasasına öder.

Efendiler böylesi bir sistem Rüşveti yolsuzluğu ve haksız kazancı da ortadan kaldırır.  Genel olarak halkın zenginleşmesini getirir.
Alım gücünün iki katına çıktığı bir ülkede huzur mutluluk ve refah olur. Sağlık giderlerini de en aza indirmiş olursunuz.
Bizden söylemesi.
Tüm siyasi partiler, yağma hasanın olmayan böreğini, dağıtmaktan vazgeçsin artık. Üretenin, çalışanın, alın teri dökenin, kazanacağı bir yöntem anlattım sizlere.
Devletinde kazancı aklınızın alamayacağı kadar artacak. Her şeyden önce Millet sağlığına kavuşacak.
                                  Mehmet Kızılaslan. 2015-11-05    




2 Kasım 2015 Pazartesi

MİLLET OYLARIYLA NE DEDİ

                    

Bir Kasım 2015 seçimlerinde, Ak partiye tekrar 2011 seçimlerinde, aldığı oy kadar oy veren seçmen, ne dedi?
Biz senin terörle mücadeleni de, Çözüm sürecini de destekliyoruz.
Algı operasyonlarını iyi anladık.
Ekonomik olarak vaatlerinin gerçekçi olduğunu kabul ediyoruz.
Asgari ücretimiz de, artırdığın oranı kabul ediyoruz.
Gençlere vaatleriniz olan 50 000 TL lik hibe ve 100 000 TL lik faizsiz kredi, onların iş yeri açmasına ve işsizliğin çaresine olumlu katkıda bulunur.
Kömür dağıtmalarını, gıda yardımlarını, yoksullara anında günlük çözümlerini kaybetmek istemiyoruz. Dedi.

Cumhuriyet Halk partisine verilmeyen oylar ne dedi?
Size inanırsam ve vaatlerinize kapılırsam, elimdeki bulgur ve makarnadan olabilirim.
İstikrarım bozulabilir.
İki maaş ikramiye güzel ama, zaten iktidara oynamıyorsun, bunu hangi ortağınla yapacaksın.
Aldığımız evlerin, arabaların taksitlerini ödeyemediğimde bunları kaybedebilirim.
Her alanda otorite kurmuş Ak par inin kadroları ile baş edemeyebilirsiniz.
Ben hayatımdan memnunum sen boşuna bağırma.
Yeni yöntemler bul. Kadrolarınız yeterli değil.
Liderinizin geçmişteki SGK serüveni yeni yapacaklarını inandırıcı göstermiyor.
Üretime dair projelerin yeterli değil ben sana neden oy vereyim. Dedi.

MHP ye verilmeyen oylar ne dedi?
Efendi senin liderinin korkak tavrı, bir önceki seçimlerde, kendisine teklif edilenleri kabul etmemesi, onun sorun çözmek konusunda yetersizliğini gösterdi.
Hesap sormak yerine, meclis başkanı seçiminde ki tavrı ile, hesap sormamayı yeğledi.
Ülkemin, terör sorunlarını, İnsan merkezli bakmak yerine devlet merkezli bakışını beğenmiyorum. Yüreğimi koysam bile, vaatlerin, projelerin yok.
Seni iktidar ortağı yaparsam, 30 yıldır uygulanan savaş yöntemini devam ettireceksin biz savaş istemiyoruz.
İçimizdeki yiğitlerin adaylığını neden kabul etmedin onları neden dışladın.
Kaldı ki sen muhalefeti tercih ediyorsun o halde ben sana neden oy vereyim.
 Dedi.

HDP ye verilen oylar ne dedi?
Biz senin Mecliste olmanı ve Türkiye partisi olmanı istiyoruz.
Barışçıl yoldan Kürt sorununun çözülmesini sağlayabilirsin.
PKK nın şahinlerini de, AKP nin şahinlerini de, sen dizginlersin.
Artık Türkiye partisi olman gerekir. Sırtını dağdan kurtar, oraya dayama.
Öz yönetim den vazgeç. Biz sana emanet oyları özerklik ilan edesin diye vermedik.
İşin çok zor biliyoruz. Bir tarafta PKK, diğer tarafta ülkenin acı gerçekleri. Dedi.

Değerli okurlarım Bu seçimlerde görebildiğim duya bildiğim düşüncelerin bazıları bunlar. Umut ediyorum hiçbir kesim azgınlık göstermez. Adalet tekrar yerine oturur. Kan durur. İşsizlik ve üretime dair verilen sözler yerine gelir. Savaşa harcanan para, refaha ve huzura harcanır.

Önemli Not:
Diğer taraftan Tarımsal ve kırsal kalkınma kurumları ve Bölgesel kalkınma ajanslarının önündeki imar sorunu bir genelgeyle ya da yasayla çözülebilir.
Nasıl mı? İşte şöyle bir yasayla.
“ Tarımsal ve kırsal kalkınma kurumlarında ve bölge kalkınma ajanslarında uygulanabilirliği onaylanan projelerin, arazilerin deki imar, otomatik olarak % 25 e çıkmış ve arazi imara açılmış sayılır”
Bu yasa çıkmadığında bu kurumlarınız havanda su dövmeye devam edecektir.

Saygılarımla. Mehmet Kızılaslan 2015-11-02