25 Aralık 2013 Çarşamba

BİR BAŞKA BAKIŞ AÇISI

                  
Kimseyi, ama hiçbir kimseyi korumak değil amacım, ama bu gün bir başka pencereden bakalım mı son gelişmeleri?
Sevenlerini hüzün’e boğuldu, sevmeyenleri sanki bayramı yaşıyor.
Bir ülke yöneteceksiniz ve bu ülke 50 yıldır ABD gölgesinde, hatta emir komuta zinciri altında olacak.
Sıyrılmak isteyeceksiniz.
Kurtulmak isteyeceksiniz.
Zincirlerinizi kırmak isteyeceksiniz.
Anlaşmalar, geçmişten gelen korkular ve hatta temayüller buna izin vermeyecek.
Bir yerlerde, içinizden gelen, özünüzde sizi rahatsız eden, kurtulma ve bu müstemleke anlayışından sıyrılma iç güdüsü sizi zorlayacak.
İçiniz içinize sığmayacak bazı geceler ağlayacaksınız beklide.
Yapamıyorum edemiyorum kabuğumuzu kıramıyorum, diye hastalık bulacaksınız.

Bir gün bu arayışınız sizin beyninize bir ışık bir kıvılcım gibi fikir getirecek.
Delmeliyim ambargoları, yıkmalıyım çevremdeki Çin setlerini, ama dengeleri de fazlaca bozmadan olmalı bu iş.
Müslüman ülkelerle ticaretimi devam ettirmeliyim. Sadece emir olunan ülkelerle değil, istediğim ülkelerle de alış verişimi, ticaretimi yapmalıyım. Ben müstemleke olmaktan kurtulmalıyım.
Maliyetlerimi düşürmeliyim. Hem Iraktan, hem İran dan petrolümü almalıyım. Maliyetlerimi kontrol etmeliyim. Düşük tutmalıyım. Dışarı verdiğimiz her kuruş, benim halkımın alın teri, ekmek parasından kesilecek kuruşlar olduğu için dikkat etmeliyim. Dediniz.
Yasaklar sizi bağladı, bunu nasıl değerlendirmemiz lazım, hangi kanallarla yapmalıyız derken, kurmaylarınıza danıştınız. Onlar çok güvendiklerinizdi. Her sorunu konuştuklarınızdı. Size fikirlerini söylediler.
 Bizim çocuklarımızın üzerinden yapalım bu ticareti. ABD bilmeden delelim ambargoları. Onlar her kenarından kalbura döndürürken ambargoları; biz dibimizdeki komşularımızla neden bu ticaret yapmayalım dediniz.
Yapmasaydınız petrolün fiyatı belki 6-7 TL den tüketilecekti ülkenizde.
Belki doğal gaz sıkıntısı çekilecekti, kışın ortasında.
İran’a gönderilen altınlar neredeyse İran petrolünün tamamının ülkemiz üzerinden geçmesinin karşılığıydı. Biz bilemiyoruz. Sizin halka anlatamadığınız, birçok şey vardı belki de. Alenen yaptığınızda, hegemonyasında olduğumuz ABD ile tüm bağlarımızın kopacaktı belki de.
Nitekim de öyle oldu çıldırdı emperyal güçler ambargoları deldiğinizi İran’la ticaretinizi öğrendiklerinde.
Saldırdılar dört koldan.
Kimimiz hırsızlık dedik. Kimimiz yolsuzluk dedik. Hepimiz düz mantıkla baktık olaylara. Bazıları da “aha dedi gidiyor yıkılmaz denilen iktidar, bize gün doğuyor.” Diye bayram ettiler.
 Karşı oldukları ABD temsilcileri ile hemen sarmaş dolaş toplantılar yapmaya başladılar. İktidarı bize ver. Dediler. Beklide anlaştılar. Bunları da bilemiyoruz.
Ama ben bu gün, bu olayları hepimizin birde bu olağan üstü pencereden bakmanızı istiyorum.
Hiçbir inançlı kimse kendisi ve çocuklarını böylesi bir kara lekelere bulaşsın, o lekelerle ömür boyu yaşasın ve öbür dünyada da Allahın gazabına uğrasın, cehennemlerde ebedi yansın,  isteyeceğine, inanmıyorum. İnanmak istemiyorum.
Bu bir kabustur, bu bir karabasandır, Uyanmak istiyorum. ABD nin ve emperyal güçlerin baskısından, hegemonyasından, nasıl kurtulmamız gerektiğini hepimizin araştırmasını istiyorum. Bu sadece iktidarın sorunu değildir. Hepimizin sorunudur.
Dostlarım başta da söyledim kimseyi ama hiç kimseyi savunmuyorum. Birde bu pencereden bakmanızı istedim olaylara. Sizi zorladıysam, üzdüysem, özür dilerim saygılarımla.

                           Mehmet Kızılaslan 2013-12-25        

18 Aralık 2013 Çarşamba

EMPERYAL SAVAŞ

                                            EMPERYAL SAVAŞ

Öncelikle gelişen olaylara bakıp, hiçbir kimse sevinmesin. Bu olay  birilerinin kaybetmesini, diğerlerinin kazanmasını gerektirecek bir şey de değil.
Suriye dış politikasında, hükumetin ve Davutoğlu’nun yanlışı,  Rusya Çin ve İran üçlüsüne, Suriye de ABD nin yenik düşürülmesi. ABD de Hükumetin sorgulanmaya başlamasını getirdi. Hatta tasfiye edilmesinin düşünülmeye başlanmasını getirmiş olacağı kanısındayım.
 Daha önceki yazılarımda Defalarca Dış politikadaki yanlışları dile getirdiğim halde; zurnanın son deliğinin çıkardığı ses kadar etkili olamadığımız için, önemsenmedi.
Yalaka basın, Hükumetin sonunu hazırladı.
Basın, hükumetleri, iktidarları, hatta belediye yönetimlerini alkışlama görevi üstlenmemelidir. Yapıcı eleştirileri ile, yönetimde bulunanları uyarmalı, onların yakalandıkları iktidar hastalığından kurtarmaya çalışmaları gerekmektedir.
Aynı yalaka basın, göreceksiniz, bir başka iktidarında yalakalığına, en önce soyunacaktır.
Gelelim konumuza; bu hesaplaşma, Emperyalist patronun emri ile başlamıştır.
Pohpohlanmayı, yalancıktan alkışlanmayı, çok seven iktidarlar, yanlışın içine balıklama daldıkları için, kötü gelişmeleri, yolsuzlukları göremezler.
Önce teftiş kurullarını tasfiye eden hükumet, Sayıştayı da devre dışı bırakınca kendisini kontrol edecek ve uyaracak mekanizmalardan kurtulduğunu zannetmiştir.
Yolsuzluk ve haksızlık söylentileri içinde ıslanmaya başlayan bazı çevreler hükümete ve bakanlara yakın çevreler olduğu da iddia edilmektedir.

Türkiye İran arasındaki kontrolsüz altın ticareti ABD yi kızdırmaktaydı. Türkiye bu konuda ABD tarafından kuşkuyla izleniyor hatta uyarılıyordu. Çünkü İran, elindeki ABD tarafından karşılıksız basılan Dolarları Türkiye’den aldığı altınlarla takas etmekteydi.

Kentsel dönüşümdeki yolsuzluklar ve hükumete yakın çevrelerin rant mücadelesi öylesine artmış durumdaydı ki, Bakanlara yakın çevreler bu ranttan ölçüsüzce, sınırsızca yararlanmaya başlamışlar, kontrol edilemez hale gelmeye başlamışlardı.

Bir bakanın “bağırsakların temizlenme operasyonu” olarak adlandırdığı son gelişmeleri Cemaat sözcüleri tarafından “biz yapmadık devlet yapıyor” sözleri ile dillendirildi.
Bir eski bakan “Siyasal iktidar sorgulanamıyorsa; azgınlaşır, soysuzlaşır” diyerek tepkisini dile getirdi.
Diğer taraftan Kamudaki dürüst, namuslu insanların bu gidişata dur demeleri ve müdahale etmeleri bu olayların Vatanperver insanlar tarafından organize edildiğini de düşündürebilir.     
 3 bakanın oğlunun birden; bakanlardan habersiz, gözaltına alınması bu operasyonun küresel güçlerin operasyonu olduğunu düşündürmektedir.

Hükümetin medyayı susturması günümüzde iki şekilde olmuştur.
Birincisi, en büyüğüne vergi tokadı vurulunca küçüklerin çoğu, korkudan sustu, susturuldu.
İkincisi, ticari ilişkileri olan medya patronları devlet ihaleleri aldıkları sürece, ranttan yararlandılar ve sustular, susturuldular.
Bir Milletvekilinin “Hiçbir istibdat döneminde bu kadar aşağılık metotlar la basın susturulmamıştır” dediği günümüzde; “Ben yaparım kimse karışamaz” azgınlığına ulaşan olaylarda, bir tek olayın, iktidarları bitirebileceğini göz önüne almak gerekir.

Yetkililerin “bir lağım patlaması” olarak değerlendirdiği olayı, Maliye Bakanı                 “Benimle ilgili böyle bir olay olsa, ben istifa ederim” diyerek olayın büyüklüğünü anlatmaya çalışmaktadır.

Demokrat parti döneminde Teneke ithalatındaki yolsuzluk iddiası olayı, kabinenin düşmesine ve yeni bir kabine kurulmasına sebep olmuştur.

Hazreti Ömer zamanında, Şam valisinin, kendisine bir ev aldığı öğrenilir.
Hazreti Ömer Şam valisini huzuruna çağırır. “ Bizim sana tahsis ettiğimiz evden başka bir ev aldığını öğrendim. Bedelini nasıl ödediğinizi öğrenmek istiyorum.”
Şam Valisi “Efendim, eşraftan bazıları bana zaman, zaman hediyeler getirdiler, onları değerlendirdim, öyle aldım.”
Hazreti Ömer “ Siz, Şam Valisi olmasaydınız, bu hediyeler size yine gelecek miydi?”
Şam valisi “Bilmiyorum efendim, herhalde gelmezdi”
Hazreti Ömer “O halde o evi satıp hazineye yatıracaksınız.” der.

Diğer bir olayda Yine Hazreti Ömer Cuma namazında hutbede, günün sorunlarını konuşmak ister “Ey ahali beni dinleyiniz” der.
Bir bedevi ayağa kalkar “Seni dinleyemem ya Ömer, çünkü sen bir önceki ganimeti paylaştığımızda herkesin payına düşen kumaştan, fazla kumaş almışsın ki, cübben bizimkinden uzun olmuş. Adaletinize inanmadığım için sizi dinleyemem”
Hazreti Ömer “ Oğlum Abdullah kalk anlat benim kumaşım neden iki misli fazla”
Abdullah ayağa kalkar Doğru söylüyor bedevi vatandaşımız. Babamın cübbesinin uzunluğu, benim payıma düşen kumaşı babama verdiğimden dolayı, uzundur ” Der.

Asrı saadette, Müslüman yöneticilerinin tavırları için çok güzel iki örnek olay anlattım. Günümüz yöneticileri bu şekilde mükemmellikte olmaları ve sorgulanmaları da gerekir.
Son olaylar, adalet terazisi bozulanlara, adaletin tecellisine benzemektedir.
       
        Yaşadığımız olaylar, basit bir rüşvet olayı değildir. Bir iktidar mücadelesi olayıdır.
Koalisyon ortaklığı bozulmuştur. İktidar ortakları ayrılmıştır.
Ülkemizdeki iktidarların kurulmasına sebep olanlar. Yeni iktidar arayışına girmişlerdir.
Başta söylediğim “birileri üzülmesin, diğerleri sevinmesin.”
İktidarları kurduranlar, yıkılmasına da karar verebilirler.
                 Saygılarımla. Mehemet KIZILASLAN   2013-12-18


9 Aralık 2013 Pazartesi

KAMU OYUNUN MERAK ETTİKLERİ

          Bu gün köşemde bir misafir köşe yazarı dostumun yazısına yer veriyorum.  01.01.1995 tarihinden bu yana 300 ün üzerinde projesini iktidarlara ileten ve hayata geçirten; Aydın Milletvekilleri gönüllü yardımcısı, Eczacı Mehmet Gebenç’in yazısını, birlikte okuyalım.

AYDIN VE NAZİLLİ KAMUOYUNUN MERAK ETTİĞİ KONULAR?
Eskiden bir Sayın Bakan "_Gaziantep ve Aydın İllerimizden heyetler var." denildiğinde  "_Aydın heyetini hemen içeri alın çünkü onlar şu müdürü şuraya bu memuru şuraya sürün (tayin edin)demek için gelmişlerdir.Gaziantep heyeti yatırım için gelmiştir.Onların işi uzun sürer .Aydın heyetinin işi Aydın havası gibi kısa sürer.Sayın Valiyi telefon ile aradığımızda iş tamamdır.Dilekçeye BELGEYE ihtiyaç yoktur."der Sayın Bakan.Bu çok eskiden beri devam eden GELENEK ve GÖRENEKTİR(!).Sadece Sayın Nahit Menteşe Bey Aydın İlimizin bu realitesini bildikleri için gerek Aydın gerekse bütün illerimiz için kendilerine şikayete gelen Millet vekillerden hem yazılı dilekçe hem de belgeleri isterlerdi.Milletvekillerin SÖZLÜ ŞİKAYETLERİNİ değerlendirmeye bile almazlar veİllerin Sayın Valilerine SÖZLÜ TALİMAT VERMEZLERDİ. Çünkü bu tür yaklaşımlardan daima SIKINTILAR ve KUL HAKKI doğduğunu BİLİRLERDİ(Devlet Tecrübesi ve Ahlakı).
                Bir gün Aydın Valimiz Merhum Recep Yazıcıoğlu Beyin makamındayız. Ankaradan İçişleri Bakanlığından telefon geldi.Bir Milletvekili Sayın Bakana SÖZLÜ ŞİKAYETTE bulunmuş.Sayın Bakan bunun uygulanmasını Sayın Yazıcıoğlu`ndan istiyorlardı.(SÖZLÜ TALİMAT).Merhum Valimiz Sayın Recep Yazıcıoğlu aynen şunları söyledi "_Sayın Bakanım Lütfen Kendinize ve  Bana YANLIŞ ve HAKSIZ,HUKUKSUZ İCRAATLAR YAPTIRMAYINIZ.Şu anda makamınızdaki Sayın Milletvekilinden şikayetlerini YAZILI ve BELGELİ olarak isteyiniz. Sayın Milletvekili YAZILI ve BELGELİ olarak şikayetlerinde israr ediyorsa lütfen bana gönderiniz ve incelemeden sonra gereğini yapacağımdan şüpheniz olmasın. Ancak HAKSIZ ve HUKUKSUZ Sayın Milletvekili şikayetlerini de dikkate almayağımı da biliniz. Çünkü Konu Yargıya Gittiğinde  Sayın Milletvekili Bu YARGI SÜRECİNİN HİÇ BİR YERİNDE YER ALMADIĞI GİBİ DEVLETİMİZİN İTİBARI İLE OYNADIĞI YETMİYORMUŞ BİRDE Yasal Tazminatları DEVLETİMİZE ÖDETMEKTEDİR .Saygılarımla arz ederim Sayın Bakanım"dedi ve telefonu kapadı. Bir başka ziyaretimde Sayın Valimize meraktan sordum"_Sayın Valim o telefon konuşmasından sonra Sayın Milletvekilinin YAZILI ve BELGELİ  ŞİKAYETİ size ulaştı mı?. Sayın Valimiz "_ EFTEN PÜFTEN gerekçelerle ve SÖZLÜ TALİMATLARLA Sayın Bakanımıza ve Bana YANLIŞ, HUKUKSUZ İŞLER YAPTIRMAYA ART(!) NİYETLİ Sayın Milletvekillerimizin ŞERRİNDEN(!) KAMU GÖREVLİLERİMİZİ, BÜTÜN İNSANIMIZI ancak bu yolla koruyabiliriz. Yazılı ve belgeli şikâyet dilekçesi istediğinizde Sayın Milletvekili MEYDANI BOŞ BULAMAZ ve İSTEDİĞİ GİBİ AT OYNATAMAZ dedikten sonra şu fıkrayı anlattılar;
          Bir gün elindeki cevizi poposuna ölçen maymuna diğer maymun sormuş?
           Ne yapıyorsun?
          Maymun cevap vermiş "-Bu cevizi yutacağımda çıkacak mı diye ölçüyorum"  demiş. Bu fıkrayı söyledikten sonra, Merhum Valimiz Sayın Recep YAZICIOĞLU "-Siyasi Partiler Genel Merkezlerinde MİLLET VEKİLLERİNİN ŞİKAYETLERİNİ YAZILI VE BELGELİ İLETEBİLECEKLERİ BİR BİRİM kurarlarsa bu tür haksızlığa ve hukuksuzluğa yol açan durumlar ortadan kalkmış olur. Böylece Hem Siyasi Partilerin Disiplinini Bozacak Onlara Oy ve İtibar Kaybettirecek icraat yapmak isteyen Sayın Milletvekillerin hevesleri kursaklarında kalır, hem de KAMU PERSONELİMİZ BAŞTA BÜTÜN İNSANIMIZI KORUMUŞ OLURUZ. Sayın Milletvekilleri de şikayetlerini genel merkezlerine YAZILI VE BELGELİ İLETECEKLERİ (Sayın Bakanlarımızı ve Sayın Valilerimizi Rahatsız Edemeyecekleri ) için toplumdaki ADALET ve GÜVEN ORTAMI YARA ALMAMIŞ, MİLLETVEKİLİ ŞİKAYETLERİDE BİR DİSİPLİN ALTINA ALINMIŞ ve GENEL MERKEZ SÜZGECİNDEN GEÇMİŞ OLACAKTIR. YARGI SÜRECİNDEDE SAYIN MİLLETVEKİLİ YARGILAMADA TARAF OLACAKTIR." demişlerdi. Ve ilave ederek  "-Siyasi Partilerimiz böyle bir sistem kurmadıkları için bana iletilen her talebin yazılı ve belgeli olanlarını inceliyorum diğerlerini dikkate almıyorum. Çünkü bu dünyanın üstünde hakka, hukuka uygun işler yaparsak toprağın altında öyle rahat uyuyabiliriz." demişlerdi.
Merhum Sayın Valimiz ne kadar doğru söylemişler. İnşallah şu anda ve kıyamete kadar toprağın altında huzurlu uyuyorlardır. Son görevimiz olan cenaze namazına ev arkadaşı Prof. Dr. Osman ALTUĞ Bey ile birlikte katılmak nasip oldu.
 Sayın Valimiz kendisine haksız, hukuksuz işler yaptırmak isteyen Sayın Milletvekiline, sormuşlar;     Sayın vekim sizin derdiniz nedir?
Sayın vekil cevap vermiş; "-Benim etrafımda üç beş kişi var onlar beni dürtüklüyorlar. Bende sizi dürtüklüyorum veya dürtüklettiriyorum. Bende GÜNDEM OLUŞTURMA HASTALIĞI VAR. İŞSİZLERE İŞ YERİ AÇTIRAMIYORUM, BAŞKA FAYDALI PROJELER ÜRETEMİYORUM. EN KOLAY VE UCUZ İCRAAT SERİ PLAKA VERMEDİ, HAZIROLA GEÇMEDİ, KARŞI TARAFA ÇALIŞIYOR (ne demekse?) GİBİ NEDENLERLE İNSANLARI MAĞDUR ETTİREREK BAŞARISIZLIĞIMI  GİZLEMEK İSTİYORUM. BAŞARISIZLIĞIMIN FATURASINI KESECEK ADRESLER ÜRETMEYE, BULMAYA ÇALIŞIYORUM. SEÇİMİ KAYBEDERSEK VE BUNUN FATURASINI BİRYERLERE KESMEZSEM BUNUN FATURASINI BANA KESERLER. BEN SIKINTIYA GİRERİM. BEN SIKINTIYA GİRECEĞİME BAŞKALARI SIKINTIYA GİRSİN. BENİM STRATEJİMİN ÖZÜ BUDUR
   Sayın Valim deyince, Merhum Valimiz  "-Sayın Vekilim trafik kazası yaparsınız, kanser olursunuz, bir şekilde yaptığımız yanlışlıkların bedelini ALLAH (C.C.) size ödetir. Çünkü ALLAH (C.C.) ADİLDİR kimseye haksızlık etmez ancak haksızlıkları da affetmez." dedim
Aydın ve Nazilli kamuoyu Nazilli ilçe Emniyet Müdürü Sayın İlyas KARPINAR beyin neden Aydın Merkezde görevlendirildiğini? Şikâyetin hangi Sayın Milletvekilimizden veya Hangi Sayın Milletvekillerimizden kaynaklandığını? Sayın Milletvekilimizin YAZILI VE BELGELİ DELİLLERİ NELERDİR? Parti İl ve İlçe Teşkilatları ile İl Koordinatör Sayın Milletvekilleri gerekli inceleme ve araştırmaları yaptılar mı? Elçiye zeval olmaz. Aydın ve Nazilli Kamuoyunun merak ettikleri bu konularda yazılı olarak iletilen bütün bilgi ve belgeler yine bu sayfada KAMUOYUNUN BİLGİSİNE SUNULACAKTIR. YAZILI BELGE VE BİLGİ GELMEDİĞİ TAKDİRDE takdir KAMUOYUNUN VE SAYIN BAŞBAKANIMIZINDIR. SAYIN BAŞBAKANIMIZIN DÜZELTMEYE ÇALIŞTIKLARI SİSTEMİ YAMULTMAYA, KOVANIN ALTINI DELEREK SUYU, EMEĞİ, GAYRETİ BOŞA ÇIKARMAYA KİMİN VEYA KİMLERİN HAKKI VARDIR?
    Aydın Millet vekilleri Gönüllü yardımcısı Mehmet Gebenç.



5 Aralık 2013 Perşembe

SİZLER AYDIN'I GÖZDEN ÇIKARDINIZ MI EFENDİLER?

                       

          Aydın başbakanlar çıkarmış, her dönemde de hükumetler de, Bakanları eksik olmamış bir ilimizdir. Bir ilçesi de var ki 42 ilinizden büyüktür.
      Her yazımda “Ankara Var oluşuna Nazilliye, dolayısı ile Aydın ilimize borçlu dur.” Diyorum, anlatmakta zorlanıyorum.
     Nedenini dönüp, dönüp anlatmayacağım artık. Neden Ankara var oluşunu Nazilliye, dolayısı ile Aydın’a borçludur? Demirci Mehmet Efeyi okuyanlar bilirler.
   
 Gelelim konumuza;
     Aydın Büyük Şehir Belediye başkanı ve yeniden adayı, CHP li Sayın Özlem ÇERÇİOĞLU Milletvekilliğinden feragat edip İline hizmete soyunmuştur.

      Yine MHP nin Belediye başkan adayı sayın Ali UZUNIRMAK Milletvekilliğinden ve meclis idare amirliğinden ayrılarak,  Büyük Şehir Belediye Başkanı adayı olmuştur.
     
      Siz ne yapıyorsunuz?
      Neyi bekliyorsunuz?
      Bu başarılı iki Milletvekilinin karşısına, Bir bürokratınızı aday mı göstermeyi düşünüyorsunuz?
     Bunu yaparsanız, seçimde teslimiyeti başta kabul ettiğiniz demektir.

     Siz Ak Parti olarak Aydın İline gereken önemi göstermiyorsunuz.
     Evet doğru duydunuz.
    Aydın İlinden sorumlu Efendiler, Siz Aydın ilini gözden çıkarmışsınız.

      Aydın İlinin tamı tamına, 495 köyü var. Ben bu yazıyı yazdığımda seçim gününe ise, 85 gün kaldı. Eğer Adayınız hiç uyumadan, 24 saat kendisini tanıtmak için her köyü ziyaret etmek istese; köy başına gecelerden sabaha kadarlar olan zamanlarda dahil her köye 4 saat ayırması gerekecek.
   Geceleri uyku saatlerini çıkardığınızda her köye adayınızın ayırması gereken zaman, bir buçuk saati geçmeyecektir.
       Siz, “yeterli bu süre, her köye bir buçuk saat zaman ayırırız ve hem adayımız tanıtırız hem de köylümüzü ikna ederiz.” diyorsanız hemen o bürokratınız aday gösteriniz.

      Yok bu süre yetmez diyorsanız, nasıl bir aday çıkarma mecburiyetiniz var onu anlatacağım.
      Tanınan, sevilen, her köye hizmet götürmüş. Yumuşak tabiatlı, ağabey görüntülü, her köylü tarafından hizmetleri ve kendisi bilinen bir isim olan, saygıdeğer birisini aday gösterme mecburiyetiniz var.

       Hem o bürokratınızın bir dahaki seçimlerde Milletvekili adayı olmasını istemeyenler, hem de sizin Aydını kaybetmenizi isteyenler, bu güne kadar, Aydına önemsememeniz konusunda sizleri yanlış yönlendirdiler.

      Başbakanlar ve her dönemde bakanlar çıkaran, Aydın iline hükumetleriniz döneminde bir Bakanlığı bile çok gördünüz. Yetmiyormuş gibi; efendiler şimdide seçimleri altın tepside sunmaya hazırlanıyorsunuz.
        Bunun bir yanlışlık olduğunu görmenizden öteye, sizleri uyarıyorum. Aydındaki, Milletvekilliklerinden ayrılmış bu Kıymetli Belediye başkanı ve adaylarına karşı en az onlar kadar kıymetli, çalışkan, her köyde bir icraatı ve onlarca seveni olan Bir Millet Vekilini Belediye başkanı adayı çıkarma mecburiyetiniz var.
       Bu ismi söylemekten imtina edenlere karşın, ben söylemekten zevk alıyorum. O isim; Sayın Mehmet ERDEM dir.
          Demokrat Partisi kökenli seçmenlerinde teveccühünü kazanmış, hemen her köye hizmet götürmüş tanınan, sevilen Mehmet ERDEM gibi bir Vekilinizi varken, neyi beklersiniz ki?

          Sizleri yanlış yönlendiriyor birileri.
          Kimlerin ikbal hesabı vardır bilmem.
          Ben olayları dışarıdan baktığımda görebiliyorum da, sizler nasıl olurda göremezsiniz, bunu da çok merak etmekteyim.
          Aydın İli bir sizin iktidarınızda Bakan çıkaramadı.
          Bir sizin iktidarınızda ikinci plana itildi.
          Bir sizin döneminizde Aydın ve Nazilli de seçimler altın tepsilerde diğer partilere ve adaylara sunuldu.
          Bir sizin döneminizde Aydın konusunda yanlış yönlendirildi, Ankara.
         
         Hiç bunun sebebini araştırma gereği duydunuz mu efendiler?
Düşününüz bir sizin döneminizde, odaların başındaki yönetimler, başkanlar bile siyasetten uzak kişilere teslim ediliyor. Sizce sebebi ne olabilir bunun?

          Aydı siyasetine yön verenlerin ve o siyasete yön verecekleri belirleyenlerin, basiretimi bağlandı efendiler?
       Her partiden birkaç tane aday çıkarken, Ak parti den “Aydın’dan ben, aday adayıyım” demeye kimsenin neden cesareti olmuyor efendiler?
   
       Aydın’ı sizler, gözden çıkardınız mı efendiler?
       Hayır gözden çıkarmadık diyorsanız; Belirleyeceğiniz yeni isimleri, bu güne kadar sizleri yanlış yönlendirenlerin ağzına bakarak, onların bilgilerine güvenerek, belirlemeyin iz.
      Bu güne kadar sizleri yanlış yönlendirenleri ve onların fikirleri ile belirlediklerin izi, lütfen yakın takibe alınız.
       Aydın ilinin siyasetini belirlemede yetki verdiklerinizi de mercek altına alınız.

       Biz Aydın ilinde DEVLERİN seçim yarışını görmek istiyoruz. Altın tepside sunulmuş kazananı belli bir seçim istemiyoruz.
      Umuyorum ki bu tüm Aydınlılar için hayırlı olacaktır. Saygılarımla.
                                               Mehmet KIZILASLAN 2013-12-05



           


29 Kasım 2013 Cuma

TAŞLAR YİNE BAĞLANDI MI ACABA?

                             

            Yaptıklarınıza baktıkça üzülüyorum. Sizler kendinizi ne zannediyorsunuz acaba?
          Vekil olabilirsiniz, başkan olabilirsiniz. Vekilin yakını olabilirsiniz. Başkanın yamağı olabilirsiniz. Ama iyi insanları üzdükten sonra ne işe yararsınız?
          Bu masum millet, size oy verenler var ya onlar asillerdir, biliyor musunuz?
          Sizler o mevkilerde geçici siniz ve o asillerin, vekiller siniz. Bunu da biliyor musunuz?

        “Milletin hizmetkârı” olduğunu söyleyen başkanlarınız, başbakan larınız, yukarıda bas, bas bağıra dursun, siz aşağıda egonuzu nasıl tatmin edeceksiniz onu düşününüz olur mu?
         
        Benim oy verdiğim vekil, memleketin sorunları nasıl aşılır, bu millete nasıl yararlı olabilirim diye düşünmesi gerekirken. Benim seçtiğim başkan, vatandaşına nasıl hizmet etmesi gerektiğini düşünmesi gerekirken.
           Sizler yakınlarınızın işlerini, angaryalarını nasıl çözeriz? Onları kanun ve yasalardan nasıl muaf tutarız? Diye düşünüyorsunuz.
        Kanunsuz, nizamsız, düzensiz, kurallara uymayan, yakınlarınıza, kuralları hatırlattıkları için, Devletin memurlarına düşmanlık ediyorsunuz. Onlara iftira atarak, sürgünlere nasıl göndeririz diye uğraşıyorsunuz.
        Efendiler şunu iyi biliniz ki, sizden makam olarak büyük, başkanlar var, başbakanlar var. Onların hepsinden de büyük, Allah var.
       Sakın ola unutmayın “Keser döner sap döner bir gün gelir hesap döner” diye bir sözde  var halk arasında.
        Bu vekillikleriniz bittiğinde, başkanlıklarınız gittiğinde, insanların selam vermeyeceği günler geldiğinde, yaptıklarınızdan utanacak mısınız acaba?

        Son dönemlerde gelişen olaylara baktığımızda, seçimi nasıl kazanırız? Memleketin sorunlarını nasıl çözeriz? Diye çalışmalar yapması gerekenler, efendiler sizler, memleket de düzen, nizam ve kanunları uygulamaya çalışanları neden rahatsız edersiniz?

        Kanunlara, nizamlara, sizler ve sizlere yakın olanlar, uymazlarsa; kimler uyacaklar?
        Kanunlar, nizamlar, yönetmelikler sadece sıradan vatandaşlar için mi yapılıyor?
        Sizlerin bir yerlere seçilmiş olmanız, yakınlarınızın iltimaslı vatandaş olmasını mı gerektiriyor?
       Sizler, kanunlara, nizamlara uymayacaksınız da, sadece sıradan vatandaşlar mı uyacaklar?
      Bana söyler misiniz bu hak mıdır revamıdır? Yaptığınız yanınıza kalacak mı zannediyorsunuz?
      Efendiler Bu ülkenin memurları, amirleri, Parti başkanlarının, vekillerinin, kanunlara, nizamlara aykırı isteklerini yerine getirmedikleri için, özel işlerini yapmadıkları için, oradan oraya sürülmeleri mi gerekecek?

      Büyük şef zamanında, Parti İl başkanları, Valinin görevini; Parti ilçe başkanları da Kaymakamın görevini üstlenirlermiş. Şimdi sıra size mi geldi efendiler?
       Sizde alın Valileri görevden. İl başkanlarınızı oturtunuz o makama.
       Alın Kaymakamları görevden, oturtun yerine ilçe başkanlarınızı.
       Hepsinin başına da Vekillerinizi oturtunuz. Çözün sorunu.

      Size de kalmaz kardeşim bu yetkiler, o makamlar.
      Yukarıdakilere sesleniyorum.
         Ey yukarıdakiler, Bir memuru, amiri partili birilerinin iki lafı ile sürgünlere göndermeden evvel, belge isteyiniz. Şikâyete konu olan, belgeler önünüze gelmeden, şikâyet konusu ispatlanmadan, memurunuzu amirinizi üzmeyiniz.
       Bir söz vardır “Büyük adamlar sistemi düzeltmekle,
                                Orta adamlar olayları büyütmekle,
                                Küçük adamlar, insanları yemekle uğraşırlarmış.” Bu söz size bir şey ifade ediyor mu efendiler?
 
                 Vicdanınız varsa biraz düşünün efendiler. Bazı insanlar, başka dairelerden, malını, mülkünü satacak şekilde cezalar yerlerken bile, ağzını açmazlarken, kaderlerine razı olurlarken; sizler nelerle uğraşıyorsunuz?
         Haksızlığa uğrayan, yakınınız değil, ortağınızın çocuğu değil, kızınız değil, yamağınız, yandaşınız değil. Haksızlığa uğrayan, kanunları, nizamları, yönetmelikleri uygulamaya çalışan, amir, memur, kardeşlerimizdir. Onlar, sizlerin çıkardığınız yasaları uyguluyorlar. Bunu yapmak ne zamandan beri suç olmaya başladı?
              Efendiler  “Asil insanlar, idare ederler.
                                Aciz insanlar, şikâyet ederler.
                                Basit insanlar İftira ederler.” Diye bir söz duydunuz mu?
            İftiraya uğrayan, adaletsizliğinizle karşılaşan, mağdur olan; memur, amir, kardeşlerimizin, ellerini gökyüzüne kaldırıp “Ya Rabbim sana havale ediyorum, bu adaletsiz, ölçüsüz, kanunsuz, nizamsız, kullarını” dediklerinde inanın iki yakanız bir araya gelmez.
          Yukarıdaki, Adaleti, Kalkınmanın önüne yazanlara ve buna inananlara duyurulur.
                                           Mehmet Kızılaslan 2013-11-29


    


   

27 Kasım 2013 Çarşamba

BU BÜROKRATLAR SİZİN BAŞINIZI YİYECEKLER

                 
           Bu güne kadar birçok konuda doğru ya da yanlış, bir çok sınırı aşmanıza rağmen; Bürokratlarınızın yanlışlarını aşmakta zorlandığınızı görüyoruz.
       Size şimdi bir veli bir baba olarak soruyorum.
Çocuğum Üniversite sınavlarını kazanamamış, ya da kazandığı üniversiteyi beğenmemiş olsaydı. Bir dahaki seneye sınava girmesini ve daha iyi bir üniversitede eğitim görmesini isteseydim. Nerede kurs almasını sağlayacaktım?
       Kapattınız diyelim dershaneleri.
Bu çocuğumun nerede daha iyi bir üniversite ye kazandırmak için yetiştireceğim?
      Merdiven altlarında mı?
Evime getireceğim özel öğretmenlerden mi?
Yoksa arkadaşlarıma çalışmaya gidiyorum dediği yerlerde mi? Nerede seviyesini yükselteceğim.
        Diğer yandan kapatacağınız dershaneleri okula dönüştüreceğinizi söylüyorsunuz. Zengin çocukları zaten özel okullarda eğitim alıyorlar ve üniversitelere rahat giriyorlar.
       Benim üniversiteye kazanamayan çocuğum sizin okula dönüştürdüğünüz hangi okulda eğitim alabilecek? Aynı işi yapmayacaklar ki bu okullar.
       
      Sınavı kazanamayan ve gelecek sene daha iyi bir okula girmek isteyen genci, hedefinden uzaklaştırdığınızda, olabilecekleri hiç düşündüğünüz oldu mu?
         Dershaneler kapatıldığında ya da okula çevrildiğinde benim çocuğuma faydası olacak mı?
Dershaneler bahsini ettiğiniz fakir fukara, garip gurabanın çocuklarının hizmetindedir.    
        Zengin çocukları zaten, özel okul ve kolejlerde eğitim alıyorlar, en iyi ve özel üniversiteleri kazanacak eğitimle geliyorlar.
          Hiç mi vicdanınız sızlamıyor? O oylarını aldığınız fakir fukaranın garip gurabanın çocukları üniversitelere giremediklerinde ve tekrar dershaneler yardımı ile üniversitelere hazırlanamadıklarında kimlerin tuzaklarına düşecekler biliyor musunuz?
        Hiç mi düşünmüyorlar, sizin önünüze bu dershanelerin kapatılması konusunda raporları sunan bürokratlarınız?
          Efendiler nereden geldiğinizi, kimlerin destekleri ile orada olduğunuzu, kimlere borcunuz olduğunu, ne çabuk unuttunuz. Sizleri oralara taşıyanlar fakir fukaralar, sizin deyimlerinizle garip gurabalar, çocuklarını okutamadıklarında gelecekleri karartıldıklarında, acaba siz oralarda rahat oturabilecek misiniz?
          Siz o, sizi yanlış yönlendiren bürokratların kurbanı olacaksınız. Ama olan gariban çocuklarına olacak. Kaldı ki siz onların ailelerinin sırtına basa, basa ve onların destekleri ile oralara geldiniz.
         Dershanelere olan husumeti körükleyerek sizleri güç duruma düşürenler kimler acaba?
İnanınız bu sizin iktidarınızın sonu olabilir. Çünkü ben çocuğumun geleceği ile oynayanları asla affetmem onlarda affetmeyeceklerdir.
        Sırtındaki ceketi satarak çocuklarını okutmak isteyen garibanlarda çocuklarının üniversiteye hazırlanabilecekleri ve zengin çocukları ile aynı şartlarda okutabilecekleri, ortamı dershaneler sayesinde yakalayabilmektedirler.
Onlarda çocuklarının istikbalini söndürmek isteyenlerin, geleceklerini karartacaklardır.
     Sizi yanlış yönlendirenlere “Efendim çok iyi düşündünüz” Efendim çok iyi karar veriyorsunuz” “efendim çok güzel yapıyorsunuz” diyen yalaka bürokratlarınız sizin başınızı yeme kararı alan çakallardan farksızlar.
      Sizi iktidara taşıyanlara düşmanlık edenler, inanın huzur bulmayacaklardır.
 Kiminle cebelleştiğinizin, kime savaş açtığınızın ya farkında değilsiniz, ya da gözü karartınız sonunuzu hazırlıyorsunuz.
       Arkanızdaki fakir fukara, garip guraba ve adını söylemek istemediğim kimselerin desteği çekilirse, inanın sudan çıkmış balığa dönersiniz ve iktidar ömrünüz, balığın ömrü kadar olamaz.
       Diğer yandan boşlukta kalan, üniversiteye hazırlanamayan, hedefleri ortadan kalkan gariban çocuklarının bedduaları da sizleri yakar.
O çocukların hakkı, sizleri iki cihanda yalnız bırakmaz. Huzur vermez.
        Bu ülkede, disko açacağım diyenlere, bar açacağım diyenlere, genel ev açacağım diyen çakallara, izin veriyorsunuz da; ben çocuklarımızı ileriye hazırlayacağım, geleceklerini ufuklarını büyüteceğim, onları bekleyen tuzaklardan, dağdan, şehir eşkıyalarından ve çetelerinden koruyacağım diyen, dershaneleri kapatmaya kalkıyorsunuz.
       Kapatamazsınız efendiler.
   “Kapatır benim başbakanım. Dediğini çiğnemez benim başbakanım” diyen yalakalara kanmayınız. Aklıseliminizi kullanınız. Bu yanlış sizin, hem bu dünyada sonunuz olacaktır. Hem de geleceğini kararttığınız gençler nedeni ile öbür dünyadaki cehenneminiz olacaktır.
        Saygılarımla.               Mehmet KIZILASLAN  2013-11-27


11 Kasım 2013 Pazartesi

BİTİRİN PİYASALARI DA GÖRÜN GÜNÜNÜZÜ

                   

Efendiler piyasalarda iş yapan işletmelerin nereden bakarsanız bakınız yarısından fazlasının içi kof ve boş. Çokları günü kurtarmaya çalışıyor.
Vergi dairesine ve  SGK ya borçlarını ödeyemez olmuşlar.
Adam ödemek istiyor, ama çok önceleri faizlerin yüksek olduğu dönemlerde anaparaya dahil edilen, faizler yüzünden, SGK borçları tamamen ödenemeyecek hale gelmiş.
Birçokları da bu kurumlara acziyet belgesi verecek ama, arlarına gittiği için birçokları bu belgeyi veremiyor. Birçokları da böyle bir durumdan bile habersiz.
Adam Vergi dairesine borcunu ödemek istiyor. Kul hakkıyla Millet hakkıyla öbür tarafa gitmek istemiyor. “Taksitlendirin borcumu ödenecek hale getirin ödeyeyim” diyor.
“Yüzde 10 peşin öde kalanı taksitlendirelim”  diyor yetkili.
Adam “Bin liram var bunu alın taksitlendirin, zaten size olan başka taksitlerimde var aksatmadan ödemeye çalışıyorum, yardımcı olun bana” diyor.
Yetkili “Ben başka bir şey yapamam, verilen yetki buraya kadar” diyor.

Ey yukarıdaki tuzu kurular, aşağıdaki esnafın durumunu bilmeyenler. Tarımsal kalkınma kurumunda yeni işletmeler kurdurup işsizliği önlemeye çalışanlar; hibeler vererek yeni işyerleri açılması çalışmaları yapacağınıza; açık işyerlerinin borcunu 100 -120 taksite bölünüz. Hibe vermeyiniz. Ödeyebilecekleri taksitlere bölünüz.
Borç zaten faizin, faizi diye, diye katmerleşmiş, ödenmez durumdan çıkarmanın yolunu arayınız.
Ey yukarıdaki ekonomist geçinenler, siz bu ülkenin içine düştüğü durumu göremeyecek kadar bilgisiz ve beceriksiz misiniz?
Millet senin hibenle, teşvikinle olmak ve Millete kul hakkıyla ölmek istemiyor. Borcunu ödemek istiyor. Faizleri sıfıra yakın çektiniz. Neden milletin devlete olan borçlarını 100 -120 taksitin üzerine yayıp ta piyasaları rahatlatmayı düşünmüyorsunuz.

Diyelim E hacizleri yaptınız. Ne olacak piyasaların hali? Ne olacak piyasalarda dolaşan üç kuruşu da siz el koyduğunuz da?
Amacınız ne efendiler? Bağcı dövmekten yorulmadınız mı?
Bu ülkenin üreteninin hayatından bezdiğinden haberiniz var mı?
Kilitleyin piyasaları, kapatın küçük işletmeleri, rahatlayın bakalım.

Bir gün bu çareleri üretemediğinizde, kapanıp giden işletmelerin vebalini çekemez hale geleceksiniz.
Allah rızası için, şu Devlet sektörünün, özel sektöre, esnafa, köylüye, sanatkara, hasılı üretene, düşmanlığını bitiriniz.
Üreten olmazsa, yakında o devlet sektöründekilerin maaşlarını karşılıksız basacağınız paralarla ödemek zorunda kalacaksınız.

En son e hacizlerin zamanlamasını da çok güzel planlamışsınız, Allah razı olsun sizlerden.
Nerede o Millete dair, üretene dair, çalışana dair nutuklarınız?
Yeniden söylüyorum. “Bu alacaklarınızı siliniz” deme gibi bir bencilliğimiz olamaz. Bu borçları, hibe ve teşvik diye karşılıksız vereceğiniz fonları kullanarak 100-120 aya bölerek borçlu olanları rahatlatarak yaşama ve ödeme heyecanı yaratınız. Piyasaları rahatlatınız.

Kimse ama hiçbir kimse Devlete olan borcunun, Kul hakkı, Millet hakkı, olduğunu bilmiyor değil. Ödemek istiyor borçlarını, borçsuz işine devam etmek ve huzurlu sona ulaşmak istiyor.
   Ettiğiniz ve edeceğiniz e-hacizler, önce yarısı borçlu olan esnafı, sonra piyasaları, en sonrada kimi bitirir bilmem.
Çare bulun efendiler bu gidişe, bu gidiş hayırlı bir gidiş değil. Sizin amacınız yaşatmak olmalı öldürmek ve bitirmek değil…
                       Mehmet KIZILASLAN 2013-11-11

  

2 Kasım 2013 Cumartesi

ADAYLARINIZ NASIL OLMALI

    
                             
Nazilli, Aydınını en özel ilçesidir. İlklerin başladığı ve en iyilerin olduğu bir yerdir.(eskiden).
Kurtuluş savaşına baktığınızda Yunan ordusunun, Nazillide Demirci Mehmet Efe ve kızanları tarafından, önünün kesilmesi, Ankara’ya zaman kazandırmış. Nazilli Kuvvayı Milliyesi, Ankara’nın toparlanmasına yardımcı olmuş. Belki de var olmasının sebeplerin başında gelmiştir.

 O cumhuriyetin İlk günlerinde, parasız, yoksul, yorulmuş ama idealleri olan, dimdik duran, Ankara’ya 300 000 Altın gönderen Nazillidir. (Demirci Mehmet Efe aracılığıyla)
Osmanlı dönemine de baktığınızda Osmanlı sarayının, zeytinleri, zeytinyağları, inciri, narı, Nazilli’nin dağlarından gitmiştir.
 Nazillinin dağları efelerin hasını beslediği gibi, Osmanlı sarayının da beslemiştir.
 Nazilli, ürünün iyisini, gıdanın doğalını, Adamında, kadınında, hasını yetiştirmeyi bilmiştir.

Adamında, kadınında, hasını dedik ya, yine bilinçaltımız getirdi bizi siyasetin içine. Efendiler, eskilerin deyimiyle seçim sathı mahalline girmiş bulunmaktayız.
Parti yetkilileri, sizlere sesleniyorum. Öyle şahısları belediye başkanı adayınız olarak ortaya çıkarınız ki; sadece yandaşlarını değil, Şehrimizin tamamını sınıf atlatacak projeleri olsun.
Sorduğunuzda insanımıza, şehrimize termal enerjiyi nasıl kullandıracağına dair fikri olsun. Çalışmaları olsun.
Yandaşlarına para kazandırmak yerine, şehrin bütün tesisatlarını galerilerin içine nasıl alacağına dair bilgisi olsun.
Şehrin imarından tutunuzda, tarımsal alanların dahi imarı konusunda bilgisi olsun. Üç beş iş bilir yandaşa, şehrin imarını, geleceğini teslim etmesin. 
Bizim termal sularımızın, Orman ürünlerinin işlenmesinde gerekli olan minerallerin bulunduğunu bilsin.  Şehrimizde buna yönelik fabrikaların kurulmasına öncü olsun.

Nazilli’mizde üretime dayalı fakültelerin açılmasının önemini kavrasın (Mühendislik fakülteleri). Yeni açılacak bölge hastanesinin yanına Sağlıkla ilgili bir fakültenin (Tıp Fakültesi) açılmasının önemini bilsin ve bunu getirebilecek gücü olsun.
Hasılı, Nazilli’mize bir Üniversite getirebilecek gücü olsun.

Kadınımızın, köylümüzün, sanayicimizin, esnafımızın, sanatçılarımızın, ürünlerini sergileyebilecekleri, emeklerinin karşılığını alabilecekleri,  sürekli fuarcılığın nasıl yapılabileceğini bilsin. “Düğün salonlarını bize kültür merkezi diye yutturmasın”

Büyük beyinli, ufku geniş vizyonu büyük, kaliteli, kültürlü, söylediğimiz gibi Nazilli’mizi yine ilklere, en iyilere, en güzele taşıyabilecek kapasitede adaylarınız olsun.

 Başta söylemiştik ya bizlere, çocuklarımıza, artı değer kazandırabilecek, “İşte bu şehirde yatırım yapılabilir” “işte bu şehirde iş kurulabilir” “işte bu şehirde yerleşilebilir” denecek hale getirebilecek, fikirleri, projeleri olsun.
 Benim şehrimde termal kuyular var, yararlanamıyoruz.
 Benim şehrimde eskiden evlerimizin musluğundan belli saatlerde akan, iyi sular vardı, şimdi parayla satın alıyoruz.     
 Benim şehrimdeki garibanlar, Toki den yararlanamıyorlar.
 Benim şehrim kan kaybetmesin, göç vermesin.
 Benim şehrimin battığından , yetkililerin haberi olsun.

Aydın Nazilli arasındaki verimli arazilerin üzerinde en az yirmi tane satılık levhası okuyorum. Dünyanın en verimli bu topraklarında insanlar acaba bu toprakları neden satılığa çıkardılar?  Sorusunun cevabını araştırıp, çözüm üretecek, insanının önünü açabilecek, adaylar çıkarınız.
Dünyanın her yerinde, Nazilli de doğmuş, bilim insan, kültürlü eğitimli kişiler var. Bunları zaman, zaman misafir edip, fikirlerini alacak, onlardan yararlanacak adaylar çıkarınız.
Dünyanın dört bir yanında tanıdıkları olan, Ankara’da, İstanbul’da yararlanabileceği, yardım alabileceği, çevresi olan. Vizyonu geniş, Herkesle barışık, adaylar çıkarınız.

 Ha birazda, bu kadar özelliğe, güzelliğe rağmen, burnu büyük olmayan, kolay ulaşılabilen, güzel yürekli, kini olmayan, sevgi dolu, insanın hası, başladığı işi muhakkak bitiren, tutuğunu koparan, sözünün eri, adaylar çıkarınız.

Ey Millet sizlerde böylesi bir adaya, oylarınızı vereceğinizi biliniz, söyleyiniz, dillendiriniz, anlatınız. Aksi halde, değil çocuklarınıza, sizlere bile yetmeyecek bir köyde, yaşamaya hazırlanınız.  Saygılarımla.
                                       Mehmet KIZILASLAN 2013-11-02 

   

30 Ekim 2013 Çarşamba

BU MİLLET ARTIK AYAKTA UYUMUYOR

                                BU MİLLET AYAKTA UYUMUYOR

Bu günlerde başörtüsü ile meclise girecek Millet Vekilleri gündemi dolduruyor.
Gariptir biz bu oyunu Merve kavakçı olayıyla bir kez daha yaşamıştık.

Öncelikle hükümetin yapması gerekenleri yazacağım. Yasa yapacak kadar mecliste vekiliniz var. Yetmeyecek olursa muhalefet de başörtülü vatandaşlarımızdan oy almayı düşünen partilerde var. Veriniz yasa teklifini bitiriniz bu işi kökünden.
Kamuoyunu bu derece meşgul eden ve zaman, zaman çıbanbaşının koparılması halinde toplumda, güvensizlik, ayrımcılık, iki yüzlülük, kin ve nefretin pompalanmasına sebep olan, bu sorunun önüne geçiniz artık.
İktidardaki efendiler, sizler bu toplumun huzur içinde yaşamasını sağlama mecburiyetinde olanlarsınız.
Muhalefettekiler, kamuyu huzursuz edebilirler, bu huzursuzluktan paye çıkarmak ve oy oranını artırarak isteyebilirler, sizleri iktidardan indirmek isteyebilirler. Ama sizin göreviniz toplumsal huzuru barışı ve güveni sağlamaktır.
Peki siz ne yapıyorsunuz?
Sorunu kökünden çözmek yasalarla, İnsanımızın özgürlüklerini korumak, güvence altına almak zorunda iken; işi sürüncemede bırakıp, toplumu geriyorsunuz.
Efendiler kaç senedir iktidardasınız?
Kaç sene önce, Başörtüsü sorununu kökünden çözmek için söz vermiştiniz?
Bu ne iki yüzlülüktür ki hala sözünüzü yerine getirmediniz.
Genelgelerle yazışmalarla işi götürmeye çalışıyorsunuz.
Peki yarın iktidarı kaybetmeniz halinde, söz verdiğiniz halde, bu sorunu çözmediğiniz için  size oy verenlerin hakkını nasıl ödeyeceksiniz?
Şuna inanınız ki bütün yaptıklarınız bir tarafa, Nur suresinin 31. Ayetini uygun söz verdiğiniz halde, sözünüzde durmadığınız için, bu konuda size inandığından oy veren herkese, borçlu öleceksiniz. 
Diğer taraftan toplumun gündemini bununla meşgul ettiğinizden dolayı ve gereğini yapmadığınız için biliniz ki oy oranlarınızda da düşüşleri göreceksiniz.

Gelelim başörtüsü muhalefeti yapanlara, Allah’ınızı severseniz, o Merve kavakçı olayını bir hatırlamaya çalışınız. Yüzde yirmi dokuzlarda oy alan, DSP yi, yüzde birlerin altına düşüren sebeplerin başında beklide, o olay birinci sırayı çekmektedir.

Sizlerde “Elhamdülillah Müslüman’ım” diyorsanız, Kendiniz ya da eşleriniz başörtüsü takmaya bilirsiniz, bu sizin kararınız ve hayatınız. Ama lütfen takana da engel olmayınız. Günaha da girmeyiniz.
Bu hareketiniz ne Müslümanlığa, ne İnsan haklarına, ne Özgürlük söylemlerinize uygun düşmüyor.  
Sizler bu toplumun en az yüzde doksanının Müslüman olduğunu bildiğiniz halde, İktidar partisi için İslam’ı kullandığını da söylediğiniz halde, bu tuzaklara neden düşersiniz ki?

Efendiler eğer sizlerde Müslüman’sanız, Kuranı kerime inanıyorsanız, bakınız Nur Suresinin 31. Ayeti nin bu konu ile ilgili kısmında ne yazıyor “ Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler……”  Bu söz benim ya da bir başka yaratılanın sözü değil. Bu söz İnandığınızı söylediğiniz yüce ALLAH’ın sözü.

Meclisde ki Efendiler hepinize sesleniyorum. Bu oyuna artık bir dur deyin. İktidar partisi bir yasa teklifi hazırlasın, yüce meclise sunsun. Kim başörtüsüne evet demiş, kim dememiş görülsün. Kim bunu kullanıyor, kim kullanmıyor öğrenilsin.
Kim yeryüzü İlahı “Yasa yapıcı” olarak, gerçek yasa yapıcı Allahın ayetlerine karşı çıkmış, kim bir çırpıda çözülecek bu sorunu kangren haline getirmiş görülsün.
Bu Millet artık ayakta uyumuyor. Yarın Mecliste bir tatsızlık olursa biliniz ki hepinizde suçlusunuz.
 Başta milleti, başörtüsü konusunda aptal yerine koyan iktidar, sonra da uyanık olmayıp tuzağa düşen muhalefet. Hepiniz suçlusunuz. Bu millet artık ayakta uyumuyor.
     Mehmet kızılaslan. 2013-10-30
  



24 Ekim 2013 Perşembe

TUZUN KOKTUĞU YER ( Al birini vur ötekine)

                                           

      Masal yazıyordum ya hani, ikincisini yayınlamıştık. Bu sefer masalın kahramanı Sancak beyi ve yandaşları değilmiş. Ona yakın bir yerleşim biriminde, Medrese bölümlerinin bulunduğu ve medrese öğrencilerinin bol olduğu bir köy gibi yerde geçiyor.
         Bu masalın da gerçek hayatla hiçbir ilgisi yoktur. Zaman, mekân benzerliği, sizlerin zekânızın ürünüdür. Benim suçum değildir. Kahramanlar tamamen benim hayal ürünümdür, gerçek kişi ve kurumlarla hiçbir ilgisi yoktur.
     Bahsini ettiğimiz köyün sancak beyi, Padişahın partisinden seçimle gelen bir sancak beyidir. Dededen gelen bir zenginliği olmasına rağmen gözünü hırs bürümüş olan bu beyin, hakkında öylesine çok dedikodu üretiliyormuş ki; duyanların ağzı açık kalıyormuş.
 Devam eden davalarla ilgili kadı nın önünde bulunan evrakların bazılarını, Padişahın bağlı olduğu partinin ilçe idare heyetine, sarı zarfta sunan genç bir sorumlu, nedense dikkate alınmamış, aynıları Kadı da bulunan evrakları, yöneticiler açıp bakma nezaketinde dahi bulunmamışlardır.
Gerekçe, Kadı olayı, selametle mahkeme etsin, suçlu bulana kadar bahsi geçen zatın suçsuz sayılacağını belirtmişlerdir. 
“Şüyu vukuundan beterdir” diye bir söz vardır ya hani Bu medreselerin bulunduğu köyü yöneten zatı muhteremin, yediği içtiği her şeyin haram olduğundan bahseder olmuş vatandaşlar. Tabi bunların hepsi masalmış.
Bu zatı muhteremin padişahın partisinden sancak beyliğine aday olmasını hazmedemeyen çevreler ne yapacaklarını şaşırmışlar.
İşin garibi bu zatı muhterem kendisi hakkında ayyuka çıkan dedikoduları, kadı önündeki dosyaları hiçe sayar, hakkında bir kelime edeni hemen kadı efendiye şikâyet edermiş.

Bu sancak içerisinde ve medrese bölgesinde ki köy de görevde bulunan sancak beyinin, ikisinin de kendileri ve kadroları şaibeler altındaymış.
Sancağın ve sancak yönetim kurulunda bulunanların birçokları, ya katlanan mal varlıklarını izah edemez olmuşlar, ya da imardaki 1818 yolsuzlukları nedeniyle toplum içine çıksalar bile, neredeyse hepsinin aleyhinde ahali tarafından, küfürlü konuşmalar yapılmaya başlanmış.
Bu çerçeve içerisinde mantıklı olan, aklıselimini kullanarak düşünen ve davranan, sarı zarf sunucusu gencin, temiz ve sağlıklı bakışını anlayamayan idare heyeti kızmış.
İdare heyeti, para kaynaklarının büyük bir bölümünün, hakkındaki dedikodular ayyuka çıkmış bu zatı muhteremden geldiği de söyleniyormuş. İdare heyeti padişahın partisine zarar verdiklerinin bile farkında değillermiş.
Masal bu ya o temiz ve iyi yürekli genç, “ben yarın sancak beyliği seçimlerinde, rakip parti adaylarının hırsızlığından, yolsuzluğundan ve 1818 uygulamalarındaki yandaş zengin etmelerinden bahsederken, sizin hırsızınız çok daha mı iyi?” sorusuna vereceği cevabın olmayışından ıstırabını dile getirmiş ama anlayan olmamış.

İşte böyle saygı değer okurlarım. Ne sancak ta, ne yanındaki medreselerin bulunduğu köyde, yöneticilerin ve idare heyetlerinin temiz olmadığı söylenir olmuş.
 Temiz olanlardan bahsetmek ve onları öne çıkarmak da bu bölgede suç sayılmaya başlanmış.
Bahsini ettiğim bölge Tuzun koktuğu yer olmaya başlamış. Tuzun kokması ne demektir?
Hani o gıdalar kokmasın diye tuzlarız ya, İşte o tuz kokunca ne yaparız?

Padişahlığın birçok bölgesinde Sancak beyleri, Şehrül eminler, idare heyetindeki zatı muhteremler, yasaların boşluklarından yararlanarak,  mal varlıklarını onlarca kat artırırlarken, padişahlık memurları nedense lokantalardaki garsonların bahşişlerinden nasıl vergi alırız diye düşünüyorlarmış.

Padişah ne kadar dürüst olursa olsun, bu padişahlık sisteminde bir yanlış olsa gerek.
Millet cambaza bakmaya devam ederken, soysuzluklar, yolsuzluklar, hırsızlıklar, ahlaksızlıklar, adaletsizlikler, masalın geçtiği padişahlıkta, devam ediyormuş.
Ahali duaları ile birlikte, bu sistemin kokuşmuşluğundan kurtulmak için çareler arar olmuş.
Masal diyarında insanlar, seçimlerden sonra çalışacak adalet sistemine bel bağlamışlar. Ümidimiz o dur ki onlar ererler muratlarına belki bizde çıkarız kerevetlerine.
                                                               Mehmet Kızılaslan 2013-10-24
    


   

10 Ekim 2013 Perşembe

KURBAN BAYRAMINIZI KUTLUYORUM

                        

Adem peygamberin çocukları, Habil ve Kabil’e kadar uzanan bir ibadet şeklidir, kurban. Yüce yaratıcıya yakın olmak için kesilir. İbrahim peygamberin oğlu İsmail’in hikayesini bilmeyeniniz yoktur.
Ademin çocukları da Allah’a yakın olmak için yarışmışlar!...
    ((….Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. ( kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden) “Andolsun seni öldüreceğim” dedi. Diğeri de, Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder” dedi (ve ekledi)
                                                                                                                       Maide.27
“Andolsun ki sen beni öldürmek için elini uzatsan (bile) ben sana öldürmek için el uzatacak değilim. Ben alemlerin rabbi olan Allahtan korkarım”
                                                                                                                      Maide. 28
“Ben istiyorum ki, sen, hem benim günahımı hem de kendi günahını yüklenip ateşe atılacaklardan olasın; zalimlerin cezası işte budur.”
                                                                                                                     Maide.29  
Nihayet nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti ve onu öldürdü; bu yüzden de kaybedenlerden oldu. )                                                                                                                                       Maide.30

Bu ayetlerin en can alıcı noktalarından birisi “Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder”  27. ayetin son cümlesidir.
Diğer yandan, Hac suresinin, 28-29-34-36-37 ayetleri de kurbanla ilgili açıklamalar yapmaktadır.
Bakınız Hac suresinin 37. ayeti ne diyor. (( Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır, fakat O’na sadece sizin takvanız, ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) güzel davrananları müjdele!))

Takva nedir: Allah’ın koyduğu yasaklardan, korunmak. Kuranda belirtildiği gibi yaşamaktır. Bunu yapanlara, yani takva sahiplerine, Muttaki denir.

Hani o halk arasında “Allah kanını kabul etsin” diye dua ederler ya,; Allaha kanı ve etinin ulaşmayacağını ayetlerinde belirtmesine rağmen ne hikmetse biz , böyle bir dua etmeyi marifet sayarız.
Diğer yandan Ona takvamızın ulaşacağı belirtilmişken, takvanın ne olduğunu ne yazık ki bilmeyenlerimiz çoktur. Bilenlerimiz de azdır.
 Kuranın özüne uygun yaşamak ve Allahın koyduğu yasakları çiğnememek başta gelirken, “Benim param var, birkaç tane kurban keserim. Zenginliğimi de gösteririm ” Diye düşünenlerimizin de çoğunlukta olduğu toplumumuzda, diğer yandan kurbanı vahşet olarak değerlendirenlerimizde oldukça çoğunluktadır.
Peki ne yapmak gerekmektedir? İşte aşağıdaki ayet ne yapmamızı gerektiğini açık ve net belirtmektedir.   
(( Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes.)) Kevser suresi 2. Ayeti.
((Sende Rabbin için namaz kıl ve kurban kesiver.)) Kevser suresi 2. Ayeti.
Öncelik kulluk etmekten geçiyor, namaz kılmaktan geçiyor, herhalde değil mi?
Yaradan bunu söylerken kulluk et, namaz kıl derken acaba neyi murat etmiştir sizce “Kullukta Allah’a teslimiyet vardır. Kul olan Allahtan başkasına kul olmaz. Şirk koşmaz. Allahtan başkasının emirlerini dinlemez. Namaz kılan, kötülük yapamaz, kötülüklerden, yasaklardan korunur.
 Allahın emirlerine uyan a Muttaki denir işte o muttakilerin, hareketlerine fiillerine, ibadetlerine, amellerine, düşüncelerine; Takva denir. Allaha ulaşacak olan da bunlardır.
Sözün özü, İnandığını söyleyerek kurban kesenler, lütfen yaşantılarını da Kuran’da emredilene göre uyarlasınlar.

 İnanmayanlar ise, Kuran’ın emirleri onları ilgilendirmese de fakir fukaranın karnına et girdiği için lütfen saygı göstersinler.

Diğer yandan tüyü bitmiş, bitmemiş, yetimin, öksüzün hakkını, zimmetine geçirmiş, vatandaşın hakkını gasp etmiş, elindeki fırsatı, bulunduğu mevkii, makamı, kendi kesesine doldurmak, tapularını artırmak için kullanmış, Hırsız, yolsuz, soysuz, ahlaksız olanlar; sizlere sözüm yok.
Siz Allah’ın sözünü bile dinlemiyorsanız,  benim sözümü dinleyecek haliniz yok ya. Onun için siz benim muhatabım değilsiniz…

Bayramınız mübarek olsun iyi niyetli, iyi olmaya çalışan insanlar. Bayramınız kutlu olsun dostlarım. Sizler hep mutlu olun. Bayram gibi günleriniz olsun.
                    Mehmet KIZILASLAN  2013-10-01


2 Ekim 2013 Çarşamba

AYDIN MİLLİ EĞİTİMİNE UĞRAMAYAN ADALET


                                            

                           Hipnoz ve NLP kavramları son zamanlarda birçok alanda ve çok yoğun bir şekilde karşımıza çıkmaya başlamıştır. Birçok sorunun çözümünde insanlara yardımcı olmada, son derece etkili olduğu iddia edilmektedir.
              Biraz araştırdığımızda özellikle büyük şehirlerde çok yaygın olduğunu ve başta öğrenci başarısını arttırmada, öğrencinin karşılaştığı kaygı ve stres durumlarını azaltmada, çalışmayı sevdirmede, motivasyon ve konsantrasyonu arttırmada çok etkili bir teknik olarak uygulama alanı bulduğunu görmekteyiz.
                Nedir bu hipnoz?
Hipnoz’un tanımını şöyle yapabiliriz; Bilinçli zihin bir anlamda devre dışı bırakılarak, zihni es geçerek bilinçaltı zihninize telkinler yerleştirmektir. Amaçlarımız açısından hipnoz, kişinin, o andaki gerçeğin farkında olmasına rağmen ondan ayrı olduğu hissine sahip yoğun bir fiziksel ve zihinsel rahatlamak durumu olarak görülebilir.
Hipnoz,  gücünü telkinlerden Alır “Bir insana kırk gün delisin dersen, delirir” Atasözümüz telkinin gücünü açıklaması yönüyle ilginçtir.
Kendi kendinize, ya da birisi size, başaracağınızı telkin ederse başarma konusunda olumlu bir inanç, başaramayacağınız telkin edilirse başaramama konusunda kalıcı bir inanç oluşuyor.

Hipnoz la ilgili sorulara, uzmanların verdikleri cevaplar da şu şekildedir;

Hipnozdan uyanamazsam ne olur? Hipnoz, terapi de kullanılan bir tekniktir ve uyanmama diye bir durum söz konusu
değildir.
Hipnozu bir başkası benim isteğim dışında bana yapabilir mi? hipnozun sizin iradi isteğiniz olmadan uygulanması
imkansızdır.
Hipnoz halindeyken bana istedikleri şeyi iradem dışında yaptırabilirler mi? Hipnoz, sizin isteğinizde yapılan uyku ile uyanıklık arasındaki bir durumdur. Siz trans altında olsanız da zihninizin bir bölümü uyanık olmayı sürdürür. Size zarar verecek herhangi bir fiziksel ya da ruhsal telkin ile zihninizin bu bölümü sizi uyarır ve siz kendiliğinizden transtan çıkarsınız.
Hipnoz altındayken utanç verici şeyler yapılabilir mi? Hipnoz altındayken, ne yapıldığının bilincindesinizdir ve     
 iradeniz dışında bir şey yaptırmaya, hipnozun gücü yetmez.
Hipnoz altında bilinçsiz miyim? Hipnoz, hayal kurmaya benzeyen farklı bir zihinsel durumdur. Hipnoz altındayken her
şeyin farkındasınızdır ve ne oluyorsa kontrolünüz altındadır. İstediğiniz zaman hipnoz halinden çıkabilirsiniz.
Sadece zihinleri güçsüz insanlar mı hipnoz olabilir? Bu doğru değildir. Genel olarak daha güçlü zihne sahip
olan, insanların daha kolay hipnoz olabildikleri görülmüştür. Çünkü böyle bir zihne sahip insanlar daha güçlü görselleştirme yeteneğine sahiptirler ve başka düşüncelerin bu durumlarını bölmesine izin vermezler.

Hipnoz Nerelerde kullanılır?
•             Dikkat ve konsantrasyon geliştirmede.
•             Bilinçaltını yeniden, yapılandırma da.
•             Konuşma bozuklukları, kekemelik, takıntılar, tiklerin giderilmesin de.
•             Her türlü korkuların giderilmesinde. (yükseklikten, karanlıktan, uçağa binmekten, kalabalıktan, başarısızlıktan, yangından, denizden, hayvanlardan vb. )
•             Sınav kaygısı ve diğer her türlü kaygılar, panik atak, sokağa çıkamama (agorafobi),depresyon, stres, uyku bozukluğu, özgüven, öz saygı sorununun giderilmesin de.
•             Sporcu performansını artırma, doğuma hazırlık, Yeme bozuklukları, Kilo sorunun çözümlenmesinde.
•             Öğrenme güçlüğü, okul başarısızlığı, yanlış alışkanlıkların değiştirilmesi, psikolojik nedenlere bağlı ağrılar, sindirim sistemi rahatsızlıklarının ve migren den kurtulmada.
•             Çocuklarda gece altını ıslatma, tırnak yeme, parmak emme vb. Ergenlik sorunları, ruhsal kökenli alerji ve cilt hastalıkları, bir yakının ölümü, boşanma, deprem, yangın gibi travmaları ortadan kaldırmakta kullanılıyor.
•             Cerrahide, ameliyatlarda, anestezi olarak ağrısız doğumlarda, ağrısız diş çekmede,
 etkin ve bilimsel bir yöntem olarak kullanılmaktadır…
         
             Şimdi gelelim HİPNOZ ve NLP konusunu niye yazdığıma; Daha önce, iki öğretmenden bahsettiğim bir yazım vardı. Birisi “Hipnoz yaparak öğrencilerini rahatsız ediyor” iddiası ile soruşturuluyordu. İşte o soruşturma da öğrencilerini rahatsız ettiğine dair hiç bir sübuta ermiş iddia yok iken; bu öğretmenin, Hipnoz yapması suç olarak gösterilmiş.

                Nazilli’de de hipnoz ve nlp gibi farklı teknikleri özellikle eğitim dünyasına tanıtan, haberdar eden ve Nazilli’mize eğitim ve başarı anlamında katkı sunmaya çalışan bu öğretmenimiz, cezalandırılmak isteniyor.
             Ne yazık ki kendisini yenileyen çok az sayıdaki insanın da, kıymetini bilmediğimiz gibi, haklarında yapılan iftiralar da asılsız olduğu ortaya çıkmasına rağmen, bu öğretmenimiz neden harcanmak isteniyor?       

            Aydın ve Nazilli Milli Eğitim Müdürlüğünün son zamanlarda ki bazı öğretmenlerle ilgili soruşturmalardaki beceriksizliğini örtbas etmek için, diğer konularda veremedikleri cezaları bu başarılı öğretmenimizin soruşturmasında en ağır cezayı alması ve çok uzak yerlere sürgün edilmeye çalışılmasını anlayamıyorum.
                  Milli Eğitim Cezalandırması gerekenleri cezalandırmıyor.
            Hani o öğrencileri ile ilişkiye girdiği iddia edilen ve sonrada, okul idaresi tarafından ve müfettişler tarafından, korunduğundan olsa gerek; olayları örtbas edilen öğretmen vardı ya; ödüllendirilir gibi, Kayseri’ye tayin edilmiş. Hayırlı olsun. İnşallah sizlerin çocuklarınızı da böyle bir öğretmen ilişir, ceza almadan, daha büyük illere ataması yapılır!.....

           Şu Aydın Milli Eğitim Müdürlüğüne, Adalet hiç uğramayacak mı kardeşim?
Ödül verilmesi gerekenleri cezalandırmak için can atıyor. Cezalandırılması gerekenleri ise ödüllendiriyor.
         Böylelikle belki de günah çıkarmaya ve “biz gerekeni yaptık” diyerek kendilerini rahatlatmaya çalışıyor olmalılar, yazık!...

           Ama ben, Milli Eğitim Bakanlığından ve yeni Aydın Valimden istirham ediyorum.
           Adaletin, A sı, Aydın Milli Eğitim Müdürlüğünde var mı araştırır mısınız lütfen.
Cezalandırmak istedikleri öğretmenin sıra dışı bilimsel çalışmalarını, konferanslarını, Nazillimize ve Milli eğitime katkılarını araştırınız lütfen.
            Her şeyden önce yukarıda bilimselliğini araştırdığım, Hipnozu uygulamak ne zamandan beri suç sayılıyor muş araştırınız lütfen.
       
            Daha önceki yazılarımda bahsettiğim su tasarruf cihazı diye satılan, bedeli 2 TL bile etmeyen basit aparatın, on kat fazla fiyata, Aydın okullarına taktıranların, takanlarla ekonomik bağının olup olmadığını da araştırınız lütfen.

             Başını yedikleri Nazilli Endüstri Meslek Lisesi Müdürü nün, ne yapıp, yapmadığını, neden sürgüne gönderildiğini, emekliye neden ayrılmak zorunda bırakıldığını da araştırınız lütfen.
             Önceki Valimiz, Kerem AL beyefendiyi yanlış bilgilendiren, Aydın Milli Eğitim Müdürlüğü nü lütfen mercek altına alınız lütfen. Soruşturmalardaki ifada tutanaklarını da isteyiniz. Müfettiş raporlarını da, onlarla karşılaştırınız lütfen.
            Gerekirse Nazilli Nahit Menteşe Kız meslek lisesindeki ifadeleri alınan öğretmenlerin ifade tutanaklarını isteyiniz, inceleyiniz, müfettişlerin raporları ile karşılaştırınız lütfen.
            Aydın Milli Eğitim Müdürlüğü’nde ki, istifaların altıdaki gerçekleri de araştırınız lütfen.
           Amacım sizlere akıl vermek, ukalalık yapmak değil, affınıza sığınarak adalete olan saygımı korumak istiyorum.
           İnşallah yanılmak istiyorum ama, görünen o ki Aydın Milli Eğitim Müdürlüğünün adaletten nasibini almadığını göreceksiniz. 
                                               
                      Saygılarımla. Mehmet KIZILASLAN 2013-10-02