20 Eylül 2023 Çarşamba

HER ŞEYDEN VAZGEÇTİK

 

                                                     

        Okullarımız açıldı, yakında Üniversitelerimiz de açılacak.

Birçok öğrenci velisi kara kara düşünüyor. “ Çocuğumun beslenme çantasına ne koyacağım?” diye.

       Bir öğrenci ağlıyor. Öğretmeni soruyor. “Neyin var çocuğum neden ağlıyorsun?” diye.

Aldığı cevap “ Açım öğretmenim.”

       Başka bir okulda, başka bir öğrenci soruyor arkadaşına. “Tostundan bir kere ısıra bilir miyim?”  diye arkadaşına.

Kapıda öğrenci ağlıyor. Başka bir veli çocuğa soruyor. “ Neden ağlıyorsun evladım?” diye. Çocuk cevap veriyor. “Okul formasını alamadı babam. Müdür okuldan kovdu beni” diyor.

      Başka bir okulun kapısında çocuk annesinin elinden geri geri çekiyor annesini. Anne yalvarıyor. “yapma oğlum beslenme saatinize kadar getireceğim beslenme çantanı” diye. Çocuk biliyor, bir önceki günde beslenme çantasına konulacak bir şey olmadığı için, bu günde arkadaşının beslenmesine ortak olmak istemediği için okula girmek istemiyor.

     İçler acısı buna benzer olayları ya basından izliyorsunuz dostlarım, ya da bu olaylara tanık olan diğer velilerden işitiyorsunuz.

    Her şeyden vaz geçtik efendiler, çocuklarımızın beslenme sorunlarını okullarımızda çözünüz. Çözünüz ki çocuklarımız bu travmaları yaşayıp büyümesinler.

   Efendiler, yukarıdaki sorunun tüm Türkiye de çözüm maliyeti, inanır mısınız bir yandaşa verilen ihalenin artırılmış bedeli kadardır.

       Bu sorunların ileride psikolojik olarak çözümü için harcanacak paralara belki de sağlık bakanlığımızın bütçesi yetmeyecek.

         Üniversitelerimiz ise bambaşka bir sorun yumağı halinde.

Devlet yurtları yeterli değil. Ev kiraları gençlerin babalarının emekli maaşları kadar olmuş. Özel yurtlar ulaşılamayacak derecede fiyatı yüksek. Bu gençlerimiz nasıl okuyacaklar?

       Nasılını şimdi söylüyorum utanarak. Direne bilenler, dürüst kalabilmek için iş arayacaklar. Yarı zamanlı bula bilirlerse çalışacaklar. Bulamadıklarında iş, donduracaklar okullarını terk edecekler.

       Bazıları da bu zorlamalara dayanamayıp okudukları şehirlerde kolay para kazanma yolları arayacaklar. Bu iş uyuşturucu satışından, fuhuş tuzağına kadar uzanacak.

    Hani gençlere emanet etmişti Atatürk bu ülkeyi? Hani gençler geleceğimizdi? Hani biz büyük ve güçlü bir ülkeydik? Hani çağ atlıyor uzaya gidiyorduk? Hani, hani, hani, diye birçok soruyu arka arkaya hepiniz sora bilirsiniz okuyanlarım.

     Biz, birçok şeyden vaz geçtik. Çözünüz bu sorunları.

Bu sorunlar öylesine vahim olayların çıkmasına sebep olacak ki ileriki yıllarda. Bu vahim olayların çözümü için bile en az otuz yılımızı ve kazançlarımızı harcamak  zorunda kalacağız.

    Yol yakın, bu gün yapılan harcamalardaki israfı önler ve yandaşlara aktarılan ihalelerdeki artı değerleri kısabilir isek, göreceksiniz yurtlarımız ve okullarımızdaki beslenmelerin tamamı gençlerimize ücretsiz olarak sunulabilecektir.

           Mehmet Kızılaslan 2023-09-20

    

 

        

    

19 Temmuz 2023 Çarşamba

KURTARICI GELMEYECEK

 

                                                   

Ülkemizin geldiği son durumdan bahsedelim bira.

Daha zamlı maaşlarını bile alamadan iğneden ipliğe zamlara sebep olacak olan Türk lirasının değersizleştirilmesi, petrol ürünlerine gelen zamlar, vatandaşımızı perişan edecektir.

Ülke insanı yaz aylarının verdiği bolluk içinde, bu durumun vahametini fark etmede zorlanacaktır.

      Ülke insanı 68 kuşağının gördüklerini göremediği yetmiyormuş gibi, onları ANARŞİST TELAKKİ  ETTİ VE ONLARIN ASILMALARINA GÖZ YUMDU. Oysaki, o gençlik bu günlerin geleceğini o günlerden haykırdılar. Onlarda biliyorlardı, onlarca kişilik bir ilerici gençlikle, devrimin yapılamayacağını.

     On yıl sonra, yine ülkemin yarı uyku halindeki vatandaşı, 78 kuşağının biçilmesine göz yumdu.

Oysaki o yılların Sağcıları da Solcuları da, ülkemizin en aydın gençleri idiler. Onlarda ülkemizin emperyalist sermaye işgaline doğru gittiğini anlatmaya çalışıyorlardı.

       O zamanın Amerikancı generalleri eliyle yapılan 12 Eylül darbesi ile biçildiler.

Yine sessiz kaldı, yarı baygın halkımız. ANARŞASTLERİN SAĞDANDA SOLDAN DA AYNI SAYIDA ASILDIĞINI  empoze eden faşist Kenan Evren’e  inanarak.

   Geldik bu günlere, bu gün ülkemin insanı her şeyin kader olduğunu zannediyor. Çünkü İslam olduğunu zannettikleri yöneticiler tarafından yönetildiğini zannediyorlar ülkemizi.  

    Bu ülke VAHŞİ VE ACIMASIZ KAPİTALİZMLE yönetiliyor. Bu sistemde, sadece para sahipleri devletin egemen gücüdür. Bu tür yönetimlerde, Vahşi kapitalizm, İslam kıyafeti giymiş ama İslam’a ters her şeyi yapa bilecek yöneticileri kullanırlar.

     Gariptir, bu ülke insanı KAPİTALİZM e razıdır.  Çünkü 500 doları olan salak, dolara gelen zamma seviniyor. Bir evi olan bir arabası olan eve ve arabaya gelen zamma seviniyor. Bilmiyor ki artık evladı ya da torunları bir eve ve bir arabaya sahip olamayacaklar.

   Sistemi yöneten uyanıklarda, bu vatandaşın basit ve olması gerekenleri olduğunda " bu benim" diyerek sevinen halkı kullanıyor.

     Bir adım ötesini göremeyen halk, Vatan Millet Sakarya nutukları atan ve Vatana ve Millete dair ne varsa SATAN yöneticileri alkışlayarak kendi sonlarının kendileri tarafından hazırlandığını düşünemeyecek derecede gaflet içindeler.

    Sadece yöneticilerimiz ve idarecilerimiz değil, gaflet delalet ve hıyanet içinde olanlar. Bütün ülkenin yarısından fazlası aynı durumdayız.

    Bu durumun adı ACIMASIZ VAHŞİ KAPİTALİZM DİR.  Buna dur, demek sıkıntı çeken, acziyete düşmüş, yoksulluk sınırlarının bile gerisinde kalmış, açlık sınırındaki rakamlarla geçinmeye çalışan herkesin görevidir.

   KURTARICI GELMEYECEK, Kurtarıcı yukarıdaki saydıklarımın kendileri olacaktır. Saygılarımla.

              Mehmet Kızılaslan. 2023-07-19

 

16 Mayıs 2023 Salı

BU SON ÇIKIŞIMIZ

 

                                       

      Değerli okurlarım, karanlık tünele girmeden önceki bu son çıkışımız.

Lütfen olup bitenlere ve ülkemizin yaşadığı kaos gibi 15 yıllık bir karanlık gidişe son verelim. 15 yıllık dedim çünkü, mevcut hükumetin ilk 7 yılının iyi geçtiğine inananlardanım. 

    İsterseniz son 15 yıllık uygulamalarına insan hakları açısından, ekonomik açıdan, kadın hakları açısından ve ahlaki açıdan bir bakalım mı ne dersiniz?

     Biz hepiniz gibi, ülkemiz insanlarının, Avrupa da yaşayan insanlar gibi hür ve demokratik bir ortamda yaşama haklarımız olsun istiyoruz. Umarım sizlerde böylesi haklarınız olsun istersiniz. Ama ne yazık ki 

      Ülkemin fabrikalarından çok hapishaneleri var ve buralarda en çok düşünen ve sisteme başkaldıran yazarlarımız düşünürlerimiz yatıyorlar. Hırsızlar, soysuzlar, adi suçluların cezaları bu hapishanelerimizin fikir suçlarından yatanlardan dolayı dolu olması nedeni ile erteleniyor.

    Ekonomik yapımıza çok basit olarak bakalım. Eğer gelirimizin bu iktidar sahiplerinin göreve geldiği günden daha az iş görüyorsa, yani gelirlerimiz giderlerimizi karşılamıyorsa; bizler sıkıntı çekerken iktidar sahipleri ve yanında bulunan bir avuç insan akıl almayacak şekilde zenginleşmişse bu duruma dur demek gerekmektedir.

   Kadın hakları açısından baktığımızda, iktidar ortakları yasalarımızda bulunan kadın haklarına dair kanunların kaldırılması konusunda mutabakata varıp, bir gecede İstanbul sözleşmesinden çıka biliyorlarsa, bu iktidarın devam etmesi durumunda kadınlarımız ve kızlarımıza kara peçeli kara günler bekliyor demektir.

    Bu iktidarın göreve geldiği günden beri ahlaki yapımızdaki yozlaşmanın had safhaya ulaştığını hepimiz görüyoruz. Bir kez olması önemli değil gibi gösterilen tecavüzleri, çocuk tacizleri, tarikat yurtlarında kalan yavrularımızın hayatlarının sönmesine seyirci kalıyoruz. Bu yapılanlara sebep olduğu halde, hiçbir önlem almayanların bir 5 yıl daha görevde kalmaları vahim bir sonuç yaratacaktır.

     Sahte afişlerle, sahte bildirilerle, sahte videolarla insanlarımızın şerefi ve haysiyeti ile oynanmasının seyirci kalınması değil, bilakis erk sahipleri tarafından yapılır olması siyasi ahlakında çöktüğünün delilleridirler.

     Değerli okurlarım, 21 yıldır iktidarda olup da, bu seçim döneminde, sadece muhalefet söyledi diye, bazı hakları vereceğine dair söz verenlerin, 21 yıldan sonra güzel şeyler yapacaklarına inanmıyorum.

     Kul hakkından bahsedip, 21 yıldır çalınan sınav soruları ve mülakatlar nedeni ile sınavları kazanan gençlerin yerine, yandaş çocuklarını yerleştirenler acaba, yedi kuşak sonrasında sınavı kazananların torunlarına borçlu değil mi? Bu kul hakkını kim ödeyecek? Bunlar gerçekten İslam mı?

     Benim ülkemde gelirin yüzde doksanını bir avuç kişi yerken; kalan gariban halkımıza yüzde onunu paylaştırmak revamı?

Şimdi HDP nin, Cumhurbaşkanı adayı çıkarmayıp, Millet ittifakının adayı Kılıçtaroğlu’nu destekleyeceğini açıklaması nedeni ile, Millet ittifakını, PKK ile ilişiklendirenlerin, IŞID’ın devamı, Türk bayrağı ile sorunu olduğunu resmen açıklayan, HÜDAPAR ı kendi listelerinden meclise taşıdığını görmüyor musunuz?            

     Değerli arkadaşlarım, bu son yazım ola bilir. Bu yazımı sürekli yazılarımı yayınlayan gazetelerden kaçının yayınlayacağını da bilemiyorum.

          Ama sizlere şunu söylüyorum.

 Bu son cumhurbaşkanlığı seçimi, son seçimimiz ola bilir. 21 yıldır iktidarı elinde bulunduranların hamaset nutuklarına değil de, Millet itifakı ve bileşenlerinin söylemlerine bakınız. Bu bileşenlerin hiç birisi, İktidardakilerin anlattığı gibi APO yu hapisten çıkarmayacak.

İstedikleri tek şey,

 Avrupa insan haklarına uygun insan hakları,

Avrupa yaşam standardına uygun gelir durumu ve yaşam standardı.

Avrupa adalet sistemine uygun adalet sistemi istemekten aşka bir şey değildir.

     Tek adamın iki dudağı arasında ülke ve insanlarımızın geleceğinin olması, insan onuruna ve insan ahlakına uygun değildir.

    Son kez olsun, 21 yıldır denediğiniz sistem yerine, bir kez olsun yeni ve güzel şeyler vadeden Millet ittifakının adayı Kılıçtaroğlu na  oyunuzu veriniz. Onlarda bu vadettiklerini 5 yılın sonunda yapmazlarsa onları da 5 yıl sonra tekrar değiştirebiliriz.

    Korkum odur ki bir kez daha bu tek adam sistemine oy verirseniz, belki de bir daha seçim yüzü göremeye biliriz.

    Saygılarımla Allaha emanet olunuz.  Mehmet Kızılaslan.   2023-05-16

28 Nisan 2023 Cuma

BÜTÜN DOĞRULARIMIZI GÖZDEN GEÇİRELİM Mİ?

 

   Doğrularımızın hepsine bir bakalım isterseniz. 

   Erki elinde bulunduranların çevresinde olan çıkarcılara da bir bakalım.  Geçmişte hangi iktidarın mensupları ile yan yana idiler şimdi neredeler. Bazılarının önceki dönemlerde, erki elinde bulunduranlarla fotoğraflarını görürsünüz.

   Şimdilerde de, ya eşlerini ya da çocuklarını, yeni erk sahiplerinin yanında, fotoğraflarını görürsünüz. Aynı adamların torunlarını da,  yarın erki eline geçirenlerin yanında fotoğraflarını göreceksiniz.

   Hırsızın soysuzun partisi olmaz diye bunun için diyoruz. Onların tek ilkesi kişisel soygundur. Vatan Millet nutukları hamasetten başka şey değildir.

   Hırsızlığı soysuzluğu açığa çıkanları ise, gariptir, erki elinde bulunduranlar, göz önünden alıp, gözden uzak, daha kazançlı görevlere getirirler. Bu geçmişte de, günümüzde de böyle yapılmıştır.

   Sebebinin ne olduğunu araştıranlarınız oldu mu bilmem.

   Bu durum da, iktidarı elinde bulunduranların, erki elinde bulunduranların, onların hırsızlıklarını bilmeleri ve ortak olmalarından mıdır, nedendir, bilinmez değil.

   Konumuz bu değil şimdi, konumuz, şereflilerin, haysiyetlilerin, dürüstlerin, özellikle  ezilenlerin bir arada neden olmayışı, dostlarım.

   Konumuz bugün bu.

   Ezilenlerin, yoksulların arasına öylesine duvarlar örüyorlar ki, parça parça hepsi ayrı çizgilerde başarı için çaba harcıyorlar. Gariptir bütün ezilenler yoksullar, ayrı kulvarlar da, birbirlerine düşman hale getiriliyorlar.

   Gelişmiş ülkelerde, Merkez sağ ve merkez sol olmak üzere, ikiye bölünmüşlerdir, yada Cumhuriyetçiler ve Demokratlar olarak ikiye ayrılmışlardır.

   Bizim gibi ülkelere bakalım şimdi.

   A partisinde, B partisinde, C partisinde ve De partisinde, ezilen yoksullaştırılmış, fakir, ekmeğe muhtaç, olduğu halde, birbirlerine düşman hale getirilmiş milyonlar vardır.  

   Gözden geçirilmesi gereken ve değiştirilmesi gereken bu dur.

   Düşmanlıkları körükleyenler, hamaset siyaseti yapanlar, kendilerinin dışındakilere,  Vatan haini damgası vuranlardır. Bu doğru değildir. Ülkemizin en radikal partilerinin söylemlerine baktığınızda, iyi incelediğinizde, kardeşçe yaşamanın yolları anlatılır. Düşmanlık yoktur.

   Ama hamaset yapanlar, düşmanlığı körükleyenler, nedense kendilerinden başkaları yönetimi ele geçirdiklerinde, Vatan elden gidecek, ülke parçalanacak velvelesi vermektedirler.

   Türkiye Cumhuriyeti, İlelebet payidar kalacaktır.

   Kalacaktır ama düşmanlıklar yaratarak değil, bu kardeşlikleri güçlendirerek olacaktır.

 

   İktidarı talip olmak, eğer, Vatana Millete daha iyi hizmet için yapılıyorsa, bunu “diğerinden daha iyi yapacağını anlatmalıdır her siyasi parti” diğerlerini hainlikle, düşmanlıkla suçlayarak değil.

   Eğer hainlikle, düşmanlıkla suçluyorsa, işte onlar düşmanlıkları körükleyenlerdir ve kişisel çıkarları pahasına parçalanmayı göze alanlardır. Gerçek hainlik ise budur.

    Her zamankinden daha çok birlikteliğe, kardeşliğe, barışa ihtiyacımızın olduğu son günlerde; bu barışı sağlayacak olan Adalettir. Adalet devletlerin dinidir. İnsanları bir arada tutan en önemli unsurdur.

   Yetişmiş gençler bu nedenle ülkemizi terk ediyorlar ve terk etme yolları arıyorlar. Bu göç ülkemiz için çok büyük kayıptır.

   Üretimi terk eden kesimler, ya ekonomik iflaslarından dolayı batıyorlar. Ya da ülkemizde yanlış giden birçok şeyi görmelerinden dolayı üretimi terk etmektedirler.

  Adaletin olmadığı, üretimden kaçılan, işsizliğin, yoksulluğun arttığı, ülkelerde bir de “Bizden olmayanlar haindir“ diye hamaset yapılırsa; işte orada çöküş ve parçalanma kaçınılmaz son olur.

   Bütün doğrularımızı gözden geçirelim dostlarım. Politikacıların, siyaset ve devlet adamlığının önüne geçtiği; yani kendi çıkarlarını düşünenlerin, Milletin çıkarlarının önüne geçip, “ben varsam devlet yaşar, ben yoksam devlet biter” dedikleri yerde biliniz ki bir yanlış vardır.

   Mustafa Kemal Atatürk “Benim naçiz vücudum, elbet bir gün toprak olacaktır. Ama Türkiye Cumhuriyeti, İlelebet payidar kalacaktır” derken boşuna dememiştir.

   Bu ülke ilelebet payidar kalacaktır, Hiçbir kimsenin şüphesi olmasın.

   Adalet, barış ve kardeşlik adına, yanlış uygulamaları ve düşüncelerimizi değiştirmek kaydı ile.

       Saygılarımla.        Mehmet Kızılaslan   28-04-2023

14 Mart 2023 Salı

DEPREM VE YENİDEN YAPILANMA

 

 

                                       

      Bu yazımda sizlere, kimin suçlu, kimin masum olduğunu, depremin kader mi değil mi olduğunu tartışmayacağım. Çünkü o tartışmaları bir aya yakın zamandır birileri yapıyor.

     Yine çözüm yollarını ve ülkemiz insanının yararına olanları anlatmaya çalışacağım. Beğenirsiniz beğenmezsiniz beni hiç ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren kısmı, Ülkem ve üzerinde yaşayan insanlarımızın, canların yarına mı, değil mi orası ilgilendiriyor.

   Oldukça uzun bir süredir depremin etkisinde kalıp yazamadım. Ancak beynimi yeni toparlaya bildim, şimdi yazabiliyorum.

Ülkemizin, orta kısmından başka her yeri, fay hattı üzerinde.

Sanayimizin en büyük kısmı ise İstanbul,  Kocaeli, İzmir, Antep cıvarında. Buralarında hepsi deprem bölgesidir.

    Şimdi lütfen Bilim adamlarımızın söylediği gibi, beklenen kocaman bir İstanbul depremi hayal ediniz. Ve Allah korusun Yüzde onluk bir can ve mal kaybı düşününüz.

    16 Milyon insanımızın, Bir milyon Altı yüz bin inin öldüğünü hayal ediniz. Bu insanlarımızın her biri için mezar kazdığımızda ve bunları bitişik yaptığımızda, her bir canımız için, yarım metreye, İki metre mezar ayırdığımızda, toplamda, Sekiz yüz kilometre uzunluğunda iki metre genişliğinde mezar kazmamız gerekecek.  

     Hayaliniz kolay olsun diye, Türkiye’nin en doğusundan,  en batısına mesafenin 1660 kilometre olduğunu hatırlayınız. En kuzeyinden, en güneyine mesafenin ise 666 kilo metre olduğunu hatırlayınız. Yani kazacağımız mezar uzunluğunun büyüklüğü bu olacaktır.

      Bunu niye yazdım?

Önereceğim çözüm yolunun maliyetini soracak olursanız, aklınıza bu gelsin. Mezarın uzunluğunu değil bir de Bir Milyon Altı Yüz bin insanımızın maliyetini ne ile ölçersiniz onu hiç bilemiyorum. “Bir insanı öldürmek bütün insanları öldürmek gibidir” hadisini de aklınızdan çıkarmayınız.

       Bir insanımızı kurtarmak da bütün insanlığı kurtarmak gibi düşünülmelidir.

    Gelelim çözüm önerimize.

    Halen ülkemizin topraklarının tam yüzde Atmış beşi devlet arazisi ve bu arazilerin büyük bir kısmı Anadolu’muzun orta bölgesinde. Ne garip ki en az depremden etkilenecek bölgelerde buralarıdır.

     Hemen,  İstanbul’da fabrikaları olan firmalara bu bölgelerde kuracakları yeni fabrikaları için, istedikleri kadar araziyi tapusu yine devletin olmak kaydı ile, çalıştıracakları işçi sayısına göre bedelsiz kullanma izni çıkarınız.

        Yine o fabrikalarda çalışacak işçilerin ailelerinin konutları için, bedelsiz ve süresiz kullanma izni çıkarınız. O fabrikalarda insanca yaşamak için alacakları ücret karşılığında, On yıl çalışmaları halinde o arsaların tapularını işçilere ücretsiz veriniz.

   Daha sonraki dönemlerde bu deprem bölgelerinden taşıdığımız fabrikaların yanına, yeni fabrika kurmak isteyen girişimcilere de aynı şekilde fabrika arazilerini ve konut arazilerini bedelsiz olarak tahsis ediniz.

       Yukarıdaki mezar uzunluğunu hayal edemediyseniz, böylesi bir depremin stratejik olarak maliyetini hayal etmeye çalışırsanız sevinirim. Allah korusun bu tedbirleri şimdiden almazsanız Ülkemizin beka sorununun ne demek olduğunu o zaman anlamak zorunda kalırız. Buda çok geç kalmamız demektir, bağımsızlığımızı kaybederiz.

      Herhangi bir depremde, evimizi kaybedersek, çadırda yaşaya biliriz ama fabrikalarımızı kaybedersek, Üretemeyiz, üretemezsek hayatımızı devam ettiremeyiz. Ve hatta bağımsızlığımızı kaybedebiliriz.

       Efendiler, Ankara nasıl kıraç topraklar üzerinde başkent olduysa,  onun çevresindeki bütün kıraç alanlar yeni sanayi merkezlerimiz ola bilir.

       Benden söylemesi, ya İstanbul depremini bekleyeceğiz, ölümü bekler gibi, ya da tüm fabrikalarını taşıyacaklara, tapusu devlette kalmak şartı ile süresiz kullanma izni vereceğiz.   Böylece taşınacak ve yeni kurulacak fabrikalara bedelsiz ve süresiz arazi devlet tarafından verildiğinde, o kıraç alanlarında birer kültür, eğitim merkezine ve cennete dönüştüğünü göreceğiz.   Saygılarımla.

          Mehmet Kızılaslan 2023-03-14

 

     

        

15 Şubat 2023 Çarşamba

BAŞIMIZA GELENLER ve DEPREMDEN KORUNMAK

 

                                 

                Bize öğretilen bilgiler doğrultusunda, başımıza gelen olayların birçoklarına bilimsel olarak bakamıyoruz. Oysaki dini açıdan da baktığımızda, Her şeyin bir sınav olduğuna inanmak da elimizden geleni yaptıktan sonra, tevekkül olmamızı emreder, Yüce Allah. Yani elimizden gelenin en iyisini yapacağız ve sonra tevekkül olacağız.

      İçinde bulunduğumuz son durum, fay hattı üzerine sıralanmış on ilimizin tamamen değilse bile yüzde sekseninin yok olduğu günleri yaşıyoruz.

    Binlerce yıl önce Anadolu’ya yerleştiğimizde, bu toprakların en yüksek tepelerinden biri olan Torosların tepelerinde dev midye kabuklarını ve tombul deniz yıldızı fosillerini gören atalarımız ya çadırlarda yaşamışlar yıllarca ya da çadıra benzer yapılar üreterek sağlıklı yaşamanın yollarını bulmuşlar.

      Bazılarınızın çadırlarda mı yaşayalım sorusunu, salakça sorduğunuzu duyar gibiyim.

        Bu ülkede ben kendimi bilmeye başladığım 69 depremini Sarıgöl de yaşamış birisi olarak, evlerimizden ikisi çakma kerpiç birisi yığma tuğla diğeri de betonarme idi.

       Sadece betonerme evimizin depremde çatlayan duvarlarına çocuk yumruğum girecek derecede evimiz hasarlı iken; ne çakma kerpiç evlerimize nede yığma tuğla evimize hiçbir şey olmamış, sıva çatlakları bile yok idi.

     Demek ki Anadolu’da yaşaya gelen atalarımızın yaptıkları gibi hafif yapılar üretmek ve onların içinde sağlıklı yaşamamız gerekmektedir.

     Yüz metre kare betonarme binada, yüz ton beton, duvar ve sıva kütlesi bulunmaktadır. Bu kütle kışın ısınacak sonra siz ısınacaksınız. Bu kütle yazın serinleyecek ve sonra siz serinleyeceksiniz. Bunun maliyetini hiç düşündüğünüz oldu mu?

      Diğer yandan, hiçbir bilim adamının gündeme getiremediği, betonarme binaların ihtiva ettiği RADON GAZI nın, insanoğluna verdiği zararın neler olduğunu? İnternet de arasanız da normal yollardan bulamazsınız. Çünkü Betonarme mafyası erişimi zorlaştırmıştır. Bende bir Doktor arkadaşım sayesinde ulaşa bildim. Akciğer kanserinin yüzde doksanının sebebi bu Betonarme binaların yaydığı radon gazından dolayıdır.

       Hastalıkların yarısı ayazdan yarısı boğazdan gelir demiş alimlerimiz ve atalarımız. Düşününüz,  bu ülkenin ilaç giderlerinin neden olduğunu biraz olsun.

      Dostlarım, yazımı uzatmayacağım çözüm yolları ile bitireceğim. Bizim yapmamız ve devletin yapması gereken iki yol bulunmaktadır. Öncelikle Devletin yapacağı çözüm yollarını sıralayalım.

      1-Hafif çelik ve ahşap yapılarda ruhsat ve mühendislik  harçlarını en aza indirecek.  

      2- Bu yapılara kredi kullanarak yapmak isteyenlere bankaların kredi kapılarının açılmasını sağlayacak.

     3- bu yapılar için 10-15 Tip proje hazırlayıp, kendi inşaatını yapmak isteyenlere ucuz ve kontrol  edilmiş, hesapları yapılmış, projeler vererek isteyen vatandaşın kendi konutunu yapmasının önünü açmasını sağlayacak.

    4- Her şehirden geçen fay hattı bilgilerini vatandaşlarına sunup bu hafif yapılar için bazı prosedürleri ortadan kaldıracak. Fay çizgisi üzerinde inşaatlara asla izin vermeyecek.

   5- Vatandaşımızın bağına bahçesine yollardan 10 metre geride olmak, Arazinin Yüzde onunu geçmemek, İki katı geçmemek, kaydı ile izinleri kolaylaştıracak.

  6- Bana ev yap demeyen, Bana işyeri aç demeyen her vatandaşın ev ve iş yeri ruhsatını, rüşvetsiz ve avantasız olarak vatandaşına sunacak.

  7- Her afet anında, Konteyner yapıları hemen hesapsız kitapsız ihtiyaç duyan kullanan Devlet yetkilileri; onlar kadar hafif ve onlardan yüzlerce kat sağlam hafif çelik yapılara ve ahşap yapılarda neden hesap kitap ve ruhsat zorlukları çıkarmaktadır? Bunların kaldırması gerekmektedir.

Buna benzer birçok aklımıza gelen çözüm önerilerinizi sizlerde sıralaya bilirsiniz.

    Şimdi gelelim Vatandaşımızın yapması gerekenlere.

1-      1-Vatandaşımız, kanunlar, nizamlar, yönetmelikler, vatandaşımızın yararına değiştirildikten sonra, harfiyen bunlara uyacaklar.

2-      2-Kendi yapılarını kendileri yapıyorlarsa eğer, içinde o canlarından çok sevdikleri çocukları ve torunlarına mezar olacak yapılar yapmayacaklar, alıyorlarsa estetiğine değil yapı malzemelerini inceleyerek sağlıklı yapılar alacaklar.

Bu maddeleri de aklınıza geldikçe sizler eklemeler yapa bilirsiniz dostlarım.  Şimdilik sağlıcakla, depremsiz, hastalıksız, günler diliyorum. Saygılarımla Mehmet Kızılaslan 15-02-2023.