27 Eylül 2017 Çarşamba

FETO DAN GERÇEKTEN AYRILDILAR MI?

                                             
                 Bu günkü yazımın büyük bir bölümü,  Psikolog Dr. Fatih Civelekoğlu’nun yazısından alıntıdır dostlarım. Takiyyenin, ikiyüzlülüğün ve inançlarını, düşüncelerini inkâr etmenin bu denli yaygın olduğu bu günlerde, bu yazı deyim yerindeyse cuk diye oturmuş.
                 Feto terör örgütünden ayrıldığını söyleyen birçok kişinin ağızlarında geveledikleri sözleri inceleyelim isterseniz şimdi.
               17/25 Aralık Yargı/Polis İhanetini görünce ayrıldım diyenler var,
●MİT tırlarını durdurma İhanetini görünce ayrıldım diyenler var,
●PKK terör örgütü ile ittifaklarını görünce ayrıldım diyenler var.
●MİT Müsteşarını ifadeye çağırma İhanetini görünce ayrıldım diyenler var.
              Şunu görünce veya bunu görünce ayrıldım diyenler var...
              Feto Terör örgütten ayrılan herkesin, ayrılma sebebi olarak ifade ettiği gerekçelerin toplamı kısaca şudur; "Paralel Devlet'i görünce ayrıldım." Diyenler aslında;
               “Pabuç ‘un pahalı olduğunu, popom sıkışınca anladım ve ayrıldım.” Demek istiyorlar ama bu da samimi olduklarını göstermiyor.
                Hani özrü kabahatinden büyük diye bir söz var ya, herkes, Poposu sıkışınca ayrılmamış, Paralel Devlet yüzünden ayrılmış. Feto denilen, yeni din yaratıcısının aşağıdaki yazılan pisliklerini görüp de ayrılan yok da, Paralel devleti görünce ayrılmışlar. Yazık.
              Şimdi sormak gerekmiyor mu?
Bu pisliğin peşinden koşup, sümüklü mendilini yutanlar, ödül diye kirli çamaşırlarını öpüp koklayıp saklayanlar, onun yaptığı, İslam’a aykırı her şeye razı olup, onunla birlikte, çıkarları yüzünden takiyye yi birlikte yapanlar,
●Alkol ve zinaya fetva verilmesine itiraz etmeyenler,
● Hz. Muhammed'siz ezana itiraz etmeyenler,
●Başörtüsünün, furuat/teferruat olmasına itiraz etmeyenler,
●Eşlerinin, tesettürü terk emrine, fetvasına itiraz etmeyenler,
●Soru çalmaya, kul hakkı yemeye itiraz etmeyenler,
●Makam ve mevki için, imandan taviz vermeye itiraz etmeyenler,
●Ahlaksız kaset kumpaslarına itiraz etmeyenler,
●Dinler arası diyalog denilince itiraz etmeyenler,
●Yalana, tezgâha, iftiraya, tuzağa, kumpasa fetva verilince itiraz etmeyenler,
●Peygamber Efendimizi (sav) kamyon kasasına bindirince itiraz etmeyenler,
●Cebrail (as) Parti kursa oy vermem, Peygamber (sav) gelse dinlemem, deyince itiraz etmeyenler,
●Zekât, fitre, kurban ve sadaka paraları ile medya ve siyasi faaliyet yapılmasına ve Papalığın desteklenmesine,  itiraz etmeyenler,
●28 Şubat'ta tanklar, Müslümanların adeta üzerinden geçerken cunta ile ittifak yapılmasına itiraz etmeyenler,
●Mavimarmara Şehitlerine, taziye mesajı yerine katil İsrail'e avukatlık yapılmasına itiraz etmeyenler,
                        FETO nun,  Allah’ın indirdiği, Kuranı Kerim’i, bozmasına, emirlerini inkâr etmesine, yeni bir din yaratmaya kalkmasına, itiraz etmeyip, seyirci kalanlar,

                         Kısaca...
                         İslam’ın içi boşaltılırken ses çıkarmayan yani ( Bu yaratık, yeni bir din yaratırken) "Paralel İslâm"  gerekçesiyle FETÖ ile ilişkisini kesmeyenler; Devlete ihaneti görünce veya Devletin sert yumruğunu görünce yani "Paralel Devlet" gerekçesiyle FETÖ’den ayrılanlar, akidevi olarak değil siyasi olarak ayrılmış oldu. Öyle mi?
                        Ben bunların ayrıldıklarına ya da pişman olduklarına inanmıyorum. Bunlar takiyye yapıyorlar ve popolarını kurtarmak amacı ile böyle davranıyorlar.
                          Siz ne düşünüyorsunuz?  Selam ve saygılarımla kalın.

                                                                                 Mehmet Kızılaslan  27/09/2017

18 Eylül 2017 Pazartesi

DİLSİZ ŞEYTAN OLMAK



Sindirilmiş toplumlarda insanlar, ağlarlar, yakınırlar ve çözümleri başkaları üretsin diye beklerler.
Bu sistemin oluşturduğu bir sonuçtur.
Sistem, bu sonuca ulaşmak için, toplumları korkutmuş, susturmuş, edilgen hale getirmiş ve o nedenledir ki yoluna korkusuzca devam eder.

Toplum ise bu durumdan sonra,
 “Büyüklerimiz bizden iyisini bilir”
“Seçtiğimiz adamlar en iyisini bilir”
“Biz görevimizi yaptık gerisi onların”
“Başka ne yapabiliriz ki?”
“Siyaset bizim işimiz değil”
“Paran pul, karın dul olacaksa siyaset yap.”
“Ben ekmeğime bakarım, siyaseti parası bol olanlar yapsın”
“Böyle gelmiş böyle gider, ben mi düzelteceğim.”

Buna benzer yüzlerce söz bulur, mücadeleden kaçmak isteyen kolay yolu seçenler.
Bilir misiniz ki, bu hale düşmenizi sağlamak için sistem başınıza ne çoraplar ördü de bu hale geldiniz?
Bilir misiniz ki, sizleri apolitik hale getirmek için sindirmek için yaptılar bu kadar zulmü, işkenceyi.

Eğer bilseydiniz, “haksızlıklar karşısında susmanız dilsiz şeytan olmaktır.” Susmaz konuşur insan olurdunuz.

Şimdi biz insan değil miyiz? Diyenlerinize cevabım.
Siz dilsiz şeytansınız.
Size, koyunsunuz diyenler, koyuna hakaret ettiklerini bilmiyorlar. Çünkü koyunlar, insanlara, etinden, sütünden, tüyünden, derisinden, hizmet etmek fıtratı ile yaratılmışlardır. O fıtrat üzerine yaşarlar ve insanoğluna hizmet ederler.

Siz suskun, korkak ve apolitik insanlar, sizler dilsiz şeytanların ta kendilerisiniz.
Bunu benim söylediğimi ve sizlere hakaret ettiğimi zannedenlere sesleniyorum.
Eğer bu hakaretse, ben değil Hazreti Muhammet aleyhi selam söylüyor ve o sizlere hakaret ediyor. Bunu biliniz de düzeliniz.

Tevekkül olmak; sadece dua ederek olması gerekenleri yatarak beklemek değildir.
Ey din kardeşim. Tevekkül olmak, Bir amaca ulaşmak için, gerekli olan her türlü önlemi alıp, çabayı sarf ettik ten sonra, kalben Allah’a bağlanıp, ona güvenmek sonucu Allahtan beklemektir.
Anladınız mı burayı?
Elinizden geleni yaptınız mı?
Şartları değiştirmek için gerekli her şeyi yaptınız mı?

Ulan siz ağzınızı açmaya bile korktunuz be.
Siz dilsiz şeytandan da betersiniz be.
Yatarak dua bile etmediniz.
Yanlış yapanlara elinizle, dilinizle, engel olmaya çalışmadınız. Bırakınız buğuz bağlayıp, küsmediniz bile.
Sonra da diyorsunuz ki,
“Ne olacak bizim halimiz?”
Sonuçlarına katlanacaksınız kardeşim.
Çaba harcamamanın, dilsiz şeytan olmanın, yan gelip yatarak çözümü başkalarından beklemenin, cezasına, sonuçlarına katlanacaksınız.

Hani var ya, korkunun ecele faydası yoktur diye bir söz.
Hani var ya, kendim ettim kendim buldum diye bir tekerleme.
Hani var ya Allahtan izinsiz yaprak düşmez diye.
Korkma, sinme, ağlama boşu boşuna. Kendi sonunu, kendin hazırlıyorsun.
Yüce Allah hiçbir çabayı karşılıksız bırakmaz.
 Ve sen doğruysan, doğru olduğunu, doğrunun yanında olduğunu, göstermek zorundasın.
Dönüşümüz sadece onadır. Görevimiz yanlışlara dur demek, engel olmaya çalışmaktır. Bu da sınavımızın en büyük kısmıdır.
Hem dilsiz şeytan olacaksın. Hem ağlayıp sızlayacaksın. Hem haksızlıklara, elinle, dilinle, yüreğinle engel olmaya çalışmayacaksın.
 Ondan sonra da neden düzelmiyor bu Dünya, bu ülke, bu şehir, bu ilçe bu mahalle, bu sokak diye soracaksın.
Bu sorumsuzluk, bu aymazlık, bu korkaklık, senin hem bu dünyada, hem de öbür dünyada kaybetmeni sağlayacak ey dilsiz şeytan.
Sana koyun diyemiyorum. O koyun, görevini yapıyor.
Sana insansın diyemiyorum. Sen insanlıktan çıkmışsın, dilsiz şeytan olmuşsun.
Selam ve dua ile kalın.    Mehmet Kızılaslan 2017-09-18



13 Eylül 2017 Çarşamba

KORKAKLAR

                                                    
Dün 12 Eylül darbesinin (İnsanlık suçunun) yıl dönümüydü.
Bir başlık, bir söz paylaştım. “Her kes kendi yöresinin işkenceci şerefsizlerinin adını yazsın” dedim. Benim yazdığım, Hanefi Avcı, işkencecisinden başka bir isim yazan olamadı.
Üzüldüm, kızdım, köpürdüm ve düşündüm.

Benim ülkemde, 12 Eylül de 650 000 kişi tutuklandı.
Binlerce yiğit insan işkencede öldürüldü. Gece “serbestsiniz gidebilirsiniz” dediklerini, konuşturamadıkları için, sırtlarından vurarak öldürdüler.” Kaçarken vuruldu dediler. Üçüncü kattan işkencede öldürdüklerini attılar “Kaçarken düştü öldü” dediler.
Yine işkencede öldürdükleri gençleri,”çatışmada ölü ele geçti” dediler.

Hanefi AVCI işkencecisi, öldürülen öğretmenin, kanlı ayakkabısını göstererek sorguladığı kişiye “Bu öğretmen gibi ölmek istemiyorsan, konuş” dediği birçok gencin, işkencede ölümüne sebep oldu.
Yurdun her yerinde, binlerce sağcı ya da solcu genç, işkence hanelerden sağ çıkamadı, öldürüldüler.
Onlarca arkadaşımız aldıkları iç darbeler sonunda, ömürlerini sakat geçirdiler ve sonraki yıllarda erken öldüler.

Oysaki darbeci ABD uşağı, Kenen EVREN, genelkurmay başkanı ve olağan üstü yetkilerle donatılmış olduğu makam, yeterli gelmediği için; her gün sokaklarda kendilerinin aynı kasadan, sağcılara da solculara da, dağıttıkları silahlarla, 35 e yakın gencin ölümüne sebep oluyorlardı. (O dönemlerde kaçak silah, sadece subay ve astsubaylardan alınabilirdi)

Darbe yaptığında kendisine sorulduğunda “bu gençlerin ölümüne neden sebep oldunuz?” sorusuna; “Şartların olgunlaşmasını bekledik” dedi.

Yani sokaktaki gençlerin ölümüne darbe yapmak için izin verdiğini belirtti.
Öte yandan, ABD yetkilileri “Bizim çocuklar darbe yaptı” dediler. Darbenin yapılmasına destek olduklarını belirtmiş oldular.

O darbenin ABD açısından sebebi 15 Temmuz Darbesini yapacak nesilleri Türkiye de göreve getirmekti.

Kenan Darbecisinin amacı ise bir üst koltuk olan Cumhurbaşkanlığı makamına, oturmaktı. Çünkü ona genel Kurmay Başkanlığı yeterli gelmiyordu.

Daha sonraki yıllarda ise, bizim hapis hanelerde sürünmemizi, örnek gösteren yakınlarımızın çocukları, korkak, sinmiş ve siyasetten uzak büyüdüler.

Apolitik olarak yetişen, Milliyetçi, Atatürkçü ve Devrimci gençliğin karşısına, dindar bir kuşak yetiştiriyormuş gibi çalışan, FETO örgütü, ülke yönetimini ele geçirmiş olmasına rağmen, darbe yapmaya çalıştı.

 FETO ya da yetmedi, uzaktaki dini lider olmak. O da, Ülkenin başına geçmeyi amaçladı.
 ABD ise, Tüm ülkenin kaynaklarına çökmek istediği için Terör örgütüne, yardım ve yataklık yaptı.

Gelelim korkaklığa,
12 Eylül darbesinde, bu kadar acı ve zulmü yaşamasına rağmen, 37 yıl sonrasında bile, hala kendilerine işkence yapan, şerefsizlerin isimlerini yazamaya korkan bir kuşak varken, aileleri tarafında “siyasete bulaşma bak amcan gibi, dayın gibi işkence görürsün” diye büyütülen kuşaktan, hiçbir gayret beklenemez.

Ey, 12 Eylül darbesinden sonra şikence görenler,
Ey, işkencede öldürülenlerin yakınları,
Ey, darbe sonrası kayıp olanların yakınları,
Neden korkuyorsunuz?
37 yıl sonrasında bile hala, sizlere de işkence yapılır, diye mi korkuyorsunuz?
Canlarınızı kaybettiniz.
Canınızdan çok sevdiğiniz, yakınlarınızı kaybettiniz.
Korkunun ecele faydası yok.
Size biçilen süreden başka, “ne bir nefes eksik ne de bir nefes fazla alamazsınız.”

Sistem örümcek ağlarını çok güzel örüyor.
Cebinizde paranız olmasa bile, karşılıksız basılan paralarla sizlere kredi verip, borçlandırıyorlar. Ülkem, üretimsiz tüketimle işgal ediliyor.
Sen kabuğuna çekil bu işgali seyreyle.

İşgal devam etmesin istiyorsan, her dönemin darbecilerini ve işkencecilerini ifşa et.
Üretim araçlarına sahip ol.
Üretim seferberliği başlat.
Ve, KORKMA sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.
               Mehmet Kızılaslan   2017-09-13





   



4 Eylül 2017 Pazartesi

ACIYORUM SİZLERE VE SORUYORUM

    
Acıyorum sizlere ve soruyorum. Nasıl edindiniz bu aşağılık kompleksini?
Çok mu uğraştınız?
Çok mu kitap okudunuz?
Çok mu eğitimini aldınız bu kompleksliliğin?
Kardeşim sizlerde hiç mi inanç yok? Hiç mi ahlak yok? Hiç mi utanma arlanma yok? Sizler hiç mi, o cahil okumamış, büyüklerinizin sohbetlerini dinlemediniz? Hiç mi adabı muaşeret dersi görmediniz? Yüreğinizde kendinizden başka sına yer yok mu? Nedir bu yaptıklarınız yaaaa?
Kiminiz, Elhamdülillah kurbanımızı kestik. Diyerek.
Kiminiz, Kurban keserken resimlerini boy, boy paylaşarak.
Kiminiz kurban sofralarının resimlerini paylaşarak ne yaptığınızı zannediyorsunuz?
Utanmak mı yok sizlerde? Ar mı yok? İnanç mı yok?
Ya siz ne yaptığınızı zannediyorsunuz?
Kurban birazcık varlıklı olanlara (zorunlu ihtiyaçlarından fazla olarak, elinde 85 gram altın veya 595 gram gümüş, yahut bunların değerinde para ve mal bulunan kimselere) vaciptir.
Ne yaptığınızı zannediyorsunuz? Kurban kestiğinizi reklam ederek, bir halt mı işlediğinizi zannediyorsunuz? Neyin reklamını yapıyorsunuz?
Birazcık inancınız olsaydı yaptığınız işin reklamını yapmanın ayıp olduğunu, günah oldu bilirdiniz. Kestiğiniz kurbanın etini paylaşınız, resmini değil.
Normal zamanlarda oturduğu sofranın resimlerini paylaşan arkadaşlarımı uyararak düzeltmeye çalıştım. “Sofralarınızın resmini değil, sofranızı paylaşınız” dedim.
“Kahvaltı sofralarınızı değil, kahvaltı sofralarınızdakileri paylaşınız” dedim.
Dinleyenler, uygulayanları arkadaş listemde korudum. Diğerlerini usulca sildim.
Artık dayanamadım, kurban kesenlerin inançlı kimseler olduklarına inanmak istiyordum. Ne yazık ki neye inandıklarını anlamakta zorlanır oldum.
Bir başka taraftan deniz kenarlarında boy, boy resimlerini yayınlayanları da anlamakta zorlanıyorum. Tatil köylerinde eğlence videolarını paylaşan, yarı çıplak gerzeklere de, ne diyeceğimi şaşıyorum. Arkadaşım siz bu aşağılık kompleksine sahip olmak için çok mu okudunuz ya?
Kiminiz sağcı, kiminiz solcu, kiminiz inançlı, kiminiz ateistsiniz, biliyorum ama, yukarıda saydıklarımı yapanların tek bir ortak yanı var. Aşağılık kopeksine sahip olmaları.
Kendinize çeki düzen verin kardeşim.
Bunları yapan insanların çoğu, çocuk değil, genç değil, orta yaşın üzerindeki yaratıklar. Ayıp diye günah diye bir şey var.
Bizlere babamız, bayram günü camiye giderken, her şeyimiz yeni kıyafetlerle götürmezlerdi. Ya ceketimiz eski olurdu, ya pantolonumuz, ya da ayakkabımız.
Hepsi yeni olursa, bayram namazına gelen yoksul çocuklar üzülür diye bunu yaparlardı.
İnançlı olanımızda, inançsız olanlarımız da aşağılık kompleksi eğitimimizi iyi almışız. Neredeyse mastırını yapıyoruz.
Üzdüğünüz konuda, üzdüğünüz kadar, üzüleceğinizi o kompleksli beyninizin bir yerlerine yazınız.
Sizin gözünüzde varlıklı insan paralı insandır. Aydın insanların gözünde ise varlıklı insan, toplumsal duyarlılıklara dikkat eden. Zayıf insanları üzmeyen arka çıkan insandır.
Bir daha ki bayramlarda, komplekslerinizden arınmış olduğunuzu görmek dileğimle.                       Mehmet Kızılaslan  2017-09-04