OSMANLICA SENİN NEYİNE
Bu başlığı biraz daha dikkat
çeksin diye attım. Dilimize doladığımız, “Osmanlıca
dilli mecburi ders oldu, geriye gidiyoruz. Yobazlaşıyoruz. Bu adamlar bizi
karanlık çağlara götürüyor” sözlerini söylemeden önce, bakalım Osmanlıca
nasıl bir dilmiş. Neymiş?
"Osmanlı
Türkçesi" diye bir dil haddizatında yoktur. Osmanlı İmparatorluğu'nun resmî dili
bildiğimiz Türkçedir! Bundan asırlar öncesinin padişahı da, sadrazamı da,
sokaktaki adamı da sadece Türkçe konuşmuş, meselâ susadığı zaman "Su
verin" demiş, terlediğinde "Yahu hava bugün amma da sıcak" diye
söylenmiş, kızdığında da aynen bugün kullandığımız ifadeleri kullanmış,
"Ulan ben senin bilmemneni....!" diye başlamış ve gerisini bugün ne
diyorsak o şekilde getirmiştir.
Zamanımızda "Osmanlıca" kavramı ile kastedilen dil, resmî metinlerde kullanılmış olan ağdalı imparatorluk üslûbudur. Genç neslin artık anlamakta zorluk çektiği eski metinler, meselâ Türkçenin zirvesi, Refik Hâlid'in makaleleri yahut Hüseyin Rahmi'nin romanları gibi örnekler ise "Osmanlıca" falan değil, düpedüz Türkçedir; hem de hakiki, temiz ve nefis Türkçe! Dilimizi artık çoğu yeni uydurulmuş birkaç yüz kelimeye hapsettiğimiz için bu asıl Türkçe'yi unutmuş ve "Osmanlıca" diye isimlendirmekle de hata etmişizdir.
Zamanımızda "Osmanlıca" kavramı ile kastedilen dil, resmî metinlerde kullanılmış olan ağdalı imparatorluk üslûbudur. Genç neslin artık anlamakta zorluk çektiği eski metinler, meselâ Türkçenin zirvesi, Refik Hâlid'in makaleleri yahut Hüseyin Rahmi'nin romanları gibi örnekler ise "Osmanlıca" falan değil, düpedüz Türkçedir; hem de hakiki, temiz ve nefis Türkçe! Dilimizi artık çoğu yeni uydurulmuş birkaç yüz kelimeye hapsettiğimiz için bu asıl Türkçe'yi unutmuş ve "Osmanlıca" diye isimlendirmekle de hata etmişizdir.
Bu, yukarıdaki sözler, Gazeteci
yazar Murat Bardakçı’nın sözleridir, biliyorsunuz?
MURAT bardakçı Osmanlı nın
yıkılış dönemine ait araştırmaları ile ünlü, Arapça, Farsça, Fransızca,
İngilizce ve Osmanlı Türkçesi bilen, Ebced notası, Hamparsum notası ve Bizans
ve Haz neumleri gibi musiki yazısı sistemlerine de uzmanlığı vardır. Yazma ve
basma eserlerden oluşan kütüphanesinin, arşivinin ve diskoteğinin ise bütün
zamanların en geniş çaplılarından biri olduğu bilinmektedir.
Bakınız Murat bardakçı Üstadım yazısına nasıl
devam ediyor.
“ Kanun
teklifinde "Osmanlıca" sözü ile neyin kastedildiği, teklifin
yasalaşması hâlinde okullarda eski harflerin mi yoksa eski devirlerin resmî
dilinin mi öğretileceği...
Öncelik tabii ki yazının yani eski Türkçenin öğretilmesinde olmalıdır, ama bu iş bugün için imkânsız gibidir, zira memleketin dört bir yanındaki binlerce okulda bu dersi ciddi şekilde öğretebilecek hocaların sayısı bir hayli azdır.
Öncelik tabii ki yazının yani eski Türkçenin öğretilmesinde olmalıdır, ama bu iş bugün için imkânsız gibidir, zira memleketin dört bir yanındaki binlerce okulda bu dersi ciddi şekilde öğretebilecek hocaların sayısı bir hayli azdır.
Ders mecburî hâle getirildiği takdirde
öğretmen yokluğu sebebi ile ya boş geçecek yahut bu iş eski harfleri bildikleri
zannedilen ama aslında bilmeyen İlâhiyat Fakülteleri'nin yahut, İmam-Hatiplerin
mezunlarınca ve din kültürü ile ahlâk bilgisi hocalarınca verilecek, neticede
öğrenci hiçbir şey öğrenemeyecektir.
Hele,
üniversitelerimizin tarih ve edebiyat bölümlerinde yapıldığı gibi pratiğe
ağırlık vermek yerine öğrencinin kafası lüzumsuz gramer kaideleri ile
doldurulduğu takdirde daha da fena... O kadar emek ve zaman boşa gitmiş
olacaktır!”
Eski
Türkçenin yani bugün bahsini ettiğimiz Osmanlıcanın, mecburî ders yapılması,
artık unuttuğumuz eski kültürümüzden az da olsa bir şeylere yeniden sahip
olabilmemizi sağlaması bakımından sevindirici ve umut verici bir
teşebbüstür. Ama bu derece önemli bir
işin acele ile değil, ciddî bir hazırlıktan sonra uygulamaya konması gerekmez
miydi?
Ciddî hazırlığın temelinde ise eski harfleri layığı ile bilen öğretmen sayısının arttırılması vardır. Dersi zorunlu hâle getirmeden önce bu hocaları yetiştirecek okullar açılmadığı takdirde, Osmanlıca öğretimi boş ve gereksiz bir heves olarak kalmaya mahkûmdur!
Ciddî hazırlığın temelinde ise eski harfleri layığı ile bilen öğretmen sayısının arttırılması vardır. Dersi zorunlu hâle getirmeden önce bu hocaları yetiştirecek okullar açılmadığı takdirde, Osmanlıca öğretimi boş ve gereksiz bir heves olarak kalmaya mahkûmdur!
Ey, eski mezar taşlarını mı okuyacağız,
diye yaygara basanlar. İktidarın yaptığı her şeye karşı çıkanlar. Mezar
taşlarından sonra; tarihi istedikleri gibi bize öğretenlerin doğru olup
olmadıklarını hiç merak etmez misiniz? Gerçek tarihimizi eski kayıtlardan
ortaya çıkaracak nesiller olsun istemez misiniz?
Bu olaya karşı çıkışınız beni
korkutuyor biliyor musunuz?
Konu ile alakası yokmuş
gibi görünse de “Osmanlının Cezayir Valisi Yedi
Sekiz Hasan paşa’ nın okuma yazma bilmediği halde mareşalliğe kadar
yükseldiğini, ABD donanmasından birkaç geminin, Akdeniz de dolaşma izni için,
zamanın ABD başkanı ile anlaşma imzalayan onları haraca bağlayan, paşası
olduğunu biliyor muydunuz?
Bunu neden anlattım? Buna benzer birçok
olay ve gerçeklerin, Kayıtların açılmaya başlandığı bu günlerden sonra, Eski
Türkçeyi, yani Osmanlıcayı bilenler tarafından, gün yüzüne çıkarılacağını
düşündükçe sevinçliyim.
Ancak bu derse girecek öğretmenlerin
öncelikle eğitilmesini çoğaltılmasını istiyorum. Öncelikle seçmeli olmasını, Daha sonra ilgili
okullarda mecburi hale getirilmesini diliyorum.
Ben güçlü bir Osmanlının devamı olan
güçlü bir devletin çocuğuyum. Bundan gurur duyuyorum. Gerçekler gün yüzüne
çıktığında da daha güçlü olacağıma inanıyorum.
Saygılarımla Mehmet KIZILASLAN
2014-12-13
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder