Hepimiz
bahsederiz, konuşuruz, ama ülkemizin, üretimden uzaklaşmasında, geriye doğru
gidişinde, neyin önemi olduğunu pek anlayamayız.
Geçenlerde,
teknik öğretmen bir arkadaşımla konuşurken, bazı tespitlerimiz oldu. Ülkemizin
el becerisi olan insanlarını, ortadan kaldırdık da ondan, geri kaldığımıza
karar verdik. Bakalım siz bu konuda ne düşüneceksiniz?
Köy
enstitülerini kapattık.
Ne yetişiyordu köy enstitülerinde?
Köye bir
öğretmen geliyordu, köy enstitüsü mezunu. Köyün okulunun, Temelinin kazılmasından,
kerpicinin kesilmesine, duvarının
örülmesine, çatısının yapılmasına kadar,
öğrencileri ile birlikte yapıyordu. Elektriğini, su tesisatını, sıvasını,
badanasını, sırasını, masasını, tahtasını her şeyini çok küçük ödeneklerle, köyde öğrencileri ile birlikte, köylülerin
katkıları ile bitiriyordu.
Öğrenciler kendi
ürettikleri yaptıkları araç gereçlerin içinde öğrenim görmeye başlarken hem
üretimi öğreniyor hem kendileri için yapılan okulun ve araçların kıymetini
biliyorlardı.
Müteahhitlerin hırsızları,( dürüst
olanları tenzih ediyorum) köy okullarından nemalanamıyorlardı, devletin
kasasındaki paralar fabrikalara ve üretim hanelere harcanıyordu.
Devrim
arabasını, 18 Mühendisimiz, 2 teknisyenimiz yüzde yüz yerli olarak, tam 130
günde bitirdiler. Hem de yanılmıyorsam 4 tane birden ürettiler. O günkü
şartlarda kaportalarını beton kalıplar dökerek üzerinde çekiçlediler. Bir arabanın her şeyini üretebilecek
mühendislerimiz köy enstitülerinden ve sanat okullarından, Mühendislik
fakültelerine gidiyorlardı ki, Devrim arabasını yapabilmişlerdi.
Mühendislikler düz liselerden öğrenci almaya başladı Mühendislikleri
bitirdik. Teknik resim çizemeyen, kalori hesabı yapamayan cisimlerin dayanımını
bilmeyen, bilgisi yetersiz mühendisler, siyasilerin ve dış güçlerin oyuncağı
oldular.
Sanat okullarımıza, öğretmen yetiştiren
Teknik öğretmen okullarımıza da, düz liselerden öğrenciler alarak, El
melekeleri olmayan teknik öğretmenler gönderdik.
Sanat okullarımızda öğrenciler dört yıl
boyunca tamı tamına, 4 aylık mesleki eğitim görmez oldukları yetmezmiş gibi,
meslek yüksekokullarının hiç birisinin atölyeleri yok.
El melekesi
olan öğrenci yetiştiren okulları bu hale getirirken dört bir yandan
gençlerimizin ilgisini, masa başında terlemeden, para kazanıldığı masalını
anlatan dizilerle saldırdık.
Cumhuriyetin
kurulduğundan 15 yıl sonrasına kadar bir bakınız, insansız hava aracına benzer
uçakların denendiğini, yüzlerce uçak imal edildiğini, Hollanda’ya kadar
satıldığını, daha sonra bu fabrikaların kapatıldığını, Nato’ya girildiğini,
Marşal yardımı alındığını, Milletin o günlerde de bu günlerde de üretim
konusunda çaba harcamaz hale getirildiğini görüyoruz.
“ Kazancın onda dokuzu ticarettedir”
diye bir hadisi şerifin gerçek olması için, yani ticaret yapabilmek için,
üretilen bir malın olması gerekmez mi? Allah aşkına üretilmeyen bir şey,
alınıp, satıla bilir mi?
O
halde; “Üretmeden, yorulmadan, alın teri dökmeden, kazanma yollarını
alışkanlık haline getiren Milletler, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini,
daha sonrada, bağımsızlıklarını kaybeder” sözünü unutmayalım.
El melekesi olan fertler
yetiştirmekten vazgeçen, bir ülke, batmaya mahkumdur. Gelişmiş ülkelere bir bakınız.
Fabrikalarının yanı sıra, her evin bahçesinde ya da bodrumunda, hobi atölyeleri
vardır. Bizim insanlarımız, hala
damlayan musluğunun lastiğini değiştiremezler, bahçesindeki çiçeğe çapa
yapamaz, sönük ampulünü değiştiremezler. Nereden dereye, ne hale geldiğimizi görün istedim.
Saygılarımla Mehmet Kızılaslan. 2019-10-17
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder