25 Ağustos 2014 Pazartesi

HALKIN OYNAMAYA BAŞLADIĞI YERDEYİM

NE GÜZELMİŞSİN ÇOCUKLUĞUM

Babam beni, samimi arkadaşı ve de müşterisi çavuş amcanın dükkânına ayakkabı almak için göndermişti. Çavuş amca beni kapıda karşıladı.
-Gel benim çakır gözlü oğlum.
-Çavuş amca beni babam gönderdi.
- Biliyorum gel. Bu arada ayaklarıma bakıyordu çavuş amcam. Cebimde para yoktu ama babam beni ona, kendim için ayakkabı almaya göndermişti.
-Çavuş amca babam dedi ki, bana hem güzelinden, hem sağlamından, hem de..
-Hem ucuz, hem de iyisinden,  bir ayakkabı vermemi söyledi. Değil mi diye sözümü keserek kendisi devam ediyordu.  Sap sarı saçlarımı, tombul yanakları okşayarak, yorgun gözleriyle gözlerimin içine bakarak benim rahatlamam için gülümsüyordu.
Biliyordu parasız geldiğimi. Biliyordu benim bu yüzden sıkıldığımı, üzgün olduğumu. Benimle konuşarak rahatlatacak ve bana babamın istediği özelliklerde bir ayak kabı seçecek ve gönderecek ti.
-Derslerin nasıl Mehmet’ im.
-Çok iyi çavuş amca. Dedim. En güçlü, en dirençli yanımdı derslerim. Oda biliyordu çok çalışkan olduğumu onun için, benim en güçlü yanımdan sorular sorarak, eğik olan başımı kaldırmaya çalışıyordu.
Benim gözlerimin ışıldamaya başladığını kendime güvenimin geldiğini anladığında; Hadi bakalım genç ayakkabıların olduğu bölüme gidelim. Dedi. Elimden tut tu.
O bölümde oğlu vardı adı hatırladığım kadar, Mustafa abi idi.
Oğluna seslenerek, Bak Mehmet’im geldi. Ona güzel, sağlam, ucuz ve iyi  bir ayakkabı seçin bakalım. Dedi
-Baba hepsi bir arada olmaz ki bu özelliklerin,
-Hepsi bir arada olacak ve Mehmet’ime yakışacak.
-Tamam baba biz seçelim, ama sende yardımcı olur musun? Dedi. Mustafa abi.
Birkaç dakika sonra ayakkabıyı seçtik eski ayakkabılarımı, bir sarı kese kağıdına koydular elime verdiler beni birer kez daha yanaklarımdan öperek babamın dükkanına gönderdiler.
-Babana selam söyle, dedi her ikisi de
-Tamam söylerim Aleyküm Selam. Dedim.
Topuklarım popoma değecek şekilde koşarak yukarı pazardan, aşağı pazara koşarak indim.
Belediye meydanında Severoğullarının, dükkanın da kiracıydık. Babamın berber dükkanı vardı. Babam çok yoğun çalışan ve çok müşterisi olan bir berberdi.
Sekiz köşe kasketi hiç olmadı. İki yanı açık olan, saçlarını taramasını severdi. En büyük zevki; Abimi sağına, beni soluna alıp, kendisi yarım adım önde, düzgün yürüyerek akşamlarda yada sabahları,  beraber yürümeyi şok severdi.
O beraber yürüyüşümüz, övünmek gibiydi babam için, gururlanmasıydı bizimle. Tabi î ki bizde zevk alıyorduk onunla yürümekten.
Bir yandan bizleri okutuyor, diğer yandan kerpiç ten çakma dediğimiz bu gün bile depremlere dayanıklı evler yapıyordu bizler için.
Hiçbir zaman bir kenarda, birikmişi olmadı. Her çabası çocukları içindi. Gecenin ikilerine kadar müşterilerinin kılıyla tüyüyle uğraşıyordu.
Dönelim benim ayakkabıma. Babamın dükkânına geldiğimde, babamın berber koltuğunda sakal tıraşı bitmek üzere olan, Mehmet Horasan amca vardı. Çok sevinmiştim. Mehmet amcanın tıraşı bitince sırtındaki saçları fırçayla temizlediğimde, bana 25 kuruş şerbetlik veriyordu. Birde babamın dükkânına giren dört gazeteden her birinde ki köşe yazılarını bana okutuyorlardı. Okumayı seviyordum da kekelediğimde ve eee dediğimde, Mehmet amcam, babamın bana kızmasını engelliyordu.
Çifte sevinç vardı bende, Mehmet amcamın, zamanına göre, iki ya da dört, köşe yazısı okuyacağım, 25 kuruşu da cebime koyacağım ve eve yeni ayakkabılarımla gideceğim.
O gün Mehmet amcamın vakti azdı iki köşe yazısı okudum. İki kez de, kekeledim. Babam bana kızgınlığını elindeki makası haddinden fazla şakırdattığında, ben anlamıştım kızdığını ama bu kez laf söyleyememişti.
Mehmet amcayla birlikte çıktık kapıdan, ben eve yine aynı sevinçle koşarak gittim.
Daha önemli gündem varken neden böyle ıvırzıvırla uğraşıyorsun? Diyenlere kızmıyorum, ben görevimi her zaman yapıyorum.  Yapmayanlar düşünsün.
Ne güzelmiş o günler. Ne güzelmişsin çocukluğum.
Şimdi beni böylesi sevindiren hiç bir şey kalmadı.
Düşüncelerim bana zarar veriyor. Ömrüme ters orantılı düşüncelerim.
Umutların tükendiği, toplumun sustuğu, konuşamadığı, halkın oynamaya başladığı yerdeyim. Daha ne anlatabilirim ki?
Mehmet KIZILASLAN 2014-08-25  

   


21 Ağustos 2014 Perşembe

HELAL'DEN DE SENİNDİ - HARAM'DAN DA SENİN Dİ



Bu yazım birçoklarımızın hayatında olan basit olaylara dayandırılarak yazıldı.
Bir Arap zengini çölde kervanı ile yol alırken çöl fırtınalarına yakalanır. Zor mu zor bir yolculuktur yaptığı. Sığınacak bir ağaç gölgesi yoktur. Yardım alacağı yanında bir dostu yoktur. Arkadaşı yoktur. Çocuğu yoktur, Karısı yoktur.
Yaradan’a dua ede, ede zor şartlı yolculuğunu sürdürürken, “ Rabbim bu yolculuktan sağ salim kurtulursam ve bir mola verecek kuyu bulabilirsem, kana, kana su içerek hayatımı kurtarabilirsem eğer, şu develerimden birisini ilk gördüğüm ilk karşılaştığım kişiye hediye edeceğim.” Diye dua eder.
Oldukça zor kum fırtınaları ile dolu acı bir yolculuktan sonra, bir yeşilliğin içinde kuyu gördüğünü zanneder. İnanamaz gözlerini bir kez, bir kez daha ovuşturarak serap olmasından endişeli, endişeli yoluna devam eder.
Gerçektir gördükleri, serap değildir ve suya kavuşmuştur artık. Hayatını yeniden kazanmanın sevinciyle, rahatlar. Çölde kuyulara inilir su öyle çıkarılır. Birçoklarınız Anadolu’daki gibi zannedebilirsiniz ama, öyle değildir. Üzerindeki ağırlıklarını bırakır kuyuya iner. Kana, kana su içer. Elini yüzünü yıkar ve tam yukarı çıkacak ki; bir bedevi devesinin birisini çalmış kaçıyor.
“Allah, Allah ben zaten o deveyi ona verecektim, neden benim kuyudan çıkmamı beklemedi” diye düşünürken, arkasından bağırmış. “Hey bedevi, o deve zaten senindi. Benim sözüm vardı, ilk kuyuya, suya kavuştuğumda, gördüğüm kişiye develerimden birisini vereceğime dair. Çalarak hırsız olma. Haram olmasın dön geri. Rahat, rahat konuşalım, deve senin olsun ama helalinden olsun.” Ama bedevi, Arap zengininin sözüne inanmaz ve geri dönüp onun bir deveyi kendisine verebileceğine inanmaz ve o deveye hırsız  olarak, yani çalarak, sahip olur.
Arap bu başından geçen olayı, yolculuğu bittiğinde ermiş birisine, derviş birisine anlatır.
Ermiş “ O senin sözüne inanmadı, çünkü herkes karşısındakine bakarken aynaya bakar gibi bakar. İnanmadı çünkü kendisi olsaydı vermezdi. Senin hangi şartlardan çıkıp geldiğini bilmiyor. Senin için bir devenin öneminin olmadığını bilmiyor.”  Demiş.
Derviş birisine olayı ayrıntıları ile anlatır.
Derviş “ O bedevi’nin başına gelecek var. Bilmiyor ki helalden de onundu, haramdan da onundu deve. Rabbim bazı malları bazılarına daha doğmadan rızık olarak yazmıştır. Kolayı seçenler haramdan, zoru seçenler helalden sahip olurlar”
                  Sözüm var, Haramdan mal sahip olmaya kalkanlara.  Bu dünya ahretin tarlasıdır.
Ne ekerseniz muhakkak onu biçeceksiniz.
Alay ettiğiniz başınıza gelmeden ölmeyeceksiniz.
Yaptığınız iyiliğin karşılığını görmeden ölmeyeceksiniz.
Yaptığınız kötülüğün karşılığını görmeden ölmeyeceksiniz.
Birde helalden kazananların beddualarını almamaya bakınız,
Canları yananların bedduaları değil, Allah’a havaleleri bile;
İki yakanız değil, İnanın iki elinizin, bir araya gelmesini engelleyecektir.
Yasalar sizden yana olabilir. Kanunlar sizin işinize yarayabilir.
Yasaları sizin gibi birileri yaptığı için İlahi adaleti hiçe sayabilirsiniz.
Biliniz ki çaldıklarınız, gasp ettikleriniz, biriktirdikleriniz, sizi kurtarmak şöyle dursun, batağa gömecektir. Kusmak isteseniz bile kusamayacağınız günler göreceksiniz.   
Tövbe edin yanlıştan dönün. Yüce yaratıcı biliniz ki aynı malları size helalinden verecektir. Ah’da, bedduada almadan, sahip olacaksınız. Saygılarımla.

                                Mehmet KIZILASLAN 2014-08-21 

11 Ağustos 2014 Pazartesi

CUMHUR, BAŞKANINI SEÇTİ

                       
Cumhur, başkanını seçti. Öncelikle hepimize hayırlı uğurlu olsun. Hiç kimse hayıflanıp üzülmesin. Hiçbir kimsede, Sayın Recep Tayyip Erdoğan a oy verenleri, küçümsemesin.
Birçok, Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Parti muhalifi, salonlarda ya viski kadehi elinde, viskisini yudumlarken, yada rakı kadehi tokuştururken, siyaseti sadece kendi aranızda kendi, kendinize yaptınız.
Sayın Cumhur Başkanımız, Recep Tayyip Erdoğan, Aşıkları ve Ak Parti kurmayları ve sevenleri var güçleri ile seçim için koşturdular. Her anlarını ideallerinin gerçekleşmesi için harcadılar.
26-6-2014 te “Piyasalar ve Cumhurbaşkanı” başlıklı köşe yazımda, piyasaların kötülüğünden, işletmelerin sıkıntılarından,  sabit gelirli insanımızın maaşlarının yetmezliğinden, bahsederken bir paragrafta şunu yazmışım.
Yoksul ülkelerde seçimler çok önemliymiş gibi gösterilir. Ve toplum kendi adayını seçtiğini zanneder çoğu zaman. Önüne konulanlar, iyi incelendiğinde hep aynı güçler tarafından belirlenen isimlerdir. Ama o toplum bunu bilmez, bilmek de istemez.” Demişim. Toplum kendisine göre önüne konulanın, kendisine en yakın bulduğunu, en iyisini seçti. Bu bir.

Diğer yandan Cumhurun, başkanını seçeceği tamı tamına 5 yıl önceden belliyken neden son anda bir çatı adayı önümüze konuldu, onu da anlamanız kolay olsun diye söylüyorum.
Birçoğumuz bu adayı tanımadığı için, etrafındakilere önce eleştirilerini, yazdılar söylediler. Çünkü tanımadığınız insanlardan korkarsınız. Onlara karşı mesafe koyarsınız.
Dolayısı ile Cumhur en çok tanıdığına ve bildiğine oyunu verdi. Bu iki.
 Yine o yazımda, hangi sivil toplum örgütlerinin, hangi parti başkanlarının, aynı güçler tarafından belirlenip, belirlenmediğini sormuşum. Bunların gerçekten bir çatı adayı belirlemek isteselerdi ve onu tanıtmak isteselerdi 5 yıl öncesinden çalışmalara başlamalarının gerektiğini vurgulamışım. Demek ki muhalif partiler ve sivil toplum örgütleri de görevini yapmadı. Bu da üç.
Şimdi gelelim sonuca.
Hiçbir kimse kendisinin tahsiline ve dünya görüşüne bakıp Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a oy verenleri küçümsemesin. Bu doğru olmaz. Eğer sizin fikrinizde değillerse, demek ki düşüncelerinizi anlatamamışsınız.
Herkesin ekonomik sıkıntı içinde olduğu bir toplumda insanlar kesinlikle bir kaos ortamına daha girmek istemiyor. Öyle inanıyorlar ki, Hükümet başka, Cumhurbaşkanı başka partiden olsun vekendi deyimleri ile ikilik olsun istemiyorlar. Bu dört.
Ben kendi açımdan bu seçimleri Başbakanın % 60 lık bir oyla alacağını tahmin etmişim. Bende yanılmışım. Demek ki bana göre “Cumhurbaşkanlığımız çantada keklik” diyen % 8 lik bir kesimde sandığa gitmemiş. İster kabul edersiniz ister etmezsiniz. Bu da beş.
İnsanlarımızın, Recep Tayyip Erdoğan ın ve Ak Partinin arkasında koşmalarının nedenlerine baktığınızda, o insanların birçokları, bu güne kadar önemsemişler, küçümsenmişler ve tepeden bakılmışlar ki; kendilerini o saflarda mutlu hissettiklerinden dolayı olsa gerek, oraya oy vermişler.
Hiçbir kimse diğerine küfretmesin, ola ki, diğerleri de size küfrederler. Herkes sakin olsun. Ve dün konuşulan acı sözler, bu güne taşınmasın. Hepimizin huzura ve iyi imkânlara ihtiyacımız var. Bunu da sağlayacak olan Hükümet ve en çokta onları yönetecek Cumhurbaşkanı dır. Ben genellikle yazılarımı yazarken her yazarın bakmadığı köşelerden bakmaya çalışarak yazıyorum. Saygılarımla

              Mehmet KIZILASLAN 2014-08-11

6 Ağustos 2014 Çarşamba

                  DEVLET     KURUMLARI    ARASINDAKİ   KOPUKLUK

           Tarımsal ve Kırsal Kalkınma Kurumu diye bir kurum var, Aydın İlimizde.
Adından da anlaşıldığı üzere, Kırsal kalkınmayı sağlamak amacı. Bunun için hibeleri var. Kırsal alanlarda yatırımları artırarak, büyük olasılıkla, kırsal alanlardan büyük şehirlerin merkezlerine göçü önlemeye çalışıyor hükümet.
            Kırsal alan nedir?
En basit tarifiyle 20 000 nüfusun altındaki yerleşim merkezleri ne deniyor kırsal alan diye.
Yani, eski beldeler, köyler, yeni düzenlemeyle mahalle konumuna geçen yerlere deniyor.
 Buraya kadar anlaşıldıysa konuma geçiyorum.
            Bir yatırım projeniz var. Ve o projenizle eski köyünüze, yeni mahallenizde bir yatırım yapacaksınız. Amacınız para kazanmak ama, bu amaca ulaşırken, köyünüzde yetişen ürünlere artı değer katacaksınız. Onları işleyerek uzak yerlerde satılmasını sağlayacaksınız. Köylünüzün ürünleri değer kazanacak. Yok pahasına satılmayacak. Köyünüzde işsizliğe çare bulanların arasına katılacaksınız. 
       Yaptığınız yatırım, eğer Tarımsal ve Kırsal Kalkınma Kurumunun desteklediği kalemler içine giriyorsa yaptığınız yatırımların yarısına yakın parayı devletimiz size hibe edecek. KDV ödemeyeceksiniz KDV oranı kadar daha bir para cebinizde kalacak. Bu her şeyden önce çok güzel bir gelişme. Düşünenler den uygulamaya çalışanlardan Allah Razı Olsun.
            Tarımsal ve Kırsal Kalkınma Kurum'unun kapısından içeri giriyorsunuz. Avrupa da bir resmi daireye girdiğinizi zannediyorsunuz. Mükemmel mi mükemmel, bir karşılama, hemen sizinle ilgileniliyor. Klimalı salonda çayını suyunuz elinize veriliyor. Bir uzman sizin için tahsis ediliyor. Yok böyle bir kurum daha, Aydın ili içerisinde kardeşim. Yanlış yerde miyim, başka ülkede miyim diye düşünesiniz geliyor ama; hayır siz Aydın'dasınız ve Tarımsal ve Kırsal Kalkınma Kurumunun Uzman memurlarıyla, yapmak istediğiniz yatırımınızı konuşuyorsunuz. Bütün sorularınıza cevap veren kaliteli elemanlar bilmediklerini ya üstlerine ya da başka merkezlerdeki işi bilen arkadaşlarıyla anında diyalog kurarak cevabı, çözümü size hemen sunuyorlar.
             Buraya kadarda çok güzel, hatta güzel ötesi harika.
İstenilen evraklar kısmına geliyor konu. Birkaç maddeden sonra
“İmar İzin Belgeniz Olacak.”
“Yapı kullanma İzniniz Olacak”
Yukarıdaki bütün güzelliklerin üzerin limon sıkan, moralinizi bozan, her şeyi alt üst eden maddeler bunlar. 
               Bana söyler misiniz, Hangi köyde doğru dürüst bir imar izni vardı?
Hangi beldenin kenarlarında bulunan ve yatırım yapmaya müsait tarlalarda imar izni vardı?
Hangi 20 bin nüfuslu kırsal alanda doğru dürüst bir imar izni alabilirsiniz?
             İmar izni alamadığınız yapıların kullanma izni olur mu?
             Bu soruların tamamının cevabı HAYIR dır.  
Bu arazilerin birçoğunda en güzel olasılıkla %5 lik bir imar izni alabilirsiniz. O da yapmayı düşündüğünüz yatırım için yeterli gelmez.
             İmar izni nereden alınır?
             Kırsal alanlardaki yatırım yapılacak alanlar kimler tarafından imara açılması gerekmektedir. Bunu hangi kurum yapar?
             Belediyeler bunu yapmazlarsa, Mevzi İmar Planı yaptıracak vatandaşımız kimlerin kucağına düşer?
             Bu olaydan kim rant sağlar, bu rantı kimler, kimlerle paslaşır?
             Bu dediğimiz işleri gözünde büyüten vatandaşımız yatırım yapmayı göze alabilir mi?
             Hükümetin bu konudaki çabası boşa gitmiş olmaz mı?
          
             Çözüm:    Devletin bu mükemmel planlanmış, Tarımsal ve Kırsal Kalkınma Kurumu ile Belediyelerin tuzaklarla dolu, İmar daireleri arasında, bir yasayla Yatırım yapacak vatandaşımızın yararına bir bağın hemen kurulması sağlanmalı ve Vatandaşımız yatırımlarını son hızla yapmalıdır.
              Bu yatırımlar çalıştıkça, memleketimizin köydeki çiftçimiz, üreticimizden, oralarda çalışacak işçilerimize,
              Büyük Şehirlerimize göçten, oralardaki sokak olaylarının önlenmesine kadar çözümler vardır.
              Vekillerimiz, bu konu ya bir yasa teklifi hazırlasınlar. Sorunu bir an önce çözmek için çaba harcasınlar LÜTFEN…
               Saygılarımla.           Mehmet KIZILASLAN 2014-08-06