“Nitekim birçok memleket vardır ki, o memleket (halkı) zulmetmekte
iken, biz onları helak ettik. Şimdi o ülkelerde duvarlar,(çökmüş) tavanların
üzerine yıkılmıştır. Nice kullanılmaz hale gelmiş kuyular ve (ıssız kalmış) ulu
saraylar vardır.”
Önümüzdeki günler, tam turizm mevsimi,
herkes tatile çıkmak üzere.
Sadece güneş, deniz, kum olarak
değil de, tarihi kalıntıları gezmek incelemek aklınıza gelirse eğer; lütfen iyi inceleyiniz.
O mükemmel devasa sütunları
bulunan saraylar, binalar, hanlar; (hamamlar) demedim. Çünkü hamam
alışkanlıkları pek yoktur. Diğer estetik açıdan bakıldığında mükemmel yapıların
sahipleri olduklarını görüyoruz.
Yine tonlarca ağırlığındaki
mükemmel oyulmuş heykellerini Büyük sütun parçalarını onlarca metre yüksekliğe
hangi makinelerle taşıdıklarını düşününüz lütfen. Acaba o dönemde yaşayanlar,
bu kadar lüks içinde yaşarlar iken; hiç
yok olacaklarını düşünmüşler midir? Hiç
helak olacaklarını düşünmüşler midir?
Yaptıkları Pardon kendilerine göre (yarattıklarının)
kendilerine yar olmayacağını onları ağız tadı ile kullanamayacaklarını,
içlerinde huzur içinde yaşayamayacaklarını hiç düşünmüşler midir?
Asla ama asla düşünmediler.
Düşünselerdi, Başkalarına ZULÜM
etmezlerdi.
Helak sebepleri başkalarına zulüm
etmeleri olarak gösterilmiyor mu?
Evet, hal böyle iken nerede bu kadar
mükemmel insan yapıtının eski kullanıcıları?
Nerede o günkü o ileri
teknolojinin sahipleri?
Hepsi yerin altında tabiî ki
cesetleri, yani elbiseleri yerin altında yok oldular.
Asıl olan o cesedin içindeki ruh, ne alemde
acaba? O nu bilen var mı?
Yok, çünkü “Sana
ruh hakkında sorarlar. O (ruh) Allah hın emrindedir.”
Kimse bilmiyor.
Ancak bildiğimiz bir şey var.
O da hiçbir yanlışın, suçun, adaletsizliğin, haksızlığın, ZULMÜN
cezasız kalmayacağıdır.
Efendiler hangi işi yaparsanız
yapınız, hangi yönetimde olursanız olunuz; biliniz ki, o bulunduğunuz yer, ebedi
değildir.
Seyirci olan efendiler sizlerde “Bizim elimizden bir şey gelmiyor. Yetersiziz, Onlar gücü elinde bulunduruyor. Biz
azınlık durumundayız . Demeyiniz, ne olursunuz, biraz daha iyi düşününüz.
Yapabileceğiniz muhakkak bir şeyler vardır.
Eğer o yapabileceklerinizi yapmayıp da ertelediğiniz olursa, biliniz ki
sizlerde suçlusunuz.
Sizlerde yanlışlara DUR
demediğiniz için, cezayı hak edenlerdensiniz.
Efendim bizi sustururlardı, cezalandırırlardı, bizleri öldürürlerdi, işkence
ederlerdi o nedenle karşı çıkamazdık.
Peki şimdi yeryüzü
canavarlarından korktuk da, yarın O yüce yaratıcının karşısında ne yapacağız?
Her şeyin sahibinden korkmadık da,
onun yaratığı aciz insanlardan korktuk mu diyeceğiz.
Hem Müslüman’ız diyeceğiz. Her
namazda defalarca (Rabbimiz! Ancak sana
kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarım.) Diyeceğiz.
Diğer taraftan Sosyal adalet,
Demokrasi ve insan hakları savunuculuğuna soyunacağız, ve de Adaletsizliklerin karşısında,
sesiz kalacağız.
Olmaz buna korkaklık denir.
Allahtan değil, zulmü yapan
kullarından korkacağız öylemi?
Nerede kaldı Müslümanlığımız?
Nerede kaldı Devrimci ahlakınız?
Geçtim. Nerede kaldı, demokrat
ahlakımız?
Nerede kaldı milliyetçiliğimiz?
Nerede kaldı Vatan, Millet
Sakarya söylemlerimiz?
Hangi öğretinin ahlakı, yanlışlara karşın susmayı emrediyor?
Hiçbir öğreti adaletsizliklere,
yanlışlıklara karşı kayıtsız kalmamızı normal görmez.
“Adaletsizlikler ve zulüm karşısında susan, dilsiz şeytandır”
Bu nedenle herkes ama herkes üzerine
düşeni yapmak zorundadır.
Güçlüye karşı, Hakkı savunmanız
dileğimle.
Saygılarımla. Mehmet Kızılaslan. 2015-06-02
Not: Bu yazıyı 2008 Yılında yazmışım tekrar
yayınlıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder