NE GÜZELMİŞSİN ÇOCUKLUĞUM
Babam beni, samimi arkadaşı ve de
müşterisi çavuş amcanın dükkânına ayakkabı almak için göndermişti. Çavuş amca
beni kapıda karşıladı.
-Gel benim çakır gözlü oğlum.
-Çavuş amca beni babam gönderdi.
- Biliyorum gel. Bu arada ayaklarıma
bakıyordu çavuş amcam. Cebimde para yoktu ama babam beni ona, kendim için
ayakkabı almaya göndermişti.
-Çavuş amca babam dedi ki, bana
hem güzelinden, hem sağlamından, hem de..
-Hem ucuz, hem de iyisinden, bir ayakkabı vermemi söyledi. Değil mi diye
sözümü keserek kendisi devam ediyordu.
Sap sarı saçlarımı, tombul yanakları okşayarak, yorgun gözleriyle
gözlerimin içine bakarak benim rahatlamam için gülümsüyordu.
Biliyordu parasız geldiğimi. Biliyordu benim bu yüzden sıkıldığımı,
üzgün olduğumu. Benimle konuşarak rahatlatacak ve bana babamın istediği
özelliklerde bir ayak kabı seçecek ve gönderecek ti.
-Derslerin nasıl Mehmet’ im.
-Çok iyi çavuş amca. Dedim. En
güçlü, en dirençli yanımdı derslerim. Oda biliyordu çok çalışkan olduğumu onun
için, benim en güçlü yanımdan sorular sorarak, eğik olan başımı kaldırmaya çalışıyordu.
Benim gözlerimin ışıldamaya başladığını kendime güvenimin geldiğini
anladığında; Hadi bakalım genç ayakkabıların olduğu bölüme gidelim. Dedi. Elimden
tut tu.
O bölümde oğlu vardı adı
hatırladığım kadar, Mustafa abi idi.
Oğluna seslenerek, Bak Mehmet’im
geldi. Ona güzel, sağlam, ucuz ve iyi bir ayakkabı seçin bakalım. Dedi
-Baba hepsi bir arada olmaz ki bu
özelliklerin,
-Hepsi bir arada olacak ve
Mehmet’ime yakışacak.
-Tamam baba biz seçelim, ama
sende yardımcı olur musun? Dedi. Mustafa abi.
Birkaç dakika sonra ayakkabıyı
seçtik eski ayakkabılarımı, bir sarı kese kağıdına koydular elime verdiler beni
birer kez daha yanaklarımdan öperek babamın dükkanına gönderdiler.
-Babana selam söyle, dedi her
ikisi de
-Tamam söylerim Aleyküm Selam.
Dedim.
Topuklarım popoma değecek şekilde
koşarak yukarı pazardan, aşağı pazara koşarak indim.
Belediye meydanında
Severoğullarının, dükkanın da kiracıydık. Babamın berber dükkanı vardı. Babam
çok yoğun çalışan ve çok müşterisi olan bir berberdi.
Sekiz köşe kasketi hiç olmadı.
İki yanı açık olan, saçlarını taramasını severdi. En büyük zevki; Abimi sağına,
beni soluna alıp, kendisi yarım adım önde, düzgün yürüyerek akşamlarda yada
sabahları, beraber yürümeyi şok severdi.
O beraber yürüyüşümüz, övünmek gibiydi babam için, gururlanmasıydı
bizimle. Tabi î ki bizde zevk alıyorduk onunla yürümekten.
Bir yandan bizleri okutuyor,
diğer yandan kerpiç ten çakma dediğimiz bu gün bile depremlere dayanıklı evler
yapıyordu bizler için.
Hiçbir zaman bir kenarda,
birikmişi olmadı. Her çabası çocukları içindi. Gecenin ikilerine kadar
müşterilerinin kılıyla tüyüyle uğraşıyordu.
Dönelim benim ayakkabıma. Babamın
dükkânına geldiğimde, babamın berber koltuğunda sakal tıraşı bitmek üzere olan,
Mehmet Horasan amca vardı. Çok sevinmiştim. Mehmet amcanın tıraşı bitince
sırtındaki saçları fırçayla temizlediğimde, bana 25 kuruş şerbetlik veriyordu. Birde babamın dükkânına giren dört
gazeteden her birinde ki köşe yazılarını bana okutuyorlardı. Okumayı
seviyordum da kekelediğimde ve eee dediğimde, Mehmet amcam, babamın bana
kızmasını engelliyordu.
Çifte sevinç vardı bende, Mehmet
amcamın, zamanına göre, iki ya da dört, köşe yazısı okuyacağım, 25 kuruşu da
cebime koyacağım ve eve yeni ayakkabılarımla gideceğim.
O gün Mehmet amcamın vakti azdı
iki köşe yazısı okudum. İki kez de, kekeledim. Babam bana kızgınlığını elindeki
makası haddinden fazla şakırdattığında, ben anlamıştım kızdığını ama bu kez laf
söyleyememişti.
Mehmet amcayla birlikte çıktık
kapıdan, ben eve yine aynı sevinçle koşarak gittim.
Daha önemli gündem varken neden
böyle ıvırzıvırla uğraşıyorsun? Diyenlere kızmıyorum, ben görevimi her zaman
yapıyorum. Yapmayanlar düşünsün.
Ne güzelmiş o günler. Ne
güzelmişsin çocukluğum.
Şimdi beni böylesi sevindiren hiç
bir şey kalmadı.
Düşüncelerim bana zarar veriyor. Ömrüme ters orantılı düşüncelerim.
Umutların tükendiği, toplumun sustuğu, konuşamadığı, halkın oynamaya
başladığı yerdeyim. Daha ne anlatabilirim ki?
Mehmet KIZILASLAN 2014-08-25