Bu hafta
sonu, 17 Kasım, cuma günü, saat 13 de sevgili kardeşim, Fuat Tütüncüoğlu ile
canlı bir sohbetimiz olacak TVDEN de.
Sevgili
kardeşimin bu sohbeti, üç kişi ile yaparsak çok daha uygun olur, dedi. Ben,
bencil birisi olduğum için, bir saatlik bir süreyi, ikimizin daha iyi
değerlendirebileceğimizi düşünüyorum.
Dedim ya,
ben çok bencil birisiyim. Hem çalıştıran, hem de çok çalışan birisi olarak, o kadar
çok sorunların içinde ıslanıyor ve o ıslaklık içinde ala bildiğine çözümler
üretebileceğimize inanıyor olduğumdan, bu sohbetin oldukça değişik bir sohbet
olacağı kanısındayım.
İsterseniz
bu söyleşide bahis edeceğim bazı konuları, bu yazımda değineyim.
Çalışmak ve çalıştırmak, bir iş ve üretim
meselesidir. Yani çalışmanın olabilmesi için, öncelikle bir üretimin olması ve
işin olması gerekmektedir.
Türkiye’nin en büyük sorunu, işin ve
üretimin olmamasıdır.
İşin
olmaması, üretimin olmaması da işçi enflasyonu yaşatmaktadır.
İşçi
enflasyonu ne demek?
İşçi enflasyonu, İşçilerin,
fabrikaların ve iş kurumlarının önünde, işsizlerin, aylarca, yıllarca iş için,
bir lokma ekmek için, kuyruklarda beklemesi demektir. Bu ülkenin en büyük
sorunudur.
Bu suç oranlarının yükselmesi, hırsızlığın, gaspın, terörün
artması demektir. Bu aile faciaları, yuvaların dağılması, çocukların sokaklarda
kalması demektir. Bu güvensiz bir ülkeye doğru gitmek demektir.
Bu, iş gücünün beyin gücünün yabancı ülkelere göçü demektir.
Çok zor şartlarda yetiştirdiğiniz, o genç beyinleri, insanların ülkemizden
kaçması gitmesi demektir.
Ülkemin asıl
sorunu budur. İşçinin bol, iş alanlarının az olmasından kaynaklanmaktadır.
Diğer taraftan, işverenlerin, istedikleri iş gücünü
bulamadıklarını da biliyoruz. Bu konu da çok acil konuşulması ve çözülmesi
gereken konuların başındadır.
Üniversitelerin bölümlerine bir
bakalım isterseniz. Üretime dair hiçbir bölüm yok. Pazarlama, reklam, halkla
ilişkiler, işletme ve hatta uluslar arası ilişkiler bölümleri, neredeyse her
ilçede var, ama, iş verenlerin ve ülkemizin ihtiyacı olan üretime dair bölümler
ve mesleki eğitimden geçmiş eleman yetiştiren bölümler yok.
Ülkeyi yönetenler, acil olarak işsizliğimizi,
inşaat sektörü ile aşmaya çalışmaktadırlar. Bu da kısır bir döngü
yaratmaktadır.
İnşaat
sektörüne bir bakalım öncelikle. İnşaatı ihraç etme şansınız yoktur. Dışarıdan döviz akışını sağlamak için,
inşaatlarınızı yabancılara satma halimiz doğru bir çözüm değildir. Bu toprak
satışı demektir. Bir ülke toprağını değil, maden cevherlerini bile, dışarıya
ham olarak satamaz. İşleyerek çok daha kıymetli bir halde satarsa işsizlik
sorununu çözmüş olur.
Ülkeyi bir
aile olarak düşündüğünüzde, ülkenin dışarıya satacak ürünlerinin olması
gerekir. Bu ne topraktır, ne binadır ne de işlenmemiş doğal kaynaklardır. Bu
nedenle, ya tarım ürünlerinizi işleyerek, ya da sanayi ürünleri imal ederek
ihraç etmemiz gerekmektedir.
Bu ülkemizin kurtuluşu olacaktır.
Ülkemiz sanayi devrimini yapamadığı için, tarımsal ürünlerimizi işleyerek satma
mecburiyetimiz vardır.
Devlet, bankalarda yatan 50 000 TL ye
kadar paraya garantör oluyorsa, Köylümüzün ürettiği ürünleri işleyecek,
fabrikaların kurulmasında, üretime akacak paralara da, garantör olmak
zorundadır. Köylerimizde kurulacak halk ortaklığı, fabrikalara yatırım yapacak
köylümüzün yatırdığı paralara da garantör olmak zorundadır.
Bu neyi
getirecek. Köylünün ürettiği ham maddelerin işlenmesini sağlayacak. Köyde iş imkânı
yaratacak. Köyden şehre göçü önleyecektir. Tarım ürünlerinin artı değer
kazanmış mamul hale gelmişlerinin ihracını sağlayacaktır. Sonuç döviz girdisi
ve ülkenin köklü kurtuluşudur.
Türkiye’nin iş hayatının, işçi ve işveren
sorunlarının kökten çözümü de, SGK primlerinin Devlet tarafından ödenmesi ile
mümkündür.
Daha geniş
bilgiyi ve köklü çözümler 17 Kasım 2017 saat 13 TV DEN sohbetimizde
izleyebilirsiniz.
Saygılarımla. Mehmet Kızılaslan 13/11/2017.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder