29 Ocak 2018 Pazartesi

KELLE KOLTUKTA SEFERE ÇIKMAK

                               
        Ülke çıkarlarını korumak için sefere çıkmak, alışılmışın dışında mücadele vermek, birçok insanın harcı değildir.
        Tepki alırsınız, eleştirilirsiniz. Düşman kazanırsınız. Bu nedenle cesur insanların yapabileceği bir iştir sefere çıkmak.
        Korkaklar da, cesurlar da ömürlerinin süresini değiştiremezler.
        Ne bir nefes eksik, nede bir nefes fazla alabilir insanlar. Sadece kendilerine yazılan süre kadar yaşarlar.
        Bizde bir atasözü vardır. “Korkaklar her gün, cesurlar bir gün ölürler” diye. Ülkem için cesur kararlar almak, cesur insanların, yöneticilerin harcıdır.
        Başlığıma baktığınızda, “Kimin kellesi koltukta acaba” diye, kinaye soru soranlarınız olabilir.
İlk etapta. “sefere çıkma kararı alanların hiç birisinin kellesi koltukta değil ki” diyenleriniz de olabilir. Hatta, “zengin çocukları askere gitmiyor ki, fakir çocukları ölüyor hep” diyenleriniz de olabilir. Şunu çok iyi biliyoruz ki; sefere çıkmanın sonucunda başarısızlık söz konusu olduğunda, o kararı alan insanları, bu kamuoyu acır mı?
        Bu millet demediğini bırakır mı?
       Onlara, dışarıdaki karşı olanlar gibi, her türlü acımasızca eleştiri yapmak  şöyle dursun, alaşağı yapmak için her yolu denemez mi? Denemediler mi?
        Burada yazamayacağım kadar kötü sözlerle eleştirmezler mi?
        Asmak için her yolu denemezler mi?
        O halde, kelle koltukta sefere çıkmak başlığı, yerinde olmamış mı?
        Efendiler, geçmişte yapılan her şeyi bir kenara koyalım.
        Bu gün birlik ve beraberlik günüdür.
        Ülkem,  ABD nin ve Avrupa’nın desteklediği,  binlerce tır lık, silahlarla,  mühendislik bilgileri ile ve savaş teknolojileri ile savaşmaktadır. Tarihinde ilk defa Yüzde 75-80 kendisinin ürettiği araç ve gereçlerle mücadele vermektedir. Allah orada savaşan çocuklarımızı ve onların başındaki karar mekanizmalarının başındaki yetkililerimizi korusun.
        Savaşı hiçbir kimse istemez. Tarihte,  faşist ruhlu liderler bile, savaş kararını çok zor alırlar. Çünkü sonunda kazanamadıklarında, kendi ülkeleri ve hayatları da tehlikeye girmektedir.
        Benim ülkemin yetkilileri de bu kararı çok zor almışlardır. Dünyanın tek sahibi olduğunu zanneden ABD ve onun yöneticileri, benim ülkemin güney doğusunu yaşanmaz hale getirdikleri yetmiyormuş gibi, ülkemin içindeki işbirlikçileri ile birlikte parçalanma noktasına taşımışlarıdır.
         Buna dur demek gerekiyordu ve Devletimin basiretli yöneticileri dur dediler.
          Savaşta ölenlerin fakir çocukları olduklarına gelince, ölüm, vakti geldiğinde,  yatakta da gelecek, cephede de. Onu geciktirmenin yolu yoktur. Ne mutlu ki onlara, şehitlik mertebesine ulaşıyorlar.
         Şehit olmak, her vatandaşa nasip olmaz. Onlar ölü değildirler. İnşallah bizlere de nasip eder Allah’ım.
         Savaşın kötü oluşuna gelince, Bu savaşı biz açmadık. Açan güçler ve onların piyonları utansın.
         Savaşın, ülkem topraklarının dışında olduğuna gelince, Akıllı yöneticiler kendi topraklarında savaşmazlar. Düşmanı dışarıda bertaraf ederler. Aksi halde yerleşim birimlerimiz zarar görür. Düşman, Vatan topraklarının dışında imha edilmelidir, ediliyor.
         Rabbim,  çocuklarımızı, vatanımızı, yöneticilerimizi korusun. Bekamızı daim kılsın. Bayrağımızı gönderden indirmesin, ezanımızı camilerimizden dindirmesin.

               Mehmet Kızılaslan 2018-01-29

15 Ocak 2018 Pazartesi

KASAPLAR VE LOKANTACILAR ODASI SEÇİMİ

                              
       Her gün bir yenisinin açıldığı, “ben açtım oldu”  denilen mekanların başında gelir lokantalar, kafeteryalar, aperatif salonları.
       Kontrol, sıfır.
       Hijyen, sıfır.
       Mutfak düzeni, kapalı bir paravanın arkasında hak getire.
      Fiyatlar ise, içine sanki çöp koymuşçasına ya da kuru ekmek veriyormuşçasına, bedava denilen seviyede.
      Rekabet ise, bir tarafta belediyelerin mekânları ile rekabet etmeye çalışılırken, diğer taraftan, kuralsız, izinsiz, kontrolsüz çalışan iş yerleri ile rekabet etmeye çalışan;  belediyelerin ve tarım müdürlüklerinin koyduğu kurallara harfiyen uyarak çalışa, izinli ruhsatlı kayıtlı, gariban oda üyeleri.
      Doğru mu, hak mı, revamı, şimdi bu? Kayıtsız, küreksiz bir kenarda açılmış, hiçbir kurala uymayan, vergi ödemeyen, sözüm ona meslek erbabıyla; bu kuralların tamamına uymuş, kaliteli ürünler üreterek müşterilerine senelerdir hizmet etmeye çalışan meslek erbaplarının birde belediyelerin işletmeleri ile cebelleşmeleri?
     İşte bu manzara çerçevesi içinde seçimlere giden bir oda var karşımızda, Bakkallar ve kasaplar odası.
       Biliyorsunuz, Büyük şehir belediyesinin kasap dükkânları var bu şehirde. Büyükşehir belediyesi et entegre tesisi kurup, bütün kasaplara ucuz et dağıtımı yapabilecek büyüklükte olmasına rağmen esnafı ile rekabeti seçen küçücük bir mantık içinde.
      Nazilli Belediyesinin de lokantaları, kafeteryaları, meyhaneleri var biliyorsunuz? Onlarda esnafıyla rekabeti belediyecilik sayan bir beyin topluluğuna sahipler.
       Yazık ki ne yazık.
       Peki, oda yöneticileri ne yapıyorlar?
        Benim esnafımla rekabet eden belediye başkanlarına oy vermeyeceğiz. “Bu adil bir yarış değil. Hem belediyenin imkânlarını kullanacaksınız, hem de benim esnafımla rekabet edeceksiniz” deyip bu Belediye başkanlarının karşısına dikilebildiler mi?
     Hayır.
      Peki, kaçak, ruhsatsız ve vergisiz çalışanlara gidip, “önce vergi kaydınızı yaptırınız. Sonra odamıza kayıt olunuz. Aksi halde sizi yetkili yerlere şikâyet edeceğiz, bu şekilde haksız rekabet etmenize izin vermeyeceğiz”.  Dediler mi?
      Zannetmiyorum.
        Peki,  ne  yaptınız bu güne kadar kardeşim diye soranınız oldu mu?
         Sormadan gözlemledi iseniz,  zannederim odaya ait ofislerde, lüks tefriş edilmiş mekanlarda oturdular. Gelen birkaç belgeye imza attılar. Protokole, odanın kesesinden iftar yemekleri verdiler. Düğünlere, mekânlara, açılışlara, üyelerin cebinden çiçek gönderdiler. Birkaçı istisna oda yöneticisi dışında bunları yaptılar.
       Yazık ki ne yazık.
       Biliyorsunuz ki bu yaptıklarının hepsi, kanuni. Ama vicdani mi?
Onlara sorarsanız kanunsuz hiç bir şey yapmadılar ki. Doğrudur. Ama yapılanların hiç birisi vicdani değildir. Yapılan her iş hem kanuni olmak zorunda hem de vicdani olmak zorundadır.
   Ne belediyelerin yaptıkları, nede oda yöneticilerinin yaptıkları vicdani değildir.
      Bu yazımı bu odanın mensubu bir arkadaşımın fikirlerini alarak yazdım. Hiçbir oda yönetimine aday, yada yönetiminde görevli  gurup yada kişilere düşmanlığım yoktur. Bundan emin olabilirsiniz.
     Şimdi bu  odanın tüm üyelerine sesleniyorum.
        Bu seçimlerde sizler bari, benzer dik duruşları sergileyecek ve sizlerin haklarınızı savunacak, aidatlarınızla biriken paraları, sizin hizmetinize adayacak ve yanlış yerlerde kullanmayacak sizin sırtınızdan, tabiri caiz se” kurban kesip zenginlere dağıtmayacak” yöneticiler bulunuz kendinize. 
        Böyle gelmiş böyle gider demeyiniz.
       Bizden söylemesi. Aksi halde, eski tas, eski hamam devam eder bu düzen. Sorumluları da sizler olursunuz.
                             Mehmet Kızılaslan 2018-01-15