Masal yazıyordum
ya hani, ikincisini yayınlamıştık. Bu sefer masalın kahramanı Sancak beyi ve
yandaşları değilmiş. Ona yakın bir yerleşim biriminde, Medrese bölümlerinin
bulunduğu ve medrese öğrencilerinin bol olduğu bir köy gibi yerde geçiyor.
Bu masalın da
gerçek hayatla hiçbir ilgisi yoktur. Zaman, mekân benzerliği, sizlerin zekânızın
ürünüdür. Benim suçum değildir. Kahramanlar tamamen benim hayal ürünümdür,
gerçek kişi ve kurumlarla hiçbir ilgisi yoktur.
Bahsini ettiğimiz köyün sancak beyi,
Padişahın partisinden seçimle gelen bir sancak beyidir. Dededen gelen bir
zenginliği olmasına rağmen gözünü hırs bürümüş olan bu beyin, hakkında öylesine
çok dedikodu üretiliyormuş ki; duyanların ağzı açık kalıyormuş.
Devam eden davalarla ilgili kadı nın önünde
bulunan evrakların bazılarını, Padişahın bağlı olduğu partinin ilçe idare
heyetine, sarı zarfta sunan genç bir sorumlu, nedense dikkate alınmamış, aynıları
Kadı da bulunan evrakları, yöneticiler açıp bakma nezaketinde dahi
bulunmamışlardır.
Gerekçe, Kadı olayı, selametle
mahkeme etsin, suçlu bulana kadar bahsi geçen zatın suçsuz sayılacağını
belirtmişlerdir.
“Şüyu vukuundan beterdir” diye
bir söz vardır ya hani Bu medreselerin bulunduğu köyü yöneten zatı muhteremin,
yediği içtiği her şeyin haram olduğundan bahseder olmuş vatandaşlar. Tabi
bunların hepsi masalmış.
Bu zatı muhteremin padişahın
partisinden sancak beyliğine aday olmasını hazmedemeyen çevreler ne
yapacaklarını şaşırmışlar.
İşin garibi bu zatı muhterem
kendisi hakkında ayyuka çıkan dedikoduları, kadı önündeki dosyaları hiçe sayar,
hakkında bir kelime edeni hemen kadı efendiye şikâyet edermiş.
Bu sancak içerisinde ve medrese bölgesinde ki köy de görevde bulunan
sancak beyinin, ikisinin de kendileri ve kadroları şaibeler altındaymış.
Sancağın ve sancak yönetim
kurulunda bulunanların birçokları, ya katlanan mal varlıklarını izah edemez
olmuşlar, ya da imardaki 1818 yolsuzlukları nedeniyle toplum içine çıksalar
bile, neredeyse hepsinin aleyhinde ahali tarafından, küfürlü konuşmalar
yapılmaya başlanmış.
Bu çerçeve içerisinde mantıklı
olan, aklıselimini kullanarak düşünen ve davranan, sarı zarf sunucusu gencin,
temiz ve sağlıklı bakışını anlayamayan idare heyeti kızmış.
İdare heyeti, para kaynaklarının büyük
bir bölümünün, hakkındaki dedikodular ayyuka çıkmış bu zatı muhteremden geldiği
de söyleniyormuş. İdare heyeti padişahın partisine zarar verdiklerinin bile
farkında değillermiş.
Masal bu ya o temiz ve iyi yürekli genç, “ben yarın sancak beyliği
seçimlerinde, rakip parti adaylarının hırsızlığından, yolsuzluğundan ve 1818
uygulamalarındaki yandaş zengin etmelerinden bahsederken, sizin hırsızınız çok
daha mı iyi?” sorusuna vereceği cevabın olmayışından ıstırabını dile getirmiş
ama anlayan olmamış.
İşte böyle saygı değer okurlarım.
Ne sancak ta, ne yanındaki medreselerin bulunduğu köyde, yöneticilerin ve idare
heyetlerinin temiz olmadığı söylenir olmuş.
Temiz olanlardan bahsetmek ve onları öne
çıkarmak da bu bölgede suç sayılmaya başlanmış.
Bahsini ettiğim bölge Tuzun koktuğu yer olmaya başlamış. Tuzun kokması
ne demektir?
Hani o gıdalar kokmasın diye tuzlarız
ya, İşte o tuz kokunca ne yaparız?
Padişahlığın birçok bölgesinde Sancak beyleri, Şehrül eminler, idare
heyetindeki zatı muhteremler, yasaların boşluklarından yararlanarak, mal varlıklarını onlarca kat artırırlarken,
padişahlık memurları nedense lokantalardaki garsonların bahşişlerinden nasıl
vergi alırız diye düşünüyorlarmış.
Padişah ne kadar dürüst olursa
olsun, bu padişahlık sisteminde bir yanlış olsa gerek.
Millet cambaza bakmaya devam
ederken, soysuzluklar, yolsuzluklar, hırsızlıklar, ahlaksızlıklar,
adaletsizlikler, masalın geçtiği padişahlıkta, devam ediyormuş.
Ahali duaları ile birlikte, bu
sistemin kokuşmuşluğundan kurtulmak için çareler arar olmuş.
Masal diyarında insanlar, seçimlerden sonra çalışacak adalet sistemine
bel bağlamışlar. Ümidimiz o dur ki onlar ererler muratlarına belki bizde
çıkarız kerevetlerine.
Mehmet Kızılaslan 2013-10-24
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder