Köylü Milletin
efendisi idi. Sanayi henüz devlet eliyle kurulma aşamasındaydı. Üreten köylü,
çalışan köylü, takdir edilmesi gereken köylüydü.
Şehirlerde,
birbirinin ihtiyacını karşılayan esnaf ve köylünün malına aracılık eden küçük
tacirler vardı.
Önem köylüdeydi.
Basma üreten fabrikalar, Hani o namusuz, aile mevhumu olmayan, kapımızda yabancı bir şapka
gördüğümüzde evimize giremeyeceğimiz sistemin yaşandığı söylenen! KOMANİS, Rusların
yardımı ile kurulduğunda, eskiden beri İngiliz kumaşı giyen! Halkımız kendi
ürettiği basma fistan giymeye başladı.
Tarım aletlerinin, ülkemize girmeye
başlamasından Devlet Üretim çiftlikleri yeni yeni örnekler oluşturmaya
başladığı zamanlarda Devletimizin kurduğu fabrikalarda çalışmak üzere şehirlere
akın etmeye başladı köylümüz.
Sanayileşmeyi bir
türlü beceremeyen ama ucuz iş gücünün kapılarında sırada beklemesini isteyen
üretim araçlarına sahip olmaya başlayan ilk özel sektörün isteği üzerine “köylü nüfusunu %20 lere indireceğiz” diyen
boynu ile göbeğinin kalınlığı aynı başbakanlar sayesinde, çarpık kentleşmeye
koştu insanımız.
Onlarca
fabrikanın bedelini, narenciye ve o fabrikaların üretimleri ile ödediğimiz ve
kurtuluş savaşından evvel ilk saldırmazlık antlaşması imzaladığımız, kurtuluş savaşında bize silah ve ekonomik
destek sağlayan ülke ile bağımızı kesen ve kendi geleceklerini, Milletin
geleceğinin önünde tutan, kadınlara düşkün, başbakanların yönetiminde dış
ilişkilerini satılmışlık üzerine kurdu devletimiz.
Dış yardımlar
karşılığında, kurulan uçak fabrikalarını ve birçok fabrikasını kapatan,
üretiminden vaz geçen bir hazırcı, üretmeyen, borçla yaşayan millet haline
getirildi insanımız.
Komünizm
gelecek korkusu ile, üretimden gelen gücünü az da olsa kullanmaya başlamış
insanımız, dünya sermayesinin oyununu
anlayamayan yöneticilerimiz sayesinde, ülkemizde sadece bir gazoz fabrikası
bulunan devletin kucağına itildi.
Önem sermayenin eline geçti.
Para her şeyi satın alır oldu.
Reklamlarla Millet, ihtiyaçlarının dışındaki
Lüks harcamaların içine çekildi.
İnsanımız arasında kendi kaynakları ile
yetinen sağlıklı doğal şartlarda yaşayan köylümüz aşağılanır oldu.
Depreme dayanıklı, hasta etmeyen, Ahşap
çakma kerpiç ve yığma tuğladan, kendi imkanları ile ucuza mal olan evlerden çıkılıp; Pahalıya mal olan ve Mezar olan beton
yapılara koşuldu.
Güdümüne girdiğimiz ülkelerde köylüler
halen tek katlı ya da iki katlı evlerini çakarak ahşaptan yaparlarken, gök
delenlerini de çelikten yaparlarken; bize radon gazı yayarak kanser eden,
depremde yıkılarak öldüren beton yapıları önerdiler.
Okullarımız,
art niyetli yabancı öğretim görevlileri sayesinde, Mühendislik bilgilerinin
tecavüz edildiği, yapı teknikleri ile donatıldı.
Ülkemin dağının taşının, çimento üretimi
için dengeleri bozulurken; şehirlerimiz beton yığını haline getirildiğinde
insanımız geliştiğini zannetti
Beton
yapılar nedeni ile Milletimizin en az 10 yılı ipotek altına alındı.
Huzurlu
ve sağlıklı yaşayacakları, yazın serin, kışın sıcak tutan, sağlıklı ve ucuz evler
köylerimizde tu kaka edilerek ve yapımları mevzuatlar yüzünden engellenirken; normal
zamanlarda hasta eden ve depremlerde öldüren evler, övülerek ayyuka çıkarıldı.
Deprem
konusunda yanlış yönlendirilip, mezarlarına koşturulan insanımız ilk
depremlerde el açar duruma getirildi. Devletimiz de çaresiz hale getirilmeye
çalışıldı.
Siyaset de bu gelişmeler içinde ( dürüst
olanlarını tenzih ediyorum)tamamen bencil ve çıkarcı insanların eline geçti.
Gelişmiş
ülkelerin insanları depremlerde evlerinden dışarı kaçmazlar. Bizim insanlarımız
dışarı kaçmazlarsa ölürler. Kaçtıktan sonra yardımlara muhtaç halde, sokaklarda
bekleşirler.
Siyasetçilerimizin,
acıda tasada ve olağan üstü hallerde yanımızda olmasını ve geçmiş olsun a
gelmesini bildiğini de iyi olduklarını zannederiz. Oysaki iyi bir devlet adamı,
Milletini her ortamda güçlü ve yardıma muhtaç olmayacak hale getirmesi halinde iyidir.
Bu öğreti,
yanaştığımız emperyalist devletlerin öğretisi olsa gerek.
Millet için
yapılması gereken her şeyi, depremler ve afetlerde dahil, yıkılmayan iş yerleri
ve konutlar da yaşatıp, böylesi afetlerde kendi kendisine yeten sistemi kurmak
yerine, el açar ve yardım bekler durumda
bekletmek onları saygın mı yapıyor acaba diye düşünmüyor değilim.
Demem o ki
dostlarım, bu gidişat da bir yanlış var. Bu yanlışların düzeltildiği günleri
görmek dileğim ve saygılarımla. Mehmet Kızılaslan 2020-01-30